26. Bölüm

Bölüm 26 "KIRIK KALPLER"

Lotus
a_lotus_1

Elindeki telefona bakıp odanın içinde volta atan Arat'a bakıyordum. "Ne oldu?" diye sorduğum da bana bakmış "Az önce avukatla konuştum. Devran boşanma tebligatını görünce çıldırmış." demişti. Ben bir şey demeden ona bakmaya devam edince konuşmaya devam etti. "Barış bey boşanmanın uzun süreceğini söyledi." dedi ve elindeki telefonu yatağın üstüne atmıştı. "Peki şimdi ne olacak?" diye sordum. "Bilmiyorum ama bekleyeceğiz." dedi ve orada bulunan banyoya girdi.

 

Pencerenin önüne gelip dışarıyı izlemeye başladım. Şuan ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Burada böyle elim kolum bağlı bir şekilde oturmak canımı sıkıyordu. Banyonun kapısı açılmış ve Arat içeriye girmişti. Yatağın üstünde duran telefonu eline alıp cebine sokmuş ve kabanını giymişti. "Nereye gideceksin?" diye sordum. "Dışarı çıkıp biraz hava alacağım." dedi ve odadan çıktı. Nefesimi verdim ve orada bulunan yatağın üstüne oturdum.

 

Bazen acaba hata mı yaptım diye düşünmeden edemiyordum. Gerçekten Arat beni seviyor muydu? Onu bile artık bilmiyordum. Gözlerimde birikmiş bir kaç göz yaşı gözlerimi kapatıp açmamla birlikte süzülmüştü. Buraya geleli daha ne kadar olmuştu ki? Arat hemen kendini dışarı atmıştı. Peki şuan beni düşünüyor muydu? Sende gelecek misin diye sormadan gitmesi kalbimi kırmıştı. Komodinin üstünde duran telefonumu elime aldım ve ayağa kalktım. O beni düşünmüyorsa bende onu düşünmeyecektim. Kabanımı giydim ve odanın kapısını açıp dışarı çıktım.

 

Yüzüme vuran serin hava nefesimi kesiyor, yanaklarımdaki göz yaşlarını kurutuyordu. Nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Bir çocuk parkına gelince durdum ve orada bulunan banka oturdum. Bir kaç çocuk dışında park sessiz ve sakindi. Hava yavaştan kararmaya yüz tutmuştu. Gökyüzündeki kara bulutlar birazdan yağacak olan yağmurun habercisiydi. Esen rüzgar bir kaç ağacı sallayıp geçiyor arkasında sesler bırakıyordu. Güneş battığında sokak lambaları teker teker yanmaya başlamıştı. Az önce parkta oynayan çocuklar da evlerinin yolunu tutmuşlardı.

 

Telefonumun sesini duyunca cebimdeki telefonu çıkarıp arayana baktım. Arat'ın numarasını görünce telefonu meşgule attım. Ona şuan öfkeliydim ve onunla konuşmak istemiyordum. Telefon tekrar çalmaya başladığında bu sefer sessize aldım. Gözlerimde biriken yaşlar yanaklarımdan süzülmeye devam ediyordu. Hem neden ağlıyordum ki? Ayağa kalktım ve geldiğim yöne yürümeye başladım. Telefonum mesaj sesiyle titreyince ıslak gözlerimi telefon ekranına çevirdim. «Nazen neredesin? Arıyorum açmıyorsun bir şey mi oldu?» yazıyordu. Gözlerimdeki yaşları silip mesaja cevap verdim. «Bir şey yok senin gibi bende hava almaya çıktım.» diye yazıp gönderdim.

 

Pansiyonun yakınlarına geldiğimde yönümü orada bulunan küçük bir cafeye çevirmiştim. Sahnede gitar çalan bir gence gözlerim kaymıştı. Elinde tuttuğu siyah gitarı çalıp şarkı söylüyordu. Sahneye yakın olan bir masaya geçip oturmuştum. Başını hafiften kaldıran genç çocukla göz göze gelmiştik. Hafiften başıyla bana selam vermiş ve şarkı söylemeye devam etmişti. "Hoş geldiniz ne alırsınız?" diye soran bir Garson gelip tepemde dikilmişti. Bakışlarımı Garson'a çevirip "Şuan bir şey istemiyorum." dediğimde adamın suratı bu durumdan hiç memnun olmamış gibi bir hal almıştı. "Karar verdiğiniz de beni çağırırsınız." demiş ve gitmişti.

 

"Merhaba oturabilir miyim?" diye soran gence bakıp başımı olumlu anlamda salladım. Karşımda duran sandalyeyi çekip oturmuştu. "Ne içersiniz?" diye sordu. "Sağolun ama bir şey istemiyorum." dediğimde "Ben ısmarlıyorum." demiş ve orada bulunan garsonu çağırmıştı. Garson'a iki margarita sipariş etmişti. Garson siparişleri hazırlamaya giderken karşımda duran genç bakışlarını tekrar bana çevirmiş "Daha tanışmadık. Benim adım Özgür peki sizin adınız ne?" diye sormuştu. "Benim adım Nazen." dedim. "Güzel isim ama ben sana Naz diyebilir miyim?" diye sorduğunda "Nasıl isterseniz." dedim.

 

Garsonun getirip masamıza bıraktığı margaritalara bakıyordum. "Ben içmesem olur mu?" diye sorduğumda kaşlarını yukarı doğru kaldırıp bana bakmış "Neden?" diye sormuştu. "Çünkü hamileyim." dediğimde yüzündeki ifade yerini şaşkınlığa bırakmıştı. "Ciddi misin?" diye sorduğunda "Evet" diye bildim. Aramızda rahatsız edici bir sessizlik oluşunca nedense kendimi biraz tuhaf hissetmiştim. "O zaman sana alkolsüz bir şeyler ısmarlamalıyım." demiş ve yanımızdan geçmekte olan garsona meyve suyu sipariş etmişti. "Teşekkür ederim." dedim. "Önemli değil." demiş ve gülümsemişti.

 

"Ne zamandır burada çalışıyorsun?" diye sordum. "Aslında çok olmadı en fazla bir yıl falan oluyor." dedi ve elindeki margaritadan bir yudum içti. "Açıkcası senin gibi güzel birini burada daha önce hiç görmedim." dediğinde nedense gururum okşanmıştı. Garson elinde tuttuğu tepsideki meyve suyunu önüme koyup gitmişti. Bardağı elime alıp meyve suyundan bir kaç yudum içtiğim sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Bardağı masaya koyup telefonumu elime aldım. Özgür'ün merakla bakan gözlerini şuan üzerimde hissediyordum. Arayanın kim olduğunu zaten biliyordum.

 

Nefesimi verip telefonu kulağıma götürdüm. Ben daha konuşmadan Arat konuşmuştu. "Nazen neredeysen oraya geliyorum." dediğinde "Arat bir sakin olur musun?" dedim. "Neredesin bana onu söyle." demişti. Özgür bir saniye bile gözlerini üzerimden ayırmamıştı. "Cafedeyim" dedim. "Hangi cafe?" diye sordu. "Pansiyonun oradaki cafede." dedim. "Tamam bekle oraya geliyorum." demiş ve telefonu kapatmıştı. Telefonu masanın üstüne bırakırken "Kim aradı?" diye soran Özgür'e baktım. Arat için eşim mi yoksa sevgilim mi ne diyecektim? "Bebeğimin babası aradı." dediğimde başını anladım der gibi sallamıştı.

 

Cafeden içeri giren Arat'ı görünce nedense içimi huzursuzluk kaplamıştı. Beni gören Arat bize doğru gelmişti. "Nazen burada ne yapıyorsun?" diye sormuş ardından bakışlarını Özgür'e çevirmişti. "Bu da kim?" diye sorduğunda "Benim adım Özgür bu cafede gitar çalıp şarkı söylüyorum." diyen ve elini Arat'a uzatan Özgür'e bakıyorduk. Arat onun elini görmezden gelmiş ve tekrar bakışlarını bana çevirmiş "Hadi gidelim." demişti. "Ben gelmiyorum." dediğim zaman Arat'ın yüz ifadesi değişmişti. Kaşlarını çatıp tek kaşını yukarı doğru kaldırmıştı. "Neden?" diye sormuş ve nefesini sesli bir şekilde vermişti. "Beni görmezden geldin." dediğimde "Nazen ne saçmalıyorsun Allah aşkına hadi gidelim." dedi.

 

Arat'ın eli kolumdan tutmuş ve beni çıkışa doğru götürmeye başlamıştı. "Arat bırak beni." dediğimde beni duymamış gibi beni oradan çıkarmıştı. "Bırak sana kızı seninle gelmek istemiyor." diyen Özgür'de peşimizden gelmişti. "Sen kimsin ve sana ne oluyor?" diye soran Arat kolumu bırakıp ona dönmüştü. "Naz'ı zorla hiç bir yere götüremezsin." dediğinde "Naz mı?" diyen ve gözlerini bana çeviren Arat şaşırmıştı. "Evet Naz." demişti. "Onun adı Nazen." diyen Arat'ın bakışları bu durumdan hoşnut olmadığını gösteriyordu. "Onu bu şekilde zorla hiç bir yere götüremezsin." diyen Özgür'e "Sen mi bana engel olacaksın." diyen ve sesinde alay dolu bir tını barındıran Arat tekrar elini koluma koymuştu.

 

Kolumdan tutup beni sürükleyen Arat'ın elinden kendimi kurtarmaya çalıştım. "Ben bir eşya değilim. Beni böyle zorla bir yere götüremezsin!" diye sitem edip kolumu ondan kurtardım. "Sana bir eşya gibi davranmıyorum." diyen Arat'a bakmadan yürümeye başladım. "Nazen sana ne oldu?" diye sorduğunda ona döndüm. "Bana değil asıl sana bir şeyler olmuş." dedim. "Bana ne olmuş ki?" diye sorduğunda "Beni görmezden geliyorsun! Ben yokmuşum gibi pansiyondan çıkıyorsun! Ben bir yere gidince nedense olay oluyor!" diye sitem ettim. Şuan içime öyle bir öfke yerleşmişti ki bedenimi adeta yakıp kavuruyordu.

 

"Ben değişmedim. Ben aynı Arat'ım ama sen çok değişmişsin." diyen Arat arkasını dönüp bize bakan Özgür'e bakmıştı. "Yoksa sen mi onun aklına girdin." demişti. "Kız arkadaşına sahip çıkmıyorsun onu kırıyorsun sonra suçu başkalarında mı arıyorsun?" diyen Özgür'e bakıyordum. "Burada bir suçlu varsa o da sensin." diyen Özgür bize doğru gelmişti. "Naz gibi güzel bir kadının yanına hiç yakışmıyorsun." dediğinde Arat'ın suratı öfkeden kızarmaya başlamıştı. Burnundan nefesini veren Arat ellerini yumruk yapıp Özgür'e vurmuştu. Özgür'de kendini savunmak için ona vurunca ikisi büyük bir kavgaya tutuşmuştu.

 

"Arat, Özgür ne olur kavga etmeyin." dedim ve onları ayırmaya çalıştım. İkisinin de suratı sinirden kıpkırmızı olmuştu. Kavgayı gören bir kaç çalışan koşup onları ayırmıştı. Özgür'ü iş arkadaşları zorla cafeye sokmuştu. Arat'ta kolumdan tutup beni oradan uzaklaştırmıştı. Şuan içinin öfkeyle kaynadığını biliyordum. Pansiyona girdiğimiz zaman kolumdan çekip beni merdivenlerden yukarıya çıkarmıştı. Odanın kapısının önüne gelince açtığı kapıdan içeri girmiştim. Odanın kapısını büyük bir gürültüyle kapatan Arat'a dönüp bakmadım. "Senin derdin ne!" diye sitem ettiğinde bedenime bir ürperti yayılmıştı.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun!" diye bir kez daha sitem etmiş ve beni kendine çevirmişti. "Ben bir şey yapmaya çalışmıyorum." dedim. "O adamın yanında ne işin vardı?" diye sormuştu. Gözlerindeki öfke bedenimi delik deşik edecek kadar güçlüydü. "Nazen bana cevap ver!" diye bağırmıştı. İlk defa Arat bana böyle bağırıyordu. "Özgür'le aramızda hiç bir şey yok." diye bildim. "Onun sana bakışları hiç öyle söylemiyor ama." demişti. Beni kıskanması hoşuma gitse de bana böyle bağırması hiç hoşuma gitmiyordu. Burnundan nefesini vermiş ve yatağa oturup cebinden çıkardığı paketten kendine bir sigara alıp yakmıştı.

 

Bölüm : 10.12.2024 21:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...