20. Bölüm

Ateş ve Tutku

LEZZA
_vandes_

Öğle saatlerinin soluk ışıkları pencere aralığından odaya süzülürken, Bloom yavaşça gözlerini araladı.

Dünyası hâlâ bulanıktı; gözlerini kısarak çevresine bakmaya çalıştı ama bedenini neredeyse hiç hareket ettiremiyordu. Her kası, her eklemi, gece boyunca yaşanan yoğun karışımın acısıyla doluydu. Ağrılar tüm vücuduna yayılmış, yorgunluğu neredeyse nefes almasını bile zorlaştırıyordu.

Başını hafifçe kaldırmak istedi; ama hareket ettikçe bedeni acıyla zonkluyordu.

Kolları, Valtor’un geniş omuzlarını ve kaslı gövdesini sarmış; bedeni onun sıcaklığıyla bütünleşmişti. Her nefes alışında Valtor’un derin, düzenli soluklanışını duyuyor, bu ritim neredeyse onu sakinleştiriyordu.

Valtor’un göz kapakları ağır ağır aralandı. Gri bakışları, sabah ışığında parlayan Bloom’un yüzüne odaklandı. Dudaklarının kenarında beliren küçük bir kıvrımla fısıldadı, “günaydın, Bloom.”

Sesi hem derin hem yumuşaktı. Bloom, kısık gözlerle ona bakmaya çalıştı. Çatallanmış nefesiyle, dudaklarından belli belirsiz bir cevap döküldü. “Günaydın…”

Valtor, bir süre gözlerini onun kızıl saçlarında gezdirdi, sonra parmaklarını nazikçe kızıl tellerin arasına daldırıp yüzüne düşenleri geriye itti. Eğilip, kokusunu içine çeker gibi nefes aldı. Ardından dudaklarını hafifçe Bloom’un dudaklarına değdirdi; bu öpücük yavaş, sahiplenici ve sakince uzadı.

Başını geri çektiğinde sesini alaycı bir tınıya bürüyerek sordu, “nasıl hissediyorsun?”

Bloom yanaklarına yürüyen utangaç bir sıcaklıkla gözlerini kaçırdı. Dudakları titreyerek mırıldandı:

“Çok… yorgunum. Ama… iyiyim sanırım.”

Valtor’un bakışlarında keskin bir kıvılcım çaktı. Gözlerini kısmış, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. “Yorgun ama mutlu… Demek ki doğru şeyi yapmışım.”

Bloom’un yüzü daha da kızardı. Ona karşı koymak istese de kolları hâlâ onun bedenine sarılıydı, bırakmaya niyeti yoktu. Valtor, onun bu hâlini keyifle izleyerek dudaklarını tekrar Bloom’un yanağına, sonra boynuna hafifçe değdirdi.

“Utangaçlığın seni daha da güzel yapıyor,” diye fısıldadı alaycı bir tonla.

Bloom ise gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, hem utanıyor hem de bu yakınlıktan kaçmak istemiyordu.

 

Valtor, Bloom’un nefes alışlarını dinlerken dudaklarının kıyısında belli belirsiz bir gülümseme dolaştı. Parmağını onun yanağında gezdirdi, sonra yavaşça geri çekildi.

“Bu hâlinle seni daha fazla etkilemeden biraz anlayışlı olmalıyım, değil mi?” dedi, sesinde alayla karışık bir yumuşaklık vardı.

Bloom başını yavaşça salladı, ama bakışlarını hâlâ kaçırıyordu. Valtor hafif bir kahkaha bırakarak kollarının arasından doğruldu. Yatakta kısa bir süre daha oyalanır gibi yaptı, ardından ayağa kalktı.

Geniş omuzları ve kaslı gövdesi sabah ışığında belirginleşmişti. Çıplak bedeninde, geceyi hatırlatan çizikler, morluklar ve diş izleri vardı. Gri perdelerin önüne geçtiğinde, Bloom utangaç bir şekilde gözlerini onun sırtında gezdirdi. Her iz, gece boyunca yaşadıkları tutkunun yankısıydı.

Valtor perdeleri iki yana çektiğinde, odanın içine altın rengi bir ışık doldu. Güneşin parlaklığı, Bloom’un gözlerini kısmasına sebep oldu. Ama gözleri yeniden açıldığında, istemsizce tekrar Valtor’a kaydı.

Onun güçlü bedeni ışığın altında daha da belirginleşiyor, gölgeler kaslarının kıvrımlarında dans ediyordu.

Bloom, dudaklarını ısırarak başını yorganın altına biraz daha gömdü. İçinde utangaç bir heyecan kabarıyordu; bedeninde bıraktığı izler gözlerinin önünde hâlâ çok canlıydı.

Valtor omzunun üzerinden ona dönüp baktı. Dudaklarında çarpıcı bir gülümseme belirdi. “Ne oldu, Bloom? Dün gece bana yaptıklarının izlerini görmek mi utandırıyor seni?”

Bloom yorganı çenesine kadar çekip kıpkırmızı olmuş yanaklarını saklamaya çalıştı. Sesi titrek bir fısıltıyla döküldü, “ben… bakmıyordum.”

Valtor kahkaha attı, derin ve alaycı bir tınıyla. Perdelerin arasından sızan ışığın önünde bir anlığına tamamen gölgeler içinde kaldı, sonra tekrar Bloom’a doğru birkaç adım attı.

“Bakıyordun. Hem de dikkatle…”

Bloom utançla yorganı gözlerine çekerken Valtor, perdelerin arasından süzülen ışığın önünde çıplak bedeniyle dimdik duruyordu. Gri gözleri Bloom’un üzerinde, yüzünde hem alaycı hem de sahiplenici bir ifade vardı.

“Bakışların bana çok şey söylüyor, Bloom,” dedi kısık bir sesle. “Utanmana gerek yok. O izler senin bana verdiğin armağanlar. Dün gece ne kadar ateşli olduğunu unuttun mu?”

Bloom’un kalbi hızla çarptı. Yanakları ateş gibi yanarken yorganı daha sıkı kavradı. Dudakları titredi.

“Valtor… sus… lütfen…”

Valtor kahkaha attı, adımlarını ağır ağır yatağa doğru yönlendirdi. Her hareketi kaslarının gölgelerini daha belirgin kılıyor, Bloom’un gözlerini ondan kaçırmasını daha da zorlaştırıyordu.

“Neden susayım? Gerçeği söylüyorum. Senin o masum görünen utangaç hâlinin altında yatan tutkun… beni hâlâ yakıyor.”

Bloom çarşafı kenara itip doğrulmaya çalıştı ama bedeni itaatsizdi. Her kası zonkluyor, özellikle kalçasındaki yoğun ağrı ona acımasız bir hatırlatıcı gibi saplanıyordu. Bloom derin bir nefes aldı, oturmayı denediğinde acıyla yüzünü buruşturdu ve tekrar yatağa düştü.

“Ah…” diye fısıldadı, nefesi kesilmişti.

Valtor hemen yatağın kenarına geldi, gri gözlerinde alaycı bir parıltı vardı. Bir elini yatağa koyarak eğildi. “Ne oldu? Kalkamıyor musun? Yoksa dün gece seni fazla mı zorladım?”

Bloom’un gözleri büyüdü, dudakları titreyerek karşılık verdi. “B… ben… sadece… her yerim ağrıyor.”

Valtor’un gülüşü koyulaştı. Parmaklarıyla Bloom’un yanağını okşarken daha da yaklaştı. “Ne yapabilirim Bloom, senin bu halin beni daha da etkiliyor. Özellikle de oturamadığın bu hâlin…”

Bloom’un yüzü kıpkırmızıya döndü. Utançla gözlerini kapattı, sesi neredeyse duyulmaz bir fısıltıya dönüştü. “Valtor… yeter…”

Valtor dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı, alaycı bir fısıltıyla devam etti, “dün gece bana nasıl yalvardığını hatırlıyorum. Şimdi acıyla kıvranman… bana sadece daha hoş geliyor.”

Bloom derin bir nefes aldı, bir yandan utanıyor bir yandan içinde kıpırdayan o gizli mutluluğu inkâr edemiyordu.

Valtor, Bloom’un kızarmış yüzüne ve titreyen dudaklarına bir süre baktıktan sonra gülümsemesini hafifletti. Gözlerindeki alaycı parıltı yavaşça yerini daha koyu, daha düşünceli bir bakışa bıraktı. Elini Bloom’un saçlarının arasından geçirip yüzünü okşadı.

“Endişelenme, yeterince tatmin oldum. Şimdilik.” dedi alçak bir sesle. “Şu an için önceliğim sensin.”

Bloom şaşkınlıkla gözlerini açtı, bakışlarını onunla buluşturdu. O an Valtor’un sesinde taşıdığı ciddiyet, içini tarifsiz bir sıcaklıkla doldurdu.

Valtor nazikçe kollarını Bloom'un belinden ve bacaklarının arasından geçirdi. Onu yorganın altından aldı, kollarına yerleştirdi.

Bloom irkildi, kalbi hızla çarpmaya başladı. “Valtor… ne yapıyorsun?” diye fısıldadı ama sesi hem şaşkın hem de yumuşaktı.

Valtor onu göğsüne bastırdı, güçlü kollarıyla sararken dudaklarını Bloom’un saçlarına yasladı.

“Seni taşıyorum. Gün uzun ve her saniyesini seninle doldurmak istiyorum. Bunun için ilk önce temizlenmeliyiz.”

Bloom’un gözleri bu sözlerle doldu. Yanağını Valtor’un çıplak göğsüne yasladı, o sert gövdenin altında kendini güvende hissetti.

Burnuna gelen o keskin, karanlık ama büyüleyici kokuya derin bir nefesle teslim oldu. Dudaklarından titrek bir fısıltı döküldü, “senin kokunu seviyorum…”

Valtor’un dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm belirdi. Onu biraz daha sıkıca sardı. “Ve ben, Bloom… senin bana bu kadar kolay teslim oluşunu seviyorum.”

Bloom gözlerini kapadı, kalbi hızla çarparken utangaç bir mutlulukla kollarını onun boynuna doladı. İçinde bir anlığına tek bir duygu kaldı: Ona olan derin aşkı.

Valtor, Bloom’u kollarında taşırken bir an bile bakışlarını onun yüzünden ayırmadı. Bloom şaşkın ama huzurluydu; kollarını onun boynuna dolamış, başını göğsüne yaslamıştı. Koridordan geçerken sabahın loş ışıkları duvarlardaki gölgeleri daha da belirginleştiriyordu.

Ağır adımlarla geniş kemerli bir kapının önüne geldiğinde kapıyı tek hamlede itti. İçeriden yükselen serin buhar ve çiçeksi koku Bloom’un yüzüne çarptı. Gözlerini araladığında gördüğü manzara nefesini kesti.

Banyo, oval yapısıyla bir tapınağı andırıyordu. Yukarıda devasa kubbeyi kaplayan vitray camlardan gün ışığı süzülüyor, suyun yüzeyine düşerek onu rengarenk yansımalarla boyuyordu. Dört bir yanında yükselen heykeller, odaya hem ihtişam hem de gizem katıyordu. Siyah mermer zeminin üstüne serpiştirilmiş kırmızı gül yaprakları ise tüm bu soğuk ihtişamın içinde sıcak bir tutku hatırlatıyordu.

Odada, oval havuzun bir köşesinden sürekli akan küçük bir çeşme vardı; dingin sesi odadaki sessizliği bölüyor, suyun berrak yüzeyini dalgalandırıyordu. Çeşmenin yanında özenle dizilmiş renkli sabunlar, kokularıyla havaya karışıyordu.

Bloom gözlerini büyütmüş, nefesini tutmuştu.

“Burası… inanılmaz,” diye fısıldadı.

Valtor onun yüzündeki hayranlığı izlerken dudaklarının kenarıyla gülümsedi. “Geceyi seninle paylaştıktan sonra, ikimizin bu hâlde kalmasına izin veremezdim,” dedi sakin ama sahiplenici bir tonda. “Şimdi seni temizlemenin vakti.”

Bloom’un kalbi hızla çarpmaya başladı. Yüzüne yayılan sıcaklık, utançla karışık bir heyecan taşıyordu. Valtor’un kollarında taşınırken onun kokusunu derin derin içine çekti, dudaklarından istemsiz bir mırıldanma döküldü, “seninle her şey çok farklı…”

Valtor gri gözleriyle ona baktı, bakışları yumuşamıştı. Yavaş adımlarla havuzun kenarına yaklaştı, hâlâ kucağında sımsıkı tuttuğu Bloom’u yere bırakmaya hiç niyeti yokmuş gibi taşıyordu.

Valtor ağır adımlarla havuzun kenarına geldi. Suyun üstünde dans eden vitray ışıkları Bloom’un kızıl saçlarına yansıyor, ona neredeyse kutsal bir ışıltı katıyordu.

Havuzun içine adım attığında sıcak su bacaklarını sardı. Suyun dingin dalgaları ikisini birden içine aldı.

Bloom bedenini saran sıcaklıkla derin bir nefes aldı, suyun buharı alnında küçük damlalar oluşmasına neden olmuştu.

Valtor, onu nazikçe havuzun içinde uzunlamasına yerleştirilmiş mermer taşın üzerine oturttu.

Taşın sıcaklığı, Bloom’un tenini okşarcasına sarıyordu. Bloom ise, Valtor kollarını yavaşça çekip karşısına geçtiğinde, bakışlarını kaçırmakta zorlandı.

Gözleri, Valtor’un geniş omuzlarından kaslı göğsüne, oradan da suda gölgelenen alt bedenine kaydı. Kalbi hızla atarken dudaklarını ısırdı. Utançla yanaklarına yürüyen kızarıklık, hayranlığını gizleyemiyordu.

Valtor’un dudaklarında alaycı bir tebessüm belirdi. Gözlerinde hem keyif hem de sahiplenici bir gurur parlıyordu. “Bakmaya doyamıyorsun, Bloom,” dedi kısık bir sesle. “Ve bu hoşuma gidiyor.”

Bloom utancını saklamak istercesine yüzünü suyun buharına çevirdi, fakat bakışları birkaç saniye sonra tekrar ona döndü. İçinde bastıramadığı bir hayranlık vardı.

Valtor, havuzun kenarında dizili sabunlardan koyu mavi renkte olanı seçti. Elleriyle yavaşça köpürttü, ardından beyaz lifi alıp suyun içinde Bloom’un yanına geldi. Onun hemen yanında oturduğunda, sıcak suyun içinde dahi Bloom’un kalbi göğsünde hızla çarpmaya başladı.

Valtor, hiçbir şey söylemeden lifi Bloom’un omzuna koydu. Köpükler kızıl saçlarının hemen altında birikti, sıcak suyla birleşerek tenine nazikçe yayıldı. İBloom ürperdi, gözlerini kapatıp derin bir nefes almak zorunda kaldı.

Valtor, lifin köpüğünü ağır hareketlerle omzundan koluna doğru gezdirdi. Bloom’un nefesi çatallandı, dudakları titredi. Elleri suyun içinde yumruk haline gelirken, bedeninin kasıldığı belli oluyordu.

Valtor bunu fark etti, dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi. Başını hafifçe yana eğerek gözlerini onun yüzüne dikti. “Neden bu kadar gerginsin, Bloom?” diye sordu yumuşak ama kışkırtıcı bir sesle. “Dokunuşlarımdan mı, yoksa dün gece bıraktığın izleri hâlâ gördüğün için mi?”

Bloom yanaklarındaki kızarıklığı gizlemek için başını öne eğdi. Dudakları arasından neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir ses çıktı, “ben… sadece…”

Valtor köpüklü lifi sırtına doğru gezdirdi, nazikçe bastırarak omuz başlarını ovdu. Bloom’un nefesi kesildi, kasılıp daha da gerildi.

Valtor kulağına yaklaşarak fısıldadı, “sadece ne, Bloom? Bana gerçeği söyle. Hoşuna gidiyor… değil mi?”

Bloom’un gözleri kapalıydı, dudakları titreyerek yanıt vermekle vermemek arasında sıkıştı. Suya düşen nefesi, utancını ele veriyordu.

Bloom’un gözleri hâlâ kapalıydı. Yanakları kıpkırmızı, dudakları ısırılmıştı. Ama artık kaçmıyordu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra derin bir nefes aldı.

“Evet…” dedi kısık ama kararlı bir sesle. “Hoşuma gidiyor. Ne yaptığın, nasıl dokunduğun… her şeyini seviyorum.”

Sözler havuzun üstünde asılı kaldı. Valtor’un eli, Bloom’un sırtında bir an için durdu. Gri gözlerinde kısa bir şaşkınlık parladı. Onun bu kadar açık ve dürüst olması beklemediği bir şeydi. Ama o şaşkınlık hızla yerini memnuniyete bıraktı. Dudaklarının kenarında, keyifle kıvrılan bir gülümseme belirdi.

Valtor alçak bir kahkaha attı, sesi havuzun mermerlerinde yankılandı. Lifini yeniden Bloom’un teninde gezdirmeye devam ederken gözlerini hiç ondan ayırmadı.

“Demek sonunda itiraf ettin,” dedi alaycı ama memnun bir tonda. “Senin utangaç maskenin altında daha dürüst, daha ateşli bir Bloom var. Ve ben bunu ortaya çıkarmayı seviyorum.”

Bloom, söylediklerinden sonra yüzünü suyun buharına saklamak istercesine başını eğdi, ama kelimelerini geri almak da istemedi. Kalbi hızla çarpıyordu, yine de içini rahatlatan bir hafiflik vardı.

Valtor, lifin köpüklerini onun beline ve kollarına yayarken eğilip kulağına fısıldadı, “böylesi daha güzel. Bana saklanma, Bloom. Ne hissettiğini böyle söylediğinde… seni daha da çok istiyorum.”

Bloom’un dudaklarından istemsiz bir nefes kaçtı. Bu kez utancının yanında içten gelen bir mutluluk da vardı.

Valtor, Bloom’un bedenini dikkatle ve nazikçe yıkadı. Lifi suyun içinde gezdirirken köpükler Bloom’un omuzlarından beline, kollarından boynuna kadar yayıldı. Her dokunuşunda Bloom’un nefesi çatallandı, ama suyun sıcaklığı ve Valtor’un dikkati onu yavaş yavaş rahatlatıyordu.

Bir süre sonra Bloom derin bir nefes aldı, gözlerini açtı ve Valtor’a baktı. Artık kendini biraz daha iyi hissediyordu; bedenindeki ağrılar azalmıştı, kasları gevşemişti. Utangaç bir gülümseme dudaklarına yayıldı ve gözlerinde parlak bir haylazlık belirdi.

Küçük bir hamleyle Valtor’un elindeki lifi kaptı, köpüğü kendi elleriyle tekrar hareket ettirip suya yaydı. Valtor’un gözleri bir an için büyüdü; şaşkınlığı dudaklarında belirdi, gri gözleri ona kilitlendi.

Bloom, alaycı bir gülümsemeyle Valtor'u hafifçe geriye itti. Valtor dengesini korumaya çalıştı ama Bloom küçük bir güçle onu yavaşça geriye itti. Ardından yavaşça bacaklarını açarak onun üzerine oturdu.

“Şimdi sıra bende,” dedi Bloom, sesi hem utangaç hem de yaramaz bir tonda.

Valtor, onun bu tavırları karşısında donakaldı. Dudakları hafifçe aralandı, gözleri şaşkınlıkla parladı. Alaycı gülümsemesi kaybolmuş, yerini hayranlık ve etkilenmiş bir ifade almıştı.

Bloom köpüklü lifi Valtor’un omuzlarına doğru gezdirmeye başladı, suyun üzerinde yavaş hareketlerle bedenini nazikçe yıkıyordu. Her dokunuşu Valtor’un kaslı bedeniyle temas ediyor, onun derin nefeslerini kesiyordu.

“Sen… oldukça cesursun, Bloom,” dedi Valtor alaycı ve kışkırtıcı bir tonla. “Ama itiraf etmeliyim ki… bunu görmek… inanılmaz etkileyici.”

Bloom dudaklarını ısırarak gözlerini kaçırdı ama içten gelen bir memnuniyetle devam etti. Valtor’un şaşkınlığı ona, utanç ve heyecan arasında bir tat veriyordu.

Bloom, köpüklü lifle Valtor’un geniş omuzlarından başlayarak göğsüne, kollarına ve karın kaslarına doğru yavaş yavaş gezdirdi.

Su üzerindeki hareketleri yumuşak ama bilinçliydi; her dokunuşu hem utangaçlığını hem de içten gelen cesaretini ortaya koyuyordu. Gözlerini kısarak Valtor’a baktı, dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme oynuyordu.

Valtor, suyun içindeki bu yaramazca tavır karşısında sessiz kaldı; gri gözleri şaşkınlık ve hoşnutlukla parlıyordu. Bloom, bunu fark edince küçük bir alaycı kahkaha attı, suyun üzerinde köpüklerin arasında vücudunu hafifçe salladı.

“Daha dikkatli olmalısın, Valtor,” dedi kısık, titrek bir sesle. “Benimle oynamanın bedelleri var…”

Valtor dudaklarını kısarak hafifçe gülümsedi, ama gözlerindeki yoğunluk, bedenindeki kontrolü kaybetmiş karanlık arzuyu gizleyemiyordu. Bloom’un bakışlarından ve hareketlerinden yükselen enerji, onun içini ısıtıyor, gecenin izlerini taşıyan bedeniyle birleşerek daha da yoğun bir elektrik yayıyordu.

Bloom, elini Valtor’un göğsünden aşağıya doğru indirdi, karın kaslarını hafifçe okşadı, suyun içinde hareketini yavaş yavaş parmaklarını kaydırdı.

___

DİKKAT! ŞU ANDAN İTİBAREN YAZILAN SAHNELER +18 SAHNELERDİR! YAŞINIZ TUTMUYORSA VE ETKİLENEBİLECEKSENİZ OKUMAMANIZ TAVSİYE EDİLİR!

 ___

 

Tam o anda altında, kalçalarının arasında hissettiği sertlikten irkildi. Dudakları aralandı, nefesi kesildi ve birkaç saniye sessiz kaldı, şaşkınlığı ile utanmışlığı bir araya geldi.

Valtor, gri gözlerini gözlerinden ayırmadan hafif bir alayla gülümsedi. Ellerini Bloom’un beline sardı, parmakları sımsıkı kavradı. “Ah, Bloom… yaramazlığının sonucunu seni şaşırttı mı?” dedi kısık, karanlık bir tonla. “Beni kışkırtmanın bedeli olur demiştim.”

Bloom’un kalbi göğsünde hızla çarptı, sıcak suyun ve Valtor’un bedeniyle temasın verdiği elektrikle yüzü kıpkırmızı oldu. Utangaç bir nefes alıp gözlerini kapattı, ama aynı zamanda içten bir arzuyla ona yaslandı.

Valtor, onu daha sıkı sararak hafifçe geriye çekti; suyun içinde bedenleri birbirine yakın duruyordu.

Valtor’un dudakları Bloom’un saçlarına, boynuna, omuzuna dokunuyor; her temas, hem sahiplenici hem de kışkırtıcıydı.

Öpücükleri yavaşça aşağılara doğru kayarken Bloom'un belindeki dokunuşları daha da sahiplenici bir hale gelmeye başlamıştı.

Bloom, bedenine dolan arzunun etkisiyle başını geriye attı ve ağzından kaçan inlemeler bu kez ona utanç değil daha büyük bir haz tanıyordu.

Yanakları kızarmıştı ve bedenindeki dalgalanmayı dengede tutamıyordu. Valtor ise onun bu halinden daha da tahrik oluyordu ve diğer elini yavaşça Bloom'un sağ göğsüne yerleştiriken dişlerini yavaşça diğer göğsünün uçuna geçirdi.

Bloom bir elini Valtor'un ıslak saçlarına doladı ve saçlarını çekiştirmeye başladı.

Kalçasında hissettiği sertlik daha da tahrik olmasına neden oluyordu ve o anda yüzüne yerleştirdiği kurnaz gülümsemeyle hafifçe dizlerininin üzerinde yükselip belini kıvırmaya ve arkasında hissettiği sertliğe sürtünmeye başladı.

Valtor, bu hareket karşısında hafifçe geriledi ama gri gözlerinde belli belirsiz bir alay ve hoşnutluk parladı. Dudaklarını kısarak, sesini karanlık bir tonda fısıldadı, “bu cesaretin… ve arzun… oldukça etkileyici, Bloom.”

Bloom, utanç ve heyecan karışımı bir nefesle karşılık verdi. "İçim... Seni içimde istiyorum."

Bloom’un sözleri, suyun sıcak buharı ve vitray ışıklarının arasında yankılanırken, Valtor’un gri gözleri karanlık bir yoğunlukla parladı.

Bloom, utangaçlığıyla karışık cesareti arasında gidip gelirken, her bakışı, her küçük dokunuşu Valtor’un içindeki arzuyu körüklüyordu.

Bloom hafifçe belini kıvırıp, suyun üzerinde yavaşça onun yakınlığına yaslandı. Gözlerini kısarak, dudaklarından hafif bir gülümsemeyle mırıldandı. “Sana ne kadar yaramaz olabileceğimi gösterebilirim… ister misin?”

Valtor, bu sözler ve hareketler karşısında dudaklarını kısarak derin bir nefes aldı. Elleri Bloom’un belini daha sıkı sardı, her hareketinde suyun arasında yükselen elektrik ikisini de sarmıştı. Sesini kısarak fısıldadı, “sen gerçekten… bu istekli halin… beni deli ediyor, Bloom.”

Bloom, utanç ile haz arasındaki ince çizgide oynayarak gözlerini ona dikti.

Suyun buharı arasında, tenleri birbirine yakın, her nefes alışlarında birbirlerini hisseder haldeydi.

Küçük bir alay ve kışkırtıcı bir gülümsemeyle dudaklarını oynattı. “Daha ne kadar direneceksin, Valtor?”

Valtor, gri gözleriyle onu süzerek dudaklarında alaycı ama karanlık bir tebessümle fısıldadı, “Yaramazlığını göstermek istemiyor muydun? Bunun için sana, fırsat tanıyorum.”

Bloom, bu sözlerle daha da cesurlaştı; suyun üstünde hafifçe doğruldu, belini kıvırdı ve arkasında hissettiği sertliğe hafifçe sürtündü.

Dudaklarından çıkan nefesler, suyun içinde ince bir titreme yaratıyor, Valtor’un kontrolünü iyice zorluyordu.

Valtor’un omzundaki elini suya daldırdı ve arkasında hissettiği sertliği kavradı ve yavaşça parmaklarıyla vajinasının ağzına getirdi.

Girişini zorlayan sertlikle dudaklarını ısırdığında gözlerini, Valtor'un ihtiras dolu gözlerine çevirdi.

Valtor her ne kadar şu anda Bloom'un belindeki ellerini bacaklarına indirip onun sertçe aletine gömmek istese de bu arzusuna zorlukla engel oluyordu. Az önce de dediği gibi, Bloom’a fırsat tanıyordu, ne kadar dayanılmaz olsa da...

Bloom, elleriyle hafifçe destek ararken, yüzünde hem utanç hem de cesur bir gülümseme vardı. Yavaşça kalçalarını geriye doğru kıvırdı ve yavaşça girişine dayalı aleti içine aldı.

İnlemesi suyun üzerinde hafif bir titreme yarattı, ama gözleri Valtor’un gri gözlerinde sabitlenmişti; orada hem bir meydan okuma hem de teslimiyet vardı.

Valtor, onun bu arzusunu fark edince dudaklarında alaylı bir gülümseme belirdi. Kısık bir sesle, neredeyse fısıltı halinde, “aferin, Bloom… devam et…” dedi. Gözlerindeki karanlık ihtiras, her hareketinde biraz daha belirginleşiyordu. Bloom’un cesareti ve yaramazlığı, onu neredeyse çılgına çeviriyordu; her nefesi, her titremesi, Valtor’un kontrolünü ve arzusunu daha da yoğunlaştırıyordu.

Bloom, Valtor’un omuzlarından destek alarak hafifçe zıplamaya başladı. Suyun içinde vücudunun ritmini ayarlarken, yüzünde yaramaz bir memnuniyet vardı; Valtor’un tepkilerini gözlemlemek, onun üzerindeki gücünü hissetmek onu daha da cesaretlendiriyordu.

Valtor, bir an duraklayıp ellerini Bloom’un belinden indirerek kalçalarına yerleştirdi ve karanlık bir tonla fısıldadı, “kalçalarını oynat, Bloom.”

Bloom, bu sözle birlikte ritmini değiştirdi, zıplamayı bırakarak kalçalarını hafifçe oynatmaya, belini kıvırmaya ve ritmini arttırmaya başladı.

Valtor’un nefesi derinleşti, elleri sıkıca Bloom’un kalçasını kavrarken, bedeni suyun buharı ve tutkuyla dolmuş ortamda titriyordu.

Bloom’un bakışları, kışkırtıcı bir meydan okuma ve arzunun birleşimiyle Valtor’a kilitlenmişti. Her hareketinde, her nefesinde, Valtor’un bedenine verdiği hazdan keyif alıyor ve bunu bilinçli bir şekilde arttırıyordu.

Valtor, onun bu yaramaz ve arzulu hali karşısında kendini tutmakta zorlanıyor; gri gözleri karanlık, alaycı bir ihtirasla parlıyordu.

Bloom’un suyun üzerinde çıkardığı ince inlemeler, Valtor’un gri gözlerinde karanlık bir ihtirasın alevlenmesine neden oldu. Her titremesi, her küçük kışkırtıcı hareketi, onun içinde bir güç ve kontrol isteği uyandırıyordu.

Valtor, suyun ve buharın arasında, Bloom’un omzuna yerleştirdiği elini sıkıca kavradı; parmakları bilekleğinin etrafında sıkışırken, onu kendi ritmine teslim etmeye hazırlanıyordu.

Bloom’un bakışları merak ve heyecanla Valtor’a kilitlenmişti, dudaklarından çıkan nefesler, sanki hem meydan okuyor hem de arzuyla çağırıyordu.

Fakat ne olduğunu sormaya fırsat bulamadan elleri, belinin arkasında büyülü bir bağla sabitlendi.

Valtor, bu kontrol ve güç hissiyle Bloom’u sertçe aletine gömdüğünde Bloom'un inlemesi, haz dolu bir çığlığa dönüştü.

Valtor, vahşice Bloom'u kalçalarından tutup ritmini hızlandırırken Bloom çaresizce başını geriye attı.

Her ritim, her hareket üstü kapalı ama tutkulu bir dansın parçasıydı; çığlıklar ve nefesler suyun üzerinde yankılanırken, Bloom’un bedenindeki heyecan ve Valtor’un karanlık arzusu, birbirine karışıyordu.

Bloom, teslimiyet ve haz arasında gidip gelirken, Valtor’un hakimiyeti altında yavaş yavaş kendini bırakıyor, suyun ve tenlerin birleştiği bu karanlık ritimde tamamen onun kontrolüne uyum sağlıyordu.

Tam o sırada bedeninde yayılan elektiklenme ile gözleri geriye doğru kaydı ve bedeni tir tir titremeye, içinde hissettiği sertliği sıkıştırmaya başladı ve bu, Valtor'un daha da zorlanmasına neden olurken suratında karanlık bir alay belirdi.

Bloom, içine akan sıcaklık ile sarhoş olurken bedeni hazla çöktü ve kafası, Valtor'un omzuna düştü.

Valtor’un nefesi hâlâ Bloom’un ensesinde yanarken, bedeni dizginlenmeyen bir tutku ile onun üzerinde dalgalanıyordu. Bloom'un içine boşalmıştı, ama arzusu sönmek yerine daha da alevlenmişti.

Bloom, yorgunluğun ve hazla karışan tatlı sersemliğin içinde, başını Valtor’un omzuna yaslamıştı. Dudaklarının kenarında istemsiz bir gülümseme vardı; bir zafer gibi, bir teslimiyet gibi…

Ama Valtor bu gülümseyişi gördüğünde gri gözlerinde karanlık bir parıltı belirdi.

“Daha işimiz bitmedi,” diye fısıldadı buz gibi ama yakıcı bir tonda.

Sonraki an, güçlü elleri Bloom’un beline dolandı ve onu kolayca çevirip siyah mermerin üzerine yatırdı. Soğuk yüzeyin tenine dokunuşuyla ürperen Bloom’un nefesi kesildi, ama dudaklarından çıkan inleme korkudan çok haz taşıyordu.

Kalçalarının yarısı hâlâ suyun üstündeyken, Valtor onu sıkıca kavradı ve hiçbir tereddüt göstermeden aletini Bloom'un içine gömdü.

Suyun sesi, bedenlerinin ritmiyle birleşirken Bloom’un çığlığı mermer duvarlarda yankılandı.

Ama bu kez farklıydı; her vuruş, her itiş daha vahşiydi. Bloom’un elleri bağlı olmasına rağmen tutunacak bir yer aradı, dudaklarını ısırdı çığlıklarla titrerken yüzünde yaramaz bir tebessüm belirdi. O tebessüm, Valtor’un gözünden kaçmadı.

“Zevk alıyorsun…” dedi Valtor, sesinde karanlık bir keyif vardı. “Senin bu halin beni daha da deli ediyor.”

Bloom’un bedeni, hem acının hem de hazın bıraktığı titreşimlerle kıvranıyordu. Soğuk mermerdeki her darbede yanakları kızarıyor, gözleri bulanıklaşıyor ama dudaklarından dökülen fısıltılar daha fazlasını istiyordu. "Daha... D-daha fazla..."

Valtor, elini sertçe Bloom'un kalçasına indirdiğinde, o temasın yankısı Bloom’un nefesinde çığlığa dönüştü. Ama çığlığın ardında gizlenen şey istek, davet ve arsızca bir zevkti.

“Daha fazlasını mı istiyorsun?” diye sordu Valtor, fısıltısında alaycı bir karanlık vardı.

Bloom, gözlerini yarı kapalı, dudaklarının kenarında arsız bir gülümsemeyle sadece başını eğdi; bu hem bir itiraf, hem de kışkırtıcı bir meydan okumaydı.

"E-EVET!"

Ve o anda, Valtor’un bakışları tamamen vahşileşti. Önündeki kadın artık sadece bir sevgili değil, aynı zamanda kendi arzularını ortaya döken, onu çıldırtan yaramaz bir oyunbazdı. Ve Valtor, tüm karanlığıyla bu oyuna karşılık vermeye hazırdı.

Bloom’un dudaklarından çıkan kısık kahkahalar, suyun ve mermerin arasında yankılandı. Kalçasında yanan acıya rağmen yüzündeki gülümseme, Valtor’u daha da kışkırtıyordu. Başını çevirip gözlerini gri gözlere dikti.

“B-bütün yapabileceğin... bu mu, Valtor?” diye fısıldadı, sesi titrek ama meydan okuyordu. “Daha... Daha fazlasını i-istiyorum.”

 

Valtor’un yüzünde vahşi bir tebessüm belirdi. Dudaklarından sert bir nefes çıktı, parmakları Bloom’un beline daha da gömüldü. Onun bu cesareti, bu oyunbaz meydan okuması, damarlarında dolaşan arzuyu daha da ateşliyordu. Gözlerinde şimşek gibi çakan bir kararlılıkla eğildi ve kulağına karanlık bir tonda fısıldadı. “Demek daha fazlasını istiyorsun…”

 

O an gri gözlerinde hem alay hem de vahşi bir ihtiras belirdi. Bloom’un elleri hâlâ büyünün zincirinde bağlıydı, hareket edemiyordu. Valtor tek hamlede bedenini biraz yukarı çekip bir eliyle Bloom'un klitorisini okşamaya başladı ve aletini yeniden vahşice içine gömdü. Bloom’un çığlığı, hem acının hem de sınırsız hazzın yankısı oldu.

Her hamlede mermer üzerinde kıvrılan bedeninde şiddetli titremeler meydana geliyordu, ama Bloom’un dudaklarında hâlâ o alaycı, kışkırtıcı gülümseme vardı. “AH-HAH... EVET!…” diye inledi, sesi hem yaramaz hem de teslimiyet doluydu.

Valtor’un dişleri sıkıldı. Bloom’un bu hali artık dayanılmazdı. Elini saçlarına doladı, başını sertçe geriye çekti ve bakışlarını yakalayarak neredeyse hırladı. “Beni deli ediyorsun!”

Sonraki hareketleri artık hiçbir ritme bağlı değildi; yalnızca vahşi bir sahiplenişin, karanlık bir ihtirasın yansımasıydı.

Bloom, her darbe ile titrerken, nefesi karışık çığlık ve kahkahalarla doluydu. Valtor’un gücü ve sertliği karşısında nefesi kesiliyor, ama bedeninin en derin yerinde duyduğu haz onu daha da sarhoş ediyordu.

Valtor'un elleri, Bloom’un kalçalarını sıkıca kavradı; onu geri çekip yeniden kendine yasladığında, suyun üstünde bir çarpışma sesi yankılandı.

Bloom’un bağlı elleri çaresizce kıpırdanıyor, bedeni her titreyişiyle mermerin üzerinde yeni bir iz bırakıyordu.

“Valtor…!” diye inledi Bloom, sesinde hem yalvarış hem de şehvetli bir meydan okuma vardı.

Valtor’un gri gözleri karanlık bir ihtirasla parladı. Bloom’un titreyen bedenine bakarken, yüzünde alaycı bir tebessüm belirdi. Dişlerinin arasından sert bir fısıltı çıktı. “Beni çılgına çevirdin… ve şimdi cezasını ödeyeceksin.”

Son darbeleri daha da sertleşti, adeta onun bedenini sahiplenircesine, kaçışa yer bırakmayan bir yoğunlukla. Bloom’un inlemeleri artık kesik nefeslere dönüşmüş, bedeni kontrolsüz titremelerle yanıt veriyordu.

Ve nihayet… bedenindeki ateş, en dayanılmaz noktaya ulaştı. Bir çığlıkla başını geriye attı; bütün kasları aynı anda kasıldı, dalga dalga bir sarsıntı onu ele geçirdi.

Valtor, onun bu teslimiyet ve hazla titreyen bedenine dayanamayarak, gri gözlerinde vahşi bir parıltıyla son bir kez içine gömüldü. İçinden kopup gelen karanlık ihtiras, Bloom’un derinliklerine boşaldı.

Bloom’un gözleri bulanık bir sisin ardında kapanırken, dudaklarından yorgun ama zaferle dolu bir gülümseme süzüldü. Mermerin üzerinde titreyerek kendinden geçti; sanki hem fethedilmiş hem de kendi zaferini kazanmış gibiydi.

Valtor, Bloom’un titreyen bedenini sıkıca kucaklayıp dudaklarını boynuna yaklaştırdı.

Gri gözleri karanlık bir şehvetle parladı, sesi derin ve tehditkâr bir fısıltıya dönüştü. “Her kıvrımın, her inleyişin… sadece bana ait olacak. Bedenin, ruhun… hepsi benim karanlığımda kaybolacak, Bloom… sen, benimsin.”

Bölüm : 24.08.2025 11:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...