
14.Bölüm: "Gerçeklerden uzak hayallere yakın"
"İlk dokunuş"
Yıldızlar gökyüzünde parlarken, Ay tam tepedeydi. Bazen isteriz orada olmak. Her şeyden, herkesten uzakta olmak. Ulaşılmamak. Dokunulmazlığımız olsun. Kimse bize dokunmasın. Çektiğimiz acılar ruhumuzda derin izler bırakırken bir daha acı çektiğimizde öleceğimizi zannederiz.
2 saat önceyi hatırladı Defne.
Adliyeden başı dik, gözleri kararlı ama göğsünün ortasındaki dev gibi yarayla çıkarken babası Harun amir kızını gördüğünde şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Simsiyah giyinmiş, makyajsız solgun gözlerle arabaya doğru ilerliyordu. Defne siyahdan nefret ederdi, siyah giyinse bile renkli bir şeyler yapardı. Asla simsiyah giyinmezdi. Cenaze gibi suratıyla kaşlarını çatmıştl.
"Defne'm?" diye seslendi arkasından. Defne bir an için durup babasına baktı. Harun'un şaşkınlığı daha çok büyürken, ona doğru bir adım attı. Canı birazcık acısa bile hemen babasının kollarına koşan Defne bu kez gitmedi. Arabaya binerek hızlıca oradan uzaklaştı.
"Ne yani? Babana sarılmadın mı?" dedi Hayal şaşkınlıkla. Defne başını iki yana salladı. Hayal patlamış mısırı ağzına atarak manzarayı izlemeye devam etti. Tepede oturmuş, şehrin manzarasını izleyen iki arkadaş her zamanki gibi patlamış mısır yiyerek dertleşiyordular.
"Sarp peki ne yaptı?" Bu kez Sarp'la olan kavgası aklına geldi.
Defne'ni sakinleştirmeye çalışan Sarp ona sarılmak istediğinde Defne öfkeyle ayağa kalkıp onu sertçe itti.
"Bırak! Memnun musun? Acı çektiğimi gördün memnun musun? Aptalım değil mi? Aptal kız ne anlar zaten?"
Sarp şaşkındı. Onu sakinleştirmek istiyordu. "Defne, ben sen üzül istemedim. Ben zaten en başta sana anlattım."
"Evet, aptal Defne inanmadı. Gerizekalı gibi gitti onun dediğini yaparak hayatının kumarın oynadı." O kız yüzünden öleceği için canı yanıyordu.
"Aptalım ben aptal" Defne acısını çıkarmak için sertçe yüzüne kafasına vurmaya başladı. Kendine zarar vermek istiyordu. Sarp hızlıca onun ellerini kavrayarak sabitledi. Gözlerinin içine sinirle bakarak "bir daha kendine vurursan o kollarını kırarım," dedi tehdit eder gibi. Defne umursamıyordu. Canı öyle bir yanıyordu ki, sanki ateşlerde diri kavruluyormuş gibi...
"Canım yanıyor, canım çok yanıyor" dedi ağlamaklı sesiyle. Sarp gözlerinin içine baktığı kadını ilk kez böyle görüyordu. İlk kez çaresiz, ilk kez savunmasız görüyordu. Kollarından tutup kendine doğru çekti. Sıkıca sardı kollarıyla. Ne diyeceğini bilmiyordu, ne yapacağını bilmiyordu. Başını omzuna koyduğunda kadının kokusu burnuna doluyordu... Gözlerini kapattı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Defne'nin son hamlesi tüm taşları tekrar yerinden oynatmıştı. Kartlar yeniden dağıtılacaktı ve şu an kurban kim o belli değildi. Defne son hamlesini yaparak farkında olmadan kurban olmaktan kurtulmuştu.
Şimdilik...
"Sarp garip birisi. Açıkçası ona karşı duygularım yok. Ama onunlayken güzel vakit geçiyorum ne kadar da kavga etsek de."
"Hmm," diye imayla mırıldanmaya başladı Hayal. Sarp'la Defne'nin gerçekten ilişki yaşamalarını herkesten çok istiyordu. Çünkü ilk günden beri ikisini çok yakıştırıyordu. "Yani onun yanındayken huzurlusun öyle mi?"
Defne hiç düşünmeden başını onaylarak salladığında Hayal belli etmeden sevinçle alt dudağını ısırdı. İlk kıvılcımlar çıkmaya başladı diye düşünüyordu.
"Saat kaç?" diye aniden soran Defne yavaşça ayağa kalkarak üst başını temizledi. "Saat 02:00"
"Gidelim mi?"
Hayal yerden destek alarak kalkıp üst başını temizledi. "Gidelim."
İkisi de epey bir içmişti. Eve alkollü halde nasıl arabayla gideceklerine dair ise hiçbir fikirleri yoktu. Hayal son kez şişeyi kafasına çektikten sonra çöpe atıp zar zor yürümeye başladı. Defne'ye çok fazla etki etmemişti ama Hayal bayağı zorlanıyordu. Ayaklarıyla sekiz çizerek arabaya doğru zar zor yürümeye başladı.
Defne arabanın önünde durup beklemeye başladı. Hayal onun beklediğini görünce "neyi bekliyorsun?" diye merakla sordu. "Otobüsü."
"Ha doğru ya. Otobüs daha kolay olur. Dur bende bekleyeyim belki daha hızlı gelir." İkisi de alkolün etkisiyle aptalca davrandıklarının farkında değildiler.
Defne'nin aklına aniden bir fikir geldi. Telefonunu açıp Sarp'ı aramak için arama sayfasına girdi. Fakat gözleri içkinin etkisiyle seçemediği için Alp'i aradı.
"Kocacığım?"
"Defne?" diye şaşkınlıkla Alp sordu.
"Sen kimsin be? Kocama ne yaptın?"
"Defne benim Alp."
"Alp'miş" dedi fısıltıyla Hayal'e. Hayal dilini çıkarıp dudağıyla ezerek elini havaya salladı. "Boş ver"
"Alp'ciğim nasılsın ya görüşmeyeli?"
"Defne, sen içtin mi?"
"Be-be-ben içmek? Yok ya. Ne içiceğiz?"
"Defne, neredesin sen? Kiminlesin? Sarp sana ulaşamıyordu? Konuştun mu onunla?"
"Sarp kim?"
"Gerizekalı, Sarp senin nişanlın." dedi Hayal kahkaha atarak. Yaşadığı aydınlanmayla büyük bir kahkaha attı. "Ha kocamı unuttum. Sarp benim kocam."
"Defne, yanında kim var?" Alp'in sesi endişeli çıkıyordu.
"Hayal var da ben Sarp'la konuşmadım. O benimle koşuyor? Aman konuşuyor?"
"Defne, neredesiniz?"
"Biz sokaktayız. İstanbul manzarası izlenen yerdeyiz. Ulus parkı. Sen neredesin ya?"
"Defne, geliyoruz. Olduğunuz yerde kalın."
"Olduğumuz yerde kalalım? Kıpırdamayalım mı?"
"Defne kapa kapa."
"Ne yapıyorlar?" diye sordu Hayal merakla. "Ne bileyim geliyorlar herhalde."
"İyi de biz otobüsü beklemeyecek miydik? Ya otobüs önce gelirse?"
"Önce gelirse bineriz."
Sersem halleriyle öylece boş boş arabanın etrafında dolaşırken Defne arabasına uzaktan baktı. "Araba da taş gibi ha. Bakan iyi bakmış. Keşke benim olsa." Ellerini cebine sokarak arabayı iyice incelemeye başladı. Sonra tanıdık geldiğini görünce kendi kendine gülmeye başladı. "Araba benimmiş la"
"Senin senin."
Aradan uzun bir süre geçti. Defne ve Hayal sokağın ortasında sek sek oynarken aniden sokaktan geçen bir grup adam durup kızları izlemeye başladılar.
"Şşş hatunlar biz de oynayalım mı?"
Kızlar aynı anda başlarını kaldırıp adamlara baktıklarında kaşları çatıldı. "Sek sek oynuyoruz abiler gider misiniz?" Hayal abi kelimesini bastırarak söylemişti. Fakat adamlar gitmeye niyetli değildi. Adamlardan biri iyice kızları süzerek çenesini sıvazladı. "Güzel, biz de seks seks oynarız" dediğinde Defne'nin dudakları büzüldü.
"Lan, siktirin gidin. Benim asabımla oynamayın" sesini kalın çıkarmaya çalışarak. El kol hareketleri yaparak adamları korkutmaya çalışsa da adamlar pek umursamıyordu. Adamlardan uzun boy olanı öne çıkarak etrafı kontrol ettikten sonra öne çıkarak kızlara doğru yürümeye başladı. Diğer üç adam da onu takip ettiler. Kızlar korkuyla sarsak adımlarla geriye adımlarken adamlar oldukları yerde durup kızları iyice süzdüler.
"Ya gitsenize" diye bağırdı Hayal. "Hoşt. Gidin aç köpekler."
Defne şaşkınlıkla Hayal'e döndü. "Ayıp ama ya. Çok ayıp. Şu an köpeklere haksızlık yapıyorsun."
"Doğru, üzgünüm köpekler." Kızların aklı başlarında değildi şu an. Ama bir taraftan da çok korkuyordular.
Adam öfkeyle burnunu çekip Defne'nin kolundan tuttuğunda diğer kel adam da Hayal'in kolundan tuttu. "Bırakın bizi. Bıraksanıza. Hayırdan anlamıyor musunuz? Bak ben kimim biliyor musun?" Defne kocaman adamın kollarından kurtulmaya çalışarak bağırdı. "Ben amirin kızıyım, üstelik albayın torunuyum. Benim amcam hakim. Sizi sürüm sürüm süründürürüm. Bak kocam başkomiser benim."
"Evet, ben de emniyet müdürünün kızıyım." Hayal kendini tanıtmaya çalışarak kel adamdan kurtulmaya çalıştı.
"Yok ya. Ben de İngiltere kraliçesiyim."
Adamlar kızları umursamadan kollarından tutarak onlara dokunmaya çalışırken kızlar çığlık atarak yardım çağırmaya başladılar. Bir taraftan da onlardan kurtulmaya çalışıyordular. Fakat dört adamın elinden kurtulmak imkansızdı.
Tam o sırada iki tane siyah araba biri önden biri arkadan onları ortada bırakacak şekilde dururken farlarını açtılar. "Savaş mı o?" diye sordu merakla Defne. Adam far görmüş tavşan gibi iki taraftan da onları çevreleyen arabaları bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordular. Tam o sırada kapılar açıldı. Ve birinden Sarp diğerinden ise Alp inerek onlara doğru yürümeye başladı. Defne hayranlıkla Sarp'a bakıyordu. Çünkü üzerinde beyaz gömlek, siyah uzun kabanı vardı. Tam Savaş gibi giyinmişti. Ve onu ilk kez böyle görmüştü.
"Uuuuu benimki bayağı yakışıklı."
"Ne oluyor lan? Siz kimsiniz hocam?"
"Ne kocamı lan?! O benim kocam" dedi Defne adamı ittirerek. "Kocam demedim hocam dedim aptal." Adam kaşlarını çatarak Defne'ni ittirdiğinde Defne arabaya çarparak dengesini kaybetti. Sırtı arabaya sertçe değdiğinde acı içinde "ah" diye inledi. Hayal kel adamın kafasına sertçe vurup hızlıca Defne'nin yanına gitti. Defne'ni zar zor kaldırıp koluna girip ona sokuldu.
Sarp ve Alp hiçbir şey demeden yaklaşarak tam adamın önünde durdular. Sarp öfkeyle adamın gözlerine bakarken adam başını dikleştirdi. Arkasında dört tane adam vardı. Onları yenebileceğini düşünüyordu. Fakat hesaba katmadığı bir şey vardı. Karşısındaki Savaş Karakurt'tu.
Adam cebinden bıçağı çıkartınca kızlar korkuyla çığlık attılar. Fakat Sarp'ın yüzünde hiçbir değişim yoktu. "Bak işinize gidin yoksa kötü olur." Adam karşısındakinin kim olduğunu anlamadan havaya tehditler savururken Sarp aniden bileğini sıkıca kavrayıp kolunu anında kırdı. Ardından kafasına sertçe bir yumruk atıp yere yığılmasını sağladı. Diğerleri saldırıya geçerken, Alp kel adamın karnına sertçe bir tekme vurup yere yığdı. Ardından diğerlerini teker teker dövdükten sonra ikisi de üst başını düzeltip kızlara döndüler. Bu onlar için çocuk oyuncağıydı. İki dakikada işlerini halletmiştiler.
"Omg!" diye bağırdı Defne. "Hem yakışıklı hem güçlü hem zeki. Tam hayalimdeki erkek."
"Alkollü halde bu saatte dışarıda ne işin var?" Sarp sinirle kaşlarını çattı. Defne'ni alkollü görmeyi sevmiyordu.
"Enişteciğim, biz kafa dağıtmaya geldik de bayağı bir dağılmışız yanlışlıkla." Hayal bildiği türkçe kelimeleri zar zor birleştirip normal cümle kurmaya çalışıyordu.
Alp tek kaşını havaya kaldırarak "yanlışlıkla?" dedi dudağının kenarını kıvırarak. Hayal'e baktığında Hayal omzunu silkerek cilveyle "evet, yanlışlıkla" dediğinde Alp hoşuna gitmiş gibi sırıttı. Hayal içkinin etkisinden dolayı ne yapacağını kestiremiyordu. Hatta Alp'in ona olan bakışlarını bike fark etmiyordu.
Sarp bakışlarını Defne'den çekmedi çünkü ondan bir cevap bekliyordu. "Biz sek sek oynuyorduk onlar geldiler bize şey dediler. Seks seks oynayalım mı?"
Söylediği cümleyle Sarp'ın aniden çenesi kasılmıştı. Defne'ye dokunan elleri görünce adamları daha fazla parçalamak istiyordu ama şu an olmazdı. Çünkü Defne onu polis gibi tanıyordu. Defne'nin bu saatte dışarıda olması onu daha çok sinirlendirmişti. Fakat Defne'nin üzerine gitmek istemiyordu. Çünkü bugün yaşadığı şey kolay değildi.
Çocuk gibi ellerini arkadan birleştirip hafifçe sallandığında başını eğip havalanmış kaşlarının altından Sarp'a bakmaya başladı. Sarp dudakları belli belirsiz kıvrılırken, diliyle dudaklarını ıslatıp boğazını temizledi. Böyle yapınca ona kızamıyordu.
Bakışlarını Defne'den çekmeden başıyla arabayı işaret etti. "Düş önüme gidiyoruz." Ardından Alp'e dönüp Hayal'i işaret etti. "Sen de Hayal'i bırak evine. Arabayı da bizimkiler söyle alsınlar."
****
"Bak şimdi, sonra ben dedim ki sen hayırdır?" Defne lisede yaşadığı tüm kavgaları Sarp'a anlatırken Sarp bunalarak asansöre bindi. Kapılar kapandıktan sonra Sarp bıkkınlıkla nefes verip hala konuşmaya devam eden Defne'ye dönerek "sus artık be kadın" diye sertçe bağırdı. "Gelene kadar tüm lise anılarını anlattın. Sus artık. Başımı şişirdin." Açıkçası Sarp'ın bu kadar öfkeli olmasının başka bir nedeni vardı. Çünkü Sarp daha doğrusu Savaş Tara'nın toplantısındaydı. Alp aradığı için Defne yüzünden toplantıdan çıkmak zorunda kalmıştı. Şimdi ise öfkeliydi.
"Zaten gece yarısı orada ne işin var hala anlamıyorum. Her şeyi söyledin ondan başka."
"Ben Hayal ile birlikte gittik. Ben çok kötüydüm, Hayal de dertleşmek için biraz içtik sadece. O kadar." Defne masum masum Sarp'ın gözlerine bakarken Sarp öfkeden yerinde duramıyordu. Her şey üst üste gelmişti. Ya oraya zamanında yetişmeseydi? Olacakları düşünmek onu delirtiyordu.
"Defne, adliyeden saat 2 de ayrıldın. Gece saat üçe kadar dertleştiniz öyle mi?"
"İkiye kadar" dedi Defne düzelterek.
Sarp öfkeyle gözlerini kapatıp "sana soru sordum" dedi öfkeli sesiyle.
"Sarp, bundan sana ne?"
"Bana ne öyle mi?" dedi kızgın gözlerle gözlerine bakarak. "Gecenin bir vakti adamlar gelmiş sana asılıyor, sana dokunuyor bundan bana ne tabi."
"Sarp, iyi değildim diyorum anlamıyor musun?"
"Tamam, olabilir. Ama evde buluşa bilirdiniz. Gece vakti dışarıda ne işin var senin? Hem de alkollü."
"Ya Sarp yeter artık. Yeter sus." Defne üzerine bu kadar gelinmesine dayanamamıştı. Sırtını kapıya yaslayarak yüzünü avuçlarının arasına aldı. Hata yaptığının farkındaydı. Eğer zamanında Sarp gelmeseydi olacakları da biliyordu. Sarp'ın onun için endişelendiğinin de farkındaydı. Ama kendine engel olamamıştı. Yaşadığı kolay değildi.
"Ben bu gün ne yaşadım sen bunun farkında mısın? Ya ben bu gün ruhumu bedenimi o adliyede gömüp gittim. Akıl mı vardı bende?"
Sarp daha fazla konuşup kalbini kırmak istemiyordu. Şu an alkollü olduğu için daha fazla öfkeliydi. Bu yüzden tartışmanı kapatmaya karar verdi. "Tamam Defne. Şu an konuşmayalım, yoksa kalbini kıracağım." Asansör kata geldiği anda Defne öfkeyle kapısına doğru ilerledi. "Bir dakika, hiçbir yere gitmiyorsun küçük hanım. Bu halde seni yalnız bırakmayacağım." Sarp Defne'nin bileğinden yakalayarak kendine çekti.
"Bırak beni, evime gideceğim."
"Bende izin vermiyorum, hadi bakalım ne yapacaksın?" Aniden eğilip belinden tutarak Defne'yi omzuna attı. "Sarp manyak mısın?"
"Evet, manyak ettin sen beni." Kapısını açarak içeri girdi. Ardından kapıyı kitledi.
Defne'yi bıraktığında Defne öfkeyle Sarp'ın kollarında çırpınmaya başladı. "Ya bıraksana. Bu ne be. Herkes beni kaçırıyor? Allah Allah evime gidemeyecek miyim ben?"
Sarp söylediği cümleyle güldüğünde Defne öfkeyle göğsüne vurmaya başladı.
Bir tepki görmeyince durdu. Yorulmuştu çünkü. "Yeter ama ya. Bıktım."
Kollarını göğsünde birleştirip arkasını döndüğünde masada bırakılan suyu görünce gözlerini kıstı. Hızlıca bardakdaki suyu alıp Sarp'ın suratına fırlattığında Sarp gözlerini kapattı. Yüzü gömleği üstü ıslanmıştı. Ve bunu karşısındaki kız yapmıştı. Öfkelenmedi ama delirdi.
Arada derin bir sessizlikten sonra Sarp yüzünü silerek sakince "Defne, kaçman için 3 saniyen var" dediğinde Defne şaşkınlıkla Sarp'a baktı. "Ciddiyim. 1..."
Defne yutkundu."2..." nereye kaçacağını düşünerek hızlıca odaya doğru koştu. Daha 3 beklemeden Sarp peşinde koşarak kapıyı tuttu. Odaya gideceğini tahmin etmişti. Defne gücüyle kapıyı kapatmaya çalışsa da Sarp sertçe kapıyı itip kapıyı açtı. Defne korkuyla geriye doğru sendeledi. "Gelme üstüme" diye bağırdığında Sarp şeytani gülüşle yürümeye devam etti.
Defne'nin kalbi hızlı hızlı atarken nefes alışverişleri düzensizleşiyordu.
Defne elini arkaya doğru atıp bir şeyler bulmaya çalıştı. Maksat zaman kazanmaktı. Masada bulduğu her şeyi Sarp'a fırlatmaya başladı. Sarp ise ona fırlatılan eşyaları tutarak tekrar masanın üzerine bıraktı. Gülerek ona doğru ilerledi. Defne'nin bu halleri hoşuna gidiyordu. Özellikle de ondan korktuğu anlar.
Bir çırpıda belinden tuttuğunda Defne çırpınmaya başladı. Ama bu kez o kadar güçlü çırpınıyordu ki Sarp bile zar zor tutuyordu.
"Bırak beni" Ardından son kez sertçe vurmak istediğinde Sarp dengesini kaybederek Defne'yle birlikte yatağa düştü. Defne altta Sarp ise üstteydi. Defne şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtığında Sarp şınav pozisyonunda durmaya çalışarak ağırlığını dökmemeye özen gösteriyordu. Çünkü Defne onu taşıyamazdı.
"Sen kimi ıslattın? " Defne yutkundu, çünkü şu an kaçacak hiçbir yeri yoktu. Sevimli olmaya çalışarak gülümsedi. "Kocacığım, ben şey"
"Ne?" Altındaki kıza büyülenmiş gözlerle bakarken kokusu nefesini kesmişti.
"Beni bırakır mısın acaba?"
"Nç" Kaşlarını havaya kaldırdı. Ardından bakışları dudaklarına indi. Defne'nin sıcak nefesi Sarp'ın yüzüne çarparken Sarp kendini kaybediyordu.
"Sarp, sen hep beyaz gömlek giyinsene. Çok yakışıyor" dedi sersemlemiş şekilde.
"Hmm, çok mu yakışıyor?" Yaklaştı, o sahip olamadığı dudaklara sahip olmak için biraz daha yaklaştı.
"Evet." dedi cilveli sesle.
"Sen bana cilve mi yapıyorsun?" Elini yüzünde dolaştırdı. Dokunuşları Defne'yi huzurlu hissettiriyordu. Pamuksu tenini hissetmek ona dokunmak onu garip hissettiriyordu.
"Hı hı" Bu kez Defne'nin gözleri Sarp'ın dudaklarına kaydı. Gözleriyle her zerresini izlerken Sarp çarpık gülüşle Defne'ye yaklaştı. "Yapma Sarp. Tehlikedeyiz."
"Hmm," dedi daha çok yaklaşarak. "Kim daha tehlikeli? Ben mi sen mi?"
Ardından dudaklarını buluşturdu. Ve içindeki ateş yanmaya başladı. Sıcaklık tüm bedeninde yayırlırken Defne'ye her dokunuşuyla daha çok körükleniyordu.
Önce Defne şaşırsa da ardından o da karşılık vermeye başladı. Dudaklarına sahip olurken Defne'ye karşı artık bir şeyler hissettiğini anlamıştı. Zaman onlar için durmuştu, artık sadece ikisi vardı. Defne'nin dudaklarından doymuyordu. Sonsuza kadar onun dudaklarında hapsola bilirdi. Defne ise onun dudaklarında gerçek huzuru buluyordu. Yumuşacık dudakları kalbini yeniden canlandırmaya, tüm bedenini ve ruhunu ısıtmaya yetiyordu. Defne ellerini yüzüne sabitlediğinde Sarp kendisini istemsizce Defne'ye bastırmıştı. Onun sıcaklığını hissetmek hoşuna gidiyordu. Sertleşmiş erkekliğini hisseden Defne, kalçalarını kaldırıp kendini ona sürtmeye başladı. Çünkü artık ıslanmıştı. İçkinin etkisiyle artık doğru düzgün düşünemiyordu. Sadece Sarp'ı arzuluyordu. Artık vücudu onun dokunuşların aç gibi tepki veriyordu.
"Hayır, Defne ileri gidemeyiz" dedi zar zor. Ama istiyordu. Daha çok istiyordu. Ona bu gece sahip olmak istiyordu. Tenine dokunmayı, kokusunu içine çekmeyi, dudaklarının izini teninde bırakmayı istiyordu. Ama yapamazdı. Savaş Karakurt olması ona büyük bir engeldi. Defne'ye daha fazla zarar vermek istemiyordu. Çünkü bu bir oyundu. Oyundan zarar görecekti ana bunu daha fazla ileriye taşıyamazdı. "Oyunu sen başlattın. Devam etmek zorundasın." Sarp kendine engel olamayıp kendini aniden Defne'ye bastırdığında Defne'nin sıcaklığını tamamen hissettiğinde aklı başından gitmişti. Defne ise sertliğin etkisiyle zevkle inledi.
"Sarp!"
"Bir gün gerçekten istediğini vereceğim ama şimdi değil" Aniden üzerinden kalarak derin nefesler alıp vermeye başladı. Defne daha şoku atlatamamıştı, o da nefes nefese kalmıştı. "Defne, duşa gir. Şu an iyi değilsin." Fakat iyi olmayan Defne değil Sarp'tı. Alp haklıydı. Ona karşı koyamıyordu. Ama bir şeyler yapması gerekiyordu.
Defne şaşkındı. Bir anda her şeyden vazgeçmesi onu böyle bırakması afallamasına neden olmuştu. "Yanlış bir şey mi yaptım?" diye sorunca Sarp başını hızla iki yana salladı. "Lütfen, yaptığımız doğru değil. Sorgulama!" Defne hiçbir şey demeden ayağa kalktı Hiçbir şeyi sorgulamadan direk duşa girdi.
"Ne yapıyorsun Savaş? Ne yapıyorsun? Az daha birlikte olacaktın. Kendine gel." Sarp delirmiş durumdaydı. Sertçe yüzünü ovuşdurdu. Hayatında birçok Kadınla beraber oldu. Ama iradesi hiç bu kadar zorlanmamıştı. Her defasında kendini kontrol ediyordu. Ama Defne'nin yanında... Kontrolün 'k' harfini bile bulamıyordu. "Sen bana ne yapıyorsun böyle?" Ayağa kalkarak dolaba yaklaştı. Üzerindekileri beyaz tişört gri eşofman altı giyindi. Giysilerini değiştirirken kendine küfürler savurmaya başlamıştı bile.
Tam o sırada Defne banyodan çıktı. Başını çıkarıp "ne giyeceğim üstüme?" diye sorduğunda dediğinde Sarp şaşkınlıkla Defne'ye baktı. Vücudu görünmüyordu, sadece ıslak yüzü ve saçları görünüyordu. Sertçe yutkunarak dolaptan oversize mavi tişörtünü ona doğru uzattı.
Defne altına hiçbir giyinmese bile tişört basenine kadar örtmeye yetiyordu.
"Altım boş kaldı ama" dediğinde Sarp çarpık gülüşle Defne'yi süzerek gözlerine baktı. "Bir şey olmaz. Uyuyacaksın zaten. Hadi gel." Tişört Defne'ye oldukça büyüktü. Hatta vücudu içinde kayboluyordu. Sarp tam kapıya yönelecekken Defne kolunu tuttu.
"Sen?"
"Ben koltukta uyuyacağım."
"Hayır, istemiyorum. Burada uyu."
"Defne-"
"Sarp, ya burada uyursun, ya da ben evime giderim. Eğer benimle birlikte bir odada kalmaktan rahatsızsan benim için sorun yok." Defne Sarp'ın ondan rahatsız olduğunu biraz önce yaşadıklarından dolayı olduğunu düşündü. Çünkü aralarındaki arkadaşlık ilişkisi tamamen bitmişti.
"Hayır senden rahatsız değilim." Fakat Sarp şu an nasıl davranacağını bilmiyordu. Yakın mı, uzak mı? "Tamam, anladım ben. Gerçekten hiç sorun yok. Ben en iyisi evime gideyim."
Defne giysilerini alıp arkasını dönecekken Sarp onu engelledi. "Yok hayır Defne." İkisi de şaşkındı. Aralarındaki ilişkinin bir adı bile yoktu. Defne ona yaklaşmak istiyordu, ama Sarp'ın uzak kalması onu tedirgin etmişti. "Sarp gerçekten söylüyorum. Hiç rahatsız olma. Benim yüzümden koltukta uyumana gerek yok."
Tam kapıyı açacakken Sarp kapıyı tekrar kapattı. Gözlerine bakıp elini kolunu beline yerleştirdi. "Ben senden rahatsız olmam." Şampuanın kokusu burnuna dolarken kendini idare etmekte zorlanıyordu.
"Geç, geliyorum bende," sakince. Defne masumca gözlerini kırpıştırıp emin olmak ister gibi başını hafifçe eğdi. Sarp dudaklarını birbirine bastırıp başını geriye attı. Ardından tekrar gözlerini açıp Defne'yi bir çırpıda çevirip yatağa doğru ilerledi. Battaniyeni açıp Defne'yi uzattıktan sonra üstünü örttü. Defne ise tüm bunları şaşkınlıkla izliyordu. Ardından diğer tarafa geçip kendisi yatağa girdi. Arkadan gelerek Defne'ye sarılarak gözlerini kapattı. Başı Defne'nin ıslak saçlarının arasındaydı. Kokusunu ciğerlerine doldurdu...
Defne'nin anlatımıyla.
Sabah alarmın sesiyle uyanınca başımdaki ağrılar nedeniyle kalkmaya üşenmiştim. Gözlerimi zar zor açıp tekrar kapatıyordum. İçki bana hiç yaramıyor. Ben içince kendimi bayağı kaybediyorum sanırım.
Başımı çevirdiğimde yalnız uyuduğumu fark ettim. Bir dakika, burası benim odam değil ki. Burası Sarp'ın evi. Peki, benim burada onun yatağında ne işim var? Zihnimi hatırlaması için zorladım. En son Hayal'le tepedeydik. Eee? Sonrası? Sarp geldi, evine getirdi. Sonra? Alnıma masaj uygulayamaya başladım. Hatırlamaya çalıştıkça beynimin içi kasılıyor gibiydi.
Aniden aklıma dünkü olaylar gelince panikle doğruldum. Allah kahretsin! Hatırladım, hatırlamaz olaydım.
Dün biz basbayağı Sarp'la yakınlaştık. Hatta ben kendimi ona... Allah benim belamı versin! Defne ölür müsün şu an? Hemen şu an öl! Azgın köpek!
Yüzümü avuçlarımın arasına alıp bacaklarımı ileri geri hareket ettirmeye başladım. Ben resmen dün adama... Söylemeye dilim varmıyor. Nasıl yaptım peki? Hayır ya rezil oldum. Kim bilir benim hakkımda ne düşündü? Yok bu böyle olmaz. Benim ondan özür dilemem gerekiyor.
Pardon? Niçin? Kendimi ona şey yaptığım için mi?
Benim kafam iyice karışmaya başladı. Bari akıl sağlığımı düğüne kadar koruya bilsem...
Ayaklanıp dışarı çıktım. Ev sessizdi, evde kimse yoktu. "Sarp?" diye seslendim emin olmak için. Ancak cevap gelmedi. Güneş çoktan doğmuştu ve camlar açıktı. Dışarıdan mahallenin çocuklarının sesi geliyordu. Ara sıra araba sesleri evin içinde yankılanırken, hafifçe esen rüzgar aniden perdeleri iterek içeri doldu. Mutfağa geldiğimde kahvaltının hazır olduğunu görünce şaşırmıştım. Benim için kahvaltı mı hazırladı? Dünkü olaylara rağmen? Yok ya bu adam başka dünya.
Hem de tost yapmış yerim ya.
Demek ki sorun etmemiş ya da benim düşündüğüm gibi düşünmemiş. Yani ben böyle sonuç çıkardım ama tabii onu görünce anlayacağız.
***
Kahvaltı yaptıktan sonra evime gidip üzerimi değiştirip, şubeye gitmeye karar vermiştim. Onu acilen görmem lazımdı. Şubeye adımımı attığımda, içerideki tanıdık koşuşturma beni karşılamıştı. Evrak sesleri, telsiz anonsları, kısa ve net konuşmalar arasında Sarp'ı arıyordum. Ayaklarım beni doğrudan odasına götürdü, ama... kapı aralıktı ve içerisi boştu. Masasında duran kahve kupasının hâlâ sıcacık olduğu belliydi, bu da çok uzaklaşmadığı anlamına geliyordu. Koridordan geçen genç bir memur duraksayıp başını bana çevirdi.
"Onlar aşağıdaki restorana gittiler yemek yemeye. Dilerseniz oraya bakın." Onlar mı? Sözde sıradan bir bilgi cümlesiydi ama içindeki çoğul zamir beni diken üstünde bıraktı. Kimle tam olarak? Alp ve Civan'la mı? Yoksa başka biriyle mi?
Merdivenleri ikişer ikişer inerek adamın tarif ettiği restoranın önüne geldim. Kapının hemen önünde durup bir adım geri çekildim. İçeriye girmedim, önce geniş camlardan içeriyi süzmek istedim. Gözlerim kalabalığın arasından seçmeye çalıştı, bakışlarım bir noktada sabitlendi. İşte oradaydı.
Sarp, her zamanki gibi omuzlarını geriye doğru kaldırmış, kahkaha atarak gülüyordu. Elinde bir kahve kupası vardı, diğer eliyle konuşurken ufak el hareketleri yapıyordu. Niye bu kadar fazla gülüyordu bu adam? Yani benimle en son ne zaman böyle güldü mesela? Sadece merak.
Yanında tahmin ettiğim gibi Alp ve Civan vardı. Üçü de tanıdık bir rahatlık içindeydi. Birbirlerine alışkın insanların arasındaki doğallık gözle görülüyordu. Ama o an, masanın diğer tarafına kaydı bakışlarım. Ve işte orada, beklemediğim bir detayla karşılaştım.
Kızlar.
Masada iki kadın daha vardı. Ama öyle şube çalışanı gibi durmuyorlardı. Üzerlerinde resmi kıyafetler yoktu, kimlik kartları, telsizler, not defterleri yoktu. Aksine özenle yapılmış makyajları, markalı çantaları, şık elbiseleri ve tam zamanında kuaförden çıkmış gibi duran saçlarıyla başka bir dünyaya aittiler adeta.
Biri siyah saçlarını gevşek dalgalar halinde omzuna bırakmış, koyu kırmızı rujuyla zarif bir kahkaha atıyordu. Diğeri ise daha sade ama bir o kadar da dikkat çekiciydi; gri saten bir gömlek giymişti, ince zincirli kolyesi boynunda parlıyordu. Gözlerini hiç kaçırmadan Sarp'a odaklamıştı.
Bir an için Feride sandı ama değildi. Feride'nin duruşundaki o resmi, mesafeli hava yoktu onlarda. Bu kızların duruşu farklıydı.
Karnıma yerleşen tuhaf bir hisle kapının kenarında kalakaldım.
"Hayırdır ya?" diye fısıldadım kendi kendime. Bir dakika ben niye böyle oldum şimdi?
Bu kahve ne kahvesiydi?
Bu kahkahalar neyin parçasıydı?
Ve neden neden içeri girmeye elim gitmiyordu?
Camın ardından onları izlerken, içimde büyüyen sorular boğazımı sıkmaya başlamıştı. Dışarıdan bakan biri, sadece içeridekilerin keyfine odaklanmış birini görebilirdi belki. Ama rahatsız olmaya başlamıştım. Sarışın kadın sürekli elini Sarp'ın omzuna atınca duraksadım. Yuh canım öp bir de.
İçeriye öfkeyle girmemek için resmen mimiklerimle savaş veriyordum. Sakin ol. Defne kızların üstüne varoş gibi atlama. Sarp söz verdi bi kere. Benimle olduğu sürece kızlarla olmayacaktı.
"Günaydın," dedim neşeli sesle. Aniden beni fark ettiklerinde herkesin yüzündeki gülüş sona ermişti. Ne oldu ya? Sanki şeytan gördüler. Tövbe tövbe. Özelikle Sarp'ın yüzündeki gülüş aniden solmuştu.
"Senin ne işin var burada?" Hiç yerinden kalkmaya çalışmadı. Bu ne biçim tavırdı? Nişanlınım senin. Herkesin önünde bu tavır?
"Seninle konuşmak istemiştim" dedim sakince. Önce kızlara sonra Alp'e kısa bir bakış attıktan sonra ayağa kalkıp yanına geldi. "Sonra konuşuruz. Şimdi müsait değilim."
"Kızlar kim?"
"Arkadaşlarım" dedi fısıltıyla. "Şimdi git sonra konuşuruz." Başımı itiraz edercesine iki yana salladım. "Dün geceyle ilgili-" Daha lafımı bitirmeden kolumu tutup beni biraz daha kenara çekip başını eğdi. "Sana dedim sonra konuşuruz, sırası değil." Gözlerimdeki öfkeyi fark etti mi bilmiyorum, ama şu an gerçek anlamda kıskançlıktan patlıyordum. O kızlarla kahkaha atarak gülüyor, bana gelince...
"Benim hatam mı?" diye sordum kolumu elinden kurtararak. "Senin hatan mı dedim ben şimdi?"
"O zaman neden öyle davranıyorsun?"
"Ben bir şey yapmadım, sadece başka zaman konuşalım dedim. Her şeyi büyütmek zorunda mısın?"
"Ben mi her şeyi büyütüyorum?" Sarp sinirle güldü. "Bak-"
"Asıl sen bak. Ben buraya gerçekten özür dilemek için gelmiştim. Çünkü her şey benim şu aptal kafam yüzünden oldu düşünmüştüm. Hatta seni zor duruma soktuğum için utancımdan ölmek istiyordum. Ama bakıyorum ki senin dünya umrunda değil. Gelmişsin burada kızlarla kahkaha atarak gülüyorsun."
"Sesini kıs!" dedi sinirle. Ama yapmadım. Onun bu halleri beni daha çok sinirlendiriyordu. Ne demek ya sesini kıs? "Sen bana ne yapacağımı söyleyemezsin!"
"Sarp'cığım bu kız kim?" diye sarışın kız sorunca o an öfkeyle Sarp'a baktım. Öldüresiye baktım hem de. Şeytan diyor al masadaki bıçağın sapla kalbine.
"Defne," dedi aniden Alp arkadan gelerek. "Sakin olur musun? Onlar lise arkadaşlarımız. Ayıp oluyor onlara." dedi kısık sesle. Kızlar kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı. Arkadaşmış...
"Öyle mi, ne güzel arkadaşlarınız var ya sizin? O zaman bir adamla beni sarmaş dolaş görünce de sakın hesap sormaya gelme!"
"Defne!" Sarp'ın seslenişi arkamda yankılanırken, ben çoktan yönümü değiştirmiş, öfkemle adımlarımı sertleştirmiştim. Dişlerimi sıkıyor, parmaklarımı yumruk yapıyordum. Ceketimin cebindeki anahtarları parçalayacaktım. Patlamama çok az kalmıştı. Aslında en çok da kendime kızıyordum. Ben nasıl böyle bir hata yaptım, nasıl kendime engel olamadım anlamıyordum. O öfkeyle arabayı nasıl sürdüğümü bile hatırlamıyorum. Delirmiş durumdaydım.
Öfkem dinmiyordu, dinmeyecekti. Tanıyordum kendimi. Kafamı acilen dağıtmam lazımdı.
****
"Delireceğim" diye içeri daldım. Hayal odasındaydım. Neyse ki hastası yoktu. Gerçi olsaydı da bir şey fark etmezdi benim için. Kapıyı açar açmaz, Hayal başını kaldırdı. Bir saniyeliğine göz göze geldik. Kaşları çatıldı, bakışı alarma geçti. "Ne oldu sana?" diyerek hızla yerinden kalktı. Elindeki kalemi yere düşürdü ama umursamadı.
Bana doğru yürürken gözleri büyümüştü, sesi telaşlıydı. "Ne oldu?" diye hızla yanıma geldi. "Ne bu hal?"
"Çok kötü bir şey oldu." Koltuğa oturup ellerimle yüzümü kapattığımda önümde çömelip yüzüme bakmaya çalıştı. Telaşlıydı. "Kızım, delirtmesene beni. Söyle ne halt yedin?"
"Dün gece biz" dedim üzgün suratımla. "Eee?" Ya nasıl diyeceğim? Of ya. "Ne oldu?" Anlatmam lazımdı. En azından destek olurdu. "Biz Sarp'la yakınlaştık ama bayağı yakınlaştık. Yatakta üzerime çıktı. Beni öptü ben de dayanamadım kendimi ona sürttüm. Ay ölseydim keşke." Ben utancımdan yerin dibine girmek isterken Hayal şaşkınlıkla suratıma bakmaya devam ediyordu.
"Sen mal mısın?" diye sorunca başımı salladım. Demek ki haklıymışım. Gerçekten ölmek için ne yapabilirim acaba? "Aptal!" diye kafama vurdu sertçe ve ardından ayağa kalkıp yerine geçti. Bu kez şaşıran bendim. Niye böyle yaptığına anlam verememiştim. "Gerizekalı, öyle bir fırsat geldi ayağına ve birlikte olmadınız öyle mi? Gerçekten seni bir doktora göstermemiz lazım." Hayal'in söylediği cümle karşısında afalladım. Ne diyor ya bu? "Hayal, saçmalama ben utancımdan ne yapacağımı bilemedim."
"Hayır, yani seni dövsem bana ceza vermezler, 'topluma hizmet' diye ödül verirler!" dedi Hayal, gözlerini kocaman açarak, ellerini havaya kaldırıp sonra hızla kalçalarına çarptı. Dudaklarını sıkarak kafasını iki yana salladı, öyle kararlı ve sinirliydi ki, bir an gerçekten kafama bir terlik fırlatacak sandım. "Aklını nerede bıraktın arkadaşım? Ben sana demedim mi onu kendinle taşı. Konu erkekler olunca meyve tabağına bırakıyorsun aklını hemen." Ben hâlâ yerimde öylece donmuş şekilde yüzüne bakıyordum. Ağzım açık kalmıştı, gözlerim kırpılmadan ona kilitlenmişti. Kaşlarım çatık değildi ama şaşkınlıktan yukarı kalkmıştı; dudaklarımın arasından sadece bir "ne?!" diyebildim.
"Defne," dedi yanıma gelerek. Kaşlarını kaldırdı, göz bebekleri büyümüştü. Ellerini beline koydu. Suratında 'sen ciddi misin?' der gibi bir ifade vardı. Sonra bir adım attı yanıma, yüzüme yaklaştı. "Hani nişanlısınız ya?" derken başını sağa sola eğerek küçümseyen bir bakışla gözlerimi taradı. "Hani hormanlar denilen birkaç madde var ya vücudumuzda?" Bunu derken sağ elini havaya kaldırdı, parmaklarını açtı ve birer birer sayar gibi salladı. "İhtiyaç anladın mı canım?" Yüzünde alaycı bir tebessüm belirmişti. Kaşlarını kaldırmış, ağzının bir kenarını yukarı kıvırmıştı. Sanki her kelimeyle bana 'ne kadar aptal olduğunu fark et artık' diyordu. Ben gözlerimi kaçırdım. Ellerim dizlerimin üzerinde kenetlenmişti. Sanki birisi yüzüme spot tutmuş gibiydi; yanaklarım yanıyordu. Ama o devam etti.
"Sen 5 yaşında bir kız değilsin. Yetişkin kadınsın, tabii ki de isteyeceksin öyle şeyler. Sevişme en doğal hakkınız. Hayvanlar bile sevişiyor manyak. Sen daha sürtün. Bir de utandım diyor." Son kelimelerde sesi iyice yükseldi. Elini alnına koyup bir iki adım geri gitti, sonra hızlıca geri dönüp gözlerimin içine baktı. "Sanki adamı yatırmış farklı pozisyonlar denemiş gibi utanıyor ya?!"
"Nasıl yani? Normal mi?"
"Gerçekten senin hormonlarının yerinde olsam, istifamı verirdim. 'Biz bu bedende görev yapamıyoruz' derdim!" dedi Hayal, gözlerini kocaman açarak. Elini göğsüne koymuştu, sanki kendi hormonlarıymış gibi onlara sesleniyordu. "Manyak mısın tabii ki normal. Asıl senin devam ettirmemem normal değil. Keşke daha da ileri gitseydiniz." dediğinde kaşlarım havalandı. "Saçmalama, Sarp zaten istemedi." dediğimde kaşları aniden çatıldı. "Nasıl istemedi?"
"Ben istedim zaten. Ama o istemedi. Yapamayız dedi. Ben de bir şey diyemedim." dedim kısık bir sesle, utana utana. Omuzlarım düşmüştü, gözlerimi yere kaçırıyordum. Sanki kötü bir şey yapmışım gibi utanıyordum. Ama Hayal konuştukça aslında ortada kötü bir şey olmadığını fark ediyordum.
Hayal söylediklerimi duyduktan sonra bir süre sessiz kaldı. Gözlerini yere dikip alt dudağını dişlerinin arasına alıp yavaşça çiğnedi. "Vay haydut. Önce ümit ver sonra isteme." dedi alçak ama dolu bir sesle. Kafasını iki yana salladı, gözlerini devirdi, sonra hafifçe gülümsedi ama siniri içinde hâlâ kıpır kıpırdı. "Haydut?" dedim istemsizce gülümseyerek. "Yani haydut gibi bir şey. Ama asıl onun istememesi normal değil. Yani erkekler bu konuda daha baskın oluyorlar. Ama enişteden ters köşe yedik."
"Ayrıca bugün onunla konuşmak için gittim. Yanında kızlar vardı. Onlarla kahkaha atıp gülerken beni görür görmez yüzü düştü. Sonra konuşuruz falan deyip beni geçiştirdi."
"Hmm" diye mırıldanarak parmağını çenesine dayadı. "Ne yapacağım peki?" diye sorduğumda dudaklarını birbirine bastırdı. "Yani arkadaşım bunu söylemek zorundayım. Bir süre onunla görüşme bence. Yani kafası karışmış olabilir. Ona biraz zaman ver. İlla ki gelip konuşacaktır. Ama konuşmak istediğinde de hemen konuşma. Biraz soğukluk yap. Ondan uzaklaştığını anlasın." Haklıydı belki de. Hatta bugün onun yanına gitmem bile hataydı. Sinirli olmasının nedeni aklının karışmış olmasıydı. Ama yine de kabalık yapmıştı bana.
Aniden kapı çaldı, Hayal "gir" dediğinde içeri Tolga girmişti. Evet ekip tamamlandı. "Kızlar? Hayırdır toplantı mı var?" Tolga tam karşımdaki koltukta yerini aldığında Hayal bunalarak nefes verdi. "Hayır, ama bizi acilen mutlu etmen gerekiyor. Beynimiz erkek beyinler tarafında işgal edilmiş vaziyette."
"O zaman bu teklifimi beğeneceksiniz. Birazdan bu köşedeki market var hani? Onun arkasındaki sahada voleybol oynayacağız. Fakat iki kişi eksiğimiz var. Gelmek ister misiniz?" Hayal'le birbirimize baktık. Tam da kafa dağıtacak aktiviteydi. "Ama aynı takımda olacağız" diye Hayal şart koltuğunda Tolga başını salladı. "Zaten öyle."
Üzerimizi değiştirip sahaya geldik. Doktorlar asistanlar buradaydı. İki takım vardı. Her takımda 5 kişi vardı. Bizim takımda ise Poyraz, ve diğer asistana doktorlar gelmişti. Poyraz'ı görünce şaşırmıştım. "Poyraz?" dedim şaşkınlıkla. Senin burada ne işin var?"
"Ne?" diye sordu kaşlarını çatarak. Yoksa voleybol oynayamadığımı mı düşünyorsun?"
"Hayır, doktor beyciğim" diye araya girdi Hayal, omzuma elini atarak.
"İşinizde iyi olduğunuz kadar sahada da iyisinizdir herhalde. Gerçi sahada daha çok başkalarını yere seriyorsunuzdur, değil mi?" Poyraz gözlerini kıstı, hafifçe gülümsedi. "Benim işim iyileştirmek. Sahada bile kimseyi kırmam, sadece dengelerini bozarım." Bakışları bir anlığına bana kaydı. "Ama siz diş doktorları sadece çatlatmakta iyisiniz değil mi?"
"Çatlatmak değil, çekip çıkarmakta iyiyizdir," dedim çenemle ona doğru işaret ederek. "Öyle köküne kadar saplanan egoları özellikle." Son cümleyi söylerken dudaklarımda kendiliğinden bir tebessüm vardı.
Poyraz gülümsedi, gözlerinde o tanıdık alaycı parıltı vardı. "O zaman dikkat et de benimkini çekmeye kalkma," dedi, bir adım yaklaşıp sesini hafifçe alçaltarak. "Çünkü köküne kadar saplanmış olan ego değil, sana olan ilgim." Heyecan basmıştı. Bana aşağıdan yukarıdan geliyorlardı. Bu adam açık açık bana yürüyordu.
Sözleri bitince gözlerini benden ayırmadan bir saniye daha baktı, sonra gülümsedi. "Ve o, anesteziyle sökülmez, bilgin olsun."
Hayal'ın ağzı açık kalmıştı. "Amanın... ben bile etkilendim!" Ben ise önce boğazımı temizledim, sonra gözlerimi kaçırdım. Sözlerim boğazıma takılmıştı. Böyle durumlarda genelde kaçardım. Top yine Poyraz'ın eline geçtiğinde, gözlerini kısıp doğrudan bana baktı. "Hazır mısın, doktor hanım?" diye seslendi, sesi sahanın üzerinde yankılandı. "Sen yeter ki doğru at," dedim, dizlerimi kırıp pozisyon aldım. "Ben hep doğru atarım. Sende sorun yoksa tabii," dedi, gülümseyerek. Topu öyle hızlı ve düzgün attı ki istemsizce yükseldim ve karşı takımı şaşırtacak bir smaçla sayı aldım.
"İyi oynuyorsun," dedim, yere inerken yanına yürüyerek. "Seninle oynarken herkes iyi oynar." Maç gerçekten kafamızı açmaya yetiyordu. Özellikle fiziksel aktiviteler beni fazlasıyla rahatlatıyordu.
"Paslarını bekliyorum, yıldız oyuncu," dedi Poyraz göz kırparak. Gülerek "topu doğru getir de, yıldız mı patlama mı, onu görürüz," diye karşılık verdim, ama içten içe kalbim bir yarım saniye daha hızlı atmıştı. Oyun çok iyi gidiyordu. Maç başladığında Tolga'nın sert servisi karşı takımı hazırlıksız yakaladı. İlk sayı bizdeydi. Hayal çaktırmadan dans eder gibi omzunu oynatırken Tolgay'la ellerimi çarpıştırdık. "Bu daha başlangıç," diye mırıldandı. İkinci pozisyonda top bana geldi, ama istemsizce Hayal'e pas verdim. Güzel bir vuruşla sayı aldık, sevincimiz kısaydı çünkü hemen ardından karşı takım dengeyi kurdu.
Bir sonraki top yine bana geldiğinde, yine Hayal'e baktım ama topa uzanan el, araya giren bir sesle birleşti. "Beni unutma diye pasına müdahale ettim."
Poyraz topu bana doğru yumuşakça çevirmişti. Gülümsedim, bu kez onunla oynadım. Smaç bastım. Karşı takımın bloğu yetmedi. Set ilerledikçe Poyraz neredeyse her topu bana yolladı. Tolga, "Kanka biraz da biz varız oyunda," diye gülünce Hayal "bırak, sayılar bizde zaten" dedi gülerek.
Saha kenarından tezahüratlar yükselirken, Poyraz son pozisyonda yine topu bana attı. Bu sefer smaçtan vazgeçtim, topu yavaşça bıraktım, karşı taraf yetişemedi. Sayı yine bizdeydi. "Kazanıyoruz" diye Poyraz'a göz kırptığımda baş parmağını kaldırıp güldü. "Senin gülüşün zaten maç kazandırıyor, başka sayıya gerek yok." Yüzümdeki gülümseme daha çok genişlendiğinde kızardığımı hissetmiştim. Hayal omzuma dürttü. "Sana mı oynuyor, yoksa sana oynarken bize mi pas veriyor belli değil."
Başımı iki yana salladım ama gülümsememi saklayamadım. Sonraki servis yine Poyraz'dan geldi. Direkt bana. Bu sefer topu fileden atamadım, top elimden kayıp yere düşecekken Tolga son anda atılıp onu kurtardı. Parmaklarının ucuyla topa uzanmıştı ve mucizevi bir refleksle sayıyı kazandırmıştı takıma. Hepimiz sevinçle bir anlık zıpladık.
Tolga doğrulurken nefes nefese, gülümseyerek Poyraz'a döndü. "Poyraz, bana da o cümlelerinden kur hemen!" dedi, gözlerini hafif kısarak ve abartılı bir şekilde kirpiklerini kırpıştırarak.
Hepimiz bir anda kahkahalara boğulduk.Poyraz gözlerini devirdi ama dudaklarının kenarındaki gülümseme yüzüne yayılmıştı. Kollarını iki yana açarak, sahte bir ciddiyetle," tabii gönlümün sultanı!" dedi.
Tolga bu cevap karşısında başını yana eğdi, elini göğsüne götürerek dramatik bir tavırla, "Yuh! Hızlı gitmiyor muyuz sence de?" dedi. Ama sesi alaycıydı. Yüzünde utanmış gibi yapmaya çalışan, hafif kızarmış bir ifade belirmişti. Birbirleriyle şakalaşırken bakışlarım saha kenarına kaydı. Ve gördüğüm manzarayla yerimde donakaldım. Sarp oradaydı. Beni izliyordu. Bir dakika o buraya nasıl geldi? Neden burada? Boğazım kurudu. Hayal aniden arkamdan gelip beni sahaya doğru çekti. "Onu izlemeyi bırak. Oyuna odaklan. Ne dedim ben sana?"
"Tamam." İtiraz edemezdim zaten. Garip olan şu ki Sarp Alp'le gelmişti. Ve Alp bana değil Hayal'e odaklanmıştı.
Maç başladı. Kalbim sanki bir voleybol topu olmuş, göğsümde sekip duruyordu. Top önce Mehmet'e sonra Poyraz'a geldi. Tolga'yla göz göze geldik, bana başıyla hafifçe "hazır mısın?" der gibi işaret etti. Başımı salladım. Top Tolga'ya gelince topu bana yönlendirdi.
"Gel bakalım," dedim içimden, topa doğru bir adım attım. Kollarımı kaldırdım, nişan aldım ama top parmaklarımın arasından kaydı, fileye çarpmadan yana doğru sekti.
"Defne!" diye duydum bir ses. Poyraz. Gözümle bile yetişemeyeceğim bir hızla sıçradı, neredeyse yere çarpacak topu kurtardı. Dizlerinin üzerine düşerken bile bakışları hâlâ bendeydi.
"Kurtardım" dedi alçak bir sesle, Hayal'e pas verirken. Hayal topu yakaladı, çevik bir dönüşle geri bana gönderdi. Bu sefer gözüm başka hiçbir şeyi görmedi. Dizlerimi kırdım, nefesimi tuttum ve güçlü bir smaçla topu karşı sahaya vurdum.
Top yere çarptığı anda hakem düdüğü çaldı. Sayı bizdeydi!
Birkaç saniye durdum. Gerçekten oldu mu? Kazandık mı? Gözüm Poyraz'ı buldu. Gülümsüyordu. O an bir şey düşünmeden, koşarak ona doğru atıldım. Kollarıma aldığım zaferin sevinciyle değil, bana kendimi güvende hissettiren birine duyduğum o yoğun duyguyla...
Poyraz kollarını açıp, beni yakaladı be belime sıkıca sarıldı ve hızla havaya kaldırdı. Bir kahkaha attım o an. İçimdeki mutluluk tarif edilmezdi. Etrafında döndürdü beni bir, iki kez... Saçlarım havada savrulurken tek düşündüğüm şey, bu anın bitmemesiydi.
"Seninle takım olmak... baya iyiymiş," dedi gözlerimin içine bakarak. Hayal ise koşarak Tolga'ya sarılmıştı. Ben Poyraz'ın kucağından inip onlara doğru gittim. Önce Tolga'ya sarıldım ardından, avuç içlerimi Hayal'in elleriyle çarpıştırdım. "Helal, bence doktorluğu bırak, spor dalına yönel!"
Hayal de ara sıra benim gibi Sarp'ın olduğu yöne bakıyordu. Sarp'a değil, Alp'e bakıyordu. Kaçamak bakışlarını fark etmiştim. İkinci yarı başlamadan önce mola olduğunda nefeslenmek için saha kenarına çekilmiştik. Hayal de benimle birlikteydi. Tam suyu içerken Sarp önümde belirdi. "İnadıma mı yapıyorsun?" diye sert tonda sorunca şaşırarak gözlerine baktım. "Ne?!" Hayal de şaşkınlıkla onu izliyordu. "Sabah yaptığımın karşılığını alıyorum galiba?" diye alayla sorunca ayaklanıp önünde durdum. "Ne saçmalıyorsun sen?"
"O adamın kucağına atlamak ne demek? Önce bana onun hesabını ver!" dedi dişlerinin arasından tıslayarak. Hayal ortamın gerildiğini fark ettiğinde sessizce yanımızdan ayrıldı. Sinirlenmişti ve evet Poyraz'a sinirlenmişti.
"Biz sadece oyun oynuyoruz, ben yanlış bir şey yapmadım." dedim tüm kararlığımla. "Yanlış bir şey yapmadın öyle mi?" Sinirle güldü. "Dün gece benim kollarımın arasında olman yanlış ama o adamın kollarında olman doğru öyle mi? Daha bu sabah gelip bana öyle bir şey yaptığın için özür diliyorsun, ama o adamın boynuna atlıyorsun!" Bir dakika o bu durumdan rahatsız olmadı mı? Peki neden sabah öyle davrandı?
"Sen benden ne istiyorsun?" Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Asıl sen ne istediğini biliyor musun?" diye üstüme çekmirdi. "Gözümün önünde birbirinize yürüyorsunuz."
"Sarp-"
"Sana ilk günden o heriften uzak dur dedim. Ama bu burnunun dikine gitmeyi seviyorsun değil mi?"
"Bana bağırma!"
"Bağırırım!"
"Bağıramazsın" dedim sesimi alçaltarak. "Dün gece ben kötü bir şey yapmadım. Sana ihtiyacım vardı beni reddettin. Kendimi suçladım, yanlış mı yaptım diye. Ama yabancı gibi davranan sensin. Sanki biz nişanlı değiliz gibi."
"Ben sana kötü bir şey yaptın mı dedim? Sevişmek istiyorsan şu an seninle sevişirim. Ben sadece senin iyiliğini düşündüm. Her şey bittikten sonra pişman olmandan korktum."
"Ama ben o an seni istedim. Gerçekten istedim." İtiraf etmiştim. Her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya dökmüştüm. Kendime inanamıyordum. Konu Sarp olunca kendime engel olamıyordum.
Bir boşluğa doğru konuşmuş gibi hissettim bir an. Ama sonra onun gözleri gözlerime çakıldı. Ve orada kaldı. Sarp başını hafifçe yana eğdi, dudağının kenarı neredeyse fark edilmeyecek kadar kıvrıldı. Gözlerinde şaşkınlıkla karışık bir sıcaklık vardı, ama bu sıcaklık aynı zamanda bir meydan okumaydı. "Öyle mi?" diye sordu, sesi sanki ciğerimin en derinine süzüldü. "Öyle." Sesim bu sefer çatallaşmıştı ama sertti. Sadece bir kelimeydi ama içimde kırk cümle birden bağırıyordu.
O an gözlerime biraz daha yaklaştı. Dudaklarımızın arasındaki mesafe korkunç derecede azalmıştı. Nefesini duyabiliyordum. O tanıdık kokusu, temkinli bir yağmur gibi üzerime yağıyordu. Dizlerimde hafif bir titreme hissettim. Ama kaçmadım. Göz kırpmadan baktım ona.
Bir an için zaman durmuş gibi oldu. Göz bebekleri küçüldü, sonra nefesiyle birlikte öne eğildi.
Ve sonra...
Dudakları dudaklarıma yapıştı.
İlk temas nazikti. Beklenmedik bir yumuşaklıkla geldi. İncitmemek için sanki çaba sarf ediyordu. Ama ardından gelen o derin, sahiplenen hareket içimde bir şeyleri yerinden oynattı. Sanki içime bastırdığım her şey, o an dudaklarımız arasında çözülmeye başladı.
Elleri yüzüme uzandı, parmakları yanaklarımı kavrarken başparmağı hafifçe şakamda gezindi. Gözlerimi istemsizce kapadım. O anda dünya yoktu. Sadece biz vardık. Dudaklarıma bastırdığı her nefeste içimden bir katman daha soyuluyordu.
Bu gerçek mi? Gerçekten bunu yaşıyor muyum? Bu sadece bir öpücük değil. Bu itiraf gibi. Kabul gibi. Teslim olmak gibi...
Ellerim istemsizce göğsüne kaydı. Sıcaklığı parmaklarıma geçti. Kalp atışını hissettim. Tıpkı benimki gibiydi; hızlı, karışık. Başımı azıcık eğdi, öpüşme derinleşti. Dudaklarının hareketi kararlıydı ama acelesi yoktu. Her saniye sanki telafisiydi.
Aramızda hiçbir şey kalmamış gibiydi. Ne kavga, ne gurur, ne kelimeler. Sadece çıplak duygular. İç içe geçmiş nefesler. Teni tenime değdikçe nefesim daha da daralıyordu. Ama bu daralma bir korkunun değil, bir ait oluşun yankısıydı.
"Sarp..."
İçimdeki ses fısıldadı adını, öylesine değil. İlk kez adını kalbimle söyledim. Sarp, alnını benimkine yaslayıp dudaklarını ayırdı. Gözleri hâlâ gözlerimin içindeydi. Sesi neredeyse fısıltıydı ama her kelimesi içime çakıldı.
"Sen, yanlış zamanda karşıma çıkan en doğru şeysin ve bu benim lanetim değil, şansım gibi geliyor." Cevap veremedim, gülümsedim. Her cümlesi içime işliyordu. "Ama bana biraz zaman ver. Her şeyi toparlamam için zamana ihtiyacım var."
****
3 hafta sonra.
"Pastayı sipariş ettiniz mi?"
"Pasta bende" dedi Hayal. Ve elindeki defterde birkaç şeyi not alarak.
"Kına organizasyonu peki?" Annem elindeki listeyi kontrol ederek heyecanla sorduğunda Hayal onu da not alarak "Ahu'yla konuşup hallettik." dediğinde annem derin bir oh çekti.
"Her şey hazır o zaman."
Hayal'in annesi Canan teyze de annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. "Yarın saat on iki de burada olacaklar."
"On iki mi? Sabah gelseydiler. Geç olacak. Yetiştiremezler sonra."
"Merak etme Dilara. Onlar çok iyi bir ekip hemencik yapıp bitirirler. Sen sakin ol."
Annem kendi heyecanıyla savaşırken herkesin eli ayağına dolaşıyordu.
Ben mi ne yapıyorum?
Tabii ki de bahçede oturmuş güneşleniyorum.
"Anne, sakin ol. Hiçbir terslik olmayacak."
Ve bunu söyleyen bahçe salıncağında oturmuş kendi çapında sallanan bir adet Defne Yıldız Aksoy'dur arkadaşlar.
"O kadar heyecan yapma kızım ya, ne de olsa iki gün sonra benim düğünüm değil mi?" Annem sinirle söylediğini umursamayarak sallanmaya devam ettim. Hayal ise uzaktan durmuş beni kameraya çekiyordu.
Boş vermişim boş vermişim boş vermişim dünyaya
Ağlamak istemiyorsan sen de boş ver dünyaya
Ağlamak istemiyorsan sen de boş ver dünyaya
Kendi kendime yüksek sesle söylediğim şarkıyla annem daha çok sinirlendi. Hiçbir şey demeden öfkeyle içeri geçti.
Kadını sinirlendirmek bir numaralı görevim.
"Defne, acaba biraz heyecanlansan mı?"
Güneş gözlüğümü alnıma koyup başımın üstünde duran Hayal'e baktım. "Heyecan yok yok. Ben gayet sakinim."
Derin bir of çekip içeri geçti. Ne yapayım? Bende böyleyim. Yay burçları acaba hepsi mi böyle?
Herkes panik içindeyken benim umursamazlık şaka mı?
Aniden telefonuma gelen mesajla irkilerek doğruldum. Mesaj Savaş'tan gelmişti.
"Bu gün akşam Tara'yla buluşacaksın. Ben de geleceğim. Akşama plan yapma."
Hani yalnız gidecektim? Ne oldu ki şimdi beni yalnız göndermiyor? Cümlelere bak ya emir veriyor resmen.
"Oldu komutanım, başka emriniz var mı? Yarın kınam var benim. Ona hazırlanıyorum. Başka zamana sakla."
"Eğer gelmezsen yarına helvanı yiyecekler."
"Hhı! Kınada helva yemezler ki."
"Defne!😡"
"Beni ölüme gönderdiğin halde niye kendin geliyorsun? Ve ayrıca sunduğun seçeneklerin ikisinin de sonunda ben ölüyorum. O yüzden hayır!"
"Kör müsün? Kafan mı basmıyor? Ben de geleceğim diyorum ya."
"Gelip benim ölüm anımı mı göreceksin?"
"Benim olduğum yerde sana silah doğrultmayı bırak parmağını kaldırsa kırarım."
"Korumacı tavrınız hoşuma gitti, nişanlı olmasaydım bu yürümene karşılık verirdim. Ama maalesef benim taş gibi nişanlım dururken maskeli adama bakmam mümkün değil. 🤠"
Durdu. Sınırları zorluyorsun Defne. Şimdi telefondan çıkıp seni öldürecek.
"Saat 9'da hazır ol. Sana attığım adrese gel. Oradan beraber gideceğiz."
"Gece gece nişanlım sorsa ne diyeceğim? Ben bir adamla racon kesmeye mi gidiyorum diyeceğim?"
"Ona da sen bir bahane bul. Beni ilgilendirmez."
"Her şeye Defne bulsun. Defne olmazsa ne yapacaksınız merak ediyorum."
"Sen olmazsan bayağı bir huzurlu olurduk kesin."
"İyi ki varım o zaman. 😎"
Mesaj sayfasından çıkıp derin bir nefes aldım. Resmen akşam mafyayla buluşmaya gidiyorum. Of Defne. Başını belaya sokmaktan bıkmıyorsun.
Herkese merhabalar okurlarım. Yazarınız geldiiii. Nasılsınız bakalım? Yorumları göremiyorum yorumları? Hani nerede? Oy veriyorsunuz eyvallah da yorum yok.
Bölümü nasıl buldunuz?
Diğer bölümlerde sizce neler olacak?
Sarp'la Defne'nin ilk yakınlaşmasına şahit olduk slskskslkskd Pek yakınlaşma değildi ama artık bir süre bununla idare edeceğiz.
En sevdiğiniz sahne hangisiydi?
Defne'nin Alp'i araması çok iyiydi bence slslkslsısı
Hadi bakalım siz yorumlara ben bölümlere kaçayım. Sizi seviyorum. Diğer bölümlerde görüşmek üzere hoşçakalın...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.04k Okunma |
500 Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |