35. Bölüm

Hazırlık

Ayçıl🌙
aaycill

 

 

İyi okumalar ciğerlerim ♥

 

 

🌪️🌪️🌪️

 

 

Bazen, en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bir anlık sessizliktir. Yeni bir yerde, tanıdık olmayan seslerin arasında, insan kendi içindeki huzuru daha iyi hisseder. Zaman, hep ileriye doğru akar ama kalp, hep aynı noktada durur; tıpkı içindeki barış gibi. İçsel bir dinginlik, dış dünyadan bağımsız olarak, her an içinde var olur ve yalnızca fark edildiğinde kendini gösterir.

 

 

3 HAFTA SONRA

 

 

Ömer sakince "Mert" demişti. Dosyalarla ilgileniyordum. Yavaş bir şekilde arkama döndüm. Kafamı onaylarcasına salladım.

 

 

"Senin bu kadar sakin kalman normal değil, şimdiden ortalığı birbirine katman gerekiyordu"

 

 

"Boş boş durduğumu mu düşünüyorsun?"

 

 

Ömer, gözlerini kısıp bana baktı. "Ne demek istiyorsun?"

 

 

"Senin Jack'i tanıdığını biliyorum. Görüntülü konuşuyorken gördün Jack'i. Ama Jack, benim İngiltere'deki en yakın dostum."

 

 

Ömer şokla beni dinliyordu. Devam ettim.

 

 

"Ben Masal'ı sence bir erkekle görüşmesine göz mü yumacağım? Neyse bu kadar da değil. Evlerini biliyorum. Ne kadar da adresler için Eren bana yardım etse de kendim biliyorum birşeyler."

 

 

Ömer daha da şaşırmıştı.

 

 

"Hangi markete girdiğini, neler yaptığını, cafede neler içtiğini... Herşeyi biliyorum"

 

 

Ömer "sen manyaksın" dedi. Gülerek kafamı salladım.

 

 

"Bir kadına manyağım"

 

 

Ömer konuyu dağıtmak adına " yarın geliyorlar ve tam yarın alışveriş var. Minel ile Masal, sen ile Eren olacak" dedi.

 

 

O sırada yiğit abi içeri girdi. "Eren buraya gel çabuk!"

 

 

Eren, koşarak yiğit abinin yanına ışınladı. "Siyah kravat mı, yoksa lacivert mi?"

 

 

"Baba mor yok mu?"

 

 

Yiğit abinin sinirli bakışlarına maruz kalan Eren, "lacivert" diyerek aradan sıyrıldı. Koşarak yanımıza geldi.

 

 

Eren hevesle "yarın nasıl olacak biliyor musunuz?" Diye bir soru sordu.

 

 

Ömer ile aynı anda kafamızı hayır şeklinde salladık.

 

 

Eren konuşmaya başladı "şimdi kız tarafı, erkeğe bohça hazırlayacak. İç çamaşırı, birkaç tişört, eşofman filan. Ama erkek tarafı, kız evini değiştireceği için kıza baştan kıyafet almaya başlar. Yani kız hiçbir eşyasını evlendiği eve sokmaz, herşey yeni alınır ve kız seçer"

 

 

Ömer "valla bizde öyle birşey yoktu" dedi.

 

 

Eren ise "annem doğulu gerizekalı" dedi.

 

 

"Yani benim burada ki işim ne?" Diye sordum.

 

 

Eren bana baktı ve "erkeğe birşeyler alınırken sen orada olacaksın" kafamı olumlu anlamda salladım.

 

 

Ne manyak adetti lan bu

 

 

Ayağa kalktım, beyaz tişörtümü düzelttim. Ömer'e elimi uzattım. Ömer ise elimi sıkarak oturduğu yerden kalktı. "Ben eve gidiyorum" dedim kısık bir sesle.

 

 

Ömer ise "tamam" dedi. Bir kaç eşyam vardı. Onları çantaya yerleştirdim. En değerli parçalarımı ise cebime koydum. Baget yüzük ve ucunda güneş olan kolye...

 

Arabaya bindim. Neredeyse üç ay boyunca beraberdik. Bazen Eren'in sakinleştiricileriyle, bazen ise bir kolye ile rahatlıyordum. Bir koku beni rahatlatıyordu. Anlatılmazdı o koku.

 

 

Bunları düşünürken eve gelmiştim bile. Arabayı garaja sokmakla uğraşmadım ve girişe bıraktım. Yanımdaki koltuktan siyah, kırmızı spor çantamı aldım ve arabadan indim.

 

 

Kapıyı çaldığım da açan annemdi. Özlemiştim, yalan yok. Ama yüzüne bakmak bir hayli zordu. Arkada evin diğer üyeleri vardı. Aslında üye olmayan ama bize yerleşen kişiler. Asuman, Ceylin ve Dalya abla da sorun yoktu. Ama anormal olan Helin ve Buse'ydi.

 

 

İçeri girdim. Kimseyle göz teması kurmadan yukarı çıktım ve çantamı yatağa fırlattım.

 

 

Belki özgürlüktü bu, ama benim için en büyük tutsaklıktı.

 

 

Hemen yatağıma geçtim ve kendimi uykuya teslim ettim.

 

 

🌪️

 

 

Beyaz gömleğimi ve siyah kumaş pantolonumu seçtim. Altına beyaz bir spor ayakkabı. Ve en iyi güneş gözlüğümü seçip yatağa attım.

 

 

Üzerimi giyindikten sonra, gömleğimin eteklerini pantolonumun içine soktum. Kollarını kıvırdım. Herşeye karşı silahımı belime sıkıştırdım. Silahı arabaya koyacaktım.

 

 

Güneş gözlüğümü taktım, ayakkabımı giydim. Hazırdım. Aşağı indim, öğle saatleriydi. Herkes yukardaydı. Arabamın anahtarını aldım ve tam kapıyı açacakken Ömer aradı.

 

 

"Cumaya gidiyoruz, eve en yakın camiye gel" dedi ve kapattı.

 

 

Sabır dileyerek kapıyı açtım. Karşımda bir adam belirdi. Boğazımdan tutarak evin içine girdi ve beni duvara yasladı.

 

 

Belimdeki silahı onun anlamayacağı bir şekilde çıkarttım ve boynuna tuttum. Adam namluyu hissedince ellerini boynumdan çekti.

 

 

Silahı daha çok bastırdım. Gözlerimle koltuğu göstererek "yürü" dedim.

 

 

Adamın kim olduğunu bilmiyordum, benle neden uğraştığını bilmiyordum.

 

 

Koltuğa oturdu, ben ise karşısındaki koltuğa yerleştim. Silahı elimden bırakmadım ne de olsa Semih Serer'in adamı olabilirdi.

 

 

"Kimsin?"

 

 

"Sevgilim nerde?"

 

 

Soruma cevap versene lan it

 

 

"Kimsin?"

 

 

Cevap vermedi.

 

 

"Kimsin? Bir daha sormam. Ve şunu unutma hiç birşeyde üçü geçmem"

 

 

Adam durdu ve gözlerimin içine baktı. "Karan Serer. Şimdi, sevgilim nerede?"

 

 

O sırada merdivenlerden ses geldi. Ama hiç oraya dönmeden adama silahı yönelttim.

 

 

"Sevgilin kim? Karan Serer"

 

 

"Sen kim olduğunu daha iyi biliyorsun, Mert Demir"

 

 

O sırada elindeki bıçağı farkettim. Bıçaktan korkacak değildim.

 

 

"Ne naz yaptın Karan Serer"

 

 

O sırada arkadan "Karan!" diye bir ses geldi. Heyecanlı bir sesti. Hemen arkamı döndüm, Asuman'dı. Asuman, koşarak Karan'ın üstüne atladı. Karan, bıçağı yanına koymuştu. Ben ise elimdeki silahı belime tekrardan taktım ve ayağa kalktım.

 

 

Asuman, Karan'dan çekilince Karan'a daha iyi baktım. "Karan Serer, desene Asuman diye ne uğraştık ya" dedim gülerek. Karan'da gülmüştü.

 

 

"Şimdi Mert Demir, Masal nerede?"

 

 

Gülüşüm donup kaldı. Bozuntuya vermedim. Asuman biliyordu ama söyleyeceğini sanmıyordum.

 

 

"Karan Serer, Masal ingiltere tatilindeydi. Bugün dönecek ama eve uğramayacak çünkü bir arkadaşımızı evlendiriyoruz"

 

 

Anlayışlı bir şekilde kafasını salladı.

 

 

Ben ise arkamı döndüm ve sol elimi kaldırdım, indirdim. Anlamı ben gidiyorum siz takılın gibi birşeydi.

 

 

Hemen evden çıktım, arabama bindim. Camiye gitmem gerekiyordu.

 

 

Camiye yaklaştıkça bizimkilerin arabasını gördüm. Eren ve ben buradan kızların yanına geçecektik.

 

 

Arabamı park ettim ve indim. Camiye doğru yürümeye başladım. Kapısından içeri girdiğimde hemen Ömer'i gördüm. Herkes vardı ama Doğu dışında. Ecrin'in karnı büyümüştü, bebek her an doğabilirdi. Doğu, Ecrin'in yanından ayrılmıyordu. Kızlar İngiltere'ye gittiğinde sadece nikah kıymışlardı.

 

 

Hemen Selim'in yanına geçtim. Üstünde bordo bir tişört ve açık mavi kot pantolon vardı. Sarı saçları arkaya taranmıştı.

 

 

Hoca geldi ve namaz kılmaya başlamıştık.

 

 

Namaz bitişinde cebimden bir tomar para çıkarttım. Camideki çocuklara para dağıtmak en sevdiğim şeylerden birisiydi. Daha çok küçük olsalar bile Cumaya geliyorlardı. Dokuz yaşlarında bir çocuk bile vardı. Ve babalarıyla gelen birçok minikler...

 

 

Hepsinin yüzünde bir gülümseme oluşuyordu. Bu dünyadaki en güzel şeylerden birisi, bir çocuğu güldürmekti.

 

 

Eren önde arabasıyla ilerlerken ben ise arkasından onu takip ediyordum. Önce erkeğe alınacak sonra ise kıza alınacaktı. Bir mağazanın önüne geldik. Masal ile görüşmek beni tedirgin etse de sorun olacağını düşünmüyordum, düşünmek istemiyordum.

 

 

Önce Eren arabadan indi. Mavi gömleği beyaz pantolonu ile efsane görünüyordu. Bende hemen arkasından indim.

 

 

Mağazaya doğru yürümeye başladık. Eren'in annesigil daha İzmir'e gelmemişti. Yiğit abi İzmir'deydi, ama erkeğe alınırken erkek bile olmayacağı için Yiğit abi gelmemişti. Eren'i ise kovacaktık.

 

 

İçeri girdiğimizde ilk gözümüze çarpan Minel'in iki tane abisiydi. Eren hızlıca beyefendi rolüne girdi ve ellerini sıktı. O sırada Eren'i kovmayı başarmıştık. Alışveriş başlıyordu.

 

 

Masal, Minel'in yanındaydı ama bana hiç bakmıyordu. Ben ise ona bakmıyordum.

 

 

Minel, o sırada Eren'e bir askeri yeşili tişört, iki tane siyah tişört ve iki tane beyaz gömlek almıştı. Şimdi pantolonların oraya doğru ilerliyorduk. Bana Eren bunu sever mi? Diye soruyorlardı. En iyisini Minel bilirdi, ama bende bildiklerimi söylüyordum.

 

 

Pantolon işini de hallettikten sonra iç çamaşırı olan bölüme gittik. Eren dışarda depar atarken biz burada Eren'e iç çamaşırı seçiyorduk.

 

 

Minel'in büyük olan abisi, erkek kardeşine "bu marka giyiyordur herhalde" dedi. Ama Minel "hayır abi o marka giymiyor" dedi, ve bomba yerleştirildi. Az sonra patlayacaktı. Eren'e baktığımda hızlı hızlı yürümeye devam ediyordu. Olayı bilmiyordu ki garibim, az sonra sikilecekti.

 

 

Abilerinin ikisi de aynı anda "Ne?" Dediler. İşte o sırada Minel ne dediğini fark etti.

 

 

"Abi yani şöyle, ben bazen Eren'in evinde oluyorum. Eren nöbete gittiğinde filan, çamaşır seriyorum. Oradan abi. Vallahi"

 

 

Hayatımda bu kadar inandırıcı bir şey duymamıştım. Kesinlikle çamaşır seriyordu.

 

 

Abiler birbirlerine baktılar ve hemen mağazanın kapısına yöneldiler. Ben ise arkalarından koşar adımlarla ilerlemeye başladım. Az sonra Eren yanacaktı ve ben buna izin mi verecektim?

 

 

Normalde izin veririm ama önemli bir işimiz var.

 

 

En büyük olan abi Eren'in yakasını tuttuğunda bende abiyi tuttum. Abi sordu "Minel senin çamaşırlarını mı seriyor?" Abi işini biliyordu. Soruyordu ki iş mi yaptırıyorsun manasına getirecekti.

 

 

Eren kafasını iki yana salladı "ben Minel'e iş yaptırmam, kesinlikle. Tövbe Estağfurullah" dedi.

 

 

Boku yedik biz

 

 

Minel koşarak yanımıza geldi. Eren, Minel'e bakamıyordu bile. Eren'in yakası biraz daha sıkı tutulunca, Eren'in götü daha çok tutuştu. Bu sefer Eren, açıklama gereği duydu.

 

 

"Abi valla ben nöbetdeyken çamaşır serdi. Başka tövbe, ben bir daha iş yaptırırsam sik beni abi"

 

 

Ben artık herkesi salmış, sadece gülüyordum. Eren'in bu hareketi yıllarca dalga geçmeme sebep olacaktı.

 

 

Eren'in yaka bırakılınca malum işimize devam ettik. Eren'in kıyafetleri dizdikten sonra arabaya yükledik. Minelgil geç geldiği için kutulama ve erkek evine götürme yapılmayacaktı. Ama şimdi işin en keyif verici yerine geçiyorduk.

 

 

Minel'in kıyafetleri baştan dizme...

 

 

Burası beni ilgilendirmiyordu. Oturup keyfime bakacaktım.

 

 

O sırada mağazaya bir kadın girdi. Kim olduğunu bilmiyordum ama kadın, annem yaşındaydı. Altınları, kollarını ve boynunu dolamıştı. Bakımlı saçları ve cam mavisi gözleri vardı. Modern giyinişi ile takıları hiç uymuyordu. Giyinişi İstanbul hanımefendisi, altınları Mardin geliniydi. Sadece kadın da girmedi, arkasından iki tane kadın daha girdi. O kadınlar ilk giren kadından daha gençlerdi ve buradan anlıyordum ki, o kadının yardımcıları gibi birşeydi.

 

 

O sırada kadın, Eren'in yanına gitti.

 

 

Yeni oturduğum yerden kalktım ve uçarak Eren'in yanına gittim.

 

 

Yoksa Eren, Minel'i bırakıp zengin yaşlı kadına mı kaçmıştı?

 

 

Aklımdaki düşünceleri uzaklaştırmaya çalışırken, Kadını inceliyordum. O sırada kulağıma "çok mu beğendin?" Sesi geldi.

 

 

Hocam bu ses...

 

 

"Çok beğendiğim kadın yanımda, ama yüzüme bakmıyor" dedim, kısık sesle. Ona bakmıyordum, kadına bakmaya devam ediyordum.

 

 

O sırada kadın Eren'e "oğlum hadi ben gelin kızıma kıyafet dizeceğim, sende gelinimin yanına geç" dedi.

 

 

Ben şokla Eren'e döndüm. Eren o sırada annesi olduğunu anladığım kadını onayladı.

 

 

Vay anasını...

 

 

Elimi uzattım ve "Merhaba efendim ben Mert, Mert Demir. Sizin adınızı öğrenebilir miyim?" Dedim.

 

 

Eren'i çok iyi tanıyordum ama annesinin ismini ne yapayım amına koyayım

 

 

"Nare, memnun oldum oğlum" dedi ve hemen Masal'a döndü "bu güzel kız senin karın değil mi?"

 

 

Çok seri bir şekilde Masal'a döndüm.

 

 

"Evet. Bu güzeller güzeli karımdır, Nare hanım"

 

 

"Hanım demene gerek yok, abla ne yeterlidir"

 

 

Başımla onayladım ve tekrardan oturduğum yere geçtim.

 

 

Ama çok sıkıcı be

 

 

Sıkıldığımı anladığım da yerimden kalktım ve Masal'a doğru yürümeye başladım. Yanına geçtiğimde elbiseler dikkatimi çekti. Hemen gidip birkaç elbiseye baktım. Beyaz, üstünde pembe çiçekleri olan bir elbiseyi beğenmiştim. Ve gene bir ses duydum;

 

 

"yenge bence beğenir"

 

 

Lan ne yengesi amı-

 

 

"Bence de beğenirsin"

 

 

Hoop girdi mi koççuum

 

 

Masal'a döndüğümde yüzünde ki ifade tadından yenmezdi.

 

 

Beni niye bıraktın zalimin kızı?

 

 

"Senle konuşma vakti geldi" dedim ve oturduğum alana çektim.

 

 

"Ya anlatırsın o koduğumun adamının sana ne söylediğini, ya da ben öğrenmeyi bilirim"

 

 

"Öğrenmen bir işe yarayacak mı?"

 

 

"Semih Serer'in söylediği yalanı düzelteceğim ve doğruların üstünde ilerleyeceksin"

 

 

"Ben bu yaşıma kadar yalanlarla ilerledim, doğru sandığın yalanlarla ilerlememeyi de elbette bilirim"

 

 

Yüzüne dikkatlice baktım.

 

 

"Gözlerinin altı... Uyumadın mı?"

 

 

"Konuyu dağıtma"

 

 

"İstersen o güzel yatağımızda uykunu alabilirsin"

 

 

"Neyse değil mi, konutu dağıtmıyorduk. Şimdi anlat o adamın ne dediğini"

 

 

"Kanıtı var desem?"

 

 

Kendisinin bile tereddütle dediği şeydi bu.

 

 

"Kanıtda da şhopun amına koyduğunu söylesem?"

 

 

"Söylüyorum..."

 

 

Devam etti.

 

 

"Aldatıldığımı öğrendim"

 

 

Ne aldatılması amına

 

 

"Kimle aldatmışım seni?"

 

 

Yüzü düşmüştü. İsyan etmemem üzmüş olmalıydı. Hamileydi ve bu kadar üstüne gitmemem gerekiyordu.

 

 

"Buse"

 

 

Gülerek kafamı sağa sola salladım. "Bu kadar güzel yalan olamaz"

 

 

"Kanıtım var"

 

 

Bir anda dikleşip "görmek istiyorum" dedim.

 

 

Ve elleri telefonuna gitti. Bir adet fotoğraf açtı ve fotoğrafa baktım. Şhoptu. Çok belliydi.

 

 

"Şhop, kanıtlamamı ister misin?"

 

 

Kafasını olumlu olarak salladı.

 

 

Bu sefer elime ben telefonumu aldım ve iyi bir dostumu aradım.

 

 

Telefon açıldı ve ingilizce "hey, Jack. Sana bir fotoğraf atsam bana şhop olup olmadığını söyler misin? Uzun zamandır dostumsun be Jack" dedim.

 

 

Yüzünde bir şok ifadesi vardı.

 

 

Fotoğrafı Jack'e göderdikten sonra bir mesaj geldi. Mesajda ingilizce dostum bu fotoğraf şhop yazıyordu. Zaten şhop olmaması imkansızdı.

 

 

Buse benim niye üstüme çıksın, anca o başka erkeklerin kucağına...

 

 

O sırada Erengil geldi. Ellerinde dolu dolu poşet vardı. Arabaya koydular hepsini, gidiş vaktiydi. Kendimi de kanıtladığıma göre gayet iş iyiydi.

 

 

Masal'ı çok iyi anlıyordum çünkü aldatılmak affedici birşey değildi. O sadece düşünmek için kendine vakit ayırmıştı. Üç ay...

 

 

Ama şüphelerim de vardı. Belki de Semih Serer sadece bunları söylememişti.

 

 

Bu yalanları...

 

 

🌪️🌪️🌪️

 

 

Nasılız la?

 

 

Efsanevi

 

 

Yara yedik (Minelciğim selamlar sevgiler)

 

Evet bu bölümde böyleydi

 

Mert?

 

 

Masal?

 

Eren?

 

 

Minel?

 

Nare?

 

 

Lele canım hey

 

 

Sizi seviyorum

 

 

Yanlışımız varsa affola

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.04.2025 22:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...