20. Bölüm
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 19.Bölüm: 'Topuklu Belalar'

19.Bölüm: "Topuklu Belalar"

Adelina
adelinashwriterr

 

 

19.Bölüm: "Topuklu Belalar"

 

Ateş gibi yansan da buz gibi durmak ne demek bilemezsin...

 

1 hafta sonra.

 

27 Kasım. (Defne'nin doğum günü)

 

"Dönmesek de köşeyi biz, kaybetmeyiz neşeyi biz." Hayal müziği son ses açtığında Seren ve Hira da müzik eşliğinde dans etmeye başladılar. Moralimi açmaya çalışıyorlardı.

 

"Hadi Defne, takma düzelir kanka" Fransa'da doğma büyüme bir kadının horon tepmesini düşünün. Hayattaki tüm şansını kullanarak horon tepmeye çalışması peki? Kahkaha atarak alkışlarken, bende ayağa kalkıp onlara eşlik ettim.

 

1 hafta boyunca evde ölü gibi gezerken doğum günüm olduğu için Hayal ve kızlar bana sürpriz yaparak moralimi düzeltmeye çalışıyorlardı.

 

Çünkü düğünden sonra hiç kimsenin bizi bulamayacağı bir dağ evine daha doğrusu bungalov bir eve gelmiştik. Açıkçası kafa dinlemem gerekiyordu. Hiç kimseyle hiçbir bağlantı kurmak istemiyordum. Sadece kafa dinlemek. Fakat müziğin bu kadar yüksek olduğu ortamda kafa dinlemek ne kadar doğru onu bilmiyorum tabii.

 

Müziğin sonuna kadar dans ettikten sonra yorgunlukla hepimiz koltuğa yayıldık.

 

"Ay, yemin ederim o kadar çok yoruldum ki." Çünkü tam iki saattir dans ediyordu Hayal. Onlar streslerini dans ederek, şarkı söyleyerek atıyordu. Ama ben sessiz bir ortamda sevdiklerimle olduğumda.

 

"Defne, ne zaman dönmeyi planlıyorsun?" Hira direk sorduğu soruyla yüzüm düşmüştü. Yüzümün düştüğünü fark eden Seren Hira'ya göz kaş yaparak susmasını istedi.

 

"Bilmiyorum, kendimi ne zaman hazır hissedersem." Omuz silkerek gözlerimi kaçırdım. Bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Çünkü zaten 7/24 depresyon modunda evde dolaşıyorum yeni depresyon perilerine ihtiyacım yoktu.

 

"Sarp'la hiç konuştun mu?" diye sordu bu kez Hira. Sanki inadına yapıyordu. "Ya da seni hiç aradı mı? Mesaj falan attı mı?"

 

"Hira" dedi uyarır gibi Seren. "Şimdi bunun sırası mı?" Hira Seren'e göz devirip bana doğru hafifçe eğildi. "Bak, niyetim seni üzmek değil. Ama artık kendine gelmen gerek. Tamam çok zor şeyler yaşadın, yaşadıklarını atlatmak elbette ki kolay değil. Ama sen Defne'sin. Artık toparlanma zamanı. Meydanı neden boş bırakıyorsun?"

 

"Hira, emin ol o kadar çok yorgunum ki. Artık savaşmaya gücüm kalmadı. Önce Semih, sonra Serap, sonra Sarp-" ismi Sarp değildi. "Savaş, sonra da ailem. Ben artık kandırılmaktan yoruldum. Artık ayakta durmaktan, cesur olmaktan yoruldum." Çünkü savaştıkça yıpranıyordum.

 

"Ama böyle dinlenemezsin Defne. Sevdiğinin adamın kollarında huzurlu bir gün geçirirken dinlene bilirsin. Biz seni az çok tanıyoruz. Sen tek başına herkesten uzakta kaldığında dinlenemezsin." Söyledikleri doğruydu. Böyle yalnız kalınca daha çok yıpratıyordum kendimi. "Burada tek başına yaşamakla sadece zaman kaybediyorsun. Savaş'a geri dön. Ve artık bu savaşı bitir. Tamam intikamını aldın ama intikam o kadar da güzel değil. En çok da intikam alan yorulur bundan."

 

"Savaş'ı sevemem o bir katil. Ayrıca sevsem bile o beni sevmez ki." Gerçekler her hatırladığımda yüzüme tokat vuruyordu sanki.

 

"Ama senin kocan. Git konuş onunla. Açıklamasını dinle. Bu zamana kadar niyeti seni öldürmek olsaydı çoktan yapmıştı."

 

"Hira haklı" dedi Hayal bana dönerek. "Bence de git Savaş'la konuş. Sizin gerçekten konuşmaya ihtiyacınız var."

 

Ayağa kalkarak cama yaklaştım. Söyledikleri hepsi zihnimde yankılanırken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Hem rahatlayacaksın."

 

Başımı çevirip kızlara tek tek bakış attım. Hepsi aynı fikirdeydiler. Belki de doğru olan buydu. Savaş'la konuşmam gerekiyordu. Belki de konuşursam rahatlardım.

 

Seren aniden ayağa kalkarak yanıma geldi. "Bir şey daha var."

 

"Ne?" dedim kaşlarımı çatarak. "Savaş Karakurt durduk yere neden böyle bir şey yapsın? Bence bu işin içinde başka bir iş daha var. Sen o eve dönmen gerek Defne. Savaş başka şeyler karıştırıyor olabilir."

 

"Savaş değilse de ailesi karıştırıyor olabilir" dedi Hayal aniden ayağa kalkarak. "Çünkü mantıklı değil. Koskoca katil Savaş Karakurt bir kızı korumaya mı alıyor? İlginç değil mi?"

 

Haklılardı. Hiç bu yönden düşünmemiştim. Gerçekten Savaş neden böyle bir şey yaptı? Neden beni korumaya almayı kabul etti? "Evet, ilginç." Düşünceyle gözlerimi kısarak Hira'ya döndüm. "Sizce başka bir şey mi var?"

 

"Olabilir, ama senin onun evine yerleşmen gerekli. Her ihtimale karşı Keno'yu da al. Bir grup açarız olayları bize aktarırsın. Biz de araştırırız. Çünkü yeni bir sürprizle karşılaşmak istemeyiz. Eğer haince bir plan kuruyorsa, o zaman onları önlemini alırız. Yani büyük hasardan iyidir bence. "

 

"Evet, haklı" dedi Seren Hira'yı destekleyerek. Hira da Seren gibi avukattı. Ama sıradan bir avukat değildi. Mafyaların avukatıydı. Bu yüzden böyle karanlık işlere kafası bayağı basıyordu. Bizim görmediğimiz detayları kolaylıkla fark ediyordu.

 

Onay almak için yanımdaki Hayal'e döndüm. Hayal de hafifçe başını aşağı yukarı salladığında artık karar verilmişti. Tehlikeli ve zorlu bir görev başlıyordu.

 

"Onlar mafya diye bizim de elimiz armut toplamayacak değil mi? İçlerine sızacağız. Bakalım neler karıştırıyorlar?" Hayal kollarını göğsünde birleştirip cama yaslandı. "Alp sanırım onlardan" dedim Hayal'e bakarak. Fakat Hayal'in pek umurundaymış gibi değildi. "Ne yapayım?"

 

"Sen onunla yakınlaşa bilirsin. Hem senden sanırım hoşlanıyor."

 

"Hiç fark etmemişim." dedi soğuk sesle. "Tamam, o iş bende."

 

"Biz de birilerini buluruz oradan." dedi Seren kıkırdayarak. "Yakışıklı olsunlar bari."

 

Hira boğazını temizleyip ayağa kalktı ve yanımıza geldi. "O zaman plan belli. İçlerine sızıp planlarını çökerteceğiz." Elini ortaya doğru uzattı. Seren elini üstüne koyarak "erkeklerin kadınlara zaafı var ve biz de bunu kullanacağız" dedi. Hayal Seren'in elinin üzerine elini koyup "korkmuyoruz, kaçmıyoruz, üzerlerine doğru yürüyoruz," dedi. Kızların hepsinin benim yanımda olması ve benimle birlikte sırt sırta savaşması beni güçlü hissettiriyordu. Savaşa giriyorum ama yalnız başıma değildim bu kez.

 

En sonda ben elimi koyup tek tek bakış atarak "o zaman topuklu belalar, hazır mıyız?" dedim yüksek sesle.

 

"HER ZAMAN"

 

Tam o sırada kapı çaldı. Hepimiz anında kapıyla bakıştık. Çünkü buraya genelde hiç kimse gelmezdi ve şimdi kapıda birisi vardı. Önce zili çaldı ardından kapıyı tıklattı.

 

Ortamda gergin bir sessizlik vardı. Çünkü beklemiyorduk. Birinin kapıda olma ihtimali aslında yoktu. O zaman kapıdaki kimdi?

 

Seren hızlıca çantasını alıp içindeki silahı çıkarttı. Ardından Hira hızla belinden silahı çıkarıp kapıya çevirdi. Hayal koşarak mutfaktan bıçak aldı. Kapıyı açan ise ben olacaktım. Yavaş ve eminsiz adımlarla kapıya yaklaştım. Hira kapının arkasına saklandı. Ve silahın emniyeti açıp kapıya doğrulttu.

 

Hayal mutfağın kapısının arkasında saklanırken, Seren merdivenlere çıktı.

 

Kapının kilidini yavaşça açıp kapının kulpunu çevirdim. Ve kapıyı yavaşça açtım.

 

"Merhabalar amirin kızı," dedi gülümseyerek Alp. Karşımdakiler Alp ve Civan'dı. "Depresyonun bitti mi? Seni almaya geldik de."

 

İkisine de anlamsız bakışları atmaya başlarken, Hayal elindeki bıçağı bırakmadan aniden yanımda belirdi. "Nereye? Olmaz. Daha bitmedi."

 

Alp Hayal'i gördüğü anda yüzünde belli belirsiz bir gülüş belirmişti. Galiba gerçekten dikkatini çekmişti. Bakışları elindeki bıçaktaydı. Şaşkınlıkla dudaklarını büzdü. Anlaşılan Hayal'in elinde bıçağı görmeyi düşünmüyordu. "Merhaba, sana da. Ben de iyiyim sağ ol."

 

Hayal afallamıştı. Ardından omuzlarını dikleştirip omuz silkti. "Arkadaşımı üzen adamın arkadaşına selam vermek kitabımızda yoktur."

 

"Ama arkadaşımın karısının arkadaşına yardım etmek bizim kitabımızda varsa, selam vermek de sizin kitabınızda olsun bir zahmet."

 

"Ne yardımı pardon?" merakla sorduğum soruyla Alp kaşlarıyla Hayal'i gösterdi. "O çok iyi biliyor." Bakışlarım Hayal'e kaydı. Hayal ise bakışlarını kaçırdı. "Anlatır sana. Ama şimdi hazırlan, çıkıyoruz."

 

"Ben gelmiyorum."

 

Bu kez Civan bana döndü. "Defne, istersen fazla sinirlendirme Savaş'ı. Sonra konuşmak imkansız oluyor."

 

"Pardon, sen beni tehdit mi ediyorsun?" diye sordum çıkışarak. İkisi de başını aşağı eğip iki yana salladı. Tamam zor biriyim kabul ediyorum.

 

Kapının arkasında duran Hira elinde silahı indirerek direk olaya girdi. "Merhaba, ben avukat Hira Ateş. Şimdi size efendi efendi söylüyorum. Ya çıkıp gidersiniz ya da polis çağıracağım." Ne yaptın Hira? Polisler zaten. Allah kahretsin.

Civan önce elinde silah tutan Hira'ya sonra ise bana baktı.

 

"Polis mi?" dedi gülerek. "Bir denesene Allah aşkına." Hira anlamayan gözlerle onlara bakarken elimi yüzüme götürüp başımı salladım. Hayatımda bu kadar şanssız olduğumu hatırlamıyorum.

 

"Onlar zaten polis" dedim açıklama yaparak. Hira'nın şaşkınlıkla gözleri açılırken Civan sırıtmaya başladı.

 

"Bir de bu herifler polis mi?" dedi bir anda Hira şok içinde. Seren elindeki silahıyla merdivenden inerek yanımıza geldi. "Maalesef."

 

Alp alayla "ama herif merif ayıp oluyor kızlar," dediğinde Hayal bıçağı Alp'e çekerek "bana bak şimdi" diyecekken Alp onun bileğinden tutarak kendine çekti. "Hayal hanım, size karşı saygısız olmak istemem alma bana bıçak çekenlerden hiç hoşlanmam" dedi gözlerinin içine sinirle bakarak. Hayal'in ani atakları vardı evet ama Alp'i de ilk kez bu kadar sinirli görüyordum.

 

Hayır, plan mahvolacak. Alp'in ondan nefret etmesi gerekmiyor. Aralarına girerek onları ayırdım. "Hayal, tamam. Bıçak çekmene gerek yoktu." Hayal önce bana sonra Alp'e baktı. Hiç kimsenin gerçek niyetini anlayamıyorduk. Tüm psikolojimiz bozulmuştu.

 

Hayal korkmuştu, ama korktuğunu belli etmemek için titreyen ellerini arkasında sakladı. Hayal korktuğunda elleri titrerdi. Ve bu titreme normal bir titreme değildi. Alp öfkeyle Hayal'e bakarken bakışları direk ellerine kaymıştı. Sinirli bakışları aniden yüzünden silinmişti. Alp'in Hayal'e karşı duygularının olduğuna artık emindim ama katilin arkadaşıysa o da bir katildi öyle değil mi? Hepsi tehlikelilerdi be ben Hayal'in bu işe karışmasını açıkçası pek de istemiyordum.

 

Hayal'i arkama alarak kendini güvende hissetmesini sağladım. Ardından onlara dönerek "tamam, şöyle yapalım. Siz gidin, ben kendim gelirim." dediğimde Civan Alp'e kısa bir bakış attı. Hadi ama.

 

"Hayır, Savaş seni şimdi istiyor ve bizle gelmeni istiyor, eğer seni almadan gidersek ikimizi de kurşuna dizer." Aman tanrım vahşet. Çok korktum. Ama Savaş'ı az çok tanıyordum, asabi birisi olduğunu biliyordum mesela.

 

Sinirle gözlerimi kapattım ve ardından kızlara döndüm. Kızlar bana gözleriyle onay verdikten sonra başımı sallayarak hızlıca yukarı çıktım. Tamam, Savaş'ın dediğini yapıyordum ama şimdilik. Zaten planımda buydu. Onların evine sızmak. Ama biraz ağırdan almak istemiştik o kadar. Şüphe çekmemek için itiraz ediyorduk.

 

Birkaç eşyam vardı zaten. Hızlıca onları hazırlayıp tekrar aşağı indim. Savaş'ın yanına gideceğim için de üzerimi değiştirmek gereğinde bulunmadım. Üstümde beyaz etek, gri omzu düşük bluz, ve siyah hırka, beyaz çorapla spor ayakkabı vardı. Saçlarımı ise örmüş, birkaç tutam perçemi yüzüme dökmüştüm.

 

Kızlarla tek tek vedalaştıktan sonra Alp'in arabasına doğru ilerlemeye başladım. Hadi bakalım. Efsane geri dönüyor. Bundan sonra ne yaşanacak hiçbir fikrim yoktu. Ama bildiğim tek bir şey vardı, benimle ilgili daha çok saklı şeylerin olduğuydu.

 

***

 

Araba Savaş'ın evinin önünde durduğunda heyecandan terlemeye başlamıştım. Bu eve daha önce kargocuyu gönderirken gelmiştim.

 

Dağ manzarası eşliğinde modern bir ev görülmekteydi. İki katlı olan bu evin dış cephesi taş ve ahşap malzemelerle kaplanmış, geniş pencerelere sahipti. Evin önünde bakımlı bir bahçe bulunmaktaydı. Bahçede yeşil çimenler, çeşitli bitkiler ve çiçekler yer almakta, ayrıca taşlarla çevrili iki adet dekoratif su fıskiyesi bulunmaktaydı. Bahçenin ortasında kırmızı çiçekli büyük bir çalı dikkat çekiyordu. Evin önünde kıvrımlı bir yol, bahçenin etrafından geçerek eve doğru uzanıyordu. Arka planda ise yemyeşil dağlar ve ormanlık alanlar görülmektedi. Gökyüzü hafif bulutlu ve gün batımı ışıklarıyla aydınlanmıştı.

 

Araba durduğunda Alp ve Civan arabadan inince evin etrafındaki korumalar başıyla onları selamladılar. Etraf bir sürü korumayla kaynıyordu. Buradan kaçmak neredeyse imkansızdı.

 

Civan benim inmem için kapıyı açtığında kendimden emin olmadan arabadan indim. Oldukça tedirgindim. Tamam kocamın yanına gidiyorum ama kocam da bir adet mafya. İnsan geriliyor tabi.

 

Bavulumu ise Alp alıp korumalara verdi. Alp ve Civan bana yolu göstererek eve doğru gitmeye başladılar. Ben de peşlerine düşmüştüm.

 

Eve girdiğimizde bizi büyük ve ferah bir salon karşıladı. Kahverengi tonlarıyla çok zarif detayları vardı.

 

Çok fazla dikkat etmedim. Civan eve girdikten sonra Alp'in kulağına bir şey söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Sanırım o yukarı gelmeyecekti. Ve galiba birazdan Savaş'la yalnız kalacaktım. Normalde karı koca yalnız kaldığında yakınlaşırlar, ama biz normal olmadığımızı için büyük ihtimalle evin içine bomba atacağız.

 

Alp merdivenleri çıktıktan sonra ikinci kapıya doğru ilerledi. Sanırım Savaş'ın odası burasıydı. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Korku muydu? Heyecan mıydı?

 

"Gel," dedi içeriden bir ses. Alp içeri girdiğinde bacaklarım içeri girmek istemedi. Hayır, vazgeçtim. Geri dönüyorum.

 

Arkamı dönüp merdivenleri inecekken Alp hızlıca kolumdan yakalayıp sürükleyerek beni odaya soktu. Ardından kapıyı kapatıp dışarı çıktı.

 

Allah kahretsin. Yine yalnız kaldım.

 

Bakışlarım tedirginlikle çevirdiğimde siyah takım elbisesiyle ve her zamanki gibi elinde silah eldivenle odanın bir köşesindeki ahşap masaya yaslanarak bana imayla bakan Savaş'ı gördüm.

 

Üç aydır tanıdığım adamın bakışları bana o kadar yabancıydı ki...

 

"Nasılsın karıcığım?" dedi ellerini cebine sokarak. "Depresyonun bitti mi?"

 

Ne depresyonu be? Beni öldürmek için hepiniz birlik olmuştunuz resmen.

 

"Nasıl buldun beni?" diye sordum ciddi bir sesle. "Seni hiç kaybetmedim ki bulayım. İlk günden beri yerini biliyordum, hatta peşine adam bile taktım seni izlesin diye. Her hareketinden haberim vardı. Ne yedin," dedi tek kaşını kaldırarak. "Ne içtin? Hepsini biliyorum." Oldu olacak kamera taksın bana her şeyi oturup film gibi izlesin. Hayret bir şey ya.

 

Gözlerinde alay vardı. Beni küçümser gibi bakıyordu. Bu benim özgüvenimi azaltırken, onun haşmetli görünüşü karşısında aciz hissediyordum.

 

"Ne istiyorsun benden? Neden getirdin beni buraya?"

 

"Ait olduğun yerdesin. Yani benim yanımda kalacaksın." Yaslandığı masadan ayrılarak bana doğru bir adım attı. "Bir anlaşma yapıldı, gereği yapılacak. Sadece sana birkaç günlük zaman verdim kafanı toparlaman için. Ama" kolundaki saatine baktı. "Şu andan itibaren zamanın bitti. Artık senin yerin kocanın yanı." Bu kadar mıydı? Ben onunla konuşmak istiyordum oysa ki. Anlaşılan onun konuşulacak hiçbir şeyi yokmuş.

 

"Ama-"

 

"Senin gereksiz ailevi dramalarını dinlemek için değerli zamanımı harcayamam. Gerçi pek umrumda da değil zaten duyguların. Ben anlaşmaya uyan ve iş bittikten sonra parasını alıp gidecek olan Savaş'ım o kadar."

 

Beni sadece işi gibi görüyordu? Ben onun için sadece iş miydim? "Öyle mi?" dedim acı içinde gülerek. Karşımda Sarp yoktu. Karşımda soğuk bakışlarıyla kalbimi donduran bir adam vardı. Oysa ki o kalbime güven tohumlarını eken adamla aynı adamdı. Değişen sadece zamandı. Belki de ben yanılmıştım. Yanılmak, sanmak o kadar acı verici ki...

 

"Öyle "dedi yanıtlayarak. "İtiraf et, güzel oynadım, seni nasıl da inandırdım sana karşı duygularımın olduğuna." Keskin cümlesi kalbime hançer gibi batarken burnumu çekip omuzlarımı dikleştirdim.

 

"Ben sana daha önce de söyledim. Benim bir kalbim yok. Kalbim yıllar önce söküp attım. Olmayan bir kalp acımaz değil mi?"

 

Gözleri sinirle kısıldı. "Sana karşı duygularım yoktu, olmayacak da. Benim kalbim sadece tek bir adama ait olmuştu, ama artık kimseye ait olmamak üzere kapandı." Semih'ten bahsettiğimi anlamıştı. "Evet, bana karşı büyük hata yaptı. Ama itiraf edelim kalbimi şimdiye kadar kazanan o oldu. Sen bile beceremedin. Bundan sonra onu tekrar sever miyim bilmem ama başkasını sevmeyeceğim kesin."

 

Söylediğim yalana kolaylıkla inanmıştı. Öfkeli gözlerle gözlerime bakarken onunla şimdi bazı şeyleri konuşmak doğru değildi. Bana karşı sinirliydi. Belki de tüm planını bozduğum içindi...

 

"Senin kalbin var mı, yok mu umrumda değil. Ben sadece işimi yapar paramı alır giderim. Seni korumakla görevlendirildim, işimi yapacağım."

 

"Neden? Yani neden beni korumak zorundasın?"

 

"Çünkü babana bir can borcum var. Kimseye borçlu kalmayı sevmiyorum o kadar." Benimle ilgili düşünceleri acı vericiydi. Üç ay iyisiyle kötüsüyle birlikteydik. Hiç mi bana karşı duyguları olmadı? Bana yaklaştı, bana dokundu, öptü kokladı. Nasıl ya? Nasıl hiçbir şey hissetmez?

 

Belki de ihtiyaçlarını ödemek istedi. Hayır, öyle olsaydı çoktan zorla bana sahip olurdu. Bunu yapardı. Ama yapmadı, dokunmadı bana.

 

Hira söylediklerinde haklı olabilirdi. Bu işin içinde kesin başka bir şey vardı.

 

"Beni burada hapis mi tutacaksın? Benim dışarıda bir hayatın olduğunu unutma."

 

Alayla gülerek başını iki yana salladı. "Sözümü dinlemezsen belki. Ama hayır, seni hapis tutmuyorum. İstediğin zaman istediğin yere gide bilirsin. Fakat korumalarımla. Anlaşıldı mı?"

 

Başımı aşağı yukarı sallayıp "tamam" dedim sakince. Çünkü onun planlarını öğrenmek için uyumlu olmam lazımdı.

 

Hemen kabul ettiğimi görünce şaşırmıştı. Kaşları hayretle yukarıya kalktı. "Hayret, hemen kabul ettin."

 

"Kabul etmese miydim?"

 

"İlk kez doğru bir şey yapıyorsun o yüzden."

 

"En büyük hatam sen olduğun için tabi sen de şaşırmak da haklısın."

 

"Ha işte bu Defne'ni arıyordum."

 

"Gidebilir miyim?" dedim izin alarak. Gözleri yüzümde oyalanıyordu. Başını salladığında hemen kapıya yönelip dışarı çıktım.

 

"Defne hanım?" dedi emin olmak adına genç bir kadın. Sanırım. Evin temizliğinden sorumluydu. "Evet?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

 

"Savaş bey odanızı göstermemi emretti. Buyurun, benimle gelin lütfen."

 

Kadını takip ederek Savaş'ın odasından oldukça uzakta olan başka bir odanın önüne geldik. Ev o kadar büyüktü ki odalar bitmek bilmiyordu. "Benim ismim Berna. Bir şeye ihtiyacınız olursa hemen söyleyin."

 

Ardından kapıyı açarak içeri girdik.

Oda, pastel pembe ve beyaz tonlarında dekore edilmişti. Büyük bir pencere, odaya bol miktarda doğal ışık girmesini sağlarken pencere pembe perdelerle kaplanmıştı. Odanın ortasında, beyaz ve yumuşak döşemeli büyük bir yatak bulunmaktaydı. Yatak, pembe yastıklar ve battaniyelerle süslenmişti. Yatak başlığı, büyük ve kapitone bir tasarıma sahipti.

 

Yatak odasında ayrıca tüylü pembe puflar, beyaz bir halı, pembe bir sandalye ve beyaz bir masa bulunmaktaydı. Masanın üzerinde çiçek aranjmanları ve dekoratif objeler yer almıştı. Tavanda ise büyük ve gösterişli bir avize asılıydı. Tam da beni yansıtan bir odaydı bu.

 

"Çok güzel" dedim fısıltıyla. Fakat Berna sesimi duymuştu. "Savaş bey iki gündür bu odanı sizin zevkinize uygun tasarlamaya çalıştı. Beğendinizi duyunca sevinecek."

 

"Sakın hiçbir şey söyleme. Tamam mı?"

 

Berna şaşkınlıkla gözlerime baktı. "Şu an onunla aramız iyi değil. Benimle ilgili hiçbir şey bilmesini istemiyorum mümkünse." dedim kibarca. Berna başını sallayarak gülümsedi. "Tamam sorun değil." Ardından pastel rengi dolabıma yaklaşarak kapılarını açtı. "Kıyafetleriniz hepsi getirildi. Tüm özel eşyalarınızı bugün evden aldıracaklar. Bir de kediniz vardı. Onu da birazdan getirecekler. Başka bir isteğiniz var mı?"

 

"Hayır, teşekkür ederim."

 

"Bir şeye ihtiyacınız olursa, söylemekten çekinmeyin."

 

Ama merak ettiğim bir şey vardı. "Savaş'ın yatak odası nerede acaba?"

 

"Yan oda."

 

"Tamam teşekkür ederim." Neden o kadar oda varken beni tam yanındaki odaya aldırmıştı? Demek ki göz kulak olmak için. Çalışma odası uzaktaydı bazı şeyleri duymamam için. Zekice tasarlanmış evdi. Savaş düşündüğümden daha zekiydi.

 

***

 

🎀Topuklu Belalar grubu 🎀

 

Seren :" Ne yapıyorsun Defne? Her şey yolunda mı?"

 

 

Evet her şey yolunda. Odama yerleşiyorum.

 

Hayal: "Savaş'la konuşa bildin mi?"

 

"Henüz değil."

 

Hira: "Keno'nu aldın mı yanına?"

 

"Hayır, onu da konuşmadım daha. Fırsat olmadı. Biraz sinirliydi. Birazdan akşam yemeğinde konuşurum."

 

Hayal: "Tamam, çok dikkatli ol."

 

Mesaj sayfasından çıkarak telefonu yatağıma bıraktım. Dolabıma yaklaşıp üzerimi değiştirdim. Daha rahat bir şeyler giyinmek istiyordum. Hava kararıyordu, ve yavaş yavaş soğuk olmaya başlamıştı. Bordo oversize bir kazak, altına siyah tayt giyindim. Saçlarımı örgülü bıraktım. Tekrar telefonumu alıp aşağı indim.

 

Oldukça yorgundum. Doğum günümün olduğunu bile bir anlık unutmuştum. Demek ki özel günleri özel yapan yanımızdaki özel insanlarmış. Yoksa sıradan bir gün gibi hiçbir şey hissettirmiyormuş. Asık suratımla merdivenleri inip mutfağa geldiğimde Berna mutfakta yemek hazırlıyordu. "Bir şeye mi ihtiyacınız var?" diye sordu telaşla. Tatlı kıza benziyordu Berna. Nasıl böyle adamların eline düşmüş çok merak ediyordum.

 

"Hayır, sadece su içeceğim." dedim su bardağını alarak. Berna elindeki domatesi doğrayarak aniden bana döndü. "Eğer saygısızlık olmazsa size bir şey sorabilir miyim?" dedi kibarca.

 

"Tabi sor."

 

"Ben hep merak ederim de o yüzden. Acaba burcunuz ne? Eğer burcunuzu bilmiyorsanız doğum gününüzü söylemeniz yeterli."

 

Sırıttım. Zamanlaması muhteşemdi. "Doğum günüm bugün. Burcum da yay."

 

"Gerçekten mi? Sizin doğum gününüz bugün mü?"

 

"Evet, 24 yıl önce bugün doğmuş oldu mucize bebek."

 

"Aaaa, o zaman akşama size özel bir şey hazırlayayım mı? Özel bir isteğiniz var mı?"

 

"Hayır, yok. Ama bundan sonra benim olduğum sofrada peynirle ilgili hiçbir şey koyma. Yani peyniri sevmiyorum, görüntüsü ve kokusu beni kötü hissettiriyor."

 

"Tabii. Merak etmeyin. Dikkat ederim."

 

"Teşekkür ederim." Suyu içerek hemen mutfaktan ayrıldım. Üzerimde garip bir yorgunluk vardı. Sanki çok pis dövmüşler gibi. Bacaklarım, boynum her yerim tutulmuş gibi ağrıyordu. Yorgun halimle tam yukarı çıkacakken Savaş'ın dışarıda bahçede Cihangir'le konuştuğunu fark ettim. Kaşlarımı çatarak onları izlemeye başladım. Savaş gayet sakindi ama Cihangir değildi. Öfkeyle ona bakıyordu. Adamlarıyla gelmişti. Ve Miran da oradaydı.

 

Acaba aralarında ne konuşuyorlardı?

 

Yanlarına gitmeyi karara aldım. Kapıyı açıp dışarı çıkarak onlara doğru ilerledim. Önce beni fark etmediler. Fakat ben onları duyuyordum.

 

Savaş "sana bir kere söyledim, bir daha söylemem. Olmaz" diyordu. Onlara doğru yaklaştıkça Cihangir beni hemen fark edip kaşlarıyla Savaş'ı susturup beni gösterdi. Anlaşılan benim hakkımda konuşuyorlardı. Ya da büyük ihtimalle.

 

"Herkese merhaba, sizi gördüm de içeriden." Sesim oldukça yorgundu. "Merhaba diyeyim dedim" Savaş'ın arkası bana dönüktü. Anında bana dönerek üzerimdekileri kontrol etti. Üzerimi hemen değiştirmemi beklemiyordu galiba. Ama ben her ortama çabuk alışan birisiydim.

 

Cihangir zoraki bir gülüş yerleştirirken "İyi yaptın gelin hanım," dediğinde gözlerimi öfkeyle kapattım.

 

"Bir daha gelin hanım dersen yeminle buradan üzerine uçarım." Gelin falan değildim ben.

 

"Ne diyeceğim? Damat mı diyeceğim? Bizim sülalenin gelini oldun işte."

 

"Bak hala diyor ya?"

 

"Haklı, sahte evlilik sözleşmesini mahvetmeseydin böyle konuşmazdı" dedi Savaş araya girerek. "Hepsi senin suçun."

 

O zaman sen de beni kandırmasaydın. Manyak herif. Sakin ol Defne. Uçma hemen sakin ol.

 

"Savaş'la evlenmek için tuzak kurman, muhteşem gerçekten. Demek ki bayağı bayağı sana aşık." Cihangir benimle alay ederek Savaş'a döndüğünde Savaş'ın yüzünde alaylı bir ifade yoktu aksine sakindi.

 

Aniden başıma çok sert bir ağrı girdi. Bir dakika. Ne oluyor? Niye her yer sallanıyor? Neden herkes bulanıklaştı? Kulağımda garip çınlama sesi vardı. Neler oluyor? Dünya hızla dönüyordu sanki. Midem bulanmaya başlamıştı dönmenin etkisiyle. Gözlerim kendiliğinden kayarken sert bir şekilde zemine çarptığımı hissetmiştim. Ve sonrası tamamen karanlıktı.

 

Veeee herkese merhabalar. Evet bölümler ard arda atıyorum. Bölümü nasıl buldunuz bakalım? Sizce Defne Savaş'ın planını anlayacak mı? İşlere başladılar bile.

 

Sizce bundan sonra neler olacak? Fikirlerinizi sabırsızlıkla bekliyorum.

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.

 

Diğer bölümlerde görüşmek üzere.

 

 

Bölüm : 27.12.2024 13:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 19.Bölüm: 'Topuklu Belalar'
Adelina
Savaş'ın Yıldız'ı

7.04k Okunma

500 Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Giriş1.Bölüm: "İçimizdeki Kötülük"2.Bölüm: "Savaş'ın Peşinde"3.Bölüm: "Tesadüf Değil Plan"4.Bölüm: "Kırılmış Kabulleniş"5.Bölüm: "Arkadaş Olalım mı?"6.Bölüm: "Geri Dönüş"7.Bölüm: "Bilinmeyen Hata"8.Bölüm: "Kaçırılma Krizi"9.Bölüm: "Dağ evinde dağ ayısıyla"10.Bölüm: "İlk Mühür"11.Bölüm: "Kıskançlık Savaşı"12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"13.Bölüm: "İhanet Hançerinin Ateşi"14.Bölüm: "Gerçeklerden Uzak Hayallere Yakın"15.Bölüm: "Korkusuz Yürek"16. Bölüm: "Rüya Gibi Kabus"17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"18.Bölüm: "Bir Yıldız İntikamı Düşünün"19.Bölüm: "Topuklu Belalar"20.Bölüm: "Acı Gerçeklerin Rüzgarı"21.Bölüm: "Karanlığı ışığımdan daha güçlü."22.Bölüm: "Kraliçe Geri Dönüyor"23.Bölüm: "Büyük Buluşma"24.Bölüm: "Yıldız Kayması"25.Bölüm: "Yüzleşme"26.Bölüm: "Anne sana ihtiyacım var."27.Bölüm: "Şimdi Sıra Bende"28.Bölüm: "Ben Defne Yıldız Karakurt"29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"30.Bölüm: "Mahşerin Karanlık Perdesi (Sezon Finali)24.Bölüm: "Özel Bölüm"Özel Bölüm: "Akşam Yemeği(Savaş ve Defne)"(İkinci Kitap) 31.Bölüm: "Dönüyoruz"(2.Sezon)32.bölüm: "İki Ateşin Aşkı"33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"34.Bölüm: "İçimizdeki çocuk"35.Bölüm: "Cehenneme Bir Adım Kala"36.bölüm: "1.Gün-Şeytanın Pençesinde"37.Bölüm: "2.gün Kayboluş ya da yok oluş"38.Bölüm: "Savaşın Ortasında Sen ve Ben"39.Bölüm: "Oyunun Gerçek Piyonları"40.Bölüm: "Tutsak Zihinlerin Zincirli Kalpleri"41.Bölüm: "Siyahın Beyaz Lekesi"42.Bölüm: "Karanlığın Sonu"43.Bölüm: "Sahte Sevgi Çemberi"44.Bölüm: "Çizginin Ucunda"45.Bölüm: "Son Seçim"46.Bölüm: "Bozulmuş Düzen"
Hikayeyi Paylaş
Loading...