
Tekstil fabrikası imha edildi "
-" Havayi fişek fabrikası imha edildi"
-" Yağ fabrikası imha edildi"
-" Plastik fabrikası imha edildi "
-" Petrol fabrikası imha edildi "
-" Akçakale ilçesinde bulunan araziler imha edildi "
-"50.Bin dönümlük fıstık arazisi imha edildi"
-"30.bin dönümlük arsa imha edildi"
-" Çatışma başladı. Bize engel olanlar indirilmektedir"
-" 3 adamımız çatışma sırasında vuruldu"
-"Hilvanda bulunan evler imha edildi "
-"Çevre illerde bulunan yerleri imha etmek için onayınız gerekmektedir "
-"Demirel çiftlik imha edildi"
-"Demirel su fabrikası imha edildi"
-"Demirel konağı ve yanındaki evler imha edildi"
" Demirel saat fabrikası imha edildi "
Tek tek gelen telsizdeki anonsları dinledi Ertal Şanlıkan. Karşısındaki manzaradan yanan yerlere bakarak .
Bir şehir düşünün yarısı alevlere teslim olmuş şekilde .
" Efendim haber kanalları aşiret kavgası olarak geçirecekler" dedi korumalardan biri .
" O şerefsizi buldunuz mu ? "
" Daha iz yok efendim" dedi adam kafası yerde elleri önünde bağlı bir şekilde.
" Yer yarıldı da içine düşmedi ya bu adam Halil ! Bulun şunu! " diye kükredi .
-" Demirel oyuncak ofisi imha edildi."
-" Demirel beyaz eşya fabrikası imha edildi."
-" Demirel halı yıkama fabrikası imha edildi."
Karşısındaki manzaraya bakarken telsizden gelen sesler devam ediyordu. Heryer alev alev yanıyor ama Süleyman Demirel halen ortalıkta yoktu.
" Binin arabalara gidiyoruz " dedi yanında duran silahlı adamlarına.
~~~~
Yerde oturmuş dizlerini kendine çekip saatlerdir ağlayan Aden Duru...
" Abicim yapma ama böyle " Ömer yanında oturmuş sakinleştirmeye çalıştı.
" Duymadın mi doktoru Ömer ? Yaşaması mucize diyor . Yaşasa bile sakat kalacak . Yusuf bunu kaldıramaz ki " hıçkırıklarının arasından konuşmaya çalıştı Aden .
"Allah'tan ümit kesilmez" dedi Ömer onu kendinde çekerek.
" Ömerrr , Yusuf'a birşey olursa ben yaşayamam. Kardeşime birşey olmasın lütfen. Allah'ım ne olursun onu benden alma. Allah'ım benim canımı al ama onu alma. Allah'ım onu bize bağışla lütfen Allahım" omuzları sarsıla sarsıla ağlayıp Rabbine dua etti.
" Duru " gelen sesle arkasına döndü Ömer .Yanında korumalar ortada heybetli ,yaşı büyük ama yaşlanmamış adama döndü .
"Baba"
" Babacım" Ertal yerde oturmuş dizlerini kendine çekip Ağlayan kızına yaklaşıp onu ayağı kaldırdı.
" Baba kızının canı çok yanıyor" dedi babasının gözlerinin içine bakarak.
" Kızımın canını yakanın canını alacağım" dedi ve kendine çekip sarıldı.
" Babaaaa ne olur birşey yap. Onu kaybedemem " Duru'nun feryadı ile gözünden yaş geldi ama hemen sildi.
" Geçecek babacım, geçecek prensesim" sırtını okşayarak sakinleştirmeye çalıştı.
"Duru " İbrahim, Yusuf'un babası Duru'ya yaklaşıp seslendi. Duru babasından ayrılıp ona bakan adama döndü.
" İbrahim amca ben- ben çok özür dilerim. Benim yüzümden" dedi kafasını yere eğip ağlayarak.
" Hayır! Kaldır başını! " Dedi İbrahim Kahraman ona yaklaşıp kafasını kaldırarak.
" Sakın Duru ! Sakın kafanı eğme!" Dedi ve onu kendine çekip sarıldı.
" Özür dilerimm " dedi içinden binlerce kez özür dilerken birtanesini dışarı vurarak.
" Tamam, tamam hadi gel elini yüzünü yıkayalım rahatla " dedi Ertal kızının koluna girip onu tuvalette yönlendirerek.
Duru'nun gitmesi ile İbrahim Kahraman dik tutuğu omzunu serbest bıraktı. Yanındaki sandalyeye oturup yüzünü ellerinin arasına aldı.
" Süleyman Demirel'i buldunuz mu İbrahim abi?" Dedi Ömer onun yanına oturup sırtına elini koyup .
Kafasını hayır anlamında salladı İbrahim Kahraman.
" Neredeyse bütün Urfa ateş hattında ama o şerefsiz yok! Yer yarıldı içine düştü sanki" dedi İbrahim.
"Urfa ateş hattında derken ? Nasıl yani?" Anlamamıştı Ömer. Saatlerdir Duru'nun başında olduğu için haberi yoktu onun.
" Urfa yanıyor Ömer. Bu hastanenin camından dışarı baksan bile alevler görünür " dedi İbrahim. Ömer onun dediği gibi yapıp hastanenin camına ilerleyip dışarı baktı.
" Bu ?" Devamını getiremedi Ömer. Devamı yoktu bu sözün. Dağ başında olan hastanenin bile camından alevler görünür vaziyetteydi .
"Bütün malları alevlere teslim oldu ama o şerefsiz daha çıkmadı" dedi İbrahim Kahraman.
" Ben Ertal Şanlıkan'nın bunu yapacağını düşünüyordum ama imkan vermiyordum " dedi Ömer karşısında ki alevlere teslim olan yerlere bakarken .
"Onun, kızı için yapamayacağı hiç birşey yoktur!" dedi İbrahim Kahraman.
"Yusuf Kahraman'nın yakınları."Anonsun gelmesi ile birlikte ikili arkasına döndü. Doktorun yanına hızla yürüdüler.
" Doktor bey benim oğlum, babasıyım ben onun. Nasıl durumu iyi olacak mı oğlum?"
" Sakin olun bir " dedi doktor karşısında eli ayağı birbirine dolanmış adama bakarak.
" Tamam sakinim ben. Oğlum? O nasıl?"
" Başınız sağolsun " dedi doktor başını yere eğip.
İbrahim Kahraman ona söylenen sözle gözlerini kapatıp sindirmeye çalıştı. Bu adam ne demişti ? Başınız sağolsun da ne demekti ?
" Ne? Ne dediniz siz? ' kabullenmek istemiyordu bir baba oğlunun ölümünü nasıl kabullene bilir ki ?
"İbrahim amca!" Geri geri giden adamı tutu Ömer. İbrahim Kahraman sandalyeye oturdu ellini ağzına kapatıp kendini dizginlemeye çalıştı.
" İbrahim amca iyi misin ?" Ömer'in sözüne dayanamayıp ağlamaya başladı.
" Oğlum, Yusuf'um" ağlamaya başladı İbrahim Kahraman. Bugün ona oğlun öldü denildi. Bugün ona senin canın öldü denildi.
Koridorun başında babasının kolunda gelen Duru ağlama sesiyle yerinde durdu.
" Yusuf'um"
Gelen İbrahim Kahraman'nın sesiyle babasına döndü Duru .
" Baba ?" Gözünden yaş düştü Duru'nun.
"Hayır " dedi Duru. Babasının kolundan hızla çıkıp koşmaya başladı. Koridorun sonunda ağlayan İbrahim amcası onu sakinleştirmeye çalışan Ömer .
" Ne oldu ? Niye ağlıyor ?" Dedi kafasını salarken Duru.
" DURU!"Ömer'in ona dönmesiyle bağırması bir oldu . Karşısında burnu kanayan bir kız vardı.
Duru onun bağırmasını es geçip doktora yöneldi.
" Nerde benim kardeşim? Ne yaptınız ona ?" Duru sinirle bağırdı karşısındaki doktora.
" Lütfen bir sakin olun " dedi doktorun yanında olan hemşire.
" Bana sakin olun deme! Benim kardeşim nerde?"
"Duru! " Ertal kızının yanına gelip kolundan çekti. Kendine çevirip kanayan burnuna baktı .
" Baba bırak! "
" Duru yapma babam "
" Baba bu adamlar ne söylüyor? "
'Babam yapma nolur "
" Baba bana kardeşin öldü diyorlar" başını omuzuna yatırıp ağlayarak söyledi Duru.
" DURU!" Babasından aldığı silahı şakağına dayadı, tetiğe basacağı an Ömer arkasından yakalayıp silahı elinden almaya çalıştı.
" Ömer bırak!"
"Silahı ver!"
"Ömer! Sana bırak dedim!"
" DURU!" Babasının küremesi ile durdu. Ertal hızla gelip tokat attı yüzüne. Tokat'ın etkisi ile yüzü yana düştü.
" SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN! KENDİNİ Mİ ÖLDÜRECEKSİN? " Bağıra bağıra söyledi Ertal. Gözünden sakındığı
kızı gözleri önünde kendi canına kıyacaktı .
" Baba Yusuf" yere kendini bırakıp ağlamaya başladı. " Baba kardeşim ölmüş, benim kardeşim ölmüş baba"
Ertal ayağının dibinde olan kızına eğilip kendine çekti kulağına doğru yaklaşıp
" sakin ol ölmedi! Yaşıyor Yusuf" dedi sessizce Duru'nun kulağına fısıldadı.
" Nasıl ?" Dedi. Geri çekilip baktı babasına. Babasının gözlerinde ki şeyi çözemiyordu.
"Sessiz ol çaktırma " dedi kendine çekip kafasını göğüs kafesi ne bastırarak.
"Tamam " dedi Duru kafasını babasının göğüs kafesinden çekmeyip.
" O şerefsiz it ortalıkta yok. Onu bulmamız için Yusuf'u öldü göstermemiz lazım" dedi Ertal kızının saçını okşayarak.
Dışarıdan bakıldığında teselli gibi görünür ama öyle değildi.
" Nasıl yani anlama-" söylediği sözü yarıda bıraktı. Çünkü anlamıştı.
" Ajanlar?" Dedi Duru sessizce.
" O şerefsizin, büyük tanıdığı var bu adamın düşündüğümüzden de kolları uzun " dedi Ertal .
" Ne yapacağız şimdi peki?" Dedi Duru.
" Ambulans uçakla İstanbul'a gideceksiniz orada sizi karşılayacaklar."
" Olmaz o şerefsizi ben öldüreceğim!" Dedi Duru.
" Duru bir kere de lafımı ikiletme " dedi Ertal kızını kendine çekip.
" Babasının kızı " dedi Duru burnunu silip . Onun bu sözüne Ertal gülmemek için dudağını ısırdı.
"Gel burnuna baktıralım" dedi Ertal kızını yerden kaldırıp.
~
"Küçükken bir hastalık geçirdiniz mi Duru hanım?" Sordu doktor. Duru'nun burnuna tampon yerleştireceği sırada.
"Evet " dedi Duru. Yanında duran babasına bakıp. Onun evet demesi ile Ertal Şanlıkan'nın yüreğine taş yerleşmişti sanki.
"Hastalığınız ne peki? "
"İlik kanseri"
"Anladım "
Tamponu yerleştirdikten sonra geçmiş olsun dedi doktor.
Ertal ve Duru koridorda yürümeye başladı. Duru babasına baktı ama babasının moreli yoktu. Onun kolunun altına girdi altan altan babasına baktı.
" Hayırdır?" Dedi Ertal Şanlıkan kızına bakıp.
" Baba bana kızdın mı?"
" Sen bir suç mu işledin ki sana kızayım ?" Dedi Ertal. İma dolu sesiyle.
" O an gözüm döndü. Hem sizde birşey söylemiyorsunuz ki. İnsan bir söyler."
" Kendini hiç haklı çıkarmaya çalışma küçük hanım. Evladım gözlerimin önünde kafasına silah dayadı. Senin gözün karadır vursan gözüne bile gelmezdi. Peki ben bunu nasıl kaldıracaktım? " Dedi Ertal kızına dönüp.
" Özür dilerim " dedi Duru babasına mahcup bir şekilde bakarak.
" Sen beni şimdi anlamazsın. Evladın olduğunda anlarsın." Dedi Ertal Şanlıkan.
Duru öylece babasına baktı. Onun zaten bir evladı vardı kanından olmasa bile.
~~~~~
Bir duman daha çekti içine genç adam. Sonra onu gökyüzüne doğru bıraktı. Bir duman daha çekti ama onu bırakmadı içine akıtı. Bazı şeyleri içinde tutuğu gibi...
" Biz sevgiliydik!"
Gözlerini kapatı genç adam saatlerdir aklından çıkmayan, zihinde tekrar eden o söz yankılandı.
Saatlerdir bir dağın başında uçurumun kenarında oturmuş, olanları sindirmeye çalıştı ama bu sindirilir gibi değil di.
" Neden lan ?" Dedi uçurumdan aşağı bağırarak.
" Bir kere ya, bir kere de ben mutlu olayım! Çok mu lan! Çok mu benim mutluluğum? Asla sevmem dedikten sonra niye?" Sinirli yüz hatlarıyla bağıra bağıra söyledi boş araziye. Ama nafile...
Saatlerdir kapattığı telefonun açma tuşuna basarak telefonu açtı. Telefonun kendine gelmesi ile bildirimlerin yağması bir oldu .
-Cevapsız çağrılar ve mesajlar bildirime düştü.
Çağrı ve mesajların Adenin olduğunu düşündü ama Aden sadece kapatığından bu yana 1 kere aramıştı. İçinden ne bekliyorsun ki zaten dedi. Arayan kişiler de en yakın koruması ve anne babası vardı. Ordan çıkıp mesaj alanına girdi.
-Saat 14:45 : Abi anlamadığımız bir neden den dolayı Demirel fabrikası yanıyor.
-Saat 15:10 : Abi Demirel'lilere ait bir çok şey yanmış.
-Saat 15:30: Abi Süleyman Demirel, Aden yengeye silah sıkmış .
Diğer mesajları es geçip Aden yazan yerde durdu. Aden vurulmuş muydu?
Hemen telefonunu çıkarıp Adeni aradı ama telefon açılmadı. Ordan çıkıp Yusuf'u aradı Yusuf da telefonu açılmadı.
Hızla yerinden kalktı arabaya doğru ilerledi.
" Açın şunu biriniz!" Hemen Ömer Miran Zahir ismine tıkladı . Telefon 3. Çalışta açıldı.
" Ömer Süleyman Demirel Aden'e silah sıkmış! Birşey oldu mu ?"
" Aden iyi Yusuf vuruldu!" Dedi Ömer.
" Nasıl? İyi mi peki şuan? "
"Ahi"
"Ne oldu söylesene oğlum"
" Öldü!" Dedi Ömer. Ömer'in sözü ile ani fren yaptı Âhi. Yusuf ölmüş müydü?
" Ne? Nasıl? " Âhi şok bir şekilde söyledim. Kabullenemedi.
" Biz şimdi cenazeyi göndereceğiz sonra konuşuruz" dedi Ömer ve telefonu kapattı.
" Allah kahretsin" ellini direksiyona vurdu. Aklına Aden'nin ısrarla aradığı geldi. Kafasını direksiyona vurdu. Arabasını çalıştırıp gaza bastı.
Yarım saat sonra şehire geldiğinde Şok olmuş vaziyette etrafına baktı. Şuan herşey yanıyor etraftan dumanlar yükseliyordu. Ellindeki suyla koşan adamı tutu " abi buraya ne oldu ?" Dedi şaşkınca.
" Ağam Demirel'lilere ait herşeyi yakmışlar şuan heryer alev almış Urfa yok oluyor ağam!" Dedi adam sonra koşarak uzaklaştı.
" Urfa yok oluyor ağam!" Adamın sözü kulağında çınladı. Urfa yok oluyor du .
💥💥💥
"Her yere bakıldı mı? "
" Onlara ait olan heryere bakıldı ama bir iz yok efendim oğlu ve karısı elimizde."
Aden Yusuf'u gönderdikten sonra sahalara çıkmıştı. Yanında Ömer Miran, Ömer Mira'nın adamları , Şanlıkan korumaları ve ajanlar en önemlisi babası Ertal Şanlıkan vardı.
Aden deponun içine girip bağlı olan kişilere baktı. Eleri , ayakları bağlı ağızlarında bant öylece oturan ikiliye yürüdü. Yanlarına gidip ikilinin karşısında durdu. Onu gören Züleyha hanım ve Sertar yüzüne baktı. Göz bebeği kıpkırmızı içi kan çanağına dönmüştü. Beliki ağlamıştı. Sinirli yüz hatlarıyla oldukça acımasızdı.
" Süleyman Demirel nerde ?" Dedi sakince. Onun sorusuna Sertar öylece baktı. Züleyha hanım kızını inceliyordu.
İlerleyip Sertar'ın ağzındaki bantı hızlıca çekti. Bantın çıkarılmasıyla gülmeye başladı Sertar " benden laf alacağına inanıyorsan çok yanılıyorsun " dedi
Onun bu sözlerine Aden yumruğunu geçirdi karnına. Aldığı darbeyle yerinden sarsıldı ama adamlar tutu.
" Süleyman Demirel nerde Sertar?" Dedi Aden yine sakin bir şekilde.
Sertar ağrıyan karnına aldırmayıp gülmeye başladı. Onun gülmesiyle Aden tekme attı karnına. Durmayıp hızla üstüne gidip kafa attı onun kafa atmasıyla yere düştü Sertar.
" Seni buracıkta öldürmem için bir sebep söyle bana!" Dedi Aden yine sakin di .
" Sebep yok öldüre bilirsin" dedi Sertar ona bakıp.
" Doğru ölüm senin için kurtuluş olur " dedi Aden adamlarına dönüp" bu şerefsize ne yapacağınızı biliyorsunuz " dedi onun sözüne korumalar kafasını sallayıp onu çözüp yerden kaldırıp arka tarafa doğru götürmek için hareket ettiler. Bunu gören Züleyha hanım yerinden hareket etmeye çalıştı ağzı kapalı şekilde birşeyler söyledi ama anlaşılmadı.
Aden ona dönüp ağzındaki bantı çekti.
" Durun! Bırakın onu ben biliyorum!" Dedi Züleyha bağırarak. Onun sözüne Sertar arkasını döndü daye dediği kadına baktı.
" Daye hayır!" Dedi Sertar kafasını sağa sola salladı.
Züleyha hanım Sertardan gözlerini çekip Aden'e çevirdi " oğlumu bırak Süleyman'ın yerini söyleyeceğim" dedi Züleyha hanım.
" Vay be Züleyha hanım oğlunuz için kocanızdan vazgeçiyorsunuz. Ben ondan da vazgeçersiniz gibi bir vibe almıştım ama yanıltınız beni " dedi Aden.
" Daye hayır!"
" Sertar sus !" Dedi Züleyha hanım ona bakıp.
" Aaa sus sen çocuklar büyüklerin arasına girmez cız yaparım seni " işaret parmağını ona sallayarak dalga geçti Aden.
" Evet Züleyha hanımcığım sizi dinliyoruz " kollarını önünde bağladı Aden .
" Delal"
"Aden Duru! evet dinliyoruz" dedi onun sözüne karşılık.
"Bir çiftlik evi var orada saklanıyor" dedi Züleyha hanım.
" Bir dk biz herşeyi imha ettik " dedi Aden babasına döndü bakışları. Ertal Şanlıkan ilerde Ömer ile beraber olanları izliyordum sessizce. Kafasını olumlu anlamda salladı kızına bakıp.
" Bu çiftlik evi bize ait değil!" Dedi Züleyha hanım.
" Kime ait ? "
🙃
"Hasta koordinat tekrar edilmektedir.
Yusuf kahraman. 23 yaşında, Manisalı. Küçükken bir hastalık geçirmemiş. Vücudunda 5 kurşun var bunların 2 tanesi sıyırmış 3'ü tehlikeli yerlerde.
Şanlıurfa Özel M****** Hastanesi'nde yapılan ilk müdahale'nin üzerinden tam tamına 6 saat geçmiş. Nabız orta, nefes alış verişi normalin altında."
Gelen 5 . anonsu tekrar tekrar dinledi uçağın iniş yerinde duran doktorlar.
" Hocam ameliyathane hazır." Gelen hemşirenin sesiyle kafasıyla onayladı uzman doktor. Gelen hasta önemli biriydi ve bu ameliyatı onun yapması istenildi. Bugün izin günüydü bu gelecek kişi belkide hayatını kurtaracak kişi onun izin gününü almıştı.
"Uçak iniş yapıyor! " Pilotun anonsu ile doktorlar toparlandı. Ambulans uçağın inişi ile komut verildi.
" Hastayı sarsmadan yavaşça alın! En ufak bir hatada hastanın aleyhine olur!"
Doktorun verdiği komut ile yavaş bir o kadar dikkatli bir şekilde ambulanstan sedyeye alındı Yusuf.
" Ne yaptın da bu haldesin acaba?" Dedi doktor içinden. Sedyenin üzerinde baygın bir halde yüzü gözü sararmış genç adama bakıp.
"Hadi koş,koş, koş zaman az " daldığı yerden çıkıp tekrar dan komut verdi. Onun komutu ile hızla içeri götürüldü Yusuf.
🙂↔️
"Her taraf sarıldı mı? "
" Evet efendim izniniz beklenmekte ."
"Ben demeden kimse müdahale etmeyecek! Anlaşıldı mı?"
" Emredersiniz!"
Herşey affedilir! Ama ihanet asla ! Bugün ona ihanet edildi! Aden Duru Şanlıkan ona yapılan hiçbir ihaneti sineye çekmez!
"Başlayın!" Verdiği emir ile saklanan adamları bir bir ortaya çıktı.
Camlar, kapılar bir bir indiriliyor orada bulunan korumalar öldürülüyordu. Dakikalarca çıkan çatışma bitmiş ti.
" Bundan sonrası bende! Sen üzerine düşen görevi yerine getirdin!" Dedi Ertal Şanlıkan kızına dönüp.
" Ama baba"
" Aden !"
"Tamam "
"Aferin benim kızıma " yaklaşıp saçından öptü. Belinden çıkardığı 2 silah ile evin kapısının önünde durdu .
" Süleyman papucu yarım çık dışarıya oynayalım " diye bağırdı.
Ses gelmeyince kapının önünde duran maskeli adamlara dönüp" kırın!" Dedi ve eline aldığı köpekle beklemeye başladı.
Kapı hızlı bir şekilde kırıldı. İçeri maskeli adamları gireceği sırada Ertal Şanlıkan durdurdu" Durun! Siz değil ."
Elinde bulunan köpeğin zincirini çıkarıp içeri saldı. Köpek zincirden kurtulduğu gibi içeri koştu. Dakikalar sonra beklenen ses yani Süleyman Demirel'in çığlığı geldi.
" Ama ben dedim çık dışarı diye " dedi Ertal Şanlıkan bağırarak.
" Getirin şunu!" Dedi. Sert bir o kadar kızgın yüz hatlarıyla.
İçeri giren korumalar ellerinde bir adet Süleyman Demirel getirdi . Kolu yaralı bir şekilde demek ki kolunu ısırmış köpek.
"Ooooooo kimleri görüyoruz böyle? 22 yıl sonra tekrardan ha Süleymancım " dedi Ertal Şanlıkan.
"Ne istiyorsun benden " dedi acı çekerek Süleyman Demirel. Isırılan kolunu tutmuş acı çekiyordu.
"Seni ısıran köpek, gözünü kırpmadan kurşun sıktığın ve aynı zamanda benim kızım olan Aden Duru'nun köpeği. Bak seni nerden ısıracağını biliyor. Hayvan bile senden akılı."
"Ne istiyorsun benden?"
" Sakin ol seninle yolumuz uzun Sülocum" adamlarına dönüp" getirin " dedi. Dakikalar sonra gelen korumaların ellerinde tabut vardı.
" Bu-bu ne?" dedi Süleyman Demirel korkuyla kekeleyerek.
" Ertal Şanlıkan iyi yolculuklar diler" dedi gülümseyerek sonra gülümsemesini silip karanlık yüzünü çıkardı.
" Koyun şu iti içine!" Verilen emirle korumalar hızla Süleyman Demirel'i çekip tabutun içine koydular.
Ertal Şanlıkan tabutun başına gelip
" benim kızıma kimse kurşun sıkamaz!" Dedi ve tabutun kapağını kapatıp çivileri çaktı.
" Yapma kurbanın olayım yapma ne istersen yaparım çıkar beni şuradan!" Süleyman Demirel tabutun içinden bağırırken Ertal Şanlıkan elindeki çiviyi çakıyordu .
" Keşke ses yaymayan sipariş etseydim" dedi ciddiyetle. Bunu gören korumalar yavaşça korkuyla yutkundu.
"Hadi bakalım yolculuk başlasın!" Dedi Ertal Şanlıkan ayağı kalkıp.
Tabut cenaze aracına yerleştirildi. Ertal Şanlıkan kendi aracına bineceği sırada kızına döndü.
" Aden Duru gidiyoruz kızım."
" Benim bir işim daha var baba siz gidin ben gelirim arkanızdan."
" Ne işi ? "
" Ufak bir iş. Siz gidin ben arkanızdan gelirim."
" Tamam korumaları da al yanına biz sınırı çıkmadan yetiş bize!"
Kafasını olumlu yönde saladı Aden Duru.
" Hadi Ömer" dedi Ertal Şanlıkan Ömer'e dönüp.
" Ertal amca ben Yusuf'un yanına gideceğim ilk uçakla" dedi Ömer.
" Bu adam aynı zamanda senin babanın katili! Benimle gel sonra beraber gideriz Yusuf'un yanına. "
" Peki ."
Ömer Miran ve Ertal Şanlıkan arabalara geçip yola çıktı. Aden Duru da kendi aracına binerek gideceği yere sürdü aracını.
Buraya ilk geldiği zaman arkasında koruma araçları vardı. Şuan bu şehri terk edecekti ilk geldiği gibi.
Bu şehirde yaşadığı şeyler bir bir aklına geldi. İntikam için geldiği şehirde ne kadar hırslı ve gözü kararmış olsa da çok eğlenmişti. Belki de sevmişti...
💦
Arabasını durdurdu Duru. Karşısında ki konağa baktı sessizce. Ne günler geçirmişti bu konakta. Her ne kadar intikam için bu şehire gelmiş olsa da sevmişti burayı , buradakileri .
Arabadan yavaşça indi. Yanına gelen korumaları eliyle durdurdu.
" Siz burada kalın ben geliyorum."
"Peki efendim "
Kapının önüne geldiğinde Özoğul aşiretine ait korumalar kapıyı açtı. Duru belki de son kez ayak bastı o konağa.
🙊
Her yer yanmıştı. Geçtiği her sokakta yangın vardı. Yok olan koskocaman Demirel aşireti. Onlarla birlikte yarısı silinen Urfa.
Konağa yaklaştığında kapının önünde duran maskeli, ellerinde silahlar kulaklarında kulaklık olan adamlarla kaşlarını çattı Ahi. Bu adamlar da kim?
Hızla aracından inip kapıya doğru ilerledi ona bakan adamları es geçip onun gibi şaşkın bakan kendi korumalarına döndü Ahi.
" Bu adamlar kim Yunus?"
" Aden hanım la beraber geldiler efendim."
" Aden Duru içeride mi ?"
"Evet efendim yarım saat önce geldi."
Kafasını salladı ve içeri girdi. Bahçenin ortasında oturan ailesine döndü. Onlara tek tek bakarken kardeşi yukarısını işaret etti . Kafasını olumlu yönde sallayıp merdivenlere doğru ilerledi.
Duru'nun kapısının önüne geçip açık kalmış kapıdan içeri baktı Ahi. Kucağında Agir onu öpüp koklayan Aden Duru. Sessiz kalıp onları izledi Ahi.
Aden kucağında olan Agir'in saçından öptü. Onu kendine çevirip yüz yüze geldiler " Aşkım benim ben şimdi gideceğim ama seni asla bırakmayacak hep ziyaretine geleceğim seni unuttuğumu, senden vazgeçtiği mi sakın sanma tamam mı ?" Ona gülerek bakan Agir'le konuşuyordu." Tabi sen beni anlamayacaksın ama olsun " dedi Duru tekrardan öptü yanağını.
"Hanımın gitmek zorunda mısınız?" Dedi Hacer. Ahi onun sorusu ile daha fazla yaklaştı kapıya. Vereceği cevabı merak ediyordu.
" Kalmam için bir sebebim kalmadı Hacer" dedi Duru saçıyla oynayan Agir'den bakışlarını çekmeden.
"Agir var sonra Ahi ağam var onlar ne olacak peki?"
" Ahi'nin bana bundan sonra ihtiyacı kalmadı. Agir de her zaman ararım huysuzluk yaparsa beni ararsın. Sonra gelirim onun için arada ama bu konağın gelini olarak değil ." Dedi Aden Duru. Ahi bugün yanında olup destek verseydi belki de herşey daha farklı olabilir di.
"Neyse benim gitme zamanım geldi. Agir'e iyi bak tamam mı Hacer? Onun saçının teline zarar gelmesini engelle. Bir sorun çıkarsa beni ara saat kaç olursa olsun!" Agir'i istemese de Hacere verdi .
" Tamam hanımın gözünüz arkada kalmasın " dedi Hacer.
Aden Hacer'i kendine çekip sarıldı. Sonra valizini alıp kapıya ilerledi. Bunu gören Ahi hemen kendini toparlayıp yeni gelmiş gibi yaparak kapıdan içeri girdi. Aden le karşı karşıya geldiler.
"Hacer bize biraz müsade eder misin?" Dedi Ahi.
" Gerek yok Hacer " dedi Duru Ahi'den bakışlarını çekmeden.
"Ben çıkayım en iyisi " dedi Hacer ikisine bakıp. Sonra Agir ile çıktı.
"Gidiyorsun " dedi Ahi elinde bavul olan genç kadına bakıp.
" Kalmam için bir sebebim kalmadı" dedi Duru. Karşısında siyah gömlekli kaslı, saçı serseri bir şekilde dağılmış nefes kesen adama bakıp.
"Haklısın " dedi Ahi sessizce.
"Haklıyım evet " dedi Duru gülerek.
"Duru "
"Neden yoktun bugün yanımda Ahi? " kırgınlıkla sorarak .
Cevap gelmedi.
"Neyse sormadım say.
Aşağı inelim herkesin önünde boşa beni resmi nikahı da ben Manisa dan dava açarım" dedi Duru kapıdan dışarı çıkmaya yelten di ama Ahi onun kolunu tutu.
Aden kolunu tutan adama döndü. Aralarında bir adımlık mesafe vardı.
" Seni boşayacağı mı kim söyledi?" Dedi Ahi kolunu tuttuğu kadını kendine daha fazla çekip.
Burun buruna geldiği adamın gözlerinin içine baktı Aden Duru.
"Zorundasın!"
"Hiçbir zorunluluğum yok!"
"Ne istiyorsun daha Ahi? İntikamı da aldık. Daha ne istiyorsun benden?"
" Gözlerimin sana neler dediğini görmüyor musun sen?" Dedi Ahi ona bakan kadına.
" Görüyorum ama bana şüpheyle bakan adamı da görüyorum gözlerinde" dedi Duru. İkisinin nefesi bir birine çok yakındı.
"Hiçbir şeyi unutmadım ama -"
"İster unut, ister unutma sen bir yanlış anlaşılma yüzünden beni dinlemedin beni yanlız başıma bıraktın bugün! Benim sana ihtiyacım olduğu an sen beni tek başıma bıraktın!"
"O yanlış anlaşılma dediğin şey benim yıkılışım ,hayal kırıklığım sen benim yaşadığım şeyi yaşasaydın ne yapardın ?"
"Bak ben sana yalan söylemedim! Ben sadece doğru zamanı bekledim o süreçte seni aldatmadım da. Ben niye sana açıklama yapıyorum ki hem? Bırak beni gideceğim "
Ahi daha fazla dayanamayıp hızla kendine çekti Duru'yu. Kendine çektiği kadının dudaklarına sert bir şekilde yapıştı.
Önce ne olduğunu anlamayan Aden dudağının üzerinde hareket etmeyen adamın dudağını istemsiz bir şekilde öptü. Onun karşılık verdiğini gören Ahi gülümseyerek öpmeye başladı.
İkili sert bir o kadar yumuşak bir şekilde öpüşürken Ahi öptüğü kadının belini tutarak daha fazla kendine çekti. Duru bu hamleyi görünce ellerini öptüğü adamın ensesinde birleştirdi. Nefessiz kalana kadar öpüştüler. İkili bir birinden ayrılıp nefes almak için kendilerine zaman verdiler.
bir birbirlerinden ayrılmadan gözlerini kapatıp alınlarını bir birine yasladı. Dakikalarca ayakta birbirlerine sarılı şekil de durdular. Aden kafasını kaldırıp üsten ona bakan adama baktı.
"Herşey için çok teşekkür ederim" dedi sessizce ve ona bakan adamın dudağına küçük bir öpücük kondurdu. Sonra ondan ayrılıp kapıdan dışarı çıktı.
Gözünden bir damla yaş geldi ama hemen sildi. Aşağı inip ona bakan aile üyelerine döndü.
" Ben herşey için çok teşekkür ederim beni burada kabul ettiğiniz için" dedi Aden Duru.
"Kızım böyle olmaz bir oturup konuşalım. Hem biz seni çok sevdik gitmesen olmaz mı ?" Ahi'nin annesi ona yaklaşıp sordu Aden tam cevap vereceği sırada " bırak anne gitsin" dedi Ahi. Yukarıdan onlara bakarken.
Aden Ahi'nin sözüyle ona döndü. Yukarıdan ona kırgın şekilde az önce öptüğü adama baktı.
Ahi daha fazla bakmayıp içeri girdi ve kapıyı sert bir şekilde kapattı. Aden de ona bakan aile üyeleriyle vedalaştı ve dışarı çıktı. Hızla aracına binerek gaza bastı. İçinde binlerce duyguyla Urfa'yi terk etti...
🥲🥲
"Şimdi söyle bakalım Sülocum sen kimsin?" Ağzı yüzü dağılmış her yeri kanlar içinde kalan adama sordu Ertal Şanlıkan.
" Süleyman -" diyeceği sırada Ertal Şanlıkan elektriğe tekrardan bastı . Onun basması ile Süleyman Demirel elektrik akımına tekrardan mağruz kaldı.
"Ne dedin anlamadım?" Dedi Ertal Şanlıkan elektriği kesip.
" Hiç kimse " dedi Süleyman Demirel yarı baygın halde.
" Bingo doğru cevap hiç kimsesin sen.
Doğru cevap verdiğin için şimdi seni ödüllendireceğim " dedi Ertal Şanlıkan ürpertici sakinlikle.
"Bu baban bazen beni de korkutuyor" dedi Ömer Aden'e bakıp.
Onun bu sözüne güldü Aden Duru. Babasının her geçen gün daha fazla hayranı oluyordu.
"Aaaaa ama baba hemen ödül mü olur ?" Dedi Aden dalga geçerek.
" Bence olsun ya baksana yazık adamaaa" dedi Ömer. Sonra ikili gülmeye başladı.
" Şu dedeni ara gelsin. Şimdi adam elimizde kalacak sonra beni niye beklemediniz diye konuşacak" dedi Ertal kızına.
" Geldim geldim" dedi Yıldırım Karahan arkadan gelerek .
"Çözün!" Dedi Yıldırım Karahan adamlarına.
Süleyman Demirel'in iplerini çözüp havuzun başına getirdiler. Diz üstü oturtup Yıldırım Karahan'ı beklediler.
Yıldırım Karahan yanlarına gelip Süleyman Demirel'in kafasını tutu " ben sana ne demiştim?" Dedi ve hızla kafasını suya daldırdı. Bir kaç dakika öyle tutup geri çıkardı.
"Senin ecelin olurum demedim mi ben sana ?" Dedi ve tekrardan kafasını suya daldırdı. Süleyman boğulma'nın verdiği korkuyla hızla çırpınmaya başladı.
" Nerde lan var dediğin aşiretin?" Dedi ve tekrardan kafasını suya daldırdı.
" Benim torunumdan uzak duracaksın demedim mi ben ?" Bağırarak söyledi Yıldırım Karahan Süleyman Demirel'in kafasını sudan çıkarmadan.
Bir kaç dakika sonra çıkardı. Süleyman Demirel öksürerek yalvardı onlara
" öldürün beni " dedi .
Ertal Şanlıkan gülmeye başladı " yıllar önce Sana ne dedim ben ? Bak nasıl da herşey bir bir gerçekleşti. "
Süleyman Demirel ona gülerek bakan Aden'e döndü " ben senin Babanım " dedi .
Aden gülümsemesini silip ayağı kalktı. Ona bakan adamın yanına gelip diz çöktü" sen benim babam falan değilsin! Benim bir babam var oda şuan kızının canını yakan adamın canını almakla meşgul " dedi Ertal Şanlıkan'a bakarak.
Ertal kızına gurur dolu baktı.
" Peki baban evlendiğini biliyor mu ?" Dedi Süleyman Demirel öksürerek.
" Ne ?" Yıldırım Karahan ve Ertal Şanlıkan hızla Aden'e döndü şaşkınlıkla.
Aden bu gerçeği söyleyen adama sinirle baktı. Ona yaklaşıp kafasını suya daldırdı.
" Aden Duru!" Ertalın sesiyle kafasını suya daldırdığı adamı bırakıp ayağı kalktı.
" Baba ben ..."
"Bunu sonra konuşacağız! Şimdi sırası değil !" Dedi Ertal dişlerini sıkarak.
"Ömer Miran al Duru'yu Yusuf'un yanına gidin " dedi Ertal.
" Tamamdır " dedi Ömer.
" Baba."
" Git Duru " dedi Ertal kızına bakmadan .
Aden ve Ömer gittikten sonra Süleyman Demirel'e döndü Ertal" şimdi ölümlerden ölüm beğen !" Dedi sinirle.
" Ne yapacağız bunu " dedi Yıldırım Karahan.
" Gömecez !"
😁
"Yapma, yapma, kurbanın olayım yapma, kulun köpeğin olayım " Süleyman Demirel Ertal Şanlıkan'nın ayağına kapanmış ondan af diliyordu.
" Lan papucumun ağası ölürken en azından başın dik olarak git ne yalvarıyorsun ?" Dedi Yıldırım Karahan elinde çekirdek kazılan mezarın başında piknik sandalyesinin üzerinde oturmuş keyifle onlara bakıyordu.
" Ölüm korkusu başa bela işte " dedi Ertal Şanlıkan ayağıyla onu itip .
" Öldür beni! ne olursun öldür." Süleyman Demirel yalvarmaya devam ediyordu . Ama Ertal Şanlıkan ve Yıldırım Karahan'ın umrunda bile değil di .
" Ben dedim ama limonatta falan getirelim diye bak dilim damağım kurudu" dedi Yıldırım Karahan.
" Biz burada mezar kazıyoruz siz diyorsunuz limonata" sabır çekerek konuştu Ertal Şanlıkan.
" Sana ne lan ister limonata isterim ister kola keyfimin kahyası mısın? "
" Yooo estağfurullah sizin keyfinizin kahyası olmak ne haddime " dedi Ertal gülerek.
" Bak kabuleniyorsun işte keyfimin bile kahyası olamazsın sen " elindeki çekirdeği Süleyman Demirel'in yüzüne atarak konuştu Yıldırım Karahan.
"Yemeyin artık şunu tansiyonunuz çıkacak sonra Nazan bana kızıyor " dedi Ertal kayın babasına bakarak.
" Ne bileyim senin o manyak kızın alıştır dı. Neyse Cenk oğlum helva mı getir " dedi korumasına seslenerek Yıldırım Karahan.
" Helva mı?" Dedi Ertal Şanlıkan şaşırarak.
" Evet hemde peynirli ve üzümlü yer misin? " Dedi gülerek.
" Olur olur " oda sandalyesine oturup bekledi.
" Efendim hazır " dedi mezarlığı kazan koruma.
" Dur helva gelsin " dedi Yıldırım Karahan.
Helva'nın gelmesi ile birlikte ayağı kalktı bir kaşık yiyip Süleyman Demirel'in yanına çöktü.
" Vala çok güzel olmuş ellerime sağlık " dedi Yıldırım Karahan elinde ki helvayı yiyip .
" Vala ben de beğendim tarifini verirsiniz artık " dedi Ertal Şanlıkan helvayı yiyerek.
" Sende yer misin Sülocum " Yıldırım Karahan kaşığı helvaya batırıp zorla ağzına tıktı. Helva'nın boğazına kaçması ile öksürmeye başladı Süleyman Demirel.
" Aaa bak hakka yürüyor " dedi Yıldırım Karahan.
Ertal Şanlıkan ayağı kalkıp ifadesiz bir şekilde Süleyman Demirel'in karşısında durdu.
" Senin gibi bir it bu dünya da çok bile yaşadı. Herşeyin zarar. Dokunduğun herşey pislik! Ama yaptığın birşey var onu da iyi ki yapmışsın. Sana teşekkür edeceğim aklıma gelmez di ama kızımın bu dünya ya gelmesin de ne yazık ki senin de payın var. Ben ulaşamadığım babalığa onun sayesinde ulaştım, tattım. Onun tırnağını bırak , saçının teline zarar gelse benim canım yanar. Sen benim kızımın canını yaktın! Ben kızıma bir tırnağı koptuğun da ağlamasını değil geriye kalan 9 tırnağını koparmasını öğretim. Ama sen benim 23 yıldır ağlamayan kızımı ilk defa ağlattın hemde hıçkırıklar için de. Benim kızım bugün bana baba yetiş diye ilk defa yalvardı. Baba kızının canını yaktılar dedi . Sen benim canımın canını yaktın! Şimdi ben seni affeder miyim? Öldür diyorsun ya ölmeyeceksin! Ölümü iliklerine kadar hissedeceksin sonra ölür müsün geberir misin orası beni ilgilendirmiyor " dedi ve ayağıyla mezarlığın başında duran adamı mezarın içine itti .
Süleyman Demirel mezarlığın içine düşmüş tü. Şoku üzerinden attıp üzerine toprak atan kişilere yalvarmaya çalıştı ama korumalar dan biri ağzını bağladı. Ertal Şanlıkan ve Yıldırım Karahan elindeki kürekle toprak attı Süleyman Demirel'in üzerine.
" Bize de yer yok mu ?" Dedi Ömer.
" Gel gel " dedi Yıldırım Karahan elinde ki küreği ona verip .
Ömer içinden attığı her bir toprağı babası için attığını söyleyerek atıyordu.
Mezarın içini tamamen doldurup mezarın başına " sahipsiz köpek " ismi yazılan tahta koydular .
"Bitti mi dayı? " Dedi Ömer mezarlığa bakıp.
"Bitti yeğen " dedi Yıldırım Karahan elinde ki helvayı yiyerek.
🥱🥱
"Doktor hanım kardeşimin duru mu nasıl acaba?" Aden ameliyathane den çıkan doktorun yanına gidip sordu.
" Ameliyat sırasında olumsuz bir durum çıkmadı ama tehlikeli bir ameliyat olduğu için narkozun dozunu yükseltik ilk 72 saat bizim için çok önemli. Bu saati atlatırsa tehlike yarıya iner " dedi genç doktor.
" Peki sakat kalma gibi bir durum söz konusu mu ?"
" Şöyle ki kurşun zamanın da çıkarılmadığı için fazla kan kaybı yaşamış ve üzülerek belirtmek isterim ki belden aşağısı felç kala bilme gibi bir durum söz konusu ama yine de Allah'tan ümit kesilmez "
" Sakat kalma riski var yani ?"
" Bakın ölmekten se geçici olarak sakat kalması en iyisidir en azından felç kaldığında tedavi yöntemleri var ama ölürse işte geri gelme gibi bir şansı yok"
"Anladım"
" Geçmiş olsun tekrardan " diyip gitti doktor.
Yusuf'un ameliyathane den çıktığını gören Aden ona yaklaştı. Sararmış yüzünü dokunup elini tuttu .
" Ölme lan sana ihtiyacım var benim... "
Bölüm sonu
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |