
Olayların tam orta yerinde kendinizi bulduğunuz da bütün her şeyin tek sorumlusu siz oluyordunuz. Bende tam öyle bir evredeydim. Elimde tuttuğum bilmem kaçıncı kez onu aradığım telefona bakıyordum. Ben ısrarla aradıkça o da ısrarla açmıyordu. Gözlerim ağlamaktan balon gibi şişerken bile onu aramıştım. Tam mutluluğu buldum derken ellerimin arasından uçup gitmişti. Benim en büyük hatam ona bütün gerçeği anlatmamaktı.
Telefonu çaresiz bir şekilde komodinin üstüne koyup yatağıma uzandım. Günlerce yemek bile yememiştim ve açlıktan midem resmen can çekişiyordu. O günden sonra bende iştah falan kalmamıştı ki. Telefonumun sesi odayı doldurduğun da heyecanla yerimden kalkıp telefonu elime aldım. Ekranda gördüğüm isimle hayal kırıklığına uğramıştım. Ben Berdan'ın aramasını beklerken beni arayan Arat olmuştu. "Efendim Arat ne oldu?" dedim. "Sana da merhaba Nazen." demişti. Nefesimi sesli şekilde verdim. "Hazırlanın sizi almaya geliyorum." dediğin de Miran'ı kast ettiğini anlamıştım. "Ne hazırlanması." dedim. "Yarım saate oradayım görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı. Bu da neyin nesiydi şimdi?
İçimde ne olduğunu bilmediğim bir his vardı. Acaba nereye gidecektik ve neden böyle emri vaki yapmıştı? Kot pantolonumu giyerken ve düğmesini iliklerken bunları düşünüyordum. Son olarak bordo rengin de tşörtümü kafamdan geçirmiştim. Aynanın karşısına geçip saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra artık hazır olduğuma kanaat getirdim. Salona gidip Miran'ı da giydirmiştim.
***
Hiç bitmeyecek bir araba yolculuğuna çıkmışız gibi yol uzadıkça uzuyordu. Nereye gittiğimizi bile söylememişti. Arka koltukta yatan Miran'a göz attıktan sonra direksiyonun başındaki Arat'a baktım. "Halen daha nereye gideceğimizi söylemedin?" dedim. "Sizi gezmeye çıkardım." demiş ve sağa sapmıştı. Ağaçlarla çevrili beyaz boyalı bir evin önüne gelince park etmişti. "Burası neresi?" diye sorarken bile gözlerimi evden ayırmadım. "Hadi in geldik." diyen ve arabadan inen Arat bebek koltuğundaki Miran'ı kucağına almıştı. Arabadan indiğim zaman hafif esen rüzgar burnuma çam ağaçlarının kokularını getirmişti.
Eve giren Arat'ın arkasından bende eve girdim. "Bu ev kimin?" dedim ve etrafıma bakmaya başladım. Siyah deri koltukların yanı sıra tv ünitesi ve kitaplık ahşap rengindeydi. "Benim evim." dediği zaman gözlerim şaşkınlıktan kocaman olmuştu. "Senin böyle bir evin mi vardı?" diye sordum. "Yoktu ama artık var. Çünkü yeni aldım." demiş ve kucağında uyuyan Miran'ı başka odaya götürmüştü. Gözlerim duvarda ki çerçevelere kaymıştı. Çerçevenin içindeki fotoğraflar üçümüze aitti. Benim, Miran'ın ve Arat'ın fotoğraflarıydı.
Koltuğa bedenimi bırakırken içeriye Arat girmişti. "Bizi neden buraya getirdin ki?" diye sordum. Arat az ileride duran vitrinin yanına gidip kendine küçük bir şişe viski çıkarmıştı. "Neden buraya geldik?" diye bir kez daha sordum. Elindeki şişeyi açıp bir kaç yudum içtikten sonra yanıma oturmuştu. "Seninle ve oğlumuzla biraz vakit geçirmek istiyorum." dedi. "Sen zamanın da bizi yok saydın. Şimdi ne oldu da aklına geldik." dediğim de "Senden ve oğlumuzdan çok özür dilerim." demiş ve elindeki şişeyi önümüzde ki sehpanın üstüne koymuştu.
"Seni affetmeyeceğim. O gün bana yaptıklarını yapmamış olsaydın belki seni affederdim." dedim. O gün yaşananlar gözlerimin önüne gelince nedense gözlerim dolmuştu. "Senin Berdan'la evlenecek olman beni çileden çıkarmıştı ve kendimi kaybettim." dediğin de "Annen sayesinde onunla evlenmemiz hayal oldu." dedim ve gözümde düşmekte olan yaşın akmasına izin verdim. Eliyle göz yaşımı silen ve gözlerimin içine bakan Arat'ın gözleri dudaklarıma kaymıştı. Yanağımdaki eli başımın arka tarafına gidince ensemi tutmuştu. Gözlerimi kapattığım zaman dudaklarını dudaklarımın üstünde hissettim.
Ortamdan mı bilmiyorum ama şuan sadece bana huzur veriyordu. Dili ağzımın içine kaydığın da ellerimi ensesine koymuştum. Bütün düşünceler bir bir uçup giderken anın büyüsüne kapılmıştım. Nefesimiz bittiği zaman dudaklarımızı ayırmıştık. İkimizin de suratı alev almış gibi kızarmışlardı. Nefes nefese birbirimize bakıp nefeslerimizi düzenlemeye çalışıyorduk. "Seni bundan sonra hiç üzmeyeceğim." demişti. Bu söylediğine tüm kalbimle inanmayı nedense çok istemiştim.
***
Miran'ın kahkahaları hava da uçuşurken benim de yüzümde tebessüm oluşmuştu. Arat, Miran'ı gıdıkladıkça Miran kahkaha atıyordu. Miran biraz daha büyümüş, ele avuca gelir olmuştu. Ağzından çıkardığı seslerle birlikte akan ağız suyunu sildim. "Babbabba." dediğin de gözlerim kocaman olmuştu. "Nazen duydun mu ne dedi?" diyen ve Miran'ı havaya kaldırıp öpen Arat "Canım oğlum baba mı dedin sen." demişti. "Evet baba dedi." dedim. Miran ilk zamandan babacı olmuştu. Arat ve Miran'ı salonda bırakıp yatak odası olan bir odaya geçmiştim.
Yatak odası salona göre daha açık renklerle dekore edilmişti. Yatak ve gardrop beyaz rengindeydi. Yatağın nevresim takımı mor renkliydi. Yatağa oturdum ve elime telefonumu aldım. Şarjı biten telefonum kapanıp beni yarı yolda bırakmıştı. Şarj aletimin olmayışını hatırlayınca telefonu komodinin üstüne koyup kendimi de sırt üstü yatağa attım. Aklımdan geçen eski ve yeni anılar sanki bir film şeridi gibi gözlerimin önünde peydah olmuştu. Acaba tekrar eskisi gibi Arat'la yeniden bir arada olabilir miydik? Bu eve geldikten ve Arat'la aramızda yaşananlardan sonra sanki bir aile olmuştuk.
Odanın kapısı açıldığın da Arat içeriye girmişti. "Oğlumuz şuan mışıl mışıl uyuyor." demiş ve yatağın üstüne oturmuştu. Bir şey demedim ve gözlerimi kapattım. "Yorgun musun? Uyuyacak mısın?" diye sorduğunda gözlerimi açmıştım. "Yorgun değilim de sadece düşünüyordum." dedim ve gözlerimi tavana çevirdim. "Biliyorum sana çok haksızlık ettim. Yaptığım şeyler geri gelmez onu da biliyorum. Ama beni affetmeni istiyorum." dedi. Ne olduğunu anlamadığım bir his beni ele geçirdiğin de Arat'ın tşörtünden tutup onu kendime doğru çektim. Arat önce afallamış daha sonra yanıma uzanmıştı. "Bu beni affettiğin anlamına mı geliyor?" diye sorup bana dönmüştü. "Kendimi çok yalnız hissediyorum." dedim.
Gözlerimden süzülen yaşlar başımın altındaki örtüyü ıslatırken yanaklarım da ıslak izler bırakıyordu. İçimde kocaman olmuş bir boşluk hissi vardı ve ben onu neyle dolduracağımı bile bilmiyordum. Çeneme değen eli bir buz kadar soğuktu ama bu benim umurumda bile olmamıştı. Tek kolunun üstüne kalkıp gözlerimin içine baktı. Gözlerimi ondan kaçırmak ister gibi başka tarafa çevirmiştim. Çenemdeki eli yanağımı okşarken o an ne kadar çaresiz ve savunmasız olduğumu anladım. Dudakları dudaklarımı örterken bile hareket edememiştim.
Gözlerimin önüne bir anlığına gelen ve hemen sonra kaybolan Berdan'ın hayaliyle Arat'ı göğsünden itip nefes nefese yattığım yerden doğruldum. "Ne oldu? İyi misin?" diye sorarken nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. "Hiç iyi değilim." dedim ve ağlamaya başladım. Bir yandan burnumun direği sızlarken bir yandan kalbim kırk parçaya bölünmüş gibi acıyordu. Ben şuan bir buhran yaşıyordum. "Tamam bitanem geçti." diyen ve başımı göğsüne bastıran Arat'ın varlığıyla bile sakinleşemiyordum. "Arat lütfen beni eve götür." dedim. Göz yaşlarımı silip ıslak gözlerle ona bakmıştım. "Şimdi olmaz." dediğin de o an neden öyle dediğini anlamamıştım. "Seni seviyorum nazende sevgilim." demişti. Eski günler bir bir gözlerimin önüne hücum ederken sırtım yatağa değmişti.
Dudakları tekrar dudaklarımı öperken ellerim istemsizce saçlarına uzandığın da öpücüğümüzü derinleştirmişti. Üstümüzdeki kıyafetler yerde boylu boyunca yatıyordu. Ne ara kıyafetlerimizi çıkardık onu bile bilmiyordum. O da benim gibi alev almıştı. Bunu bedeninin sıcaklığından anlıyordum. Dudakları boynumdan göğüslerime doğru yol çizdiğin de bile ellerim saçlarındaydı. Saçlarını parmaklarımla taramıştım. Bacaklarımı açtığım zaman erkekliği derinlere doğru çoktan yol almıştı. Biz şuan bir bütün olmuştuk. İçimde ki belirsizlik hissi beni boğarken ona teslim olmuştum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.9k Okunma |
417 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |