30. Bölüm

29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"

Adelina
adelinashwriterr

29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter."

 

Elimde sadece iyi niyetli yaptığım şeylerin kırgınlıkları kaldı. (Alıntı)

 

Arkadaşlar, çok kötü bir şey oldu. Benim hesap gitti. İnstagramdan beni takip edenler bilir, büyük bir sayfaya sahip değildim. Ama bayağı gönderi paylaşmıştım. Hepsi heder oldu. Gözyaşlarım pıt. Neyse sağlık olsun diyelim. Yeni hesabım aşağıda. Bir el atarsınız değil mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm müziği - Sufle Pus

 

 

 

Koşarak merdivenleri indik. Herkes aşağıda panik içerisindeydi. Savaş herkesin arasından geçerek Ahenk'e ulaştı ve telaşla "iyi misin?" dediğinde Ahenk başını hafifçe salladı. Bir şeyi yok gibiydi. Ama o zaman niye bağırıyordu? "Ne oldu niye bağırdın?" dedi Alp öfkeyle. Tam o sırada Pars çıktı ortaya. "Arkadaşlar, sadece bir şeyler ikram etmek istedim, bağırdı çağırdı." Aklımı aldı gerizekalı. "Bana ahlaksız teklifte bulundu."

 

"Ve sende bağırdın öyle mi?" Kollarımı göğsümde birleştirdim." Bazen gerçekten kıt düşüne biliyorlar. "Ne yapsaydım?" dedi üzerime çemkirerek. Bana niye bağırıyor? Sanki ahlaksız teklifi ben yaptım. Manyak mı ne?! Elimi havada kaldırıp "bir tane çarp ağzının ortasına" sanki birine tokat vuruyormuş gibi salladım. "Bak bakalım bir daha konuşa biliyor mu? Baktın, etkisi yok al şişeyi vur kafasına gebert gitsin."

Hadi normal kadınlar neyse de bir de kendine tara kadını diyor. Yahu dövüşçüler onlar ne bu mızmızlık?

 

"Korkmuş işte kız" dedi Efil ona sarılarak. Gerçekten mi? Bu kadar adamın içinde korkması da ayrı garip. Savaş'ın yanında bir şey yapabilirler mi ona?

 

"Tabii canım. Eğer Ahenk' Savaş'ın dikkatini çekmeye çalışmıyorsa, tabii ki korkmuş olabilir." Savaş'ın gözleri direk Ahenk'i buldu. Gerçekten böyle bir şey yapabileceğine dair. Ahenk Savaş'ın gözlerine bakarak başını iki yana salladı. Ardından bana döndü. "Bu sürtüğün söylediklerine inandığını söyleme bana" Ne?! Ne dedi o?! Sürtük mü dedi?! Bir dakika, bunun üzerine dalıp saç baş yolsam mı yoksa güzel bir osmanlı tokatı mı yapıştırsam? Hayır, Defne sakin ol. Çünkü saçlarını yolarak osmanlı tokatı yapıştırmak iyi bir davranış değil. Derin bir nefes aldım, gözlerimi kapatıp tekrar açtım.

 

Savaş'ın suratı öyle bir değişti ki şu an Ahenk'i öldüre bilirdi. Fakat bir anda Cihangir araya girip Ahenk'i Savaş'ın elinden kurtardı. "Şşş küfür yok." Ardından Ahenk'i kaldırıp adamlarına teslim etti. Savaş'ın ölümcül bakışları hala üzerindeydi. Doğrulup bana döndü. Ancak bakışları uzun süre kalmadı. Çünkü yanımızda Pars vardı. Direk Pars'a döndü. Yakasından tutarak kendine çekti. "Bir daha etrafıma yaklaşırsan seni gebertirim Pars!" Pars'ın umrunda bile değildi gülüyordu çünkü. "Dokunmadım, sadece teklif ettim. İstemeyince uzaklaştım. Fakat senin dikkatini çekmek için böyle bir şey yaptığı belliydi. Gelininiz çok zeki Karakurt. Hemen de anladı."

 

Ne?! Doğru mu anladım? Valla attım yahu. Sanırım hayatımdaki tüm şansı kullanıp en önemli anlarda dımdızlak ortada kalacağım gibi geliyor. Bu kez ikisinin de bakışı bendeydi. Ben ise omuzlarımı dikleştirip yanlarından ayrıldım. Güya çok zekiyim gibi. Alp ve Cesur peşime takıldılar. Bunları koruma olarak alsam mı acaba? Başka sakin bir masaya geçtik.

 

"Nasıl tahmin ettin?" diye sordu Alp kulağıma doğru eğilerek. "Attım" dedim fısıltıyla. "Nasıl?" Cesur şok içinde gözlerime baktı. "İnan bende şok oldum ama işte yapacak bir şey yok. Bazen kendimi de şaşırtıyorum." Herkesi şaşırtmayı severim fakat en çok da kendimi...

 

Yaklaşık iki saat sonra nihayet davetin sahibi konuşmaya başladı. Bu şu demek, birazdan gideceğiz. Yaşasın. Garson önümüze içkiyi bıraktığında tam alacakken Alp elime vurdu. " "Kadınların içmesi yasak!"

 

"Kim demiş?" dedim kaşlarımı çatarak. "Tara kurallarına aykırı." Sizin Taranıza da size de...

 

"Ben Tara üyesi değilim arkadaşlar." Tekrar elimi uzatıp alıp bardağıma döktüm. "Bir kere de söz dinlesen ölür müsün?" Cesur dişlerinin arasından sessizce küfretti. "Evet, ben içinde ma eki olan her şeyi yaparım." Bardağı dudaklarımın arasına yerleştirip yudumlamaya başladım. "Afiyet olsun, ama yasak değil miydi?" Taha'nın sesini duymamla yüzüm düştü. "Öfke problemim var, uzak durun benden."

 

"Bence sen o içkiden uzak dur. Çünkü tüm kadınlar sana garip garip bakıyor." Kaşlarımın altından çaktırmadan etrafa baktım. Evet, bakıyorlarmış. Yine cazibemle dikkat çekmişim galiba.

 

Umursamayıp omuz silktim. "Sorun değil, bakabilirler. Güzele bakarlar."

 

Taha sırıttı. "İlk kez geliyorsun galiba? O yüzden mi çaylaksın?" Annem nerede benim? Acaba gelip de bunların ağzının payını mı verse? Çünkü hepsi canımı sıkmaya başladı.

 

"Benim çaylak olduğum konulara siz daha başlamadınız koçum." Taha'nın yüzündeki gülüş aniden soldu. "Ayrıca bir çok konuda profesyonel olduğum kanıtlandı. Bu yüzden seni takıp da moralimi bozamam." Birden herkes ayaklandı. Yukarıya doğru gitmeye başladılar. "Nereye gidiyorlar?" diye merakla sordum Alp'e. "Liderler kendilerini tanıtacak yukarıda." Ve herkes erkekti. Kadınlar aşağıda bekliyorlardı. Alp ve Cesur lider olmadığı için benim yanımdaydılar. Ve tabii Cihangir'in adamı Abuş da öyle.

 

"Uzun zamandır ortalıkta yoktun." Buna da bir özgüven güncellemesi gelmiş galiba. "Abuş, ben ortalıktayım da siz kuytu köşelerde olduğunuz için görememeniz normal." Ellerini cebine sokup başını dikleştirdi. Bakışları Cesur'a kaydı. "Başınıza dert oluyor mu?"

 

"Sence?" dedi imayla. Benim yanımda benim hakkımda mı konuşuyorlar bunlar? Suratımı asarak elimdeki bardağı sertçe masaya bıraktım. "Arkamdan konuşsanız daha iyi olurdu sanki."

 

"Sende laf bitmez değil mi?" diye Abuş sorduğunda başımı çevirdim. Şu an canım çok fena sıkılıyordu. Gitmek istiyorum ama annem ortalıkta yoktu. Bakışlarımla etrafı kontrol etmeye başladım.

 

Taha yanımızdan ayrılarak Cihangir'le birlikte merdivenleri çıktığında ortam yeteri kadar boşalmıştı. "İçki yasak bilmiyor musun?" Ahu yanımıza geldi. İlla huzurumu bozacak. Fakat oldukça sakin tavırda söylemişti. "Bana değil ki."

 

"Burada olan herkese ait. Lütfen biraz saygı."

 

"Niye? Saygıyı hak edecek ne yaptınız?" diye sorduğumda araya Efil girdi. "Ahu, boşver ya. Ne yaparsa yapsın. Kendisi rezil olacak." Hayır, Defne gül geç. Çünkü kafasını kaldırıma sürterek kıvılcım çıkarmak hiç doğru hareket değil. Ayrıca hiç rezil olacak bir şey görmüyorum ben.

 

"Kızlar, sakin." Alp elimdeki içki bardağını alıp yanımızdan geçen garsonun tepsisine bıraktı. "Yasak dediksek yasak. Ayrıca Savaş görürse elinden kurtuluşun olmaz." Sakin. Hayır Defne. Öldürmek iyi fikir değil. Ama artık çok fena sıkıldım. Çocuk gibi o yasak bu yasak deyip duruyorlar.

 

"Ben eve gitmek istiyorum."

 

"Daha davet bitmedi." Cesur tok sesle dedi. Ancak davetin bitmesi umrumda değildi. Telefonumu alıp Hayal'i aradım.

 

Hayal: Alo? Aşk böceğim?

 

"Sana atacağım konuma gelir misin? Beni alman gerek."

 

Hayal : Tamam, neredesin sen?

 

"Atıyorum konumu."

 

Hayal: Tamam

 

"Hiç söz dinleme tamam mı? Böyle kafanın dikine git." Cesur'un söylediklerini umursamayıp telefondan Hayal'e hızlıca konum attım. "Anneme artık siz söylersiniz." Çantamı alıp onların yanından ayrıldım. Artık sıkıldım. Her yer zaten siyah, bir de karanlık adamların arasında onlara laf yetiştirmek daha çok yorucuydu.

 

Kapıya çıkıp beklemeye başladım. Hava yağmurlu ve rüzgarlıydı. Kabanımı kendime sardım fakat rüzgar sürekli onu benden koparmak istiyor gibi sağa sola savuruyordu. Birkaç saniyenin ardından Alp de arkamdan gelmişti. "Niye geldin?"

 

"Seninle bekleyeceğim. Başına bir iş açmadan duramıyorsun da o yüzden."

 

"Tabii canım kesin öyledir." Hayal'i görmek istiyorum demiyor da. Yanımda durarak o da benimle beklemeye başladı. "Hayal'den hoşlanıyor musun? Yoksa seviyor musun?" diye merakla sorduğum sırada bakışları değişti. "Sana ne?"

 

"Benim arkadaşım."

 

"Bana ne?" dediğinde bıkkın bir şekilde burnumdan soludum. Sanki cevap verirse ölecek. Zaten özelinizi biliyorum. Ne saklamaya çalışıyorsun ki?.

 

Herhangi bir şey demedim. Kollarımı rüzgarın etkisiyle daha çok kendime sardım. Bayağı soğuktu. "İstersen geç arabada bekleyelim. Sonra Savaş karımı hasta ettin demesin." İyi fikirdi. Çünkü Hayal'in ne kadar sürede geleceği belli değildi. Biraz daha durursam gerçekten hasta olacaktım. Başımı sallayarak onu takip ettim. Arabaya geçtiğimizde arabanın içi sıcaktı. En azından rüzgar yoktu. Ben geçtikten sonra peşimden o da bindi.

 

Tam karşıma geçip oturdu. Ve saatine bakmaya başladı. Aradaki sessizlikten sıkılmıştım. Bu yüzden yeni bir konu açmaya karar verdim. Hep merak ettiğim konu. Ailesi.

 

"Senin ailen nerede?" direk daldım. Sonunu düşünmeden hem de. Başını kaldırıp bana baktı. Şoka girmiş gibi bakıyordu. Beklenmedik bir soruydu. Belki de hiç sorulmaması gereken bir soruydu. "Özür dilerim, tosladım galiba."

 

"Niye soruyorsun bunu?" Omuz silkerek "merak ettim de ama eğer konuşmak istemiyorsan sorun değil. Yani geçmişini kanatmak istemem." Dudaklarına çarpık bir gülüş ilişitiğinde başını ağır ağır salladı. "Yok hayır, inan ki hiçbir etkisi yok."

 

"Nasıl yani?" Başını çevirip etrafa bakındı. Düşüncelerini topluyor gibiydi. "Ailem var evet. Ama keşke olmasa dediğim türden."

 

Anlamadığıma dair kaşlarım çatıldı. "Alp, kötü bir şey mi yaşadın sen?" Bakışlarını kaçırdı. "Herkes geçmişte yeteri kadar acı çeker. Kimse asla acıyı tatmadım diyemez." Bunu en iyi ben bilirim. Evet, herkes bir şekilde acıya maruz kalır. "Evet ama acılar farklı olur Çoban" İlk kez ona takma ismiyle seslenmiştim." Kendisi bile şaşırmıştı.

 

"Bazıları kanatır, bazıları delip geçer, bazıları ise iz bırakır. Sende hangisi?"

 

Düşündü, koyu kahverengi gözleri uzaklara dalıp gitti. Uçsuz bucaksız düşüncelerinin içinde kayboldu sanki... Birkaç dakikalık sessizlikten sonra dudaklarını ayırdı. "Bende iz bırakanlardan. Unutması zor, kabullenmesi imkansız." Yine sessizlik oldu. Uzun ve rahatsız edici bir sessizlikten sonra kendisi ilk konuştu.

 

"Annemle babam kız kardeşimin sonunu getirdiler." Bakışlarım donakaldı. "Aleyna. Kız kardeşimin ismi Aleyna'ydı. 17 yaşındayken babam onu evlendirmeye kalktı. Fakat o okumak istiyordu. Babam zorla okuldan alıp eve hapsetti. Hep kaçtı. Son kez yine evden kaçıp okula giderken araba çarptı ve hayatını kaybetti." Tiksinerek suratına baktım.

 

"Sen? Sen bir şey yapmadın mı? Kardeşini kurtarmadın mı?" Başını iki yana salladığında nefesim kesildi.

 

"Ben İstanbul'daydım. Benim haberim yoktu, o zamanlar ben de üniversite okuyordum. Fakat haberim olduğu gün Ankara'ya gitmek için yola çıktım. Ancak yetişemedim. Ben geldiğimde hayatını kaybetmişti. Onu almak için geliyordum. Ama beni cesediyle karşıladı." Gözlerimi acıyla kapattığımda gözyaşlarıma engel olamamıştım.

 

"Başın sağ olsun," Gözleri dolmuştu, gözlerindeki gözyaşı gözlerinin kıyısında durdu. Alp onlar daha inmeden hepsini yok etti tek parmağıyla.

 

"Her neyse, o günden sonra bir daha ailemin yüzüne bakmadım. Bir daha görüşmedim. Çünkü onlar benim kardeşimin katiliydiler."

 

"Onlar pişman oldular mı peki?"

 

"Bundan sonraki pişmanlık benim kardeşimi geri getirecek mi? Ne anlamı var ki?"

 

"Haklısın, ama inkar etsen de onlar senin ailen."

 

"Olmaz olsun böyle aile." Öfkeliydi, hala öfkeliydi. Ancak ailesini merak ediyordum. Ailesinden vazgeçmek de ona acı veriyordu. Kendini kimsesiz gibi hissediyor olmalıydı. "Bazı şeyler düzelir zamanla."

 

"Bazı şeyler bin yıl geçse de düzelmez. Benim kırgınlığım yalnız kardeşim için değildi. Bana beceriksizmişim davranan aileden ben bağları çok uzun zaman önce kopardım." Şaşkınlıkla gözlerine baktım. Böyle bir hikayesi olduğunu bilmiyordum.

 

"Üstüne kardeşim eklenince de tamamen uzaklaştım. Bazı insanlar Anne baba olmayı hakketmiyor. Ben anlamıyorum. İnsan kendi canından olan bir parçasını nasıl sevmez? Nasıl ona kıyar? Ben gerçekten anlamakta zorlanıyorum." Sesindeki titreyişi ben hissettim. Bu içindeki fırtınadan haber veriyordu.

 

"Nasıl bu kadar kalpsiz olabiliyor ki?" Alp sandığımdan daha derin düşünüyordu. Anne babasının sevgisine her zaman muhtaç yaşadı. Fakat zamanı gelince ise tamamen bağları kopardı. Elindeki tek umudu olan kardeşini elinden almışlardı. Onları affetmek kolay değildi. Ama affetmemek daha zordu. Konu anne babaydı. Ne kadar kötü insan olursa olsunlar insanın lanet olası kanı onlardan geliyordu. İçeride bir yerde kimsenin görmediği hatta kendisinin bile hissetmediği küçücük bir umut ışığı, minicik bir sevgi tohumu vardı. Ve o tohum bir gün büyüyeceğini umut ederek yaşıyordu.

 

"Ne olursa olsun her şeye rağmen buradasın. Ayaktasın. Bu da senin güçlü olduğun anlamına geliyor. Annesiz babasız büyümene rağmen sen Alp olmayı başardın. Alp Karabey, sen her şeyden önce insan olmayı başardın. Onlar gibi değilsin. Hiçbir zaman da olmayacaksın. Ve bence sen çok iyi bir baba olacaksın. Gelecekteki çocukların çok şanslı. Çünkü senin gibi bir babaya sahip olacaklar." İçten bir gülümsemeyle gözlerine baktım. O kadar ihtiyacı vardı ki... Elimle elini tuttum, diğer elimi omzuna hafifçe vurdum. "Ve bence sen kız babası olacaksın." Söylediğim cümleyle gözleri daha çok dolmuştu. Ama bu kez mutluluktandı. "Gerçekten bir gün baba olmak istiyorum, biliyor musun?"

 

"Olacaksın. Zamanı gelince o da olacak." Aklıma direk o an Hayal gelmişti. Onların sonu da bizim gibi belirsizdi. Ne olacağı daha belli değildi. Bilinmeyen bir boşluğun içinde bekliyordular...

 

Bir anda korna sesi duymamla irkilerek gerçek dünyaya döndüm. Benimle birlikte Alp de irkildi. Bu Hayal'in arabasının kornasıydı. "Hayal geldi" deyip arabadan indim. Arkamdan Alp de inmişti. Gözlerimi silerek kendimi toparlamaya çalıştım. Bugün bayağı duygusal bir gündü anlaşılan.

 

Tam arkada etrafa bakınan Hayal bizi görünce kaşları çatıldı. Galiba Alp'i görmeyi beklemiyordu. Arabadan inerek şaşkınlıkla bana döndü. "Onun burada ne işi var?" Başıyla Alp'i gösterdiğinde Alp dudaklarını birbirine bastırdı. Ellerini cebine sokup yönünü bana çevirdi. "Defne'ni yalnız bırakmak biraz riskli. O yüzden geldim."

 

Hayal ise bakışlarını çevirip ona döndü. "Sizden büyük risk mi var acaba?" Hayal'in böyle atarlı olması Alp'in hoşuna gidiyor gibiydi. "Ne o? Korkuyor musun benden?"

 

"Hayır!"

 

"O zaman hoşlanıyorsun."

 

"Abart."

 

"O zaman seviyorsun."

 

"Yok artık."

 

"Aaa yoksa platonik misin?"

 

"Sen ölmek mi istiyorsun?"

 

"Senin için mi?"

 

"Bak benim sinirlerimle oynama" tam elini havaya kaldıracakken Alp Hayal'in bileğinden tutup kendine çekti. "Ne yaparsın?" Aralarındaki mesafe yok denilecek kadar azdı. İkisinin bakışları dudaklara inince "öpüşürseniz kusarım" dedim fısıltıyla. Şu an o manzarayı görmeye hazır değildim. İkisi de aynı anda bana baktı. Bir an benim burada olduğumu unutmuştular. "Beni böyle bir manzaraya şahit etmek istemezsiniz herhalde değil mi?" Sevecen bir şekilde gülmeye çalıştım. Hayal bir anda bileğini kurtarıp geri çekildi. Ben olmasaydım acaba ne olacaktı?

 

"Bin!" dedi Hayal öfkeyle. Eyvah! Birisi sinirlendi. Şimdi sinirini benden çıkarmasa bari. Hızlıca arabaya binince hiç beklemeden arabayı çalıştırıp harekete geçti.

Yol boyunca asla konuşmadık. Çünkü genelde Hayal sinirlenince konuşmak birazcık imkansızdı.

 

"Aşk böcüşüm," dedim çocuk gibi. "Senin için şey alayım mı süt. Çilekli süt. Sen seversin." O çilekli sütü kafamdan aşağı dökmese demek ki hala umut var.

 

"Başlatma çilekli sütüne! O adamın orada ne işi vardı? Orası neresiydi?" Sustum. Boğazımı temizledim. "Taranın geçirdiği etkinlik davet mi ne?! Savaş oraya karısı olarak gitmemi istedi."

 

"Ve sen de gittin öyle mi?"

 

"Evet, gittim ama karısı olarak değil?"

 

"Nesi olarak?"

 

"Kuzeninin eşi olarak."

 

Bir anda frenle arabaya durdurdu "Ne?!"diye çığlık attı. O aniden arabayı durdurunca ben de bir öne bir arkaya doğru savruldum. "Böyle ölmedik, direk toslasaydın" dedim iğneleyici bakışlarla. Fakat umursamadı.

 

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Cihangir'in karısı olarak mı gittin yani?" Şok içinde bana bakıyordu. Daha doğrusu kafayı yemişim gibi bakıyordu.

 

"Evet, maalesef." Şok içinde gözlerini daha çok açtı. "Savaş kesin delirdi değil mi?"

 

"Birazcık delirmiş olabilir." dedim mırıldanarak. Fakat kendimi savunmam gerekiyordu. "Ya ben onun karısı olarak gitmek istemiyordum. Zaten oraya hiç gitmek istemiyordum. Bu belayı Cihangir açtığı için küçücük bir ders vermek istedim."

 

"Peki, yalanınız ortaya çıkarsa ne olacak?"

 

"Bilmiyorum, herneyse. Şu an hiçbir şey düşünmek istemiyorum." Oflayarak önüne döndü. "Gerçekten bazen frenin olmuyor. Bir gün toslayacaksın da ne zaman acaba merak ediyorum." Omuz silkerek başımı çevirdim. Ben her koşulda kurtulurum, çünkü ben Defne Yıldız Aksoy'dum.

 

Hayal tekrar arabayı çalıştırdı ve hareketlendik...

 

****

 

Yazarın anlatımıyla.

 

"Halil bey, Savaş beyin adamı Cesur'la iletişime geçtik. Üç gün sonra eski depoda görüşeceksiniz." Halil ağır ağır kafasını salladı. "Cengiz de gelecek mi?"

 

"Büyük ihtimalle hayır."

 

"Tamam." Bakışları çerçeveli fotoğraftaki oğluna kaydı. "Yıllar önce nasıl Umut'umu yok ettilerse ben de onları yok edeceğim. Her biri acıyı iliklerine kadar yaşayacaklar!"

 

"Efendim, Defne'yle ilgili planınız nedir?" Halil sinsice güldü. Yarım kalan intikamı vardı. Onu almadan hiçbir yere gitmeyecekti. "Onu ben öldürmeyeceğim. Onu çok seven birisi kendi elleriyle öldürecek." Yıllar önce canı yanmıştı. Defne'ni öldürmekle Dilara'dan intikamını alacaktı. Bir zamanlar sevdiği kadının saçının teline zarar gelmesin diye dleirirken şimdi canını kendisi yakacaktı...

 

"Defne'nin ve Hayal'in karşısına ne zaman çıkacaksınız?" Halil derin nefes alıp masasında duran içki bardağını alıp yudumlamaya başladı. Mavi gözlerindeki öfke hiçbir zaman dinmiyordu. Hiçbir zaman dinmeyecekti...

 

"Hiç beklemedikleri anda pat diye karşılarına çıkacağım. İçimdeki intikam ateşinin içine mahkum bırakacağım hepsini. Fakat önce Defne'ye çok leziz acılar yaşatacağım. Onu güçsüz yapacağım. Yaşayacak gücü olmadığında kellesini alacağım."

 

Bakışları cama kaydı. Dışarıda yağmur yağıyordu. Ellerini cebine sokup cama yaklaştı. "O Cengiz'i de oğlunu da geberteceğim." Cengiz'in ona güvendiğini sanıyordu. Fakat Cengiz de intikamı için Halil'i öldürmek istiyordu. Bu yüzden Defne'ni kullanmak istemişti. Akıllarda ise tek soru. Acaba kim kazanacaktı? Karakurt'lar mı, Kantar mı, yoksa kurban seçilen Aksoy'lar mı?

 

****

 

Savaş toplantıdan çıktıktan sonra aşağı indiğinde Defne'ni görmediğinde endişelendi. Çünkü ortalıkta geziyor olması gerekirdi. "Defne nerede?" Masaya yaklaşarak etrafına bakındı. Hala gözleriyle Defne'ni arıyordu. "Gitti" dedi Cesur.

 

"Nereye gitti? Kiminle gitti? Ne zaman gitti?"

 

"No panik" dedi Ahenk. "Sakin ol. Arkadaşını aradı, canı sıkılmıştı bir on beş dakika önce çıkıp gitti."

 

"Bana niye haber vermediniz?" Ahenk kaşlarını çatıp doğruldu. "Niye haber verecekmişiz?"

 

Savaş kaşlarını daha çok çattı. Ahenk'in tavırları son zamanlarda hiç hoşuna gitmiyordu.

 

"Defne'nin şımarıklığıyla uğraşıp seni de işinden mi edeceğiz? Şımarık hareketler yapıyor. Siz de izin veriyorsunuz." Savaş başını dikleştirip kızgın gözlerini Ahenk'in yeşil gözlerine sabitledi.

 

"Bunun neresi şımarıklık? Ayrıca evet şımarıksa da bu seni hiç alakadar etmez. Ben izin veriyorum. Sana söz düşmez."

 

Ahenk yutkundu. Kıskanıyordu, Defne'nin yerinde olmak için her şeyi yapardı. Fakat anlamadığı tek şey Defne Savaş'ın hayatında nasıl yer edinmişti? Bu kadar zor ve soğuk adama nasıl korkmadan yaklaşa bilmişti? Ve her defasında Savaş Defne'yle ilgili konuda pençelerini çıkarıyordu.

 

"Hayal'le gitti" dedi arkadan gelerek Alp. "Nereye gittiklerini bilmiyorum." Ahu tek kaşını Savaş'a döndü. "Abi, toplantı nasıl geçti? Gidebiliyor muyuz?"

 

Savaş telefonu açıp Defne'ni aradı. "Normal işte. Birazdan çıkarız," Defne'ni aramakla meşguldü. Ancak telefonu açmadı. Açmayacağını da biliyordu zaten. Feride kollarını göğsünde birleştirip sessizce olayları izlerken, Ahenk oflayarak Feride'nin yanına geçti. Feride göz ucuyla kıza bakıp bakışlarını Ahu'ya çevirdi. Ahu ise sinsice gülüyordu. Kızların abisinin peşinden koşması, abisinin ise Defne'nin peşinden koşması, Defne'nin ise abisine yüz vermemesi oldukça komikti.

 

****

 

İki gün sonra

 

Hayal odasında son hastasını kontrol ettikten sonra artık öğle arasına giriyordu. "Gökçe hanım, lütfen birkaç saat soğuk yiyecekler ve içeceklerden uzak durun. Yazdığım ilaçları da düzenli kullanırsanız, hiçbir sorun kalmaz." Hasta Hayal'e teşekkür edip odadan çıkınca Hayal eldivenini çıkarıp poşete attı. Ardından ellerini yıkamaya başladı. Tam o sırada kapı açıldı. Hayal Asu'nun geldiğini düşündü. "Asu, diğer randevuları yemekten sonraya yazar mısın? Kahvaltı da yapmadım açlıktan ölüyorum." Fakat cevap gelmediğinde arkasını döndü. Kapıda gördüğü kişiyle şok içinde gözlerini açtı.

 

Gelen Alp'ti. Ellerini kurulayarak şaşkınlık dolu gözlerini kırpmadan saniyeler boyunca ona baktı." Senin burada ne işin var? "

 

Alp ise dudağının kenarıyla gülerek "teslim olmaya geldim" dedi Hayal'e doğru bir adım atarak. "Ben sana teslim olmaya geldim Hayal."

 

"Anlamıyorum."

 

Alp kahvelerini Hayal'in yeşillerinin içine daldırdı. Defne'yle konuştuktan sonra oturup günlerce düşünmüştü. Artık mutlu olmak istiyordu, artık özgür olmak istiyordu. Mutlu olmak ise Hayal'le olmaktı. Hayal'le birlikte olup aşklarına sahip çıkmaktı. Defne'yle Savaş'ın peşine takılırsa, onların aşkları da çöllerde savrulacak diye korkuyordu. Çünkü Defne'yle Savaş aşkları yüzünden çok acı çekiyordu. Alp o kadar acıya katlanamazdı.

 

"Ben sana aşık oldum." Hayranlık dolu bakışlarıyla Hayal'in beyaz tenini süzdü. "Nasıl kontrolümü kaybettim bilmiyorum ama ben artık sana teslim olmak istiyorum."

 

Hayal ise şaşkındı. Bu aşk itirafıydı. Ve bunu hiç beklemiyordu. "Alp-"

 

İşaret parmağını Hayal'in dudaklarını yasladı, ve onu susturdu. Gözlerini gözlerinden ayırmadan "şşş, Defne ve Savaş'ın yüzünden bizim ilişkimiz de bir oraya bir buraya savruldu" dediğinde Hayal gözlerini kıstı. Seni üzdüğümün farkındayım. Ama isteyerek yapmadım. Ben Savaş için mecburdum." Bakışları Hayal'in gözlerinde oyalanırken Hayal bakışlarını kaçırdı. "Ben sana arkadaş gibi yaklaştım. Ama senin planın başkaymış."

 

"Arkadaş mı?" dedi alayla Alp. "Arkadaşlar öpüşür mü?"

 

"Sen beni öptün."

 

"Sende karşılık verdin."

 

"Çünkü kafamı karıştırdın! Sürekli etrafımda dönüp durdun. İyi adam rolünü çok güzel oynadın."

 

"Ben rol filan oynamadım. Ben gerçekten sana aşık oldum, aramızdaki engel ise Defne'nin ve Savaş'ın ilişkisiydi. Eğer onlar olmasaydı emin ol şu an nikah dairesindeydik."

 

"Niye? Her şeyi Defne'nin üzerine atma. Defne ilişkimize karışmadı ki?"

 

"Karışması gerekmiyor zaten. Ben Savaş'ın adamıyım. Ayrıca en yakın dostuyum. Ben nasıl onun öldürmek istediği kadının arkadaşıyla birlikte olurum? Bana bunu söyler misin?"

 

"Ne?!" dedi Hayal şok içinde. Savaş'ın tehlikeli olduğunu en başta biliyordu. Ancak bu kadar ileri gidebileceğini tahmin etmemişti. "Sen ne dediğinin farkında mısın?"

 

Alp susmadı devam etti. "Savaş başta Defne'ni öldürmek için ona yakınlaştı. Ama sonra planlar değişti. Savaş gerçekten ona aşık oldu. Ama onların arasındaki toksik ilişki bizi de etkiliyor. Onların bu saatten sonra kavuşması zaten imkansız" diye açıkladığında Hayal gözlerini kocaman açtı. Alt dudağını ısırdı. Defne Savaş'ın planını öğrenmek için ona yakınlaşmıştı. Fakat Savaş onu öldürmek için plan kuruyormuş. Ta ki aşık olana kadar.

 

"Çünkü Cengiz'e fırsat verilse bizzat kendi öldürür Defne'ni. Harun amir de Savaş'a bayılmıyor. Ailelerin arasından zaten sorun var. Bir de Savaş'ın Sarp olmadığı ortaya çıktı. Defne'nin de boşanmak istemesini de eklersek ve Savaş'ı istemediğini de artık dünya yıkılsa kavuşamazlar. İkisinin de ailesi bu konuda çok katı. Gerçekler yüze çıkınca tüm maskeler düştü. Defne bu kadar yalanın altında ezilmiş durumda. Kendini kurtarmaya çalışıyor. "

 

"Sen benden ne istiyorsun?" dedi bunalarak. Çünkü bunlar bildiği hikayelerdi.

 

"Ben seni istiyorum. Defne'ni Savaş'ı ilişkisi artık bizi etkilemesin. Biz birlikte olalım."

 

"Onların ilişkisi bizi etkilemiyor zaten."

 

"Hayır etkiliyor." Alp Hayal'in ellerinden tutup öptü. "Ben seninle bir hayat kurmak istiyorum. Sadece sen ben." Hayal de istiyordu. Çünkü ona karşı duygular çoktan kabarmaya başlamıştı. Öfkesi de bundandı zaten. Kendi duygularına söz geçirmediği için, ondan nefret edemediği için.

 

Artık o da mutlu olmak istiyordu. Başkasıyla olmayacağını çok iyi biliyordu. Bunun için de kardeşlerini arkada bırakmaya hazırdılar. "Ben zaten geçmişte bir sürü şeyler yaşadım. Artık hayatımın kadınıyla mutlu olmak istiyorum."

 

Ellerini Hayal'in yüzüne koydu. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp bakışlarını dudaklarına indirdi. "Ben seninle olmak istiyorum." Hayal tek kelime edemiyordu. Çünkü kalbiyle aklı arasından kalmıştı. Fakat Alp onun düşünmesine izin vermeden dudaklarını dudaklarına bastırdı.

 

***

 

Defne'nin anlatımıyla

 

"Asu, sıradaki hastayı al lütfen." Bugün oldukça yoğundum. Yaklaşık bir haftadır işe doğru dürüst gelip gidemediğim için hastaların randevular bayağı birikmişti. Akşama kadar hastam vardı. Ve galiba saat 9 dan önce çıkamazdım.

 

"Merhaba," dedi bir adam. O kadar yoğundum ki arkamı dönmeden "hemen geçin uzanın" dedim hızlıca. "Evet, probleminiz ne?"

 

"Doktor hanım, ben dişlerimi kontrol ettirmek istiyorum." Bir dakika, bu Savaş'ın sesi. Hızla arkamı döndüm. Bu oydu. Ve sedyede uzanmış sevecen olmaya çalışarak bana bakıyordu. "Senin ne işin var acaba?"

 

"Dişlerimi kontrol etmeye geldim."

 

"Hiç sırası değil, dışarıda bir sürü hastam bekliyor. Çıkar mısın lütfen?"

 

"Ben de senin hastanım ya. Bana da bakmak zorundasın," dedi sevecen olmaya çalışarak.

 

"Ben sana bakmak istemiyorum." Başını hafifçe yana yatırdı. "Hasta mı seçiyorsun yoksa? Ayıp ayıp çok ayıp."

 

"Savaş, gider misin? Bugün çok yoğunum anlamıyor musun?" Sabrımın tükenmesine ramak kalmıştı.

 

"Ben sana hastayım o ayrı ama senin de hastanım şu an."

 

"Hastalığını da al git ötede bekle. Şu an zamanım yok." Güldü. "Tamam zaman da yaratırım senin için. Sen iste dünyayı ayağının altına sereyim."

 

"Öyle gücün de var yani?" dedim dudağımın kenarıyla gülerek. Bu adamın sağı solu belli değildi.

 

"Bir gün yaparım görürsün karıcığım. Ama şimdi kocanın dişlerini kontrol et bakalım sağlıklı mı? Eee seninle de az öpüşmedik. Bir hastalığın falan geçer maazallah."

 

Ölümcül bakışlarımı yollarken bir anda avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Korktum, adam birden delirdi diye.

"Ne yapıyorsun sen?!" dedim panikle. Fakat umursamadı. Bağırmaya devam ederken birkaç dakika sonra bir anda Asu içeriye daldı. "Defne hanım ne oldu?"

 

Savaş anında sustu. "Bilmiyorum, delirdi herhalde." Asu şok içinde Savaş'a baktı. Savaş'ın hiçbir şeyi olmadığını görünce bana döndü.

 

"Defne hanım, bütün hastalar kaçtı. Ne yapacağız?" Bıkkınlıkla Savaş'a baktım. O ise sırıtarak bana göz kırptı. Dediğini yapmıştı. "İşte şimdi tek hastan benim. Benimle ilgilenir misin doktor hanım?" Asu'ya başımla gitmesini işaret ettim. Bu adamdan kurtuluş yoktu. Asu çıktığında kapıyı kapattı.

 

"Çok kötüsün!"

 

"Sen de çok güzelsin." Umursamaz bir tavırla maskeyi takıp eldivenlerimi giydim. "Ağzını aç."

 

Işığı yakıp dişlerini kontrol etmeye başladım. Gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Dikkatimin dağılmaması için dişlerine odaklandım. Adam bakışıyla bile beni etkisi altına kolayca alabilirdi. Dişleri bayağı sağlıklıydı. "Sigara içiyor musun?"

 

"Hayır."

 

"Belli dişlerin bayağı sağlıklı. Yani benden hiçbir hastalık geçmemiş. Ben hasta değilim o ayrı. Başka kadınları öpersen geçebilir."

 

Sırıtıp alt dudağını ısırdı. "Senin o dudakların dururken başka dudaklara gözlerim kaymaz benim." Aman, lafından da geri kalma.

 

Işığı söndürüp uzaklaştım. "İşimiz yok. Gidebilirsin." Eldivenlerini çıkardığımda gideceğini umut etmiştim. Yanılmışım, daha işi bitmemişti oysa. Arkadan yaklaşarak kollarını belime doladı. Kafasını boynuma sokup kokumu aniden içine çekti. "Beni hiç mi özlemedin?" Özlemiştim, birlikte kahkaha atmayı, birlikte dertleşmeyi, birlikte olmayı özlemiştim. Ama özlemek yetmiyor ki. İnsan için bir daha yaşamayacağı geçmişini unutmak o kadar kolay değildi.

 

"Boşanma aşamasında olan çiftiz. Nasıl özleye bilirim?" İğneleyici cümlelerimle belki de onu kırıyordum.

 

"Senden boşanacağıma o kadar eminsin yani?" dedi bana bakarak. Gözleri her zerremde dolaştı. Erkeksi kokusunu duyabiliyordum. Savaş'ın kokusu... İlk defa kucağında beni taşıdığında bu kokuyu duymuştum. Ve bu kokunun benim hayatımı mahvedeceğini tahmin etmemiştim.

 

"Zorluk çıkarmasan mı?" Kollarını sıkılaştırıp, beni kendine yasladı. Elleri tişörtümün içine kayıp çıplak tenime dokunduğunda nefesim kesiliyordu. "İkimiz için de en iyisini yapacağım merak etme."

 

Kanım kaynamaya başlamıştı. "Savaş, uzak dur benden." Haylaz parmakları yukarı doğru yol aldığında inlemiştim. "İstiyorsun, bedenin beni nasıl da istiyor." Fakat bir anda benden uzaklaştı. Arkamı döndüm.

 

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Elleri bu kez yüzümde dolaştı. "Senden son kez bir şey isteyeceğim. Hiç yapmadığımız bir şey yapmak istiyorum. Madem boşanıyoruz, içimde kalmasın." Yani boşanmaya razı mıydı? Artık anlayamıyorum onu.

 

"Ne istiyorsun?"

 

"Bu akşam benimle yemeğe çıkar mısın?" 4 aydır birlikteydik. Ve ilk kez beni yemeğe çıkarmak istiyordu. Bunun için fazla geç kalmıştı sanki. Tam hayır diyecekken lafa atladı. "Bak, hayır demeden önce bir düşün. Seninle hiç baş başa yemeğe çıkamadık. Lütfen, senden sadece bunu istiyorum. Başka hiçbir şey istemiyorum. Hatta biliyorum ki restoran yemeklerini sevmiyorsun. Evde hazırlatırım evde otururuz."

 

Gerçekten hiç başbaşa yemek yememiştik. Hiç fırsatımız olmamıştı. Ama bunu da şimdi yapmak garip gelmişti bana. Hem de Savaş bu kadar isterken... "Hayır, yapmam."

 

"Bak, ben senden son kez bir şey istiyorum. Çünkü boşanmasak bile gideceğini biliyorum. Bu yüzden son kez hiç yapmadığımız bir şey yapalım. Bir akşam yemeği yiyelim. Lütfen." Keşke aşkımız gerçek olsaydı da bunların hiçbirisi içimizde kalmasaydı. Bal rengi gözleri öyle hüzünlü bakıyordu ki kıyamıyordum ona.

 

"Tamam, ama son kez. Bir daha tekrarlanmayacak."

 

"Tamam, bir de elbise giyinmeni istiyorum. Sadece bize özel akşama yemeği olacak." Onun için hazırlanmamı istiyordu. Gerçek karı koca gibi...

 

****

 

İşten çıktıktan sonra Hayal'le eve doğru gidiyorduk. Hayal biraz durgun görünüyordu. Açıkçası nedenini merak ediyordum. "İyi misin?"

 

"İyiyim" dedi araba kullanmaya devam ederken. Fakat iyi değildi. Fazla düşünceliydi. "Bugün ne oldu söyler misin? Çünkü düşüncelisin."

 

Derin bir nefes aldı. Gözlerini yoldan ayırmadan dudaklarını araladı. "Alp geldi bugün konuşmak için." Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Anlaşılan Savaş'la birlikte gelmişlerdi.

 

"Eee? Ne konuştunuz?"

 

"Birlikte olmak istediğini söyledi. Yani çıkma teklifi gibi bir şey." Fakat pek umursamıyor gibiydi. Ya da bana mı öyle geldi?

 

İçim sıkılmıştı. Evet, Alp belki de birazcık iyi birisi olabilir ama Hayal için endişe duyuyordum. Çünkü benim yaşadığım şeyleri onun yaşamasını istemiyordum. Alp ve Savaş karanlık insanlardı. Ne kadar da bize karşı farklı olsalar da diğer yüzlerini de görmüştüm. Bu yüzden pek güvenemiyordum. Üstelik konu Hayal olunca. Çünkü o benim gibi değildi. O çabuk kırılırdı. Arada birkaç dakikalık sessizlik oluştu. Hayal rahatsız olduğumu anlamıştı. "Sen ne dedin?"

 

"Düşüneceğim, dedim." Güzel, en azından evet deyip işi yokuşa sürmemiş. Fakat çok fazla düşünmesi gerekiyordu. Benim girdiğim karanlık çıkmaza onun girmesini istemiyordum.

 

"Bak, onlar bizim için tehlike barındırıyor. Tamam Alp Savaş'la kıyasla-"

 

"Sen Alp'le Savaş'ı niye kıyaslıyorsun?" Hayal'in aniden sorduğu soruyla kaşlarımı çattım. "Ben kıyaslamıyorum sadece-"

 

"Defne, bak" dedi arabayı durdurup bana dönerek. "Evet, arkadaşız. Sen benim her şeyimsin. Ama artık birbirimizin özel hayatına karışmasak mı? Benim kiminle birlikte olduğum seni ilgilendirmese mi acaba?" Kulaklarım gerçekleri mi duyuyordu? Şu an karşımdaki Hayal miydi? Bir şey çat diye kırıldı sanki. Aramızdaki bağ mıydı, kalbim miydi anlamadım.

 

"Ben senin hayatına karışmıyorum. Ben senin iyiliğini istiyorum." Kendimi açıklamaya çalıştım. Çünkü beni tamamen yanlış anlamıştı. Ben asla onun hayatına karışmazdım. "Alp kötü birisi değil zaten." Kırılmama rağmen anlayışlı bir tavırla derdimi izah etmeye çalıştım. "Ama dikkatli olmanı istiyorum sadece. Sen neden böyle konuşuyorsun? Ayrıca biz arkadaş değiliz, biz kardeşiz."

 

"Tamam, ben zaten bunu inkar etmiyorum. Sen benim bu hayattaki en değerli varlığımsın." Ancak tavırlarıyla söylediği cümle hiç aynı değildi. Karşımdaki Hayal değildi.

 

"Fakat Alp'le ilgili yorum yapmanı istemiyorum. Kafam zaten karışık. Alp'e duygular beslediğimi biliyorsun." Evet, biliyorum. Ve bu yüzden kırılmamak için ona yardım etmeye çalışıyordum.

 

"Sen Savaş'la olmadın diye ben de mi Alp'ten vazgeçeyim? Senin aşk hayatın kötü diye ben kendi ilişkimi feda mı edeyim? Sen bunu mu istiyorsun?" Yutkundum. Bu Karşımdaki Hayal'miydi gerçekten? Ben arkadaşımı tanıyamıyorum. Bu o olamazdı. Bana bu kadar lafı söyleyen kız o değildi. Bu kez çok sert kırılmıştım. Beni anlamasını bir kenara bırakıyorum, benim onun kıskandığımı düşünüyordu.

 

"Ağır konuşuyorsun farkında mısın? Ben sana ondan uzak dur mu dedim? Benim seni kıskandığımı mı söylüyorsun? Ben öyle bir insan mıyım?" Sesim sinirden titriyordu. Elim ayağım esmeye başladı. "Sen beni tanımıyor musun Hayal?! Ben-" devamını getiremiyordum. Sesim çok kötüydü. Hiç bu kadar kendimi ifade etmekte zorlanmamıştım. "Ben senin hayatının kötü olmasını ister miyim?!" Gözlerimin kıyılarında dolaşan yaşları hissedebiliyordum.

 

"Benim hayatım bok gibi ve kıskanıp senin hayatının bok gibi olmasını mı istiyorum? "

 

"Hayır-"

 

"Evet!" diye bağırdım. Gözlerim dolmuştu. Konu Hayal olunca kendime engel olamıyordum. Kardeşim bu değildi. Yıllarca tanıdığım kız değildi. Bir anda dönüşmüştü sanki. Yabancıydı bana artık. "Hayal, biz kardeşiz. Benim seni kıskandığımı nasıl düşünürsün?"

 

"Ben öyle demek istemedim" dedi titreyen sesiyle. "Defne dinle beni. Ben sadece mutlu olmak istiyorum. Ve mutlu hayatımı da Alp'le kurmak istiyorum. Ama sen-"

 

"Ben size engel oluyorum, öyle mi?" dedim sinir dolu cümleyle.

 

"Hayır, değilsin." Gözlerimi gözlerinden kaçırdım sertçe. Buz gibi tenimden aşağı kayan sıcak gözyaşlarımı hissettim.

 

Belki de söylediği cümleyle pişman olmuştu. Ama artık çok geçti. Öyle düşünmesi bile benim kırılmama yeterdi. Çünkü Hayal benim kör noktamdı.

 

"Ben sadece seni uyarmak istemiştim. Ben senin için -" sustum. Dilim devamını getiremedi. Nasıl diyebilirdim ki ben Hayal zarar görmesin diye Halil'in karşısında durdum? Nasıl diyebilirdim ki o gece Hayal için hayallerimden vazgeçtim?" Gözleri doldu. Anladı beni. Başını pişmanlıkla önüne eğdi. Karnıma sinir dolu bir ağrı saplanmıştı...

 

10 yıl önce

 

"Defne, bana bir şey yapacak diye korkuyorum," dediğinde titreyen ellerini sıkıca tuttum. Çok zayıftı. Dayanamazdı, ben dayandırdım. Ben güçlüydüm. "Bak, her şey çok güzel olacak." Kalbim titremişti. Halil'in yeni işkencesi belli değildi. Belki de yine ellerini bağlayıp sıcak demirle ceza verecekti. Ya da dövdürecekti. Ama hiçbirine dayanamazdı. Tüm bedeni yara içindeydi. Benim yaralarım azdı, ben dayanırdım. Dayanırdım değil mi? Ya Hayal o odaya girdikten sonra sağ çıkmazsa? Hayır. Tam o sırada adamlarıyla beraber geldi. O merhametsiz bakışları gözlerini bir an olsun terk etmiyordu. "Evet, hazır mısın?" diye sordu önce. Hayal panik atak geçirmeye başladı aniden. Gidemezdi. İzin veremezdim. Çok kötüydü. "Alın şunu!"

 

"Beni al!" dedim önünü keserek. Takatsiz bacaklarımı üzerinde doğrularak ayağa kalktım. "Ben gelirim onun yerine. O dayanamaz." Gözyaşım yağmur misali süzüldü yanağımdan. Ben kendimi onun için feda ettim. Çünkü o çaresizdi, çünkü o savunmasızdı. Dedemin bana söylediğini yaptım. İyilik bazen canımızı acıtır. Ama işte gerçek iyilik de budur. Çünkü ailem beni böyle yetiştirdi. Çünkü ailem hiçbir zaman iyilikten vazgeçmedi. Canları yandı, süründüler ama vazgeçmediler...

Belki de aptalca olduğunu düşünürsünüz, ama ben iyiliğin gücüne inanıyordum...

 

"O zaman alın şu kızı" dediğinde adamlar benim üzerime doğru geldiler. Hayal beni götürdüklerini gördüğünde daha çok bağırmaya başladı. "Hayır, ona dokunmayın!" Adamların kollarına yapışıp engellemeye çalıştı. Ama faydası yoktu. Biz küçüktük, onlar güçlüydüler...

 

Beni dışarı çıkartıp yere attılar. Canım yanmıştı. Dayan, elbet bitecek.

 

"Dur! Yapma n'olur." Gözlerinin içine bakarak yalvarıyordum.

 

Karşımdaki adamın gözlerinde ufak bir merhamet bile yoktu. Öfke gözlerini ele geçirmişti.

 

Nefret ettiğim o suratında arsız bir gülümseme yerleştirdi. O gülüş o kadar mide bulandırıcıydı ki... Bedenim korkudan tir tir titrerken kalbim artık hızlanmıştı.

 

"Yoksa korkuyor musun küçük sürtük?!"

 

Gözyaşlarım teker teker intihar ederken başımı dikleştirdim. Eğilmeyecektim, bu şerefsizin önünde eğilip ona zafer kazandırmayacaktım. Buradan sağ çıkmayacağımı biliyordum. Ancak buna rağmen dimdik duracaktım.

 

"Sürtük senin anandır! Sürtük olmasa sen olmazdın piç herif!" Adamın yüzündeki gülümseme ışık hızıyla yerini öfkeye verirken ağzıma doğru sert bir tekme attı.

 

"Dayak yemeyi seviyorsun galiba?!" Saçımı tutup yüzümü kendine çektiğinde dudağımda hissettiğim sıcaklıkla kanın tadını almıştım.

 

"Burada seni öldüre bilirdim ama işkence vermek hoşuma gidiyor!" Ağzımda inanılmaz kan tadı vardı. Adamın gözlerinin içine öfkeyle bakıp dudaklarımın arasındaki kanı yüzüne tükürdüm. Belinden silahını çıkarıp bana doğrulttuğunda duyduğum sesle karanlık depoda gözlerimi dolaşırdım.

 

"Halil Kantar!" Ses boş depoda yankılanırken tam tepede etrafı aydınlatan ışığın altına maskeli cüsseli bir adam gelip karşımdaki şerefsizin gözlerine baktı.

 

"Gücün küçük kızlara mı yetiyor?!"

 

Halil'in bakışlarını bana çevirip ona tekrar döndü. Aniden kemerini açtığında yapacağı şeyi tahmin etmek zor değildi. Nefesim kesildi, bacaklarım titremeye başladı. Kalbim göğüs kafesimi acıtacak güçte atarken, beynim gördükleri şeyin gerçek olmaması için bahaneler uyduruyordu.

 

"Birazdan kadın olacak ama!" Kulaklarım bu gerçeği kabul etmek istemedi. Daha on beş yaşındaydım ben. Hayır! Ne olur bir mucize. Sadece küçük bir mucize istiyorum...

 

Maskeli adamın gözleri gözüküyordu. Gözleri öfkeyle kocaman açıldığında aniden duyulan ateş sesleriyle geriye gitti. Saldırı başlamıştı. Maskeli adamın adamlarıyla Halil'in adamları çatışmaya başlarken Halil bir çırpıda beni kucağına alıp merdivenlere doğru ilerledi. Bağırıyordum, çığlık atıyordum, ateş seslerinden dolayı kimse beni duymuyordu. Halil'in omzuna kafasına gücüm yettikçe vurup etkisiz hale getirmek istedim. Ancak gücüm yetmiyordu.

 

Gizli bir odaya girip ardından kapıyı kapatınca anksiyetem aniden tuttu. Panik atak geçiriyordum. Tüm vücudum korkuyla titrerken nefes alamaz hale gelmiştim. Ama karşımdaki Halil umursamıyordu. Tüm vücudum yara bere içindeydi. Odadaki iğrenç koku beni daha çok kötüleştirirken artık öleceğimi anlamıştım. Halil bana doğru geldiğinde geri gittim ama olmadı. Arkam duvardı. Kahretsin! İnsan bu kadar çaresiz kalır mı? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Kalbim son kez teklediğinde bacaklarımı birbirine sıkı birleştirdim.

 

"Aç bacaklarını!" Açmayacaktım! Hayallerimin yıkmasına, hayatımın kararmasına, ruhumun ve bedenimin kirlenmesine son nefesime kadar izin vermeyecektim. Sertçe bacaklarımdan tutup açmaya çalışırken sanki bana güç gelmişti. Daha sıkı kapatmıştım. Kemiklerimin acıdığını hissediyordum umrumda değildi. "Açmıyorsun öyle mi?" İçimdeki öfke bana güç veriyordu. Fazla dayanamayacağımı biliyordum ama dayana bileceğim kadar dayanacaktım.

 

Ateş sesleri hala duyulurdu. En iyi yanı ise gitgide yaklaşıyordu. Halil panikle ayağa kalkıp "demek açmıyorsun öyle mi?" dedi öfkeyle bağırarak. Ardından etrafa bakınarak bir şeyler aradı. O milim saniye içerisinde kurtulduğuma dair umut beslerken, bulduğu demir sopayla geri dönerek umutlarımı tekrar yakmıştı.

 

"Bana istediğimi vermezsen, bacaklarını kırarım!" Gözlerim korkuyla açıldığında boğazımda sert bir düğüm hissediyordum.

 

Günümüz

 

"İstediğini yap! İster git Alp'le ol ister git istediğin adamla ol. Ben karışmıyorum. Ne yaparsan yap. Umrumda değilsin artık. Ayrıca benim nedenlerim vardı. Umarım benim yaşadıklarımı sen yaşamazsın Hayal. Umarım hayatın kocaman bir yalanın içinde yüzmez."

 

Öfkeyle arabadan inip sahile doğru koşar adımlarla ilerledim. Arkamdan seslendi. Fakat kulaklarım artık sesini duymak istemiyordu. Kulaklarım istemediği şeyi duymuştu biraz önce. Kalbim yanmıştı. Yüreğim feryat koparıyordu. Tüm bunlar beni kuyunun dibine çekiyordu. Arkadaşım, canımdan çok sevdiğim kardeşim beni yıkmıştı. Yine dağılmıştım. Hep sevdiklerimiz canımızı yakar öyle değil mi? Çünkü onlar nasıl yakacaklarını çok iyi bilirler. Kimsenin bilmediği zayıf noktamızı onlar bilirler...

 

Bu kaçıncı yıkılışımdı benim? Sayamadım... Ben daha ne kadar yıkılacağım? Acaba sorun bende miydi? Ben neyi yanlış yapıyorum? Ben nerede hata yaptım? Daha kaç kez parçalanacağım? Ben bıktım, yıkılmaktan, parça parça olmaktan. Her şeyi düzelttim derken, yine yıkılıyordum. Yoruldum ama ben...

 

Dizlerimin üzerine çöküp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Rüzgar içimden geçiyordu sanki. "Yeter!" diye bağırdım bomboş sahile doğru. "Birazcık mutlu olmak istedim ben. Geçmişimi unutup sadece mutlu olmak istedim" dedim hıçkırıklarımın arasından. Duysunlar artık beni. Yeter. Sesim niye duyulmuyor?! Niye hep parçalanan ben oluyorum?! "Dede," dedim kısık sesle. Çaresizce hayatın pençesi arasında mahsur kalmıştım. Her hareket ettiğimde daha çok canım yanıyordu.

"Bana bu kadar canım yanacağını söylemedin! İyi olmak bu kadar canımı yakacağını söylemedin!" Nefes nefese hıçkırarak ağlıyordum. İsyanım, feryatım duyulsun artık.

 

 

Telefonumu çıkarıp ekrana baktım. Kimi arayacağım? Beni sakinleştirmesi için kimi aramam gerekiyor? Parmağım Savaş'ın ismine gitmişti. Başkomiser yazmıştım ismini ve hiç değiştirmemiştim. Kalbimin sesini dinledim ve onu aradım. Yapmamam gerekiyordu belki de. Ama dayanamıyorum.

 

Telefon birkaç saniyelik çaldı. Her çaldığında kalbim daha çok hızlandı.

 

Efendim, sevgili karım? Kocanı mı özledin yoksa?

 

"Savaş," dedim titreyen sesimle. "Çok kötüyüm." Kendimi tutamadım ve serbest bıraktım.

 

"Ne oldu Defne? Niye ağlıyorsun? Neredesin sen?"

 

"Sahildeyim, çok kötüyüm. Çok -"

 

"Tamam sakin ol. Konum at bana geliyorum hemen. Bekle."

 

***

 

"İyi misin?" Suyu içip sakinleşmeye çalışıyordum. Başımı cama yaslamıştım. "Evet, biraz daha iyiyim."

 

"Niye bu haldesin? Ben çıkarken iyiydin."

 

"Hayal'le kavga ettik" dedim soğuk sesimle.

 

"Neden?" diye sorduğunda yorgun gözlerimi gözlerine sabitledim. "Alp yüzünden. Benim onu kıskandığımı düşünüyormuş."

 

"Ne?!" dedi şok içinde. "Alp ne alaka ? Doğru düzgün anlatır mısın?" Takatim yoktu. Sesim içime kaçmıştı, bağırmaktan sesim kısılmıştı. "Alp'le konuşmuşlar bugün. Artık birlikteler sanırım. Ve en büyük engelin benim olduğumu düşünüyor, belki de Alp de öyle düşünüyor. Çünkü Hayal asla benim hakkımda böyle düşünmezdi. Ne konuştular bilmiyorum, ikisi de aralarındaki engellerin bizim ilişkimizin olduğunu düşünüyorlar." Savaş sinirle güldü. Derin bir nefes alıp tekrar serbest bıraktı.

 

"Bu kadar çabuk mu?"

 

Aramızdaki sessizlik çaresizliğimizin çığlığıydı. Alp'in Savaş için ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Hayal de benim için öyleydi. Şimdiyse hayatımızdaki en değerli varlıklarımız bizi engel olarak görüyordular.

 

"Belki de biz yalnız kendimize değil, etrafımızdakilere de zarar veriyoruz Savaş" dedim sakin çıkan sesimle.

 

"Bırak şu saçma sapan fikirleri. Ne zamandan beri zarar veriyoruz onlara? Ayrıca onları zorla yanımızda tutmuyoruz. Gitmek isterlerse gitsinler."

Ancak Savaş'ın içinde bir yerde hayal kırıklığı olduğunu gördüm. Başını önüne eğip daldı yine uzaklara.

 

"Alp'le yakın olduğunuzu biliyorum, bu sana da acı veriyor." Başını iki yana salladı. "Alp'in hayatında büyük bir problem olduğumu bilmiyordum. Eğer bilseydim aradan çekilirdim."

 

"Ben de" dedim gülerek. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı artık. "Ne yapacağız?"

 

Başını kaldırıp bana baktı. "Onları özgür bırakacağız. Madem bizden vazgeçmek istiyorlar, o zaman onları özgür bırakacağız."

 

Herkese merhabalar okurlarım. Yazarınız geldiiii... Yaaa sizi yerim ben. O ne güzel yorumlar öyle. Ağlayacağım, ya dur şimdi sırası değil değil mi? Final yapmıyoruz arkadaşlar. Sadece iki haftalık bir ara veriyoruz. Yani sezon finali. Yani birinci kitap 30.Bölümde bitecek. Ocak ayının ikinci haftasından sonra bölümler gelmeye başlayacak.

 

Ve Halil olayına 30.Bölümde balıklama atlıyoruz. Evet, hikayemi beğendinize dair öyle güzel yorumlar geliyor ki yemin ederim bu kadar beklemiyordum. Özelden yazanları demiyorum daha. Kitappadde de o kadar çok okunma var ki iki hafta içerisinde. Ben şok. 30. Bölüm bayağı uzun olacak. Şimdiden söyleyeyim. Eğer fazla uzun olursa part 2 yaparız. Ne zaman geleceğini bilmiyorum. Ama inşallah 31.aralıkta geleceğini umut ediyorum. Çünkü yeni yıl sahnesi olacak arkadaşlar.

 

Hayal'in böyle bir şey yapacağını tahmin ediyor muydunuz? Ben etmiyordum. Kendi kendimi şaşırttım şu an. Usjhjskskdjxksksm

 

Ahu'yla Defne barışsın derken Hayal'in ortama girişi sjkxkslslsısıs

Hayal sizce doğru mu yaptı? Ya da Alp sizce doğru söylüyor?

 

Her neyse, diğer bölümde sizi bekliyor olacağım. Sizi çok seviyor bu yazar.... Bölümü beğenmeyi ve arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın lütfen. Yorumlara devamkeeee

 

 

Bölüm : 04.01.2025 10:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 29.Bölüm: 'Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter'
Adelina
Savaş'ın Yıldız'ı

7.04k Okunma

500 Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Giriş1.Bölüm: "İçimizdeki Kötülük"2.Bölüm: "Savaş'ın Peşinde"3.Bölüm: "Tesadüf Değil Plan"4.Bölüm: "Kırılmış Kabulleniş"5.Bölüm: "Arkadaş Olalım mı?"6.Bölüm: "Geri Dönüş"7.Bölüm: "Bilinmeyen Hata"8.Bölüm: "Kaçırılma Krizi"9.Bölüm: "Dağ evinde dağ ayısıyla"10.Bölüm: "İlk Mühür"11.Bölüm: "Kıskançlık Savaşı"12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"13.Bölüm: "İhanet Hançerinin Ateşi"14.Bölüm: "Gerçeklerden Uzak Hayallere Yakın"15.Bölüm: "Korkusuz Yürek"16. Bölüm: "Rüya Gibi Kabus"17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"18.Bölüm: "Bir Yıldız İntikamı Düşünün"19.Bölüm: "Topuklu Belalar"20.Bölüm: "Acı Gerçeklerin Rüzgarı"21.Bölüm: "Karanlığı ışığımdan daha güçlü."22.Bölüm: "Kraliçe Geri Dönüyor"23.Bölüm: "Büyük Buluşma"24.Bölüm: "Yıldız Kayması"25.Bölüm: "Yüzleşme"26.Bölüm: "Anne sana ihtiyacım var."27.Bölüm: "Şimdi Sıra Bende"28.Bölüm: "Ben Defne Yıldız Karakurt"29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"30.Bölüm: "Mahşerin Karanlık Perdesi (Sezon Finali)24.Bölüm: "Özel Bölüm"Özel Bölüm: "Akşam Yemeği(Savaş ve Defne)"(İkinci Kitap) 31.Bölüm: "Dönüyoruz"(2.Sezon)32.bölüm: "İki Ateşin Aşkı"33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"34.Bölüm: "İçimizdeki çocuk"35.Bölüm: "Cehenneme Bir Adım Kala"36.bölüm: "1.Gün-Şeytanın Pençesinde"37.Bölüm: "2.gün Kayboluş ya da yok oluş"38.Bölüm: "Savaşın Ortasında Sen ve Ben"39.Bölüm: "Oyunun Gerçek Piyonları"40.Bölüm: "Tutsak Zihinlerin Zincirli Kalpleri"41.Bölüm: "Siyahın Beyaz Lekesi"42.Bölüm: "Karanlığın Sonu"43.Bölüm: "Sahte Sevgi Çemberi"44.Bölüm: "Çizginin Ucunda"45.Bölüm: "Son Seçim"46.Bölüm: "Bozulmuş Düzen"
Hikayeyi Paylaş
Loading...