
İyi okumalar ciğerlerim ♥
🌪️🌪️🌪️
"Hayat bir hikâyeyse önemli olan hikâyenin sayfa sayısı değil, ne kadar güzel olduğudur."
Babam harici herkes çıkmıştı. Aden iyiydi. Onlar Erengilin evine gitmişlerdi. Ben sandalyede oturuyordum. Babam ise tam karşımdaydı.
Babama "hava aydınlandığında seni çıkartsak diyeceğim ama fark edilirsin. Ama aydınlık olduğu zaman çıkartmamız gerekiyor" dedim. Sonda da hayattan bezmiş bir of... O sırada Masal dedi ki "bir polis arkadaşın vardı. Oğuz'du sanırım. Onu mu çağırsak?"
Çok mantıklı gelmişti. Babam ise o sırada bana dönüp "Oğuz Aksaç mı?" Dedi. Ben ise kafamı salladım. O ise "olur" dedi. Vakit kaybetmeden Oğuz'u aradım. Telefonu açmıştı.
"Alo Oğuz, sana şimdi kısa bir özet yapıyorum. Babam yaşıyormuş ve Erhan abinin başhekim olduğu hastanede. Senin gelmen gerekiyor çıkarmamız için ama hava aydınlandığı zaman çıkaracağız. Zamanını ayarla gel"
"Mert, şimdi geliyorum. Trafik yokken beş dakikada gelirim" dedi ve telefon kapandı. O sırada kapı açıldı. Hemen kapıya baktım. Ömer gelmişti. Elinde de bir poşet vardı. İçeri girip poşeti bana savurdu. Yakaladım ve içine baktım. İçinde haki renginde bir tişört, siyah eşofman vardı. Ayağa kalktım ve Ömer'e bakarak "Aslansın Ömer" dedim. Sonra Masal'a döndüm "ben duşa giriyorum" dedim ve hızla banyoya girdim.
🌪️
Ömer hızla Mert'in oturduğu yere oturdu. Asaf'a bakıp " Asaf abim, anlatmayacak mısın olayları?" Dedi. Asaf ise gülerek "anlatmayanda kabahat be Ömer" dedi. Ömer ise güldü. Asaf konuşmaya başladı. "Ödül törenindeydik. Ben zaten Mert doğdu doğalı onunla gidiyorum törenlere. Gittik. Bu sefer Fırtına Masalla gelmiş. Şaşırmıştım. Çoğunlukla Sinanla gelirdi çünkü" Ömer, Asaf'ın lafını böldü "Şu pezevenk Sinan mı?" Dedi, Masal'a bakarak. Masal ise kafasını salladı. Asaf devam etti. "O sırada fark etmiştim ki Mert çok iyi gözlem yapıyor. Gene çok dikkatlı bakıyordu. Geldiler oturdular sohbet muhabbet filan, Mert ile Masal çok iyi anlaşıyorlardı. Ama Fırtına bu durumdan memnun değildi. Biz ödülü aldık sonra sıra Fırtına'daydı. O Masalla gitti aldı. Ama gelirken Masal'ın elini bıraktı. Mert Masal'ı alıp yanımıza getirmişti. O günden belirliydi. Arkadaş olma fikri vardı bende. Yakınlaştıracaktım onları. O gün benim ölü olarak gösterileceğim de belirliydi. Babanda biliyordu. Evlendiler. Ve şimdi çocuk bekliyorlar. Ne kadar mutlu bir haber. Geri kalanına gerek var mı?"
Ömer gaza gelip "Aslansın Asaf abi" dedi gülerek. Asaf ise ona katıldı. Masal'a döndü. "Masal, bu Mert'in hareketlerinden rahatsız olduğun varsa söyle. Duydum ki üç ay ayrı kalmışsınız. Ama bizim oğlan gene peşini bırakmamış, arkana bizim jack'i takmış" dedi. Masal ise "Jack nasıl sizin adamınızdı anlamadım ya. Çok iyi çocuktu. Derdimi dinliyordu" dedi. Asaf gülerek "Daha bilmediklerin var, Masal" Masal'da gülmüştü. Masal dikkatle Asaf'ı inceliyordu. Kahverengi dalga saçları Mert'in saçlarına benziyordu. Tek farkı Mert'in saçının biraz daha açık olduğuydu. Kahverengi gözleri aynıydı. Gamzeleri ve çenelerindeki çukur da... Tek annesine benzeyen yeri saçlarıydı. Sina aynı babası, Bade ise aynı annesiydi.
Yavaşça kapı açıldı. Asaf hemen kapıya döndü. Dalgalı kahve saçları olan bir adam girdi. Bu Oğuz'du. Oğuz Aksaç... Ömer, Oğuz'u gördüğü gibi odadan çıktı. Ve girdiğinde elinde 3 tane içiçe geçmiş sandalye vardı. Tek tek sandalyeleri çıkarttı. Oğuz, Asaf ve Ömerle görüşüp sandalyesine yerleşti.
🌪️
Farklı bir ses gelmişti. Yüksek ihtimalle Oğuz gelmişti. Duşakabinin içinden hızla çıkıp havluma sarıldım. Vücudumu kuruttuğumda altıma sadece eşofman giydim. Haki yeşil olan tişörtü elime aldım ve banyodan çıktım. Hızla Oğuz ile görüştüm, oturdum. Babam "Oğuz, herhangi bir isteğin var mı? Bu iş için olur ailen için olur. Ne olursa" dedi. Merakla Oğuz'a döndüm.
"Asaf abi, beni biliyorsun. Aslen Rizeliyim. Ama annem Gümüşhane'de. Ben isterim ki Gümuşhane'de iyi bir rütbeye sahip olmak. Bu isteğim için durmadan çalışıyorum"
Babam dikkatle dinledi. Sonra elini cebine attı ve telefonunu çıkarttı. Bir numara tuşladı ve sonunda telefon açıldı. Hoparlöre aldı. "YAD konuşuyor. Oğuz Aksaç, polis. Gümüşhane'de olacak artık. Ve iyi bir rütbe ile. Becerilerine, bugüne kadar yaptıklarına bakın" dedi. Ve arkasından telefon kapandı.
Hepimiz son derece dikkatle dinlemiştik. Babamın bu gizemli konuşmasını boşvererek Oğuz'a döndüm. "Oğuz annen, ablan, yeğenin nasıl?" Oğuz hemen bana döndü. Biraz bekledikten sonra "Annem iyi şuanlık, sıkıntı bir durum yok. Ablama ulaşamıyoruz. Evlerinde yoklar. Yüksek ihtimalle başka bir şehire gittiler. Elay'ı hiç bilmiyorum. Ona da ulaşamıyoruz" dedi. Gözleri dolmuştu.
"Peki ya baban?"
"Babam içerde. Kaç gün yatacak belli bile değil. Ama az yatmaz dimi Mert?" Gözlerinden birkaç damla düştü "O adam rahat değildir dimi?"
Derin bir nefes aldım "O adam rahat olmayacak Oğuz. Peki ya kadını buldunuz mu?"
Oğuz umutsuzca kafasını salladı. "Bulmak isterdim. Çabaladım ama yüksek ihtimalle Gümüşhane'yi terk etti" bu sefer onaylamak için ben kafamı salladım.
Konuyu dağıtmak için "Oğuz, var mı bir talibin?" Dedim. Oğuz ise gülerek "olmaz mı? Herkes peşimde herkes. Babamla ortak olan Adam kaçmış ama adamları peşimde. Yetmez mi?" Ben ise güldüm.
Seni, anneni, ablanı, yeğenini ve o mağdur kadını elinde sonunda kurtaracağız. Belki ben değil, biz değilde sen kurtaracaksın. Hisler yalan söylemez. Bu savaşta sen kazanacaksın. Sadece koş ve kılıcını Savur. O kılıç düşmanının boynuna gelecek. Ama bu savaşta kimseye güvenmeyeceksin. Dostun bildiğin düşmanın çıkar ve o salladığın kılıç bir gün seni bulur...
"Oğuz sadece önüne bak" dedim sessizce. Kafasını usulca salladı. O sırada Masal'dan "ya ben böyle yatıyorum. Hava zaten sıcak. Üstüme de şu zıkkım örtüyü örttünüz. Açıyorum üstümü geri örtüyorsunuz. Ben hamileyim daha fazla terliyorum" diye bir isyan cümleleri yükseldi. Ben ise yerimden kalktım ve örtüyü aldım. Katladım ve ayak ucuna koydum. Alnına bir öpücük kondurup "istediğin bir şey var mı, yiyecek filan?" Diye sordum. "Çikolata istiyorum" dedi.
Bir daha alnına öpücük kondurup yerime geçtim. Cebimden telefonumu çıkarttım ve Ali'yi aradım.
"Alo, buyur abi"
"Ali, naptınız?"
"İçinden geçtik abi adamın, şimdi ise göndereceğiz başka bir ülkeye"
"Nereyi düşünüyorsunuz?"
"Güney Sudan, abi"
"Güzel, şimdi iyi dinle. Her marka çikolatalardan bir paket alacaksın ve tabiki çiğköfte de al. Yedi tane"
"Tamam abi, on dakikaya hastanedeyim"
"Bekliyorum aslanım"
Ve telefon kapanmıştı. Masal merakla Ömer'e "Zeynep bu sıcakta nasıl yaşıyor ya?" Diye sordu. Ömer ise gülerek "günde iki kere duşla yaşıyor. Bol buzlu kahvelerle filan" dedi. Onlar sohbet etmeye devam ederken ben ise Eren'i düşünüyordum. Düğünleri vardı. Bu olaylar içerisinde düğün yapmak zordu ama yapacaklardı. Ben bölmek istemiyordum mutluluklarını. İki kalp bir olacaktı. Sonsuza kadar... Sabah kalktıklarında kalplerini göreceklerdi. Çünkü artık kendi kalpleri partnerindeydi. Aşk böyleydi. Kalbini birine emanet ediyordun. Bazen yaralıyorlardı elindeki kalbi. Bazen ise süslüyorlardı. Çiçek açıyordu, o kalpte. İki kalp, bir kalp daha yaratıyordu sonradan. Tam bir aile olma yoluna ilerliyor o kalpler. Ama iki kalple de aile olunuyor. Mesela Aden ve Mete. Evli değiller, uzun zamandır beraber bile değiller. Ama tam bir aileler. Aile havası var onlarda. Birbirlerine baktıklarında gözlerindeki ışıltı... Tam bir aşk kuşlarıydı. Belli etmezler ama içlerinde de tutmazlar. Güçlüler... Aden çok güçlü. Mete çok peşinde koştu Aden'in. Aden ise görmemezlikten geldi. Bıraktı arkasında. Ama o da biliyordu Mete'nin güvenilirliğini. Zaten belli tipinden. Sarı ama kumrala yatık olan saçlarından, gri gözlerinden ve her zaman olan o gülümsemesinden... Aden ise dışardan uzak duran birisi. Ama birisiyle iki kelam etsin hemen alışır ve yakınlaşır. Favori çiftim onlar sanırım.
Kapının açılmasıyla düşüncelerimden arındım. Ali gelmişti. Ellerinde poşetler vardı. Yerimden kalkıp poşetleri elinden aldım. Kanepenin oraya geçip poşetlerden kutuları sırayla çıkarttım. Ali, çıkardığım kutuları sırayla açıyor ve diziyordu. En sonunda hepsi tamamdı. Ali'ye "yengene hepsinden bir tane ver bakayım" dedim. Tüm çikolatalardan aldı ve verdi. Arkasından çiğköfteyi verdi. Bu sefer Ali'ye "çiğköfteler herkes için, kendininkini almayı unutma" dedim. Herkes kendi çiğköftesini aldı ve sandalyeye yerleşti. Çiğköfteleri yerken kapı bir kez daha açıldı. Gelen Aslıydı. Bana bakıp "Mert bey, bir adam geldi sizinle acilen görüşmesi gerekiyormuş. Adı Muhammet Yıldız" hızla Ömer'e döndüm. Bir bakışımla tanımadığımı anlamıştı. Ömer de kafasını salladı. Böylelikle kimsenin tanımadığı ortaya çıkmıştı. Babama "sen banyoda durabilir misin?" Dedim. O ise yerinden kalkarak banyoya geçti. Aslı'ya ise "gelsin" dedim. Aslı gittiğinde ise etrafta tamamen bir sessizlik vardı. Sandalyemden kalktım. Kapı bir anda açıldı ve bir adam boğazıma atladı. Ben sakindim ama Ömer hızlı bir şekilde adamı çekti. Ben ise ellerimi cebime koydum. "Buyurun Muhammet bey?" Adamın duruşu hayrı alâmet değildi. Bağırarak "Benim sevgilimin senin evinde ne arıyor!?" Dedi. Bende şalterler atıyordu.
"Kimmiş lan senin sevgilin?"
"Buseyle nasıl evde yaşarsınız lan?"
"Bak Yıldız, söndürmeyim seni. Sevgiline sor bunu"
Karşımdaki adam sırıttı. Sonra arkada uzanan Masal'a baktı. Bana döndü ve "taş gibiymiş ha" dedi. Ben anlamak istemeyerek "af buyur kankam?" Diye sordum. Adam ise daha çok sırıtarak "diyorum ki karın da tam ağzıma layıkmış" dedi. Bu sefer sırıtma sırası bendeydi. Benim karıma cinsel bir imada bulunmuştu.
Benim karıma
Benim
Karıma
Konuşmaya devam etti. "Karından da bal damlıyor. Ela gözleri filan... Of felaketmiş ya"
Karşımda duran adamın çenesine yumruğu yapıştırdım. Dediklerini beyninde bir bir olarak duyuyordum. Bir kez daha çenesine yumruk attım. Dengede duramadı ve yere düştü. Bu sefer burnuna attım. Çenesine ve burnuna arka arkasına yumrukları indirdim. Artık her yer kandı. Ağzından kanlar fışkırıyordu. Ama yine de sırıtmaya devam ediyordu. Oğuz beni geriye çekti. "Vurmaya devam edersen birşey olabilir. Sakin olman gerekiyor!" Diye bağırdı. Ali'ye baktım ve "alın bunu gönderin bir ülkeye. Ha birde Buse ve kardeşini alın gönderin bir yere" dedim. Yerdeki adama dikkatle bakıyordum. O sırada Masal "Buse ve kardeşi dursun" dedi. Ben ise adama bakmaya devam ederek kafamı salladım.
Geriye giderek sandalyeye oturdum. Ali adamı aldı ve götürdü. Ömer ise kanları temizledi. Kafamın içinde bir sürü düşünce vardı. Bu düşüncelerle devam edemeyeceğim için hepsini bir kenara çektim.
İlk hedefim Semih Serer'di. Onu yere serecektim. Sonra ise herkese olan borcumu kapatacaktım. Mutlu bir hayat borcu...
Kapı çaldı. Ve içeri annem girdi. Ayağa kalktım ve anneme kaşlarımı çatarak baktım. Annem ise gülümseyerek yanıma geldi. Bir elini yanağıma koydu. Oradan ise eli saçlarıma gitti. Gülümsemeye devam ederek bana "bu saçın askere gittiğin zamanları hatırlatıyor bana" dedi ve eli tekrardan yanağıma gitti. Yanağımı uzunca okşadı. Sonra elini çekip kanepenin oraya gitti ve bir kırlenti kendine çekti. Oradan birşey aldı ama ne aldı görmemiştim. Ömer ile sarıldıktan sonra, tekrardan gülümseyerek bana döndü. Elinde telefonu vardı. Demek ki telefonunu unutmuştu. Bende gülümsedim bu sefer.
Annem Masal'a döndü ve gülümsedi. Yanına gitti ve bu sefer onun saçlarını uzunca okşadı, sevdi.
Tekrardan bana doğru gelmeye başladığında "anne kimle geldin?" Diye sordum. Gülünce gözleri kısılıyordu. Daha çok güldü ve "taksiyle geldim oğlum. Kimsenin benim için yorulmasını istemem" dedi. Bende "ben bırakayım mı?" Diye sordum. Kafasını hayır anlamında salladı. Oğuz'un yanına gitti ve elini sıktı. Bunları hiçbir şey demeden yapıyordu.
Sanki bir veda gibi...
Bu düşüncemi susturdum ve annemi izlemeye devam ettim. Her zaman gülümserdi ve derdi ki gülümse, herkese gülümse ki hayat da sana gülümsesin ve ben o günden sonra yolda gördüğüm büyüklere, küçüklere hep gülümsedim.
Annem bu sefer babamın yanına gitti. Babamla sıkıca sarıldı.
"Ay güzelim, her zaman ki gibi gülümsemen yüzünden solmuyor"
"Gülümsemek bir huzurdur Asaf'ım. Ben gülümseyerek huzurumu buldum"
Babam annemin saçlarına öpücük bıraktı ve Derince kokladı.
Telefonuma bildirim sesleri geliyordu. Cebimden çıkardım ve baktım. Mağazalardan indirim bildirimleri geliyordu. Telefonumu Masal'ın ayağının ucuna bıraktım.
Annemle babamın sarılma merasimi bitmişti. Annem "ben gidiyorum çocuklar, görüşürüz" dedi. Ömer ise "ben de bir acile bakayım" dedi ve annemin yanına geçti. Bende "kantine gidiyorum bende" dedim ve Ömer'in yanına geçtim. Hep beraber odadan çıktık.
Labirent gibi hastaneyi turladıktan sonra acile gelmiştik. Annem acilin kapısına doğru gitmeye başladı. Ben ise durup annemi izliyordum. Ömer de durmuştu, hissediyordum. Taksi orada bekliyordu. Annem yola gectiğinde taksi anormal bir şekilde gaza bastı. Annem yolun ortasındaydı ve taksi gazlamaya devam ederek anneme doğru geliyordu. Oraya bakmaya devam ederek elimi Ömer'e attım. Endişeli bir şekilde "Ömer" dedim. Taksi hızla annemin olduğu yeri geçmişti. Annem artık yürümüyor, yerde yatıyordu. Gördüğüm görseli idrak etmeye çalıştım.
Hızla acilin kapısına yöneldim. Şuan hastanede birkaç kişi vardı. Bu yüzden üstüme hızla Ömer'in verdiği haki tişörtü giymiştim. Annemin yanına vardığımda kanlar içinde yatıyordu. Şakağından kan akarken gördüm onu. Daha yeni yanağımı okşayan kadının o eli kan içindeydi. Üstümde ki tişörtü çıkarttım ve kafasına yasladım. Arkama döndüğümde ise taksi yavaşlamış bir haldeydi. Annemin olduğu yerde iki tane taş vardı. Sol avucuma onları aldığım gibi taksiye doğru koşmaya başladım. Ben koştukça taksi hızlanıyordu. Hastanenin önünden çıkmıştık. Ne kadar hızlı koşabiliyorsam koşuyordum ama rakibim arabaydı. En son durdum ve elimdeki taşları arka arkasına fırlattım. Bir taş arka camı çatlattı, diğerisi ise içeri girmişti. Arkasından bakmaya devam ediyordum ama artık göremiyordum. Gözlerim doluydu. Yanağıma değen şeyi göz yaşı olarak düşünmüştüm ama o yağmurdu. Yağmur damlası...
Arkama döndüm ve bu sefer anneme doğru koşmaya başladım. Bir sedye vardı ve üstünde annem yatıyordu. Asfalt kandı. Annemin kanı... Hemen Ömer'in arkasından gitmeye başladım. Ömer bir taraftan annemi kontrol ediyordu. Sarı alana geçiş yaptı. Bende arkasından ilerledim ama annemin yanına yaklaşamadım. Yere çömeldim. Göz yaşlarım benden bağımsız akmaya devam ediyordu. Aklıma Sina ve Bade geldi. Bu sene birinci sınıflardı. Daha miniklerdi. Ömer'in "nabız yok kalp masajına başlıyorum" dediğini duydum. Arkadan "defibrilatörü getirin!" Diye emir verişini de duydum.
Anne...
Ne olursa olsun yanımda duran Annem..
Ben ağlarken sırtımı sıvazlayan Annem...
Düştüğümde kaldıran Annem...
Yaralarıma pansuman yapan Annem...
Küçükken sorduğum tüm sorulara bıkmadan usanmadan cevap veren Annem...
Bir yeri kanadığında acıyor mu anne? diyerek onun yerine ağladığım Annem...
Kardeşlerime hem anne olan hem de baba olan Annem...
Evi dağıttığım da kızmayan Annem...
Ve daha fazlası.
Annem...
Canımdan bir parça...
Karşımda o canınını veriyorken burada oturup sessizce göz yaşı döküyordum. Ömer sayılar söylüyordu, anneme birşeyler yapıyordu. Ama beni yıkan şey Ömer'in "ölüm saati 4.28" demesiydi. Ömer sessizce bana döndü. Yeşil gözlerinin etrafı kırmızıydı. Yerden kalkmaya çalıştım. "Ömer... Hayır Ömer. Hayır Ömer!" Diye bağırırken yerden kalkmaya gücüm yetmiyordu. Önce kardeşim, sonra karım ve şimdi de annem. Kimseyi koruyamıyordum.
🌪️
Ömer çağresizce Mert'in yanına ilerledi. Mert artık sesli bir şekilde ağlıyordu. Böyle ağladığını bir kere görmüştü. O da Asaf'ın cenazesindeydi. Ama bu sefer daha fazlasıydı. Annesiydi. Bu acıyı en iyi Ömer anlardı. Önce annesini sonra ise anne saydığını kaybetmişti.
Ömer Mert'in yanına gidip başını göğüsüne yasladı. "Tamam Mert, sakinleş" diyordu ama nafile... Mert avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Ömer'in gözlerinden de yaşlar akıyordu ama durdurmaya çalışıyordu. Mert'in kafasını göğüsünden ayırdı. "Bana bak Mert" dedi ama Mert Ömer'in gözüne bile bakamadı.
Ömer bu sefer daha sert ve yüksek bir şekilde "bana bak Mert" dedi ve Mert'in yüzünü kendine çevirdi. "Ayakta duracaksın. Arkamda karın var, baban var ve sevdiklerin var!" Durdu ve Mert'in gözlerinden akan yaşa baktı. "Güçlü olacaksın ve düşmanını indireceksin! Başka çaren yok oğlum" dedi.
Ömer beyaz önlüğüyle Mert'in gözlerinden boşalan yaşları sildi.
5 dakika önce
Bir ses geliyordu. Asaf oturduğu sandalyeden kalktı ve gözlerini açtı. Mert'in telefonu çalıyordu. Masal'ın hemen yanında oturduğu için telefonu aldı ve kim olduğuna bakmadan açtı.
Karşıdaki sesi ne olursa olsun çok iyi tanıyordu, Asaf.
"Merhaba Mert. Hediyemi beğendin sanırım" dedi karşıdaki. Ve dediklerinden sonra tok bir kahkaha...
"Annene çok selamlarımı ilet hayatım. Ama artık ileteceğin bir annen yok"
Devam etti
"Annenin cenazesine çağırmayı unutma. Zaten babanın mezarının yanında yapılı bir mezarı vardı değil mi? Bende dedim ki mezar var bari boş durmasın"
Asaf "ne diyorsun lan sen puşt!" Dedi sinirle.
Karşısındaki ise "ooo Mert sigarayı biraz azalt canım, sesin aynı baban gibi olmuş"
"Bana bak lan pezevenk. Unutma beni Fırtına. Kendi soyadını beğenmediği için karısının soyadını kullanan bir adamdan bahsediyoruz burada, orospu çocuğu"
Karşısındaki adam durdu. "Mert sen bunu bilmiyorsun" dedi terettütle. Asaf ise "çünkü karşında YAD var" dedi.
Fırtına güldü. "Yusuf Asaf Demir. Karın şuan öldü haberin yok sanırım" ve arkadan tekrar bir kahkaha.
Kahkahadan sonra anne diye bir çığlık geldi.
"Asaf" dedi harfleri uzatarak. "Git ve karın morga girmeden yüzünü gör"
Asaf dişlerini sıkıyordu. Zorlukla "seni, çevire çevire sikmezsem bana da Asaf demesinler" dedi.
"Seni öyle bir sikeceğim ki öldür diye ağlayacaksın!"
Fırtına gene güldü. "Sikimden aşağı yolun yok Asaf"
Asaf hızla telefonu kapattı. Sağ elini saçlarına attı.
Ayla'nın en sevdiği yerdi saçları. Her zaman derdi Asaf'a "senin saçların pamuk gibi. Yumuşacık" Asaf ise her zaman gülerdi. Çünkü Asaf güldüğünde, Ayla'da gülerdi.
Asaf sol elinde tuttuğu telefonu Oğuz'un yanındaki duvara fırlattı. Oğuz hiç tepki vermedi. Çünkü koridordan gelen sesler onun için hiç kolay şeyler değildi.
Asaf hızla odadan çıktı. Çığlıkların geldiği yere ilerlemeye çalışıyordu ama nereye gideceğini bilmiyordu.
Birkaç kez yanlış yere döndü. İlerlerken bir taraftan "yapmamış ol fırtına" diye sayıklıyordu. Elini yüzüne attı ve "Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi'l-hayr" dedi. Ellerini açtı ve dedi ki "Allah'ım yardım et bana" Elleriyle saçlarını geriye attı.
Hızla sağa döndü ve doğru yere gittiğini anladı. Artık acildeydi. Hızla sarı alana doğru ilerlemeye başladı. Oğlu oturmuş ağlıyordu. Ömer'e yaslanmıştı, Mert. Ömer, sırtını sıvazlıyordu. Hızla Mert'in diğer tarafına yerleşti. Ömer'e baktı ve "Noldu Ömer?" Dedi. Ömer'in yeşilleri Asaf'a dönemedi bile. Ömer yere bakarak kafasını iki yana salladı. Asaf'ın sol gözünden bir yaş aktı. O yaşın içinde tüm güzel anılar vardı. Yere düştü gözyaşı. Bu sefer sağ gözünden bir gözyaşı aktı. O yaşın içinde tüm sarılmaları vardı. O da yere düştü. Her gözyaşı bir anıyı saklar derdi, babası. O Aylayla olan tüm anılarını hastaneye hapsediyordu. Çenesi titriyordu Asaf'ın. Yıllar boyunca görmemişti karısını. Özlemişti. Özlemini bir sarılmaya sığdırmaya çalıştı. Başaramadı. Karısının gözleri geldi aklına. O güzel bakışı...
Arkadan Oğuz gelmişti. Asaf'ın arkasına oturdu.
Mert ağlamaya devam ediyordu. O ise her gözyaşında bir canından parçayı kaybediyordu. Mert arkadan kendi ismini duydu. Normal biri olsa bakmazdı ama Masal vardı. Hemen o tarafa doğru döndü. Ömer bu seferde Masal'ın yanına gitti. Koluna girdi ve yardım ederek Mert'e götürdü. Mert oturuşunu düzeltti. Ve karısını yan bir şekilde kucağına aldı. Boynuna başını gömdü ve ağlamaya devam etti. Masal'ın kolundaki kesik izini okşadı. Daha çok girdi Masal'ın boynuna. Saklanmak istiyordu herkesden. Karısına sığınmak istiyordu. Minik bebeğine elini attı. Ne olursa olsun bırakmayan bebeğine...
Masal sol elini Mert'in ensesine yerleştirdi. Okşadı oradaki kısa saçlarını...
Ve Mert karısına saklandı, Masal kocasına...
🌪️🌪️🌪️
Biraz hüzün katalım dedik
Oylamayı ve yorum atmayı unutma
🤍💚
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.11k Okunma |
6k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |