48. Bölüm

43. Bölüm

Aylin özal
_yazarayl_

*Bir süre bölümler yazar ağzından anlatılacaktır*

 

Güneş, evdeki odasının soğuk duvarlarına yaslanmış, boşluğa bakıyordu. Berk gitmişti… Kardeşi olarak. Ve Gece’nin karnındaki bebek, o gitmenin bahanesi olmuştu. Kalbi hâlâ acıyordu ama bu acının adı artık aşk değil, vedaydı. Emir yavaş adımlarla yanına geldi. Yüzünde hâlâ ameliyatın solgunluğu vardı ama gözleri… o gözler, sadece Güneş’e bakarken ışıldıyordu.

“Yalnız kalma, Güneş. Ben buradayım, Gitmedim”

dedi.

Güneş gözlerini yere indirdi.

“Ama ben gitmiş gibiyim, Emir. Kalbim hâlâ abimi özlüyor. Bunu sana söylemek istemezdim canını yakmak istemezdim ama yalan da söyleyemem.”

Emir sustu. Sonra yavaşça elini Güneş’in eline uzattı.

“Ben senin kalbini hemen istemiyorum. Sadece yanında olmak istiyorum. Yaralarını birlikte saralım. Belki bir gün, bana da yer olur içinde.”

O an Güneş’in gözlerinden bir damla yaş süzüldü. İçinde acı vardı ama aynı zamanda minnettarlık da…

Birini kaybetmişti, ama biri onu kaybetmemek için kalmıştı.

Güneş, Emir’in elini tuttu.

“Sen çok iyi bir insansın Emir… Ben ise parça parça bir kalbin, tam ortasındayım.”

Emir usulca Güneş’in saçını kulak arkasına itti.

“Bana güven. Parçalarını toplayamasam da, en azından onları taşıyabilirim seninle birlikte.”

Aradan günler haftalar aylar geçti. Durumlar düzelmiyordu. Ama Emir güneşe gün geçtikçe daha sıkı sarılıyordu.

Güneş emirden bir kaç günlüğüne izin istemişti. Evde yalnız kalmak adına. Belki kafasını dinleyecek, belki ağlayacaktı. Ama en azından yalnız olacaktı.

Abisinin onu bıraktığı kadar yalnız(?)

Emir izin verdi ve güneşi yalnız bıraktı. Güneş salonda oturdu saatlerce düşündü. Ama hayat ya bu, beklenmedik anda beklenmedik şeyler. Yanlış zamanda yanlış yerde yanlış kişiler. Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeriye sessiz ama sert adımlarla biri girdi.

Gece.

Karnı belirginleşmişti. Yüzü solgun ama gözleri… Güneş’in gözlerine diken gibi battı.

“Ne tesadüf değil mi?” dedi Gece.

“Yine sen... yine Berk’in hayatında. Her seferinde sessizce ama derinden giriyorsun.”

Güneş ayağa kalktı, sesini yükseltmedi.

“Ben bir şey yapmadım Gece. Abim beni bıraktı. Sen kazandın. Ne istiyorsun daha?”

Gece yaklaştı, karnını okşadı. “Bunu hatırlamanı istiyorum,” dedi.

“O senin abin. Ve bu da onun hayatı. Ne kadar uzağa gidersen git, hâlâ içindesin onun kanında.”

“Yeter artık Gece. Bu bir çocuk oyunu değil. Ben senin düşmanın değilim. Abim seçimini yaptı, sen de rahat bırak artık.”

Gece gülümsedi ama acıydı o gülümseme. “Rahat bırakmak mı? O zaman neden hâlâ gözlerin abini arıyor? Sahi... sen, güneş... Bunu kaldırabilecek misin? Önceden abine aşıkken şimdi gönlünü başka adamlarda gezdirmeye?”

Bir anlık sessizlik.

Sadece kalp atışları…

Güneş başını eğdi.

Ama sonra yavaşça doğruldu.

“Ben de bunu soruyorum kendime her gün, dışardan Gönül gezdirme gibi dursa bile senin aşkından gerçek bir ilişkim olması beni teselli ediyor.”

dedi.

“her şeye rağmen yine de… Emir gitmedi. Kimse kalmazken o kaldı. Ve bazen… kalmayı seçenler, sevmeyi hak edenlerdir.”

Gece kapıdan çıktıktan sonra, güneş kendini koltuğa bıraktı. İçindeki karmaşa büyüyordu. Emir'e bakarken bir huzur hissediyordu içinde emir varken başkaydı sanki verdiği huzur, ama o huzur... Berk'in adının yankısı içinde boğuluyordu.

O gece, her şey değişti.

Telefon çaldı. Arayan Gece’nin kuzeniydi.

Sesinde panik vardı. “Güneş… bilmen gereken bir şey var. Gece... o tehdit ettiği gece var ya... O gece aslında Berk’i değil, seni hedef aldı.”

Güneş’in kalbi sıkıştı.

“Ne demek istiyorsun?”

Kız devam etti, sesi titriyordu.

“Gece senin Berk’e aşık olduğunu biliyordu. Onu geri kazanmak için seni ortadan kaldırmayı düşündü. Silahlı saldırı… planlıydı. Ama kurban sen değil, Berk oldu. Emirle birlikte.”

Güneş’in dizlerinin bağı çözüldü.

“Ne diyorsun sen?”

Kız ağlamaya başladı. “Bunu Berk de biliyor… Ama bebeği için susuyor. Herkes bir şey saklıyor, ama Gece masum değil!”

O an Güneş’in gözleri karardı.

“Yani… abim vuruldu… benim için?”

Ne zaman geldiği bilinmeyen şekilde emirin sesini duydu güneş uğultulu şekilde

Emir dişlerini sıktı. “Ve susmayı seçti.”

Güneş titreyerek ayağa kalktı. “Ben artık susmayacağım.”

 

---

O gece bir yağmur yağdı. Şehir sel suya karıştı. Şimşekler sadece gökyüzünde değil kalplerde de çarpıyordu. Ve güneş ne yaptığını bilmeksizin hastaneye gidiyordu. Biliyordu gece hastanede kalacaktı. Bebeklerinin sağlığı için. Bebekleri olduğuna güneşte şaşırmıştı belki kırgınlığı artmıştı. Çünkü ilk çocuklarında gece Berki tehdit etmişti ve daha birisi büyümeden 2. Çocuğu yapmışlardı. Güneş net ve kararlıca hastaneye gitti ve hastanede bir fırtına koptu.

Güneş, Gece’nin odasına girdiğinde o hâlâ uyuyordu. Karnı belirgin, gözleri kapalıydı. Ama bu, onu durdurmadı.

“Uyan Gece.”

Gece gözlerini açtı, hafif bir tebessümle. “Ne istiyorsun?”

“Gerçeği.”

dedi Güneş.

“Beni yok etmek istedin. Ama şimdi ben seni yıkacağım.”

Gece sinsice güldü. “Yıkamazsın. Çünkü ben onun çocuğunu taşıyorum. Senin aşkın, artık sadece bir anı.”

Güneş gözlerini kısarak yaklaştı.

“Saçmalamayı kes. Aşkın diye bahsetme! Halâ aşıkmışım gibi bahsetme! Abim o benim. Sen kendine bak ilk önce. Peki ya sen? Bir annenin taşıdığı bebekle, bir kadının işlediği günah aynı bedende taşınabilir mi sanıyorsun?”

 

------

Zaman ağır ağır akıyordu, berk hastane koridorlarında sessizlik ve umut arasında mücadele veriyordu ama ikisi birbirine karışıyordu.

Berk, yaşanan ihanete rağmen çocuğunun doğmasını bekliyordu. Çünkü o minik kalpler, onun dünyasındaki en saf sevgi ışıklarıydı. Onlar için dayanmalıydı.

Ama kader acımasızdı.

Gece, doğumdan birkaç gün sonra, talihsiz(?) bir kaza sonucu hayatını kaybetti. Talihsizlik miydi yoksa bilerek mi? Bilerekse kim yapmıştı?Gözlerini kapatmadan önce, bir damla pişmanlık ve bir damla sevgi bıraktı arkasında.

Bu haber herkesi sarstı. Çünkü en çok kötülüğü güneşe ve Berke dokunmuştu. Ama güneş öldürmemişti geceyi? Berkte öldürmemişti?

Peki ya gecenin bilinmeyen katili kimdi?

Güneş ve Emir, acının ortasında birbirine daha sıkı sarıldı. Gecenin gölgesinde kalan kalpler, şimdi aydınlıkta birbirini buluyordu.

Emir, Güneş’in gözlerine bakarken fısıldadı:

“Artık ne olursa olsun, birlikteyiz. Kalbim seninle...”

Güneş, içindeki yangını biraz olsun dindirebildi o an.

“Seninle yürüyeceğim bu yolda. Küllerimizden doğacak bir aşk var.”

Güneş ve emir birbirine tutundular. Bağları artık lafta değildi. Güneş düştüğünde Emir kaldırmıştı. Belki de ileride bu anları bir buruk tebessümle çocuklarına anlatacaklardı.

Güneş sonunda anlamıştı. Hayatına yanlış kişiler girmişti. Ama artık en doğrusu yanındaydı. Ve ölüm onları ayırana kadar ayrılmaya niyetleri yoktu.

-----

Zamanın durduğu zaman kavramının yitirildiği o an.

Tek bir ses.

Zil sesi.

Sadece bir an.

Ama üç kalp.

Berk, ellerinde bebeklerle, umutla ve koca bir yükle duruyordu kapı eşiğinde.

“Ne demem gerektiğini bilmiyorum abicim. Ama sen beni kabul edene kadar gitmeyeceğim. ”

dedi yorgun ama kararlı sesle.

“Artık birlikteyiz, Güneş. Yıllardır sakladığım sırları ve kırgınlıkları bırakalım. Çünkü burda duruşum belki yeniden doğuşumuz olur kardeşim...”

"Ben geldim. Tüm benliğimi çöpe attım. Ve geldim."

Güneş bir süre iki bebeğe baktı. İkiside o kadar güzeldi ve tatlıydı ki.

"Bu Mira su, kızım. Bu da Deniz oğlum."

"Sen... Abi.."

Güneşin dili tutulmuş gibiydi. Gelmesine mi şaşırsa bebeklere mi şaşırsa yoksa abisinin bebeklerine kendi eski ismini vermesine mi şaşırsa bilememişti.

Güneşin ilk adı Mira su denizdi. Ve abisi şimdi kızına ve oğluna bu isimleri vermişti.

Güneşin belki halâ çocuğu yoktu ama artık iki tane kendinden çok sevdiği yeğeni vardı.

Güneş kapıyı açtığında, Berk’in kucağında biri kız biri erkek iki minik melek vardı.

Berk yorgundu, ama gözlerinin kenarındaki çizgiler bile bir gülümseme taşıyordu.

“Biz geldik...”

dedi fısıltıyla.

Güneş’in gözleri doldu. Hemen kapıyı sonuna kadar açtı.

Berk içeri girdi, bebekleri nazikçe kanepeye bıraktı. Onlara bakan gözlerinde sevgi vardı.

Sonra Güneş’e döndü.

“Affedersin… geç kaldım.”

Güneş, başını eğdi.

“Hayır... doğru zamanda geldin. Ben de artık yalnız hissetmiyorum kendimi.”

Bir anlık sessizlik oldu.

Sonra Berk adım attı, Güneş’in karşısına geldi.

İlk defa hiç bir şey yokmuş gibi sadece ikiside birbirlerinin yaralarını sarmak için sarıldılar.

Kalpleri, yılların hasretini bir sessizlikle anlattı birbirine.

Ne bir “özür” ne bir “keşke” ihtiyacı duydu kulakları.

Sadece sarılmanın iyileştirdiği o kırılgan an.

O sırada Mira küçük bir kahkaha attı.

Berk ile Güneş dönüp aynı anda ona baktılar.

Güneş eğilip bebeği kucağına aldı, yüzünü yaklaştırdı.

“Merhaba küçük melek... Ben Halan oluyorum,” dedi titreyen bir sesle.

Berk de oğlunu kucağına aldı.

“Ve bu da senin amcan olacak, küçük adam.”

Dedi Berk denize, emiri göstererek.

Gece oldu ve uyudular.

Sabahın ilk ışıkları yavaşça odayı doldururken, Güneş uyanmıştı bile.

Bebeklerin odasına sessizce girdi. Minik yüreklerin düzenli nefesleri, onun dünyasının en kıymetli melodisiydi.

Odanın sıcak havası, bebeklerin taze teni, yumuşak tenlerine dokunan güneş ışığı…

Güneş, derin bir nefes aldı, ve onları tek tek izlemeye başladı.

Deniz, yüzünü hafifçe buruşturmuş, minik parmaklarını yumruk yapmıştı. Küçük sinirli atom karınca.

Mira ise uykusunu bölmeden hafifçe mırıldanıyordu.

Güneş, yavaşça denizi kucağına aldı. Minik ellerini avuçlarının içine yerleştirdi.

“Denizim, birtanem, seninle her şey yeniden başlayacak,” dedi usulca, sesi titreyerek.

Deniz hafifçe emekledi, minik parmakları Güneş’in gömleğine tutundu.

O an, Güneş’in kalbi, sonsuz bir sevgiyle dolup taştı.

Sonra miraya döndü. Onu da nazikçe kucakladı, yumuşak dudaklarıyla alnından öptü.

“Sen de güç bulacaksın benden. Hepimiz birlikteyiz artık.”

Mira gözlerini hafif açtı, sanki güneşin sözlerini anlıyor gibiydi.

Güneş, bebeklerin yanında zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi.

Onlara şarkılar söyledi, hafifçe salladı, minik ellerini okşadı.

Kendi yüreğinde büyüyen bir koruma duygusunu hissediyordu.

Bebekler onun için sadece bir bağ değil, hayata tutunma sebebiydi artık.

Öğleden sonra Berk eve geldiğinde, Güneş’i bebeklerle birlikte mutlu ve huzurlu gördü.

Bir an durdu, onların arasında sessizce yürüdü ve “Seni böyle görmek iyi geliyor,” dedi.

Güneş hafifçe gülümsedi.

“Onlar için yaşıyorum artık. Bu küçük hayatlar, benim dünyamın en parlak yıldızları.”

Berk başını salladı. “Ve sen, onların en güzel şansısın.”

Göz göze geldiler yeniden.

Artık bir tam anlamıyla aileydiler.

Kırıkların yerini bağlar almıştı.

Ve o an Güneş fısıldadı:

“Ne olursa olsun... sen benim abimsin, abi... Kalbim ne kadar savrulsa da, kanımı seçerim.”

Berk, yutkundu.

“Seni kaybetmekten çok korkmuştum.”

“Artık birbirimizi kaybetmeyeceğiz,”

dedi Güneş.

“Çünkü biz sadece geçmiş değiliz, artık geleceğiz de.”

 

 

AY AY NASILDI BÖLÜMM? BEN KENDİM YAZDIĞIM İÇİN ÇOK HEYECANLANDIM VE ARAMIZA İKİ MİNİK DAHA KATILDII.

FİKİRLERİNİZİ YORUM OLARAK YAZARSANIZ BENİ ÇOK ÇOK ÇOK MUTLU EDERSİNİİİZZZ✨☄️⭐

Bölüm : 27.07.2025 00:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...