71. Bölüm

BÖLÜM 68

Tuğba Özdemir
_tgb_17

Savaştan Devam

 

Rıza Albay'ın odasındaydık, benim dışarı çıkmama izin vermemişti ama burda da yerimde duramıyordum. Poyrazdan gelecek olan tek bir haberi merakla bekliyorduk.

 

 

Aradan geçen dakikalar bana saatlar gibi geliyordu, sonunda telefon çaldı ve rıza albay konuştu. Telefon konuşmasından sonra Rıza Albay onların bulunduğu bölgeye acil olarak helikopter gönderdi, sormama rağmen bana bir şey söylemedi ama ben hissetttim kardeşime bir şey olmuştu.

 

 

 

Bizde vakit kaybetmeden araca bindik ve hastaneye doğru gitmeye başladık, her geçen saniyede kalbime tarifi zor bir acı giriyordu. Sanki, birisi geçen zamanla birlikte bir parçamı benden alıyor gibi hissediyordum.

 

 

"Komutanım, siz bana hiç bir şey söylemiyorsunuz ama kardeşime bir şey oldu biliyorum, tam buramda kalbimde hissediyorum."

 

 

Rıza Albay, bakışlarını bana çevirdi ve hüzünlü bir tebessüm ile konuşmaya başladı.

 

 

 

"Savaş, biz babanla çok omuz omuza çarpıştık, bazen o benim için kurşun yedi bazende ben, çoğu zaman onun yaralı bedeninin başında ben bekledim.

 

 

Her yaralandığında aklıma Yıldız ve Mısra gelirdi, ya bir şey olursa ben onlara ne derim diye düşünürdüm ama baban inat eder ve direnirdi. Sayısız kez işkence gördü, yara aldı, bir çok kez ölümden döndü ama asla pes etmedi.

 

 

Yıldızda öyle, o da baban gibi inatçı. Senden öncede çok yara aldı, işkence gördü ama asla pes etmedi. Biliyorum kardeşin için korkuyorsun ama bizim mesleğimizin en acı gerçeği ölüm ve biz bunu bile bile bu yola çıktık.

 

 

Dedik ki şanlı bayrağımız göklerde herkesi kıskandıracak kadar güzel dalgalansın, biz kanımızı ve canımızı onun uğruna vermeye razıyız dedik, bunun için and içtik.

 

Şimdi içindeki ümitsizliği at ve kötü düşünme çünkü senin kardeşin inatçı tıpkı babası gibi."

 

 

 

"Komutanım, ya bu sefer aldığı yaralar inadını yenerse?"

 

 

"İşte o zaman vatan sağolsun diyeceksin ve başın dik kardeşini diğer kardeşlerimizin yanına uğurlayacaksın, tıpkı yıllar önce Yıldız'ın anne ve babası için yaptığı gibi.

 

O küçücük yaşında dimdik ayakta durduğu gibi, şimdi sen öyle duracaksın."

 

 

 

Bir şey söyleyemedim çünkü Rıza Albay haklıydı, Yıldız ve bir çok asker bu bayrak uğruna can verme yoluna sevinçle çıktı, bu yüzden bizler leş kargalarını sevindirmeyecektik. Başımız dik duracaktık ve bize şehitlerimizden devredilen bayrağı gökte, ait olduğu yerde tutacaktık.

 

 

 

 

 

 

Poyrazdan Devam

 

"Doktor, ne demek nabız yok! Olamaz bir şey yap,Yıldız gidemez. Doktor! Sana diyorum kendine gel."

 

 

Fatih'i sarsmam ile kendine geldi ve hemen Yıldız'a kalp masajı yapmaya başladı. Bende bakışlarımı dünya güzelime çevirdim.

 

 

"Dayan güzel gözlüm dayan, bak seni abine getirdim, hadi aç gözlerini."

 

 

 

Nihayet hastaneye gelmiştik, helikopter iniş yaptığı an sağlık görevlileri geldi ve hemen Yıldızı sedyeye aldılar , ardından da kalp atışlarını kontrol etmek için monitöre bağladılar ama hala kalp atışı yoktu.

 

 

 

Gözümü bir an olsun monitörden ayırmıyordum, en ufak bir ritim bile benim nefes almamı sağlayacaktı. Nerdeyse on dakika oldu ama hala bir tepki yoktu, doktorlar artık kalp masajını bıraktılar ve durumu kabullendiler.

 

 

 

"Hastanın ölüm saatti-"

 

Doktorun ne söyleyeceğini anladım ama ben Yıldız'ın bizden gittiğini kabul etmedim, edemedim.

 

 

"Hayır sus doktor! Yok öyle bir şey, o ölmedi hadi devam edin."

 

 

"Bakın beyfendi,sizi anlıyorum ama biz elimizden geleni yaptık fakat hasta müdahalelere cevap vermedi."

 

 

"Sus dedim sana! O ölemez duydun mu beni? Fatih bir şey söyle şunlara, Yıldız ölemez ki."

 

 

"Poyraz, bunu söylemek benim içinde çok acı ama yapılacak her şeyi yaptılar ve geriye bir şey kalmadı."

 

 

Fatih yenilmişlik ile yere çöktü, bende gözlerimden akan yaşlar ile Yıldızımın yanına gittim. Belkide son kez saçlarına dokundum, son kez suratına baktım ve her zerresini ezberlemek istercesine dikkatle inceledim.

 

 

Yıldız'ı incelerken aklıma bana olan sert bakışları, asla yıkılmayacakmış gibi duruşu, hem merhametli, hem de acımasız olan halleri geldi.

 

 

 

"Yıldız sen gidemezsin, sana bu kadar çok ihtiyacam varken beni bırakamazsın. Hem ben daha sana evlilik teklifi edecektim, sonra sen beni bir güzel benzetecektin ama sonunda galip gelen ben olacaktım.

 

Hepsinden önemlisi bizim mutlu bir ailemiz olacaktı, biz seninle omuz omuza bu vatan için daha çok çatışmaya girecektik ama sen benim hayallerimi yarım bıraktın.

 

Olmaz sen gidemezsin ki, hadi güzelim aç gözünü size kötü bir şaka yaptım de, bak herkes perişan oldu.Yıldız hadi aç gözünü, YILDIZIM!"

 

 

 

Ben Yıldıza sarılmış ağlarken, Savaş'ın sesini duydum. Bize doğru koşuyordu ki önce monitördeki tek çizgiyi gördü, ardından hepimizin perişan halini gördü, son olarakta Yıldız'ın halini gördü ve olduğu yerde durdu. Sonra sanki bir rüyadan uyanmış gibi koşarak yanıma geldi ve Yıldıza baktı.

 

 

 

"Kardeşim, Yıldızım ne oldu sana böyle? Poyraz,neden kimse bir şey yapmıyor? Siz neden durdunuz hemen müdahale etmeniz lazım, baksanıza çok fazla yarası var."

 

 

"Savaş, kardeşim biz onu kay-"

 

 

"Sakın! Böyle bir şey olmaz olamaz, ben daha bir iki gün önce kendi ellerimle annemi toprağa koydum şimdi kardeşim olmaz, bak abisi geldi o şimdi uyanır.Yıldızım, uyanırsın değil mi?"

 

 

 

Savaş şu an da benden daha kötü bir durumdaydı, sanki büyük bir kriz geçiriyor gibiydi. Hemen yanına gittim ve kollarından tutmak istedim ama beni itekledi.

 

 

"Poyraz,sakın bana dokunma! Ben Yıldız'ın yanında kalacağım, hem o benden güç alır şimdi.

 

Abim, hadi bak ben geldim ve senin gözlerini açmanı bekliyorum, kesin bu makina bozuk benim kardeşim yaşıyor."

 

 

Savaş, söylediği şeyi doğrulamak için bir kaç kez Yıldızı sarstı ama hiç bir

tepki alamadı, istediği tepkiyi almadığı için sinirle saçlarını çekiştirmeye başladı.

 

 

 

"Nasıl lan! Nasıl?"

 

 

"Savaş, kardeşim sakin ol, Savaş kendine gel!"

 

 

Savaş,beni itekledi ve hırsla Yıldız'ın kalbine sert iki yumruk indirdi,hemen Savaşı hızla kendime çektim ve sarıldım. O ağlıyordu ben ağlıyordum, bugün herkes ağlıyordu, artık kabul etmiştik. Bizim Yıldızımız gitti ve bu vatan bir evladını daha toprağa emanet etti.

 

 

 

Biz ümidimizi kesmiştik ki, monitörden bir ses duyuldu, bir anda herkes dikkat kesildi. Hemen bakışlarımı çevirdim ve o an gözlerime inanamadım, Yıldız'ın kalp ritimleri geri gelmişti.

 

 

Bakışlarımı bu sefer Yıldız'ın yüzüne çevirdiğimde ise gözünden iki damla yaşın aktığını gördüm. Doktorla hemen müdahale etmeye başladılar, biz ise sevinçle birbirimize sarılıyorduk. Yıldız gitmedi, bize geri döndü ve pes etmedi.

 

 

Yıldızı daha fazla vakit kaybetmeden ameliyata aldılar, bizde ameliyathanenin kapısında endişe ile bekliyorduk. Buraya geldiğimizden beri Savaş öylece karşıda ki duvara bakıyordu, yanına gittim ve omzuna dokundum bakışlarını duvardan ayırdı ve bana çevirdi.

 

 

"Topla artık kendini."

 

 

"Poyraz, senin söylediğin gibi on beş dakika, tam on beş dakika boyunca kalbi atmadı. İşte o an dedim ki bitti, benim kardeşim bu sefer o şerefsizlerin açtığı yaralara yenildi dedim."

 

 

"Ama yenilmedi Savaş, o bize döndü. Tıpkı az önce pes etmediği gibi şimdi de içeride de savaşıyor ve yine yenilmeyecek ama sende toparlan, biz güçlü olacağız ki o da bizden güç alsın. Hem biliyor musun Yıldız son ana kadar hep vatanını düşündü."

 

 

 

"Nasıl yani?"

 

 

"Yıldız, Sahradan bir kaç bilgi öğrenmiş ve gözlerini kapatmadan önce onları söyledi, nefes alamıyordu,bütün vücudu acı içindeydi ama o vatanını korumak için susmadı."

 

 

 

"Bir kez daha kardeşimle gurur duydum Poyraz, evet ona bir şey olsaydı çok üzülürdüm hatta yıkılırdım ama en sonunda vatan sağolsun derdim.

 

Bize bunu yapan o soysuzları asla sevindirmezdim, şu anda da senin dediğin gibi dim dik duracağım ve kardeşime güç vereceğim."

 

 

 

Savaşla birbirimize destek olurken Gölge timi ve Melek geldi, melek kimseyi umursamadan hızla Savaş'ın yanına geldi ve ona sarıldı, Savaşta ona karşılık verdi. Savaş'ın gözyaşları Meleğin ona sarılması ile tekrardan akmaya başlamıştı, işte o an emin oldum bu iki kalp bir olmuştu.

 

 

Bakışlarım Salih'i bulduğunda şaşkınlık ve sinirle ikisine baktığını gördüm, ona olan bakışlarımı fark edip bana baktı, hafifçe tebessüm ettim ve ağzımı oynatarak ona sakin ol dedim, Salih istemeyerekte olsa başıyla beni onayladı.

 

 

Savaşa baktım ve aklıma gelen şey ile gülümsedim. Savaş beni Yıldız konusunda zorlayacaktı ama Salih'te onu fazlası ile zorlayacaktı, üstelik Savaş'ın işi benden daha zordu çünkü Salih'in bakışları hiç iyi değildi. Doktorun ameliyathaneden çıkması ile herkes yanına gitti.

 

 

"Doktor bey, kardeşim nasıl?"

 

 

"Biliyorsunuz ki buraya geldiğinde Yıldız hanımın kalbi durmuştu, üstelik geri dönmeside zor oldu.

 

 

Zorlu bir ameliyat geçirdik çünkü aldığı kurşun yarası dışında, vücudunun birden fazla yerinde yarası vardı ve bu yaralar sonucunda oluşan kan kaybı bizi zorladı.

 

Şu anlık durumu stabil ama yoğun bakıma alacağız, önümüzdeki bir gün hastamız için kritik bir süreç. Ayrıca uyandığında da uzun bir süre dinlenmesi lazım, şu an da vücudu fazlası ile güçsüz durumda. Tekrardan geçmiş olsun."

 

 

 

 

Doktor yanımızdan uzaklaştığında Yıldızı yoğun bakıma aldılar, Rıza Albaydan gelen emir ile Gölge timi ve Anka timi Karargaha geri döndü. Savaş, burda kalcaktı bende Yıldız'a verdiğim sözü tutmak için Kartallara ve Rıza Albaya konuşmamız gereken önemli şeyler olduğunu söyledim, böylece bizde Karargaha dönmüştük ve şu an da toplantı odasındaydık.

 

 

 

"Poyraz, seni dinliyoruz."

 

 

"Komutanım, Yıldızı hastaneye getirirken bir an kendine geldi ve bana bazı şeyler söyledi."

 

 

"Ne söyledi?"

 

 

"Sahra'nın planını söyledi Karan,Sahra yeni gelen askerleri kaçırmış."

 

 

"Ne! Bundan neden bizim haberimiz yok?"

 

 

"Benim haberim vardı Sinan, bize yakın olan karakola gelecek olan askerler kaçırılmıştı. İki gündür arama yapılıyordu ama henüz bir iz yoktu. "

 

 

"İşte o askerleri Sahra kaçırmış, üstelik planının baş rolüde onlarmış.

 

Sahra, bu askerlere bir ilaç veriyormuş, bu ilaç zihinlerini bulandırıp kafalarının karışmasına neden oluyormuş. Bu ilaç sayesinde onları canlı bomba haline getirecek ve istediği habere ulaşmış olacak."

 

 

"Allah kahretsin! Buna engel olmalıyız. Poyraz, Yıldız başka bir şey söylemedi mi?"

 

 

"Maalesef komutanım, dediğim gibi Yıldız o halde sadece bunları söyleyebildi, inanın ki bunları söylerken bile fazlası ile zorlandı."

 

 

"Anladım evlat. Karan, bu konuyla ilgilli detaylı araştırma istiyorum ve bütün belgeleri bana getirmeni istiyorum, mutlaka o askerleri bulmalıyız.

 

Ne onlara, ne de sivillere zarar gelmemeli."

 

 

 

 

 

 

 

Sahra'dan Devam

 

 

Hayalet'in kimliği açığa çıkmıştı, o maskenin altında ki kişinin Yıldız olması beni şaşırtmıştı ama benim içim bir anlam ifade etmiyordu.

 

Artık düşmanımı daha iyi tanıyordum, anlamadığım bir şekilde askerler yerimizi bulmuştu ve bende kaçarken Yıldız beni yaralamıştı. Son anda Rojin yetişmişti ve beni onların elinden kurtarmıştı, şimdide güvenli evlerden birinde tedavi oluyordum, daha yeni kendime gelmiştim.

 

 

Yıldız yaşıyor mu bilmiyordum ama temennim biran önce geberip gitmesiydi, Rojin'in içeriye girmesi ile bakışlarımı ona çevirdim ve konuşmaya başladım.

 

 

 

"Rojin, hemen adamlara söyle askerlere ikinci dozu versinler."

 

 

"Sahra, biraz daha beklememiz lazım, aksi taktirde ilaç tam etki etmeye bilir."

 

 

"Daha fazla bekleyemeyiz Rojin, sana hemen haber ver dedim. Ben o riski göze alıyorum, eğer Yıldız yaşıyorsa ve birine bu plandan bahsettiyse engellemek için her şeyi yapacaklardır, buna asla izin veremem."

 

 

"Sen nasıl istersen Sahra, ben hemen haber veriyorum."

 

 

Rojin'in odadan çıkması ile telefonumu elime aldım ve ezbere bildiğim numarayı tuşlayıp,mesaj kısmına girdim.

 

 

"Planımızı biraz daha erken hayata geçirmemiz lazım."

 

 

"Neden?"

 

 

"Nedenini buraya geldiğinde konuşuruz, en kısa zamanda burda ol."

 

 

"Sahra, bu emri vakin hiç hoşuma gitmedi."

 

 

"Biliyorum ama bir bildiğim var, sen beni dinle ve hemen buraya gel. Ayrıca bütün hazırlıklarınıda tamamla."

 

 

"Tamam, yakında görüşürüz."

 

 

 

Konuşmamız sonlanınca mesajları ve numarayı sildim, tam o sırada da Rojin geldi.

 

 

"İşlem tamam Sahra, adamlar halletti."

 

 

"Güzel, bu işi daha fazla uzatmanın anlamı yok. Yarın bu patlama gerçekleşecek, unutmadan bizden birisini gönderde Türk askerinin yaptığı katliamı kayıt altına alsın. Bakalım dünya basınına bu haber yayılınca Türkler ne yapacak?"

 

 

 

 

 

 

Savaştan Devam

 

 

Hastaneye geldiğimizde Yıldız'ı o halde görünce delirmiştim, hayatta ordaki cansız bedenine kardeşim olduğuna inanmamıştım inanamamıştım ama sonunda bize dönmüştü. Ameliyathanenin önünde beklerken Melek ve Gölge timi gelmişti, Meleğin bana sarılması ile ona ne kadar çok ihtiyacım olduğunu anlamıştım.

 

 

Meleğe sıkıca sarılırken Salih'in bakışlarını görmüştüm, hem sinirle hemde sorgular bir şekilde bakıyordu. Fazlası ile haklıydı, kim benim kardeşime böyle sarılsa bende onun gibi bakardım, artık onunla da konuşup yüzleşmem lazımdı. Ama önce Yıldız'ın durumunu öğrenmeliydim.

 

 

Doktor ameliyattan çıkmıştı ve bize gerekli açıklamayı yapmıştı, sonrada Yıldızı yoğun bakıma aldılar. Hastanede güvenlik için iki asker, Melek, ben ve Salih kalmıştık. Salih'in gözü hala benim üzerimdeydi, daha fazla dayanamadım yanına gittim ve konuştum.

 

 

"Salih, seninle konuşmamız lazım."

 

 

"Bencede konuşalım Savaş."

 

 

Birlikte hastanenin arka bahçesine geçtik, Melekte bizi takip etmişti ama biraz uzakta bekliyordu.

 

 

"Seni dinliyorum Savaş?"

 

 

"Salih, bir abiye bu nasıl söylenir bilmiyorum ama bunu senden daha fazla saklamak istemiyorum. Ben Meleği seviyorum, o da beni seviyor ve biz sevgiliyiz."

 

 

Salih sinirle bana bakıyordu, elinde olsa gözleri ile beni öldürecekti.

 

 

"Lan,sen ne diyorsun? Bahsettiğin kişi benim kardeşim!"

 

 

"Biliyorum ama kalp bu söz dinlemiyor, hesapsız kitapsız sadece seviyor.

 

İnan bana uzak durmaya çalıştım ama olmadı, Salih ben onu kendimden çok seviyorum, bunu senden daha fazla saklayamazdım. Ama şunu bilmeni istiyorum, benim niyetim ciddi ve ne yaparsan yap ben Melekten vazgeçmem."

 

 

 

Salih, sakin olmak istercesine elleri ile suratını sıvazladı ve arkasına baktı ardından da bana baktı, sonra oldukça sert bir yumruk attı. Aldığım darbeyle biraz sersemlemiştim ve dudağım kanamaya başlamıştı ama umursamadım, karşılıkta vermedim.

 

 

Hırsını alamamış olacak ki bir kez daha yumruk attı, ikinci darbe ile yere düşmüştüm. Melek korkuyla bize bakıyordu, tam yanımıza gelecekti ki elimle durmasını istedim.

 

 

Bakışlarımı Salihe çevirdiğimde bana elini uzattığını gördüm, elini tutum ve ayağa kalktım, ardından Salih derin nefes alıp konuşmaya başladı.

 

 

 

"Her ne kadar sinirlenmiş olsamda senin nasıl birisi olduğunu biliyorum, evet kardeşimin bir gün birisini seveceğinin farkındaydım ve bu kişinin, senin gibi düzgün birisi olduğu için mutluyum.

 

Sevginin önünde kim durabilmiş ki ben durayım ama bu demek değil ki kardeşimi öylece senin ellerine bırakacağım.

 

 

Kardeşimi üzersen, senin yüzünden gözünden tek bir göz yaşı akarsa onu bir daha göremezsin Savaş, bu konuda çok ciddiyim, o benim kıymetlim."

 

 

 

"Merak etme Salih, gerekirse kendi canımı yakarım ama yinede onun canını yakmam."

 

 

"Unutma gözüm üzerinde."

 

 

Salih'in yanımdan gitmesi ile Melek hemen hanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı, ardından da yüzüme baktı.

 

 

"Çok acıyor mu?"

 

 

"Yok acımıyor çünkü sonunda abinin onayını aldık."

 

 

"Bunun bedeli senin için biraz ağır oldu."

 

 

"Olsun Meleğim, senin için değer. Hem sen merak etme, ben bunun acısını eğitimlerde çıkarırım."

 

 

"Savaş, Yıldız'a ne zaman söyleyeceğiz?"

 

 

"Uyansın hemen söyleyeceğim, o benim tek ailem Melek. Bu hayatta sadece biz kaldık, ondan bir şey saklamam ama eminim ki çok sevinecektir."

 

 

"Merak etme Savaş, o uyanacak."

 

 

"Biliyorum güzelim çünkü o benden bile daha güçlü."

 

 

 

BİR GÜN SONRA

 

 

 

Poyrazdan Devam

 

 

Aradan bir gün geçmişti ama hala daha bizim araştırmalarımız devam ediyordu, bütün ekiplere kaçırılan askerlerin resimleri ve bilgileri verilmişti ama henüz bir bilgi bulamamıştık.

 

 

Geçen saatlerde dakika dakika Savaştan, Yıldız'ın durumuyla ilgili haber alıyordum. Savaş'ın da bu olanlardan haberi vardı ama şu an da burda olması iyi olmadığı için, Rıza Albay kardeşinin yanında kalabileceğini söyledi.

 

 

Biz çalışmalarımıza devam ederken askerlerden birisi geldi ve meydanda şüpheli birisinin olduğu bilgisini verdi, hemen Anka timi ile yola çıktık. Meydana geldiğimizde dağıldık ve bahsedilen kişiyi aramaya başladık, dikkatle etrafa bakarken tanıdık gelen birisini gördüm.

 

 

Bahsedilen kişi kaçırılan askerlerden birisiydi, hemen telefonda ki resimlere baktım ve düşüncemi doğrulamış oldum. Yavaşça yanına yaklaştım, üzerinde gayet düzgün kıyafetler vardı sadece biraz kabarık duruyordu, gözlerinin altıda kızarmıştı, ayrıca hareketleride sarhoş gibiydi ama her an bir olaya karşı tetikteydi.

 

 

 

"Anka-1 konuşuyor, bahsedilen kişiyi buldum. Hemen buraya gelin!"

 

 

Hemen Rıza Albay ile iletişime geçtim.

 

 

"Komutanım."

 

 

"Dinliyorum Poyraz."

 

 

"Aradığımız kişiyi buldum, bu kaçırılan askerlerden birisi. "

 

 

"Allah kahretsin! Demek oraya da göndermişler, Poyraz beni iyi dinle o bomba patalamamalı duydun mu?"

 

 

"Emredersiniz komutanım da orda da mı derken? Başka nerde var ki?"

 

 

"Savaş ile konuştum, o da askerlerden birisini hastanenin bahçesinde görmüş, Gölge timi hemen yola çıktı bir şekilde müdahale etmeye çalışıyor. Sende çok dikkatli ol, onlara ne yaptılar tam olarak bilmiyoruz."

 

 

"Emredersiniz komutanım."

 

 

Rıza Albay ile olan konuşmamız sonlandığıda Anka timi yanıma gelmişti.

 

 

"Hemen çevre güvenliği alın çabuk. Dolunay, sende her ihtimale karşı sinyal kesiciyi çalıştır."

 

 

Herkes bir yere dağılırken bende yavaşça askere yaklaşıyordum, artık beni fark etmişti. Tedirgin bir şekilde konuşmaya başladı.

 

 

"Yaklaşma bana! Sen kimsin?"

 

 

"Ben Yüzbaşı Poyraz Göktürk. Senin adın ne?"

 

 

"Benim adım, Emir."

 

 

"Emir, şimdi neler oldu bana anlat."

 

 

Bir yandan onunla konuşurken bir yandan da adım adım ona yaklaşıyordum.

 

 

"Yaklaşma dedim sana, ben ne oldu bilmiyorum. Biz en son kaçırılmıştık, bizi siz kaçırdınız değil mi? Bize zarar verceksiniz."

 

 

"Hayır hayır asla, bak sana söyledim ben askerim. Şimdi sakin ol etrafına bak bir sürü sivil var, onlara zarar gelmesini istemeyiz değil mi?"

 

 

"B-ben nerden bileceğim onların gerçekten sivil olduğunu, ya onlar düşmanımsa, ya bize zarar vereceklerse? Söyle nerden bileceğim!

 

Benim bunu yapmam lazım, ancak o zaman düşmanlarımız yok olacak, evet evet yapmam lazım."

 

 

 

"Emir dur! Dur yapma, bak beni dinle. Teröristler sizi kaçırdı ve size bir ilaç verdiler, siz Türk askerisiniz bizde öyle. Buradaki kimse düşman değil, herkes masum ve bizim görevimizde masumları korumak. Şimdi sakin ol ve o elindeki düğmeyi bana ver hadi."

 

 

 

"Olmaz, vermem veremem, bu benim görevim. Bu görev bana özel verildi, ben şehit olacağım ve her şey düzelecek."

 

 

"Hayır aslanım,hayır bu bir görev değil, biz asla böyle bir görev vermeyiz. Düşünsene, sen ne zaman böyle bir görev aldın ki ha?"

 

 

Emir fazlası ile kötü durumdaydı, her an her şeyi yapabilirdi bu yüzden onu bir şekilde uzaklaştırmam lazımdı, etrafı incelerken ilerideki arazi dikkatimi çekti. Çevresinde kimse yoktu ve bazı tuğlalar vardı, Emiri bir şekilde oraya çekmem lazımdı.

 

 

 

"Emir, tamam ben sana yaklaşmıyorum ama seninle görevinle ilgili önemli bir şey konuşmam lazım."

 

 

"Ne konuşacaksın?"

 

 

"Ama burada olmaz, söyleyeceğim şey çok gizli bir bilgi söyledim ya senin görevinle ilgi, hadi yavaşça benimle gel."

 

 

 

Önce düşündü ardından da beni takip etmeye başladı, arada durup etrafı kontrol ediyordu ama şimdilik bir sorun yoktu. İyice uzaklaştık ve istediğim yere geldik.

 

 

 

"Evet böyle, tamam şimdi konuşabiliriz."

 

 

"Ne söyleceksen söyle artık, zamanım daralıyor biran önce görevimi yerine getirmeliyim."

 

 

"Emir, annen baban hayatta mı?"

 

 

"Evet, bu görevden sonra benimle gurur duyacaklar."

 

 

"Hayır Emir yanılıyorsun, bu senin görevin değil. Üzerindeki bomba patladığında sen öleceksin üstelik bir hiç uğruna, vatanın için değil bir şerefsizin oyunu yüzünden öleceksin ve bu durum anneni babanı üzer hem de çok üzer."

 

 

"Üzer mi gerçekten?"

 

 

"Evet üzer ama sen beni dinlersen, birlikte onları sevindirebiliriz."

 

 

Emir'in bakışları anlık değişiyordu, bir anı bir anını tutmuyordu. Ona bir adım attım bir şey demedi, iki, üç,dört derken en son adımımda elindeki düğmeye basmaya çalıştı.

 

 

"Yaklaşma!"

 

 

"Tamam sakin ol, bak olduğum yerde duruyorum."

 

 

Artık Emir daha kötü bir hale gelmişti, üstelik gördüğüm kadarıyla bombada geri sayım vardı ve saniyeler kalmıştı.

 

 

"Üzgünüm Emir ama buna acilen müdahale etmem lazım."

 

 

Çevik bir şekilde Emir'in üzerine atladım, o düğmeye basmaya çalışıyordu ama müsade edemezdim.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Anlatımından

 

 

Baş yılanın kurduğu oyun sonucunda üç ayrı bölgede bu vatanın askerleri canlı bomba halindeydi, hastanede, meydanda ve karargahta. Ama neyseki Karargahta ki askerler kolay bir şekilde etkisiz hale getirilmişti ama Savaşla, Poyraz'ın işi zordu.

 

 

Çünkü gönderilen iki askerde ilaç daha hızlı etki etmişti, ikiside zorlanıyordu ama bu patlamayı bir şekilde engellemeleri gerekiyordu. Dakikalarca askerleri ikna etmek için konuştular ama bazen bu işe yaradı bazende yaramadı.

 

 

Aradan geçen zamanda kulakları çınlatacak bir patlama oldu, herkes korku ile sevdiğine sarıldı. Bir çok kişinin kalbi korku ile hızla çarpıyordu ama Meleğin kalbi sevdiği adam için, Anka timinin kalbi ise komutanları için korkuyla atıyordu.

 

 

 

 

Bölüm : 11.11.2025 15:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...