
yorumlarınızı bekliyorum…
Savaştan Devam
Hazal'ın kaçırılması, Suna teyzenin yaralanması hepimizi çok üzmüştü ama Poyraz'ın durumu hiç iyi değildi, böyle düşünmede haklı olduğumu bugün Rıza Albayla konuşma şeklinden ve bana söylediklerinden anlamıştım.
Poyraz, içinde olduğumuz durumun karşısında mantıklı düşünemiyordu, belkide kardeşinin tekrardan kaçırılması duygularının daha ağır basmasına neden olmuştu. Bütün bu olanların karşısında, Yıldızla birebir konuşma fırsatım olmamıştı ama Hazal için her şeyi yapacağını biliyordum.
Bir türlü uyuyamamıştım, saat nedeyse ikiye geliyordu. Boş boş yatmaktan sıkıldım ve yataktan kalktım, dışarı çıkmak için odamdan çıktım. Tam Poyraz'ın odasının önünden geçiyordum ki kapının altından sızan ışığı gördüm, kapıya vurdum içeriden bir ses gelmedi bir kaç kez daha vurdum hatta seslendim ama bir cevap alamadım.
İçime düşen endişe ve şüphe tohumu ile kapıyı açtım, beni karşılayan görüntü ise boş bir oda oldu, üstelik yatağının üzerinde üniformasıda öylece duruyordu.
"Poyraz, umarım bir delilik yapmamışsındır."
Aklıma gelen şey ile hızlıca Anka timinin hazırlanma odasın gittim, malzemeleri incelediğimde eksik olan mühimmatlar olduğunu ve Poyraz'ın silahının olmadığını fark ettim. Sinirle dışarı çıktım ve nöbetçi askerlere Poyrazı görüp görmediklerini sordum ama hepsi görmediklerini söyledi. Bir kaç kez de telefonla aramıştım ama telefonu kapalıydı, son çare olarak Rıza Albay'ı aradım.
"Savaş, bir şey mi oldu?"
"Komutanım, acilen Karargaha gelmeniz lazım."
"Savaş, ne oldu? Doğru düzgün anlat."
"Komutanım, Poyraz yok."
"Ne demek yok!"
"Telefonu kapalı, ayrıca yanına mühimmat ve silahınıda almış."
"Allah kahretsin! Tamam ben hemen geliyorum."
Telefonu kapattıktan sonra yatakhaneye gittim ve Gölge timini kaldırdım, onlara kısa bir bilgi verdikten sonra her şeye hazırlıklı olmalarını istedim. Yaklaşık yarım saat sonra Rıza Albay gelmişti, hızla odasına gitmişti ve beni çağırmıştı, bende bütün olan biteni ona anlatmıştım.
"Delirdi mi bu çocuk? Ne demek mühimmat alıp kafasına göre çıkıp gitmek!"
"Komutanım, Poyraz bu aralar hiç iyi değildi. Hazal'ın durumu, teyzesinin durumu onu sandığımızdan daha fazla etkiledi."
"Biliyorum Savaş ama mantığını kör edecek kadar etkilenmesini beklemiyordum."
"Komutanım, şimdi ne yapacağız?"
"Savaş, yapılacak olan şey belli. Git ve timine söyle hazırlanmaya başlasınlar, sende hazırlığını yap."
"Komutanım, yani Poyrazı yakalayacak mıyız?"
"Başka şansımız yok Savaş, timinle git ve Poyrazı bulup buraya getir, aksi takdirde Poyrazıda Hazalıda kaybederiz.
Bende bu sırada Hayalete de haber vereceğim, Poyrazı ne kadar çabuk bulursak o kadar iyi olur."
"Emredersiniz komutanım."
Hızla Rıza Albay'ın odasından çıktım ve Gölge timinin hazırlık odasına gittim, ardından onlara olan biten her şeyi ve bizim ne yapacağımızı anlattım, sonrada emre uyarak hazırlanmaya başladık. Gölge timi bir bordo bereliyi almaya gidiyordu.
Yıldızdan Devam
Karan sayesinde bir depo bulmuştuk ve baskına gitmiştik ama biraz geç kalmıştık çünkü biz gitmeden önce orası boşaltılmıştı. Bir kez daha elimiz boş geri döndüğümüz için çok sinirliydim.
"Yıldız, şimdi ne yapacağız?"
"Bilmiyorum doktor ama pes etmek yok bulacağız. Tahmin ettiğim kadarıyla Hazalı henüz Sahra'nın yanına götürmemişlerdir, eğer götürmüş olsalardı Sahra Hazalı bize karşı kullanmaya başlardı.
Şimdi bizim burda yapmamız gereken en önemli şey o şerefsizler Hazalı, Sahraya vermeden önce Hazalı onların elinden kurtarmalıyız aksi takdirde Hazalı, Sahraya verirlerse bizim onu bulmamız zorlaşır ve zaman kaybederiz."
"Haklısın Yıldız, o zaman araştırmaya devam."
"Siz devam edin bende birer kahve yapayım."
Kahve yapmak için mutfağa geçmiştim, tam kahveleri yapmıştım ki telefonum çaldı, arayan kişi Rıza Albaydı. Bu saate araması endişe etmeme neden olmuştu, vakit kaybetmeden aramayı cevaplandırdım.
"Komutanım?"
"Yıldız, müsait misin?"
"Müsaitim komutanım, iyi misiniz komutanım? Bu satte aradınız ve sesiniz hiç iyi gelmiyor."
"Yıldız, Poyraz."
"Komutanım, Poyraza ne oldu?"
"Poyraz, yanına silahını ve biraz mühimmat almış, ardından da karargahtan ayrılmış. Büyük ihtimalle Sahra'nın istediğini yapıp onlara teslim olacak."
"Ne! Poyraz nasıl böyle bir şey yapar? O kadına güvenilmeyeceğini bilmiyor mu?"
"Yıldız, Poyraz şu an mantıklı düşünemiyor. Ben şimdi Gölge timini Poyrazı bulmaları için yola çıkardım ama sende onu ara ve bul. Eğer Poyraz yakalanırsa, her şey sarpa sarar."
"Merak etmeyin komutanım, ben Poyrazı bulacağım."
Rıza Albay ile konuşmamız sonlanınca telefonu kapattık, duyduklarımı sindirmek ve kendime gelmek için biraz zaman tanıdım.
"Poyraz, sen ne yapıyorsun böyle ?"
Kendime gelince hızla Kartalların yanına gittim, aniden içeri girdiğim için hepsinin bakışları bana döndü, yüzümün halini görmüş olacaklar ki sorgular bir şekilde bana bakmaya başladılar.
"Yıldız, bir şey mi oldu?"
"Maalesef oldu Fatih, Poyraz mühimmat almış ve şerefsizlere teslim olmak için karargahtan çıkmış."
Söylediğimden sonra bir süre suratıma baktılar, ardından da hepsi aynı anda tepki verdiler.
"NE!"
"Maalesef, Gölge timi Poyrazı bulmak için yola çıkmış, bizimde aramaya başlamamız lazım.
Fatih, sen benimle gel.Karan, sende sahaya haber ver gören birisi olursa hemen bizimle irtibata geçsin. Bizde biran önce hazırlanalım ve çıkalım."
"Tamam Yıldız, ben hemen haber veriyorum."
Hızla hazırlanma odasına gittim ve kıyafetimi giydim, ardındanda yanıma gerekli bütün mühimmatları aldım, Fatih'te hazır olunca sığınaktan çıktık.
"Hayalet, nerden başlıyoruz?"
"Bilmiyorum doktor ama biz yürüyelim, ayaklarımız ve hislerimiz bize yolu gösterir."
Fatih ile yola çıkalı yarım saat olmuştu ama henüz bir ize ulaşamamıştık, yürümeye devam ederken kulaklıktan Karan'ın sesini duydum.
"Hayalet?"
"Dinliyorum Karan."
"Poyraz bulundu."
"Nerde? Hemen konum bildir."
"Kuzey yönünde görülmüş, görüldüğü bölge size çok uzak değil ama o bölgede on beş kişilik bir terörist grubu varmış, galiba onlara doğru gidiyor."
"Allah kahretsin! Tamam Karan, irtibatta kal ve Gölge timine haber ver biz oraya geçiyoruz."
"Anlaşıldı."
"Fatih, motorları açmanın zamanı geldi, yoksa Poyraz kendini ateşin içine atacak."
"O zaman durduğumuz kabahat hayalet, hadi."
Hızla ilerlemeye başladık, hızlı yürümekten ziyade artık koşuyorduk. Karan'ın söylediği konuma yaklaşmıştık ki çatışma seslerini duyduk.
"Umarım geç kalmamışızdır."
"Umarım Fatih, umarım."
Çatışma seslerinin geldiği alana gelmiştik ama silah sesleri kesilmişti, Fetih ile neler olduğuna baktığımızda Poyraz'ın etrafını sardıklarını gördük, o anda Fatih'e döndüm ve konuşmaya başladım.
"Doktor, bakalım ne kadar çakal avlayacaksın."
"Senden daha fazla avlayacağım kesin hayalet."
"Eee, o zaman marifetlerini görelim."
Bir şerefsiz tam Poyraza yaklaşmıştı ki alnından vurdum, benimle birlikte Fatih'te iki kişiyi indirmişti. Gülümseyerek konuşmaya başladım.
"Vay vay, Fatih bey kombo yaptın."
"Eeee, ne sandın aslan parçası boşuna mı keskin nişancı olduk."
"Hahaha, hadi hadi indirelim şunları."
Şerefsizlerin hepsini indirmiştik, hepsinin etkisiz hale geldiğine emin olunca Poyraz da bulunduğu yerden çıkmıştı. Ona doğru ilerlemeye başladık, tam yanına gelince sinirle sert bir yumruk attım. Aldığı darbeden dolayı dengesini sağlayamadı ve yere düştü, bende bu sırada sinirle bağırmaya başladım.
"Ne yapıyorsun lan sen? Delirdin mi? Ne demek karargahtan mühimmat alıp çıkmak! "
Benim bağırmamla Poyraz kendini toparladı ve ayağa kalktı ardından da o bağırarak konuşmaya başladı.
"Evet delirdim, kardeşim ne halde bilmiyorum teyzem yaralandı bende en sonunda delirdim , oldu mu?"
"Poyraz! Sen nasıl bu hataya düşersin ya, o kadını en iyi sen tanıyorsun nasıl olurda onun gibi bir şeytana güvenirsin? "
"Güvendiğim falan yok, oraya göz göre göre gitmeyecektim."
Ben sorgular bir şekilde ona bakarken Poyraz cebinden küçük bir cihaz çıkardı ve konuşmaya başladı.
"Ben Hazalımı bulunca sizde bizi bulacaktınız, anlayacağın hayalet ben o şeytana güvenmiyorum."
"Poyraz cidden beni delirteceksin, bu cihaz oraya gittiğinde çalışmasaydı, ya kardeşinle seni aynı yerde tutmasalardı, sen bunları düşünmedin mi?"
"Düşündüm ama ya tam tersi olsaydı hayalat? İşte o zaman kardeşim kurtulurdu."
Birazda olsa sakinleşmek için derin nefes aldım ve öyle konuşmaya başladım.
"Poyraz, ben sana söylemedim mi bana güven diye? Bak Hazalı bulmak için gece gündür uğraşıyoruz ama sen saçma sapan bir hata yaptın ve bizde senin peşine düştük, şimdi daha mı iyi oldu Poyraz?"
Söylediklerimden sonra Poyraz'ın gözleri doldu, o sırada da Fatih bizden biraz uzlaştı.
"Dayanamıyorum hayalet, resmini gördüm. Benim kıyamadığım meleğime zarar vermişlerdi, işte o an ben kendimi kaybettim."
Ağlamasına dayanamadım ve Poyraza sıkıca sarıldım.
"Sana bir söz verdim Poyraz ve ben sözümü tutarım, kardeşini bulacağız ama sende bir daha böyle bir şey yapmayacaksın çünkü bizim işimizi zorlaştırıyorsun. Ayrıca geri döndüğünde alacak olduğun bir ceza var."
"Kardeşim bulunsun, ceza almam önemli değil."
Poyrazdan ayrıldığım da Fatih yanımıza geldi ve endişeli bir şekilde konuşmaya başladı.
"Hayalet, gelenler var."
"Mevzi alalım."
Biraz ilerledik ve büyük bir kayanın arkasına geçtik, bir süre bekledikten sonra on beş kişilik bir leş sürüsü göründü. Poyraza döndüm ve konuşmaya başladım.
"Ne dersin yüzbaşı, geri dönmeden önce seninle bir kaç leş avalayalım mı?"
"Çok iyi olur hayalet ama benim mühimmat bitti."
"Al bakalım, borcun olsun yüzbaşı."
"Olsun bakalım."
İlk atışı işaretimle birlikte Fatih yapmıştı, onun atışı ile bizde ateş etmeye başladık, bir süre teröristlerle çatıştık. Sonunda hepsini etkisiz hale getirdik ve oradan uzaklaşmaya başladık, eğer orda kalsaydık daha fazla şerefsizle karşılaşabilirdik bu yüzden Poyrazı ordan uzaklaştırdık.Bizim sığınaklardan birisine yaklaştığımızda kulaklıktan Karan'ın sesini duydum.
"Hayalet?"
"Dinliyorum Karan."
"Az önce sahadan bir bilgi geldi, yaklaşık otuz kişilik terörist grubu kuzeye doğru ilerliyormuş ama bu sefer yanlarında bir kız varmış, o kız Hazal olabilir."
"Tamam, Gölge timiyle irtibata geç bizde oraya geçeceğiz."
Fatih konuşmaları duymuştu ama Poyraz merakla bana bakıyordu, ona durumu açıklamaya başladım.
"Bir grup terörist saptanmış ve yanlarında bir kız varmış, o kız Hazal olabilir. Fatih hemen mühimmat alıp çıkmamız lazım."
"Hayalet, bende geleceğim."
"Olmaz Poyraz, şu an sivilsin ve seni tehlikeye atamam."
"Hayalet, tartışmayalım ve daha fazla zaman kaybetmeyelim."
"Of tamam, sen bekle burda."
Fatihle biraz ilerideki sığınağa girdik, yeterli mühimmatı aldık ayrıca Poyraz içinde içinde çelik yelek aldım, dışarı çıktığımızda Poyraz montun altına yeleği giydi ve yola çıktık. Karanla konuştuk, söylediğine göre Gölge timi bizden önce orda olacaktı aslında bu zaman kaybetmememiz için iyi bir şeydi.
Nerdeyse bir saattir yürüyorduk, biraz daha ilerlediğimizde otuz kişilik bir grup gördük, onlara yaklaştık tam o sırada Savaş'ın sesini duydum. Onlar bizden bir kaç dakika önce gelmişler, daha fazla vakit kaybetmeden soysuzları avlamaya başladık.
Çakalların hepsini indirmiştik,silah sesleri kesilmişti ama Hazaldan bir iz yoktu. Biz daha etrafı kontrol etmeden Poyraz sinirle olduğu yerden çıktı, çıktığı an sağ omzundan vuruldu.
"Ahhh!"
"Poyraz!"
Bana daha yakın olduğu için hemen yanına gittim, bu sırada da Savaşta şerefsizi bacağından vurmuştu. Poyraz'ın yarasına baktım, kurşun sıyırmıştı yarasıda ağır değildi bu bir nebzede olsa içimi rahatlatmıştı.
"Poyraz, iyi misin?"
"İyiyim hayalet, merak etme."
"Ahhh, cidden beni delirtiyorsun."
"Evet haklısın Hayalet, genelde kızları kendime deli etme gibi bir huyum vardır."
"Poyraz! Geri zekalı, kim sana kabak gibi ortaya çık dedi?"
"Bak işte bu konuda çok haklısın, tamamen benim salaklığım."
"Şu an çok şaşkınım, yaptığın şeyin salaklık olduğunu kabul ettin. Galiba vurulmak sana iyi geldi yüzbaşı."
"Yok hayalet, senin bana olan ilgin bana iyi geldi."
"Hemen yılışma yüzbaşı, yoksa diğer kolunada ben sıkarım."
"Sık güzelim, senin sıktığın yerde yara değil çiçek açar."
"Allahım ya sen bana sabır ver, acaba sen beyin kanaması falan mı geçiriyorsun? Fatih gel şu yaralı kurda bak."
Fatih, Poyraz'ın yarasıyla ilgilenirken bende yaralanan teröristin yanına gittim, karşısında beni görünce korkuyla gözleri açıldı.
"Ah, her seferinde bu tepkiyi görmek sıkıcı olmaya başladı. Şimdi sana senin beyin hücrelerinin seviyesine uygun bir soru soracağım, sende tek seferde cevap vereceksin.
Kaçırdığınız ve Sahraya götürecek olduğunuz kız nerde?"
"Bilmi-"
"Sakın bana bilmiyorum deme, buna asla inanmam. Şimdi doğruyu söyle yoksa bütün hıncımı senden çıkarırım."
"Ben gerçekten bilmiyorum."
"Tamam,ben seni uyarmıştım."
Belimden küçük bıçağımı çıkardım ve sağ bacağına sapladım, ardından bıçağı biraz çevirdim şerefsiz acıyla bağırmaya başladı.
"Ahhhhh!"
"Şimdi, son kez soruyorum kız nerde?"
Karşımdaki soysuz bir kez daha sessiz kalınca, bıçağı biraz daha çevirdim.
"T-tamam dur söyleyeceğim, yirmi kişilik grup önden gidiyordu. Biz tedbir amaçlı onları arkadan takip ediyorduk, kız onlarla birlikte."
"Nereye gidiyorlar?"
"Kuzey bölgesinde büyük kamp var, Sahra kızı oradan alacak."
"Bu kamp tam olarak nerde?"
Soysuz Kampın yerini detaylıca söyledi, bende diğerlerine haber verdim o sırada şerefsiz kan kaybından bayılmıştı. Doktorda Poyraz'ın koluna dikiş atmıştı allahtan kurşun içeride kalmamıştı. Şimdi ise Poyraz beyle tartışıyorduk.
"Hayalet, bende geleceğim."
"Hayır Poyraz, o kolla hiç bir yere gelemezsin."
"Bu konuda sözünü dinleyemem hayalet, gerekirse tek başıma yola çıkarım yinede giderim."
"Sen tam bir çocuksun yüzbaşı, üstelik yaramaz bir çocuk. Tamam ama geride kalacaksın."
"Belkide, o çocuğu sen büyütürsün olmaz mı?"
"Zaman yüzbaşı, belkide dediğin gibi olur bilemeyiz. Hadi artık biran önce yola çıkalım."
Şerefsizin söylediği istikamette ilerlemeye başladık. Kampa iyice yaklaşmıştık, maalesef soysuzları kampa gelmeden yakalayamamıştık.
"Evet planımız nedir?"
"Ben ve Savaş içeriye sızacağız, sizde o sırada dışarıyı temizleyeceksiniz. "
"Hayalet, bu kamp büyük bir kamp sadece ikiniz gitmeyin bende geleyim."
"Poyraz, biz Savaşla hallederiz sen hiç merak etme. Ayrıca anlaşmamıza uy, sen geride kalacaksın."
"Tüh ya kandıramadım."
"Beni kandırmak öyle kolay değildir yüzbaşı, hadi daha fazla oyalanmayalım."
Savaşla birlikte kampın arka tarafına geçmiş bir açık arıyorduk, sonunda aradığımız açığı bulduk. Pencere gibi bir yer vardı, ordan girebilirdik ama önünde iki nöbetçi vardı, birinin arkasından ben diğerinin arkasından da Savaş yaklaştı ve aynı anda boyunlarını kırdık.
İçeriye önce ben girdim benim ardımdan da Savaş girdi, hemen ikiye ayrıldık amacımız Hazalı bulmaktı, diğerlerinin icabına sonra bakacaktık. Biraz ileride kapının önünde nöbet tutan üç şerefsiz gördüm, onlar fark etmeden ikisini bıçağımla öldürmüştüm diğerinide susturucu takılı silahımla vurmuştum, üçünüde bir köşeye çektim ve kapının önüne geldim. Tam kapıyı açacaktım ki içeriden gelen sesler ile olduğum yerde kaldım.
"Aslında çok güzle kızsın, ne dersin seni Sahraya vermeden önce biraz eğlenelim mi?"
Sinirle kapıyı açtım, kapının sesini duyan şerefsiz aniden döndü ve karşısında beni gördü.
"Yok onunla değil, biz seninle biraz eğlenelim ne dersin?"
"H-hayalet."
"Bravo sana, kim olduğumu bildin, ödül olarak sonun ölüm olacak."
Hızla üzerine yürüdüm ve kafa attım, ardından da yumruk atmaya başladım. Onunda bana karşılık vermesi sonucu bende bir kaç yumruk yemiştim ama umrumda değildi, bütün hırsımı almak istercesine şerefsizi dövüyordum. Bir güzel dövdükten sonra kollarımla boynunu sardım ve nefessiz kalana kadar kollarımı sıktım.
Nefessiz kalan soysuz en sonunda bir çuval gibi yere yığıldı, bende nefesimi düzene soktuk ve bakışlarımı bana korkuyla bakan Hazala çevirdim. Poyraz'ın dediği gibi kızı hırpalamışlardı, yüzünde yaralar vardı ve bana korkuyla bakıyordu, yavaşça Hazala yaklaşmaya başladım.
"Merhaba Hazal, ben hayalet benden korkmana gerek yok. Abinin ve diğer askerlerin arkadaşıyım, hatta seni kurtarmaya abinle geldik."
Abisinden bahsedince Hazal'ın gözlerinde umut ışığı belirmişti ama hala bana karşı şüpheli yaklaşıyordu, belimde ki küçük telsizi çıkardım ve Fatih ile konuşmaya başladım.
"Doktor."
"Dinliyorum hayalet."
"Poyraza telsizi verir misin?"
"Hemen veriyorum."
"Hayalet."
"Poyraz, ben Hazalı buldum. Merak etme iyi ama seninle geldiğime inanması için iletişime geçtim."
"Hazalım."
Hazal abisinin sesini duyunca heyecanla telsize baktı ama bir cevap vermedi.
"Abim, hayalete güvenebilirsin. En az benim kadar sana zarar vermemeleri için her şeyi yapacaktır, ben seni dışarıda bekliyorum."
"Poyraz, fazla zaman kaybettik dışarının durumu ne?"
"Gölge timi ilerliyor ama kamp büyük, bu yüzden fark edilmeden hemen ordan çıkmanız lazım."
"Anladım, hiç merak etme kardeşini sana sapa sağlam getireceğim.”
"Sana inanıyorum hayalet."
Telsizi tekrardan cebime koydum ve Hazal'ın kolundan tutum.
"Hazal, şimdi buradan çıkacağız ama ne olursa olsun yanımdan ayrılma."
Hazal başını sallayınca bu sefer Savaşla konuşmaya başladım.
"Savaş."
"Dinliyorum hayalet."
"Hazalı buldum, hemen girdiğimiz yere gel."
"Anlaşıldı."
Dikkatli bir şekilde odadan çıktık, girdiğimiz yere doğru ilerliyorduk. Bir odanın önünden geçerken bir ses duydum, hemen durdum ve dinlemeye başladım.
"Anladım Sahra hanım, evet planlar bende istediğiniz gibi kızda burda. Merak etmeyin efendim, herhangi bir sıkıntı yok, tamam sizi bekliyorum."
"Bunlar yine ne planından bahsediyor acaba?"
Tam içeri girecektim ki aklıma Hazal geldi, bakışlarımı ona çevirdim. Tedirgin bir şekilde çevresine bakıyordu, onu tehlikeye atamazdım bu yüzden durmadım ve ilerledim. Girdiğimiz yerin önüne gelince Savaş'ın bizi beklediğini gördüm, o da bizi görünce hemen söze girdim.
"Savaş, Hazalı al ve hemen buradan çıkın."
"Hayalet, sen bizimle gelmiyor musun?"
"Benim ufak bir işim var ama geleceğim, Savaş sana güveniyorum, Hazalı Poyraza sağ sağlim bir şekilde teslim et."
"Hayalet, seni burda tek başına bırakmam."
"Savaş, bana güven hadi gidin artık."
Savaş ve Hazal uzaklaşınca bende az önceki odanın önüne geldim, silahımı çıkardım ve kapıyı aniden açtım, silahın namlusunuda içeride ki şerefsize doğrulttum. Karşımdaki soysuz nerdeyse elli yaşlarındaydı ve beni görünce korkuyla bakmaya başladı.
"Naber bunak?"
"S-sen nasıl?"
"Ah bunak, artık şaşırmayı bir kenara bırakta anlat bakalım, neler yapıyorsun ya da yapmayı düşünüyorsun?"
"B-ben a-anlamadım."
"İşte sizin bu huyunuzu böyle durumlarda hiç sevmiyorum, çok salaksınız. Az önce bahsettiğin planları bana ver diyorum."
"Asla vermem, onları almak için benim cesetimi çiğnemen lazım."
"Olur, bana fark etmez."
Belimdeki küçük bıçağı çıkardım ve hainin kalbine attım, aldığı bıçak darbesinden sonra yere düştü bende yavaşça yanına ilerledim.
"Şimdi sen eşek cennetine git, bu sırada ben diğerlerinide yanına göndereceğim."
Gözleri açık bir şekilde son nefesini vermişti, bende hemen odayı aramaya başladım ama hiç bir şey bulamadım, tam masanın yanından geçmek için bir atım atmıştım ki ayağıma bir şey takıldı. Yerde serili olan bez parçasını kaldırdım ve bir taş parçası gördüm.
O taş yerinden oynamıştı, taşı kaldırdığımda bir poşet çıktı hemen poşeti açtım, içinden katlanmış bir kağıt ve flaş bellek çıktı onları aldım ve ayağa kalktım. Tam dışarı çıkacakken iki kişi beni fark etti, birisini öldürdüm ama diğeri kaçtı büyük ihtimalle diğer şerefsizlere haber verecekti, hızla ilerlerken kulaklıktan Fatih'in sesini duydum.
"Hayalet, hemen ordan çıkman lazım, hareketlendiler ve içeri giriyorlar."
"Tamam Fatih, şimdi çıkıyorum."
Girdiğimiz yere doğru hızlı ve dikkatli bir şekilde ilerliyordum, tam girişe gelmiştim ki omzumda bir sızı hissetim arkamı döndüğümde üç soysuzun karşımda durduğunu gördüm.
"Hayalet, başkana yaptığının hesabını vereceksin."
"Hahaha, bundan o kadar emin olmayın. Sonuçta birazdan sizide o başkan dediğiniz leşin yanına göndereceğim."
Bıçaklarımla ikisini öldürdüm, diğeri tam ateş edecekken silahına tekme attım ve düşürmesini sağladım. Ardından da ters tekme atarak suratına vurdum, bu onu etkisiz hale getirmişti ama yaptığım hareketler yaramın sızlamasına neden olmuştu. Daha fazla orda durmadım ve çıktım, diğerlerinin bulunduğu alana doğru ilerlemeye başladım, bir yandan da Mehmet abiyle konuşuyordum.
"Mehmet, hemen kampı patlat."
"Olmaz Hayalet, hala kampa çok yakınsın."
"Sana ne diyorsam onu yap, patlat şu kampı!"
"Anlaşıldı hayalet."
Aldığım onaydan sonra kendimi büyük bir kayanın arkasına attım, eş zamanlı olarakta kamp havaya uçtu, hala çok yakın olduğum için kulağımda bir çınlama vardı ve üzerime küçük parçalar düşmüştü. Bir süre kendime gelmeye çalıştım, kendime gelince Gölge timinin yanına ilerlemeye başladım, beni ilk Poyraz fark etti ve hemen yanıma geldi bana sarıldı.
"Hayalet, nasıl böyle bir şey yaparsın?"
"Eee yüzbaşı hep sen mi delilik yapacaksın? Birazda ben yapayım."
"Sen sakın bir daha yapma, sana bir şey olacak diye aklım çıktı."
Poyraz iki eliyle suratımı tutuyordu ve bana çok yakındı, onun etkisi altından çıkmak için ellerini yüzümden çektim o sırada Poyraz'ın kaşları çatıldı.
"Senin omzuna ne oldu?"
"Önemli bir şey değil, doktor hemen halleder."
"Hayalet, nasıl önemli değil? Vurulmuşsun, doktor!"
"Poyraz, biraz sakin ol."
Poyraz beni duymazken Doktor yanıma gelmişti ve yaramı kontrol etmişti, doktorun konuşması ile bütün dikkatler onun üzerinde toplandı.
"Hayalet, durumun ağır değil ama kurşun içeride, burda çıkarmam senin için iyi olmaz."
"Tamam, ben sığınağa kadar dayanırım, sen sadece kanamayı durdur yeter."
"Tamam ama biran önce yola çıkalım."
"Siz toparlanın, Savaşta Rıza Albaya haber versin çıkalım."
Fatih yarama geçici müdahale etmişti ve yanımızdan ayrılmıştı, tam o sırada Poyraz tam gözlerimin içine baktı ve konuşmaya başladı.
"Sana sonsuz teşekkür ederim, eğer sen olmasaydın hem ben hem de kardeşim iyi olamayacaktık."
"Bu benim görevim yüzbaşı, her zaman sizinleyim."
Poyraz yavaşça kulağıma eğildi ve konuşmasına devam etti, o konuştukça benim kalbim ona sarılmak istercesine hızlandı.
"Çok özledim, farkında olmadan içim öylesine sen ile dolmuşki bir an seni görmesem nefes alamıyorum, kendimi kaybediyorum. Beni çok bekletme Yıldızım."
Yazarın Anlatımından
İki kalp birbiri için atarken,her geçen saniye birbirlerine bağlanırken arkadaşları dışında bir kişi daha bu sahneye şahitlik ediyordu. Arkadaşlarının aksine mutlulukla değil, kıskançlık ve öfkeyle izliyordu.
"Demek hayalet senin için bu kadar önemli öyle mi Poyraz? Sen onu benim yerime koydun öyle mi?
Ama ben buna izin vermeyeceğim, önce onun kim olduğunu öğreneceğim ardından da onun aramıza girmesine izin vermeyip sonsuza kadar onu yok edeceğim."
Daha fazla bu manzaraya katlanamadı ve sinirle adamalarına dönüp konuşmaya başladı.
"Yürüyün gidiyoruz.
Şimdi gidiyorum ama hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkacağım."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.91k Okunma |
3.04k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |