45. Bölüm

Bölüm 45 "KARA HABER"

Lotus
a_lotus_1

Bizi etrafında toplayıp söyleyeceği şeyleri tartan babama gözlerimizi kırpmadan bakıyorduk. Hepimize tek tek bakıp boğazını temizlemişti. "Baba ne oldu? Bizi buraya topladın?" diyen abime bakmış ve nefesini vermişti. "Ben evlenmeye karar verdim. Evleneceğim kadın da hazır." dediği zaman gözlerim kocaman oldu. "Ne!" diyen ablamın da gözleri kocaman olmuştu. "Ne demek evlenmeye karar verdin. Annemi kaybedeli daha ne kadar oldu ki." diyen abim öfkeyle ayağa kalktı. "Ben size sormadım sadece fikrimi söyledim. Evleneceğim işte o kadar." diyen babam da öfkeyle ayağa kalkıp salonu terk etmişti.

 

Yüzümüzdeki hayal kırıklığıyla birbirimize baktık. Babam annemi ne de çabuk unutmuştu. Kaç sene ona kadınlık yapmış, ona çocuk vermiş kadını bir çırpı da silip atmıştı. Kalbim nedense kırk parçaya bölünmüş gibi hissettim. "Ne yapacağız?" diyen ve hafiften gözleri dolan ablama baktım. "Onun evlenmesine müsaade etmeyeceğiz. Ben malımıza ortak istemiyorum." diyen abim öfkeyle burnundan soluyordu. "Senin şuan tek derdin mal mülk mü?" dediğim de "Başka ne olacaktı?" demişti. Yine kendinden başka kimseyi düşünmemişti. "Bırakın evlensin ne hali varsa görsün." diyen ve odadan çıkan ablamın arkasından baktım.

 

Bir kaç gün önce eniştem buraya gelmiş ve çocuklarını alıp gitmişti. Ablam çocukları vermek istemese de çocuklar babalarıyla gitmek istemişti. Ablam gözlerindeki yaşlarla ortada öylece kalakalmıştı. Beşiğin de uyuyan Miran'a gözlerim kaydı. Acaba ileride beni değil de babasını seçerse o zaman ne yapardım bilmiyorum. Abim'de salondan çıkınca içeriye Buket girmişti. Gözleri dolu dolu gözlerimin içine bakıp "Ben annemi özledim." demişti. O an burnumun direği sızlayınca gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü. "Bende özledim." dedim ve kız kardeşimi kollarımın arasına aldım. Hıçkırıkları odanın duvarlarına çarpıyordu. "Ben annemden başkasına anne diyemem." dedi.

 

Siyah ipek gibi saçlarını okşayıp başının üstüne öpücük kondurdum. "Demeyeceksin zaten senin bir tane annen var o da şimdi cennette." dedim. Hıçkırıkları kesilmiş, ağlaması sessiz birer iniltiye dönüşmüştü. "Abla ne olur gidelim buralardan." dediğin de elim öylece hava da donup kaldı. Başını kaldırıp ıslak gözleriyle gözlerimin içine baktı. "Kimse beni sevmiyor. Kimse beni dinlemiyor. Bir tek sen beni seviyor ve dinliyorsun." dediği zaman gözündeki bir damla yaş düşmüştü. "Ablam Evin kendi derdine düşmüş. Abim desen varla yok arası. Babam da kendi halinde bazen eve bile gelmiyor." dedi.

 

Buket'i çok ihmal ettiğimizin farkındaydım. Oysa annem onu bana emanet etmişti. Küçük kardeşim daha çocukluğunu yaşayamadan sorumluluk sahibi olmuştu. "Annemin mezarına gidelim mi?" dediğim zaman gözlerinin içi parlamıştı. Ayağa kalktı ve gözündeki yaşları silip "Hadi gidelim." dedi.

 

***

 

O korkutucu mezarlık şuan bana nedense huzur veriyordu. Eskiden mezarlığın yanından geçsem içim ürperirdi. Şuan o korkudan eser kalmamıştı. Annemin mezarının başına geldiğimiz zaman Buket yine göz yaşlarını akıtmaya başlamıştı. "Anne bak biz geldik." dediğin de dudaklarının arasından bir hıçkırık koptu. Mezarın kenarına oturup annemin mezar taşını okşadım. "Sana çok ihtiyacımız var." dedim. Sesimin titremesine engel olamamıştım. Bedenim de titremeye başlamıştı. Buket elinde tuttuğu çiçekleri mezarın üstüne koyarken, gözlerindeki yaşlar da bir bir dökülüyordu.

 

"Neden bizi bırakıp gittin? Bak babam başkasıyla evlenecekmiş. Sen yanımızda olsaydın evlenmezdi." dedi. "Buket onun elinde olan bir şey değildi." dedim. "Ama abla ben annemi çok özledim." Hem ağlıyor hemde gözlerindeki yaşları titreyen parmaklarıyla silmeye çalışıyordu. "Onu daha fazla üzmeyelim." dedim ve Buket'i kendime çekip sarıldım. Bir rüzgar arkamızdaki ağaçları sallayıp geçmişti. Bir kaç kuşta kondukları daldan gökyüzüne doğru kanat çırptı. Bir an da başlayan yağmurla neye uğradığımızı şaşırmıştık. "Yağmur yağıyor hadi eve gidelim." dedim ve kız kardeşimin elinden tutup onu mezalıktan çıkardım.

 

Cebimde titreyen telefonumu elime aldığım da Berdan'ın ismini gördüm. Nefesimi verip telefonu kulağıma götürdüm. "Efendim Berdan." dediğim de "Bitanem neredesin? Size gelmiştim ama evde yoksun." dediği zaman nefesini sesli bir şekilde verdiğini duydum. "Mezarlığa gelmiştik. Şuan yoldayız geliyoruz." dedim. "Bu yağmur da çıkılır mı? Orada bekleyin ben gelip sizi alacağım." demiş ve telefonu kapatmıştı.

 

***

Islanmış saçlarımı elimdeki havluyla kurutup karşımda duran Berdan'a baktım. "İnşallah hasta falan olmazsın." demişti. "Merak etme olmam." dedim ve havluyu bir kenara koydum. Aramızda kısa süren bir sessizlik oluşmuştu. Tekli koltuğa oturacağım zaman Berdan'ın söyledikleriyle adeta dona kaldım. "Yarın seni istemeye geleceğiz." demişti. Kocaman olmuş gözlerimle ona döndüğüm de bana sırıtmıştı. "Eğer müsaitseniz." dedi. Şuan ne diyeceğimi bilmiyordum. "Ee bir şey demeyecek misin?" demiş ve gözlerimin içine bakmıştı.

 

Sonunda nefesimi verip yüzüme kocaman bir gülümseme kondurdum. "Neden olmasın tabiki de müsaitiz." dedim. Onun şuan emri vaki yapması biraz canımı sıksa da sesimi çıkarmadım. Bana bile sormadan böyle bir karar almıştı. "Güzel o zaman aileme bir an önce haber vereyim." dedi ve oturduğu yerden kalkıp telefonu eline aldı. O salondan çıkarken, mız mızlanmaya başlayan Miran'ın yanına gittim. Miran'ı kucağıma alırken aklıma takılan sorular bir dağ gibi büyümüştü. Acaba ailesinin Miran'dan haberleri var mıydı? Ağzını açıp süt arayan Miran'ın acıktığını anlamam zor olmamıştı. Tekrar tekli koltuğa geçip oturduğum da onu kucağıma yerleştirip onu beslemeye başladım.

 

Oturma odasına giren Berdan'a baktım. Geçip eski yerine oturmuş, elindeki telefonu da sehpanın üstüne koymuştu. "Ailen ne dedi?" dediğim de "Ne diyecekler tabiki de yarın geliyorlar." demiş ve arkasına yaslanmıştı. "Ailenin Miran'dan haberleri var mı?" diye sorduğum da gözlerini bir kaç saniye Miran'ın üstünde gezdirmişti. Gözleri beni bulunca yüzüne tebessüm kondurup "Şuan bilmelerine gerek yok. Zamanı gelince öğrenirler." dedi. "İstemeye geldiklerinde zaten görecekler." dedim ve ayağa kalktım. Miran çoktan uyku moduna geçmişti. Onu tekrar beşiğine yatırdım ve üstünü örttüm.

 

Ayağa kalkan Berdan nefesini verip yanıma geldi. "Haklısın onlara söylemem gerekiyor. Ama ne tepki vereceklerini bilmiyorum." dedi. Bir eli belimden tutarken diğer eli çenemde durmuştu. Gözleri gözlerimin içine bakıyordu. "Ya gidip ailenle konuşursun ya da bu iş olmaz." dediğim zaman elleri buz kesmiş gibi hareketsiz kalmışlardı. Ellerini kendimden uzaklaştırıp ne kadar ciddi olduğumu anlasın diye ona baktım. "Neden böyle bir şeyi saklama gereği duyuyorsun ki? Zaten eninde sonunda ortaya çıkmayacak mı?" dedim. "Evet çıkacak ama ben şimdi çıkmasını istemiyorum." dediğin de onun ne yapmaya çalıştığını anlamadım.

 

Tekrar elleri beni bulunca olduğum yerde durdum. "Yapma böyle." demişti ve dudaklarıma öpücük kondurmuştu. "Ne yapıyor muşum?" dedim. "Böyle asık suratla çok çirkin oluyorsun." dediği zaman suratımı astığımı o an fark ettim. Burnuma gelen parfüm kokusu başımın dönmesine sebep oluyordu. Bir kez daha dudaklarımda onun dudaklarını bulmuştum. Bu sefer ki öpücük önceki gibi kısa değildi. Ellerini başımın iki yanına sabitlemiş ve başımın geriye doğru gitmesine engel olmuştu. Dudakları dudaklarımın üstüne baskı uygularken ağzımı açtım. Açılan ağzımdan giren dili bizi nefessiz bir zevke sürüklemişti.

 

Bölüm : 11.07.2025 05:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...