18. Bölüm
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 17.Bölüm: 'Aile Olmaya Hazır mısın?'

17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"

Adelina
adelinashwriterr

17.Bölüm:"Aile Olmaya Hazır mısın?"

 

Bölüm şarkısı. Hunter in love - Evgeny Grinko

Herkese merhabalar. O çok beklediğiniz 18.Bölüm hazır ama düzenlemeler yapıp yayımlayacağım. Yarına gelir. Hadi bakalım size keyifli okumalar...

 

Yarın düğünüm vardı. Ve bu gün ben yarına çıkmak istemiyordum. Yorgundum, düşünceliydim. O kadar şeyden sonra ne yapacağımı düşünüyordum. Aslında yapacağım şey belliydi de ben emin değildim. Yatağımda uzanmış boş gözlerle tavanı izliyordum. Yanı başımda kedim Prenses de bana eşlik ediyordu.

 

"Prenses, ne dersin? Riske girelim mi?"

 

"Miyau"

 

"Haklısın, biz her zaman riske gireriz."

 

"Mao"

 

"Yapacak başka bir şey yok zaten. Son golü ben vuracağım."

 

Kendime hep dediğim bir cümle vardı. Ya bir yol bulacağım, ya bir yol yapacağım. Şimdi ise yol bulamadığım evredeydim. Mecbur ikinci seçenek olacaktı. Bu zamana kadar hep özgüvenle hareket ettim. Çünkü her şeyin üstesinden geleceğime inandım. Kendime inandım. Fakat bu durum o kadar karışıktı ki artık ne yapacağımı bilemez haldeydim. Karanlık ve uzun bir yol beni bekliyordu. Işığımla yürümem lazımdı. Çünkü bu yolda da yine yalnızdım. Işık olacak birisi yoktu. Sadece ben vardım, gözlerim, kalbim zekam. Üç kişiydik.

 

Elimi kedinin tüylerinin arasına soktum. Prensesimin beyaz tüylerini okşayınca kedi hırlaması bana huzur veriyordu. Benim en iyi ev arkadaşımdı. Böyle düşününce garip ama bazen hayvanlar insanlardan daha iyi geliyor bana. Masumlar, zararsızlar...

 

Ne kadar huzurlu da olsam düşüncelerim beni bir an olsun yalnız bırakmıyordu. Dünü düşünmeye başlamıştım bu kez. Cengiz beyle kavgasını, bir şeye öfkelenmesini... Dünden sonra babamla hiçbir şey konuşmadık zaten. Bugün zamanımı ona ayırmak istiyordum biraz. Baba kız oturup konuşmak istiyordum. Telefonumu alıp saate baktım. Saat 10:30.

 

Şimdi karakolda olmalı. Uzun zamandır da oraya gitmiyorum. Gidip bir yoklama alayım bari. Çünkü şu an babama o kadar ihtiyacım vardı ki.

 

Bugün hava yağmurluydu. Bu yüzden daha koyu bir şeyler giyine bilirim öyle değil mi?

 

Kısa siyah bir etek, siyah çorap, siyah uzun bot, beyaz oversize kazak ve altında beyaz gömlek. Üzerine ise siyah uzun kabanımı aldım. Saçlarım dalgalı yapıp hafif makyajımı sürüp evden çıktım.

 

Arabam nihayet düzelmişti. Bu yüzden arabayla gidecektim. En çok sevdim etkinlik ne diye sorsalar arabada yüksek sesle müzik dinlemek olurdu herhalde. Çünkü kafam bayağı dağılıyordu. Çok fazla düşünen birisiydim. Fakat hemen bir yol bulup o ruh halinden çıkardım. Ama şimdi olaylar farklıydı tabi.

 

Hemen rastgele bir şarkı açtım. Demet Akalın - Giderli şarkılar çalmaya başladı. Yüksek sesle onu dinlerken arabayı çalıştırarak yola koyuldum. Şarkılar ruhun ilacıdır derler ya. Bence kendimizi kötü hissettiğimiz anda açılan enerjik şarkılar iyileştiren etkiye sahiptir. Hemen o ruh halinden çıka biliyorsun genelde.

 

Arabayı sürmeye devam ederken kendi mahallemden çıkıp başka bir mahalleye girdim. Aniden iki yolun kesiştiği noktada siyah bir araba bir anda çarpacakken fren yapıp durdu.

Az daha kaza yapıyorduk. Kaza yapma korkusu bile panik olmama neden olurken, bir an kalbimin bile durduğunu hissetmiştim. Ben hatalıydım yola dikkat etmemiştim ama o da üzerime doğru geliyordu. Son anda kurtulmuştuk ikimiz de.

 

Hemen şarkıyı kapatıp arabadan indim. Siyah camlarından dolayı kim olduğunu görmüyordum. "Ya kardeşim manyak mısın?! Üzerime doğru niye geldin?" Hemen arabanın zarar görüp görmediğini kontrol ettim. Eğilip iyice kontrol ederken "ama hata sendeydi." demesiyle bakışlarım donakaldı. Çünkü bu ses ona aitti. Doğrulup yavaşça arkamı döndüm. Karşımda bir çift mavi göz sırıtarak bana bakıyordu.

 

"Sen?" Bana doğru bir adım atarak tam önümde durdu. "Bak yemin ederim ki tamamen bir tesadüf." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Karşımdaki Semih'di. "Ama nihayet seni yalnız yakalaya bildim." Bana doğru bir adım attı. "Nişanlın sinirimi bozuyor çünkü." Susuyordum, sanki dilim konuşmak istemiyor gibiydi. "Bir şey söylemeyecek misin?" Ve bir adım daha. Nutkum tutulmuştu sanki. Ne söyleceğimi ne yapacağımı bilemez haldeydim. Onunla karşılaşmayı hesaba katmamıştım. Mavileri yüzümün her noktasında oyalanırken yutkunarak "söyleyecek bir şey yok" dedim eminsiz sesimle. Kendi söylediğime kendim bile inanmamışken onun inanmasını hiç beklemiyordum.

 

"Var nefesim, var." Nefesim...

 

Bana hep nefesim derdi. İsmimle nadiren hitap ederdi. Ama o kadar güzel ve içten söylüyordu ki o kelimeyi sinirlendiğimde bile sinirlerim hemen yatışıyordu. Sakinleştirici bir etkiye sahipti. Beni nasıl sakinleştireceğini çok iyi bilirdi.

 

"Nefesin değilim artık."

 

"Sen ölünceye kadar benim nefesim olacaksın." Aramızdaki mesafeni iyice azaltıp elini çeneme doğru götürdü. "Sarp'a ait olmayacaksın, ben yaşadığım sürece bu gerçekleşmeyecek." O kadar derin ve anlamlı bakıyordu ki birkaç saniyeliğine sanki beni kırıp bir kenara o değilmiş gibi kalbim tekledi. Ama sadece birkaç saniyeliğine onunla olan geçmişimizi unuttum. Fakat geçmiş bir tokat gibi yüzüme çarpınca gerçek dünyaya dönmüştüm.

 

"Bana ihanet ettin, " dedim öfkeyle. Ona sinirli bile değildim şu an. Onunla ilgili tüm duygularım bitmişti.

 

"Ben bir hata yaptım. Seni kaybetmekle büyük bir hata yaptım. Ve hatamdan dönmek istiyorum. Seni geri kazanmak istiyorum."

 

Yaparken kolay, söylerken kolay. Peki arkada bırakılan enkaz ne olacak? Onun hesabını kim verecek?

 

"Cehenneme çevirdiğin kalbimi cennete çevire bileceğini mi düşünüyorsun? Sence o kalp tekrar senin için atar mı?" Gözlerim gözlerine sabitlendi. Bir zamanlar aşkla bakan gözleri yine aynı bakıyordu. Ama bu kez o sıcaklığı ben hissedemiyordum. Sanki ruhum onun bakışlarına karşı kilitliydi. Onun hiçbir duygusunu içimde hissedemiyordum.

 

"Ben dağıttım, ben toparlayacağım. İzin ver, sana kendimi ispatlayayım. Bizim aşkımızın ne kadar büyük olduğunu sen çok iyi biliyorsun." Yalvaran gözlerle beni ikna etmeye çalışıyordu. Ve bunda gayet başarılıydı. "Seni ne kadar çok sevdiğimi de. Kalbinin benden başkası için atması imkansız. Çünkü kalbin bende esir bayan Aksoy. Ve kimseye vermeyeceğimi de sen çok iyi biliyorsun." Kararlıydı, yeniden inşa etmek, yeniden her şeyi düzeltmek istiyordu ve bu gözlerinden belliydi. Yaptığı büyük bir hataydı ve bunu kabul ediyordu. Semih farklıydı, beni sevdiğini sonuna kadar hissettirirdi. İki yıllık ilişkimizde asla beni kırmadı, incitecek tek bir cümle söylemedi, tabi ara sıra tartışırdık ama tartıştığımızda hemen uzaklaşırdı, bana zarar vermemek için. Ama bana ihanetini affetmek kolay değildi.

 

Peki şimdi ben ne yapacaktım?

 

***

 

Karakola geldiğimde gözüm babamı arıyordu. "Affedersiniz, Harun amir burada mı acaba?" diye bir adamdan sorduğumda "burada değil, ama gelir birazdan" diye yanıtlayarak hızlıca yanımdan ayrıldı.

 

Anlaşılan operasyondaydı. Ne yapacağımı bilemez halde ortalıkta dururken aniden babamın arkadaşı aynı zamanda Hayal'in babası olan emniyet müdürü olan Kutay amca beni fark ederek bana doğru hızlı adımlarla gelmeye başladı.

 

"Defne, kızım? Senin ne işin var burada? Bir şey mi oldu?" Hayal göz rengini babasından almıştı. Kutay amcanın da gözleri yeşildi, 47 yaşında olmasına rağmen saçında tek beyaz saç yoktu. Fazlasıyla genç görünüyordu.

 

"Hayır, babamı görmeye geldim. Burada olmadığını söylediler."

 

"Harun operasyonda. Gelir birazdan." Doğru tahmin etmiştim. "Sen istersen toplantı odasına geç bekle. Gelirse gönderirim oraya."

 

"Tamam teşekkürler."

 

Toplantı odasına geçtiğimde etrafı kolaylıkla görebiliyordum. Çünkü her yer camlarla kapalıydı.

 

Rastgele bir sandalyeye geçip çantamı masaya bıraktım. Dağınık düşüncelerle yarını düşünüyordum. Stresliydim hem de çok. Çünkü çok riskli bir plan yapmıştım. Düşününce bile çok yoruluyordum, gerçekleşirse ne olacak hiçbir fikrim yoktu.

 

"Harun amire takıntılı Esra." dedi birisi bir anda. Tüm bu düşüncelerden ışık hızıyla ayrılarak etrafa bakındım. Harun amir mi dedi birisi?

 

Kapının önünde iki tane polis kadın durmuş sessizce kendi aralarında konuşuyordu. Beni fark etmemiştiler. Gerçi etseler de zaten babamın kızı olduğumu bilmiyordular. Babam oldukça genç gösterdiği için hatta bazıları bizi baba kız bile zannetmiyordu. Annem de babam da fazlasıyla genç görünüyordular. Bir dakika. Burada bir kadın babamın peşine mi düşmüş? Hangi akıl ve mantığa hitaben?

 

Kaşlarımı çatarak onları izlemeye başladım. "Dün gece mesaj atmış amire. Amir cevap vermemiş." Vay, kimmiş bu yürek yiyen bakalım?

 

"Öyle mi? Eee? Sonra?" dedi diğer kadın. "Nerede şimdi?" Evet, nerede şimdi? Söyleyin gidip boğazına yapışayım. Saçlarımı yakayım, odasına yılan sokayım. Suyuna zehir dökeyim. Nerede ulan?! Nerede?!

 

"Operasyona Harun amir gitmesine izin vermedi. O da gizlice dahil oldu. Şimdi beraber operasyondalar. Ay! Çok k romantik."

 

Ne?! Babamla beraber mi? İnşallah operasyonda ölür. Çünkü ölmezse ben öldüreceğim. Acı çekmesini istemem tabi. Ayrıca hiç romantik değil. Sizin romantik anlayışınız içine...

 

"Ha geldiler."

 

Kızların baktığı yöne bakınca önce babam, sonra Sarp ve Alp arkalarından biri sarışın biri turuncu kafa olan iki kadın ve başka polis ekibi içeri girdi.

 

Babamla Sarp aynı operasyona mı gittiler? İnanılmaz. Birbirlerine sıkmamaları ilginç. Çünkü dün geceden sonra birbirlerini gördükleri anda öldürürler sandım.

 

Dur Defne. Hedefe odaklan.

 

Acaba bu kızlardan hangisi Esra? Gözlerimi kısarak iyice incelemeye başladım. Sarışın olma ihtimali yüksek. Çünkü fazla seksi görünüyor. Turuncu kafa- Bir dakika turuncu kafa baba mı bakıyor? Hem de her an yiyecek gibi. Buldum seni Esra. Şimdi seni elimden kim kurtaracak bakalım?! Direk üstüne atlasam mı? Yoksa önce fragman sonra film mi yapsak?

 

Hızlıca ayağa kalkıp bir hışımla dışarı çıktığımda kapıda duran kızlar irkilerek bana döndüler. Benim orada olduğumu görmemişler aptallar.

 

"Sen kimsin?" Sorularını umursamayıp babama döndüm. Babam çoktan beni fark etmişti. Kaşlarını çatarak gözlerini kıstı. "Senin burada ne işin var?" Koskoca amirin beni tanıması herkese oldukça ilginç gelmişti. Hatta Esra bile şaşkınlıkla bana bakıyordu.

 

Sarp bana doğru adım atıp başını hafifçe kafasını eğdi. "Defne? Senin ne işin var burada?"

 

Bakışlarım Esra'ya kaymıştı. Hanımefendi kıskançlık krizi geçiriyordu. "Seni görmeye geldim. Direk babamın boynuna atladım. Tabi Sarp ve Alp'ten başka kimse babam olduğunu bilmiyordu. Herkes daha çok şaşırırken babam şaşkınlıkla bana sarıldı.

 

"Kötü bir şey mi oldu?"

 

"Hayır."

 

Esra öfkeyle dudaklarını birbirine bastırıp kıskançlıktan geberirken onu öldürmemek için kendimi zor tutuyordum. Kıskanması beni daha çok sinirlendiriyordu.

 

"Seninle bir şey konuşmam gerek" dedim hızlıca. Sarp'ın yüzüne bile bakmadım. "Çok önemli." Değildi. Konuşmak için değil, uğramak için gelmiştim. Sırf Esra'yı daha fazla sinirlendirmek için böyle bir yalan söyledim o an.

 

"Ben şimdi toplantıya giriyorum. Çıkınca konuşuruz."

 

Tam toplantı odasına gidecekken önüne geçtim. "Konuşamayız. Şimdi konuşmamamız gerek."

 

"Defne, toplantım var diyorum."

 

"Ben de önemli bir şey konuşacağım diyorum."

 

"Sonra konuşuruz." Yine gitmeye yeltendi. Yine karşısına geçtim. "Şimdi konuşalım."

 

O inatçıysa ben onun kızı olduğum için onun iki katı inatçıydım.

 

"Defne, sen genelde önemli şeyleri annenle konuşursun, benim arkamdan iş çevirisiniz. Benimle ne konuşacaksın acaba?"

 

Adam haklıydı. Annemle ortak olup arkasından çevirmediğimiz iş kalmadı. İsyanını gayet haklı buluyorum.

 

"Ama şimdi farklı BABACIĞIM" dedim baba kelimesini bastırarak.

Esra'nın gözleri şok içinde açıldığında Sarp kaşlarını çatarak önce bana sonra Esra'ya baktı. Babamı sahipleniyorum yanlış bir şey yapmıyorum. Böyle söyleyince de garip oldu ama. Babaya sahip çıkıyorum.

 

Babam tabi ciddi olmadığımı anlayarak beni önünden çekip odaya girdi. Esra'ya baktığımı görmüştü, olayı hemen anlamıştı. Zeki adam işte.

 

Peşinden diğerleri hızlıca girip kapıyı kapattılar. Ne?! Beni şimdi neden yalnız bıraktılar. Tamam babam onu ciddiye almamış olabilir. Ama ben bu durumu gayet ciddiye alıyorum.

 

Bir hışımla toplantı odasına girerek "beni niye dinlemiyorsun?!" diye bağırdım babamın üstüne. Büyük bir aslana karşı yavru aslanın babasına kükrediğini düşünün siz.

 

"Çünkü söyleyecek bir şeyin yok" dedi daha yüksek sesle. Anlaşılan oldukça sinirliydi. Ama niye bu kadar inat ediyordu anlamıyordum. Genelde benimle böyle konuşmazdı. Hala dün gecenin siniri mi yoksa?

 

"Hayır var."

 

"Yok."

 

"Var!" dedim yüksek sesle babamın gözlerine bakarak ve aynı anda tek ayağımı kaldırıp isyan edercesine yere sertçe vurdum.

 

Babam ona karşı bağırmamı duyduğu anda yüzü kireç gibi olmuştu. Öfkeden patlıyordu. Ama beni dinlemesi gerekiyordu. Saçma bir şey söylesem bile beni dinlemesi gerekliydi. O benim babamdı. Ben onun kızıydım. İşinden daha önemliydim.

 

"Bir daha o sesini kaldırırsan ağzının ortasına bir tane çarparım bak" yapmazdı da korkutmaya çalışıyordu. Çünkü genelde o görev anneme aitti.

 

"Ağzımın ortasına bir tane çarparsan anneme söylerim. Ve ayrıca işin başından dahi aşsa beni dinlemek zorundasın."

 

"Annene mi söylersin?!" dedi kulaklarına inanmayarak. "Git söyle o zaman."

 

"Hayır, sen çarp sonra söyleyeceğim."

 

"Defne!" dedi daha sertçe. Gerilim daha çok yükselirken "Baba!" dedim sertçe. Bu kez oyun değildi. Gerçekten sinirlenmiştim. Ve o bunu anladı. "Sana son kez diyorum!" dedim tüm kararlığımla. Babam beni çok iyi tanıyordu. Sinirlendiğimde geçtiğim her yeri ateşe verdiğimi çok iyi biliyordu. Babam gözlerimin içindeki kararlığı fark ettiği anda elindeki kalemi masaya bırakarak dışarı çıktı.

 

Peşinden hızlıca ben de çıkmıştım. Merdivenlerden inerek hızlıca aşağıdaki salona girdi. Peşine düşerek odaya girdim.

 

"Ne istiyorsun?"

 

"Bana bağırdın!" dedim çıkışarak. "Herkesin içinde bana bağırdın." Gözlerini kapatıp sabır çekti.

"Çünkü sinirliyim."

 

"Umrumda değil, ne kadar sinirli olursan ol ben senin kızınım. Bana her zaman vaktin olmalı. Eğer böyle davranacaksın o zaman moralin olduğu zamanda da beni seviyormuş gibi davranma." Babam birden bire değişmişti. Böyle birisi değildi. Arada kızardı ama hiç böyle tepkiler vermezdi.

 

"Ne var?"

 

"Esra olayını biliyorsun değil mi?"

 

"Umrumda değil. Kız senden birkaç yaş büyük sadece. Çocukca duygular besliyor."

 

"Ama benim umrumda. Onu başka bir şubeye gönder."

 

"Defne! Kıskançlık krizinin sırası hiç değil."

 

"Tam sırası. Yoksa anneme atlar bu olay."

 

"Sen beni mi tehdit ediyorsun?"

 

"Evet, tehdit ediyorum. Ve eğer o kızı göndermezsen daha fazlasını yaparım." Son kez gözlerine öfkeyle bakıp hızlıca odadan çıkıp dışarı çıktım. Ben onunla konuşmak için gelmiştim. Sakinleşmek için dertleşmeye gelmiştim. Çünkü çocukluğumdan beri dert ortağım babamdı. Ama şimdi karşımda bambaşka bir adam vardı sanki. Neye bu kadar kızgın olduğunu bilmiyordum, ama hiçbir şey onu haklı çıkarmazdı.

 

Babama sadece küçük bir uyarıydı. Ama Esra'ya ise fragman yaşatacağım. Korku dolu fragman hem de.

 

Öfkeyle arabaya binip arabayı tam arabayı çalıştırırken aniden çantamı odada unuttuğumu fark ettim. Anahtarı almadan hızlıca arabadan inip toplantı odasına gittim. Babam içeri girip tam toplantıya başlayacakken uzaktan onları izlemeye başladım.

 

Adamın evli olduğunu bildiği halde hala o gözlerle babama bakıyor. Allahım çıldıracağım. Bir de cilve yapıyor aptal. Şimdi görürsün sen.

 

Dur Defne sakin ol. Balıklama atlama. Öfkeni kontrol et.

 

Kapıyı sertçe açıp içeri girdiğimde yine tüm gözler üzerimdeydi. "Ne var yine?" dedi babam bıkkınlıkla.

 

"Çantamı unuttum," dedim soğuk sesimle. Ama bakışlarımı babamdan kaçırıyordum. Çantam tam Sarp'ın önündeydi. Parmağımla çantamı gösterdim. Alp eliyle ağzını tutup kimseye çaktırmadan kıkırdarken Sarp da gülmemek kendini zor tutuyordu. Neye gülüyordular tam olarak? Komik olan ne?!

 

Sarp Alp'in yanında Alp de Esra'nın yanında oturmuştu. Çantamı almak için Sarp'ın yanına giderken ölümcül bakışlarımı Esra'ya atmayı da unutuyordum. Bu gece sonun olacağım Esra.

 

Sarp'a öfkeli kısa bir bakış yollayıp gözlerimi devirdim. Ardından hızlıca odadan çıkarken babama da ateş dolu bakışımı atmayı unutmadım tabii. Kapıyı sertçe kapatıp kendimden emin yürüşümle şubeden çıktım. Çıkmaz olaydım.

 

Allah kahretsin. Bugün tüm aksilikler benim başıma gelmek için yemin mi ettiler?

 

Arabam yok. Allah kahretsin arabamı çalmışlar. Anahtarı da üstünde unutmuştum. Muhteşem. Gerçekten muhteşem. Çok muhteşem. Ve yarım saat sonra hastanede randevum var. Hastam gelecek.

 

Öfkeyle ayaklarımı zemine çırparak tekrar içeri girdim. Kapıda duran görevliye yaklaşarak nazikçe gülümsedim. "Affedersiniz, ben buraya arabamı park etmiştim, acaba kim aldı?"

 

Soruya bak soruya.

 

"Görmedim ki."

 

"Nasıl göremediniz? Şubenin önünden arabamı çaldılar siz görmediniz mi? Nereye bakıyorsunuz acaba?" adamın üzerine bağırdığım sırada adam kaşlarını çatarak daha da öfkeyle üzerime yürüdü. "Görmedim dediysem görmedim. Ne bağırıyorsun?"

 

Evet, doğru. Adam ne yapsın? Allah kahretsin ya. Gerçekten bu gerçek olamaz ya.

 

Ördek gibi adımlarla tekrar yukarı çıktım. Yüzümü buruşturup dudaklarımı büzdüm. Adımlarımı toplantı odasına doğru yönlendirdim. Babam bu kez elindeki kalemi bana fırlatacaktı kesin. Anlaşılan bugün buradan gitmek yoktu.

 

Kapıyı açıp tekrar içeri girdiğimde babamın bir şey söylemesini beklemeden direk atladım. "Arabam çalındı."

 

Alp kendini tutamayıp büyük bir kahkaha atarken Sarp ve babam bıkkınlıkla aynı anda nefes verip gözlerini kapattılar. "Müşkül durumdayım bu kez. Yarım saat sonra işsiz kalabilirim."

 

Babam derin nefes verip içinden sabır çekti. "Nasıl başardın? Karakolun önünden çaldırmayı nasıl başardın?"

 

"İki dakikalığına çıktım sadece. İki dakikada arabayı nasıl çalıştırıp kaçmış olabilirler?"

 

"Anahtar unuttun değil mi?"

 

"Araba çalışıyordu." dedim itiraf ederek.

 

"Oha!" dedi Alp daha büyük kahkaha atarak. "Sen her fırsatı vermişsin onlara. Daha ne olsun?"

 

"Karakolun önünde ne bileyim hırsız var?"

 

"Karakolun önünde masumlar mı olur Defne?!" dedi Sarp hesap sorarak.

 

"Genelde kaçıyorlar ya o yüzden şey yaptım." Kendi kendime çocuk gibi mırıldandım. Ne yapayım? Öfkeliydim ve gözüm dönmüştü.

 

Babam elini öfkeyle yumruk yapıp masaya vurdu. Toplantının içine etmiştim çünkü.

"Sarp, sen Defne'ni istediği yere bırak, Alp sen de kamera görüntülerine bak."

 

***

 

1 gün sonra.

 

Düğün günü.

 

Yazarın anlatımıyla.

 

"Savaş, sen bayağı bayağı evleniyorsun ha. Emin misin bu kararından?" Çoban kaşlarını çatarak Savaş'ın suratına baktı. Savaş siyah takımıyla gayet hoş ve yakışıklı görünüyordu. "Emin değilim, mecburum. Abim için mecburum." Savaş'ın şu an tek istediği abisinin intikamını almaktı. Ama Defne'ni harcamak istemiyordu. Onu kaybetmek istemiyordu. Birkaç ay da olsa onunla birlikte yaşanmışlıkları vardı. O gerçek anlamda onun nişanlısıydı. İyi kötü anılar biriktirmiştiler. Savaş için en zor oyun şimdi başlıyordu. Bir tarafta ailesi diğer tarafta Defne. Ona söylemişti zaten. Onu kendinden koruyamacağını söylemişti. Ama ona zarar vermek istemiyordu.

 

"Defne peki? Defne'nin acı çekmesi umurunda değil mi?"

 

Başını eğip alt dudağını ısırdı. İsmini duyunca bile tedirgin oluyordu. Çünkü kısa sürede ne kadar da inkar etse kalbi kalbine bağlanmıştı. Ama duygularıyla hareket etmek ona yenilmekten başla bir şey getiremeyeceğini çok iyi biliyordu.

 

"Ben bu kapıdan içeri girdiğim anda tüm duygularım dışarıda kaldı. Artık onlarla hareket etmeyeceğim. Bana hata yaptıracaklar."

 

"Savaş, insansın sen de. Duyguların olması gayet normal. Neden kendini uçuruma sürüklüyorsun? Defne'yle bir ilişkiniz olsa kime ne zararı olacak?"

 

"Halil'e ben vereceğim onu. Onu seversem, bunu yapabilir miyim?" Çoban Savaş'ın gözlerinde ilk kez çaresizlik görüyordu. "Artık çok geç değil mi?" dedi elini Savaş'ın omzuna atarak. Savaş anında bakışlarını kaçırmıştı.

 

"Niye yapıyorsun bunu? Abin artık yaşamıyor? Bu neyin intikamı?"

 

"Abim acı çekerek öldü Çoban!" dedi Savaş bağırarak. Abisini öldüren katile şimdi de Defne'ni vermek onun için en büyük sınavdı zaten. Özlüyordu, abisini çok özlüyordu. Bu acımasız hayatta tek destekçisi olan abisi Barış'ı çok özlüyordu Savaş.

 

"Halil yaşattığını yaşayacak. Ama önce ona yaklaşmam gerekecek. Ona yaklaşmadan onu indiremem."

 

"Defne'ni kurban vereceksin yani?" dedi Çoban emin olmak adına tekrar sordu. Çoban namı değer Alp Defne'ni kurban vermek istemiyordu. Çünkü Savaş'ın artık kalbinde yer edindiğin biliyordu. Savaş'ın kalbinde yer edinmese bile Defne herkesin kalbinde bir şekilde dahil olmayı becermişti. İnsan tanıdığı birini öldürürken daha fazla acı çeker ya? Psikolojik olarak tabi. İşte bu da ondan. Defne'nin saf ve masum olduğunu herkes biliyordu. Ve ortada dönen büyük bir oyuna kurban gitmesi kalplerdeki merhameti uyandırmıştı.

 

Savaş'a gelince ise Savaş bu soruyu kendi bile bilmiyordu. Ama Defne'ni kurban vermemesi için başka yollar arayacaktı. "Onu yapmamam için her şeyi yapacağım ama mecbur kalırsam ve elimden başka bir şey gelmezse, başka bir yol olmazsa ışığı kapatmaktan başka çarem kalmayacak Çoban."

 

Ve o ışık kapanırsa çoğu kişi acı çekecekti...

 

Defne'nin ölümü büyük bir patlama olacaktı.

 

***

 

"Anne, çok heyecanlıyım ya ben. Niye böyle oldu şimdi?"

 

Defne düğün için artık hazırdı. Sarp'ı bekliyordu. Daha doğrusu Sarp'ın onu almasını bekliyordu. Üzerindeki gelinlik, omuzları açıkta bırakan ve straplez tarzda bir üst kısma sahipti. Üst kısım, karmaşık dantel ve inci detaylarıyla bezenmiş, bu da zarif ve sofistike bir görünüm kazandırıyordu. Korse, vücudu sıkıca sararak ince bir bel görünümü sağlarken, göğüs kısmında kalp şeklinde bir yaka vardı ve bu yaka etrafında parlak taşlar sıralanmıştı.

 

Etek kısmı oldukça hacimli ve kat kat tüllerden oluşuyordu. Bu katmanlar, yumuşak ve akıcı bir hareket sağlıyordu, yürüdükçe ve döndükçe nazikçe dalgalanıyor. Etek uçlarında ise ince dantel işlemeler bulunuyor, bu da gelinliğin uçlarına zarif bir dokunuş katıyordu.

 

 

 

Gelinliğin arkası, belden aşağı doğru uzanan uzun bir kuyruğa sahipti. Bu kuyruk, yere kadar inip arkadan zarif bir şekilde süzülüyordu. Ayrıca, sırt kısmında ince düğmeler bulunuyor, bu da gelinliğe nostaljik ve klasik bir hava katıyordu.

 

Kolları olmayan bu gelinlik, omuzlarda ve bel çevresinde süslemelerle tamamlanmış. İnci ve taş detayları, gelinliğe ışıltı katarken, dantel işlemeler de romantik bir his veriyordu. Bu gelinlik, adeta bir peri masalı düğünü için tasarlanmış gibi duruyordu.

 

Saçlar, doğal dalgalarla şekillendirilmiş ve sağ tarafa doğru toplanmıştı. Bu, yüzün bir tarafını tamamen açıkta bırakarak zarif bir görünüm sağlıyordu. Saçın yukarı kısmında gösterişli bir taç vardı. Duvak dantelli işlemelerle oldukça zarif bir görüntü sağlıyordu.

 

Gözler, belirgin bir şekilde vurgulanmış,dumanlı göz makyajı, derinlik ve çekicilik katıyordu. Eyeliner ile gözler daha belirgin hale getirilmiş ve kirpikler hacimli bir maskara ile dolgunlaştırılmıştı.

Kaşlar, doğal ama belirgin bir şekilde doldurulmuştu.

 

Yanaklarda hafif bir allık kullanılmış, bu da doğal bir sıcaklık ve canlılık veriyordu.

Dudaklar, doğal bir pembe tonunda ruj ile renklendirilmiş, bu da makyajın geri kalanını dengeleyerek taze ve doğal bir görünüm sağlıyordu.

 

"Kızım, prensesler gibi çok güzelsin." Dilara büyülenmiş mavi gözleriyle Defne'ni baştan aşağı süzdü. Gerçek bir prenses gibi büyülü ve zarifti.

 

"Öyle miyim?" Dilara'nın gözleri aniden dolmuştu. Kızını evlendirdiği için değil, kızın bir katille evlendirdiğine mecbur kaldığı için üzgündü...

 

"Evet." Kendini ilk kez bu kadar çaresiz ve güçsüz hissediyordu.

 

Elini ağzına götürerek hıçkırarak ağlarken Defne önünde diz çöküp annesinin gözyaşlarını teker teker silmeye başladı. "Ağlama kraliçe. Her şey çok güzel olacak. Ben inanıyorum. Sen de inan." İnanmıyordu. Çünkü inançları artık bitmişti. Umutları kül gibi oradan oraya savrulup gidiyordu.

 

"Geldiler" Hayal heyecanla direk içeri daldı. "Bakın" cama doğru koşarak pencereni açtı. Defne hızlıca ayağa kalkıp, cama yaklaştı. Bir süre siyah araba evlerine doğru geliyordu.

 

Öyle böyle değildi. Sanki bir ordu geliyordu. Hüzünle dolan gözlerini gökyüzüne kaldırdı. "İnanıyorum, her şey çok güzel olacak." İnanmak istiyordu. Başaracağına inanmak istiyordu. Zorlu bir süreç onu bekliyordu. İçindeki küçük Defne'ni kırmadan incitmeden bu zorlu süreçten geçmeliydi.

 

Baysoy ailesi arabadan indikten sonra eve doğru ilerlemeye başladılar. Defne'nin heyecanı iki katına çıkarken bir an kalbinin duracağını zannetti. Çok heyecanlıydı... Ama mutluluk heyecanı değildi. Bu korkuydu.

 

Savaş elindeki çiçeğine baktı son kez. Karanlık ve bilmediği bir sokağa giriyordu. Orada kaybolmaktan değil Defne'ni kaybetmekten korkuyordu.

 

"Ben gökyüzünde parlayan yıldızım. Ama herkesten uzak tek başına parlayan yıldız. Her zaman tektir, ama her zaman da en parlağı odur."

 

Defne'nin daha aylar önce ona söylediği o cümleleri anımsadı. "Senin ışığına ihtiyacım var Defne. Umarım bu çıktığımız yolda hayat ışığını söndürmem."

 

Elini hafifçe yumruk yapıp kapıya doğru kaldırdı. Arkada bir sürü müzik çalırken onun kulağında sadece Defne'nin neşeli sesleri yankılanıyordu. O neşeni kara toprağa gömmek en çok Savaş'ın canını yakıyordu. Kalbi acıyordu. Defne'ni mutlu etmek için gelmemişti, kendi içindeki ateşi söndürmek için Defne'nin umudunu paramparça etmek için gelmişti. Bu zamana kadar gözünü kırpmadan bir sürü adam öldürmüştü. Bir çoğuna İhanet etmişti, ama hiçbirisi Defne'nin canını yakacak kadar onu incitmemişti.

 

Çünkü umutsuz hayatına umut ışığı olmuştu Defne. Yaralı kalbine ilaç olmuştu, sadece bir gülüşü bile onu iyileştiren melhem gibiydi.

 

Kapıyı hafifçe çaldığında gözlerini kapattı. Boğazındaki yumruğu yutarak başını dikleştirdi. Kapı yavaşça aralandı. Hayal aralıktan bakarak "enişte," diye seslendi Savaş'a. Kapı açılmıyor ya. Sanırım bozuk." Herkes büyük bir kahkaha atarken Sarp sırıttı. Tabi Sarp olayı hemen anlamıştı. Cebinden 500 tl para çıkarıp kapının aralığında içeri soktu." Bak, açılıyor mu?"

 

"Yok ya. Açılmadı." Maksatı daha fazla para almaktı. Sarp bu kez biraz önceki paranın iki katını çıkartıp Hayal'e verdi. "Yeter mi?"

 

"Sen bir kere daha denesen mi?"

 

"Bak bu son."

 

"Tamam o zaman kızı vermiyoruz sana. Hadi başka kapıya."

 

"Hop tamam tamam. Al şunu." Bu kez 2500 tl çıkartıp verdi. Hayal parayı alır almaz kapıyı bir anda açtı. "Ha, açıldı. Hoş geldiniz efendim. Buyurun."

 

Kapıyı sonuna kadar açıp misafirlerin içeri girmesini sağladı.

 

Sarp elinde çiçeğiyle salona doğru ilerlerken bir prensesle karşılaşacağını beklemiyordu. Defne çok güzel olmuştu. Periler gibi büyülü, prensesler gibi zarif ve güzel görünüyordu. Bu güzellik karşısında gözlerini çekemeden yerinde donakaldı. Elinde çiçeğiyle, dudakları şaşkınlıkla aralandı. Nefesi kesilmişti. Defne ona bakan iki çift bal rengi gözlerine karşı sıcacık gülümsedi. "Çok güzelsin" dedi Sarp kısık sesle. Herkes Defne'ye hayranlıkla bakan Sarp'a kıkırdayarak bakıyordu. Sarp gerçekten ilk görüşte aşk yaşıyor gibiydi.

 

Defne uzun süre onu izleyen Sarp'a artık herkesin güldüğünü fark edince bakışlarıyla çiçeği göstererek "çiçeğimi alabilir miyim acaba?" diye sordu nazikçe. Sarp afallamıştı. "Tabi tabi" Kendine gelerek Defne'nin yanına giderek elindeki çiçekleri Defne'ye uzattı.

 

"Hazır mısın?" diye sordu Defne. "Aile olmaya hazır mısın?"

 

"Ailem olmayacaksın," dedi kendinden emin tavırla Savaş. "Çünkü zaten bir ailem var." Aralarındaki konuşmayı sadece ikisi duyabiliyordu. Defne'nin yüzündeki gülüş yavaşça solurken gözlerini gözlerinden ayırmadan "sen benim karanlık dünyama parlayan yıldız olacaksın," dediğinde Defne'nin soluğu kesilmişti. "Sen benim yıldızım olacaksın Defne." Gözlerine bakarak içinden "Savaş'ın Yıldız'ı" dedi. İyice yaklaşarak dudaklarını alnına bastırdı. Savaş Defne'ni harcamamak için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Onu korumak için her şeyi yapmaya hazırdı. Fakat bunu başara bilecek miydi? Zehir ailesine sıçramadan Defne'ni koruma altına ala bilir miydi?

 

***

 

"Sayın Defne Yıldız Aksoy, hiç kimsenin baskısı ve etkisi altında kalmadan sayın Sarp Baysoy'la evlenmeyi kabul ediyor musun?" Defne son kez Sarp'a bir bakış atıp yutkundu. İşte her şeyin bittiği o nokta.

 

"Evet," dedi tüm cesaretiyle.

 

Alkışlar salonda yankılanırken, bu kez nikah memuru Savaş'a dönmüştü. "Sayın Sarp Baysoy, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan sayın Defne Yıldız Aksoy'la evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

 

"Evet."

 

"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?"

 

"Evet."

 

"O zaman bana verilen yetkiye dayanarak ben de sizi karı koca ilan ediyorum." Herkes ayakta alkışlarken Defne üzgün gözlerle Sarp'a döndü. Hayatının en büyük hatasına imza atıyordu. Belki de ölümüne...

 

Ardından ayağa kalktılar. Nikah memuru nikah cüzdanını onlara verirken "gelini öpebilirsin" dediğinde Sarp bu kez onun alnından öpmek istememişti. Dudaklarına hafifçe küçük bir buse kondurup geri çekildi. Kor dudakları yine yakmıştı içindeki ateşi.

 

 

 

Veeeee herkese merhabalar. Yazarınız geldiiii. Bu bölümü nasıl buldunuz? Efendim? Kaos mu? Tabi canım diğer bölüm ellerinizden öper. Bu bölümde yerleştiremedim. Fazla uzun oldu. O yüzden iki bölüm yapmaya karar verdim.

 

Fikirlerinizi deli gibi merak ediyorum aşklarrrr..

Oy vermeyi unutmayın, yorum da yapın arada yaşadığınıza dair jsksjzkanxn

 

Ailem olmayacaksın, karanlık dünyama parlayan yıldızım olacaksın.

 

Yalnız çok iyi değil mi?

 

 

Bölüm : 26.12.2024 08:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 17.Bölüm: 'Aile Olmaya Hazır mısın?'
Adelina
Savaş'ın Yıldız'ı

7.04k Okunma

500 Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Giriş1.Bölüm: "İçimizdeki Kötülük"2.Bölüm: "Savaş'ın Peşinde"3.Bölüm: "Tesadüf Değil Plan"4.Bölüm: "Kırılmış Kabulleniş"5.Bölüm: "Arkadaş Olalım mı?"6.Bölüm: "Geri Dönüş"7.Bölüm: "Bilinmeyen Hata"8.Bölüm: "Kaçırılma Krizi"9.Bölüm: "Dağ evinde dağ ayısıyla"10.Bölüm: "İlk Mühür"11.Bölüm: "Kıskançlık Savaşı"12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"13.Bölüm: "İhanet Hançerinin Ateşi"14.Bölüm: "Gerçeklerden Uzak Hayallere Yakın"15.Bölüm: "Korkusuz Yürek"16. Bölüm: "Rüya Gibi Kabus"17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"18.Bölüm: "Bir Yıldız İntikamı Düşünün"19.Bölüm: "Topuklu Belalar"20.Bölüm: "Acı Gerçeklerin Rüzgarı"21.Bölüm: "Karanlığı ışığımdan daha güçlü."22.Bölüm: "Kraliçe Geri Dönüyor"23.Bölüm: "Büyük Buluşma"24.Bölüm: "Yıldız Kayması"25.Bölüm: "Yüzleşme"26.Bölüm: "Anne sana ihtiyacım var."27.Bölüm: "Şimdi Sıra Bende"28.Bölüm: "Ben Defne Yıldız Karakurt"29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"30.Bölüm: "Mahşerin Karanlık Perdesi (Sezon Finali)24.Bölüm: "Özel Bölüm"Özel Bölüm: "Akşam Yemeği(Savaş ve Defne)"(İkinci Kitap) 31.Bölüm: "Dönüyoruz"(2.Sezon)32.bölüm: "İki Ateşin Aşkı"33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"34.Bölüm: "İçimizdeki çocuk"35.Bölüm: "Cehenneme Bir Adım Kala"36.bölüm: "1.Gün-Şeytanın Pençesinde"37.Bölüm: "2.gün Kayboluş ya da yok oluş"38.Bölüm: "Savaşın Ortasında Sen ve Ben"39.Bölüm: "Oyunun Gerçek Piyonları"40.Bölüm: "Tutsak Zihinlerin Zincirli Kalpleri"41.Bölüm: "Siyahın Beyaz Lekesi"42.Bölüm: "Karanlığın Sonu"43.Bölüm: "Sahte Sevgi Çemberi"44.Bölüm: "Çizginin Ucunda"45.Bölüm: "Son Seçim"46.Bölüm: "Bozulmuş Düzen"
Hikayeyi Paylaş
Loading...