17. Bölüm

"Bu kırık dökük cümleler..."

Yüsra Nazlı Erdinç
_wolfcub_

Kafede otururken, aramızdaki konuşmalar ağırlaştıkça sessizlik de etrafımızı sarmıştı. Melisa’nın gözlerinin derinliklerinde bir şeyler kıpırdandı. Aramızdaki mesafe, fiziksel olarak ne kadar yakın olsak da, ruhsal olarak açılmaya başlamıştı.

“Arkın, sen hep çözmeye çalışıyorsun. Hayatı bir denklem gibi görüyorsun,” dedi, yüzünde hafif bir kırgınlık ifadesiyle. “Ama insanlar, özellikle ben, senin çözüm yollarını beklemeden de ayakta kalabilirim. Buna ihtiyacım yok,” diye ekledi.

Sözleri içimde bir sızı yarattı. Anlamadığı şey, onu çözmeye ya da düzeltmeye çalışmadığımdı; sadece yanımda olmasını istiyordum, olduğu gibi. “Ama… bu seninle ilgili değil, Melisa. Seni anlamak, yanında durmak istiyorum,” dedim, sesim umutsuzca onu ikna etmeye çalışıyordu.

“Anlamıyorsun işte. Bu, benim kendi savaşım. İçimdeki fırtınaları sakinleştirebilecek kişi yalnızca benim. Sen burada olmak istesen de, benim sınırlarıma dokunuyorsun. Ve bu sınırları kendim için korumalıyım,” dedi, bir an bakışlarını kaçırarak.

Duygularım karmaşaya düştü, içimde bir öfke ama aynı zamanda derin bir üzüntü vardı. “Yani, benden uzak durarak mı bunu başaracaksın? Yıllardır sana yakın olmak için çaba sarf eden, her şeyinle yanında olan birini böyle mi geride bırakacaksın?” diye sordum, belki de biraz sert bir tonda.

Gözlerinde yeniden o soğuk bakış belirdi, dudaklarını sıkarak bir an tereddüt etti. “Eğer bu mesafe bizi koruyacaksa, evet. Kendimi bulabilmem için bu adımı atmak zorundayım. Bu yüzden… sana daha fazla yaklaşırsam kendi yolumu kaybetmekten korkuyorum,” dedi.

İçimdeki hayal kırıklığı, yüzüme vurmuştu. Ona gerçekten değer verdiğim halde, aramızdaki bu mesafenin neden böyle olması gerektiğini anlayamıyordum. Ama belki de bazı şeyleri kabullenmek, gerçekten sevmenin bir parçasıydı. Kafede geçen saatler boyunca, aramızdaki kopmaz gibi görünen bağın giderek daha da inceldiğini hissettim.

Bu kırık dökük cümleler, birbirimize olan sevgimizi kurtarmaya yetmeyecek miydi? Bu düşüncelerle sessizce otururken, kalbim ona her şeye rağmen yakın olmayı diliyordu.Melisa’nın söyledikleri, kafede oturduğumuz o dar alanda yankılanıyordu. İçimde, bir yandan ona karşı kırgınlık ve öfke, bir yandan da kendimi ona yakın hissetme arzusu iç içe geçmiş haldeydi. Onu bırakmak, bir an bile aklımın ucundan geçmiyordu, ama söyledikleri acımasızca açık ve kesindi: Onu olduğum gibi anlayamamıştım ve bunu bunca zamandır fark edememiş olmam, belki de Melisa’nın kalbinde bir yara açmıştı.

"Yani, senin için elimden gelen her şeyi yapmış olmam, gerçekten yanında olmam bir şey ifade etmiyor mu?" dedim, kırılmış ama hâlâ umutla bir cevap bekleyerek. Gözlerimin içine, acı bir gülümsemeyle baktı.

"Bu, senin hissettiklerinle ilgili Arkın," dedi. "Ben kendi yolumu bulmadan, ikimizin bir geleceği olamaz. Bu yolda birlikte yürümek istemiyor değilim ama önce kendi iç dünyamı keşfetmeliyim. Sen benim hayatımda büyük bir yer kaplıyorsun, ama kendi içimde de yolculuğumu tamamlamam gerekiyor."

Onun sözleri, derin bir boşluk ve yetersizlik hissiyle dolmama sebep oldu. Başka bir şey söylemeye çalıştım, ama boğazım düğümlendi. O an, kelimeler bile yeterli olmuyordu. Sadece gözlerimi kapatıp içimdeki bu ağır duyguyla yüzleşmeye çalıştım. Melisa, o sırada başını yana çevirdi, sanki gözlerimdeki hayal kırıklığını görmek istemiyormuş gibi.

"Biliyorum, belki de bunu anlaman zor. Ama bu yolculukta kendimi daha iyi tanımak için uzak kalmam gerekiyor. Belki bir gün, bu mesafeyi aştığımda yeniden aynı masada oturabiliriz. Ama şu an… bu mümkün değil gibi hissediyorum," dedi, sesinde hafif bir titreşim vardı.

Sözleri, kafede hissettiğimiz o ağır atmosferi iyice yoğunlaştırmıştı. Söyleyecek bir şey bulamıyordum, çünkü onun hissettiği bu yolculuk ihtiyacını anlayacak kadar ona yakın değildim belki de. Bir yanım ona tüm kalbimle bağlanmak istiyordu, ama diğer yanım onun özgürlüğüne ihtiyacı olduğunu artık daha iyi anlıyordu.

Sonunda, derin bir nefes alıp sadece “Anlıyorum Melisa, ama seninle yollarımızın ayrılması, her şeyi bırakıp gitmek demek olmamalı,” dedim, gözlerimle onun gözlerine umutla bakarak. Melisa’nın sözleri kafede oturduğumuz o dar, kapalı alanda yankılanırken, kalbimde derin bir sızı hissettim. Aramızdaki mesafe, fiziksel olarak sadece birkaç santimetre olsa da, ruhsal olarak bir uçuruma dönüşmüştü. Onun gözlerine bakarken, tüm içsel fırtınalarını, içinde taşıdığı o karmaşayı görebiliyordum; fakat aynı zamanda, onun için hiçbir şey yapamamanın çaresizliğini de iliklerime kadar hissediyordum. Elimden bir şey gelmiyor gibi hissetmek, beni daha da yıpratıyordu.

Kelimelerimi özenle seçmeye çalışarak, “Melisa,” dedim yavaşça, boğazımdaki düğümü çözmeye çabalayarak, “yani bunca zaman seninle kurduğumuz her şey, yaşadığımız tüm anlar… senin için gerçekten hiçbir şey ifade etmedi mi?” Sözlerim belki kırıcıydı ama onu kaybetmekten korktuğum için, duygularımı açıkça ifade etmekten başka bir çarem yoktu. Bunu bilmesini istiyordum; onu sadece anlamaya değil, her şeyimle yanında olmaya hazırdım.

Melisa gözlerini bana dikti, bakışlarında derin bir hüznün ve aynı zamanda bir kararlılığın izi vardı. “Bu, seninle ya da bizim yaşadıklarımızla ilgili değil, Arkın. Sen benim için hâlâ çok önemlisin. Ama bazen kendi içimdeki savaşları vermezsem, bu ilişkiyi de hak ettiğim şekilde yaşayamayacağımı biliyorum.” dedi, gözleri dolarken. Onun bu acıyla dolu itirafını dinlemek, içimde dayanılmaz bir boşluk yaratıyordu. Ne demek istediğini anlamak istiyordum, ama bir yandan da onu kaybedecek olmanın acısı, duygularımı bulandırıyordu.

“Elimi uzatmam için, bu kadar büyük bir mesafeye gerek var mıydı?” diye sordum, biraz kırgın, biraz da endişeyle. Melisa yüzünü çevirdi, sanki bu yüzleşmeyi ertelemek istiyormuş gibi. “Sen her zaman yanımdaydın, evet. Ama bazen bir insan kendine de yakın olmalıdır. Ve işte ben bu noktada ne yapacağımı bilemiyorum. Seni incitmek istemiyorum, ama kendimle yüzleşmezsem seni de bu döngüye hapsetmiş olacağım,” dedi, sesi fısıltıya yakın bir hale gelmişti. Her kelimesi, içimdeki yarayı daha da derinleştiriyordu.

Melisa'nın elleri titriyordu, bense bu karanlık yolculuğunda ona eşlik etmek istesem de, bunun mümkün olmadığını anlamaya başlıyordum. Onun bana yük olarak hissettirdiği ağırlığın altında ezilmek istemiyordum, ama ondan uzak kalmak da içimi sızlatıyordu. Aramızdaki bağın gücünü hissettikçe, bu mesafenin sadece fiziksel olmadığını, aynı zamanda ruhsal bir derinlik içerdiğini daha iyi anlıyordum.

“Peki ya sen, benimle bu şekilde yüzleşmekten korkmuyor musun? Ya bu mesafeyi aşamazsak?” diye sordum, sesimde endişeli bir tınıyla. Melisa, başını eğdi, sanki bu sorunun cevabını bilse bile dile getiremiyormuş gibi.

“Bilmiyorum, Arkın,” dedi. “Ama bu ikilemin beni ne kadar zorladığını da anla. Seninle olan bağımı koruyarak, kendi içimdeki fırtınayı dindiremem. Seninle yaşadıklarım benim için her zaman değerli olacak, ama kendi içsel yolculuğumu tamamlamadan bunları aşmam zor.”

Onun içindeki bu karışıklığı dinlerken, içimde ona sarılma ve bu karanlıktan birlikte çıkma isteği büyüyordu. Ama Melisa bu kararı vermişti. “Belki de bu ayrılığı kabul etmek zorundayım,” dedim, sesi titreyen bir umutla. “Ama bunu yaparken, her zaman bir gün geri döneceğini de umuyorum.”Melisa'nın bakışlarındaki hüzün, kafedeki hafif arka fon seslerinin arasında yankı yapıyordu. Kelimeler, aramızda gidip gelirken bir yandan yakınlaşıyor, bir yandan da uzaklaşıyorduk. Melisa, bakışlarını masanın yüzeyinde gezdiriyor, bir yandan derin bir iç çekişle içindeki fırtınaları bastırmaya çalışıyordu. Onun gözlerindeki bu derinlik, her kelimesiyle daha da içime işliyordu. Adeta görünmeyen bir duvar inşa edilmişti aramızda, onu kırıp geçmek istiyordum, ama her kelimeyle bu duvar daha da kalınlaşıyordu.

Biraz daha cesaret bulmak istercesine ona döndüm, “Belki de, birlikte yol alarak bu içsel savaşları yenebiliriz, Melisa,” dedim. “Birbirimize güvenerek, kendimizi açarak... Belki de aramızdaki bağı bu şekilde kuvvetlendirebiliriz.” Sözlerim umut doluydu, ama gözlerindeki derin karanlık, söylediğim her şeyin ötesine geçiyordu.

Melisa, gözlerini hafifçe bana kaldırdı, o bakışta sadece kendine ait bir dünya vardı. “Arkın, bazen seninle yan yana olmak bile içimdeki duvarları yıkamıyor. Seni seviyorum, bunu inkar etmiyorum; ama bu, içimdeki boşluğu doldurmaya yetmiyor. Bu savaşı tek başıma vermek zorundayım. Sen yanımdayken, kendimle yüzleşmek daha da zorlaşıyor,” dedi. Onun bu açıklaması, içimde derin bir yara açıyordu, ama o yarayı görmesini istemiyordum. Belki de onun gitmesine izin vermek, aramızdaki en doğru adım olacaktı. Ama yine de ondan uzak kalma düşüncesi, tüm benliğimi sarsıyordu.

“Sen olmadan, nasıl kendimle yüzleşeceğim ki? Bunca zamandır seninle oluşturduğumuz bağ, şimdi bir anda yok olup gitmemeli,” dedim. Sesim titrek ama kararlıydı. Melisa’nın elleri masanın üzerinde hafifçe titriyordu, bu gerilimi o da hissediyordu. Ama kararlıydı, kendine dair bir yolda yürümeye mecburdu. Onun bu çaresiz kararlılığını anlamaya çalışıyordum, ama aynı zamanda bu durumun yarattığı acı da büyüyordu.

Bir süre sessizlik içinde oturduk, kafedeki insanların uğultusu arka planda sönükleşmiş gibiydi. Melisa’nın sesi, bu sessizliği kırarak yeniden hayat buldu. “Belki de birbirimize bu kadar bağlı olmak, kendi duygularımızla yüzleşmemizi engelliyor, Arkın. Sana anlatmak istediklerim var, ama bazen doğru kelimeleri bulamıyorum. Bu ilişkiyi, seninle olan bağı korumak istiyorum. Ama bir yandan da kendi içimde boğuluyorum,” dedi, sesi daha da titrekleşerek.

Melisa’nın bu sözleri, içimdeki umut ışığını biraz daha kararttı. “Peki, ne yapmak istiyorsun? Gitmek mi? Eğer bu senin için daha sağlıklı olacaksa, bunu kabul etmek zorundayım. Ama seni kaybetmek istemiyorum,” dedim, kelimeler dilimden dökülürken acı çekerek.

Melisa gözlerini kaçırmadan bana baktı, o an içinde taşıdığı derin acıyı gözlerinden okuyabiliyordum. “Belki de sadece biraz mesafe almalıyız, Arkın. Bu, içimdeki fırtınayı sakinleştirmek için yapabileceğim tek şey. Ama bu, seninle yaşadıklarımızı unuttuğum anlamına gelmez,” dedi. Sesi yavaşça yükseliyor, ama aynı zamanda kırılgan bir tonda yankılanıyordu.

O an, aramızdaki bağı daha fazla zorlamamın ona zarar vereceğini fark ettim. Belki de onun kararlarına saygı duymak, aramızdaki bu bağı korumanın en sağlıklı yoluydu. Ama bir yandan da içimdeki o keskin, acı veren sorular durmadan zihnimi kemiriyordu. “Peki, bu süreçte ben ne yapacağım? Sensiz bir hayatı düşünmek bile istemiyorum. Ama aynı zamanda senin huzurunu da bozmak istemiyorum,” dedim, sesim kırık bir fısıltı gibiydi.

Melisa, yüzünde hafif bir tebessümle bana baktı. “Bazen bazı şeyleri çözebilmek için kendimizi dinlememiz gerekiyor. Ama bu, sana değer vermediğim anlamına gelmez, Arkın. Bu süreç belki zor olacak, ama belki de ikimiz için de daha sağlıklı bir yol olur,” dedi.

Sözleri, içimde büyük bir boşluk yarattı. Onun iyiliği için bir adım geri çekilmem gerektiğini biliyordum, ama bu adımı atmak her zamankinden daha zor geliyordu. Elimi uzatıp onun ellerini tuttum. “Eğer gitmen gerekiyorsa, git. Ama geri döneceğini umuyorum, Melisa. Çünkü bu bağ, benim için her şeyden daha değerli,” dedim.

Melisa, gözlerinde bir damla yaşla bana baktı. “Beni bekleme, Arkın. Belki bu mesafe, ikimiz için de yeni bir yolculuk anlamına gelir. Ama unutma, kalbimin bir köşesinde hep sen olacaksın,” dedi ve elimi yavaşça bırakarak ayağa kalktı.

Onu o kafede, son kez gördüğüm gibi izledim. Kafeden uzaklaşırken arkasında bıraktığı o boşluk, tüm dünyamı kapladı. Onun ayak sesleri uzaklaştıkça, içimde derin bir boşluk hissettim. Ama belki de, bu ayrılık ikimiz için de bir başlangıç olacaktı.

Kafeden çıktığımda içimde koca bir boşluk vardı, adımlarım sanki her seferinde yere daha da batıyordu. Eve vardığımda yüreğimdeki ağırlık bedenime işlenmiş gibiydi. Yatağa kendimi atar atmaz her şey daha gerçek, daha acı verici bir hâl aldı. Melisa’nın gitmiş olduğu düşüncesi zihnimi kemiriyordu. Gözlerimi kapattım, onun gülüşünü, gözlerindeki sıcaklığı düşündüm. Bir an yüzümde beliren gülümseme, içimdeki acıyı daha da belirginleştirdi. Gözlerimden yaşlar akarken, kalbimde taşıdığım o derin aşkın ağırlığı daha da artıyordu.

“Ne kadar sevdiğimi bilseydin, belki de gitmezdin,” diye fısıldadım kendi kendime. Melisa benim için bir bahar gibi, içimde çiçek açan bir güzellikti. Ama şimdi, kışın ayazında, kalbimdeki yapraklar tek tek dökülüyor, sanki hayatımdan bir parça eksiliyordu. Onun gidişiyle içimde koca bir boşluk kaldı. Her anı daha derinleşiyor, her hatırası daha keskin bir şekilde zihnimde canlanıyordu.

Bir an, gözlerimi kapatıp Melisa’yı geri getirebileceğimi hayal ettim. Ona olan hislerimi kelimelere dökebilseydim, belki de kalmasını sağlayabilirdim. Ama hangi sözler yetebilirdi ki? O kadar derin bir sevgi ki bu, cümlelere sığdıramıyorum. "Melisa," dedim sessizce, "sen yokken içimde yalnızca bir sükût var ama o sükût, ne huzur veriyor ne de dinginlik. Varlığınla aydınlanan dünyam, şimdi yalnızca karanlıkta kalmış.”

Onunla yaşadığım her anı, onun yüzündeki her ifadeyi düşündüm. Sesindeki yumuşak ton, gülüşündeki o sıcaklık, her biri kalbime kazınmış gibiydi. “Eğer beni bir kez daha dinlesen,” dedim içimden, “belki de sana bu aşkın derinliğini anlatabilirim. Hissettiğim şey, yalnızca bir kelimeye, bir cümleye sığacak kadar basit değil.”

Melisa’nın yüzü gözlerimin önünde belirdi, ona olan sevgimle başa çıkmaya çalışırken gözlerimdeki yaşlar durmak bilmedi. Onu ikna etmenin yollarını düşünmeye başladım, belki de ona hissettiklerimi daha açık bir şekilde anlatabilseydim, geri dönmesini sağlayabilirdim. Ona söyleyemediklerim, içimde bir yük gibi taşıdığım tüm kelimeler vardı. Ama şimdi, bu kelimeleri dile getirmem belki de çok geç…

Melisa, içimde açan en güzel çiçekti, ama şimdi onu kaybetmekten korkuyorum. Kendimi toparlayıp ona bu sevgiyi daha önce hissettirememişsem, şimdi tüm kalbimi açmaya hazırdım. “Sensiz ben, içimde sadece karanlık bir boşlukla kalıyorum, Melisa. Bu aşkı seninle yaşamak istiyorum.” Ama belki de, sözlerim yetersiz kalacak.

Sessizliğin içindeki her şey, yalnızca Melisa’nın yokluğunu daha keskin bir şekilde hissettirdi bana. Onun gidişiyle sanki tüm sesler kısıldı; yalnızca içimde yankılanan kalp atışlarım, eksikliğinin bana acı verdiğini hatırlatıyordu. Onun için kalbimde taşıdığım tüm duygular, bir sarmal gibi zihnimi sarıp sarmaladı. Göğsümde bir sıkışma, beynimde dolaşan binlerce kelime vardı. Kelimelerin yetmeyeceğini, onun için hissettiğim her şeyin daha derin olduğunu biliyordum ama içimdeki ağırlığı azaltmak için bile olsa düşüncelerime sarıldım.

Melisa, benim için sadece bir isim değil, bir anlamdı. Onu tanıdığım ilk günden beri, hayatıma kattığı her detay, içimde ayrı bir hikaye yazmıştı. Gülüşünün sıcaklığı, yanımdayken bile beni nasıl rahatlatıyordu, şimdi hatırlarken bile yüreğimde bir yerlerin sızladığını hissettim. Onun sesi, içimde kopan fırtınaları dindiren o nazik esinti gibiydi. Şimdi ise sadece anılarda kalan bir yankı gibi…

**“Ne kadar sevdiğimi anlatabilsem…”** diye fısıldadım boş duvara. Ama bu sevgi, basit bir cümleye, bir kelimeye sığmayacak kadar büyüktü. Melisa benim için hayatın rengiydi, gün doğumuydu; her sabah gözlerimi açtığımda içimi saran o güzel huzurdu. Onsuz, sanki dünyam grileşmiş gibi hissediyordum, o renkli dünyadan geriye kalan sadece puslu bir gökyüzüydü.

Onu ikna etmenin yollarını düşünürken bile içimde bir umutsuzluk vardı. Ya hiçbir söz yetmezse? Ya onu geri kazanamazsam? Ama vazgeçmeye de niyetim yoktu. Ona her şeyi anlatmak, içimde sakladığım tüm hisleri dökmek istiyordum. **“Melisa,”** dedim kendi kendime, **“eğer bir kez daha dinlesen, sana bu sevginin derinliğini gösterebilirim.”**

Onun gözlerine baktığımda hissettiğim o güven, şimdi bir hasretin ateşi gibi yanıyordu içimde. Yalnızca gözlerinde bile kaybolduğum o derinliği, içindeki çatışmalarla bile olsa bana huzur veren bakışlarını düşünmek bile kalbimi daha da kırıyordu. Onu düşünürken sanki göğsümde büyük bir yük vardı, her nefes aldığımda biraz daha ağırlaşan bir acı… Ama buna rağmen kalbimde ona karşı hissettiğim şeyler sönmedi, aksine her an daha da alevleniyordu. Melisa benim için bir özlem, aynı zamanda bir umuttu; uzaklaştıkça daha da özlediğim, ama her hatırasıyla içimde yeni bir umudu yeşerten bir güzellikti.

Onu kaybetme ihtimali bile içimde bir yıkım yaratıyordu. Geçmişi düşündüm, onunla geçirdiğim her anı, her konuşmamızı… Nasıl olur da şimdi, bu kadar anıdan sonra onu böylece bırakabilirdim? Onun yokluğunun getirdiği acı bile ona olan hislerimi azaltmamıştı, aksine bu özlemle ona olan sevgim daha da büyümüştü. Kendime bile itiraf edemediğim şeyler vardı, ama biliyordum ki Melisa olmadan ben eksik kalacaktım.

Yatağa oturup başımı ellerimin arasına aldım, gözlerimden dökülen yaşlar içimdeki acıyı bir nebze olsun hafifletir mi diye bekledim. Her damla, ona duyduğum sevginin derinliğini daha da belirginleştiriyordu. İçimde kalan o sevgi, yalnızca bir aşk değil, bir hayat kaynağı gibiydi. Onsuz, sanki her şey daha da anlamını kaybediyordu. Melisa, benim için sadece sevdiğim biri değil, hayatımın bir parçasıydı.

**“Seni seviyorum Melisa,”** diye fısıldadım karanlığa, sesim kendi yankımda kaybolurken. Eğer geri dönmezse, bu sevginin içimde koca bir yara olarak kalacağını biliyordum ama yine de pes etmeyecektim.Eve döndüğümde, aklımdaki karmaşadan bir nebze uzaklaşabilmek için kitaplığıma yöneldim. Birkaç klasik roman vardı; her biri farklı bir hikayeye açılan kapı gibiydi. Çaresizce içimdekileri anlayabilecek bir ses arıyordum, belki de Melisa’ya hissettiklerimi tam anlamıyla ifade edebilmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordum. **Stefan Zweig**’in insan psikolojisinin derinliklerine indiği “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu”nu elime aldım. Zweig’ın betimlediği karakterlerin içsel dünyalarını anlatışı, kendi hislerimi sorgulamama sebep oluyordu. Kitap, kendini ifade edememenin ve bir başkasına duyulan derin, karşılıksız aşkın sarsıcı yönlerini yansıtıyordu. Bu satırlarda kendimi buldum; Zweig’ın karakteri gibi, ben de Melisa’ya olan hislerimi söyleyemedikçe derinleşiyordum.

Kitabı bir süreliğine kenara bırakıp müzik açtım. Oda, yavaşça yankılanan piyano tınılarıyla dolarken, Melisa’ya duyduğum özlem daha da derinleşti. **Ludovico Einaudi**’nin “Nuvole Bianche” eseri çalmaya başladı, her bir nota kalbime işliyordu. Müzik, sanki içimde biriken tüm duyguları melodilerle dışarıya taşıyordu. Melisa yanımda olmadan dinlediğim bu parçalar, onun yokluğunu daha da belirgin hale getiriyordu.

O an, belki de tüm hislerimi bir mektuba dökmem gerektiğini düşündüm. Zweig’ın romanındaki karakter gibi ben de içimdeki tüm duyguları bir mektuba sığdırabilir miydim? Melisa’ya hissettiklerimi, onsuz geçen her anın üzerimde bıraktığı boşluğu anlatabilir miydim? Bir yandan bu düşünceler aklımda dolaşırken, kendimi kitapta alıntıların altını çizerken buldum:

> “İçimdeki fırtınayı dindirmek için sana yazıyorum. Belki de senin gözlerinde kaybolan benliğimi yeniden bulabilirim.”

Bu cümleler zihnimde yankılanıyordu. Hislerim öylesine yoğun ve karmaşıktı ki, bir türlü somut bir ifadeye dökemiyordum. Zweig’in karakterleri, kendi içsel çatışmalarıyla yüzleşirken hissettikleri acıyı benimle paylaşıyor gibiydi. Kitabın her sayfası, Melisa’ya olan aşkımı biraz daha şekillendiriyor, hissettiklerimi daha da açığa çıkarıyordu.

O gece boyunca, kitap satırları ve müzik notaları arasında kaybolmuş bir haldeydim.Kitap elimde, gözlerim sayfalarda gezinirken zihnim hâlâ Melisa'daydı. Bu kitaplar, başkalarının yaşanmışlıklarını ve düşüncelerini ortaya koyarken, kendi hislerimi de daha derinlemesine sorgulamama neden oluyordu. Ancak, Zweig’in yazdıkları bile ona duyduğum yoğun duyguları anlatmakta yetersiz kalıyordu. Bu karmaşayı çözmenin bir yolunu bulmaya çalışırken içimdeki acı daha da büyüyordu.

Düşüncelerim giderek karmaşıklaştı; Melisa’yı ikna edebilmenin, ona olan hislerimi en açık hâliyle anlatabilmenin yollarını arıyordum. Onun için yazılmış cümleler ve hisler, içimde bir sır gibi saklı kalıyordu. Şimdiye kadar ona duyduğum aşkı gizlemek yerine, belki de her şeyi açıklıkla ifade etmeliydim. Ama ya onu korkutursam? Ya onu daha da uzaklaştırırsam? Bu düşüncelerle baş başa kaldıkça içimden geçenleri ona yazmayı düşündüm. Aklımda cümleler belirmeye başladı:

> "Sensiz geçen her an, bir kaybolmuşluk duygusuyla doluyor. Kendimi bulmaya çalıştıkça, sanki daha da derin bir boşluğa düşüyorum. Sana bu hislerimi anlatmadan önce binlerce kez düşündüm, ama her defasında cesaretimi kaybettim."

Bu cümleleri zihnimde yeniden ve yeniden kurdum, ama hiçbir şey yeterince güçlü gelmiyordu. Öyle ki, kalbimdeki bu derin aşkı ifade etmenin doğru kelimelerini bulmak imkansız gibiydi. Zaman geçiyor, müzik sona eriyor, kitaplar kapanıyor, ama içimdeki özlem bitmiyordu.

Elimi kalbime koyup ona olan aşkımı bir kez daha hissettim. Melisa benim için yalnızca bir sevgili değildi; o, bu karmaşık dünyada beni ben yapan bir aynaydı.Odada sessizce otururken, tüm düşüncelerim yine Melisa’ya dönüyordu. Kitabın sayfalarına gözüm kaymıştı ama zihnim, kalbim her şeyim onun etrafında dönüyordu. Ona olan aşkımı, benden uzaklaştıkça daha derinlemesine hissettiğimi fark ediyordum. O, sanki bana anlatmak istediğim her şeyin kaynağıydı. Sesini, gülüşünü, hatta kızgın bakışlarını bile özlüyordum.

Müzik listeme döndüm; daha önce dinlerken sıradan gelen, ama şimdi her notasında Melisa'yı hatırlatan şarkılar buldum. Şarkının sözlerinde geçen her duyguyu, her inceliği Melisa'ya yükleyerek dinledim. Her şey, ona olan hislerimi biraz daha su yüzüne çıkarıyordu:

> "Senin yanındayken kendimi tamamlanmış hissediyorum. Ama uzaklaştığın her adım, bende bir parçanın eksilmesi gibi. Sensiz dünya gri, hayat eksik, her şey yarım."

Bu duygularla, en sevdiği şairlerden birinden bir mısra hatırladım:

> *"Seninle bir yolculuk yapıyorum, içimdeki tüm dünyayı kat ederek."*

Bu sözler, Melisa’ya olan hislerimi özetliyordu sanki. Onu ikna etmenin yollarını aramaktan yorulmuş olabilirdim ama pes etmeye de gönlüm yoktu.Düşüncelerim içimde çalkalanırken, Melisa’nın bana söyledikleri tekrar kafamda yankılanıyordu. Onu ikna etmenin yollarını ararken, sadece konuşarak değil, hislerimle de ifade etmem gerektiğini fark ettim. Kalbimdeki fırtına, aslında her bir kelimemde yer buluyordu. Kendi kendime düşündüm, belki ona yazacağım bir mektup, içimdeki bu yoğun hisleri dışa vurmanın bir yolu olabilir.

**Müzik, duygu yelpazemi genişletiyor** diye düşündüm. Bir başka şarkı çalmaya başladı, “Aşk, bir ruhun iki bedende yaşaması.” İşte bu, tam olarak hislerimi tanımlıyordu. Melisa, benim ruhumun en derin köşelerinde dolaşıyordu. Onunla geçirdiğim her an, bana yeni bir anlam katıyordu. Bir gün, belki bir cümle, belki bir bakış, belki de sadece gülüşü ile her şeyi değiştirebilirdi.

Kitabımı kapattım ve pencereden dışarı bakarak düşünmeye devam ettim. Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı, sanki ruhumdaki karamsarlığı yansıtıyordu. O an, “Melisa’yı kaybetmekten korkuyorum,” diye düşündüm. Kendi içimdeki savaş, onu kaybetme korkusuyla birleşince, daha da büyüyordu. İşte o an içimden bir ses, **şairlerin kelimeleriyle ona hislerimi ifade etmem gerektiğini fısıldadı**.

> "Beni sevdiğini biliyorum ama içindeki boşluğu hissetmeme izin vermelisin," diye yazmalıyım diye düşündüm.

Sonra, birkaç satır daha yazdım, ilham doluydu kalemim:

> "Bütün yıldızlar kaybolmuş gibi, senin ışığın olmadan karanlıkta kayboluyorum. Senin gülüşün, hayatımın en güzel melodisi; ama şimdi bu melodi sessizliğe dönüşüyor."

Bu kelimeleri yazarken, gözlerimde biriken yaşları hissettim. Melisa için mücadele etmeliydim. Ona olan aşkım, içimdeki karanlığı aydınlatmak için bir umut kaynağıydı. Her notada, her satırda, ona olan sevgimi daha da güçlendiriyordum. **Kalemim, ruhumdaki derin duyguları kağıda dökmek için bir silah gibiydi**. Kafamdaki karmaşayı daha da yoğunlaştırmadan, bu hisleri ona aktarmanın bir yolunu bulmak zorundaydım.

Kendimi kitaba daldırmıştım ama Melisa hep aklımdaydı. O an, aşkı anlatan bir başka alıntı düşündüm:

> "Aşk, iki ruhun bir bedende yaşadığı anların toplamıdır."

Ve ben bu toplamı kaybetmemek için her şeyi göze almalıydım. Belki de bu düşünceler beni doğru yola yönlendirecekti; ona olan sevgimi dile getirerek, kalbimdeki boşluğu doldurabilirdim. Melisa ile birlikte yeniden gülmek, yeniden sevgi dolu anlar paylaşmak istiyordum.

Yavaşça kalkıp odanın içinde dolaşmaya başladım. Kitaplarımı, notlarımı karıştırdım; Melisa’yı düşünürken bulduğum tüm ilhamları yanımda taşımak istiyordum. Müziğin etkisi, içimdeki karanlığı bir nebze olsun hafifletiyordu ama Melisa olmadan asla tam hissedemezdim.

**Gecenin karanlığı içimdeki duygularla birleşip yeni bir melodi oluşturuyordu.** İşte tam o anda anladım ki, onunla her şeyi paylaşmak, her korkumu ve her sevdamı ona açmak zorundaydım. Kalbimdeki tutku, bu belirsizliğe son vermek için bir fırsat yaratmalıydı. Melisa ile olan bağımın, beni karanlıktan kurtarabileceğini hissediyordum; ve bunu başarabilmek için asla pes etmemeliydim.Düşüncelerim içimdeki karanlıkla yarışırken, odanın köşesindeki kitap yığınına gözüm takıldı. Her bir sayfasında Melisa'nın izlerini bulmak istiyordum. Onun gibi karmaşık ve derin bir ruha hitap eden kitaplar aramak, belki de bu zor zamanları aşmamda bana yardımcı olabilirdi. Elimdeki kalemle birkaç satır daha karaladım, zihnimde beliren alıntılarla bu anı ölümsüzleştirmek istiyordum:

> "Aşk, bazen en zor anların bile aydınlık bir yol bulmasına yardımcı olabilir."

Aklımdaki her kelime, Melisa’ya olan duygularımı ifade etme çabasıydı. Onun gözlerindeki derinliği anlamak, ruhumun en karanlık köşelerine ışık tutmak demekti. O an bir şarkının nakaratı aklıma geldi:

> "Aşkın en derin özlemi, ayrılık acısında bile varlığını hissettirmekte."

Müziği açtım ve melodinin içindeki derin duyguları hissetmeye başladım. Müzik, içsel savaşımda bana bir tür teselli sunuyordu. Belki de bu, Melisa’yı ikna etmenin bir yoluydu; ona içimdeki fırtınayı açıklamak için samimi bir ifade bulmak. **Kalbimdeki her bir atış, onun için bir umut ve aşk melodisi gibi yankılanıyordu.**

Odanın içinde dolaşırken, kitapların sayfalarını karıştırdım. **Her cümlede Melisa’nın ruhunu aramak, aşkımın büyüklüğünü kanıtlamak gibi geliyordu.** Aşkı anlamanın ve içsel çatışmalarımı çözmenin en iyi yolunun, yazmak ve okumak olduğunu fark ettim. Zihnimdeki karmaşayı çözmek, belki de onunla olan ilişkimin geleceği için de önemliydi.

“**Aşk, bazen iki ruhun birbirine sıkı sıkıya sarılması, bazen de aralarındaki boşluğun farkına varmasıdır,**” diye düşündüm. Her şey bu cümlede gizliydi. Melisa ile olan bağı, belirsizliklerin ve zorlukların üzerine inşa etmek istiyordum. Hüzünlü melodilerle içimi dökerken, kalemim yine sayfalara dans etmeye başladı:

> "Seninle olan her an, içimde bir yangın yaratıyor. Senin sıcaklığın, beni karanlıkta kaybolmaktan koruyor."

Gözlerim tekrar pencereden dışarıya kaydı. Gri bulutlar, zihnimdeki duygularla birleşmiş gibiydi. Düşüncelerimle boğuşarak, **bu duyguların aslında beni nasıl güçlendirdiğini fark ettim**. Melisa ile olan çatışmamız, sadece birer kelime değil, aynı zamanda derin bir bağın ürünüydü. Kalbimdeki bu ateşi söndürmemeliydim.

**O an, edebiyatın gücünü yeniden hissettim.** Melisa’ya olan aşkımı anlatmak için her kelimenin bir anlamı vardı. Yazarken hissettiğim yoğun duygu, onun gözlerindeki derinliği daha iyi anlamama yardımcı oluyordu. **Bu, aramızdaki boşluğu doldurmanın bir yoluydu**. İçimdeki karanlığı aydınlatmak, Melisa’yla olan bağımı daha da güçlendirmek için yazmak zorundaydım.

Zihnimdeki düşünceler sürekli değişiyor, ama tek bir şey netti: Melisa ile olan ilişkimizin geleceği için savaşmak zorundaydım. **Aşkın gerçek anlamı, belki de bu çatışmanın içinde gizliydi.** O yüzden kalemimden dökülen her kelime, onun kalbini kazanmak için bir adım olmalıydı. Bu gece, kalbimdeki umut ışığını yeniden yakmak için uğraşmalıydım.Zaman geçtikçe, odadaki sessizlik ve karanlık düşüncelerimin ağırlığı daha da artıyordu. Melisa’yla aramızdaki gerginlik, sanki bir çekim alanı gibi, beni içime doğru çekiyordu. Kafamda dönüp duran her düşünce, onu daha iyi anlamak için bir yol arayışının parçasıydı. Yazdığım her cümlede Melisa’nın varlığını hissetmeye çalışıyordum; aşkımın derinliğini ifade etmenin yollarını arıyordum.

Kitaplarımın arasında dolanırken, bir edebiyat alıntısı dikkatimi çekti:

> "Aşk, iki ruhun birbirini bulma çabasıdır, bazen de birbirinden kaçma korkusudur."

Bu cümle, tam da içimdeki karmaşayı yansıtıyordu. Melisa ile olan ilişkimdeki çatışmalar, birbirimizi bulma isteğimizle birleşiyor ama bir o kadar da kaçma korkusuyla örülüyordu. **İçsel huzursuzluğum, ona olan sevgimle birlikte büyüyor, ama aynı zamanda her anı daha da zor hale getiriyordu.**

Müziğin derin notaları eşliğinde, kitapların sayfalarını çevirirken aklımda bir plan şekillenmeye başladı. **Melisa’yı ikna etmek için samimi bir yaklaşım sergilemek istiyordum.** Onunla yüzleşmek, içimdeki duyguları açığa çıkarmak ve bu savaşı sona erdirmek için çaba göstermem gerektiğini biliyordum. Melisa’nın içsel savaşını anlamaya çalışırken, benim de kendi korkularımla yüzleşmem gerektiğinin farkındaydım.

Kalemimi alıp, düşüncelerimi yazmaya başladım:

> "Melisa, senin gözlerinde kaybolmak, içimdeki tüm korkuları unutturan bir hazine gibi. Ama bu zenginlik, aynı zamanda bir yük de taşıyor. İçimdeki çatışmalarla seni kaybetme korkusu arasında gidip geliyorum."

Gözlerim sayfalarda kaybolurken, dışarıdan gelen hafif rüzgar, zihnimdeki düşünceleri daha da canlandırıyordu. Sanki doğa, içimdeki fırtınayı anlamış gibiydi. **Bu anlarda, onunla aramdaki duygusal bağı daha da güçlendirmem gerektiğini hissediyordum.** Melisa'nın gözlerinin derinliğinde, her zaman bulduğum o büyüyü yeniden yakalamak için yazmalıyım.

Bir an, düşündüğüm tüm bu duyguları içime atmanın yeterli olmayacağını anladım. **Melisa’yı ikna etmenin yollarını ararken, ona olan sevgimin büyüklüğünü ve bunu ne kadar derin hissettiğimi açıkça ifade etmem gerektiğini biliyordum.** Ancak bunu yaparken, onu kaybetme korkusuyla yüzleşmek zorundaydım.

"Belki de sana açıkça duygularımı ifade etmeliyim," diye düşündüm. Kalemimin ucu sayfanın üzerinde dans ederken, içimden yükselen bu duyguları yazıya dökmek, onunla aramızdaki gidişatı değiştirmek için bir adım olacaktı. **Birbirimize daha yakın olmak için, içsel çatışmalarımızı aşmanın yollarını bulmak zorundaydık.**

Zihnimdeki müzik, ruhumun derinliklerine dokunurken, gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. **Melisa’ya olan aşkım, içimdeki savaşın bir parçasıydı ve her an bu savaşı kazanmak için mücadele etmeliydim.** Yalnızca ona olan hislerimi ifade etmek değil, aynı zamanda kendi içsel savaşımı da kazanmak zorundaydım.

Aşka dair derin düşünceler içinde kaybolmuşken, en sonunda karar verdim: **Melisa ile yüzleşmek için içimdeki karanlığı ortaya çıkarmalıydım.** Onu kaybetme korkusuyla başa çıkmak, belki de ikimizin de kurtuluşuydu. Gözyaşlarım, kalbimdeki duyguların bir yansımasıydı; ve bu, onunla olan iliMüziğin notaları beni sarhoş ederken, gözlerim yine Melisa’nın gözlerinde kayboluyordu. Sanki bu dünyadan uzaklaşıp, yalnızca ikimizin yaşadığı bir evrende bulunuyordum. Onun yüzü, aklımda canlanan her anıyla birlikte daha da netleşiyordu; gülüşü, içindeki kargaşayı gizleyen bir maske gibiydi. Kalbimde açılan yaraların acısı, her an daha da derinleşiyordu. **Onun aşkı, hem bir sığınak hem de bir zindandı.**

Zihnimde Melisa’nın sesi yankılanıyordu: “Biliyor musun, Arkın? Dışarıdan bakıldığında her şey güzel görünebilir, ama sen benim içimdeki fırtınayı göremiyorsun.” Bu sözler, içimdeki gerilimi daha da arttırıyordu. Ona karşı hislerim öyle yoğun, öyle derindi ki, bu hisleri ifade edememek beni daha da hırpalıyordu. **Ona bir adım daha yaklaşmak için cesaret bulmalıydım.**

O an, kalemimin üzerine dökülen sözcüklerin, içinde bulunduğum karanlığı aydınlatmak için bir yol olabileceğini fark ettim. “Melisa, seni seviyorum. Ama hislerimin altında yatan korkular beni durduruyor,” diye yazdım. **Kalemimle aramızdaki mesafeyi kapatmayı, kalbimdeki duyguları açığa çıkarmayı istiyordum.**

Duygularımı ifade ederken, birden aklıma bir alıntı geldi: “Aşk, iki ruhun birbirine uzanmasıdır.” Bu, tam da bizim durumumuzu tanımlıyordu. Birbirimize uzanmak, ama bir o kadar da birbirimizden uzak durmak... İçimdeki savaşı sona erdirmek için bu bağı kuvvetlendirmek zorundaydım.

O sırada, bir şarkı çalmaya başladı. **Melisa’nın en sevdiği melodilerden biriydi.** Şarkının sözleri, aşkı ve kaybetme korkusunu ele alıyordu. Her bir dize, içimdeki çatışmayı daha da derinleştiriyor, ama aynı zamanda umudumu da besliyordu. “Belki de onu bu şarkıyla etkilemenin bir yolunu bulabilirim,” diye düşündüm. Melisa’nın sevdiği şarkılar, ona olan sevgimi ifade etmenin bir aracı olabilirdi.

Zihnimdeki düşünceler arasında kaybolurken, aklıma bir başka alıntı geldi:

> "Aşk, tüm yaralarımıza merhem olur; ama bazen de daha derin yaralar açar."

Bu cümle, içimdeki karmaşayı yansıtıyordu. Melisa ile aramızdaki sevgi, ikimizin de yaralarını sarabilirken, bir yandan da acılarımızı derinleştiriyordu. Bu düşüncelerle birlikte, daha fazla yazmak için kalemimi yeniden elime aldım.

“Belki de seni kaybetme korkum, seni daha çok sevmemi sağlıyor,” yazdım. **Kalbimin derinliklerindeki duyguları açığa çıkarmak için bir fırsat arıyordum.** Melisa’ya olan aşkım, bana her geçen gün daha da büyüyen bir güç veriyordu, ama bu güç aynı zamanda onunla olan ilişkimi tehlikeye sokuyordu.

Müzik, düşüncelerimi daha da derinleştirirken, yaşlar gözlerimden süzülmeye başladı. **Onunla yaşadığım anlar, içimdeki çatışmanın bir yansımasıydı.** Melisa ile yüzleşmeyi arzuluyordum, ama aynı zamanda bu yüzleşmenin getireceği sonuçlardan da korkuyordum.

Umarım, Melisa ile aramızdaki bu karmaşık hisleri açığa çıkarabilir, birbirimize olan sevgimizi yeniden tanımlayabilirdim. Bu savaşı kazanmak için çabalarımın bir anlamı olmalıydı. Duygularımın gücünü hissederek, geleceğe umutla bakmaya başladım. **Onun gözlerinde kaybolmanın, içsel huzuruma ulaşmanın bir yolunu bulmalıyım.**

Gözlerimdeki yaşlar, Melisa’nın sesiyle yankılanırken, zihnimdeki karışıklığı ve duygusal karmaşayı derinleştiriyordu. Kalemimin ucunda, onun için yazdıklarımın peşinden sürüklendim; kelimeler, içimdeki ateşi alevlendiren birer kıvılcım gibiydi. “Onu seviyorum,” dedim içimden. Ama bu basit cümle, yüzlerce duygunun birleşimiydi; hayranlık, tutku, korku ve kaybetme korkusu... Hepsi iç içe geçmiş, bir volkan gibi kaynıyordu kalbimde.

Yazdıkça, Melisa’nın ruhuna daha çok yaklaştığımı hissediyordum. “Aşk, bir labirentte kaybolmaktır; çıkış yolu ne kadar uzakta, bilemezsin,” dedim kendi kendime. Kalemimin ucundan çıkan kelimeler, sanki ruhumun derinliklerinden fışkırıyordu. O an, zihnimdeki görüntülerle birlikte, Melisa’nın yüzü parladı. Gözlerindeki derinlik, içindeki fırtınayı saklayan bir okyanustu; her dalgası, içimdeki kaygıları kabartıyordu.

Evin içindeki sessizlik, dışarıda süzülen melankolik müzikle birleşince, daha da yoğun bir hale geliyordu. Müziğin ritmi, içimdeki acıyı daha da hissedilir kılıyordu. **Bir şarkı sözü belirdi kafamda: “Aşk, insanın en derin yarasıdır.”** Melisa ile aramızdaki derin bağ, bir yandan bana güç verirken, diğer yandan kalbimdeki yaraları kanatıyordu.

 

Bir yudum su içip düşüncelerime daha fazla daldım. Melisa’yı ikna etmenin yollarını ararken, kendimle yüzleşmem gerektiğini anladım. “Ona olan aşkımın, karanlığını nasıl aydınlatabileceğimi bulmalıyım,” dedim. Kitaplarımın arasına göz attım; bir alıntı beni durdurdu: “Aşk, en zor anlarda bile tutku ve umutla yeniden doğar.” İşte bu söz, Melisa ile aramızdaki bağı güçlendirecek bir ışık olabilirdi.

Elimdeki kitabı açtım, sayfaları çevirdikçe kelimeler arasında kaybolmaya başladım. “Duygularımı ifade etmenin bir yolunu bulmalıyım,” diye düşündüm. **İçimdeki karmaşayı çözmek için başka bir yazarın düşüncelerine başvurmaya karar verdim.** İçinde bulunduğum durumun zorluğunu anlatan başka sözler aradım. “Aşk, gökyüzüne uzanan bir ağaç gibidir; derin kökleri vardır ama dalları havada savrulmaya mahkumdur.” Bu sözler, Melisa ile aramda nasıl bir bağlantı kurduğumu daha iyi anlamama yardımcı oldu.

Kalemimle sayfanın boşluğuna yazarken, yaşadığım hayal kırıklıkları, umutlarım ve Melisa’ya olan sevgim arasında gidip geliyordum. İçimdeki savaşın sona ermesini istiyordum ama aynı zamanda bu savaşı onunla paylaşmanın önemini de biliyordum. “Beni anlamanı istiyorum, ama bu kolay değil,” diye yazdım. Bu ifadeler, yalnızca onu ikna etmeye çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda içsel çatışmamı da gün yüzüne çıkarıyordu.

Bir diğer yazarın, “Aşk, kaybetmekten korkmaktır; ama sevmekten de asla vazgeçmemek,” sözü aklımda yankılanırken, Melisa’nın gülüşünü hayal ettim. O anki içsel huzursuzluğum, onun gözlerindeki sıcaklığı gördüğümde bir nebze azalıyordu. Ama hemen ardından gelen düşünceler, korkularımı yeniden su yüzüne çıkartıyordu. Onu kaybetmek, içimdeki boşluğu daha da derinleştirirdi.

Zaman geçtikçe, müzik sesi derinleşiyor, ruhumdaki karmaşayı daha da belirgin hale getiriyordu. Kafamı kaldırdım ve pencereden dışarı bakarken, dış dünyadaki kalabalığı izledim. İnsanlar, hayatlarının telaşı içinde kaybolmuş gibiydi; ama ben Melisa ile olan ilişkimde kaybolmuş, içimdeki fırtınalarla baş başa kalmıştım. O an, her şeyin sadece bir yanılsama olduğunu hissettim. **Her şey dışarıdan güzel görünüyordu ama içimdeki kargaşa, beni adeta boğuyordu.**

Müziğin etkisi altında, kendimi daha fazla kaybetmemek için derin bir nefes aldım. Melisa ile konuşmalarımızdaki gerginliğin, bana sunduğu fırsatları nasıl değerlendirebileceğimi düşünmeye başladım. “Belki de, onunla daha açık konuşmak, bu karmaşayı sona erdirmek için bir yol olabilir,” dedim. Ama bunu yaparken, içimdeki korkuları aşmanın ne kadar zor olduğunu da biliyordum.

Yavaşça tekrar kalemimi elime aldım. “Korkularımı aşmak için mücadele etmem gerekiyor,” dedim. Bu sözcükler, bana cesaret vermişti. Kalbimdeki karanlığı aydınlatmak için onu ikna etmenin yollarını bulmalıydım. O an, Melisa’nın gülümsemesi gözümde canlandı ve içimdeki çatışmalar bir nebze olsun hafifledi. Her şeyden önce, onunla yüzleşmek için cesaret bulmalıydım; çünkü onun kalbinde yer almak, en büyük hayalimdi.

Bu düşüncelerle içim aydınlanmaya başlarken, bir sonraki adımımın ne olacağına karar vermeye çalıştım. “Melisa ile aramızdaki bağı yeniden inşa etmeliyim,” dedim. Ancak bunu yaparken, içimdeki savaşı da kaybetmemek için var gücümle mücadele etmeliydim. Zaman geçtikçe, umut ışığı içimde daha da parlamaya başladı. **Bunu başarabileceğime inanıyordum.**Kendimi kaybolmuş gibi hissettiğim o anlarda, evin karanlığına gömüldüm. Duvardaki saat tiktakları, içimdeki huzursuzluğu daha da artırıyordu; her tık, zamanın geçişini, ama aynı zamanda Melisa ile aramızdaki mesafenin büyüdüğünü de hatırlatıyordu. Kendimi düşüncelerime kaptırmışken, aklımda sadece onun yüzü canlanıyordu. Gözlerindeki o derin deniz, bazen içimdeki fırtınaları dindiren bir sığınak gibiydi; ama çoğu zaman, beni boğulmanın eşiğine getiren bir okyanus haline geliyordu.

Kendime sordum: **“Melisa’ya nasıl ulaşabilirim?”** İçimdeki duyguların, kelimelerin ötesine geçmesini istiyordum. O an, sevginin bir canavara dönüşme riski olduğunu hissettim. Her şeyin bu kadar karmaşık hale gelmesinin sebebi, belki de birbirimizi anlamaya çalışırken, duygularımızı göz ardı etmemizdi. Elimdeki kitabı açtım ve sayfalar arasında kaybolmaya çalıştım; belki başka bir yazarın kelimeleri, beni Melisa’ya daha da yaklaştırır diye düşündüm.

Okuduğum bir alıntı dikkatimi çekti: “Aşk, bazen en derin yaraların en güzel yarasıdır.” Bu cümle, içimdeki çatışmaları daha iyi anlamama yardımcı oldu. Melisa’nın hissettiklerini anlamak için ne kadar çabalarsam çabalayayım, bazen kendimi onun gözünden göremediğimin farkındaydım. O an, zihnimdeki hayalleri bir kenara bırakarak, onun içsel savaşı hakkında daha fazla düşünmeye başladım. “Onu anladığımda, belki de bu derin yaraları iyileştirebiliriz,” dedim kendi kendime.

Bir başka alıntı gözüme çarptı: “Aşk, iki ruhun birbirine dokunma arzusudur; ama çoğu zaman, kelimeler yetersiz kalır.” Bu düşünce, içimde bir yankı oluşturdu. Melisa’nın içsel çatışmalarını göz önüne aldığımda, kelimelerin gücünün bazen yetersiz kalabileceğini anladım. Onun kalbini kazanmak için sadece kelimelere değil, duygusal bir bağ kurmaya da ihtiyacım vardı.

Kafamdaki düşüncelerin yoğunluğu arttıkça, müziğin melodisi ruhumda yankı bulmaya başladı. **Bir şarkı, “Aşk, bir alevin sıcaklığıdır; ama bazen, yanmaktan korkarız.”** Bu söz, tam da içimdeki ikilemi yansıtıyordu. Melisa ile yaşadığım aşkın sıcaklığı, içimdeki korkularla çelişiyordu. Onu kaybetmek istemiyordum ama duygularımı ifade etme korkusu beni geriliyordu. Derin bir nefes alarak, düşüncelerimin kaynağında Melisa’nın gülümsemesi belirdi. Onun neşesi, içimdeki karanlık bulutları dağıtan bir güneş gibi parlıyordu.

**Ama bu sefer, onunla yüzleşmek için cesaret bulmalıydım.** Zihnimdeki kelimeleri derleyip toplamak için tekrar kalemimi elime aldım. “Melisa, seninle olmak benim için bir anlam ifade ediyor; ama seni anlama çabalarım bazen içimdeki savaşları daha da derinleştiriyor,” diye yazmaya başladım. Bu cümlelerin ardında, içsel çatışmalarımın ve ona olan tutkumun karmaşası yatıyordu.

Gözlerim sayfalarda kaybolurken, bir yazarın şu sözleriyle karşılaştım: “Aşk, iki ruhun bir araya geldiği yerdir; ama bazen, bu ruhlar birbirini yaralar.” Bu cümle, içimdeki kaygıları daha da derinleştirirken, Melisa ile yaşadığım ilişkinin karmaşasını netleştirmeye yardımcı oldu. Onun içsel savaşlarını anlamak için daha fazla çaba harcamalıydım; ama bu, benim de kendi korkularımla yüzleşmemi gerektiriyordu.

Kalemimin üzerinde yoğunlaşırken, içimdeki sıcaklığın ne kadar yanıcı olduğunu fark ettim. Melisa’nın bana sunduğu sevgi, bir alev gibi yanarken, aramızdaki iletişimsizlik bu alevin sönmesine neden oluyordu. “Onun için ne kadar savaşmam gerektiğini biliyorum; ama içimdeki korkuları aşmadan bu savaşı kazanamazsam, onu kaybetmekten korkuyorum,” diye düşündüm.

Müziğin melodisi, içimdeki bu karmaşayı daha da derinleştirirken, bir sonraki adımımın ne olacağına dair düşüncelerim artıyordu. Melisa’nın hissettiklerini daha iyi anlayabilmek için daha çok çaba göstermem gerektiğini biliyordum. **“Aşk, birbirini anlamak için gösterilen bir çabadır; ama bu çaba bazen öyle derinleşir ki, birbirini kaybetme korkusu da büyür,” diye düşündüm.**

Bir an, kalemimi bırakıp pencereye yöneldim. Dışarıda hafif bir yağmur yağıyordu. Su damlaları, yere düşerken oluşturdukları ses, kafamdaki gürültüyü biraz olsun dindirdi. Düşüncelerim arasında kaybolmuşken, Melisa’nın gözlerindeki ışıltıyı yeniden hissetmeye çalıştım. Onunla olan ilişkimiz, her ne kadar karmaşık görünse de, içindeki sevgi her zaman var olmalıydı. “Birbirimize daha fazla açık olmalıyız,” dedim kendi kendime.

Yavaşça geri döndüm ve tekrar yazmaya başladım. “Melisa, senin içindeki fırtınayı anlıyorum; ama ben de seninle olan bu savaşta kayboluyorum,” yazdım. İkimizin de savaşlarının birbirini nasıl etkilediğini daha iyi anlamaya çalışıyordum. Onu kaybetmemek için her şeyimi ortaya koymaya kararlıydım.

O an, müzikteki bir diğer alıntı aklıma geldi: **“Aşk, kaybetmekten korkmamaktır; ama kaybedeceğini bilerek sevmektir.”** Melisa ile olan ilişkimde, kaybetme korkusuyla dolup taşarken, aynı zamanda bu korkunun beni daha da güçlü kılabileceğini düşündüm. “Onunla yüzleşmeli ve duygularımı açıkça ifade etmeliyim,” dedim.

Düşüncelerimin derinliklerine daldıkça, içimdeki karanlığın nasıl bir aydınlığa dönüşeceğini hayal ettim. Melisa ile aramızdaki bağı yeniden inşa edebilmek için, bu savaşı birlikte vermek zorundaydık. **“Belki de karanlıkta birlikte yürümeyi öğrenmeliyiz,” diye düşündüm.** Bu düşünce, içimde yeni bir umut ışığı doğurdu; belki de birlikte her şeyi aşabiliriz. Düşüncelerimin derinliklerine gömüldükçe, Melisa'nın içsel çatışmalarını ve kendi ruh halimi anlamaya çalışmak arasında gidip geldim. Kalemimle kağıt üzerinde dans ederken, bir an onu düşündüm; **"Melisa, seninle geçen zaman, her ne kadar acı verici olsa da, içimde bir sıcaklık bırakıyor."** İçimdeki duygular o kadar yoğundu ki, her bir kelime, kalemimden dökülen mürekkep gibi akıyordu. “Beni anlaman için, seninle daha fazla şey paylaşmalıyım,” dedim kendi kendime.

Yağmurun sesi penceremde yankılanırken, içimde bir tür huzur bulmaya çalışıyordum. Belki de düşüncelerimi kağıda dökmek, duygularımın ağırlığını hafifletmek için bir yoldu. Kendime sorduğum soruların yanıtlarını bulmaya çalışırken, bir başka alıntı aklıma geldi: **“Aşk, karanlıkta ışık bulmak gibidir; bazen kaybolmuş hissedersin, ama asla umudunu kaybetmemelisin.”** Bu cümle, içinde bulunduğum bu karmaşık duygusal durumu anlamama yardımcı oldu.

Müziğin melodisi, içimdeki bu yoğun duyguları daha da derinleştirirken, aklımda Melisa’nın yüzündeki ifadeler belirmeye başladı. O gülümsemesi, karanlık düşüncelerimin aydınlanmasına neden oluyordu. **"Her zaman yanımda olmanı istiyorum,"** diye fısıldadım, ama bu sözleri yüksek sesle söylemekten korkuyordum. Bunu ona nasıl iletebilirdim? Kalbimdeki bu yoğun hisleri ifade etmenin bir yolunu bulmalıyım, diye düşündüm.

Hemen yanımda duran kitapları karıştırmaya başladım. Belki de bir yazarın duygusal bir anı, kendi içsel çatışmalarımı anlamama yardımcı olabilirdi. **Bir romanda okuduğum şu sözler aklımda yankılandı:** “Bazen, aşk sadece birbirine dayanmak değil, aynı zamanda birbirini anlamak için verilen bir savaştır.” Bu düşünce, içimdeki savaşı dışa vurmak için bir motivasyon kaynağı oldu.

Kalemimden kağıda düşen her kelime, Melisa’ya olan aşkımın bir yansımasıydı. **“Seninle aramızdaki bağ, karanlıkta kaybolmuş bir ip gibi; ama onu bulmak için uğraşmalıyım,”** diye yazmaya devam ettim. Onun ruhunda bir yara açtım, belki de hissettiklerimi ona daha net iletebilirsem, bu yarayı kapatabilirdim.

Bir başka alıntı, “Aşkın en güzel yanı, bir başka kişinin ruhunda kaybolmak, ama bu kayboluş bazen korkutucu olabilir,” bana düşündürdü. Melisa’nın içsel savaşı ve benimle olan çatışması, bu kaybolmuşluğu daha da derinleştiriyordu. Kendi içimdeki çatışmaları aşmak için, ona daha fazla açık olmam gerektiğini biliyordum. **"İçimdeki karanlığı seninle paylaşmalıyım,"** diye düşündüm.

Yağmurun sesi, içimdeki huzursuzluğu biraz olsun dindirirken, Melisa’nın gözlerindeki ışıltıyı hayal ettim. “Onunla yüzleşmeliyim,” dedim. “Ama nasıl?” Sorularım zihnimde çalkalanıyordu. Her düşüncemde, ona duyduğum aşkı daha derin bir biçimde hissediyordum. **“Aşk, her zaman cesaret gerektirir; ama cesaretin kaynağı, sevgi ve anlayışla dolu bir kalp olmalıdır.”**

Birden, müzikteki bir başka alıntı dikkatimi çekti: **“Bazen en derin yaralar, en güzel anılara dönüşebilir.”** Melisa ile yaşadıklarımız, her ne kadar zorlayıcı olsa da, benim için çok değerliydi. Onunla olan ilişkimizdeki karmaşayı aşmak, birlikte bu yaraları sarmak adına cesaret bulmalıydım.

Dışarıdaki yağmur, kalbimde bir aydınlık yaratmaya başlamıştı. Melisa’nın o sıcak gülümsemesi, içimdeki fırtınaları dindirebilecek bir deniz gibi görünüyordu. **“Belki de bu karanlığa rağmen, onunla olan bağımı güçlendirebilirim,”** diye düşündüm. Onu kaybetmemek için her şeyi göze almaya hazırdım; çünkü içimdeki sevgi, beni yıkıcı düşüncelerimden kurtaracak bir liman gibi görünüyordu.

Sonunda, sayfaların üzerinde kalemimi bıraktım ve pencerenin kenarına oturdum. Dışarıda yağan yağmur damlalarının müziği, içimdeki huzursuzluğu biraz olsun dindirmişti. Melisa’yı düşündüm ve ona karşı hissettiklerimi bir daha gözden geçirdim. **“Ona olan aşkım, içimdeki fırtınaların tam ortasında bir kıvılcım gibi parlıyor,”** dedim.

Kendime söz verdim: Melisa ile olan ilişkimizdeki bu zorlukları aşmak için elimden geleni yapacağım. **“Sevgi her şeyi kapsar; ancak anlayışla birleşirse, gerçekten güçlü bir bağ yaratabiliriz,”** diye düşündüm. Belki de bu karanlık gecede, içimdeki sevgiyi aydınlatmanın ve onun kalbini kazanmanın bir yolunu bulabilirim. Gözlerim kapandı ve düşüncelerim Melisa’nın gülümsemesinde kayboldu. Geleceğe dair umudum, kalbimde bir ateş gibi yanmaya devam ediyordu.

Bölüm : 03.11.2024 15:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...