1. Bölüm

Prenses Balosu

LEZZA
_vandes_

Alfea'da yaz tatilinin zamanı gelmişti. Bloom dahil çoğu peri okuldan ayrılmak için hazırlık yapıyordu.

"Tatilini Gardenya'da mı geçireceksin Bloom?" diye soran Flora ile onaylar anlamında kafasını salladı ve valizini kapatıp ayağa kalktı. "Eve gitmek ve bir süre için büyülü evrenden uzak kalmak iyi olur diye düşündüm." diye cevapladı onu Bloom. Son olanlardan sonra bir süre sihir görmek ve kullanmak istemiyordu.
Flora endişeli bir yüz ifadesi ile elindeki çiçeği bıraktı ve Bloom'a yaklaştı, desteklemek amacıyla elini Bloom'un omuzuna yerleştirdi. "İyi misin küçük çiçeğim?"

Bloom samimiyetle gülümsedi ve onaylar anlamında kafasını salladı. "Endişelenme Flora, kötü olmak için bir nedenim yok."

Tüm bu duygusal sessizliğin arasında yan odada Stella'nın moda çığlıklarının duyuluyor oluşu bunu fazlasıyla ironik kılıyordu.

Hep birlikte ellerinde Flora'nın çiçekleriyle aşağı indikleri sırada Musa, "Layla ve ben ayrılmayacağız size yardım edebiliriz." dedi ve Stella tam minnetle kabul edecekken Bloom öne atılıp "gerek yok, bakın!"
Sihirli bir parmak çıtlatması ile pencereden dışarı fırlayan valizler kontrollü bir şekilde inişe geçtiği sırada Bloom nedensizce kontrolünü yitirdi. Layla hemen öne atılıp valizleri yakaladı ama gözden kaçırdığı bir valiz hızla üzerine devrildi. Bloom mahcup bir ifade ile "özür dilerim." diye fısıldadı.

O sırada tam sağından bıkkın bir çığlık yükseldi. "Anne ve babamın valizlerini ayırmak ne kadar uzun sürdü haberiniz var mı?!" Stella gerçekten çok sinirli gözüküyordu.
Bloom istemsizce dudaklarını ısırdı.

Tam bu sırada kafaların üzerinde beliren ışık parçası tüm dikkatleri üzerine topladı. Flora eliyle işaret ederek "hey! Bu da ne?" diye sorduğunda Stella merakla öne çıkarak cevapladı, "bu bir ışık topu, Solaria'dan."
Işık topunun içinden çıkan resmi giyinimli kadın elindeki parşömeni açıp nazikçe konuşmaya başladı. "Kraliyet emriyle Solaria'nın Güneşinin Prenses Balosu olacağı duyurulur!" Kadın parşömeni kapatıp bir anda yok oldu.

Stella şaşkınca, "ama Solaria'nın Güneşi benim. AMAN TANRIM!" Stella mutlulukla etrafında dört dönerken bir anda Bloom'un kollarına yapıştı. "Hemen tüm planlarınızı iptal edin çünkü hepiniz benimle Solaria'ya gelmek zorundasınız!"

Elbette bu reddedilemeyecek bir durumdu ve tabii diğer reddedilemeyecek durum ise balo için hepsinin birer elbise ihtiyaç duyduğuydu. Sonuçta hepsi birer elbise alabilmek amacıyla Magix'e gelmiş enerji toplamak için bir pizzacıya girmişlerdi. Pizza kutusu masaya bırakıldığı anda Stella acele etmeden öne atılıp pizzayı alacağı sırada Stella'yı geri itip pizzayı kapan kız, burnu havada, hiç umursamadan yoluna devam edecekti ki Stella sinirli bir sesle bağırdı. "Hey! O pizza bizim!"
Kız utanmazca, arkasına bile dönmeyi tenezzül etmeden "hayır değil." diye karşılık verdi.

Ortamın gerildiğini gören pizzacı öne çıkıp "üzgünüm ama bir sonraki pizza on beş dakika sonra çıkar."

Kız iğneleyici bir sesle, "o, pekâlâ bekleyebilir." deyip ilerleyeceği sırada Stella öne atılıp pizzayı yakaladı ve kendine doğru çekti. "Beklemek hiç de huyum değildir!"
İkisi arasında bir arbede yaşandığı sırada pizzanın ikisinin de elinden kayması sonucu ikisi de geriye düştü ve pizza ortaya saçıldı.

Musa muzip bir ses tonuyla, "harika, artık hiç kimse yiyemeyecek." diye söylendi.

Zor bela oradan uzaklaşıp bir alışveriş merkezine girmeyi başardıklarında ikişer olarak ayrılmışlardı. Musa ve Layla elbiseye ihtiyaçları olmadığını söyleyip sahile inmişlerdi. Tecna ve Flora ise üst katta elbise aramaya karar vermişlerdi.

Stella dijital podyumun üzerinde en az yirmi elbise denedikten sonra üzerindeki kırmızı, pembe tüllü elbiseye hayranlıkla bakmaya başladı. Sevinçle, "işte bu Bloom! Balom için bu elbiseyi giyeceğim!" diye haykıran Stella ile Bloom mutlulukla ayağa kalktı.
"Bu, gerçekten çok güzel görünüyor Stella." diye karşılık verdi.

"Bu elbise batı yakasındaki Magicdust şubesinde mevcuttur." Podyumdan yükselen dijital ses ile Stella hızla podyumdan indi ve Bloom'un elini tutup hızla kapıya yöneldi. "Hadi gidelim! Çok uzak değil!"

Tam o sırada Stella nedensizce şaşkın bir ifadeyle, kısa süre için olduğu yerde durdu ve Bloom'un elini bırakıp iki adım geri geldi. Gördüğü karşısında öfkeden köpürürken Bloom'un onu engellemesine fırsat vermeden ileri atıldı. "Hey! O benim elbisem!"

Kız onu neredeyse hiç umursamadan elbisenin kırmızı kumaşını savurdu ve Stella'ya doğru döndü. Bloom, kızın küçümseyici bakışlarına öfkeyle karşılık vermemek için kendini zor tutuyordu.

Yumruklarını sıktı.

"Hayır değil." diye karşılık verdi kız ve Stella'yı baştan aşağı süzüp yüzüne çirkin bir gülümseme yerleştirdi. "Ayrıca sana daha çok yakışan bataklık rengini denemelisin."

Stella öfkeyle patlamak yerine kurnazca sırıttı ve kollarını birbirine bağlayıp "sana çamur renginin yakıştığı gibi mi? Ya da bu renge başka bir isim mi vermeliyim?"

Kız bu hakarete karşılık öfkeyle ileri atıldı ve Stella'yı geriye itip yere düşürdü. Bloom öne atılıp ona engel olacağı sırada üzerine gelen diğer kıza karşılık olarak güçlerini harekete geçirdi ve alevden bir kalkan yarattı.

Alevler içindeki kalkan, savunmasız kalan kızı gafil avladığında etraflarında güçlü bir çığlık yankılandı.

Kız yanmış kolunu tutmaya çalışarak yere yığıldı ve gözyaşları içinde ağlamaya başladı. Onun bu halinden zerre etkilenmeyen Bloom, öfke saçan gözlerini Stella'yı iten kıza çevirdi.

Kız korkudan kaskatı kesilmiş yüzü mosmor olmuştu.

Yanık et kokusu yavaşça burnuna çalındığında ancak kendine gelebildi. Sessizce yutkundu ve gözlerini Stella'ya çevirdi. Şaşkınlıktan kaskatı kesilmişti, gözlerini kolu yanan kızdan ayıramıyordu.

Bloom dikkatini toplayıp yerde oturan Stella'yı kolundan yakaladı ve koşar adımlarla çıkışa yöneldi.

Ellerinde alışveriş poşetleriyle sahile indikleri zamana kadar Stella, az önce yaşanan olay hakkında tek kelime etmemişti ve Bloom, bunun için fazlasıyla minnettardı.

Musa ve Layla onları görür görmez yanlarına gelmişlerdi, Stella hayranlıkla, "Vay canına Musa saçların gerçekten muhteşem olmuş!" dedi ve Musa'ya yaklaştı.
Musa iki taraftan bağlı uzun, lacivert saçlarını savurup "gerçekten mi?" diye sorduğunda Bloom, onun şüphelerini gidermek amacıyla cevap verdi. "Gerçekten müthiş olmuş Musa, sana çok yakışmış."

Tecna ve Flora geldikten kısa süre sonra sahil yolunda yürüyen bir takım tanıdık yüz ile Stella hızla oturduğu yerden kalktı ve "Brandon!" diye haykırarak kendini Brandon'ın kollarına attı.
Bloom ise karşısında gördüğü ve giderek yaklaşan tanıdık sima ile derin bir nefes verdi. Her ne kadar son kavgalarından sonra kendini, Sky'ı görmek için hazır hissetmese de yavaşça oturduğu yerden kalktı. Sky hızlı adımlarla yaklaşıp Bloom'u belinden kavradı. "Seni gerçekten çok özledim Bloom."
Bloom ne diyeceğini bilmiyordu. Samimiyetle, zorlukla bir tebessüm kondurdu yüzüne. Sky yavaşça Bloom'un dudaklarına yaklaştığı sırada Layla endişeli bir sesle, "bu normal değil." diye fısıldadı.
Bloom hızla kafasını çevirip "sorun ne Layla?" diye sordu.

Tam o sırada uzaklardan şiddetle esen rüzgar saçlarını savurdu ve denizin karşısından yükselen dalga ile Bloom, Sky'ın kollarından ayrılıp "Winx! Dönüşün!" diye bağırdı.

Bloom ileri atılıp güçlerini harekete geçirirken Winx havalanıp dalgaya karşı bir duvar örmüşlerdi.

Helia, Bloom'un dönüşmemiş olmasına kısa süre anlamsızca bakakalsa da kendine gelip diğer uzmanlarla birlikte hızla denize atladı.

Winx, dalgayı durdururken uzmanlar, denizde mahsur kalanları hızla uzaklaştırmayı başarmış ve dalganın yıkıcı etkisinden insanları kurtarmışlardı.

"Bu, neden kaynaklı olabilir?" diye sordu Brandon ıslanmış tişörtünü sıkarken.

Layla endişeli bir yüz ifadesiyle, "bu normal bir dalga değildi. Okyanusun kalbinde bir sorun olmalı." diye cevapladı Layla ve denizin ortasında parlayan ışık hüzmeleri ile bir adım daha yaklaştı denize, hüzmelerin arasından çıkan denizkızı ise Layla hariç hiçkimsenin anlamadığı bir dilde konuştu.

Musa merakla, "ne dedi o?" diye sorduğunda Layla telaşla, "Andros'un başı dertte! Gezegenimin bana ihtiyacı var." diye karşılık verdi.

Winx tamamen ciddi bir ifade takınmıştı. Bloom ise kalbinde hissettiği huzursuzlukla, boş gözlerle Layla'nın denizin derinliklerinde kaybolmasını seyretti.

...

Bloom ve Stella çoktan Solaria'ya ulaşmış ve hatta sarayı baştan sona dolaşıp sohbet etmişlerdi. Sahildeki olaydan sonra Bloom tam dikkatini başka yere vermeyi başarmışken son girdikleri salon ile kalbini derin bir hüzün sarmıştı. Evrenin Salonu: pek çok gezegeni ve yıldızı için de barındıran gösterişli bir salondu ve aslında, bu yörüngenin etrafında hâlâ bulunmakta olan ama karanlığa gömülmüş Domino, Bloom'un gezegeni yer almaktaydı. Biliyordu, bir gün bu karanlık gezegen ve sonsuzluğa hapsolmuş Sparks'ın halkı kurtulacaktı. Gezegenini, krallığını, halkını, ailesini ne pahasına olursa olsun kurtarmakta kararlıydı.

Domino, tekrar ejderhanın alevi ile canlanacaktı.

Son olarak Stella, onu prenses balosu için krallıkların gönderdiği hediyelerle dolu bir odaya götürmüştü ve hiç ummadık anda karşılarına çıkan kadın, bir anda konuşmalarına dahil oldu.

Stella yavaşça Bloom'un kulağına eğildi. "Bu Kontes Cassandra, fazlasıyla güçlü bir kadındır."

Kontes, güven vermeyen bir gülümseme ile Stella'nın yanından geçti ve hediye kutularının üzerindeki küçük kutuyu eline aldı. "Size aldığım hediyeyi gördünüz mü? Umarım hoşunuza gider. Kızım Shimera sizin için seçti." Kutuyu zarif parmaklarıyla kavradı ve yavaşça kapağını kaldırdı. İçinde parlayan, mücevherlerle süslenmiş kolye fazlasıyla gösterişli ve göz alıcıydı.

Stella gülümseyerek," gerçekten çok güzelmiş ama en önemlisi düşünmeniz tabii ki Kontes."

Kutuyu kapatıp aldığı yere geri koydu. "Kızımla tanışmış mıydın? Beta Akademisinde ileri seviye büyücülük okuyor."

Kontesin arkasından çıkan uzun siyah saçlı kız, çekingen bir gülümsemeyle karşılarına dikildiğinde Bloom şaşkınlıkla ağzını araladı ve sinirden köpüren Stella, öfkeyle, "sen!" diye haykırdı.

Shimera tedirgin bir ifadeyle, "dünya ne kadar küçük majesteleri..." diye karşılık verdi.

Stella ise onu görmezden gelmeye niyetli değildi. Aralarındaki kısa tartışmadan sonra salonda Kontes ile yalnız kalan Bloom, onun negatifliğinden kurtulmak için izin isteyip hızlı adımlarla salondan ayrıldı.

Bloom, Solaria'yadaki gününü bu şekilde bitirmek yerine Stella'ya haber verip kendini kütüphaneye kapatmıştı. Gezegeni, Domino ile ilgili var olan bazı kayıtlara ulaşabileceğini düşünüyordu ve her ne kadar Sparks ile alakalı az sayıda kitaba ulaşsa da istediği ya da merak ettiği neredeyse hiçbir sorunun cevabına erişememişti.

Elindeki kitapların neredeyse hepsi Sparks'ın gücünden, ihtişamından ve Büyük Ejderin varlığından bahsediyordu.

Bloom, bu araştırmadan sonuç çıkaramayacağını anladığında daha başka bir konuya, Spark'ın yok edilmesine neden olan Üç Eski Çağ Cadılarının varlığını konu alan kitaplara yönelmişti. Yine de sanki bu, Sparks hakkında bilgi edinmekten daha zordu.

Tam ümidini kaybedip bir hışımla kütüphaneden ayrılacağı sırada kulağında yankılanan ayak sesleri ile olduğu yerde durdu. Ayrılacağını düşündüğü için tüm ışıkları kapatmıştı. Kütüphane, vitray camlardan yansıyan ay ışığı ile yarı yarıya aydınlanıyordu.

Yavaşça arkasını döndüğünde kesilen ayak sesleri, iyice tedirgin olmasına neden olmuştu.

"K-kim var orada?" diye seslendi ama cevap gelmedi ki bu hiç de şaşırtıcı değildi.

Bloom derin bir nefes aldı ve avucunun içerisinde bir ateş topu yarattı.

O anda nefesini tuttu, karşısında duran heybetli beden nedense kalbinin deli gibi atmasına neden olmuştu.

"K-kimsin?" diye sordu engel olamadığı titrek sesiyle.

Adam, uzun platin saçlara sahipti. Mor, uzun bir palto; beyaz, victoria dönemine ait bir gömlek giymişti. Gri gözleri, beyaz teninde bir ay gibi parlıyor, gözlerini saran buğulu makyajı daha keskin bir görüntü sunuyordu.

Kitaplıklardan birine yaslanmış elinde koyu mavi kapaklı bir kitap tutuyordu. Gözleri, henüz Bloom'a ulaşmamıştı.

Adam, sırtını dayadığı kitaplıktan ayrıldı ve emin adımlarla Bloom'un üzerine gelmeye başladı. Bloom istemsizce gerilemek için adım attı ama gidebileceği hiçbir yer yoktu, sırtı yavaşça kapıya çarpmıştı. Adam ise o keskin, gri gözlerini bir an olsun Bloom'un maviliklerinden ayırmıyordu. Bloom ile aralarında en az bir adımlık mesafe kaldığında durdu ve yavaşça nazik bir referans gerçekleştirdi.

"Araştırmanız fazlasıyla ilgimi çekti."

Adamın tok sesi kütüphanede emilirken Bloom sessizce yutkundu. Gözleri hâlâ karşısında duran adamı şüpheyle süzerken merakla adamın elinde tuttuğu koyu mavi kapaklı kitabı inceledi: Üzerinde yazdığına emin olduğu Sparks kelimesini gördüğü anda temkinli davranışını bir kenara bırakıp kitaba uzandı.

"Bu konu hakkında, ne biliyorsun?" diye sordu Bloom, gözlerini kitaptan ayırıp adama çevirdi.

Adam yüzüne kurnaz bir gülümseme yerleştirdikten sonra Bloom'a daha da yaklaştı ve Bloom, onun gözlerine bakmak için kafasını kaldırmak zorundaydı. Bu nedensizce kalbinin sesinin kulaklarında yankılanmasına neden oluyordu.

"Öncelikle," diye fısıldadı adam ve yavaşça Bloom'un kulağına doğru eğildi. "Bu konuya neden ilgi gösterdiğinizi sorabilir miyim?"

Bloom sessizce yutkundu. Nedensizce gerçeği söylememesi gerektiğini düşünüyordu ve Bloom, sezgilerine daima güvenirdi. Kafasını kaldırdı, "tarihi araştırmayı severim ve Sparks'ın, ihtişamının doruğundayken yok olması ilgimi çekiyor. Bazı boşluklar var ve doldurmak istiyorum."

Bu iyi ve şüphe uyandırmayacak bir cevaptı.

Adam yapma gülümsemesini yüzünden sildi ve Bloom'dan uzaklaşıp masaya yöneldi. Bloom'un masanın altına ittiği sandalyeyi çekti ve yayılarak oturup ayaklarını masanın üzerine attı. Az önce adamın elinde olan kitap şimdi masanın üzerinde, adamın ayaklarının yanında duruyordu.

Bloom yavaşça adama doğru ilerledi. Kitabın yanına, masanın üzerine dikkatlice oturdu. Elini sakince kitabın üzerinde gezdirmeye başladı.

Adam, bir süre Bloom'un düşüncelerini okumak istercesine onu süzdükten sonra ağzını açtı. "Ne öğrenmek istiyorsun?"

Bloom gözlerini kitabın üzerinden çekip adamın gri gözlerine odaklandı. Derin bir nefes aldı ve dudaklarını ıslattı. "Üç Eski Çağ Cadıları," diyerek başladı Bloom sorusuna ve adamın ilgisini anında çekebilmiş olmak sakinleşmesini sağlamıştı. "Domino, Büyük Ejderhanın koruması altında olmasına rağmen nasıl onu yok etmeyi başarabildiler? Bütün bir gezegen, halk, Kral ve Kraliçe. Savaşta öldülerse dahi..."

Bloom titreyen parmaklarını avucuna katladı, kalbi kulaklarında atıyordu ve gözleri yavaşça dolmaya başlamıştı.

"Sparks'ın halkına ne oldu?"

Bloom hâlâ elinde tuttuğu alevi masanın ortasında konumlandırdı ve adamın gözlerinin içine bakarak bir cevap umut etmeye başladı.

Adam, alevin aydınlattığı kütüphanenin ortasında dolan gözyaşları ile parlayan mavi gözleri hayranlıkla seyretti.

Gözleri: Okyanusun ortasına serpilen yağmur damlalarına benziyordu.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı kendini toplamalıydı.

"Onlar," Üç Eski Çağ Cadılarından bahsediyordu. "Onları diğer cadılardan farklı kılan tek şey bir lanet."

Bloom şaşkınlıkla kaşlarını çattı, ifadesi anında değişmişti. "Ne laneti?"

Adam gözlerini kısarak masada oturan kızıl saçlı kızı baştan aşağı süzdü. "Karanlık alevin laneti." diye cevapladı adam. "Ejderha Alevinin küçük bir parçasına hakim olmak istediler ama bu, onları lanetledi. O güç karşısında ölmeleri, kül olmaları gerekirken mucizevi bir şekilde yaşamaya devam ettiler ve bu, onları olduklarından çok daha güçlü bir hale getirdi. Ejderha Alevinin parçası, onların karanlığında evrildi."

Bloom şaşkınca, "Lord Darkar'ın gücü, Karanlık Zümrüdüankanın özünü kapsıyordu. Cadıların bu gücü bir şekilde elde etmelerini sağlayan, o muydu?"

Adamın ifadesi anında ciddileşirken Bloom'u tekrar tekrar süzmeye başlamıştı. "Bilgilerin, beni şaşırtıyor küçük peri." diye fısıldadı, ciddi ifadesi nedensizce Bloom'un gerilmesine neden olmuştu.

"Lord Darkar'ın gücü sayesinde Ejderha Alevinin bir parçası karanlığa evrildi, bunu anlayabilecek kadar zeki olman güzel."

Bloom bıkkınlıkla gözlerini devirdi. Karşısındaki adamın onu küçümsüyor oluşu sinirlerini bozuyordu, adam ise umursamazca konuşmasına devam etti. "Savaş, küçük peri; sandığın gibi küçük atışmalardan ibaret değildi, o savaşın sonunda Domino'nun tamamen parçalanmamış olması bile mucize ama ne yazık ki sorunun cevabı bende yok. Sparks'ın halkına, Kral ve Kraliçesine ne olduğunu bilmiyorum."

Bloom sinirle ayağa kalktı ve bir hışımla adamın yakasına yapıştı. Gözleri öfke kusuyordu.

"Beni sakın hafife alma! Sandığın gibi küçük bir peri değilim ve savaşın küçük bir atışma olmadığını bilecek kadar çok şey gördüm."

Adamın, Bloom'un bu hareketinden etkilenmiş gibi bir ifadesi vardı. Tek kaşı yavaşça havaya kalktı ve yüzüne sinir bozucu bir sırıtış yerleştirdi. "Pekala, ama bu durumda sorularını cevaplayamam."

Bloom derin bir nefes aldı ve kendini sakinleştirmeyi başarıp geri çekildi. "Peki ya onlar, öldüler mi?" diye sordu ama Bloom, bu sorunun cevabını az çok biliyordu.

"Hayır." diye cevapladı adam. "Sadece Obsidyen'de kapana kısıldılar."

Bloom, onaylar anlamda kafasını salladı. "Son bir sorum var."
Bloom ciddi ifadesini koruyup derin bir nefes aldı. "Karanlıkla evrimleşmiş dahi olsa, Ejderha Alevi sahiplenebilecekleri bir güç değil. Belki, onları öldürmez ama bütünleşmez de ve bu gücü, boşa harcamak isteyeceklerini de düşünmüyorum. Bunun hakkında bir bilgin, bir düşüncen var mı?"

Adam gitgide Bloom'un zekasına daha da hayran oluyordu.

Bu, deliceydi.

"Onu muhafaza edecek bir yaratık yarattılar." diye cevapladı adam. "Tamamen karanlık Ejderha Alevinden oluşan bir yaratık ve onun, kendilerine hizmet etmesini sağladılar."

Bloom şüpheyle, "iyi ama bu, Lord Darkar'ın gücünün tam zıttı. Onu tehdit edebileceğini bilerek kendi gücüne denk bir yaratığın yaratılmasına nasıl izin verdi?"

Adam ilk defa samimiyetle gülümsediğinde Bloom şaşkınca sorusunun cevabını bekledi.

"Lord Darkar, egosunu her şeyin önüne koyan bir tiptir. Muhtemelen onu bir tehditten daha çok bir sürüngen olarak görmüştür."

Bloom onaylar anlamında kafasını salladı. O pisliğin egosunun nasıl olduğunu biliyordu.
"Peki o yaratık, son savaşta var mıydı?" diye sordu Bloom. Daha önce hiç böyle bir bilgi edinmediği için şüphe duruyordu ama bu kadar mantıklı olması, bütün bunları doğru kılıyor olabilirdi.

Adam, Bloom'un her şeyi akıl süzgecinden geçirdiğinin farkındaydı.

"Vardı."

Bloom'un gözleri, anında adamı bulduğunda şaşkınlıkla ağzını açtı. "Peki, ona ne oldu? Neden hiçbir yerde ona ait bir bilgi yok? Ayrıca, bu kadar bilinmeze ve belge yetersizliğine rağmen sen, nasıl bu bilgileri elde ettin?"

Adam derin bir nefes verdi ve ayaklarını masadan indirip ayağa kalktı. Bloom, yavaşça boyunu aşan adamdan bir an bile meraklı gözlerini ayırmıyordu.
"Daha fazlası hakkında bilgi sahibi değilim."

Bloom'un gözleri şaşkınlıkla aralandı.

Yalan söylüyordu.

Adam, ciddi ifadesini bozmadan Bloom'un elini, avucunun içine aldı ve hafifçe eğilip Bloom'un parmaklarının üzerine bir öpücük kondurdu. "Bugünlük konuşmamızın sonuna geldik ama sizi temin ederim, bu son olmayacak."

Bloom tek kelime etmedi. Adam sakince Bloom'un yanından geçip kütüphanenin kapısını araladı ve dışarı çıktı. Kapı tam kapanacağı sırada Bloom, hızla masanın üzerine konumlandırdığı alevini kapıp kapıyı kulpundan yakaladı ve kendini dışarı attı.
Koridor, bomboştu...
Umutsuzca derin bir nefes verdi ve avcunun içindeki alevi zayıflattı. "Teşekkür ederim..." diye fısıldadı boşluğa.

Gölgelerin arasında, gri gözlere eşlik eden bir tebessüm oluştu.

Sabah olduğunda Stella, sabahın ilk ışıkları Bloom'un odasına yansıdığı anda odaya dalmış prenses balosu için heyecanla hazırlıklara başlamıştı. Bloom, dünün yorgunluğu ile Stella'nın onu, oradan oraya savunmasına izin verirken hâlâ aklında, dün akşamki konuşmalar dönüyordu.

"Şak şak!"

Stella'nın önünde parmak şıklatması ile düşüncelerinden sıyrılmayı başardığında gözleri, Stella'nın elinde tuttuğu kırmızı elbiseye yöneldi. Yanlış hatırlamıyordu; bu elbise, sanal elbiseler denediği sırada beğendiği ama pahalı olduğu için alamadığı elbiseydi.
"A-ama Stella..."

Stella hızla öne atıldı ve elbiseyi Bloom'un üzerine fırlattı. "Sus lütfen! En iyi arkadaşımın, benim balomda istediği elbiseyi giyebilmesi gerekiyor!" Kurnazca, ellerinde şaşkınlıkla elbiseyi tutan Bloom'a yaklaştı. "Hem kırmızı, sana gerçekten çok yakışıyor kızım."

Bloom ağlamaklı gözlerle gülümsedi. "Teşekkür ederim, Stella."

Stella, duygusal bir sesle kollarını açtı ve Bloom'u kolları arasına aldı. "Sen, benim en iyi arkadaşımsın Bloom."

"Seni çok seviyorum Stella."

Gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. "Bunu odama götürsem iyi olacak." Stella'nın kollarından ayrıldı ve elbiseyi düzgünce katladıktan sonra kapıya yöneldi. "Hemen dönerim!

Bloom hızla odadan ayrıldı ve acele ile koridorda koşmaya devam etti. Sola dönüp merdivenlerden ineceği sırada Kontes ile karşılaştığı gibi durdu. "Kontes sanırım yolumu kaybettim odamı bulamıyorum."

Kontes Cassandra, onu zerre umursamayıp yanından geçtiğinde Bloom şaşkınca arkasından bakakaldı. Hemen yanına gelen Shimera, "sağ koridora gir." diye seslendi.

Bloom, ona arkasını dönüp yola devam edeceği sırada omzu, büyük ve sert bir cüsseye çarptı. Dengesini kaybedip merdivenden yüzüstü yuvarlanacağı anda bileğinde ve belinde hissettiği ani soğuklukla geri çekildi. Sırtı, geniş bir yere gömüldüğünde uzun platin saçlar gözlerinin önüne düştü. Tanıdık keskin koku burnuna hücum ettiği anda kafasını kaldırdı; mavi gözleri, gri gözlere odaklandı, kalbinin sesi, kulaklarını doldurmaya başladı.

"S-sen..."

Keskin gözler kısalarak yüzünü süzerken sessizce yutkunup arasında kaldığı kollardan sıyrıldı ve dikkatle geri çekildi.

Kontes sabırsızca, "beni takip edin." diye seslendiğinde Bloom kendine gelip "affedersiniz." diye fısıldadı ve öncekinden daha hızlı adımlarla merdivenlerden indi.

...

Prenses Balosuna bir saat kala ormandaki bir açıklığa iniş yapan Kızılçeşme aracı ile gelen Musa, Flora ve Tecna, Bloom'un odasına kapanmış balo için hazırlanıyorlardı.

Bloom merakla, "Layla'dan herhangi bir haber var mı?" diye sordu Tecna'ya, eldivenleri ile uyumlu renkte olan apartman topuklu ayakkabısını giyerken.
Tecna olumsuz anlamda kafasını salladı ve elindeki tarağı aynanın önüne bıraktı. "Aksine, duyduğum kadarıyla Andros'ta işler iyi gitmiyor."

Musa, "sorunun ne olduğunu bilmiyorum ama umarım işler daha da kötü bir hale bürünmez." diyerek konuşmaya katıldı ve elbisesinin iplerini sıkıca bağladı.

Flora saçlarına yerleştirdiği çiçekleri düzelttikten sonra ayağa kalktı ve Bloom'un yanına geldi. "İçinizi karartmayın, Layla'nın iyi olduğuna eminim ve sorun her neyse, eminim halledeceklerdir."

Bloom samimiyetle gülümsedi ve onaylar anlamda kafasını salladı. Elindeki, eldiven ve ayakkabılarıyla aynı renkte olan kurdeleyi, altın kemerinin altına, kalçasının hemen üzerine bağladı ve önüne düşen saçlarını geriye atıp ayağa kalktı. Kendini yavaş adımlarla aynanın karşısına geçirdiğinde yansımasını nutku tutularak seyretti: İki taraftan yırtmaçlı, derin göğüs ve sırt dekoltesi olan altın kemerli, parlak, kırmızı bir elbiseydi. Saçlarının yarısını arkasında toplamış ve yüzüne pembe ağırlıklı hafif bir makyaj yapmıştı.

Musa alayla, "Bloom, gerçek bir ejderha gibi görünüyorsun." diyerek yanına geldiğinde Bloom, gözlerini aynadan çevirip Musa'ya samimi bir gülümseme sundu.

Tecna olaylar anlamda kafasını salladı. "Stella sana kırmızının yakıştığını söylerken haklıymış."

Bu iltifatların arasında Flora "Sky'ın seni gördüğünde dilinin tutulacağına eminim." dediğinde nedensizce Bloom'un tebessümü zerre zerre kayboldu.
Bunu fark eden Flora endişeli bir yüz ifadesi takınarak sordu. "Sky ile aranızda ne geçti Bloom? Ne zamandır ona karşı, fazla soğuksun."

Bloom derin bir nefes aldı. Bunu, onlara anlatmalı mıydı bilmiyordu, hak vermeyebilirler ve abarttığını düşünebilirlerdi.

Musa, "nedeni her neyse seni destekleyeceğiz Bloom." diye karşılık verdiğinde Bloom, yüzüne minnettar bir gülümseme yerleştirdi.
"Relix'in düşüşünden sonra kendime gelebilmek için zamana ihtiyacım vardı."

Flora onaylar anlamında kafasını salladı. "Evet Bloom, hepimiz biliyoruz. Yaşadığın şey öyle kolay atlatabilecek bir durum değildi. Bayan Faragonda bile, senin dinlenmen gerektiğini düşünüyordu."

Bloom derin bir iç çekti. "Evet, ama Sky'a göre bu durumu abartıyorum."

Tecna yavaşça yükselen öfkesi ile dişlerinin arasından fısıldadı. "Ne demek abartıyorsun?"

"O olaydan bir ay sonra Sky ile Rokaliçe Gölünde buluştuk ve bana, artık bu meseleyi büyütmemem gerektiğini söyledi."

Musa ayağa kalkıp yumruk yaptığı elini avucuna geçirdi ve kurnaz, karanlık dolu bir gülümseme ile, "hadi onun, o gösterişli kıçına sert bir tekme basalım!" diye karşılık verdi.

Bloom tüm ciddiyetini anında kaybetmişti. Odayı dolduran neşeli kahkahaları, kızların az da olsa sakinleşmesini sağlamıştı.

Tecna, "karar senin ama ben, bunun sağlıklı bir düşünce olduğunu düşünmüyorum Bloom." dediğinde Bloom'un tebessümü küçüldü.
"Biliyorum Tecna." diye cevapladı onu ve neşeyle Musa'nın üzerine atlayıp kollarını onun boynuna doladı. "Hadi onun, o gösterişli kıçını tekmeleyelim!"

...

Balo Salonu tamamen dolduğunda Kral, salona giriş yapmıştı.
"Hepinize, bu mutlu günümüzde bize eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Sevgili kızım, Solaria Prensesi evine döndü!"

Salonu kaplayan alkış ve tezahürat seslerinin ardından Stella; kırmızı, pembe, tüllü, gösterişli elbisesiyle salona giriş yaptı.

Kral Radius merdivenin birkaç basamağını çıktı ve Stella'nın elini avcunun arasına aldı.

"Değerli halkım, bugün burada olmanızın tek nedeni bu değil." Stella, merakla kafasını kaldırıp babasına baktı. "Çok yakında, Solaria'nın yeni bir kraliçesi olacak! Cassandra, sevgilim."

Kontes, emin adımlarla Kral'ın yanına geldiğinde Stella, hayal kırıklığının yansıdığı yüzüne yavaşça gözyaşlarını ekledi.
Salondaki herkes bu olay karşısında sevinirken Stella, elinin tersiyle gözyaşlarını sildi ve Winx'in yanına geldi. "Babamın bunu, bana yaptığına inanamıyorum! Hem de benim balomda!"

Flora öne atılıp Stella'nın omzunu sıvazladı. Bloom, "kötü düşünme Stella, belki de bu iyi bir şeydir. Hem baban gerçekten çok mutlu görünüyor."

Stella ağlamaklı bir sesle, "üzgünüm Bloom, teselli etmek istediğinin farkındayım ama sürprizin annemle babamın birleşmesi olduğunu düşünmüştüm şimdi ise bu umudum tamamen tükendi ve babam balomu mahvetti."
Stella'nın arkasından ilerleyen Brandon ile Bloom, bakışlarını Stella'nın yönünden çevirdi.

Balo, Kral Radius'un Stella'yı dansa kaldırması ile başlamıştı.

Bloom, gözlerini hâlâ üzgün olduğu belli olan Stella'dan ayırmazken görüş açısını kapatan mavi üniforma ile kafasını kaldırdı. Sky, tam karşısında durmuş sağ elini davetkar bir şekilde Bloom'a uzattı. "Benimle dans eder misin Bloom?"
Bloom, yüzüne samimiyetten uzak bir gülümseme yerleştirdi. "Sky..." diye sessizce söylendi. Başını eğip gözlerini Sky'ın gözlerinden çekti ve ellerini önünde birleştirip bir adım geri çekildi. "Üzgünüm, ama gerçekten hiç dans edecek havamda değilim."

Sky ısrar edip etmeme konusunda kararsızlık yaşarken Bloom, onu arkasında bırakıp kalabalığın arasında hızla kayboldu. Sky'ın arkasından gelip gelmediğini öğrenmek için arkasını döndüğü sırada yüzünün sol tarafı ve bedeni sıcak bir duvara çarptı. Gözleri, dengede kalmasını sağlayan bileğindeki eli incelediğinde istemsizce yüzü kızarmaya başladı, gözlerini yavaşça karşısındaki gri gözlere çevirdi.

"Sen..."

Bloom utançla bir adım geri çekilmişti ama adam, Bloom'un bileğine sardığı parmaklarını milim oynatmamıştı. O sırada Bloom, nedensizce olduğu yerde titremeye başladı. Gözleri şaşkınlıkla aralandı ve kafasını eğip gözlerini, adamın hâlâ tutmakta olduğu bileğine çevirdi. Adamda farklı olan bir şey vardı, sanki büyü akışını tüm bedeninde hissediyor, uğultusu kulaklarında yankılanıyor gibiydi. Bloom, bedenini elektrik çarpmışcasına geri çekip gözlerini şüpheyle karşısındaki adama çevirdi.

"Sen!"

Bloom'un temkinli tepkisinin yanı sıra adam, tebessümünü arttırıp resmi bir referans yaptı. "Sizinle tekrar karşılaşmak ne kadar güzel."

Bloom ise hâlâ titriyordu. Adamdan aldığı enerji tanıdık geliyordu ama karanlık olduğundan emindi.

Bu iyi değildi.

Bloom ciddiyetini sağlayarak duruşunu düzeltti. "O kadar sık karşılaşıyoruz ki artık bunun bir tesadüf olmadığını düşünüyorum. Kimsiniz siz? Adınız nedir?"

Adam yüzüne yerleştirdiği kurnaz gülümsemesinin ardından sağ elini davetkar bir şekilde Bloom'a uzattı. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?"

Adamın sesi, tıpkı bir rüzgarın uğultusu gibi Bloom'un kulaklarında yankılanıyordu. Sanki bedeni, kendi kontrolünde değilmiş gibiydi. Sağ elini ne zaman adamın avucuna yerleştirdiğini anlayamamıştı. Adam, nazikçe Bloom'un parmaklarını kavrayıp onu, dans edenlerin arasına çektiğinde Bloom ancak içinde bulunduğu durumun şokundan çıkabilmişti. Bedeni tamamen adamın kollarına hapsolmuştu. Kafasını kaldırıp gözlerine adamın gözlerine çevirdi, "hâlâ kim olduğunu bilmiyorum."

Adam, gri gözlerini sinsice kıstı. "Sadece size ilgi duyan biriyim." diyerek karşılık verdiğinde Bloom istemsizce kıkırdadı. "Bana ilgi gösteren birinden ziyade güce ilgi gösteren birine benziyorsun. Kimsin dedim!"
Sona doğru artan sesine eşlik eden öfkesi ve büyü ile sarılmış mavi gözlerinin karşısında adam, hayranlıkla Bloom'u seyretti. Bloom ise bu tehditin ardından tepkisizliğini sürdüren adama daha da öfkelenmeye başlıyordu.

Adam, onu sakince belinden kavrayıp dans esnasında havaya kaldırdığı anda Bloom şaşkınlıkla, tüm öfkesini geride bırakmış düşmemek için acemi bir telaşla ellerini adamın kaslı kollarına sarmıştı. Üzerinde hissettiği büyü gücüyle kafasını aşağı indirdi: Elbisesi yırtmaçlı olmasına rağmen açılmıyordu.
Bloom, ayakları yere değdiğinde kafasını kaldırmadı. Yanaklarının sonuna kadar kızardığından emindi ve karşısındaki adamın bunu bilse bile görmesini istemiyordu ama sırtında, çıplak teninde hissettiği sıcak parmaklar yavaş yavaş aşağı kaymaya başladığında bedenini kaplayan sıcaklık ve şaşkınlığın etkisiyle refleks olarak kafasını kaldırıp adamın kurnazlıkla parlayan gözlerine baktı. Onun kızarmış yüzünü gören adam, yüzündeki tebessümü arttırdığı sırada Bloom'un gözleri, adamın kolunun sağından ona sinirle bakan Sky'ı buldu: Ellerini yumruk haline getirmiş, öfkeli gözlerini bir an bile Bloom'un dans ettiği adamdan ayırmıyordu.

Bloom istemsizce sesli bir şekilde yutkunduğunda Adam, anlamsızca tek kaşını kaldırdı ve Bloom'u belinden tutup sağa doğru çevirdi. Gri gözleri, Bloom'un az önce baktığı yere tereddütsüzce döndüğünde ciddileşmiş yüzüne tekrardan okunmaz gülümsemesini yerleştirdi. Bloom, adamın kollarından uzaklaşmak istediği sırada adam, onu daha da sıkı tutmaya başladı ve Bloom'un bedenini, tamamen kendi bedenine bastırıp yavaşça boynuna doğru eğildi. Gri gözlerini, karşılarında öfkeden köpüren sarı saçlı çocuktan ayırmadan, "haklısın küçük peri, güce ilgi duyuyorum ve sen, gücünle ve zekanla beni baştan çıkartıyorsun."

Bloom'un tüm gerginliği bedenini etkilemiş, boynundaki nefes yüzünden kaskatı kesilmişti.

Tam o sırada arkasından yükselen çığlıkla gözleri telaşla aralandı. Hızla arkasını döndüğünde Stella'nın yerde acı içinde kıvrandığını görmüştü. Sanki kan beynine sıçramış gibiydi.

"STELLA!"

Aceleyle adamın kollarından sıyrıldı ve Stella'yı çevreleyen kalabalığı yararak ileri atıldı ama karşısında gördüğü yeşil yaratık, şok içinde duraklamasına neden oldu.

Kral Radius, "muhafızlar! Bu canavar benim kızım değil! Yakalayın onu!" diye bağırdığında Stella ağlamaklı bir sesle, "hayır baba! Benim!" diye karşılık verdi ama Kral, onu dinlemek yerine geri çekilmiş muhafızlar ise Stella'ya karşı mızraklarını doğrultup yavaş yavaş yaklaşmaya başlamışlardı.

Bloom içinde bulunduğu şoku Winx, muhafızları geçip bir Stella'yı savunmaya başladığı anda atlattı ve elini havaya kaldırıp büyüsünü harekete geçirdi. "Onu rahat bırakın!" diye bağırdığı anda muhafızlar, ellerindeki mızrakların ısınıp demirlerinin ateşle kızarması ile mızrakları acıyla bırakmak zorunda kaldılar.
Salonda, tüm davetliler artlarına bakmadan kaçışırlarken daha fazla muhafız balo salonuna giriş yapmıştı. Musa, "dönüşmemiz lazım!" diye bağırdığında kanatlarını harekete geçiren Winx'in aksine Bloom, Stella'yı kolundan tutup yerden kaldırdı. "İyi misin Stella?" diye sordu ama gözyaşları ve şok içinde kalmış Stella, olanları anlamlandırmaya çalışmakla meşguldü.

Tecna, öne geçip etraflarında bir bariyer oluşturup muhafızların üzerlerine açtığı ateşleri engellemişti ama fazla dayanamayacağı aşikardı.

Bloom, "Winx! Stella'yı hemen uzaklaştırın buradan! Ben onları hallederim." diye bağırdı.

Flora endişe ile, "Bloom ama..."

Bloom, "gidin dedim." diye tekrarladı ve Tecna'nın önüne geçti. Winx hızla salondan uzaklaşırken Tecna'nın geride bıraktığı kalkan, Bloom'un sihir özüyle alevlendi ve ufak bir şokla muhafızlara geri tepti. Bu boşluktan yararlanan Bloom dönüşümünü tamamladı: Relix'ten sonra ilk kez dönüşüyordu ama gücün tekrardan bedenine nüfuz etmesi hissi, onu neredeyse baştan çıkarıyordu. Bedeninden yayılan alev, yavaşça etrafını sararken kontrolünü sağlamak için derin bir nefes aldı. Yavaşça gözlerini araladığında karşısında endişe ve korkuyla ona bakan muhafızlar, bir adım gerilemiş ellerindeki mızrakları daha sıkı tutmuşlardı.
Onlara zarar vermemesi gerektiğinin farkındaydı ama gücüne sarılı karanlık, hâlâ varlığını sürdürüyordu. Bloom, bunun farkındaydı. Onlara saldırırsa bunun önüne geçemezdi ve bu yüzden gücünü başka bir yere odaklamalıydı. Bedenine sarılı alevi, fark ettirmeden salonun beyaz mermerlerine yaydı ve çok geçmeden muhafızlar, erimiş mermerin içine vücutlarının yarısına kadar gömülmüşlerdi.

Bloom, sonradan gelen muhafızları kısa süre de olsa engellemek için salonun çıkışını alevleriyle çevreledi ve hızla havalanıp Winx'in gittiği yöne yöneldi. Çok geçmeden onlara yetişmeyi başarmış peşlerinden gelen muhafızları atlatıp güvercinlerin olduğu bahçeye çıkmışlardı. Winx, Stella'nın etrafında bir çember oluşturup gelen muhafızlara karşı koyarken Stella, kendisine yönelten sihre karşı koyamamış dengesini kaybetmişti.
Bloom hızla Stella'nın arkasından atlamış ve zorlukla ona yetişmeyi başarmıştı ama bir sorun vardı, güçleri yavaş yavaş zayıflıyordu. Yağan karanlık yağmur, her damlası ile Bloom'un bedenindeki alev izinizi etkisizleştiriyordu.

Winx, hızla onlara yetişip Stella'yı tutmayı başardıklarında hızları yavaşlamış Stella'yı güvenle yere indirmeyi başarmışlardı.

Musa merakla, "bu yağmurda neyin nesi böyle?" diye sorduğunda gözyaşları içinde bitap düşmüş Stella, fısıldayarak, "bilmiyorum.... S-Solaria'da y-yağmur yağmaz..." diye karşılık verdi.

Bloom, onu desteklemek istercesine elini Stella'nın omuzuna koydu. Tecna ise cep bilgisayarını kapatıp "bu yağmur, karanlık enerji ile dolu." diye karşılık verdi.

O anda Winx, aniden dönüşümlerini yitirmiş sihir izini kaybetmişlerdi.

Musa telaşla, "eğer şimdi gitmezsek..." derken arkalarından gelen köpek sesleri ile lafı yarıda kesildi. Gözleri, köpeklerin ardından gelen muhafızları buldu ve korkuyla, "koşun!" diye bağırdı.
Winx koşarak uzaklaştığı sırada Flora, ileri atılan Bloom'u kolundan yakaladı. "Ne yapıyorsun Bloom?!"

Bloom sakince, "dönüşümümü hâlâ kaybetmedim. Size kaçmanız için zaman kazandıracağım. Stella'yı götürün buradan." diye karşılık verdi ve Flora'ya güven vermek amacıyla kafasını salladı. "Sizinle Alfea'da buluşuruz."

Winx uzaklaşırken Bloom, yavaşça güçlerini harekete geçirdi ve çok güçlü olmasa da muhafızları geri teptirmeye yetecek güçte olan ateş toplarını savurmaya başladı. Ateş topları, her oluşturulduğunda daha az güç içeriyordu, yavaş yavaş güçleri tükeniyordu en sonunda daha fazla karşı koyamayacağını anlayıp köpeklere engel olmak için ördüğü ateşten duvarın arkasına geçti ve duvarı hızla üzerlerine ittirip muhafızları geriye saptırdı. Köpekler üzerlerine gelen ateşten korkup kaçarken hâlâ pes etmemekte kararlı olan muhafızların, üzerine yağdırdıkları atışları engellemek için etrafını, ateşten bir bariyerle sardı.

Uçabilecek kadar gücü kalmamıştı, zayıf büyüleri artık yetersiz kalıyordu. Bir yolunu bulup kaçmalıydı, Winx'e yeterince zaman kazandırmış olmalıydı.

Son bir gayretle etrafında topladığı ejderha alevini, bütün gücüyle harekete geçirmiş ve ortaya çıkan büyük patlamanın ardından dönüşümü anında bedeninden çekilmişti. Dağınık kızıl saçları, yere düştüğünde önüne dökülürken zaman kaybetmeden ayağa kalktı ve koşmaya başladı.
Kısa süre sonra sırtında hissettiği acıyla savrularak yüzüstü çamur birikintisinin içine düştü.

Hızla etrafını saran muhafızların varlığı, kalbinin telaşla atmasına neden oluyordu.

Ellerinden destek alarak yavaşça bedenini kaldırdığı sırada aniden etrafını saran büyü izini hissetti ve kafasını kaldırdığında etrafında tek bir muhafız dahi yoktu. Şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalışırken nefes sesleri haricinde yükselen adım sesleri ile yavaşça arkasını döndü.

"Sen..."

Adam nazikçe kalkmasına yardım etmek için elini uzatmıştı. Platin saçları önüne düşüyor, siyah pelerini esen meltem ile hafifçe savruluyordu.

Bloom ise tamamen çamurla kaplıydı, elini tutmak konusunda tereddütlüydü çünkü onu da kirletmek istemiyordu.

Adam sanki bunu fark etmiş gibi yüzüne anlamsız, küçük bir sırıtma yerleştirdi ve Bloom'un hareketlenmesini beklemeden onu bileğinden yakaladı ve dikkatlice ayağa kalkmasına yardım etti.

Bloom utangaç bir tavırla kafasını eğdi. Gözleri, hâlâ adamın avucunda kapalı olan parmaklarındaydı.

"Teşekkür ederim."

Adam sakin bir tavırla, parmaklarıyla Bloom'un çenesini kavradı ve kafasını hafifçe yüzüne sabitledi. Gri gözleri, Bloom'un çehresini incelerken bir anda, nedensizce yüzü gerildi ve o yumuşak ifadesi tamamen kayboldu. Bloom'un çenesindeki parmaklarını yavaşça, ıslak saçlarının örttüğü alnına yönelttiğinde Bloom acıyla gözlerini kıstı. Çamur birikintisine düştüğü sırada başını yaralamış olmalıydı. Alnında hissettiği sıcaklık ile gözlerini yumduğunda sıcaklık, zerre zerre bedenine hücum etti. Derin bir nefes alıp gözlerini araladı ve buz mavisi gözleri, karşısındaki gri gözlere sabitlendi.

Hâlâ bu adamın kim olduğunu bilmemek onu delirtiyordu. İçinde uğursuz bir hissiyat vardı ama yine de kendine engel olamıyor, nedensizce ona çekiliyor ve karşı koyamıyordu. Onda, Bloom'u kendine çeken garip bir cazibe vardı.

Bedenini saran sıcaklığın etkisi yok olurken gözleri, bir anlığına bedenine indi. Tüm kıyafetleri eski haline dönmüş, bedeninde bir tek çamur izi dahi kalmamış ve alnındaki sızı tamamen yok olmuştu.

En sonunda dayanamayıp "kimsin sen?" diye sormayı başardığında adamın sert çehresi tekrar yumuşamış, hafif bir tebessümle kaplanmıştı. Elini kaldırıp Bloom'un önüne düşen kızıl perçemleri yavaşça kulağının arkasına sıkıştırırken yüzünü sakince Bloom'a yaklaştırdı.

"Çok yakında küçük peri..." diye fısıldadı kurnaz gülümsemesinin ve sinsice parlayan gri gözlerinin ardından. "Öğreneceksin."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.05.2025 00:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...