38. Bölüm

Cielo

Ayçıl🌙
aaycill

İyi okumalar ciğerlerim ♥

 

🌪️🌪️🌪️

 

"Zaman akar, yüzler değişir, sokaklar unutur; ama bir yerlerde, kimsenin bilmediği bir gizli adam, dünyayı sessizce değiştirmeye devam eder. O konuşmaz, yazmaz, anlatmaz; ama bazı kapılar sırf onun geçtiği için aralanır."

 

Dikkatle o adama bakmaya devam ediyordum. Erhan abi kapının o tarafa doğru ilerledi. Erhan abi tekrardan o adamın yanına geldiğinde, Aslı hemşire girdi. Bade ve Sina'yı aldı. Ek olarak Buse ve Helin'i de çağırdı ve hepsi gitti. Yiğit abi "şimdi herkesin arkasını dönmesini rica ediyorum. Sırayla ismini söylediğim kişiler dönecek ve tepki vermeyecekler. Son kişi döndüğünde istedikleri tepkiyi verebilirler. Masal dışında herkes dönecek" dedi. Ben ayağa kalktım ve çelenke doğru döndüm. Çok iyi duruyordu, çelenk. Bin bir tane gül vardı.

 

Yiğit abi "Ömer, Eren, Doğu, Ecrin, Zeynep Minel, Asude, Selim, Karan, Asuman ve Ceylin, dönün" dedi. Tepkilerini bilmiyordum, hiç birşey demedikleri için anlaşılmıyordu kim olduğu. Sonra Yiğit abi "Nare, Dalya ve Ayla" dedi. Bir yere düşüş sesi geldi. Ömer'in "Ayla abla" diyişleri geliyordu, kulağıma. Eren "koltuğu boşaltın, Ecrin dışında!" Diyordu. Bir kaç hareket sesleri ve "bayılmış sorun yok" sesi geldi. Merakla bekliyordum. Tek ben kalmıştım.

 

Erhan abiden "Mert, dön" sesi geldi ve döndüm. Alt dudağımı dişlerken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Ellerimi kısa saçıma attım. Adamın yüzünde duygu kırıntısı ararken, onunda gözlerinin dolduğunu gördüm. Geriye doğru sendeledim ama dik duruşumdan vazgeçmedim. Adam yavaşca şapkasını çıkarttı. Kahve saçları, kahve gözleri aynıydı, hiçbir şey değişmemişti.

 

O sırada hızla kapı açıldı. Kapıya dahi dönmedim fakat Sina'nın abi dediğini duyuyordum. Sanki kör olmuştum. Gözlerim sadece o adamı görüyordu, etraf bulanıktı ama o adam netti. Gözlerimi birkaç kere kırptım ve görüş açımı düzelttim. Ömer hızla önüme atıldı ve Sina'yı kucağına aldı. Sina, Ömer'in kucağında kurtulmak için debelenirken, Bade benim üzerime koşmaya başladı. Ömer bu sefer Sina'yı Doğu'nun kucağına fırlatıp Bade'yi kucağına aldı. Bade'yi ise Mete'nin kucağına bıraktı. Sina bir şekilde Doğu'nun kucağından kurtulup tekrardan bana doğru koştu. Ben hareket edemiyordum, sanki kitlenmiştim. Ömer tekrardan Sina'yı yakaladı fakat Sina, Ömer'in bacak arasına tekmeyi yapıştırdı. Ömer'den sessiz bir çığlık yükseldi ama Sina'yı bırakmadı. Sina'yı yere yatırdı ve Selim hemen Sina'yı kendi himayesi altına aldı. Ömer yerden doğruldu. Elini karısının karnına atarak "kızım, kardeş işini erteliyoruz" dedi. Ömer'i izliyordum fakat konuşamıyordum. Ömer "ben Kamer hocamın yanına uğrayıp geliyorum" dedi ve hızla kapıdan çıktı. Erhan abi ise "Kamer üroloji uzmanı" diye bir açıklık verdi.

 

Tekrardan adama döndüm ve "bunca yıl neredeydin?" Dedim. Soruma cevap vermedi.

 

"Ben kendi ellerimle üstüne toprak attım, hergün çiçekleri suladım fakat sen? Sen bunca yıl neredeydin!"

 

Gene bir cevap yoktu.

 

"Altı yıldır, altı... Ben çocuklarına hem baba hem abi oldum. Sen çocukları hayatında hiç görmedin! Sen gittiğinde ben daha bir gençtim. Ne yapacağını tam olarak bilmeyen, babası ölmüş bir gençtim. Yirmi yaşında şirket yönetmeye başladım ben, şirket!"

 

Gene bir cevap yoktu fakat gözünden bir yaş süzüldü. Sina'nın sesi geliyordu ama ben konuşmaya başladığımdan beri ses gelmiyordu.

 

"Şimdi baba oluyorum, baba. Üçüncü çocuğum ha?"

 

Sadece ağzından "ikizlerin adı ne?" Çıktı.

 

Kafamı iki tarafa sallayarak güldüm.

 

"Kendilerine sormak ister misin?" Selim'e ve Mete'ye baktım. Yavaşca kucaklarından indirdiler. İkiside yanıma geldi.

 

Sina'nın saçlarını karıştırarak "tanıtın kendinizi" dedim, usulca. Sina birkaç adım ileri gitti, elini uzattı ve "ben Sina Demir. Altı yaşındayım, peki siz?" Adam Sina'nın elini usulca sıktı. Bade ise hemen Sina'nın yanına gitti ve "bende Bade Demir. Altı yaşındayım" dedi. Elini Sina'nın elinden çekti ve Bade'nin elini sıktı.

 

"Memnun oldum. Ben ise Yusuf Asaf Demir. Babanızım" dedi. Sina bir adım geri adım attı. Ve bu sefer "bizim babamız yaşamıyor ama?" Dedi. Adam ise dizlerinin üstüne çömeldi. "Evet, aslında herkes öyle biliyordu. Bir görev için ölü gösterildim. Sizin için, abin ve siz için" derin bir nefes aldı "Sina beni anlayabileceğini düşünüyorum. Kapasiten çok yüksek. Yaşına göre herşeyi anlayabiliyor, yapabiliyorsun. Semih Serer'i biliyorsun. Aranızda bir takım olaylar gerçekleşti. Ölü gösterildim çünkü o adamın beni ölü bilmesi gerekiyordu. Evet biliyorum, sizin için zor ama bunu yapmam gerekiyordu. Ben İspanya'da aslında sizi yönetirken, o adamın yapacağı çoğu şeyi engellemiş oldum" derin bir nefes aldı. Bana baktı ve "Gökteki yıldızlar sizin için parlıyor, Mert. O yıldızları eline al ve yönet. İstersen daha çok aydınlık olsun, istersen karanlık... Herşey senin elinde. Fakat bunlar benim elimde değildi ve sizin elinizdeydi. Aslında siz bir oyuncuydunuz. Beni ölü gösterdiniz, çünkü sizin hayatınız onların elindeydi. Ve ben öldüm, herşey sizin elinize geçti" gözlerini kapattı ve birkaç saniye öyle durdu. Tekrardan gözlerini açtığında "Oğlum, şunu sakın unutma ben hâlâ bir ölüyüm... Şuan ne kadarda karşında olsam hâlâ o toprağın altındayım" dedi. Yüzüne bakıyordum. Gözlerim dolmuştu veya kızarmıştı, bilmiyorum. Ama hâlâ gözlerinin içine bakıyordum. Arkadan annemin sesi geldi "aynısın, hiç değişmemişsin, Asaf" babam yavaşca anneme döndü "sen ise bir ay ışığından daha parlaksın, Ayla"

 

Kapı açıldı ve herkes gelen kişiye döndü. Ömer gelmişti. Hızla önümüzden geçti ve karısının yanına gitti. Sonra gülerek "sorun yok, hâlâ mükemmelim" dedi. Ben ise hafifçe sırıttım. Sonra tekrardan karşımdaki adama döndüm. Oradan ise hemen önümdeki çocuklara. Çocukların elinden tuttum ve annemin oraya doğru götürdüm. Annemin yanına bıraktıktan sonra tekrardan aynı yerime geçtim. Karşımdaki adamı biraz daha inceledim. Sağ elini kaldırdı ve sol eliyle, bilekliğini çözdü. Bana doğru yaklaştı. Sağ bileğimi kaldırdı ve bilekliği bana taktı. Ne oluyor dercesine babama baktım. O ise benim bu bakışımı anlamış gibiydi. "Bu artık senin oğlum" dedi ve geriye çekildi. Eren, hemen babama bir sandalye uzattı. Babam ise Eren'in elinden sandalyeyi aldı ve kafa salladı. Sandalyeye geçti. Ben ise bileklikteki yazıya baktım. YAD yazıyordu.

 

Yusuf Asaf Demir...

 

Yavaşça arkamı döndüm. Masal, gözleri dolmuş bir şekilde bana bakıyordu. Yatağına oturdum. O sırada babam "şunu söylemenin vakti geldi. Mert?" Dedi. Kafamı babama çevirdim. Devam etti. "Masal'ı gerçekten seviyor musun?" Tereddüt etmeden "evet, çok seviyorum" dedim. Kafasını salladı. "İspanya, bir yerden tanıdın geliyor mu Masal?" Dedi. Masal "ben İspanya'ya gidecektim. Ama gitmedim ve Mertle evlendik?" Dedi. Olayları anlamaya çalışıyordum ve bir şey dank etti. Babama döndüm "sen İspanya'da yaşıyordun. Masal İspanya'ya gidecekti ama gitmedi. Aslında herşey planlıydı. Bizim evlenmemiz... Değil mi?" Usulca kafasını salladı. "Evet ama bu altı yıl önce belli olan bir şey değildi. Siz küçükken bile aklımda olan bir şeydi. Ama evlendirmek değildi tabii ki. Yakın arkadaş olmanızdı" derin bir nefes aldı. "Fırtına ile aramızın bozulacağı belliydi. Bunlar çok uzun hikaye, sonra anlatırım. Hem Masal'ın rahatlaması için sizin arkadaş olmanız gerekiyordu. Ama şuan çocuk bekliyorsunuz. Bu hem sizin için hemde benim için mükemmel bir haber. Dede oluyorum" saçlarını karıştırdı ve anneme döndü. Yüzünde bir sırıtma vardı. "Çok güzelsin. Her zaman ki gibi..." Annemin bakışlarına bakarsak hâlâ çok aşıktı.

 

Ecrin bir anda "doğuruyorum!" Diye bağırdı. Herkes panikle Ecrin'e döndü. Doğu'nun eli kolu savruluyordu, panikten. Bir taraftan ise "Doğuruyor muyuz?" Diyordu. Ama arkada Aden çok rahat bir şekilde sakızını çiğniyordu. Aden'e baktım ve güldüm. O ise bana karşılık verdi. Elini cebine attı ve bana birşey fırlattı. Havada yakalıyıp ne olduğuna baktım. İki tane naneli sakız vardı. Bir tanesini açıp Masal'ın ağzına yerleştirdim. Bir tanesini ise ağzıma attım. Kafamı salladım, bu ise benim dilimde eyvallah demekti. Herkes panikken bu sefer babama döndüm. Çok tepkisizdi. Erhan abiye baktığımda aynıydı, ve Yiğit abi de. Aden dayanamamış olacak ki "Doğuran kimse yok" Doğu'ya baktı "Doğuran biri olacak ise o Doğu olacak" dedi ve gülmeye başladı. Ecrin'de gülüyordu. Aden Doğu'ya "bunca yıllık iş hayatımda doğuran bir kişi doğuruyorum Diye bağırdığını görmedim" dedi ve tekrardan yerine geçti.

 

Aden baba ayarı verdi

 

Ömer'e "Ömer" diyerek seslendim.

 

Başka ne diyebilirim lan

 

Ömer ise sakince bana döndü. Ve yanıma geldi. "Buyur kardeşim" dedi. Ömer'i inceledim. Yeşil gözleri yüzüne mutluluk katıyordu. Dışardan biri görse çok ciddi derdi. Gözleri bu ciddiliği biraz alıyor. Ama tanıdıklarında bu ciddi herif nasıl böyle? Diyorlar. Kendimden biliyorum.

 

"Ne zaman eve gideriz?" Diye sordum. Sorarken biraz sesli sordum ki beni Duysun. Etrafta çok ses vardı. Doğu anam ben bayılıyorum diyordu. Annem ve babam kendi aralarında konuşuyordu. Kızlar bir tarafta konuşuyor, ikizler ise beni izliyordu.

 

Ömer ise "duruma bakacağız. Hem bebeği kontrol etmemiz gerekiyor hemde anneyi. Anne biraz dinlense iyi olur gecenin bir yarısında uykusuz kalması sıkıntı" dedi. Ben ise kafamı salladım. Ömer ise yanımdan ayrılıp bağırarak "herkes dağılsın. Bir kısım bize gelsin, bir kısım Erengile. Bizim evlerimiz korunaklı" biraz durdu ve devam etti "Helin ile Buseyi katlanabilecek kişiler alsın. Karım katlanamaz" dedi. Eren ise "tamam bize gelsinler. Ama çoğunuz koltukta uyursunuz" dedi. Bu sefer konuşma sırası bendeydi. "Bana yedek kıyafet getirir misiniz? Üstüm hiç iyi değil. Ve birisi burada kalsın, duşa girmem gerekiyor. Masal'ı bırakmak istemiyorum" dedim. Babam "ben kalayım yanınızda, zaten çıkmam biraz zor olacak. Hava aydınlanmaya başladı" dedi. Ben ise derin bir nefes vererek "tamam" dedim.

 

Masal'ın eli kolumdaydı. Sakince Masal'a döndüm. Masal "kirli değilsin, kan kokmuyorsun. Bence duş almana gerek yok" dedi. Kendimi hala kan içinde hissediyordum. Yıkansam temizleneceğim gibiydi. Başımın arka tarafı ağrıyordu. Yavaşça ayağa kalktım. Masal'a "yok ben yinede alayım" diyerek Ömer'in yanına geçtim. Eren, kimleri kendi evlerine kimleri Ömer'in evine göndereceğini hesaplıyordu.

 

"Ömer bana ağrı kesici iğne filan şey yap ya" dedim başımın arkasına masaj yaparken. Ömer ise bana gülerek bakıp "ne yapayım?" Diye sordu. Ben ise tekrardan "lan şey yap işte" dedim. O sırada fark ettim ki bu benle dalga geçiyor.

 

"Ömer siktirtme belanı iğne vuruluyor mu yapılıyor mu her neyse yapacak mısın?"

 

"Tamam lan sakin ol. Popişine iğneyi sokarız" diyerek göz kırptı. Arkadan bir tekme savurdum ama tekmeyi son anda atlatarak odadan çıktı. Masaj yapmaya devam ederek Aden'e döndüm. "Aden sen bugün gidecek misin?" Aden ise kafasını kaldırdı. "Evet bugün nöbet yok ama Ömer kalacak" dedi. Ben ise kafamı salladım. Aden o sırada önlüğünü çıkarttı ve bana fırlattı. Ben ise tutup Eren'e fırlattım. Eren ise bana allık allık bakıyordu. Eren'e bir hücumla "sende doktorsun lan sen niye hastanede durmuyorsun?" Diye sordum. Eren ise "lan mal, ben nöbetçi değilim" dedi. Ellerimi saçlarıma attım ve Masal'a döndüm. Masal saçlarıma hüzünle bakıyordu. "Merak etme saçlarım oğlumuzun doğumuna kadar uzar" dedim. Sırıtmaya çalıştı ama eli karnına gitti ve yüzünü buruşturdu. Aden'e hızla döndüm. Aden ise hızlı adımlarla yanımıza geldi. Eren ise bana doğru atladı. Ben Masal'ın yanına geçmeye çalıştıkça Eren beni engellemeye çalışıyordu. Karıma birşeyler oluyordu. Acı çekiyordu. Fakat ya ben? Ben o acıyı çekmeye razıydım. Bir anda kapı açıldı. Hızla Ömer geldi. Ben Eren'in elinden kurtulup Ömer'e atladım. Ömer'in yakasından tutup Bir taraftan sallarken "karıma birşeyler oluyor!" Diye bağırıyordum. Ömer ise beni Eren'e doğru fırlattı. Masal karnını tutmaya devam ediyordu. Aden ise "hissedemiyorum lan ben. Aslı nerede? Aslı buraya gel!" Diye bağırıyordu. Kapı açıldı ve Aslı ultrason cihazı ile girdi. Girdiğinde Bir taraftan "daha küçük hissedilemeyebilir" diyordu. Ama Aden'in yüz ifadesi öyle durmuyordu. Aslı hemen cihazı bırakıp çoğu kişiyi dışarı çıkarttı. Masal'dan bir çığlık yükseldi. Derin bir çığlıktı. Eren'e yumruk savurup "çekil amına koyayım, çekil!" Dedim.

 

Evet saçmaladığımı biliyorum.

 

O sırada gök gürledi. Aden elini cihazdan çekti. Aslı o sırada serum takıyordu. Devam etti. Aden birkaç adım geriledi. Erhan abi hızla Aden'in yerine geçti. Bebeği kontrol ediyorken bir taraftanda Aden'e bakmaya çalışıyordu. Mete dışardaydı. Babam hızla dışarı çıktı. Tekrardan girdiğinde Zeynep ve Mete vardı. Bir daha gök gürledi. Aden ellerini saçlarına attı. Serum takılmıştı ve Masal daha iyiydi. Ben ise Aden'e bakmaya devam ediyordum. Yağmur damlaları cama vuruyordu. Aden ise yavaşça yere oturdu. Mete hızla Aden'in yanına geçti ve arkasına oturdu. Aden'in sırtını göğsüne yasladı. Zeynep ise Aden'in karşısına geçti ve Aden'in ellerini saçlarından ayırmaya çalışıyordu. Aden ise avuçlarını daha çok sıkıyordu. Eren beni serbest bıraktığı gibi Aden'in yanına geçtim. Zeynep "Aden bana bak. Aşmamız gerekiyor bunları" dedi. Devam etti "Derin nefes al ver. hadi güzelim"

 

Ağustos'un bu zamanlarında yağmur oluyordu çoğunlukla. Anlaşılıyordu aslında birşeyler. Aden'in hayatı biraz garipti. Yani tam olarak bilmiyorum ama çocukluk zamanı ile ilgili hiçbir şey anlatmazdı. Benim düşüncem yağmur yağıyorsa eğer bulutlar ağlıyordur.

 

Erhan abi "Masal ve minik Demir gayet iyi durumda" dedi ve odadan çıktı. O sırada Ömer yanıma geldi. Aden biraz iyiydi.

 

Yağmur gülümseyerek Ozan'a bir öpücük verdi. Ozan ise sırıttı. Neredeyse sabah olmuştu. Güneş yakında doğacaktı. Sahilde bir bankta oturuyorlar, gülümseyip eğleniyorlardı. Evlenmek istiyorlardı fakat Yağmur'un babası kızını kimseye vermek istemiyordu ve bu durumda çok ciddiydi. Yağmur ise evlenip çocuk sahibi olmak istiyordu. Ama öyle herhangi bir kişiden değil; Ozan'dan... Ozan portakal suyunu Yağmur'a uzattı. Yağmur ise memnuniyetle aldı. Ozan gökyüzüne baktı ve çok bulutlu olduğunu gördü. Sonbahar için normaldi fakat yağmur yağacak gibi duruyordu. Yağmur'a "aşkım, sanki yağmur yağacak?" Dedi tereddütle. Yağmur gökyüzüne baktığı gibi burnuna bir damla düştü. Yağmur ise " sanki değil, yağıyor" dedi sevinçle. Kafasını Ozan'ın göğüsüne yasladı. Portakal suyundan bir yudum alarak "biliyor musun, bir kızım olursa adını Aden koymak istiyorum" dedi. Ozan ise sevgilisinin saçlarını okşayıp "bir nedeni var mı?" Diye sordu. Yağmur kafasını kaldırdı, denize bakarak "Aden bana huzurlu geliyor" Ozan'a döndü "ve ilk çocuğumun kız olacağına eminim" dedi. Ozan ise şaşırmış gibi yaptı. Yağmur'un burnunu okşayıp "nereden biliyormuş benim güzel sevgilim?" Diye sordu. Yağmur ise kendinden bile emin bir şekilde "sende kız çocuğu tipi var çünkü, aşkım" dedi. Ozan ise biraz daha şaşırmış gibi yaptı. "Eğer kızımız olursa bende Aden koymak istiyorum" dedi, Ozan. Yağmur kaşlarını şaşkınlıkla çattı. Islanmış saçlarını geriye attı. "Sen niye Aden istiyorsun?" Diye sordu. Ozan ise dalgalı saçlarını karıştırdı. "Çünkü sevgilim Aden olmasını istiyor" dedi. Yağmur ise "yaa Ozan" dedi, aşk dolu. Ozan ise göğüsüne çekti, Yağmur'u. Islanmışlardı. Islanmamış yerleri bile yoktu ve ikiside çok huzurluydu. Evet belki yarın hasta olacaklardı fakat beraber olmak ve ıslanmak, hasta olmaya değerdi. Arkadan bir ağlama sesi geldi. Ozan hızla arkasını döndü fakat hiçbir şey göremedi. Bozuntuya vermedi ve sevgilisiyle denize düşen yağmur damlalarını izlemeye devam etti. Yağmur biraz daha hızlanınca Ozan "gel artık gidelim ama önce çöplerimizi çöpe atalım" dedi. Yağmur ise onaylayıp ayağa kalktı. Pet bardakları ve şişeleri o aldı. Ozan ise kalan çöpleri aldı. Arkalarındaki apartmanın önünde konteyner vardı. Oraya doğru ilerlemeye başladılar. Geldiklerinde çöplerini attılar fakat Ozan birşey şey fark etti. Çöpün hemen yanında bir puset vardı. Yağmur'un kolunu tutup oraya doğru çekti. Yağmur puseti gördüğünde birkaç adım geriledi. Ozan ise yavaşça yere oturdu. Yağmur hemen Ozan'ın yanına oturdu. Ozan puseti bacaklarının üstüne koydu. Pusetin üstündeki kumaşı yavaşça çekti. İçinde bir bebek vardı. Üstünde sadece zıbın vardı ve titriyordu. Ozan hızla ceketini çıkarttı. Ceketi kalın olduğu için onu koruyacaktı. Bebeği oradan çıkardı ve ceketle bebeği sardı. Yağmur hemen bebeği kucağına aldı. Pusetin altında bir zarf vardı. Ozan dikkatlice o zarfı aldı ve açtı. Zarfta adı Yağmur bu uğursuz bebeğin. Annesini aramayın. Annesi nefret ediyor bu bebekten. Kocasını bu bebek yüzünden kaybetti. Denize atacaktım ama buraya bıraktım. Bu notu gören bıraksın bu kızı. Yağmurda ıslansın ölsün. Zaten yağmurlu günde doğdu. Yazıyordu. Ozan okudu notu. Yağmur'a döndü ve sesli okudu. Yağmur ise kucağındaki bebeğe daha da sıkı sarıldı. Ozan "bizim bu bebeği yetiştirme yurduna vermemiz gerekiyor" dedi. Yağmur ise bunu duyduğuna üzülerek "evli olsaydık bizim kızımız olabilirdi, Ozan" dedi. Devam etti "Ozan şuanda mı vermemiz gerekiyor? Araba da sabaha kadar bizimle kalsın. Hem benim yedek kıyafetlerim var onlarla üşümez?" Dedi. Ozan ise bu teklifi kabul etti. Anahtarı Yağmur'a verdi ve kendisi bir petrole doğru ilerlemeye başladı. Hemen yakında vardı. Oradan bez ve mama alacaktı. Yağmur arabanın arka koltuğunda yerleşti ve bebeği yanına yatırdı. Üstündeki ceketi çıkarttı. Ve zıbını da. Kendi kazağını giydirdi, Yağmur. Bebeğin yakında doğduğu belli oluyordu. Minicikti. Ve sanki biraz da küçük doğmuştu. Ya da doğduğundan beri karnı tam olarak doymamıştı. Bebek yattığı yerde huysuzlanmaya başlamıştı. Yağmur hızla bebeği kucakladı. Ve göğüsüne bastırdı. Bebek yavaşça sakinleşti. O sırada Ozan geldi. Arka koltuğa geçti. Yağmur'a "mamayı sıcak su da yapmamız gerekiyormuş. Kettle olacaktı. Onunla ben su ısıtıyım, sende bezine bak" dedi. Yağmur bebeği dizine yatırdı. Bezinin kenarından baktı ve temizdi. Bebek tekrardan ağlamaya başlayınca kucağına aldı. Ozan'a "aşkım adı Yağmur Aden olsun mu?" Ozan ise gülümseyerek "olsun" dedi. Ozan dikkatle mamayı hazırladı ve Yağmur'a verdi. Yağmur dikkatle bebeğe içirmeye başladı. Aç olduğu çok belliydi. Gözleri griydi. Ve saçları sarı. Yeni doğmasına rağmen saçlarının rengi belli oluyordu. Biraz kumralımsı sarıydı ve çok güzel duruyordu. Mamanın sonlarına doğru gözleri kapanıyordu. Mama bitti, bebek uyudu. Yağmur dikkatlice bebeği ortalarına koydu. Ve kendiside uyudu... Sabah olmuştu ve Ozan Yağmur'u uyandırdı. Hızla sürücü koltuğuna geçti ve İzmir'in en iyi yetiştirme yurduna sürmeye başladı. Yağmur ise o sırada bebeğin bezini değiştirdi. Gelmişlerdi. Artık bebeği bırakma zamanıydı. Arabadan indiler ve binaya doğru yürümeye başladılar. Girdiklerinde müdürle konuşmak istediklerini belirttiler ve müdürün odasına gittiler. Müdürle konuştular. Müdür "bebeğin adı sizin istediğiniz gibi Yağmur Aden olacak. Soyadı ise bu bebeği ilk alanın soyadı olacak" durdu ve Ozan'a baktı "Ozan bey sizin soyadınız neydi?" Ozan ise meraklı bir şekilde "Yalçın" dedi. Yağmur hemen atladı. "Biz nikah kıysak ve beraber yaşamaya başlasak sevgilimle, bebeği alabilir miyiz?" Müdür ise "tabiki alabilirsiniz" dedi. Biraz daha ayrıntılı konuştuktan sonra Yağmur ile Ozan el ele çıktı. Ve mutlulardı. Çünkü nikah kıymaya gidiyorlardı. Hızla üstlerindeki kıyafetlerle nikah kıyıldı ve onun arkasından hemen dini nikah da kıyıldı. Sokaktan iki genci tuttular ve şahit yaptılar. Artık evlilerdi. Hızla yetiştirme yurduna gittiler ve Yağmur Aden'i aldılar. Artık Yağmur Aden Yalçın olmuştu. Mağazalardan Bebek için kıyafet, beşik gibi şeyler aldılar ve Ozan'ın evine gittiler. Kimsenin haberi yoktu evlendiklerinden. Üstünde Yağmur Aden yazan bir kırlent, örtü, zıbın ve yastık yaptırdılar. Artık Ozan'ın evinde bir huzur vardı.

3 ay sonra

Yağmur'un babası, üç aydır Yağmur'u arıyordu. Polis ekipleri de dahil. Fakat Yağmur artık Yalçın olduğundan dolayı Yağmur'u bulamıyorlardı. Babası Meriç'in ise aklına Ozan'ın evi gelmişti. Birkaç kere gitmişti fakat açan olmamıştı. İşte şimdi kapı kırma zamanıydı. Hızla Ozan'ın evine gitti ve kapılarının önüne geldi. Kapıya omuz atarak kapıyı kırdı. Meriç hemen yatak odasına girdi. Beşik vardı. Meriç zannetti ki Ozan kızını hamile bıraktı. Ve daha çok sinirlendi. Hızla salona girdi. Ve köşede ki Yağmur'u gördü. Belindeki silahı çıkarttı ve kızına doğru yöneltti. Yağmur'un gözünden korku akıyordu. Ozan ve bebek hastaneye gitmişlerdi. Yağmur gitmek istememişti ve "siz gelene kadar ben yemek yaparım" demişti. Meriç ilerledi ve namluyu kızının boynuna dayadı. Yağmur'un kulağına fısıldayarak "demek benden gizli evlendiniz" dedi. "Demek bende gizli çocuk yaptınız" dedi. Derin bir nefes aldı "artık benden gizli hiçbir şey yapamazsın Yağmur" dedi ve yüksek bir ses yükseldi. Yağmur kanlar içinde yere yığıldı. O sıra da polis ekipleri içeri girdi. Yağmur'u kanlar içerisinde, Meriç'i ise heryerine kan sıçramış bir şekilde gördüler. Meriç'i aldılar ve ambulans çağırdılar. Ambulans geldi ve Yağmur'u aldı. Ambulans hastaneye giderken Ozan ise eve gidiyordu. Çok şiddetli yağmur yağıyordu. Arabayla zor ilerliyorlardı. Arkadaki bebeğe baktı, Ozan. Sarı saçları, gri gözleri... Çok güzel bir kızdı. Eve tam geldiklerinde hastaneden Ozan'ı aradılar. Ozan telefonu açtı. "Alo" karşı taraf "Ozan bey bebeğinizin çoraplarını unutmuşsunuz onları hemen almanız gerekiyor" dedi. Ozan ise onayladı ve tekrardan hastaneye ilerlemeye başladı. Bu sefer hızlı sürüyordu. Hemen eve gidip karısının yanında olmak istiyordu. Hastaneye geldiler ve arabadan indi Ozan. Bebeği de aldı ve acilden giriş yaptılar. Acil çok karışıktı. Ozan bir güvenliği tutup "burada neler oluyor?" Diye sordu. Güvenlik ise "bir dava geliyor. Cinayet davası" dedi ve işine döndü. Bu sefer Ozan farklı bir güvenliği tuttu. "Kime ne olmuş?" Diye sordu. "Bir kadını babası vurmuş. Adı... Hah adı Yağmur Yalçın" dedi ve hızla kapıya doğru koştu. Ozan elindeki bebekle orada kala kaldı. Hareket edemedi. O sırada kadın doğum uzmanı geldi ve bebeği kucağına aldı. "Ozan ben geldiğiniz iyi oldu" dedi. O sırada başka bir hastaneden sevk edilen karısı geldi. Sedye de yatıyordu. Üstünde beyaz bir örtü vardı. Yüzü kapalıydı. Hızla oraya doğru atıldı. Sedyeye yaklaşmasına izin verilmedi fakat ben onun kocasıyım diyene kadar. Yaklaştı fakat bir görevli "beyefendi morga gitmemiz gerekiyor" demesiyle Ozan yere yığıldı. Gözlerini açtığında karşısında arkadaşını ve Yağmur'un annesini gördü. Yağmur'un annesinin kucağında Bebek vardı. Hemen Meliha hanım Ozan'ın yanına geçti. "Oğlum" dedi ağlayarak. "Oğlum Yağmur..." Dedi. Ozan'dan yaşlar inmeye başladı. Minik bebek ise huysuzlaştı. Ozan'ın arkadaşı ise "bebeği yetiştirme yurdundan almışsınız" dedi. Ozan kafasını salladı ağlayarak. Hızla doğruldu. Kolunda ki serumu çıkarttı ve koşarak hastaneden çıktı. Arabaya bindi ve son hızla eve doğru sürmeye başladı. O kadar hızlıydı ki... Ama bu hızı durduracak birşey oldu. Önüne atılan topu ezmemek için sola kırdı ve kaza yaptı. Araba pert oldu. Diğer araba da aynıydı. Polis sirenleri ambulans sirenleri arttı. Yağmur hızlandı. Bulutlar Yağmur ve Ozan için ağlıyorlardı. Ozan'ın arkadaşı Özkan ise fark etti ki bu gelen kaza Ozan'dı. Morga götürüldü... Buranın sonucunda ise birisi müebbet hapis cezasına çarptırıldı ve hapishaneye düştü. İki kişi morga kaldırıldı. Ve üç aylık bebek ise yetiştirme yurduna verildi. İzmir'in en kötü yetiştirme yurduna...

 

🌪️🌪️🌪️

 

Selamlar efendim.

Bölüm geç geldi kusura bakmayın, biraz mola vermem gerekti.

Aden'in hikayesini katmak istedim fakat daha devamı da var tabii ki.

Devamı ne zaman gelir bilmiyorum.

Beğendiniz inşallah?

Cielo= gökyüzü

 

 

 

 

Bölüm : 20.07.2025 11:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...