3. Bölüm

Öfke

LEZZA
_vandes_

Güneş tamamen batalı 8 saat olmuştu ve Bloom, Flora'nın uyuduğundan emin olduğunda üzerindeki yorganı sessizce bir kenara bıraktı. Derin titrek bir nefes verdi, korku tüm bedeninde kol geziyordu.
Gitme düşüncesi ağır bassa da bunun bir tuzak olabileceği düşüncesi, tüylerini diken diken ediyordu.
Yavaşça yataktan kalktı, üzerine ceketini alıp yavaş adımlarla balkona çıktı. Balkondan kendini bıraktıktan kısa bir süre sonra ayakları yerle buluşmuş zaman kaybetmeden hızlı adımlarla bariyere yönelmişti.
Tecna'nın Timmy ile geliştirdikleri alet sayesinde bariyeri aşmak fazlasıyla kolay olmuştu.

Ceketinin cebine attığı kristali çıkardı. Gözleri, tereddütle tekrar Alfea'ya döndüğünde nedensizce öfkelendi.

~9 Saat Önce~

"Hoş geldin Bloom, lütfen otur."

Tatlı ses tınısıyla onu içeri davet eden Faragonda'ya karşılık olarak Bloom, yüzüne samimi bir tebessüm yerleştirmeye gayret etti, ardından kapıyı kapattı ve tereddütlü adımlarla ilerleyerek Faragonda'nın karşısındaki sandalyeye oturdu.

Faragonda, "benimle ne konuşmak istiyordun Bloom?" diye sorduğunda Bloom, önünde bağladığı ellerinden bakışlarını kaldırarak, "Valtor ile aramda garip bir bağlantı varmış gibi hissediyorum." diye cevapladı.

Faragonda'nın tebessümü, yüzünde zerre zerre kaybolurken samimiyetin yerini ciddiyet sarmış sesi, daha otoriter hâle gelmişti.
"Valtor," diye başladı cümlesine. "Senin koruyucusu olduğu Ejderha Ateşinin karanlık bir versiyonuyla yaratıldı."

"Bunu biliyorum." diye cevapladı hızla Bloom ve bu bilgiyi biliyor olması Faragonda'yı hayrete düşürmüştü. Bloom sahte bir boğaz temizlemenin ardından, "Solaria'da Sparks ve Üç Eski Çağ Cadıları ile alakalı birkaç kitap okumuştum." diye cevapladı.

Tamamen yalan sayılmazdı. Ona, ilk defa Valtor ile orada karşılaştığını söylemek istemiyordu.

Faragonda merakla, "o halde onun ailenle olan bağlantısını da biliyorsun?" diye sorduğunda Bloom, sessizce kafasını salladı.
Faragonda, "o halde, öğrenmek istediğin şey ne?" diye sordu.

Bloom sessizce yutkundu, parmaklarını eteğine geçirdi ve tedirginlikle titrek bir nefes verdi.

Ona söylemeliydi. Valtor'a güvenmek zorunda kalmak istemiyordu.

"Valtor'un karanlık benliğimi etkileyebilme olasılığı var mı?"

Faragonda bu soru karşısında hazırlıksız yakalanmıştı. Endişesi yüzünden belli oluyordu.
Sessizce yutkunup kendini toparlar toparlamaz, "Ne demek istiyorsun?" diye sordu.

"Eraklyon'daki yangını ben çıkardım." diye cevapladı Bloom hızla.

Faragonda, sanki bunun farkındaymış gibi Bloom'un sandığının aksine abartılı bir tepki vermemişti. Bu, Bloom'un az da olsa rahatlamasını sağlamıştı.

"O kadar öfkelendim ki kendime engel olamadım."

Faragonda, "seni anlıyorum Bloom, o durumda bir hata yaptın ama bunun, karanlık benliğinle alakası yok. Herkes öfkelenebilir. Peri olman, karanlık büyüde hiç kontrolün olmadığı anlamına gelmez. Öfkene yenik düştün ve bu, gayet doğal."

Bloom itiraz edercesine başını salladı. "Hayır, öfkelendim evet ama konu bu değil. Hareketlerimi kontrol edemedim. Orada, onlara zarar vermek istedim. Bu, sadece öfke değildi."

"Relix düştüğünden bu yana çok zaman geçmedi ve dinlenemeden Valtor'un ortaya çıkması seni yormuş olmalı. Sonuçta bir insansın Bloom, senin de yorulmaya hakkın var ve eğer biraz dinlenirsen, eminim kendine geleceksindir." diye cevapladı onu Faragonda ve Bloom'un daha fazla bu konuda konuşmasına izin vermeden elini kaldırdı. "Eraklyon'da olanlar için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Herkes bunu, Valtor'un yaptığından emin ve senin iyiliğin için en iyisi, bu şekilde kalması." diyerek Bloom'u susturdu ve sözlerine devam etti. "Birkaç gün yatakhanende dinlen. Bu süre zarfında derslerden muafsın ve eğer bir sorun olursa Winx'e katılmanı şimdilik yasaklıyorum."

~Şimdiki Zaman~

Dönüşümünü harekete geçirir geçirmez avucunda tuttuğu kristali etkinleştirdi, bedenini saran gölge, bir anda onu içine aldığında korkuyla kanatlarını çırpıştırdı ama düşmekte olduğu karanlık, hareket etmesini anlamsızlaştırıyor, attığı çığlıklar sanki emiliyordu. Bir anda kendini aydınlık bir yerde bulduğunda kanatlarındaki hakimiyeti kaybetti ve son anda çaba göstererek ayaklarının üzerine düşmeyi başardı. Dengesini sağlamak için ise bir elini yere koyup bedenini havada tuttu.

"Sandığımdan erken geldin."

Kulaklarını dolduran güçlü sesin etkisiyle bedenini ürkünç bir tedirginlik sardı. Önüne düşen kızıl saçlarını geriye atarak ayağa kalktı ve mavi gözlerini, önünde duran etkileyici bedene dikti.

Valtor, her zamanki heybetiyle tam karşısında duruyordu. Her zaman üzerinde gördüğü bordo ceketini ve siyah eldivenlerini çıkartmıştı ve beyaz fırfırlı gömleğinin ilk iki düğmesini açık bırakmıştı.

Valtor'un alaylı kıkırdaması ile Bloom, bakışlarını kaldırdı. Beş dakikadır onu inceliyor olmanın utancı yavaş yavaş yanaklarına ateş misali yayılırken sahte bir boğaz temizleme ile bir iki adım ilerledi.

"Düşmanını evine alan birine göre fazla rahatsın."

Valtor eli ile davetkar bir edayla koltuğa benzeyen kayayı işaret ederken, "sadece misafirperver davranmaya çalışıyorum." diye cevapladı.

Bloom temkinli adımlarla Valtor'un yanından geçerken istemsizce titreyen kanatları, Valtor'un alaylı sırıtışının daha da büyümesine neden olmuştu. Soğuk kayanın üzerine oturduktan sonra bir süre rahatsızca kıpırdandı.

Valtor, "buranın kusuruna bakma, şimdilik idare ediyoruz." derken yavaş adımlarla ilerledi ve Bloom'un karşısındaki duvara yaslandı. Gözleri baştan aşağı Bloom'u süzerken kollarını önünde bağdaştırdı. "Dönüşümün," diye seslendiğinde Bloom merakla gözlerini kıstı. Gözlerini tek bir saniye bile ondan ayırmıyor, sıktığı yumruklarına ilerleyen ateşini dizginlemeye uğraşıyordu.

"Buraya savaşmaya gelmedin ve anlaşma öneren kişi bendim. Bu işin sonunda bana katılma olasılığın dahi olabilirken neden seni gafil avlayayım? İsteğim bu olsa Eraklyon'da gitmene izin vermezdim."

Bloom öfkeyle, "asla sana katılmayacağım!" diye tısladığında Valtor alayla gülümsedi, tek kaşı havaya kalkarken kafasını yavaşça önüne eğdi. Bloom ise öfkesini yatıştırıp sakince yutkundu, derin bir nefes verdiğinde bedeninden akıp giden ateşi ile kanatları kayboldu. "Söyle," diye başladı sözlerine. "Bu karanlığı benden nasıl çıkarmayı planlıyorsun?"

Valtor ciddi ifadesini takındı. "Karanlık Zümrüdüanka'nın gücü senin gücünün, Ejderha Ateşinin tam tersidir. Onu, içinden çıkarmak için gerekli bilgilere ulaşmam zaman alabilir çünkü tahminimce bu tür büyüleri içeren Altın Kütüphane yerle bir oldu."

Bloom merakla, "Altın Kütüphane mi?" diye sorduğunda Valtor kısa süreliğine şaşkın bir ifade takındı ama bu çok uzun sürmedi. Alaycı gülümsemesi yüzüne yayılırken önünde bağladığı kollarını çözdü ve yavaş adımlarla Bloom'a yaklaşmaya başladı. "Sevgili Müdiren sana Krallığın Sparks hakkında gerçekten hiçbir şey öğretmemişe benziyor."

Bloom gerginlikle oturduğu kayada geriye çekilirken delici gözleri hafif bir öfkeyle aleve büründü. Onun bu alaycılığından nefret ediyordu. Kendini bilmiş ifadesi, gri gözleri, sinirini hoplatan cümlelerini tereddüt etmeden döken dudakları, kontrolsüzce ona dokunan parmakları...

"Altın Kütüphane, küçük perim," diye başladı sözlerine Valtor ve Bloom'un önüne düşen bir tutam saçını avcunun içine aldı. "Krallığının ve krallıkların kadim bilgilerini, büyülerini saklayan bilgi dolu bir arşivdir ve burayı yaptıran kişi de sevgili baban, Kral Oritel'dir ama ne yazık ki Domino yok olduğunda muhtemelen orası da yıkıldı."

Bloom, Valtor'un elini, elinin tersiyle ittikten hemen sonra oturduğu kayadan kalktı ve Valtor ile kayanın arasında kalmaktan kendini kurtardı.

"Bu konuda Daphne'ye danışabilirim. Eminim bildiği bir şeyler vardır." dediğinde Valtor kendi kendine mırıldandı, "Daphne..."

Bloom iğrenti dolu ifadesiyle arkasını döndüğünde mavi gözlerini Valtor'a dikti. Onun öldüğünü sanıyor olmalıydı, ifadesi bunu açıkça gösteriyordu.

Valtor kendini toparlayıp, "o zamana kadar güçlerini eğitmelisin. Güçlerini ne kadar geliştirirsen içindeki karanlığı durdurma şansın o kadar artar." dediğinde Bloom merakla sordu. "Nasıl?"

"Sana yardım edeceğim." diye cevapladı Valtor. "Ama aynı zamanda güçlerini tamamen geliştirmek istiyorsan Payros'a gitmelisin. Faragonda'ya söylersen seni, memnuniyetle oraya gönderecektir."

Normalde olsa bunu asla kabul etmezdi, muhtemelen bu yüzden Valtor araya Faragonda'yı sokmuştu çünkü Bloom'un ona zerre güvenmediğinin farkındaydı.

Valtor, "şimdi gitmelisin. Eğitimin iki gün sonra başlayacak." dediğinde Bloom anlamsızca kaşlarını çattı. "Neden yarın değil?" diye sorduğunda ise Valtor, sanki bu soruyu bekliyormuşçasına yüzüne katlanılamaz bir gülümseme yerleştirdi. "Eminim ki bu süreçte fazlasıyla meşgul olacaksınız."

Bloom, "NE PLANLIYORSUN?!" diye sorduğunda Valtor, yüzüne korkutucu bir ifade yerleştirerek önceki ciddiyetini sağladı ve delici gözleriyle Bloom'un tedirginlikle yerinde donakalmasına neden oldu.

Bloom sesli bir şekilde yutkunduğu sırada Valtor sert sesiyle, "unutma Bloom, bu anlaşmamız tamamen karşılıklı yarardan ibaret ve biz, hâlâ düşmanız." dediğinde Bloom öfke dolu gözleriyle Valtor'a doğru yaklaştı. "Haklısın ve sana temin ederim, bu iş bittiğinde benim de seninle işim bitecek."

"O halde bir sorun göremiyorum." diye cevapladı onu Valtor.

...

O gün dersler nedense her zamankinden daha çekilmez geçiyordu. Bloom, Valtor'un neler planlayabileceğini düşünmekten tüm gece neredeyse hiç uyuyamamış, en sonunda sabaha karşı yorgunluktan uyuyakalmıştı. Layla, hâlâ gezegenini tehdit eden Valtor'dan nasıl kurtulacağını, denizkızlarını ve okyanusunu Valtor'un karanlık işaretinden nasıl arındıracağını düşünüyordu. Stella ise...

Ders bitiminde birlikte koridorda yürürken aralarında alışılmadık bir sessizlik hakimdi ve bu sessizliği ilk bozan Musa olmuştu. "Neyin var Stella?"

Stella endişeli bir şekilde, "sadece Brandon için endişeleniyorum. Onu tüm o nöbetçilerle savaşırken Eraklyon'da bıraktım." diye cevapladı ve kollarının arasında tuttuğu kitapları daha sıkı sardı.

Musa derin bir nefes verdi ve kafasını Flora'ya doğru çevirdi. "Hey Flora, bitkisel bir ilaç hazırlayabilir misin? Sakinleştirecek ve moralini düzeltecek bir şey."

Flora gülümseyerek arkasını döndü ve Musa'nın ricasını, "siz bana bırakın." diye cevapladı.

Winx, Flora'nın hazırladığı çayı afiyetle içerken Tecna, "endişenizin yersiz olduğundan eminim kızlar. Ne de olsa Layla, Sky'ın üzerindeki kara büyüyü bozmayı başardı."

Stella henüz bir yudum aldığı bardağını tezgahın üzerine koydu. "Bunu bilmiyoruz Tecna. İşe yaramamış da olabilir."

Layla onaylar anlamda kafasını salladı. "Her şeyin iyi olduğunu tam olarak bilmeden oraya gidemeyiz." diye cevapladığı sırada Stella meraklı bakışlarını Bloom'a yönlendirdi. "Sen Eraklyon'da nereye kayboldun öyle?" diye sorduğunda tüm bakışlar anında Bloom'a yöneldi.

Onlara kaybolduğunu söyleyemezdi çünkü Eraklyon sarayını avucunun içi gibi bildiğini hepsi biliyordu ve başka ne tür bir bahane kullanabileceğinden emin değildi. Valtor'un varlığını hissettiğini söyleyip geçiştirse dahi bu, onlarda bir şüphe uyandırabilirdi, bunu göze alamazdı.

Bloom tereddütle, "B-ben..." diye ağzında gevelediği sırada dışarıdan yükselen fırtına sesleri ve ardından tüm okulu sarsan sarsıntılarla Bloom, elindeki çayı döktü ve dengesini sağlayamayan yalnız o değildi. Musa sendeleyerek hızlı adımlarla kendini balkona attığında, "SALDIRI ALTINDAYIZ!" diye bağırdı.

Winx koşarak yatakhaneden çıkıp okulun bahçesine indiklerinde yavaş yavaş çatlamakta olan bariyere bakarak endişeyle Flora, "Bulutlu Kule cadıları, neden bize saldırıyorlar?" diye sorguladığında Bloom'un ağzından titrek bir nefes firar etti.

"Şimdi gitmelisin. Eğitimin iki gün sonra başlayacak."

"Neden yarın değil?"

"Eminim ki bu süreçte fazlasıyla meşgul olacaksınız."

Alfea'ya saldırmayı planlıyordu... Bloom bunu düşünmemiş değildi ama ihtimal vermemişti... Alfea, onun için geçmeyi hayal dahi edemeyeceği korunaklı bir kale olmalıydı ama Valtor, tam potansiyelinde olmamasına rağmen buraya saldırmaktan çekinmemişti.

"V-Valtor..."

Alfea'nın çevresini saran bariyer yavaş yavaş etkisini yitirmeye başladığında Winx dönüşümlerini harekete geçirdiler.

O sırada gökyüzünden yükselen çarpışma sesleri giderek artarken Layla, "bakın Valtor'la kim savaşıyor".
Stella heyecanla asasını salladı, "Sonunda! Birinin bu adama haddini bildirmesi gerekiyordu." diye cevapladı ama tam da o anda Stella'nın cümlesine tezat oluşturacak bir şey oldu; Valtor'un sihri Faragonda'yı çepeçevre sardı ve onu ormana, kimsenin onları göremeyeceği bir yere fırlattı.

Faragonda büyünün etkisinden kendini kurtarır kurtarmaz etrafını saran toz nedeniyle gözlerini yumdu ve ayaklarının altından kabaran toprak onu hazırlıksız yakalayıp bir anda içine aldı.

Az önce Faragonda'nın bulunduğu yere inen Valtor yüzüne alaylı bir gülümseme yerleştirdi. "Yaşlanıyorsun Faragonda. Önceden kimsenin seni, bu kadar kolay yenmesine izin vermezdin."

Topraktan fışkıran göz kamaştırıcı ışık giderek büyürken oraya çıkan Faragonda çevresine sardığı bariyeri yok etti. "Yaşlı olabilirim ama hâlâ kendimi savunabilirim!" diye haykırdı ve öfkeyle elinde oluşturduğu güç ışınını Valtor'a fırlattı.
Valtor bedenini iten güce karşı koyamayarak ormanın derinliklerine sürüklenirken Faragonda öfkeyle arkasından gitti.

Bu sırada Winx, Alfea'ya saldıran cadıları durdurmaya çalışıyor ve aynı zamanda henüz dönüşümünü kazanmamış birinci sınıf perilerini korumaya çabalıyorlardı.

Bloom, "Layla! Peri tozunu onlarda da denesen sence işe yaramaz mı?" diye sorduğunda Layla ona doğru gelen büyüyü saptırdı ve karşısındaki üç cadıyı morfiksi ile sardı. "Deneyebilirim!" diye bağırdığı sırada ormandan yükselen gürültü ile kulaklarını, muazzam büyüklükteki ışık patlaması ile gözlerini kapatmak zorunda kaldı.

Bloom, bedenini geriye iten patlamanın gücüne karşı koymaya çabalarken nedensizce içini bir titreme aldı.

Patlamanın etkileri son bulur bulmaz Stella endişeyle, "bu da neydi böyle?" diye sordu ama sorusunu cevaplayan kişi Bloom olmamıştı.

"Elbette onun işini bitirdi. Tıpkı birazdan bizim size yapacağımız gibi." Icy, Darcy ve Stormy yavaş yavaş gökyüzünden inerken Icy'nin sözleri Bloom'un kulağında tekrar tekrar acımasızca yankılandı.

Bayan Faragonda... Bu imkansızdı, olamazdı.

"HAYIR!!!"

Kanatlarını olabildiğince hızlı hareket ettirerek az önce patlamanın geldiği yöne doğru hızla uçmaya başladığında bedeninden yayılan alevler, öfkesini üzüntüsüyle harmanlıyordu ve öfkesine yenik düşmeden önce son duyduğu şey Stella'nın onu uyaran sesiydi. "BLOOM, HAYIR BEKLE!"

Ormandan esen şiddetli rüzgara zorlukla karşı koyan kanatları, oradan oraya savrulan bedenini güçlükle taşırken gözlerinden firar eden gözyaşları çehresine dahi ulaşamadan ormanın derinliklerinde kayboluyordu. Kalbi delicesine atıyor, korku bedenindeki her hücreye acımasızca hücum ediyordu.

Onu kaybetmiş olamazdı...

Buna inanmak istemiyordu.

"BAYAN FARAGONDA!!!" Boğazını yırtarcasına çığlık atıyor, sesini emen rüzgarı aşarak herhangi bir hareketlilik için deli gibi çırpınan ruhuna hakim olmaya çabalıyordu.

O sırada ormanın bir kısmının yıkılmış olduğunu fark etti. Hızla oraya yöneldi ve bedenini yavaşça aşağı indirdi. Ayakları toprakla buluştuğu anda çaresizce koşmaya başladı. Parçalanmış ağaç gövdelerini bir umut takip ederken az önce rüzgarın silip süpürdüğü gözyaşları şimdi çehresini esir alıyordu.

"BAYAN FARAGONDA!"

Bir umut etrafına bakınıyor, attığı her adım sanki bedeninin daha da ağırlaşmasına neden oluyordu. Kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Attığı son adım neredeyse derin bir çukura yuvarlanmasına neden olacakken son anda kanatları sayesinde dengesini sağlayarak önüne düşen saçlarını geriye attı. Gördükleri karşısında şok olmuştu.

Burası...

Sık ağaçların dokuduğu orman şimdi tamamen büyük bir çukurla kaplıydı. Etrafına yayılan kara büyü tüm bitkileri anında soldurmuş, şiddeti ağaçları kökünden koparıp fırlatmıştı. Topraktan hafifçe yükselen duman, gücün şiddetini açıkça gösterirken Bloom şoka uğramış, bedeni git gide daha da ağırlaşmaya başlamıştı.

Hissediyordu...

"Ona ne yaptın?" diye sordu titrek bir fısıltıyla ve acı dolu sesini güçlükle içine gömdü.

"Beni hissedebilme yeteneğini giderek geliştiriyorsun Bloom."

Bloom öfkeyle ayağa kalktığında Valtor, normalde gözlerinde az da olsa yer eden korkunun zerresini dahi görmemişti ve bu, Bloom'a karşı hazırlıklı olması gerektiğinin kanıtıydı. Yıkılmış ağaç kütüğünün üzerinden uçup sakince Bloom'un karşısına geçtiğinde Bloom, avuç içlerine yönlenen alevini dizginleyemiyor, gözyaşları çehresini tamamen örtüyordu.

"BANA CEVAP VER SENİ AŞAĞILIK HERİF!" diye bağırarak sert adımlarla ilerledi ve öfkeyle Valtor'un yakasına yapıştı. "Ona, ne yaptın?!" Öncekine göre daha kısık olan sesi Valtor'un nedensizce gülümsemesine neden oldu. Gözleri, yakasını kavrayan ince parmakları incelerken ruhsuzca, "ondan kurtuldum." dedi ve bunu o kadar normal bir şeymiş gibi söyleyiverdi ki Bloom, kalbine bir hançer misali saplanan bu cümlenin ağırlığını kaldıramadı.

Yakasını yavaşça bıraktı, geriye doğru birkaç seyrek adım attığında bakışları yere indi.

~O Sırada Alfea~

Bazı periler Alfea'nın büyülerini koruma altına alabilmek adına okul koridorlarında devriye geziyordu ve bunlardan üçü de Musa, Flora ve Tecna'ydı.

Sınıflardan birine girip etrafı dikkatlice kolaçan etmişlerdi ama etrafta cadılara ait tek bir büyü izi dahi yoktu.

Tecna, yavaş yavaş kapıya yönelirken, "gidip diğerlerine katılalım, belli ki cadıların başka planları var. Hazırlıklı olmalıyız:" dediği sırada Musa elini hızla havaya kaldırdı, "bekle!"

Duyuyordu...

Bir yerlerden yayılan ses dalgaları yardım istiyordu.

Hızla dışarı fırladı. "Bu taraftan!"

Flora, merakla daha da hızlanarak Musa'nın yanına geldi. "Ne oluyor Musa?" diye sorduğunda Musa, "Galatea, düşük frekansta yardım dalgaları yayıyor. Başı belada, Trix arşivlere girmek için onu tehdit ediyor."

Trix'in parşömenleri çalmamaları için tam zamanında yetişmişlerdi ama Galatea, yaşlı gözlerle yere çökmüştü ve kanatları bir buz kütlesine dönüşüp parçalanmıştı. Musa, öfke ile ileri atılıp Galatea'yı koruma altına aldığında Tecna, Trix'i parşömenlerden uzak tutabilmek için çabalıyordu.
Flora, gücünü kullanıp oluşturduğu sarmaşıklarla Stormy'i sıkıca sardığı sırada Musa, ses dalgaları ile Darcy'i geriye fırlatmıştı.
Icy, Tecna'nın büyülü toplarını savuşturur savuşturmaz içten bir kahkaha attı. "Ben de sizi devirme fırsatım olmayacak diye üzülüyordum!"

Musa, hiddetle Icy'nin üzerine uçup ona karşı ses dalgaları fırlatırken, "hiç kimseyi devirmeyeceksiniz!" diye gürledi.

Darcy ellerinden destek alarak ayağa kalktığında alayla, "öyle mi dersin? Valtor, çoktan sevgili müdirenizden kurtuldu ve şimdi de Bloom'un işini bitirmek üzere." diye karşılık verdiğinde Flora ellerine hücum eden çiçek yapraklarını Darcy'nin üzerine gönderdi.
"Bloom'un ne kadar güçlü olduğunu şu ana kadar aldığınız yenilgilerden anlayabilmiş olmalıydınız!"

Stormy, Flora'nın sarmaşıklarından bir kasırga yaratarak kurtulduğu gibi öfkeyle Flora'yı arkasından vurdu.

Icy, Musa'yı fırlattığı sarkıtlarla etkisiz kıldığında nefretle tıslayarak, "ve bu, bizim sizi ilk ve son mahvedişimiz olacak."

Her ne kadar Winx, Trix'e kıyasla daha zayıf olsalar da onlara sonuna kadar dayanmakta kararlılardı ve bu kararlılık artık Darcy'nin sinirlerini bozmuştu. "Madem bu sihirlere biz ulaşamıyoruz," dedi ve elini bazı parşömenlerin üzerinde gezdirdi. "O zaman siz de ulaşamazsınız!"

Musa hızla öne atılarak, "yapma Darcy!" diye haykırsa da hızla alevlere kapılan parşömenler çok kısa sürede sihirli arşivi tamamen sarmıştı.

Flora, "yangını örtemiyorum!" diye sızlanırken Tecna, "yangın kara büyü ile dolu, buradan gitmeliyiz!" diye uyardı.

Etraflarını saran alevler ve dayanılması zorlaşan dumandan zor bela kurtuldukları sırada Galatea, Musa'nın kollarının arasından fırladı. "Nereye gidiyorsunuz?! Bu kadar değerli büyüleri öylece bırakamayız!"

Musa, yangının arasına dalan Galatea'nın arkasından alevlerin içine daldığında Tecna telaşla bağırdı, "yapma Musa!"

Galatea, "kanatlarımı bir hiç uğruna kaybetmek istemem!" diye karşı çıktıysa da ciğerlerine dolan dumana daha fazla dayanamamış bedenine çöken ağırlığa yenilmiş ve olduğu yere çökmek zorunda kalmıştı.

Musa, güçlükle onu kaldırıp çıkışa yürümeye çabaladıysa da tüm gücü ellerinden kayıp gidercesine yorgun düşmüştü.

Galatea, "beni burada bırak..." diye fısıldadığında Musa öfkeyle ve çaresizlikle haykırdı. "Hayır! ASLA!"

~Bloom & Valtor~

"Ondan kurtuldum."

Sıktığı yumruklarından damlayan kan tüm acısını, öfkesini gözler önünde sererken kendine hakim olamayarak az önce Valtor ile arasında bıraktığı mesafeyi tamamladı ve onun, nefret ettiği o aşağılık yüzüne güçlü bir yumruk geçirdi.

"Sen korkağın tekisin." diye fısıldadı iğrentiyle. "Güçlü olduğunu söylüyorsun ama sana baktığımda gördüğüm tek şey aciz bir adam! Lord Darkar ve Üç Eski Çağ Cadıları tarafından kullanıldın ve şimdi de onlar olmadan tüm evrene zarar verebilecek kadar güçlü olduğuna kendini ikna etmeye çalışıyorsun!"

Valtor'un, suratına yediği yumruğun etkisiyle yana düşmüş yüzü yavaşça kasılırken gözlerini sarmaya başlayan öfke gözler önüne serilmeye başlamıştı bile ama Bloom'un durmak gibi bir niyeti yoktu, onun canını yakmak istiyordu ve sarıya evirilen gözleri, bunun açıkça göstergesiydi.

"Sen, güçsüzsün." diye tısladığında Valtor, kızıla çalan gözleriyle Bloom'un üzerine yürümeye başladı ve saniyesinde aralarında kalan tek adımlık mesafeyi kapattı ama Bloom geri çekilmek yerine olduğu yerde ateşini yaymaya başladı ve tehditkâr bir edayla zehirli sözlerini sarf etmeye devam etti. "Kendi iradesi olmayan zavallı bir adamsın sen ve inan bana seni, bu dünyadan tamamen sileceğim!"

Ve kayışın koptuğu yer burasıydı...

Valtor'un hakimiyetinde olan kara bulutlar Bloom'un çevresini çepeçevre sararken Bloom öfkeyle haykırarak gökyüzüne fırladı ve büyüyü yararak alevlerini Valtor'un üzerine fırlattı.

Valtor bundan kaçındığı gibi hızla yükseldi ve Bloom'un kolunu kavradı ama tuttuğu gibi acıyla bırakması bir oldu çünkü Bloom'un bedenini çepeçevre saran Ejderha Ateşinin yakıcılığı eldivenini parçalamış, parmaklarını gasp etmişti. Öfkeyle avcunun içini dolduran büyüsünü Bloom'un üstüne fırlattığında Bloom alevlerini etrafına sardı ve güçlü bir bariyer yarattı.

Damarlarına hücum eden karanlığı ona karşı kullanmaktan zerre çekinmiyor ve her defasında kontrolünü yitirmeye bir adım daha yaklaşıyordu. Aniden etrafını çepeçevre saran büyüyle gafil avlanmış rastgele bariyere vurmaya başlamıştı ama ateşi hiçbir işe yaramıyordu ve tam karşısında ona öfkeyle bakan Valtor, öfkesinin daha körüklenmesine neden oluyordu.

Bedenini saran alevini dışarı taşırdığında parçalanan bariyer, Bloom'un gücüyle Valtor'a hücum etmiş ve her nereye uçarsa peşinden ateş etmeye devam etmişti. Ateşini sonlandırır sonlandırmaz hızla Valtor'un üzerine uçmuş avuç içinde biriktirdiği aleviyle yumruğunu Valtor'a indirmeye yeltenmişti ama Valtor'un gücü onu gafil avlamış, Bloom gerisin geri ormanda sürüklenmiş ve savrulan bedenine engel olamadan Alfea'nın dış duvarına çakılmıştı.

Bedenine saplanan acıyla başa çıkmaya çalışırken bir anda vücudunu saran güç onu havaya kaldırmış ve tekrar fırlatmıştı ama bu sefer Bloom son anda yere çakılmaktan kurtulmuş kükreyerek Valtor'un üzerine uçmuştu.

Az önce önünde olduğundan emin olduğu halde şu an bulunduğu yerde yoktu. Arkasındaydı ve bunu tam zamanında hissetmiş, hızla ters dönerek Valtor'un arkasına geçmiş ve ayak bileğinde biriktirdiği alevin gücüyle ona sert bir tekme atmıştı.
Valtor, Bloom'un gücüyle savsaklasa da hızla kendini toparlamıştı. Ona doğru uçan öfkeli periye karşı sinir bozucu bir gülümseme sunduğu anda Bloom neye uğradığını şaşırmış hızla geri tepmiş ve duvara çarparak ancak durabilmişti.

Bedenini saran dayanılmaz acı, onu kanatlarını dahi hareket ettiremeyecek hâle getirmişti ve bedeni, çarptığı duvardan aşağı düştüğünde zorlukla iki ayak üzerinde dengesini sağlayabilmişti.

Valtor tam karşısına indiğinde Bloom ne yapması gerektiğini biliyordu.

Onu, yok etmeliydi.

Tüm bunlara son verebilmenin tek yolu buydu.

Bedeninden yükselen Ejderha Alevi giderek artarken kanatlarını zorlukla harekete geçirip havalandı ve yarattığı Ejderhayı kalan tüm gücüyle Valtor'un üzerine gönderdi ve Valtor'un buna karşılık yaptığı tek şey tek elini kaldırmak olmuştu, ardından güç dalga dalga yayılarak kaybolmuş, gerisin geri Bloom'a tepmişti.

Yüz üstü yere düştüğünde bedeni dayanılmaz bir acıyla yüzleşirken zorlukla kollarından destek alarak kalkmaya çabaladı.

Bu sırada Winx ona yardım etmek için ileri atılacaklardı ki araya giren Trix hiç olmadığı kadar muzaffer bir ifadeyle Winx'in Bloom'a ulaşmasını engellediler. Bir tür trans içinde olan Bulutlu Kule cadıları Profesörlerin Bloom'a ulaşmasını engellerken Bloom, ağzında biriken demir tadını acıyla tükürmek zorunda kaldı.

Ve o anda Valtor'un ürkütücü sesi tüm Alfea'ya yayıldı. "Sen, Bloom. Sparks Prensesi, Ejderha Ateşinin koruyucusu." Bloom'un bedenini havalandırıp hızla yanına çekti ve sakince ama tehditkâr ifadesini bir an bile sonlandırmadan fısıldadı. "Beni küçümsenin ne demek olduğunu öğreneceksin."

Etraflarını saran kızıl büyü tüm perileri geri teptirirken Bloom, ona ulaşmak için çırpınan Stella'ya baktı bir süre ve sonra olduğu yerden hızla yükseldiklerinde görebildiği tek şey Valtor'un kızıl gözleriydi.

Boğazındaki acıya rağmen ince bir fısıltıyla, "s-senden, k-kork... korkmuyorum." dediğinde Valtor'un ifadesini sinsi bir gülümseme sardı. "Ah... Ama korkmalısın Bloom." diye fısıldadı Bloom'un kulağına doğru. "Çünkü bu, senin hikayenin sonuydu."

Bedenini saran büyü geri çekildiğinde Valtor'un bedeni hızla gözünün önünden kayıp gitti ve vücudunu saran, kızıl saçlarını uçuşturan rüzgar Bloom'un hissettiği son şeydi.

Bloom'un cansız bedeni büyük bir hızla bahçenin ortasına çakıldığında etrafı saran kasvetli hava Grizelda'nın büyüsüyle hızla dağılmış ve acı görüntü gözler önüne serilmişti.

"BLOOM!!"

Ardı kesilmeyen çığlıkların arasında Stella, çehresini saran gözyaşlarıyla koşarak Bloom'un yanına geldiğinde Layla kuvvetle onu belinden yakaladı ve içi ne kadar yansa da onu durdurmaya çalıştı.

Tecna olduğu yere çöktüğünde Flora korka korka Bloom'a yaklaştı, bedeni hiçbir şekilde hareket etmiyordu ve Musa tedirginlikle titreyen elini Enchantix kolyesine götürdü. Duymuyordu, Bloom'un kalp atışları... Onları, duymuyordu.

Grizelda koşarak Bloom'un yanına geldiğinde hızla yere çömeldi ve ellerini onun göğsüne koyarak bir takım sihirli sözler fısıldamaya başladı ama Bloom'un bedeninden akıp gitmeye başlayan güç akışı gözler önüne serildiğinde Profesör Paladium bunun için fazlasıyla geç kaldıklarını fark etmenin ağırlığıyla olduğu yere çöktü.

Tam o sırada gökyüzünü saran sarı parıltı giderek büyüyerek tanıdık bir simayı gözler önüne serdi ve Daphne gözyaşlarının ıslattığı çehresine uyumlu, hüznü haykıran gözleriyle Bloom'un üzerine uçtu. Daphne tüm gücüyle, ruhunda kalan son zerresine kadar Bloom'u sarmalarken Valtor'un gözleri yavaşça eski gri haline döndü ve sonra arkasına dahi bakmadan öylece gözden kayboldu.

Winx koşarak Daphne'nin yanına ulaştıklarında ellerinde her ne varsa kullanmaya hazırlardı ve bu sayede Bloom'un bedenini saran güç miktarı her geçen saniye daha da artarken bedeninden kayıp giden güç yavaş yavaş bedenine geri akmaya başladı ve tüm bu savaş son bulduğunda Daphne'nin zerre zerre saydamlaşan bedeni yavaşça soldu ve hüznünün yerine umut dolan şefkatli yüzüyle gözden kayboldu.

Profesör Paladium, "Alfea'nın çevresini saran bir bariyer yaratmalıyız! Periler! Birleşik Sihir!" diye çağrıda bulunduğunda tüm Alfea perileri okulun çevresine yerleşip ellerinde her ne varsa Paladium'a aktarmaya başladılar ve bu sayede çok geçmeden tüm cadıları geri püskürtmeyi başaran güçlü bir bariyer oluşturmayı başardılar.

...

Bloom'un iki gündür bilinci kapalıydı. Bu süreçte Winx, Bayan Faragonda'ya ne olduğunu Bulutlu Kuleye gittiklerinde yeraltı yaratıkları sayesinde öğrenmiş ve ona uygulanan büyüyü çözebilmek için Limphea'ya gitmişlerdi.

Stella, Bloom'un yanında kalmayı tercih etmişti ve Layla, gezegeninde giderek kötüleşen durum nedeniyle Andros'a gitmek zorunda kalmıştı.

Bu sırada Bloom her gün tedavi görüyor, hemşire itinayla Bloom'u kontrole geliyordu. Bloom'un üç kaburgası, sağ el bileği, sağ omzu, sol üst bacağı ve sol elindeki iki parmağı kırılmış, bir iç kanama geçirmişti. İlk günü zar zor atlatmıştı...

Stella neredeyse tüm gününü hastane kanadında, Bloom'un yanında geçirir olmuştu.

Gece iki sularıydı. Stella, Chatta ve Locket'i bulmaya gitmişti ve oda, pencereden içeri sızan ay ışığı sayesinde az da olsa aydınlıktı.

"S-su..."

Bloom, kurumuş dudaklarını aralayarak acıyla fısıldadı. Göğsü her nefesinde cayır cayır yanıyor, tüm bedeni dayanılmaz bir acıyla kıvranıyordu.

Nazikçe, kolunun altından sızan soğukluk sırtına yerleşti ve onu yavaşça kaldırdı.

Bloom, dudaklarına değen camın soğukluğuyla ağzını aralarken içine dolan suyu can havliyle yutkundu. Dudaklarından çekilen bardağın ardından çenesindeki ıslaklığı nazikçe silen parmaklarla mavi gözlerini zorlukla araladı. Gözleri, ruhsuzluğunu korurken karşısındaki ona belirli belirsiz bir alaka ve neredeyse görünmesi imkansız olan empati ile parlayan gri gözlere baktı.

"Beni sınamamalıydın, Bloom."

Kulaklarına dolan nazik sesle acıyla gülümsedi. "E-endişelenme..." diye cevapladı ve hızlı hızlı ciğerlerine dolan nefesini dizginlemeye çabaladı. "Bu-bunun, bedelini ö-öde...ödediğinden emin ol-olacağım."

Hafif tebessümle kıvrılan dudaklara karşılık olarak Bloom, sargılarla kaplanmış sol elini Valtor'un soğuk yanağına yerleştirdi. "S-seni..." diye fısıldadı melankolik sesiyle. "Yok edeceğim."

Sonraki iki gün boyunca Valtor, Bloom'u kontrole gelmeye devam etti. Onu, kendi gücüyle besleyerek iyileştirirken Bloom'un, içinde ara sıra kabaran karanlığı dizginlemesinde yardımcı oldu. Bloom, ona bunu neden yaptığını sormadı çünkü nedenini az çok tahmin edebiliyordu. En başından beri onun tarafına geçmesini istiyordu ve onunla ilgileniyordu çünkü Bloom'un içindeki karanlığa ihtiyacı vardı. Bu, tamamen onun manipülasyonunun bir parçasıydı ve Bloom, bunu sonuna kadar kullanıp iyileşmekte kararlıydı. Bunun sonucunda onu, tamamen yok edecekti.

Bu sırada Winx, sonunda Alfea'ya dönebilmişlerdi ve Flora artık bir Enchantix perisiydi.
Bayan Faragonda, Valtor'un lanetinden kurtulmuş ve Alfea'nın bariyerini yeniler yenilemez Bloom'un yanına koşmuştu. Onu, fevri davranışı nedeniyle azarlasa da artık iyi olduğunu görmek yüzüne samimi bir tebessüm kondurmasına neden olmuştu.

"Endişelenme Stella, artık daha iyiyim."

Dakikalardır Stella'yı ikna etmeye çalışıyordu çünkü günlerdir hastane kanadında olmaktan fazlasıyla sıkılmıştı ve dışarı çıkmak, Daphne'yi görmek istiyordu. Her ne kadar Faragonda, Daphne'nin Nymph enerjisini toparlamak için zamana ihtiyacı olduğunu söylese de Bloom, bunun için fazlasıyla sabırsızdı.

Daphne ikinci kez onun hayatını kurtarıyordu ve bu sefer, bunun karşılığını vermeliydi. Üstelik bu fırsatı Altın kütüphaneyi sormak için kullanabilirdi.

Stella'yı zor bela Alfea'da kalması için ikna edebilmiş ve sonunda Rokaliçe Gölüne gidebilmişti. Her zaman hissettiği büyü gücünü şu an neredeyse hiç hissetmiyor oluşu Faragonda'nın haklı olabileceğini düşündürtmüştü.

"Daphne!" diye seslendi, bir süre beklemeye koyuldu ama etrafta kuş seslerinden başka hiçbir canlıya ait ses duymuyordu.

Daha fazla ayakta durmaya katlanamayıp bulunduğu yere çökmüştü. Daphne'nin artık görüneceğini düşünmese de şu an geri dönemeyecek kadar yorgundu ve bacağı, yavaş yavaş ağrımaya başlamıştı.
Böyle bir durumda Valtor'a küfür etmemek için kendini zor tutuyordu.

Gölün çevresini yavaş yavaş sarmaya başlayan sarı parıltılarla olduğu yerden hızla ayaklandı. Işık girerek büyüyüp bir bedene sarıldığında Bloom heyecanla kendini göle attı ve kız kardeşinin kolları arasına girdi. Daphne nazikçe kollarını Bloom'a sararken Bloom, kafasını Daphne'nin göğsüne koyup onun ferahlatıcı kokusunu içine çekti.

"Teşekkür ederim." diye fısıldadı ağlamaklı sesiyle.

Daphne'nin ağır nefes alışverişini duyabiliyordu...

Daphne, "ondan uzak durmalısın Bloom." diye fısıldadı. Sesi, hüzün doluydu. "O manipülatör biridir ve senin, hafife alamayacağın kadar da güçlüdür. Son savaşta ailemiz, onu sürebilmek için neredeyse tüm enerjilerini kullandılar ve bu, cadılara karşı kaybetmelerinde fazlasıyla büyük bir rol oynadı."

Bloom, yavaşça Daphne'nin kolları arasından çıktı. "Ben, Ejderha Ateşinin koruyucusuyum. Sevdiklerimi koruyamayacaksam, bunun ne anlamı var ki?"

Daphne, "Valtor, Ejderha Ateşinin Zümrüdüankanın karanlığına evirilmesi ile yaratıldı ve bu, onu sana eşdeğer bir güce sahip olağanüstü bir düşman yapar. Onun senden daha tecrübeli ve bilgili olduğunu unutmamalısın Bloom. Her ne kadar onu övmek hoşuma gitmese de o, sürekli kendini geliştirme güdüsü güden çok zeki bir adam ve bu, onu senden daha güçlü kılar." diye cevapladığında Bloom, öfkeyle dolup taşan gözlerini saklamak için kafasını önüne eğdi ama Daphne, onun gözlerine bakmakta kararlıydı: Bloom'un çenesinin nazikçe kavradı ve onun mavi gözlerine karşılık samimiyetle gülümsedi. "Ama bu, onu yenemezsin demek değil, sadece kendini geliştirmelisin Bloom."

Bloom hayal kırıklığıyla dolu sesiyle, "ama nasıl?" diye sordu ve kafasını tekrar önüne eğdi. "Ben Enchantix'i dahi kazanamayacağım."

Daphne, "onların öldüğünü..." derken Bloom hızla kafasını kaldırıp ona karşı çıktı. "Hayır! Onların öldüğüne asla inanmıyorum."

Daphne, yüzü rahatlamış bir simayla donatılırken sakince Bloom'un etrafında dönmeye başladı. "Babamızın Kader Kitabı adını verdiği, Sparks tarihini geçmişi ve geleceği ile kaydeden bir kitabı vardı."

Bloom'un bakışları şaşkınlıkla aralandığında Daphne sözlerine devam etti. "Kitabı, Altın kütüphaneye yerleştirdi. Normalde oranın da yıkıldığını düşünüyordum ama babamız bilgiye çok önem verirdi, kütüphaneyi Rock Dağına yaptırmıştı ve onu koruması için bir koruyucu yerleştirdi. Eğer o kitabı bulursan..."

"Ailemizi de bulabilirim..." diye devam etti Bloom Daphne'nin sözlerine.

Hayretler içinde kalmıştı. Duyguları yüzüne yansıyor muydu bilinmez ama kalbi, özgür kalmış bir tayın heyecanını taşıyor, göğsünden fırlayacakmışçasına hızlı hızlı atıyordu.

"Ama, orayı nasıl bulacağım?" diye sordu Bloom, heyecanı sesine yansıyordu ama hafif tedirginliği de az çok fark ediliyordu.

Daphne gülümseyerek maskesini çıkardığında Bloom, ablasının güzelliği karşısında şoka uğramıştı. Daphne yavaşça maskesini uzattı ve sıcaklığın kaynadığı parmaklarıyla maskeyi nazikçe kavradı.

"Bu, yanında oldukça Domino'yu benim gözlerimle, hatırladığım gibi göreceksin. Sana yardımcı olacaktır."

Bloom yaşlı gözleriyle ablasına bakarak içtenlikle gülümsediğinde Daphne, "artık gitmeliyim, güçlerim tükeniyor. Dinlenmeliyim..." diye fısıldadı.

Bloom ağlamaklı ses tonuyla, "lütfen Daphne, beni bırakma..." diye fısıldadığında Daphne giderek solgunlaşan kollarıyla Bloom'un bedenini nazikçe sardı. "Endişelenme, Bloom. Ben, her zaman yanında olacağım. Söz veriyorum."

Daphne'nin bedeni saniyeler içinde solgunlaşarak kaybolduğunda Bloom, hâlâ onun sıcaklığını hissedebiliyordu.

 

 

Bölüm : 04.05.2025 00:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...