66. Bölüm

BÖLÜM 63

Tuğba Özdemir
_tgb_17

hızlıca bir bölüm daha yayınlamış bulunmaktayım. Sizden ricam sadece okuyup geçmeyin yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

 

Poyrazdan Devam

Hemen arabaya binmiş ve hastaneye gitmiştik, teyzemi ve yaralı askerleri ameliyata almışlardı. Yaklaşık bir saatin sonunda nihayet doktor içeriden çıkmıştı, hemen yanına gitmiştim ve endişe ile doktoru dinlemeye başlamıştım.

Doktor,teyzemin çok kan kaybettiğini şu an da durumunun stabil olduğunu ama bir gün yoğun bakımda tutacaklarını söylemişti, bu haber bir nebzede olsa içimi rahatlatmıştı ama aklıma Hazalım gelince tekrardan öfke ve endişe bedenimi sardı.

Teyzemi yoğun bakıma aldıklarını gördüm, bir süre orda kaldım daha sonra bir kaç askeri burada bırakıp Karargaha döndüm. Rıza Albay ve Gölge timi olanlardan haberdardı, hemen Rıza Albay'ın odasına gittim ve kapıyı çaldım,içeriden gelen sesle kapıyı açıp içeriye girdim selam verdim ve konuşmaya başladım.

"Komutanım, kardeşimden bir iz, bir haber ya da en ufak bir ipucu var mı?"

"Maalesef yok ama bulacağız Poyraz, güven bana."

"Komutanım, Hazal'ın durumunu sizde biliyorsunuz, şu an onun ne halde olduğunu ya da ne kadar korktuğunu tahmin ediyorum."

 

"Poyraz, en az senin kadar bende yaşananları biliyorum, Hazal benimde kızım sayılır ama öfkeyle hareket edersek ona ulaşamayız."

 

"Komutanım elimde değil, kardeşim benim yüzümden ikinci kez aynı şeyi yaşıyor, teyzem yaralandı. Siz söyleyin ben nasıl sakin olayım?"

 

Rıza Albay bir süre suratıma baktı ardından ayağa kalktı ve sert bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"Poyraz Göktürk, hemen odana git ve kendine gel. Ardından toplantı odasına gel, eğer seni bu halde görürsem o toplantıya giremezsin."

"Emredersiniz komutanım."

Odadan çıktığımda karşımda Savaşı gördüm, hemen yanıma geldi ve sarıldı, ardında da ben burdayım yanındayım dercesine omzumu sıktı.

"Sakin ol demeyeceğim kardeşim çünkü seni anlıyorum ama aklından sakın şunu çıkarma, biz ne kadar öfke ile hareket edersek o şerefsizler bu öfkeyi bizim canımızı yakmak için kullanacaklar."

 

"Savaş, ay parçamı bulacağız değil mi?"

 

"Poyraz, sana söz veriyorum Hazalı bulacağız, canımız pahasınada olsa onu kurtaracağız. Hadi git kendine çeki düzen ver ardında da toplantıya yetiş."

Savaşa minnetle baktım ve odama gidip üzerimi değiştirdim, elimi yüzümü yıkadım. Zorda olsa kendimi sakinleştirdim ama gözlerimde hala öfke, acı ve korku vardı. Toplantı odasına geldikten bir süre sonra Rıza Albay geldi ve konuşmaya başladı.

 

"Olay yerinde yapılan inceleme sonucunda kaçtıkları aracın izini sürdük ve aracı terk edilmiş bir halde bulduk, çevrede aramalar devam ediyor. Ayrıca sahada bulunan adamlarımızada bilgi verildi.

Şimdi sizden ve özellikle de Poyrazdan bir şey istiyorum, sakin olun ve odaklanın bulacağımız en ufak ayrıntı bile bizim işimize çok yarayacaktır."

Rıza Albay bizim konuşmamıza müsade etmeden yanında ki askere seslendi.

 

"Bağlantı kuruldu mu?"

"Evet komutanım."

"Tamam sen çıkabilirsin."

Asker dışarı çıkarken biz merakla ekrana baktık, ekranda bir süre sonra Karan belirdi. Karanı görünce işte o zaman kafamda bir ışık yandı, Yıldız. Bu durumda bize en çok onun yardımı olurdu.

"Karan?"

"Emredin komutanım."

"Bugün Poyraz yüzbaşının teyzesi ve kardeşi bir saldırıya uğradı. Saldırı sonunda teyzesi yaralandı, kardeşi de maalesef kaçırıldı, tahmin edersinki kaçıran kişi Sahra."

"Geçmiş olsun yüzbaşım, evet komutanım."

"Yıldızı aradım ama ulaşamadım, nerde?"

 

"Komutanım, telefonu kapalı olabilir çünkü Yıldız, Fatih ve Ferit birlikte hedeflediğimiz kampı patlatmaya gittiler , kamp buraya uzak ve büyüktü yaklaşık yarım saat önce onlarla irtibata geçtim, daha yeni kamp alanına varmışlardı."

"Ne zaman gelecekler?"

"En iyi ihtimalle gece burda olurlar ama bir sorun çıkarsa bu süre uzaya bilir."

 

"Anladım, Karan şimdi senden bir şey isteyeceğim."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Yıldız görevden dönene kadar ona hiç bir şey söyleme ama geldiğinde olanları anlat, o zaten ne yapacağını bilir.

Senden isteğim şey şu, bütün imkanlarını kullan kimlerle irtibata geçersen geç ama bana o kızla ilgili bir bilgi bul."

 

"Emredersiniz komutanım, bana kızın bilgilerini ve resimlerini göndermeniz yeterli olacaktır."

"Tamam Karan, ben sana gerekli bilgileri göndereceğim, senden haber bekliyorum."

 

Bağlantı kesildi, ardından da sanki omuzlarıma koca bir çuval çöktü ve içimi karamsarlık duygusu esir aldı. Savaş destek olmak istercesine omzuma dokundu ve konuşmaya başladı.

"Poyraz, çökmesin omuzların ben eminim ki, Yıldız en kısa zamanda dönecek ve bize gerek kalmadan o kardeşini bulacak."

"Umarım dediğin gibi olur Savaş, tek isteğim Hazalımın o şerefsizlerin elinden kurtulması."

 

"Karamsarlığa kapılmak yok, Hazala hiç bir şey olmayacak ve onu sapa sağlam bir şekilde bulacağız."

 

Yıldızdan Devam

Kampa varmıştık ve bir saattin sonunda bütün hazırlıklarımızı tamamamıştık. Bize özel olan telsizden Ferit ve Fatih'le iletişime geçtim.

 

"Durumunuz ne ?"

 

"Bombalar tamam hayalet."

 

"Bende yerimi aldım."

"Eeee, o zaman eğlence başlasın.Öncelik senin bombacı."

 

"Hahaha, çok teşekkür ederim hayalet."

Bir süre sonra Ferit dronu havalandırdı, dron tam kampın üzerine gelmişti ki şerefsizler fark etti ama Ferit onlardan önce davrandı ve ayarladığı bombaları kampın belli noktalarına bıraktı.

Bombaların patlaması ile ortalık savaş alanına döndü, bombalardan sonra Fatih'te ateş etmeye başladı, bu sırada bende kampa yakalaşıyordum.

Bombaların etkisi ile dışarıdaki şerefsizler etkisiz hala gelmişti ama hala daha bir sürü şerefsiz vardı. Ben bir yandan sesizce ilerlerken bir yandan da yoluma çıkan yabani otları temizliyordum. Belli bir mesafeye gelmiştim, Ferit'te benimle birlikte kampa yaklaşıyordu Fatih ise bize bulunduğu yerden destek oluyordu. Bir süre sonra silah sesleri kesildi, oluşan bu ani ve derin sessizlik canımı sıkmıştı.

"Fatih durum ne? Görünürde bir şey var mı?"

 

"Görünürde bir şey yok hayalet ama aniden olan bu sessizlik hiç hoşuma gitmedi."

"Fatih, bende seninle aynı fikirdeyim."

Aradan bir kaç saniye geçmişti ki telsizden Fatih'in sesini duydum.

"Allah kahretsin!"

"Fatih, ne oldu?"

"Ferit, hayalet hemen saklanın, roket atacaklar."

Fatih'in uyarısıyla, kendimi hemen bir kayanın arkasına atmam ile az önce bulunduğum alana roketin düşmesi eş zamanlı oldu, fazla yakınıma düşmüştü bu yüzden sarsılmıştım ve kulağımda bir çınlama vardı. Bir kaç saniye sonra telsizden gelen Fatih'in endişeli sesini duydum.

"Hayalet, Ferit cevap verin iyi misiniz?"

"Ben iyiyim. Ferit ?"

"Bende iyiyim ama son anda kurtuldum."

"Fatih hemen indir şunları."

 

Saklandığım kayanın arkasından neler olup bittiğine bakmak için kafamı çıkarmıştım ki, şerefsizlerin iki roketi daha hazırladıklarını gördüm.

"Fatih, ikinci bir atış için hazırlık yapıyorlar. "

"Hayalet, ikisinide aynı anda indiremem."

"Önce Ferit'i hedef alanları indir, hadi daha fazla vakit kaybetme!"

"Hayalet-"

"Fatih,sana ne diyorsam onu yap ben burdan uzaklaşacağım, hadi."

Şerefsizleri son kez kontrol ettim ve dikkatlice bulunduğum kayanın arkasından sürünmeye başladım. Tam o anda kampta bir patlama oldu, roket atar onların elinde patlamıştı.

Yüzümde ki gülümseme ile, az önce bulunduğum bölgeden uzaklaşmıştım ki bir patalama daha oldu Fatih iki roketide kansızların ellerinde patlatmıştı.

 

"Helal sana aslanım, hadi artık bu oyunu bitirelim."

Kampa giriş yapmıştık, dışarıda sadece şerefsizlerin leşleri kalmıştı. Ferit ve Fatih'in yanıma gelmesi ile konuşmaya başladım.

"Siz şuraya bakın, bende buraya bakacağım. Çok dikkatli olun içeride birileri olabilir."

"Merak etme hayalet, sende dikkat et."

Mağaradan içeriye girdiğimde buranın büyük bir yer olduğunu gördüm. Dikkatli bir şekilde ilerliyordum ki karşıma bir kansız çıktı, hızlıca onu etkisiz hale getirdim.

Tam ilerlemeye devam ediyordum ki sağ tarafımdan aldığım bir darbe ile elimdeki silahım yere düştü ve karşıma yüzündeki pis gülümsemesi ile bir soysuz çıktı.

 

"Vay vay vay, hayalet bu ne sürpriz böyle!"

 

"Vay vay vay,şerefsiz bu ne cesaret böyle?"

"Hahaha, birazdan geberip gideceksin hala benimle dalga geçiyorsun."

"Bakıyorumda yokluğumda çabucak beni unutmuşsunuz ve kolayca senin gibi bir şerefsize, yem olacağımı düşünmüşsün."

 

Leş torbası sinirle bana bakmaya başladı ve üzerime doğru geldi, tam o anda tekme atıp elindeki silahı düşürmesini sağladım, ardından da kolundan tutup suratına yumruk atmaya başladım, daha sonra kolunu kıvırdım ve karnına serti bir tekme attım.

Acıyla yere düşüncede durmadım ve ardı ardına tekme attım. Şerefsiz bayılmıştı, tam silahımı yerden almıştım ki arkamdan birisi boğazımı sıkmaya başladı.

"O zaman ölümün benim elimden olur Hayalet."

 

"Hiç sanmıyorum şerefsiz."

 

Geriye doğru kafa attım, ardından kansızın boynumdaki kolunu tutum ve kuvvetini hafiflettim, sonrada kolunu ters çevirdim karnına tekme attım, dizlerinin üzerine düşüncede dizimle suratına sert bir şekilde vurdum. O şerefsizde yere düşünce silahımı aldım ve ikisininde kafasına sıktım.

Onları ardımda bıraktım ve ilerleyeme devam ettim, karşıma bir kapı çıktı dikkatli bir şekilde açtım ve içeriye girdim. İçeride kisme yoktu ama odadaki tenekede bir ateş yanıyordu, hızla içine baktım ve içinde yanan bir sürü kağıt olduğunu gördüm, hemen müdahale ettim ama çok geçti.

 

"Allah kahretsin!"

Vakit kaybetmeden odayı aradım ama bir şey bulamadım, sinirle dışarı çıktığımda Fatih ve Ferit'in de dışarıda olduğunu gördüm.

"Hayalet, bir şey bulabildin mi?"

"Maalesef Fatih, şerefsiz kaçmış ve belgeleri yakmış.

Hadi Ferit patlat kampıda gidelim, fazlasıyla sinirim bozuldu."

 

"Hahaha büyük bir zevkle.”

 

Biz kamptan uzaklaştık ve Feriti beklemeye başladık, bir süre sonra Ferit geldi ardından da kampı büyük bir şölenle patlattı, ardımızda yanan kampı bıraktık ve sığınağa gitmek için yola çıktık.

 

Saat gece ikiyi geçerken sığınağa gelmiştik, yolda gelirken on beş kişilik terörist grubuyla karşılamıştık ve onlarla çatışmaya girmiştik. Bu yüzden biraz gec gelebilmiştik, sığınağa gelir gelemz hemen üzerimizi değiştirmek için odalarımıza çekildik.

 

Hızlı bir duş aldıktan sonra yemek için odamdan çıktım, Fatih ve Ferit ile birlikte yemek yedik ardından da toplanma odasına geçtik. Karan, Sinan burdaydılar ve fazla endişeli görünüyorlardı. Karan, telefonun başındaydı sanki çok önemli bir haber bekliyormuş gibi bir hali vardı, o kadar dalmışlardı ki bizim geldiğimizi bile fark etmemişlerdi.

"Neler oluyor? Sizin bu haliniz ne?"

 

İkiside bakışlarını bize çevirdiler ve hemen ayağa kalktılar, ben sorumun cevabını beklerken onlarda birbirlerine bakıp kararsız bir şekilde bana baktılar.

"Eğer birbirinizle olan bakışmanız bittiyse, bana biz yokken burada neler olduğunu anlatın artık."

Karan'ın konuşması ile bütün dikkatimi ona verdim ve dinlemeye başladım.

"Yıldız, siz görevdeyken Rıza Albay bizi aradı."

Başladığı cümlenin devamını getiremedi ya da nasıl söyleyeceğini bilmedi, benim daha fazla sabrım kalmamıştı bu yüzden sert bir şekilde konuştum.

"Karan devam et! Rıza Albay ne söyledi?"

 

"Bugün Sahra'nın adamları, Poyraz'ın kardeşine ve teyzesine saldırmış. Teyzesini yaralamışlar ve kardeşini kaçırmışlar."

 

Karan'ın söylediği şeylere Fatih, Ferit ve ben aynı tepkiyi vermiştik.

"NE!"

"Doğru duydunuz, Yıldız hatta Rıza Albay seni arayıp ulaşamamış bu yüzden de bizimle irtibata geçti, bende herkese haber verdim ve arkadaşlarımdan haber bekliyordum."

 

"Karan, böyle bir şeyi bana nasıl söylemezsin!"

 

"Görevde olduğunu öğrenince, Rıza Albay söylemememi istedi."

Odanın içinde sinirle dolaşmaya başlamıştım, bir yandan da kendime sakin olmam gerektiğini söylüyordum.

 

"Tamam öncelikle sakin olmalıyım, şimdi beni iyi dinleyin o kızı ne yapıp edip bulmalıyız. Hazal, Sahra yüzünden bir travma yaşadı ve daha yeni kendine gelirken şimdi aynı şeyi tekrar yaşıyor.

Bu yüzden gerekirse asla uyumayacağız ama o kızı bulacağız. Karan bana güvenli telefonlardan birisini verir misin?"

 

Karan'ın verdiği telefonu aldım ve odama gittim, sandalyeye oturdum ardından da Poyrazı aradım ve açmasını bekledim, bir kaç çalıştan sonra telefon açıldı ve özlediğim sesi duydum.

"Alo."

"Poyraz."

"Yıldız, sen misin?"

"Evet benim, nasılsın?"

"Hiç iyi değilim Yıldız, Hazalımı kaçırdılar teyzem yaralandı."

"Suna teyze nasıl? İyi mi?"

"Şükürler olsun ki durumu iyi ama ben onun suratına nasıl bakacağım bilmiyorum, hepsi benim yüzümden onlara izin vermemem lazımdı."

 

Poyraz'ın, sesinin titremesi ve acı çekiyor olması kalbime hançer saplanmış gibi hissetmeme neden oldu.

"Poyraz öncelikle sakin ol, eğer sen yıkılırsan teyzen daha kötü olur onun tek dayanağı sensin unutma."

 

"Yıldız, ben kardeşimi koruyamadım, bir kere daha onun zarar görmesine neden oldum."

 

"Poyraz sakın ama sakın kendini suçlama, bak kardeşine hiç bir şey olmayacak duydun mu beni?"

"Nasıl suçalamam Yıldız? Yaşanan her şeyin sorumlusu benim. Hazal,ay parçam kim bilir şimdi nasıl korkmuştur? O orda şerefsizlerin elinde ama ben burda elim kolum bağlı bir şekilde kaldım."

 

"Poyraz, bana güveniyor musun?"

"Yıldız, sana kendimden çok güveniyorum."

"O zaman beni iyi dinle, Poyraz sana söz veriyorum kardeşini bulup sana getireceğim, bunun için ne gerekirse yapacağım ama senden tek bir şey istiyorum sakın ama sakın delice bir şey yapma."

 

Poyraz, telefonun diğer ucunda bir süre sessiz kaldı daha sonrada konuşmaya başladı.

 

"Yıldız, sana kendimden çok güveniyorum, hatta adım gibi eminim ki Hazalı bulmak için her şeyi yaparsın ama benden böyle bir söz isteme, çünkü böyle bir durumda o sözü tutamam."

 

"Poyraz-"

 

"Yıldız lütfen, beni anla."

 

"Tamam Poyraz ama kendine hakim ol. Benim şimdi kapatmam lazım."

 

"Yıldız, bir şey öğrenirsen muhakkak bana haber ver olur mu?"

 

"Merak etme Poyraz, iyi geceler."

Telefonu kapattıktan sonra soğuk su ile yüzümü yıkadım ve Karan'ın yanına gittim, zaman kaybetmeden iş bölümü yaptık ve araştırmalarımıza başladık.

 

 

SABAH

 

Poyrazdan Devam

Hazal'ın kaçırılmasının üzerinden bir gün geçmişti bile ama biz hala daha bir iz bulamamıştık, içinde bulunduğumuz bu bilinmezlik ve elimin kolumun bağlı olması beni delirtiyordu. Dün gece Yıldızla konuşmak beni biraz rahatlatmıştı ama bu kısa sürmüştü, içimdeki filizlenen endişe tohumları saatler geçtikte büyüyordu.

Ben odamın içinde deli gibi dolaşırken bir asker geldi ve Rıza Albay'ın beni toplantı odasında beklediğini söyledi. Vakit kaybetmeden toplantı odasına gittim, içeride sadece Savaş ve Rıza Albay vardı, selam verip sandalyeye oturduğumda Rıza Albay Savaşa başıyla onay verdi, ardından da Savaş bilgisayarda bir şey yaptı ve ekranı bana çevirdi aynı anda da Rıza Albay konuşmaya başladı.

 

"Poyraz, az önce elimize bir resim ulaştı ardındanda mesaj geldi, gelen kaynağı araştırıyoruz ama bunu görmeni istedik."

 

Bakışlarımı ekrana çevirdim ve gördüklerimden sonra pişmanlık bedenimi ele geçirdi. Hazal, kardeşim elleri ayakları bağlı bir şekilde sandalyede oturuyordu ve yüzünde bazı yaralar vardı, gördüğüm bu manzara sinir kat sayımı attırmıştı, bakışlarımı resimden çektim ve altında yazan mesajı okudum.

Mesaj Sahradan gelmişti, kardeşime karşılık beni istedikleri yazıyordu. Mesajı okur okumaz bakışlarımı Rıza Albaya çevirdim ve hiç şüphe etmeden konuşmaya başladım.

 

"Kabul ediyorum."

"Poyraz, biliyorsun bu şerefsizlere güven olmaz. Sen isteklerini kabul edip gitsen bile kardeşine zarar verebilirler."

"Komutanım, düşünecek bir şey yok kardeşim orda o haldeyken ben burda eli kolum bağlı duramam, bu yüzden kabul ediyorum."

"Poyraz gitmene izin vermiyorum, seni aldıklarında ikinizide öldürebilirler. Şimdi sakin ol ve bize zaman ver, Hazalı bulacağız."

"Komutanım, zaman yok kardeşim her geçen saniyede o kansızların elinde ölüyor."

Ben sinirle odanın içinde dolaşmaya başlamıştım ki Savaş konuşmaya başladı.

"Komutanım, izninizle biz çıkalım."

Rıza Albaydan gelen onaydan sonra, Savaş beni kolumdan tutu ve odadan çıkardı, arkaya bahçeye gelmiştik.

"Poyraz sakin ol, karşında konuştuğun kişi komutanındı."

Olamıyorum Savaş, sakin makin olamıyorum. Hadi böyle bir durumdayken nasıl sakin olunulur göster bana, of of aklımı kaybedeceğim, bırakın ya beni bırakında gideyim işte.

Canımımı alacaklar? Alsınlar, vatanım için ailem için canım feda ben dünden razıyım ama yeterki aileme, vatanıma dokunmasınlar."

 

Ben deli gib bağırırken, Savaş bana oldukça sert bir yumruk attı ve o da sinirle konuşmaya başladı.

"Ne sanıyorsun lan! Söyle ne sanıyorsun? Seni aldıklarında Hazalı kuzu kuzu bırakacaklarını nerde biliyorsun?

 

Seni aldıktan sonra ya ikinizide öldürürlerse ya kardeşinin ölümünü sana izlettirirlerse o zaman ne yapacaksın lan!"

 

Savaş'ın söyledikleri ağır gelmişti, benim yıkılmış halimi gören Savaş yanıma geldi ve bana dostane bir şekilde sarıldı.

 

"Daha fazla dayanamıyorum Savaş, sadece bir gün geçti ama benim ay parçamın ışığını söndürmeye başladılar bile, sen söyle ben ne yapayım?"

"Sakin olacaksın kardeşim ve bize güveneceksin. "

 

Savaşla konuşmamızın ardından geçen bir saatin sonunda Yıldızdan haber gelmişti, bir depo bulmuşlar ve baskına gitmişler. Ama maalesef depo yakın zamanda terk edilmiş, yani yine ellerimiz boştu ve biz başa dönmüştük.

Ben kendimi odama kapatmıştım ve ne yapacağımı düşünüyordum, saatler ilerlemiş hava kararmıştı. Saat nerdeyse gece yarısını geçmişti, verdiğim ani kararla yataktan kalktım ve üniformamı çıkardım onun yerine siya bir şekilde giyindim, montumu aldım ve Anka timinin hazırlık odasına gittim.

 

Bir çantanın içine mühimmat ve yiyecek koydum ardından da dışarıya çıktım, nöbetçi askerlere görünmeden Karargahın arkasından dolaştım ve dışarıya çıktım. Karargahtan iyice uzaklaştım ve gecenin karanlığında tek başıma ilerlemeye başladım.

"Ben geliyorum ay parçam, sana dokunan o elleri kırmaya ve seni o soysuzların ellerinden kurtarmaya geliyorum."

 

Bölüm : 18.08.2025 10:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...