13. Bölüm

12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"

Adelina
adelinashwriterr

Yeni bölüme hoş geldiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"

 

"Umrumdasın"

 

Dağınık zihnimle uyanmış evi temizliyordum. Dün geceden sonra oldukça gergindim. Zaten telefonum sabaha kadar hiç susamıştı. Sarp defalarca aramıştı, en sonda ise evdeyim uyuyorum diyip telefonu kapatmıştım. Beni yakalandığı an hesap soracağını biliyordum. Ama şimdilik bu olay gizli kalmalıydı. Zamanı gelene kadar onunla karşılaşmak istemiyordum.

 

Tüm bu düşüncelerle birlikte çöpü atmak için kapıya çıktığımda bizim apartmanın görevlisi olan Tahsin amca her zamanki neşeli moduyla şarkı söyleyerek yukarı çıkıyordu.

 

Horon edelim horon.

 

Tutuşalım el ele

 

Ne da güzel oynuyor

 

Beni gördüğünde beni göstererek

 

Bir bakın şu güzele

Hey hey heyyyy heyyyy heyyyy

 

Açıkçası güne böyle başlamak beni belki de az da olsa düşüncelerimden uzaklaştırırdı. Bende ona katılarak horon tepmeye başladım. Ortama çabuk alışan biriyseniz bu sizin için oldukça kolay olacaktır. Elimden tutarak ortaya geçip horon tepmeye başladık. Güne horon teperek başlayacağımı birisi söyleseydi kesin gülerdim.

 

Ayağında takunya takır tukur ediyor

 

İstedim anasından madur mudur ediyor

 

Biz apartmanın içinde horon teperken aniden sesi duyan yan komşum yani Sarp Baysoy'un kapısı açılmıştı. Onu görmemezlikten gelerek horon tepiyordum. Birkaç saniye sonra ise Tahsin amca kendiliğinden durdu.

 

"Uy, yeter da. Beni yordun kız."

 

"Aaa üstüme iyilik sağlık. Sen başlattın."

 

"Ben başlattum da sen devam ettiruysun. Yaşluyum ben azgun." Tahsin amcanın konuşması bana çok tatlı geliyordu. Saatlerce oturup onunla kavga edebilirdim o derece.

 

"Ula tamam. Ne sinirleniyusun?" dedim alayla.

 

"Ben Trabzon'luyum, biz doğarken sinirle doğaruz."

 

"Uy, benim de anam Rizelu. Ben de mi öyleyum?" Tek kaşımı havaya kaldırıp yüzüne baktım.

 

"Heseten mi?"

 

"He he."

 

"He tamam." Hiç şaşırmadı. "Ben gideyrum, daha işim var da. Çöp nerede?"

 

"Burada" Siyah poşeti ona verdiğimde "azgun, bu uşak iki saattir sana bakayru" dediğinde başımı çevirip omzunu kapıya yaslamış Sarp'a baktım. Üzerinde siyah eşofman takımı vardı. Neden orada durduğunu gayet iyi biliyordum.

 

"Diyeceğu var belli."

 

"Yok amca, o pek konuşmaz."

 

"Niye dilumu yok?" Söylediği cümleyle kıkırdamıştım. "Yok, izin vermiyor konuşmama amca." Sarp olduğu yerden ayrılıp yanıma geldi.

 

"Niye azgun?"

 

Tahsin amca kaşlarını çatarak bana döndüğünde konudan kaçmak için "de hayde, sen çik yukari" dedim konuyu dağıtarak. "Mustafa amca seni bekliyor."

 

Tahsin amca yüzünü buruşturarak "nefret edeyrum onda, inşallah yaruna çıkmaz" dediğinde sırıttım.

 

"Hiç kafasi çalışmayi."

 

"He da. İnsan bu kadar kafasiz olur mu? Kulağide yok. Neyse ben gideyum."

 

Yukarı çıktığında tam Sarp bir şey söyleyecekken onu engelledim.

Çünkü Tahsin amcayla Mustafa amcanı dinlemek istemiştim. Onların diyalogları hep komik gelmişti bana.

 

"Daha ölmedun mi ?"

 

"Ne?"

 

"Diyurum günaydın. Çöp var mi?"

 

"Ne?"

 

"Ebenin boku. Çöp diyorum çöp"

 

"Sabah sabah niye bağırıyorsun be. Çöpler burada. Görmüyor musun?"

 

"Ağzina sıçtığım"

 

"Ne?!"

 

"Nene nene."

 

"Kimin nenesi?" dediğinde kahkaha attım. Sarp da benimle birlikte onları dinliyordu.

 

"Benim nenem." dedi Tahsin amca bağırarak.

 

"Ne olmuş?"

 

"Ölmüş" dedi Tahsin amca. Yemin ederim ki apartmanın tek neşesi Tahsin amcaydı.

 

"Allah rahmet eylesin," dedi Mustafa amca yüksek sesle.

 

"Darısı senin başına inşallah."

 

Ardından sesler kesildi. Sarp aniden kolumdan tutarak beni zorla evine soktuğunda kapıyı kapatıp beni kapıya yasladı. Aniden üzerime doğru eğilerek "dün gece nereye gittin?" diye hesap sordu aniden. Yüzünde öfke vardı. Kıskançlık mıydı bu?

 

Gidip nişanlı olduğu halde başka bir kadına sarılan adam bana hesap soramazdı. "Bana hesap mı soruyorsun?" dedim sinirle. "Ne hakla?"

Elimi tutup nişan yüzüğümü bana göstererek dişlerinin arasından tısladı. "Bu hakla." Bakışları yüzümde oyalandı.

 

"Bir kere ben seninle konuşmuyorum" dedim çemkirerek. Daha dün yaptığı şeyi unutmamıştım.

 

"Niyeymiş o?" dedi anlamaya çalışır gibi bana bakarak. Gözlerini kısarak yüzünü benden uzaklaştırdı.

 

"Sen iyi biliyorsun niyesini. Bilmiyormuş gibi yapma." Onu sertçe ittirip kapıyı açtım. Hızlıca dışarı çıktığımda arkamdan gelmemişti. Evime girip kapıyı sertçe kapattım. Şimdi kesin peşimden gelip kapıyı çalacak. Kesin.

 

3...2...1... Çalmadı.

 

Ama çalması gerekiyordu. Acaba beşten geriye mi saysaydım? 5... 4...3...2...1

 

Yine çalmadı. Ne oluyor ya? Kapıyı hiddetle açtığımda tek kaşını havaya kaldırmış hala aynı pozisyonda beni izliyordu. Başını dikleştirip gözlerini kıstı.

 

"3 saniye kalmıştı güzellik." Ne?! O da mı saydı?

 

Hayır, Defne. Onun için çıktığını sanmamalı.

 

"Tahsin amca!" diye bağırarak yukarı çıktım.

 

Aptal Defne. Yine çıkmaza girdik.

 

"Bana 4 paket yumurta alır mısın?" Oha! Lan ne yaptım ben?

 

"Ne?!" dedi Tahsin amca şok içinde. "Kafayi mi yedin da? Tavuk çiftliği mi kuruyorsun?"

 

Merdivenlerde aval aval durmuş bana kafayı yemişim gibi bakan Tahsin amcaya bakarken bakışlarım aşağı katta gülmemek için kendini zor tutan Sarp'a kaydı.

 

Aferin Defne. Kendini yine komik duruma düşürdün?

 

"Ben pasta yapacaktım." Güzel bahane. Zaten pastaya da 4 paket yumurta gider değil mi?

 

"Bu kız da kafayi sıyırdi. Azgın, o kadar yumurtayla bir süre pasta yapılır, üstüne üstlük pastane açılır. Ne yapacaksın o kadarini?"

 

Omuz silkerek masumca güldüğümde Tahsin amca "apartman hepsi deli da." dedi şikayetlenerek. Aşağı indiğimde hala konuşmaya devam ediyordu. "Sonra bana delu diyorlar."

 

Sarp'la göz kontağından kaçınarak eve girdim. Bu gün olabildiğince onunla görüşmek istemiyordum.

 

***

 

Sabah işten çıktıktan sonra annemlere gelmiştim. Gelmez olaydım. Zümra hanım akşam bizi yemeğe davet etmiş. Manqal yapacaklarmış. Annem kendi odasında hazırlanarken, babam işten daha yeni geldiği için yorgun halde uyuya kalmıştı. Yaklaşık yarım saat boyunca sesimi çıkarmadan odamda telefonumla ilgileniyordum. En azından annem sesimi duymazsa görünmem diye aptalca bir düşünceyle hayatta kalmaya çalışıyordum.

 

"Defne, hazır mısın?"

 

Görev başarısız oldu.

 

Hazırlanmamıştım. Çünkü gitmek istemiyordum. Sarp'tan uzak kalmaya çalışınca daha çok dibinde bitmem artık sinirlerimi bozuyordu. Aniden kapı açıldı ve annem içeri daldı. Annem yatağımın üstünde pijamalarımla oturduğumu görünce şaşkınlıkla bana baktı. "Neden hazırlanmadın?"

 

"Gitmek istemiyorum," dedim omuz silkerek.

 

Annem sakince yanıma gelip yatağında kenarında oturdu. Elimi tutarak saçlarımı okşadı. "Niye?" Ne cevap verecektim. Dün bir kıza sarıldı, ona güzelim dedi. Benim de tüm moralim bozuk.

 

"Sarp'la yoksa kavga mı ettiniz?" Ay canım annem ya. Nasıl da beni uğraştırmadan bahaneni buluyor.

 

"Hı hı" dedim mırıldanarak. "Dün kavga ettik. Gitmek istemiyorum anne lütfen" dudaklarımı büzerek, yavru köpek gibi anneme bakarken annem derin bir nefes alarak gözlerini kapattı.

 

"Maalesef o seçeneğimiz yok tatlım. Ama başka bir seçenek var. Ama bu gün onu orada görmezden gele bilirsin. Çünkü biliyorsun, Zümra hanım seni çok seviyor. Gitmezsek ayıp olur." Gözümün içine girmezse görmezden gelirim de işte. Olmuyor, sürekli yanımda bitiriyor.

 

Ama bir taraftan da doğru söylüyordu. Zümra hanımı kırmak istemiyordum. Mecbur gidecektim.

 

Annem aniden ayağa kalkarak dolabın kapısını açtı. İçinden beyaz balon kollu v yaka olan kısa elbisemi alıp yatağa attı. Ardından siyah kovboy botlarımı da alıp yatağın köşesine koydu. "Hadi kalk hazırlan bakalım. Birazdan çıkacağız."

 

Başımı istemsizce aşağı yukarı sallayıp ayağa kalktım. Annem odadan çıkar çıkmaz pijamalarımı çıkarıp elbiseni giyindim. Bir de onun için hazırlanıyorum ya. İnanmıyorum.

 

"Yılanın sevmediğin ot burnunun dibinde biter değil mi?" dedim kendi kendime şikayetlenerek. Saçlarımı açık bırakmak istedim. Bu yüzden onunla pek ilgilenmedim. Hafif makyaj sürüp odadan çıktım.

 

Annem yine her zamanki gibi şıktı. Üzerinde yeşil omzu düşük bluz, siyah kumaş pantolonu ve siyah stiletto. Taktığı takılar onu tamamlamıştı. Babam ise her zamanki gibi takım elbisesiyle gayet sade görmüyordu.

 

***

 

"Merhabalar efendim hoş geldiniz," Zümra hanım ve Cengiz bey sıcak bir karşılamayla bizi karşıladığında Zümra hanım bana o kadar sıkı sıkı sarıldı ki öyle içten ve samimi. Sanki oğlundan daha çok seviyormuş gibi.

 

"Canım kızım, nasılsın bakalım?"

 

"İyiyim, siz nasılsınız?"

 

"Seni gördüm daha iyi oldum. Hadi geçin içeri." İçeri geçtiğimizde bizi büyük bir salon karşılaşmıştı. Büyük elmaslara benzeyen avizeleri evi aydınlatıyordu.

 

Yere kadar uzanan perdeler, geniş pencerelerin zarafetini tamamlıyordu. Ortada geniş ve rahat bir kanepe yer alırken, etrafında uyumlu koltuklar dizilmişti. Şöminenin üstünde zarif bir ayna asılı ve etrafında dikkat çeken sanat eserleri bulunuyordu. Raflar şık aksesuarlar ve kitaplarla doluydu. Duvarlar ise sade ama şık tablolarla süslenmişti.

 

Büyük pencereleri tamamlayan uzun perdeler sona kadar çekilmiş ve bahçeni evin içinden görme şansını veriyordu. Salonda büyük bir masa açılmıştı. Fakat bahçede de oturmak için koltuklar vardı.

 

"Sarp yolda geliyor," dedi Cengiz bey bana bakarak. Gelmesin ya niye geliyor ki? "İşten izin alamadı, o yüzden biraz geç çıktı."

 

Muzip bir şekilde gülüp başımı salladım. Sanki çok umrumdaymış gibi. "Eviniz çok güzel. Bayıldım." Gerçekten göz kamaştırıcı bir zevke sahiplerdi. Geniş ve ferah evleri insana pozitif enerji veriyordu.

 

"Bahçeye çıka bilir miyim?" diye merakla sorduğumda "tabii ki, kızım burası senin de evin" dedi Zümra hanım sıcakkanlı bir şekilde. "Dilediğin kadar dolaşa bilirsin."

 

"O zaman Sarp gelene kadar bahçeye çıkalım ne dersiniz?" Cengiz beyin sorusuyla babam başını onaylayarak salladı.

 

Hava çoktan kararmıştı. Yemyeşil çimlerle kaplı geniş bir alan vardı. Bakımlı çiçek tarhları, rengarenk çiçekler ve dolgun bitkilerle doluydu. Bahçenin ortasında, büyük bir havuz parlıyor ve kenarlarında rahat şezlonglar yer alıyordu. Yeşil dekor ağaçlar bahçenin köşelerinde farklı bir aura yayıyordu. Bahçe oldukça bakımlıydı. Annemler Zümra hanım ve Cengiz beyle koltukta otururken ben bahçeyi dolaşmaya başladım.

 

Bahçe oldukça büyüktü. Açıkçası Sarp'ın ailesinin bu kadar zengin olduğunu bilmiyordum. Tamam benim ailem de zengin ama bu kadar gösterişli değiller. Yani evimiz büyük, bahçemiz normal, herkesin kendine göre bir tane arabası var ve benim sadece bir arabam bir motosikletim var. Ama buraya geldiğimizde kapıda garajda 7 tane araba gördüm. Ev ise korumalarla korunuyor. Bir sürü koruma var etrafta. Dünyanın en güvenli neresi diye sorsalar kesin burası derdim. Bu durum bana ilginç gelmişti.

 

"Hoşgeldiniz, geciktiğimiz için özür dilerim." Sarp'ın sesini duymamla bakışlarımı onlara çevirdim. Önce annemle daha sonra babamla görüştü. "Amirim, hoş geldiniz," yanında Ahu ve Feride vardı.

 

Mükemmel. Gerçekten mükemmel. Çok mükemmel. Olağanüstü mükemmel.

 

Kızları babamlarla tanıştırdığında örködöşöm Förödö diye tanıştırdı.

 

Bu gece oldukça zor olacaktı. Sakinliğini koru. Sakin ol.

 

Yani ne diye Feride'ni getirirsin ki? Aile yemeği bu. Aile. O senin ailen mi? Hayır. Eee? Anlamadım gitti. Yok ya. Bence benim sinirlerimi zıplatmak için getirmiş.

 

Sarp'ın bakışları beni arıyordu. Hemen arkamı çevirip onu görmezden gelerek telefonumu açtım. Ve herkesin yaptığı şeyi yaptım. Fotoğraflara girip guya meşgulmüş gibi fotoğrafları kaydırmaya başladım.

 

Ve hissettiğim gibi adımlar bana doğru yaklaşıyordu.

 

Allah kahretsin. Yine konuşmak zorunda kalacağım.

 

"Ne yapıyorsun burada?"

 

Arkamı döndüğümde gülümseyerek bana bakan iki çift bal rengi gözlere karşı gülümsedim. Hayır, gülümseme. Küssün. Suratımı anında astım.

 

"Hiç, bir arkadaşımla mesajlaşıyorum." Suratımın aniden değişmesiyle delirdiğimi düşündüğüne yemin ede bilirim.

 

"Defne, hadi gelin. Biz geçiyoruz içeri." Annem bana seslendiğinde hızlıca yanından geçip giderken kolumdan tutarak gitmemi engelledi. "Dilara hanım, siz geçin biz birazdan geliriz."

 

Annem önce bana sonra ona baktı. Onunla küs olduğumu biliyordu. Bu yüzden hiçbir şey demeden başını sallayarak içeri geçti. Hay aksi.

 

"Ne yapıyorsun sen?" Öfkeyle gözlerine baktım. "Niye öfkelisin? Bir. Niye benimle konuşmuyorsun? İki. Niye kaçıyorsun? Üç. Hepsini cevapla bırakacağım."

 

Kolumu elinden kurtarak gözüne baktım.

 

Pat diye söylesem mi? Yok hayır. Ama başka bahanem yok ki. O zaman topuğa kuvvet. Acaba hızlıca içeri koşarsam yakalar mı ki?

 

3...2...1.

 

Hızlıca içeri doğru koşmak isterken aniden beni belimden yakalayarak eliyle ağzımı kapattı. Bağıramıyordum bile. "Nereye küçük hanım?" Belimden tutup kaldırarak çalıların arasından bahçenin diğer tarafına geçtik. O kadar az kiloda olmam onun için bir avantajdı. Tabii onun kaslı kollarını saymıyorum bile.

 

Beni duvara yaslayıp üzerime doğru eğildi. Ve vücudunun ağırlığını üzerime dökerek gitmemi engelledi.

 

"Bırak beni manyak."

 

"Manyak sensin. Sorularımın cevabını almadan hiçbir yere bırakmam seni."

 

Ya bir de bırakmam diyor ya. Sinirlendim resmen.

 

Yüzünü yüzüme yaklaştırıp gözlerini gözlerime sabitledi. "Durduk yere trip yiyorum zaten. Her şey anlat."

 

Öfkeyle solub, gözlerimi kapattım. Sabır çekip, yutkundum.

 

Anlatmazsam bırakmazdı, o kesindi.

 

"Madem Feride'yle ilişkin var, niye bana yaklaşıyorsun o zaman?" Sinirle sorduğum cümleyle dudağının köşesi belli belirsiz kıvrıldı. Hoşuna giden bir şey vardı ama ne?

 

"Sen beni kıskandın mı?"

 

Suratına bir tane yumruk patlatasım geldi o an.

 

"Sarp, beni sinirlendirme. Kıskanmadım, sadece afalladım. Sevgilin olduğun halde bana yaklaşman ne kadar doğru?" Ona çıkıştığımda gözlerini gözlerimden çekmeden yüzünü bana yaklaştırdı. "Bundan dolayı olduğunu biliyordum. İzin verseydin daha önce açıklardım. Ama sürekli kaçtın."

 

Hep yaptığım gibi...

 

Omuz silkerek göğsünden ittirdim. Duvardan ayrılarak ona doğru bir adım attım. "Gerek yok. Ben anlayacağımı anladım. Yalan bulmak için beynini yorma."

 

Arkamı dönüp gidecekken beni tutup tekrar kendine çekti. Bu kez elleri sıkıca belimi kavramıştı. "Aramızda hiçbir ilişki falan yok." O kadar kendinden emin bir ifade vardı ki neredeyse inanacaktım. "Ben ona kardeşim gibi bakıyorum. Ahu'dan benim için bir farkı yok. Ha seninle birlikte olduğum sürece hayatıma kimseyi almam. Ayrıldıktan sonra alırsam o da seni ilgilendirmez."

 

Kararlı gözlerle gözlerime bakarken yutkundum. Sarp'ın ona karşı duygusu olmadığı kesindi, gözlerinden belliydi. Ama belli ki Feride öyle düşünmüyordu.

 

Sinirle gülerek başımı çevirdim. Dudağımı ısırıp gözlerimi kapattım.

"Ama Feride öyle düşünmüyor." İmalı bakışlarımla gözlerine tekrar baktığımda başını dikleştirip benden uzaklaştı. Bana karşı olan bakışları onu affetmem için içgüdümü uyarıyordu. Çünkü o kadar güzel bakıyordu ki, onun karşısında sinirli olmakta zorlanıyordum.

 

"Kimin ne düşündüğü umrumda değil. Benim için önemli olan senin ne düşündüğün. Aramızda hiçbir şey yok olamaz da. Kaldı ki sana yakınlaşmamın nedeni de söyleyeyim. Temas bağımlısıyım." Ellerini cebine sokarak duruşunu dikleştirdi.

 

"Nişanlımsın sana dokunmak en doğal hakkım. Kimse bunu sorgulayamaz. Sen bile." Bir elini cebinden çıkartarak parmağıyla tehdit eder gibi bana doğru salladı. "Öyle mi?" dedim kollarımı göğsümde birleştirerek. "Ama ben bana dokunmana izin vermiyorum. Ne yapacaksın? Zorla mı dokunacaksın?"

 

Alayla gülerek gözlerime baktı. Aramızdaki gerilim gittikçe büyüyordu.

 

"İzin vermiyorsun, çünkü heyecanlanıyorsun."

 

"Ne?!" Ne saçmalıyordu?

 

"Dün elimi beline koyduğumda titriyordun." Hay aksi. İşte gel de buna cevap ver. "Üşüdüm ben o yüzden."

 

Tabii Defne. Zaten Rusya'da olduğun için üşümen normal. Bahane bulma konusunda gerçekten berbatım.

 

"Yapma Defne. Beni inandıramazsın. Sana dokunduğum an kendimi kaybediyorsun."

 

"Saçmalama. Öyle bir şey yok."

 

"Öyle mi?" dedi beni taklit ederek. "Öyle" dedim kararlı tonda. "Ve ayrıca madem sen kendi kurallarını koyuyorsun, anlaşmamıza uymuyorsun o zaman bende uymam. Ve bir daha sakın bana yaklaşma." Anlaşma yapmak için elimi uzattım.

 

"Tamam" dedi öfkeyle ve ardından elimi sıkıca tuttu.

 

Burada bile dokunmaya çalışıyor.

 

Ve barıştık. Herkesin nasıl barıştığını biliyoruz. Bizim de kendi tarzımız bu işte.

 

Arkamı dönüp eve doğru koşar adımlarla yürüdüğümde önce biraz bekledi ardından hızlıca peşimden geldi. Eve girdiğimizde annemler salata hazırlarken, babamlar koltukta oturmuş sohbet ediyordu.

 

"Abi, nerede kaldınız? Manqalı yakman gerekiyor." Ahu soğanları doğrarken Feride gözlerini Sarp'a dikmişti. En azından aramızdaki sorunları çözebiliyorduk, sanırım...

 

"Oğlum, sen manqalı yak. Biz etleri getiriyoruz."

 

Sarp dışarı çıktığında ben hemen Ahu'nun yanında belirdim. Feride hiç zaman kaybetmeden peşinden gitmişti. Onları umursamadan Ahu'ya yardım etmeye başladım. O soğanları doğrarken ben domatesleri doğramaya başladım. Hızlıca onları bitirip salatalığa geçtim. "Elin ne kadar da yatkın. Hızlıca doğradın."

 

Kaşlarımı kaldırdım hafifçe. "Evet, mutfakta iyiyimdir.

 

"Anne, gelinin mutfakta iyiymiş duydun mu?" dedi gülerek. "Eee Dilara'nın kızı o. Annesine çekmiş." Zümra hanım hem annemi hem beni överken utanmıştım. Annem ise gururla bana bakış atıp önüne döndü.

 

Salatalığı hazır ettikten sonra annem etleri Sarp'a götürmem için bana verdiğinde bana doğru yaklaşıp kulağıma "konuştunuz mu?" diye sordu sessizce. "Kavga ettik, barıştık" dedim gülümseyerek.

 

Sarp'la benim aramızda olan ilişki babamla annemin arasındaki ilişkiye çok benziyordu. Annemle babam kavga ettiklerinde anlaşırlardı. Biz de o türden ilişki yaşıyorduk.

 

Etleri alıp Ahu'yla beraber dışarı çıktığımızda Feride Sarp'ın yanındaydı. Gözümü onlardan çekip önüme döndüm. Etleri masaya bırakıp tekrar içeri girdim. Feride'nin ne düşündüğü artık umrumda değildi. Benim için önemli olan Sarp'ın ne düşündüğüydü. Ve o da açık açık bana fikrini söylemişti.

 

***

 

Herkes bir şey yaparken ben salıncakta oturup boş boş sosyal medyada dolaşıyordum. Çünkü yapacağım bir şey yoktu. Feride her şeye maydanoz olduğu için bana pek bir şey kalmamıştı. Aslında bana iyilik yapmıştı da haberi yoktu. Bahçedeki salıncakta oturmuş hafifçe sallanıyordum. Bakışlarım ara sıra Sarp'a kayıyordu. Ne yapıyor diye.

 

Ahu tabakları hazırlarken Feride onun yanından ayrılarak Sarp'ın yanına gitti. Etleri kontrol eden Sarp'a "bana da bir tane verir misin?" dediğinde Sarp ona sıcak eti bıçakla uzattı. "Dikkatli ol sıcak." Feride cilve yaparak teşekkür edip sıcak eti üfleyerek eline alıp ısırdı. "Hmm, tadı çok güzelmiş." O kadar saçma tepki verdi ki yapmacık olduğu her halinden belliydi.

 

"Herkese merhabalar. Afiyet olsun hepinize." Aniden Alp kapıdan içeri girdiğinde şaşkınla ona baktım.

Ne alaka şimdi?

 

"Amirim, nasılsınız?" Gerçi Alp'in aileden birisi olduğunu kabul ede bilirim ama Feride'ni kabul edemem.

 

Herkesle tek tek görüştükten sonra direk Sarp'ın yanına geçti. "Ooo başkomiserim, döktürüyoruz yine."

 

Etten birisini de Alp'e verdi. "Güzel tadı."

 

Kendi aralarında kıkırdayarak bir şey konuştukları sırada aniden gözü bana kaydı. Herkesten uzak oturmam hoşuna gitmemiş gibi kaşlarını çattı. "Defne, buraya gel."

 

Sanırım sıra bendeydi. Ayağa kalkarak onlara doğru ilerledim. Güzel olsa dahi güzel olduğunu söylemeyecektim. Niye? Çünkü sinir bozucuyum.

 

Sıcak etlerden bir tanesini bıçakla alıp üfledi. Elimi uzattığımda "dur sıcak, elini yakacaksın," deyip kendi eline aldı. Bu hareketi hoşuma gitmedi değil. Elimi yakmasın diye kendi eliyle yedirecekti. Feride bıkkınlıkla gözlerini devirdiğinde Ahu'nun bakışları bize kaydı. Feride'yle baş ede bilen tek kişi oydu. "Feride, gel bana yardım et" Aslında yardım edecek bir şey yoktu. Sadece Feride'yi bizden uzaklaştırmak istedi. Feride hiçbir şey demeden yanımızdan ayrıldığında hiç kimseye belli etmeden derin bir oh çektim. Nihayet karabasan gitmişti.

 

"Ooo herkese bıçakla yediriyor, hanımına eliyle bizzat yediriyor." Alp'in söylediği cümleyle kendimi tutamayıp kıkırdamıştım. Sarp ise onu umursamadan eline aldığı eti dikkatlice dudaklarımın arasına bıraktı. "Dikkatli ol," dedi tekrar uyararak. Bana bebek gibi davranması çok güzeldi. Sarp'ta sevdiğim özelliklerden biri olabilirdi.

 

Gerçekten çok lezzetliydi ama bunu söylersem kesin ego tavan olacaktı.

"Nasıl olmuş?"

 

"Eh işte" dedim başımı hafifçe sağa sola sallayarak. Gözleriyle her mimiğimi bakışlarının altında esir bırakırken, dudağının köşesi aniden kıvrıldı.

 

"Eh mi? Eti ben değil annem hazırladı." İmayla gözlerime baktı. Şimdi ne tepki vereceğimi anlamak için gözlerini kıstı. Ağzımda çiğnediğim lokmanı çiğnemeyi durdurup gözlerine baktım.

 

Şimdi gel işin içinden çık. Bunda da tam ispiyoncu havası var. Nasıl rezil olunur oynat bakalım.

 

"Yok hayır, tadı zaten güzel. Kötü pişmiş. Çiğ. Beğenmedim."

 

Alayla gözlerime bakıp başını hafifçe eğdi. Omuzlarımı kaldırıp indirdiğimde diliyle dudağını ıslatarak başını çevirdi.

 

"Anne, Defne senin hazırladığın eti beğenmedi. Çok kötü olmuş diyor."

 

Ne?! Yok artık. Abartsaydın?!

 

"Beğenmedi mi?" diye sordu Zümra hanım şaşkınlıkla. Sarp da hemen ispiyonlamıştı beni. Hain.

 

Elim ayağıma dolaştı aniden. Ne söyleceğimi şaşırdım. Kadın şimdi yanlış anlayacak. "Hayır, çok güzel olmuş. Ben şaka yaptım." Tedirginlikle dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ben Sarp yaptı sanınca onu sinirlendirmek adına hani." Ben lokmanı çiğnemeye çalışarak zorlukla konuşurken Sarp eğlenir gibi bana bakarak gülüyordu.

 

"Tamam merak etme anladım seni" dedi Zümra hanım kahkaha atarak.

 

Sen görürsün Sarp bey.

 

Biz sofraya geçerken aniden gelen telefonla Alp'le Feride gitmek zorunda kalmıştı. Biz ise sofraya geçerek yemek fastına başlamıştık. Sarp ne hikmetse tam karşımda oturmuştu. Daha doğrusu oraya oturmayı tercih etmişti. Çünkü herkes oturmadan önce benim nereye oturmamı bekledi. Tam karşıma Ahu oturacakken Ahu'yla yerini değişmişti.

 

"Ellerine sağlık başkomiser," dedi babam memnuniyetle. "Ama gelecek sefer etleri de sen hazırlayacaksın bakalım nasıl pişiriyorsun?"

 

"Baş üstüne amirim." Sarp'ın babamın karşısında saygı çerçevesinde konuşması ondan çekinmesi o kadar hoşuma gidiyordu ki.

 

"Sarp'ın eli lezzetlidir Harun bey." Cengiz bey elini hafifçe Sarp'ın omzuna destek verir gibi vurduğunda Sarp tevazu dolu bir ifadeyle babama baktı. Bak bak bak. Hareketlere bak. Sanki yürüyen ego bu değilmiş gibi.

 

"Sarp biraz farklı." Zümra hanım oğluna gururla bakarak anneme döndü. "Her şeyi beceren ama sakin kalan o çocuk var ya hani işte o Sarp. Üniversite birincisi oldu bizim haberimiz yoktu."

 

Yok artık!

 

Gözlerimi kocaman açıp alayla güldüm. Benim tanıdığım Sarp kesinlikle bir pankart hazırlar ve tüm İstanbul'da o pankartla dolaşırdı.

 

Ama bir sorun vardı. Herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu. Annem ise öldürücü bakışlarını bana yolluyordu. Allah kahretsin. Yine mi sesli düşündüm? Zümra hanım şaşkınlıkla bana baktığında "yani o kadar başarılı olduğunu bilmiyordum," diyerek işin içinden çıkmaya çalıştım. Hoşuna gitmemişti. Gülümsemeye çalışarak boğazını temizledi.

 

"Yani başarılarını hep gizledi. Asla egolu değildi." İnanmayan gözlerle bakarken kaşlarım havalandı.

 

Dilime sahip çıka bilirdim ama mimiklerime asla. Aynı kişiden mi bahsediyoruz acaba?

 

Dudaklarımı büzerek Sarp'a döndüğümde başını hafifçe aşağı eğmiş beni izlediğini fark ettim. Ama öyle böyle değil. Keyifli gözlerle izliyordu. Yutkunarak bakışlarımı kaçırdım.

 

Etten son lokmamı aldığımda tabağımdaki et bitmişti. Sadece salata kalmıştı. Ve ben daha doymamıştım. Ama şimdi ikinci kez elimi uzatırsam ayıp olacaktı. Bakışlarım ete kaydı. Çok güzeldi tadı. Görünüşü daha da güzeldi. Ciğerci kedi gibi ete bakarken Sarp aniden etten çatalıyla alarak tabağıma koyduğunda şaşkınlıkla suratına baktım. Sanırım artık düşüncelerimi de okuyordu.

Bana doğru hafifçe eğilip kimsenin duymayacağı şekilde "et çiğ mi dedin sen?" diye sessizce sorduğunda gözlerimi bıkkınlıkla devirerek çatalı sertçe ete batırdım.

 

Zafer kazandı ya kırk gün kutlar tabi.

 

"Düğüne hazırlık nasıl gidiyor?" diye annem direk konuya girdi. Aslında bu sorunun altında çok şey vardı. Kızımı hala gelinlik seçmeye götürmediniz hayırdır? dedi de medeni şekilde.

 

"Biz hazırlıklara başladık, aslında sizi bu konuyla ilgili konuşmak için çağırdık." Zümra hanım tekrar sıcak gülümsemeyle bana döndü. "Kızım, eğer yarın müsaitsen seninle gelinlik seçmeye gitsek mi? Hem gelin bohçası için bazı şeyler alırız."

 

Kaşlarımı çattım. İlk defa duyduğum bir şeydi. "Anne, gelin bohçası ne?" Fısıltıyla sorduğuma rağmen Zümra hanım dediğimi duymuş olmalı ki aniden cevapladı.

 

"Erkek tarafının geline aldığı hediyeler."

 

Kaşlarım hafifçe havalandı. Yemeğime devam ettim. "Kız tarafı da damat bohçası hazırlıyor." Babam beni aydınlatmak adına lafa girdiğinde tekrar beynimde soru işareti oldu. "Onlar da mı hediye alıyor?"

 

"Evet," diye Cengiz bey sakince cevapladı. İlginçti. İlk defa böyle bir şey duyuyordum. "Peki neden her iki taraf kendi çocukları için almıyor?"

 

"Çünkü adet böyle" dedi Ahu derin bir nefes vererek. Sanırım artık sorularım sıkmaya başlamıştı. Ama son bir sorum daha vardı. "Neden adet böyle?"

 

Meraklı bakışlarımı hepsinin yüzünde tek tek dolaştırırken Sarp başını öne eğmiş sessizce kıkırdıyordu. "Kızım, nebilim. Geçmişte böyle yapmışlar işte." Babam bıkkınlıkla bana cevap verdiğinde çocuk gibi önüme döndüm.

 

"Bilmediğiniz şeyi niye yapıyorsunuz o zaman?" diye kendi kendime şikayetlenirken Sarp ve Ahu büyük bir kahkaha atmıştı. Diğer herkes ise sabır çekiyordu.

 

"Sen gül gül." Babam tehdit dolu gözlerle sırıtan Sarp'a döndü. "Evlenince ben de böyle güleceğim."

 

"Niye baş belası mıyım ben?" dedim sinirle. Ne çabuk bıktılar benden. Daha bir ay olmadı geldiğim. "Evet," dedi annemle babam aynı anda. Oflayarak tekrar yemeğime döndüm. Sarp ise kendini zor tutuyordu.

 

"Yarın müsait misin?" dedi tekrar Zümra hanım. "Evet, müsaitim. Ama öğlene kadar gidip geliriz değil mi? Çünkü öğlenden sonra randevularım var da."

 

"Merak etme, erkenden çıkarız."

 

Bakışlarım bu kez Ahu'ya kaydı. "Ahu da gelir mi?" diye sorduğumda Cengiz bey şaşkınlıkla bana baktı. "Ahu'nun işi vardır," dedi tok sesle.

 

Aralarında gerilim vardı, bu belliydi de. Ama ne?

 

Ahu'nu sanki özel günlerde istemiyor gibiydiler. Fakat ben yanımda Ahu'nu da istiyordum. "Ahu, benim için iptal ede bilir misin? Lütfen." İşi olmadığına adım gibi emindim. Yalvaran gözlerle ona baktığımda önce annesine sonra babasına baktı. Sanki izin alıyor gibiydi.

 

Sarp ise şaşkınlık içindeydi. Babası bana bakıp dudaklarını birbirine bastırdı. İkna etmem gereken Ahu değil, babasıydı. "Hem biz Ahu'yla çok iyi anlaşıyoruz. Ben bazı konularda fazla kararsızım. Bana yardımcı olur. Hem daha önce bohça alışverişi yapmadım." Babası dikkatle beni dinledikten sonra arada bir sessizlik oluştu. Düşünüyordu. Sarp da beni dikkatlice izliyordu. Ahu'nu neden istediğimi anlamıştı. Boğazını temizleyip konuya girdi.

 

"Bence gitsin, Defne'ye yardımcı olur. Annemin zevkiyle Defne'nin zevki aynı olmaya bilir. Sorun çıkmasın sonra." Hay ağzın bal yesin. Demeye çalıştığım buydu. Çünkü Zümra hanımın zevki biraz farklıydı. Aramıza bir köprü gerekiyordu. O da Ahu olmalıydı.

 

Cengiz bey kısa bir sessizlikten sonra başını hafifçe salladığında Ahu ağzında tuttuğu lokmanı güçlükle yutarak "tamam gelirim" dediğinde rahatlamıştım. Sarp'la bakışlarımız buluşmuştu. Beni anladığı ve olaya el attığı için teşekkür edince o da bakışlarıyla rica edip önüne döndü. Artık bakışlarımız konuşuyorduk.

 

****

 

Babam beni eve bıraktıktan sonra kendisi işe tekrar gitmişti. Sarp ise Alp'le buluşmaya gitmişti. Bu gün devriyeleri varmış. Akşam eve gelmeyecek. Kendisi öyle söyledi.

 

Eve geldikten sonra botlarımı çıkarıp kenara fırlattım. Çıplak ayaklarımla hemen mutfağa yönelip yorgunlukla ofladım. Yarın oldukça yorucu olacaktı. Açıkçası bundan sonra günlerim yorucu olacaktı. Çünkü bayağı bir randevum vardı. Hepsine yetişmek oldukça zordu.

 

"Prenses, neredesin? Anne geldi." Kedimin mama kabına mamasını koyarak onu aramaya başladım. Ayaklarımı zemine sürterek yürüyordum. Çünkü yürüyecek halim yoktu. Bugün çok yorgundum.

 

Önce balkona çıktım, orada yoktu. Ardından içeri geri dönüp koltuğun altına baktım. Her zaman ora saklanırdı. Ama bu kez orada yoktu. Ardından banyoya ve tuvalete de baktım. Son olarak benim odam kalmıştı. Çok ilginç bir durum vardı. Ev oldukça sessizdi. Ve korkutucuydu. Prenses benim odama girmişse bile şu an oraya girmeye korkuyordum. Ama içimdeki merak tohumu çoktan yerini almıştı. Kapım çok ilginç bir şekilde aralıktı. Kapıyı açtığımda kapının gıcırtısı ortamı daha çok germişti. "Prenses?" sesim titremişti. Elimi uzatıp ışığı yakacakken biri aniden elimden tutup beni içeriye doğru çekti.

 

Işığı yaktığında karşımda siyahlar içerisinde onu gördüm. Savaş Karakurt'u. Beni duvara yaslayıp duvarla kendi arasında beni sıkıştırırken kalbim korkutan durdu sandım. Soluğum kesildi, gözlerim irice açıldı. Öfkeyle bakan mavi gözlerinden ateş fışkırıyor gibiydi.

 

Korku dalgası tüm damarlarımda tek tek atarken, gözlerim bunun gerçek olup olmadığını anlamak için daha çok açıldı. Göğsüm hızlıca inip kalkıyordu. Gerçek olamazdı. Bunun kabus olma ihtimali bile beni korkutmaya yeterken gerçek olma ihtimalini düşünmek istemiyordum... Olamazdı... Bu olamazdı...

 

Ellerinde giydiği siyah eldivenleri ağzımı kapatırken nefes almamı engelliyordu. İçimdeki korku adeta bir girdap gibi beni içine çekerken, beynim durmuş, kalbim göğüs kafesim delip geçecek gibi atıyordu. Bakışlarındaki öfke soluğumu kesiyordu. Kollarından kurtulmam imkansızdı, bu yüzden çırpınmıyordum bile... Korkuyla gözlerimi açıp gözlerine baktığımda gözlerinin öfkeden seğirdiğini fark ettim.

 

"Benimle oyun oynamak mı istedin?" sesinde hem alay hem de öfke vardı. "Canını yakacağımı söylemiştim. Seni uyarmıştım." Yutkunarak "ben-be" diye kekedim. Korkudan hiçbir şey söyleyemiyordum.

 

"Madem oyun oynamak istiyorsun, oynayalım." Ardından eli enseme gitti. Ve ondan sonra ise etraf tamamen kararmıştı...

 

Uhuhuuuu nasıl oldu ya bu? Apslzkslhxjdjxk

 

Okurlarım ? Nasılsınız ? İyisiniz iyisiniz. Sızısısıkzkzkz

 

Bölümü nasıl buldunuz? Sizce bundan sonra neler olacak? Hemen yorumlara koşun...

 

Diğer bölümleri de sınavlardan vakit buldukça yayımlayacağım. Şimdilik hoşça kalın....

 

 

 

 

Bölüm : 22.12.2024 21:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 12.Bölüm: 'Şeytanın Tohumu'
Adelina
Savaş'ın Yıldız'ı

7.04k Okunma

500 Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Giriş1.Bölüm: "İçimizdeki Kötülük"2.Bölüm: "Savaş'ın Peşinde"3.Bölüm: "Tesadüf Değil Plan"4.Bölüm: "Kırılmış Kabulleniş"5.Bölüm: "Arkadaş Olalım mı?"6.Bölüm: "Geri Dönüş"7.Bölüm: "Bilinmeyen Hata"8.Bölüm: "Kaçırılma Krizi"9.Bölüm: "Dağ evinde dağ ayısıyla"10.Bölüm: "İlk Mühür"11.Bölüm: "Kıskançlık Savaşı"12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"13.Bölüm: "İhanet Hançerinin Ateşi"14.Bölüm: "Gerçeklerden Uzak Hayallere Yakın"15.Bölüm: "Korkusuz Yürek"16. Bölüm: "Rüya Gibi Kabus"17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"18.Bölüm: "Bir Yıldız İntikamı Düşünün"19.Bölüm: "Topuklu Belalar"20.Bölüm: "Acı Gerçeklerin Rüzgarı"21.Bölüm: "Karanlığı ışığımdan daha güçlü."22.Bölüm: "Kraliçe Geri Dönüyor"23.Bölüm: "Büyük Buluşma"24.Bölüm: "Yıldız Kayması"25.Bölüm: "Yüzleşme"26.Bölüm: "Anne sana ihtiyacım var."27.Bölüm: "Şimdi Sıra Bende"28.Bölüm: "Ben Defne Yıldız Karakurt"29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"30.Bölüm: "Mahşerin Karanlık Perdesi (Sezon Finali)24.Bölüm: "Özel Bölüm"Özel Bölüm: "Akşam Yemeği(Savaş ve Defne)"(İkinci Kitap) 31.Bölüm: "Dönüyoruz"(2.Sezon)32.bölüm: "İki Ateşin Aşkı"33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"34.Bölüm: "İçimizdeki çocuk"35.Bölüm: "Cehenneme Bir Adım Kala"36.bölüm: "1.Gün-Şeytanın Pençesinde"37.Bölüm: "2.gün Kayboluş ya da yok oluş"38.Bölüm: "Savaşın Ortasında Sen ve Ben"39.Bölüm: "Oyunun Gerçek Piyonları"40.Bölüm: "Tutsak Zihinlerin Zincirli Kalpleri"41.Bölüm: "Siyahın Beyaz Lekesi"42.Bölüm: "Karanlığın Sonu"43.Bölüm: "Sahte Sevgi Çemberi"44.Bölüm: "Çizginin Ucunda"45.Bölüm: "Son Seçim"46.Bölüm: "Bozulmuş Düzen"
Hikayeyi Paylaş
Loading...