96. Bölüm

Bölüm 96

Lotus
a_lotus_1

Ellerimin arasından kayıp giden toprakla birlikte gözlerimdeki yaşlar da dökülüyordu. Anne ve babamın mezarı yan yanaydı. İçimde kocaman bir boşluk vardı ve o boşluk artık hiç dolmayacaktı. "Başınız sağolsun." diyen ve abime daha sonra bana bakan Serhat ağaya baktım. "Dostlar sağolsun." diyen abim olmuştu. Boran elinde tuttuğu küreği yanındaki adama verip yanıma gelmişti. "Başımız sağolsun." dediğinde ıslak gözlerimi yüzüne çevirdim. Hıçkırıklarım boğazımda düğüm düğüm olmuştu. Kollarımda hissettiğim elleri beni kendine çekerken ayağa kalkıp ona sarıldım. "Benim artık kimsem yok." dedim. "Biz varız hem bak abin de var." dedi ardından sırtıma ellerini koyup beni kendine doğru bastırdı.

 

Herkes tek tek baş sağlığı dileklerini iletip mezarlığı terk ediyordu. Bir tarafımda abim diğer tarafımda Boran'la mezarlıktan çıkmıştık. Onları o buz gibi soğuk toprağın altında bırakıp gitmek istemesem de buna mecburdum. Hafiften çiseleyen yağmur biraz sonra şiddetini arttırmış ve sağanak halinde yağmaya başlamıştı. Saçlarım yüzüme yapışıyor, elbisemden içeri giren sular bedenimi ıslatıyordu. Ayaklarımızın altındaki toprak, yağmur suyunu yedikçe çamurlaşmıştı. Arabaya bindiğimde saçlarımdan süzülen yağmur suyu yüzümden kayıp gidiyordu. Boran ön taraftan dolaşıp şoför koltuğuna oturduğun da Serhat ağa da onun yanına oturmuştu. Abim ve bende arkada oturuyorduk.

 

Harun ve diğerleri de kendi arabalarına binip yola çıkmışlardı. Araba da ölüm sessizliği vardı ve o sessizlik canımı yakıyordu. Biz planlar yaparken kaderin bize sunduğu yaşama razı gelmek zorundaydık. Annem ve babam ellerimin arasından kayıp gitmişti ve ben buna engel olamamıştım. Onların evi artık bu mezarlık mıydı?

 

***

 

Kasvetli ve bir o kadar boğucu hava iliklerime kadar işlemişti. Yüreğimin en derin yerinde hissettiğim acıyı hiç bir şey iyileştiremezdi. Eve girdiğim gibi odama çekildim. Yorganı başıma kadar çekip ağlamıştım. Ne kadar ağlasam da fayda etmezdi ve onlar gittikleri yerden hiç dönmeyeceklerdi. Beni kanatsız bir kuş gibi bu dünya da bırakmışlardı. Odanın kapısı açılmış ve odaya biri girmişti. "Anne neden aylıyosun." dediğinde gelenin Can olduğunu anlamıştım. Gözlerimdeki yaşları silip yorganı kaldırdım. "Ağlamıyorum ki." dedim ve yüzüme burukta olsa bir tebessüm kondurdum. "Hayıy aylıyosun." demiş ve yanıma gelip yatağa çıkmıştı.

 

Minik elleri yüzümde dolaştığında yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Yattığım yerden doğrulup Can'ı kollarımın arasına aldım. Beni kendince teselli etmeye çalıştığının farkındaydım. "Çeni çok şeviyoyum." dedi. Akan burnumu çekip bende onun yanağına öpücük kondurdum. "Anne de seni seviyor." dedim. Küçücük yüreği kocaman bir sevgi barındırıyordu. Daha sonra yataktan inmiş ve geldiği gibi gitmişti. Kendimi tekrar yatağa bırakırken gözümdeki yaşları da serbest bıraktım.

 

Gözlerim tavandaki bir nokta da öylece sabitlenmiş duruyordu. Yanağım da kurumuş göz yaşlarım vardı. Diğer yarımı da o toprağın altında bırakmıştım. O günler bir daha hiç geri gelmeyecekti. Odanın kapısı açılıp kapandığın da bile gözlerimi tavandan çekmedim. "Gülüm biliyorum acı çekiyorsun. Anlıyorum seni bende annemi kaybettiğim de böyle olmuştum. Ama bak çocuklarımız var onlar için ayakta durmak zorundayız." dediğin de içeriye girenin Boran olduğunu anladım.

 

Yanıma gelip gözlerimin içine bakmıştı. "Ayağa kalkmak zorundasın demek istemesem de öylesin." dedi. Yataktan doğrulup sırtımı yatak başlığına dayadım. "Bana bir kaç gün izin ver. Kendimi toparlamam için." dedim. Yanıma yatağın üstüne oturmuştu. Eli yanağımı okşarken nefesini verdi. "Ben izin versem de çocuklar anlamaz. İnci şuan aşağıda ağlıyor ve biz onu susturamıyoruz." dedi. Aslında Boran haklıydı ben çocuklarımı çok ihmal etmiştim. Boran bile yasını belli etmeden yaşamıştı. Şuan yıkılmak olmazdı ve çocuklarım için güçlü kalmak zorundaydım.

 

Boran'ın yardımıyla yataktan çıkıp odadan çıkmıştım. Merdivenleri inerken İnci'nin sesi kulağıma geliyordu. Odaya girdiğimde kucağında İnci'yle duran Ruken'e baktım. "Rojin ne yaptıysak İnci susmadı seni istiyor." demişti. İnci'yi kucağıma aldığımda minicik eller boynuma dolanmıştı. "Geldim annem." dedim ve yanağına öpücük kondurdum. Bir kaç saniye içinde İnci ağlamayı kesmişti. "Çok şükür sonunda sustu." diyen Harun olmuştu.

 

***

Ocağın üstünde kavrulan helvanın kokusu dört bir yanı sarmıştı. Her cenaze evinde olduğu gibi bizim evimizde de helva kavruluyordu. Gözlerimden dökülen yaşlarla tenceredeki helvaya bakıyordum. Tahta kaşık döndükçe içindeki helvayı karıştırıyordu. "Sen otursaydın ben yapıyorum." diyen sesle bakışlarımı yanımda duran Ruken'e çevirdim. Gözümdeki yaşları silip mutfak masasına gidip oturdum. "Sana da teşekkür ederim." dediğim de "Ne yaptım ki." demişti. Onun da bir yanı buruktu ve o da acı çekiyordu. İki evladını kucağına alamadan toprağın altına koymuştu. Şimdi de burada benim anne ve babam için helva kavruyordu. Hayat ne garipti değil mi?

 

Sanki kendi acımızı bir başkasının acısıyla kapatıyorduk. "Helva hazır." dedi ve tencerenin kapağını kapattı. Karşımdaki sandalyeye otururken onunda yorulduğunu biliyordum. "Ellerine sağlık." dedim. Acı dolu tebessüm dudaklarında belirmişti.

 

Dünya böyleydi işte.. Kimse kimsenin ne çektiğini bilmezdi. Ama herkes herkese destek olmak için elinden geleni yapardı.

 

"Hadi içerideki misafirlerin yanına gidelim." diyen ve ayağa kalkan Ruken'e bakıp bende ayağa kalktım. Onun arkasından mutfaktan çıktığım da kadınların olduğu odaya girmiştik. Baş sağlığına gelen komşu kadınlar ellerindeki Kur'an-ı Kerim'i okuyordu. Hepsinin gözlerinde acı dolu birer bakış vardı ve bu bakışlar canımı acıtıyordu. Bir köşeye geçip oturduğum da hepsinin üstünde tek tek gözlerimi gezdirdim. Bu kadınlar eskiden annemin komşuları ve en yakın arkadaşıydı.

 

Tepsinin içinde, dumanı tüten helva geldiğin de o tabaklar sehpanın üstündeki yerlerini almıştı.

 

***

 

Gece olupta herkes gidince yine kendimle baş başa kaldım. Can ve İnci'yi uyuttuktan sonra onları uzun uzun izlemiştim. İkisi de her şeyden habersiz mışıl mışıl uyuyordu. Oyuncaklarını yerden toplayıp oyuncak sepetine koyduğum zaman odanın kapısı açılmıştı. "Bitanem hadi bizde yatalım." diyen ve odaya giren Boran'a baktım. "Tamam." dedim ve elimdeki son oyuncağı da sepete attım. Beraber çocukların odasından çıkıp kendi odamıza girmiştik. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp geceliğimi giymek şuan nedense zor geliyordu. Ama bir şekilde onu da halletmiştim. Aynanın karşısına geçip yüzüme baktığım da gözlerimin altının koyu halkalarla kaplandığını fark ettim. Gözlerimin içi ağlamaktan kıp kırmızı olmuştu.

 

Boran arkadan bana sarılıp yanağıma öpücük kondurmuştu. "Hepsi geçecek merak etme." dediğinde gözlerimi kapattım. Tekrar ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. "Sen güçlü bir kadınsın." diye kulağıma fısıldamıştı. "Sende güçlü bir adamsın." dedim ve gözlerimi açtım. Aynadaki aksine baktım. Gözlerimiz birleştiğinde bir süre öylece kaldık. "Hadi yatalım." demiş ve ardından beni bırakmıştı. Son zamanlar da onunla yaşadıklarım aklıma geldi. Onunla evlenmem diye diretdiğim zamanlar ve sonrasında olanlar..

 

Yatak örtüsünü kaldırıp altına girdiğim de Boran'a sarıldım. Göğsüne başımı koyduğum da kolunu bana sarmıştı. Biz her şeye ve herkese rağmen yine bir aradaydık. Başımıza gelenler ve gelecek olanlar kaderin birer cilvesiydi. Bu süreçte kaybettiklerimiz ve kazandıklarımız da oldu. Her bir aile bireyini kaybettiğimiz zaman yeni bireyler dünyaya gözlerini açtı. Gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçen zamanlar bunun birer kanıtıydı. Tek tek hepsini tekrar tekrar yaşıyorum gibi hissetmek bana acı verse de..

 

Boran'ın da benim gibi uyumadığını aldığı nefes seslerinden anlıyordum. Eli arada omzumu okşuyor ve beni teselli ediyordu. Onunla neler yaşamıştık ve yaşıyorduk. Gel gitlerle dolu bir hayatımız olmuştu. Geçmişe gidip baktığım da gerçekten de nelerle mücadele ettiğimize ben bile şaşırıyordum. "Boran biz neleri atlatmışız." dedim. Nefesini verip bir süre öylece durdu. Sanırım aklına yaşadığımız olayları getiriyordu. "Evet ama bak yine bir aradayız." dediğin de eli omzumu hafiften sıkmıştı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Dudakların da hafiften bir tebessüm oluşmuştu. Dudaklarına öpücük kondurup geri çekildim. "Ben seninle yaşadığım hiç bir şeyden pişman değilim." dedim.

 

Elleri yanaklarımı tutup kendine doğru çekerken dudaklarım da dudaklarını hissettim. Uzun ve bir o kadar anlamlı öpücüğü bana sanki güç vermişti. Sonunda dudaklarımı bıraktığın da "Bende pişman değilim. Bak dünya tatlısı iki tane evladımız var." dedi. Evet dünya tatlısı iki tane çocuğumuz vardı. Ve iyi ki de varlar.. Her şeye rağmen hayat hız kesmeden devam ediyordu. Başım tekrar onun göğsüyle buluştuğun da bu sefer gözlerimi kapattım. Eli saçlarımı okşarken onun göğsünde huzurla uyumak gibisi yoktu..

Bölüm : 27.10.2025 04:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...