36. Bölüm

33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"

Adelina
adelinashwriterr

 

Herkese merhabalar ateş toplarımmmm. Wattpad'de bölüm atmışım, burayı atmayı unuttum sorry...

 

 

Bana yazdığınız yorumlarını okuyunca ben duygusal olmak... Ve sizi çok çok sevmek.

Size ayrı teşekkür ederim ateş toplarımmmm. Destekleriniz için teşekkürler... İyi ki varsınız ve İyiki büyük bir aileyiz.

 

Bölüm sonunda benim size bir sürprizim olacak. O zaman let's go!

 

Bölüm şarkısı- Cem Adrian Hoşgeldin.

 

33.Bölüm: "Karanlığında ışığımı kaybettim."

 

"Hayatıma hoşgeldin sevgilim"

 

Yazarın anlatımıyla.

 

"Sen bana bunu nasıl yaptın Çoban?!" diye bağırdı Savaş öfkeyle. Herkesin ona oyun oynadığını öğrenmişti. Ve artık yüzleşme zamanıydı.

 

"Herkesten beklerdim, ama senden asla beklemezdim Çoban. Sen benim sağ kolumdun. Sen bendin. Ben bu hayatta kendimden çok sana güvendim." Cesur'un Cihangir'in değil, en çok Çoban'ın ihaneti yıkmıştı onu. Çünkü Çoban ne olursa olsun onun kardeşiydi, dostuydu. Tüm dünya da karşısında dursa Savaş'ı kimseye satmazdı. Bu birkaç ayın değil, bu yılların dostluğuydu.

 

"Üzgünüm, Cengiz'in elindeydin. Savunmasızdın, sana kötü şeyler yapmasından korktum." Çoban yaptığı hatanın farkındaydı. Ama geri dönüş yoktu. Amacı Savaş'ı korumaktı. Babası dahi olsa Cengiz her şeyi yapabilirdi.

 

"Yapsaydı, ama sen o hançeri sırtıma sokmayacaktın Alp!" dedi öfkeyle dişlerini sıkarak.

 

"Pişmanım."

 

"Pişman olman bir şeyi değiştirmiyor. Ben artık sana güvenmiyorum. Sana güvenemem..." Arkasını döndü. Alp onun ne demek istediğini anlamıştı. İtiraz etmeyecekti. Çünkü Savaş'ın sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyordu. Ve ayağa kalkarak istemeyerek kırmızı yüzüğü çıkarıp masaya bıraktı. Bu Taradan ayrıldığı anlamına geliyordu. Yani Savaş'ın ekibinden ayrıldı. "Güvenmediğin insanları etrafında dolaştırmadığını çok iyi bilirim. Ama bir gün ben onlardan birisi olacağım aklıma gelmezdi." Ancak Savaş istemiyordu. Alp'in onu ikna etmesini istiyordu. Gitmesini değil.

 

"Bu senin en iyisi olacak" dedi son kez ve odadan çıktı. Odadan çıktığı anda Savaş başını önüne eğdi. Ellerini masaya yaslayıp kollarının üzerine çöktü. "Senden nefret ediyorum baba! Sevdiklerimi benden aldığın için senden nefret ediyorum." Öfkeyi iliklerine kadar hissediyordu. Çenesi kasıldı, gözlerini acıyla kapatarak sıktı. Yumruğunu sinirini çıkarmak amacıyla masaya defalarca vurdu. Ama siniri geçmiyordu. Volkanı sönmüyordu. Ateşi dinmiyordu. Canı yanıyordu, çünkü sevdiklerini teker teker kaybediyordu...

 

Defne'nin anlatımıyla

 

Dünkü olaydan sonra hala şoku atlatamamıştım. Savaş beni öpmüştü. Ve benimle yoluna devam edeceğini söylemişti. Ama ben istemiyordum. Savaş'la birlikte olmak, tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Çünkü ne olursa olsun hep başımıza bir şey gelir ve yine aramız bozulurdu. Onu seviyordum ama güvenmiyordum. En büyük ızdırap da buydu zaten. Sevdiğin adama güvenememek.

 

Ve yarın onun düğünü vardı. Yani Ahenk'i masada mı bırakacaktı? Ya da onunla evlenip benimle mi olacaktı? Kafam iyice karışmıştı. Nasıl bir şeyin içindeyim ben? Ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Hangi yola sapacağım, nereden gideceğim? Kimden yardım alacağım? Bu düşüncelerle İstanbul trafiğini atlatıp evime doğru gidiyordum.

 

Annemlere gidiyordum. Hava bugün çok güzeldi. Kış mevsimi olmasına rağmen güneş her yeri ısıtıyordu. Tabii ara sıra rüzgar estiğinde bize kışın olduğunu hatırlatıyordu. Üzerimde mevsime uygun olarak siyah kabanım altımda incecik giyinmeme rağmen beni üşütmüyordu. İnceden kastım siyah deri etek, ve beyaz krop giyinmemdi tabii.

 

Kapıya geldiğimde korumalar kapıyı açtılar ve ben arabayı bahçeye park edip eve doğru yürümeye başladım.

 

"Kızlar, akşama Fransa'dan aldığım gümüş setini çıkarın." Annem her zamanki gibi yine bir şeylere hazırlık yapıyordu. "Sevim, menüyü verdin mi kızlara?"

 

"Evet, efendim. Çoktan başladık bile. İstediğiniz gibi olacak her şey. Hiç merak etmeyin." Fakat annem oldukça heyecanlıydı. "Anne, neler oluyor? Ne bu hazırlık?"

 

Bana dönmeden evi temizleyen kızlara baktı. Aklı oradaydı tabii. Annem çok titiz ve çok detaycıydı. Her şeyin mükemmel olmasını istiyordu. "Akşama misafirimiz olacak." Dedemlerin geldiğinden haberim vardı da. Ama bu hazırlığın dedemler için yapıldığını düşünmüyordum. Çatılı kaşlarla önüne geldim. "Kim gelecek?"

 

"Babanın arkadaşı var ya Necati. İşte eşi ve oğluyla gelecek." Allah kahretsin ya! Ayberk de mi gelecek?! Benim hemen evden çıkmam gerekiyor. "Ben gidiyorum o zaman." Annem kolumdan tutup gitmemi engelledi. "Hayır, küçük hanım. Hiçbir yere gitmiyorsun. Nagehan'la beni yalnız bırakma. Yemin ederim o kadın yüzünden elimden bir kaza çıkacak."

 

"Ama anne-"

 

"Defne, bak Ayberk'den nefret ettiğini biliyorum ama lütfen bu gece için beni idare et. Çünkü o sonradan görme karı benim damarıma basınca kendimi durduramıyorum." Annemle Nagehan arasından uzun süredir soğuk savaş gidiyordu. Onlar yaklaşık iki üç sene önce zengin olmuşlardı. Necati abi iyi de oğlu ve karısı oldukça paragözdüler. Paralarıyla övünüp durur, bir de sanki nispet yapar gibi kendilerini överdiler.

 

"Of anne!" dedim oflayarak. Çünkü Ayberk sapığı bu gece tüm moralimi yine bozacaktı. "Babam niye çağırıyor ki zaten onları?" Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Onlar gelmek istemişmiş baban da ayıp olmasın diye eve kabul etmiş. Hayır yani zaten akşama misafirimiz var. Ne diye çağırıyorsun? Deseydin ya kayınpeder gelecek, başka zamana kalsın. İlla Dilara'yı delirtecek."

 

"Tamam sinirlenme. Benim yapabileceğim bir şey var mı?"

 

"Sen sadece bahçeye çık. Bak baban ne alemde? Şimdi onunla uğraşamam."

 

"Tamam, ben bir bakayım."

 

Bahçeye çıktığımda aniden yine mideme kramp girmişti. Artık bu kramplar fazla oluyordu. Gerçekten artık doktor zamanı gelmişti sanırım. Ve ben duyacaklarımdan korkuyordum. Ama sürekli devam eden kramplarla da yaşayamam.

 

"Baba?" Babam akşam mangal için hazırlık yapıyordu. Yanında Keno da vardı. "Kızım, hoş geldin bitanem" Bana doğru gelerek sarıldığında ben de sıkıca sarılmıştım. "Nasılsın?"

 

"İyiyim de annem hiç iyi değil." Yaptığı hatanın farkındaydı tabii. Başını hemen önüne çevirdi. "Annen ve dramaları."

 

Sırıttım. Kendini hep haklı çıkarması yok mu? "Annem haklı baba. Onları sevmediğimizi biliyorsun. Ayrıca dedemler de gelecekti bugün. Şimdi iyice karıştı her şey."

 

"Bir şey olmaz. Misafirin fazlası makbuldür."

 

"Kim demiş onu?"

 

"Bilmem, birisi demiş işte."

 

Babam asla haksız olduğunu kabul etmezdi. Sıradan oğlak erkeği. Annemi delirtmek için hiç çaba sarf etmiyor. Küçücük bir adımı annemi sinirlendirmeye yetiyordu.

 

Acaba beni nasıl yaptılar? Kesin kavga gürültü olmuştur. Kavga ederler ama kavga ederek de severler garip şekilde.

 

"Sen ne yaptın? Dün gittiniz mi çakma başkomiserin davetine? Orada mıydı beyefendi ve şerefsiz babası?" Babamın Savaş'a karşı siniri öfkesi ilk gün gibi tazeydi. Ve asla soğumadı.

 

"Baba!" dedim uyararak. Keno da ailendendi tabii ama ben yine Savaş'la ilgili böyle konuşmasını istemiyordum. "Ne?! Az mı dedim? Doğru biraz daha abartmam gerekiyordu." Ne zaman seveceğini çok mersi ediyorum. Hayır Savaş iyi davranırken bile adam onu sevmiyordu. Şimdi tamamen nefret ediyordu.

 

"Cengiz oradaydı evet ama daha sonra ortadan kayboldu." Sinirle güldü. "Allah bilir ne işler çevirmeye gitmiştir piç herif!" Babamın ağzı iyice bozulmaya başlamıştı. Haklı da hani benim yanımda hiç böyle konuşmazdı. Bir taraftan Cengiz'i söverken, diğer taraftan da elindeki işlerle uğraşıyordu. "Kendisi de şerefsiz, oğlu da."

 

Elmadan ısırık alarak tek kaşımı havaya kaldırdım. "Dedem de acaba 25 sene önce seninle ilgili böyle mi düşündü?" Defne ölmez adam, füze atsaydın? Babam elini durdurup yavaşça kafasını bana çevirdi. Hani korku filmlerinde olur ya katil kurbanına önce bakış atar sonra da pat! İşte o anı yaşıyorduk şu an.

 

Sevimli olmaya çalışarak gülümsedim. Ama pek başarılı değildim sanki. Çünkü babam öfkeli kaşlarla bana bakıyordu. Ben ne dedim ki şimdi? Kötü bir şey söylemedim. "Ben şerefsiz miyim?" Ne diyeceğim? Evet diyecek halim yok. O zaman?

 

"Savaş şerefsiz mi?" Defne ölür müsün lütfen? Şu an geber ve öl. "Defne!" diye bağırdığında ben yerimden zıpladım. Babam kıpkırmızı olmuştu, aynı Savaş gibi. Hay senin şimdi Savaş'ına da.

 

"Benim Savaş'la aynı olduğumu mu düşünüyorsun?" Defne şu an mantıklı bir cevap bul ve ver. Yoksa aile içi şiddete yakından tanıklık edeceksin.

 

"Hayır, tabii ki de. Sen ona aynı olur musun? Sen daha yakışıklısın." Ha! Nihayet başını çevirdi. "Ama bazen Savaş senin anneme baktığın gibi bana bakıyor, hani bazen olur ya sen sinirlendiğinde herkese karşı öfkeli olursun ama anneme gelince kendini sakin tutmaya çalışırsın. İşte o anı defalarca Savaş'ta görmüştüm." Hayır hiç görmedim sadece yalan söyledim. Yumuşasın diye. Çünkü Savaş'ın babama karşı öfkesi benden daha fazlaydı. Sanki onlar bir ilişki yaşamışlar gibi.

 

Anlaşıldı kızım, sen ölmek istiyorsun bugün. Ama bir dakika, babam bu kez sinirlenmedi. İşine devam etti. Nasıl yani? Ama Savaş'tan bahsediyordum. Kızması gerek. Şu an masayı kafama geçirmesi gerek.

 

Kızmadığını görünce devam etmek istedim. Tam o sırada Keno yanımızdan ayrıldı. "Savaş'la defalarca kavga ettik, bazen beni çok kırdı. Ama bazen de çok sevdi. Ya da ben öyle sandım. Bilmiyorum." Bundan sonraki ilişkimizin nasıl olacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Hala haritaya ihtiyacım vardı ve o haritayı bulamıyordum.

 

"Defne," dedi babam nihayet başını kaldırarak. "Sana bunu bir kere söyleceğim. Bir daha bu konu açılmayacak." Oldukça kararlı görünen babamı merakla dinlemeye başladım. Anlaşılan anlatacakları vardı.

 

"Ben yıllardır bu işlerin içindeyim. Hatta herkesten iyi bilirim o Tara çetesini. Aslında bakarsan Cengiz ve ailesi kötü değiller. Biz sinirden öyle söylüyoruz ama gerçekleri de inkar etmememiz gerekiyor."

 

"Nasıl yani?"

 

"Cengiz'in böyle olmasının nedeni Ziya! Ziya Tara çetesi mi örgütü mü her neyse onun lideri. Ve Cengiz'in baş düşmanı. Ziya göründüğünden çok tehlikeli. Savaş'tan değil tabii ki de. Çünkü şu an en tehlikelisi Savaş. Savaş beyazların lideri olduğu için güç onun elinde. Ve Ziya Savaş'a dokunamaz. Ancak Cengiz Ziya'yı tamamen yok etmek istiyor. Bunun için de Savaş'ı ve kötülüğü kullanıyor. Etrafındaki herkese zarar verse bile o Ziya'yı öldürmeden rahat uyuyamaz. Bu yüzden de sizi ayırmak istiyor. Çünkü Ziya sana da dokuna bilir. Karakurt ailesi boka battıkları kadar batmışlar. Ve bu lekenin başka birine sıçramasını engel olmak istiyor. "

 

"Sen şimdi karışan kafamı daha çok karıştırdın." Dudaklarımı çocuk gibi büzdüm. "Aklın karışmasın. Savaş'ın seni gerçekten sevdiğine ikna olamıyorum sadece kızım. Eğer gerçekten seni seviyorsa seni yanında tutmaz. Çünkü senin de zarar göreceğini bilir." Ama beni yanında tutmak istemesinin nedeni Tara değildi. Bana olan aşkı olduğunu düşünüyordum. Peki şimdi ne düşünmem he gerek?

 

"Baba, Savaş'ın artık hiçbir şey umrunda değil."

 

Babam imayla güldü. İşte bu gülüş bir çok soruyu cevaplıyordu. Başını itiraz edercesine iki yana salladı. "Asıl bundan sonra her şey daha değişecek. Çünkü Savaş babasına meydan okuyacak. Ve bu savaşta hiçbir kazanan olmayacak. Ziya'yla ve Tarayla savaşması gerekiyordu ama o ailesini ve kendini yok edecek. Çok yanlış bir yola girecek."

 

"Baba, sen neler diyorsun?"

 

"Üzgünüm, Defne. Savaş, Karakurt'ların sonunu getire bilir." Yediğim elma boğazımda kalmıştı. Olaylar bundan sonra daha çok karışacak desene! Savaş beni istiyor ama aynı zamanda da babasına meydan okuyacak. Ziya da bunu fırsat bilip Karakurt'ları yok edecek. Allahım, cehennemin ortasına doğru gidiyorduk. Engel olmam lazımdı. Savaş babasını yok ederse Ziya da güçlenip Savaş'ı yenebilir. Savaş'ı sırtından vurabilir.

 

"Her neyse, moralimizi bozmayalım. Hayat ne olursa bize gösterecek. Bakalım neler yaşayacağız?"

 

Başımı kaldırıp derin bir nefes aldım. Düzelecek gibi değil. Benim acilen bir şey yapmam lazımdı. İnanıyorum buna. Her şey yoluna girecek. Telefonumun çalmasıyla dikkatim dağıldı. Babam direk gözlerini telefona sabitledi. Arayan ise Savaş'tı. Ve istemsizce yüzümde gülümseme oluştu. İsmini görür görmez tüm mimiklerim değişiyordu.

"Hayal arıyor." İnsan bu kadar mı berbat oyuncu olur? Asla inanmadı ancak hiçbir şey demedi. Sanki Savaş'la konuşmama izin veriyordu.

Başını salladı. "Hayal'i galiba çok seviyorsun, böyle gülümsediğine göre."

 

Alt dudağımı tedirginlikle ısırdım. "Evet, çok seviyorum." Hemen babamın yanından uzaklaşıp bahçenin diğer tarafına geçtim. Heyecanlıydım, ama normal ve sakin olmam gerekiyordu. Onun için delirdiğimi düşünmesin.

 

"Alo?"

 

"Nasılsın?" direk bu soruyu mu sordu. İyi de neden? "İyiyim, sen nasılsın?"

 

"Dünden sonra bayağı iyiyim." Beni öpüşünü kastediyordu. "Güzel, en azından birimiz mutlu" dedim imayla.

 

"Sen mutlu değil misin?" dedi merakla. "Hayır."

 

"Neden?"

 

"Savaş nişanlı olduğun halde beni öpmen sence doğru muydu?"

 

"Defne, sen benim sevdiğim kadın değil misin?"

 

"Kendimi metres yerine koyamam. Benden uzak dur."

 

"Bunu yapamam."

 

"Savaş, lütfen işleri yokuşa sürme. Bizim aramızdaki her şey bitti."

 

"Ben Ahenk'i sevmiyorum. Ben seni istiyorum."

 

"Ama onunla nişanlısın. Ve ayrıca değil Ahenk, başka bir kadın da olsa yine bunu ona yapamazsın."

 

"O bana yalan söyledi. Beni kandırdı."

 

"Bu onu aldatman anlamına gelmiyor. Ben böyle bir ilişkiye giremem. Bana yakışmaz. İkinci kadın olmak istemiyorum."

 

"Sen benim hayatımın tek kadınısın. Ayrıca daha aylar önce benimle evliydin hatırlatayım. Ve bu saçma sapan oyun da çok yakın da bitecek."

 

"Bana saçma sapan vaatler verme. Ben söyleceğimi söyledim. Bundan sonrasında ben yokum."

 

"Bu telefonla konuşup kapanacak konu değil. Görüşmemiz gerekiyor."

 

"Konu kapandı, biraz da telefon da kapanacak. Çünkü akşama ve bundan sonraki hayatıma sensiz devam edecek planlarım var. Bu yüzden beni bir daha rahatsız etme başkomiser. Yoksa tıpkı annemin babama yaptığı gibi seni polise şikayet eder, üstelik bana taciz ettiğine dair iftira atıp seni içeri attırırım."

 

" Ne?! "

 

"Hadi bye!"

 

Telefonu suratına kapattığımda üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Ben Defne Yıldız Aksoy'dum. Metres adı önüme asla yaklaşmazdı. Bunu kendime yapamazdım. Aileme hiç yapamazdım. Bazen sevgi aşk bile yetmiyordu. Her şeyin bir adabı vardı.

 

Akşam olduğunda annem zorla beni odama giyinmeye göndermişti ve tabii ki bana güvenmediği için kombinlerimi kendisi seçmişti. Hep beyaz sevdiğimi biliyordu. Bu yüzden beyaz fırfır kısa etek, omzu düşük beyaz dar bluzu yatağımın üzerine bırakmıştı. Dilara hanım da bugün ne hikmetse beyaz giyinecekti. Babamı beyazlatmasa bari.

 

"Ben hazırım" dedim aşağı inerek. Yemekler, masa hepsi hazırdı. Benim peşimden hemen annem de gelmişti. "Hazırız biz de." Tam o sırada kapı çalmıştı. Evet, dedemler gelmiş olmalıydı. Kapıyı açmak için ben gittim.

 

"Hoş geldin tontoş" hemen dedemin boynuna atladım. Tabii ki arkasında dayım ve can sıkıcı kuzenlerim de vardı. Yengem yurt dışına gittiği için gelmemişti. Kerem beni görür görmez "ninemin geceliği bu elbiseden daha güzeldi, bu ne be?" dedi alay ederek kombinimle. Hiçbir tepki vermeyince kendi kendine sırıttı.

 

Ardından dayımla sarıldık. Kuzen ismi altında cin kabilelerinin çocuklarını ise karşılaşmadan içeri geçtim. Herkes masada yerini alırken tekrar kapı çalmıştı. Ve tabii çok sevdiğimiz misafirlerimiz de gelmişti. Bu kez kapıyı annem açtı. Hemen arkasında babam ve ben vardık. "Ay merhabalar gençler!" diye Nagehan yapmacık gülümseyerek anneme sarıldığında annem de aynı şekilde karşılık vermeye çalışıyordu. "Hoş geldiniz, nasılsınız?"

 

"Ay, hoş bulduk tatlım." Sonra babama hafifçe gülüp direkt bana geldi. "Ay Yıldız'ım, nasılsın güzellik? Daha da güzelleştin sen ya. Boşanma sana yaramış bebeğim."

 

İlk atağını atması gerekiyordu. Ve yaptı tabii ki de. "Teşekkürler," dedim idare etmeye çalışarak. Çünkü tam olarak sinirlerimi bozuyordu. Peşinden hemen Necati ve oğlu Ayberk gelmişti. Ayberk elini uzattığında uzattığı eli tutup selamlaştık. "Nasılsın görmeyeli?" Daha önce defalarca karşılaşmıştık.

 

"İyiyim, sen?"

 

"İyiyim." Ve her zamanki gibi çarpık gülüşü. İçeri geçtiğinde öyle garip bir sistem oluştu ki çünkü ben tam da Ayberk'in yanına geçmek zorundaydım. Asla istemiyordum, hem de asla. Hatta Kuzey'in yanına geçmeye razıydım da ama Ayberk olamazdı ya. Yüzümü buruşturdum. Kuzey hemen rahatsız olduğumu anlamıştı ama hiçbir şey yapmadı ve yapacağını da düşünmedim. Kaderime razı olup yerime geçtim. Ayberk ise bu durumdan gayet mutluydu.

 

"Ee? Defne'ciğim, duyduğumuza göre koskoca Sarp Baysoy evleniyormuş yarın? İki ayda Seni unuta bildiyse helal olsun vallahi." Nagehan sırf beni incitmek için öyle söylediğine yemin edebilirdim. Ama tepki verirsem hoşuna giderdi, daha da ileri giderdi.

 

"Tatlım" dedi annem tatlı tatlı cilveyle. "Sen burnunu estetik yaptırmadın mı?" Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. "Evet, tatlım. İsviçre'de yaptım. Ne oldu ki?"

 

"Öyle mi? O zaman neden her yere sokuyorsun burnunu? Benim kızımın özel hayatı senin ağzında çerez olmasına kim izin verdi?" Ve gol! Dilara Aksoy, pardon Kraliçe? Ne yapıyorsun! Yavaş yürü kız! Ateşin fena yakıyor.

 

Nagehan bembeyaz olmuştu. Ne diyeceğini bilmezken Necati bey ise utançla başını önüne eğdi. Annemin söylediği cümleyle Kuzey ve Metehan elleriyle ağızlarını kapatarak gülmeye başladılar. Babam ise ağzındaki lokmayı bir sağa bir sola doğru kaydırıp gülmemek için savaş veriyordu. Şu an masadaki herkes ben dahil Nagehan'ı izliyorduk. Acaba nasıl bir tepki verecek diye?

 

Nagehan boğazını temizledi ve önündeki bardaktan bir yudum su alıp bize döndü. "Canım, yalnız ben konuşmuyorum ki sosyetede yayıldı haber. Herkes konuşuyor. Yani büyük bir olay aslında. Çünkü koskocaman Baysoy ailesi de tanınıyor ve siz evlendiğinizde açıkçası herkes şok olmuştu. İki zengin ve bilinen aile evliliği herkesi şaşırttı."

 

Karakurt ailesini herkes Baysoy ailesi gibi biliyorlardı. Çünkü yeraltında Karakurt yer üzerinde Baysoy olarak devam ediyorlardı. Açıkçası çoğu kişi Karakurt olduklarını biliyordular, ama işlerinden dolayı ağızlarını açıp tek kelime edemiyordular. Çünkü İstanbul'un yarısı Karakurt'larındı.

 

"Yeter Nagehan! Sana ne insanların hayatından? Yine bizi rezil etmeye mi geldin?" Necati bey sinirlenmişti. Çünkü Nagehan konuştukça kendini daha da rezil ediyordu. "Ne dedim yahu? Herkes konuşuyor. Ben konuşunca mı hata oldu?" Aralarındaki gerilim artmaması adına dedem olaya el attı. "Sorun değil, Necati bey. Anlaşılan Nagehan hanım meraklanmış. Önemli değil, zamanla her şeyi merak etmemeyi de öğrenecek." Ve dedemden gelen bir atak daha. Nagehan iyice ölü rengi almaya başladı. Ama iyi oldu bu. Artık dediklerine dikkat eder umarım. Sustu ve yemeğine devam etti.

 

Yemekten sonra herkes kahve içerken ben dışarı çıkmıştım. İçim kıyıldı resmen sohbetlerden. Temiz hava almak için dışarı çıktım. Kollarımı göğsümde birleştirip başımı gökyüzüne çevirdiğimde aniden yine Sarp'ı hatırladım. Onlara misafir gittiğimiz o geceyi. Feride'yle ilgilendiği için gıcık olmuştum. Hatta itiraf etmesem de kıskanmıştım. Ve bu durum onun hoşuna gitmişti. Her defasında peşimden koşması da benim hoşuma gidiyordu. Benim için çabalayan bir erkek vardı karşımda. Bana değer veren bir erkek

Şimdiyse o adam başka bir kadına aitti. Nasıl da garipti... Benim için yanıp tutuşan adam başka bir kadınla yarın düğünü vardı.

 

"Ne yapıyorsun burada Defne?" Ayberk köpek balığı gibi arkamdan gelmiş ve usulca ensemden yaklaşmıştı. "Hiç" dedim uzaklaşarak. "Bir az hava almak için çıkmıştım da. Senin ne işin var?"

 

"Seni merak ettim. Galiba içeride sohbetten sıkıldın?"

 

"Evet." Kollarımı kendime sarınca üşüdüğümü zannetti ve ceketini çıkarıp bana verdiğinde çekindim. Çünkü onunla fazla yaklaşmak istemiyordum. "Gerek yok" dedim ancak beni dinlemedi. Ceketi omuzlarımın üzerine bıraktı.

 

Beni kendine çevirip gözlerime baktı. Yeşilleri koyulaşıyordu. Ve ben bu durumdan hiç hoşlanmadım. "Nasıl bu kadar güzel olabiliyorsun?" Parmak uçlarını saçlarıma dokunurduğunda başımı geri çektim. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu? Bu kadar yakınlık fazlaydı.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?"

 

"Hiçbir şey." dedi geri çekilerek. "Sadece şaşırman hoşuma gidiyor." Çarpık gülüşü yine yüzünde yer almıştı.

 

"Uzak dur benden" dedim sinirle. Ancak durmadı. "Niye sinirlendin? Bir şey yapmıyorum ki" Vücudunu vücuduma yaklaştırınca sertçe göğsünü ittirdim. "Siktir git buradan!" Fakat bir anda ne olduğunu anlayamadım. Bileklerimden tutup beni kendine çekerek dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kalbim korkuya titrerken tüm gücümü sanki kaybetmiştim. Ama son anda hırsım ve öfkemin ve güçle onu ittirdim. "Ne yapıyorsun şerefsiz?!" diye bağırdım. Öfkem ateş gibi beni yakarken yüzüne sert bir tokat indirdim. Yetmedi bir kere daha. Kendimi yırtmak, parçalamak istiyordum. Böyle iğrenç bir şeyin içinde olmak, kendimden iğrenmeme neden oluyordu.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!"

 

"Bittin ulan sen!" diye birisi bağırdı. Başımı çevirdiğimde Alp öfkeyle bize doğru geliyordu. Ayberk'in yüzüne sert bir yumruk indirip yere düşürdü. Daha kalkmasını beklemeden yüzüne defalarca yumruk indirdiğinde korkuyla geriye sendeledim. Ayıramadım, bacaklarım gitmedi. Alp adamı döverken elim ayağım titremeye başladı. Ben biraz önce ne yaşadım?

 

"Dur!" diye Kerem ve babam koşarak gelip Alp'i zar zor uzaklaştırdılar. "Ne yapıyorsun Alp? Dur dedim sana." Ama Alp durmak istemiyordu. "Şerefsiz piç. Lan gebertirim seni ben yavşak!"

 

Gürültünü duyan herkes koşarak yanımıza gelmişti. Ama ben hala korkudan titriyordum. "Ne oldu?" diye babam Alp'e döndü. Necati ise "sen kimsin de oğluma dokunuyorsun?" dediğinde Alp öfkeyle dişlerini birbirine sıktı. "Bu şerefsiz Defne'yi zorla öptü." Ayberk'in yüzünde sağlam yer kalmamıştı. Yüzü gözü kanlar içerisindeydi. Babam duyduğu cümleye Alp'i bırakıp adamın üzerine yürüyüp yüzüne lafa attı. "Oğlum, sen kimsin de benim kızıma dokunuyorsun şerefsiz." Bu kez Necati babamı engellemeye çalıştı. Annem telaşla yanıma gelip kollarını bana sardığında biraz olsun kendime gelmiştim. Olayın şokunu daha atlatamadım.

 

"Yalan söylüyor, Defne beni öptü."

 

Ne?! Hayır!

 

"Yalancı!" diye çığlık attım. "Sen zorla beni öptün!"

 

"Lan, gebertirim, o ağzını var ya patlatırım senin" Babam adamın yakasından tutup kendine çekince Necati araya girdi. "Bırak Harun, onu bana bırak. Lütfen."

 

"Sahipsiz mi sandın lan bu kızı?" Alp öfkeden yerinde duramıyordu. "Onun saçının teline zarar gelirse sana bu dünyayı dar ederim ulan!" Necati Ayberk'i yerinden kaldırıp hızla kapıya doğru gittiler. Babam delirmişti. "Benim işim bitmedi Necati. Oğlunu geberteceğim."

 

"Defne, güzelim iyi misin?" Babam yanaklarımı avuçlarının arasına alıp endişeli gözlerle bana baktı.

 

"Savaş'tan nefret ediyorsunuz bir de. Savaş böyle bir şey yapar mıydı? Amirim bence artık düşman kim dost kim anlamanız gerek. Savaş Defne'yle evli olduğu halde kıza istemediği için dokunmadı bile. Ama siz onu düşman bellemisiniz." Babam hiçbir şey demedi. "Evinize aldığınız insanlardan haberiniz yok. "

 

Alp'i ilk kez bu kadar kızgın görüyordum. "Alp, sinirimi senden çıkarmayayım, çık git hemen."

 

Gözleri beni buldu. Annemin yanında ayrılarak yanına gidip sarıldım. Bana abilik duygusunu tattırmıştı ilk kez. Baba anne farklıydı. Ama bir abinin olması... Bunu bugün ilk kez Alp'le hissetmiştim. "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." Gözlerim istemsizce dolmuştu. Önce şaşırsa da sonra kollarını sıkıca belime sardı. Tıpkı bir abi gibi...

 

"Yanındayım, sana zarar gelmesine izin vermem. Onunla da daha işim bitmedi." Savaş'ın arkadaşı olduğu için mi güvenmiştim yoksa Alp olduğu için miydi? "Boş boğaz olsam da sana zarar gelmesine asla izin vermem Defne!"

 

***

 

"Defne, neredesin sen?"

 

"Savaş'ın düğününe gidiyorum" dedim araba kullanmaya devam ederken. "Ne?!" diye bağırdı telefonun diğer ucundan Hayal. "Çıldırdın mı sen?"

 

"Ben zaten çılgınım. Bilmiyormuş gibi yapma tatlım."

 

"Niye böyle bir şey yapıyorsun? Cengiz'in seni görmemesi lazım. Delirdin iyice. Tehlikenin kucağına doğru gidiyorsun. Kendine gel!"

 

"Bana kaçma diyen sen değil miydin? Kaçmıyorum işte. Neyse Hayal. Ben vardım, sonra konuşuruz."

 

Arabadan inip düğün salonuna doğru gitmeye başladım. Nelere şahit olacağımı bilmiyordum. Nelere şahit olursam nasıl tepki vereceğimi de bilmiyorum. İlk kez aklımda hiçbir plan yoktu. Evet, Defne plansızdı. Defne çaresizdi bu kez.

 

İçeri girdiğimde kimseye fark ettirmeden direk salonun balkonuna çıktım. Çünkü genelde yukarıdaki misafirlerle pek ilgilenmezdiler. Yukarı çıkıp boş bir sandalyeye geçtim. Ve aşağını izlemeye başladım. Zümra ve Ahu misafirleri karşılamaya gitmişlerdi. Cengiz yüzündeki mutluluğu görmemek imkansızdı. İçim burkuldu bir an. Ben hiçkimseye hiçbir şey yapmadığım halde benden nefret etmelerini anlamıyordum. Benim de mutlu ailem olabilirdi. Her şey yolunda olabilirdi. Beni de gerçekten sevebilirlerdi. Ama olmadı. Demek ki onların istediği gelin adayı değilmişim.

 

Anlamadığım başka bir şey ise Ahu'nun söyledikleriydi. Madem beni istiyorlardı o zaman neden düğünü iptal etmediler? Neden Ahenk'le Savaş evleniyor? Neden? Yine mi yalandı? Yoksa canımı acıtmak için miydi? İntikam mı alıyorlardı?

 

Hep üzülen tarafın ben olmasından sıkıldım. Gerçek anlamda sıkıldım. Hep koşan, hep yorulan tarafın ben olmasından sıkıldım.

 

"Evet, değerli misafirler. Hepiniz hoşgeldiniz. Umarım eğleniyorsunuzdur. Şimdi ise buraya toplanma nedenimiz olan Sarp bey ve Ahenk hanımı buraya davet ediyoruz. Müzik"

 

Ve müzik... Ferhat Göçer'in sen elimden tut şarkısı çalmaya başladı. Hayır, bu bizim dans şarkımızdı. Hayır, Savaş bunu yapmamalıydın... Ne olursa olsun bunu hakketmiyordum. Bizim dans şarkımızla giriş yapamazlardı. Kalbim dayan, ağlama. Sus. Şimdi sırası değildi.

Kalbim, dayan. Sıra bize de gelecek...

 

İçeri girdiklerinde herkes ayağa kalkıp onları alkışladığında ben de ayağa kalktım. Ama onları değil, her defasında ona tekrar güvenen aptal kızı alkışladım...

Gözyaşlarım teker teker akarken yine gözyaşlarımı ben sildim. Çünkü onun elleri Ahenk'in elindeydi... Ben bir daha dokunamam ona. Ben bir daha öpemezdim onu. Ben bir daha bakamazdım ona. Çünkü artık bana ait değildi. Başkasına aitti... Canım çok yanıyordu. Bu kadar acı çekeceğimi bilseydim asla gelmezdim buraya. Asla. Pişmanım, hem de çok...

 

Nikah masasına geçtiklerinde herkes yerine geçti. Son umut tanesi bile toz olup havaya uçmuştu. İşte şimdi neden burada olduğumu bilmiyordum.

 

Nikah başladı. "Sayın Ahenk Kartal Nevzat kızı, hiç kimsenin baskısı ve etkisi altında kalmadan Sarp Baysoy'la evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

 

Ahenk hiç beklemeden "evet!" diye bağırdığında boğazımdaki düğüm büyüdü. Sevdiğimin adamın nikahına şahitlik etmek işkenceydi. Kendime işkence ediyordum. Ayağa kalkıp merdivenlere yöneldim. Duramıyordum, yaralarım tekrar acıyordu.

 

Tam o sırada nikah memuru devam etti. "Sarp Baysoy, hiç kimsenin baskısı ve etkisi altında kalmadan Ahenk Kartal'la evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

Hayır derse ne değişecekti? Acılarım dinecek miydi? Yaralarım kapanacak mıydı? Geçmişi mi unutacak mıydım? Hiç sanmıyorum. Olduğum yerde durup başımı çevirdim. Gözlerine baktım. Başını kaldırdı ve beni fark etti. Geleceğimi bekliyor gibiydi. Şaşırmadı. İfadesiz suratıma bakmaya devam ederken bakışlarını çekti. Herkes merakla onun ağzından çıkan kelimeyi beklerken sessizce durdum. Hayır derse?

 

"Evet!"

 

Her başlangıç bir sondu. Ve onun başlangıcı bizim sonumuzdu. O kelime sayesinde kendimden bir kere daha nefret ettim. Umut bitti, aşk bitti, güven bitti. Her şey bir kibritle kül oldu...

 

Peki acı çeken kim oldu? En çok seven tabii ki de. Fedakarlık yapan, kendinden ödün veren... Aptal olan!

 

Hayır derse bir şey değişecek miydi? O el tuttuğunda o eli gitmeliydim. Buraya gelmemeliydim, Türkiye'ye gelmemeliydim. Geri dönmemeliydim.

 

Merdivenleri indiğimde nikah merasimi bitmişti. Çünkü o kadar yavaş inmiştim ki bacaklarım bile stresten dolayı beni taşıyamaz hale gelmişti. Beni küçümsediğim aşk ne hale getirmişti? Korktuğum şey başıma gelmişti.

 

Bir anda bir şey oldu. Kapıdan içeri polis memurları girdi. "Cengiz Baysoy!" dedi bağırarak. Cengiz arkasını döndüğünde şaşırdı. Hiç kimse böyle bir sürpriz beklemiyordu. "Evet, benim." Hızla yanımdan geçerek polislerin yanına gitti. "Bizimle emniyete kadar gelmeniz gerekiyor."

 

"Sorun nedir?"

 

"Sizi kara para aklamak suçundan tutukluyoruz." Kulaklarıma inanmıyordum. Kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı. Babam haklıydı. Savaş babasının sonunu getirecekti. Ve galiba ilk adımını atmıştı.

 

"Ne?!" dedi Cengiz şok içinde. Başını direk Savaş'a çevirdi. Savaş'ın yaptığını anlamıştı. Onun kirli işlerini Savaş'tan başka kimse bilmiyordu ve bu cesaret sadece onda vardı. Savaş'ın yüzünde ise keyifli gülüş. İntikam gülüşü... Cengiz öyle bir bakış attı ki ama o bakışın altında hayal kırıklığı vardı. Oğlunun onu tuzağa düşüreceğini asla tahmin etmezdi.

 

"Yerime geçmeye çalışanları devirmeye öğrettin baba!" dedi kararlı tonda. Cengiz'in bu saatten sonra yapacak hiçbir şeyi yoktu. Çünkü Savaş geri dönmüştü. Hem de intikamını alarak.

 

Polisler onun bileklerine kelepçe taktığında Cengiz'in yüzündeki öfke tarif edilemezdi. İçim acımıştı. Kötü birisiydi, ama babamın dediğine göre her şeyi evlatları için yapan bir babaydı. Hırsına yenik düşen bir adamdı. Her şey iyi olsun istedi ama her şeyi mahvetmişti. Evlatlarını kaybetmişti...

 

Demek ki Ahu bundan bahsediyordu. Cengiz son kez Zümra'ya döndü. "Hakketin Cengiz!" dedi Zümra öfkeyle. "Çok can yaktın. Şimdi de senin yansın!" Hepsi planın parçasıydı. Karakurt ailesi onu tuzağa düşürmüştü. Cengiz'i götürdüklerinde ben arkasından bakakaldım. "İnanamıyorum."

 

"Herkesten özür dilerim" dedi Savaş gözlerime bakarak. Ardından Ahenk'e döndü. "Sana defalarca sordum. Bana yalan söyleme dedim" Ahenk'in gözleri dolmuştu. Korkuyordu. "Ama yalan söyledin. Benim gerçeğimi benden sakladın."

 

"Savaş, ben seni sevi" ellerini tutacakken ellerini sertçe çekti. "Ahenk ben seni sevmiyorum. Hiçbir zaman da sevmem."

 

"Ama evlendik" dedi son umut tanesiyle. Savaş başını iki yana salladı. "Ben değil sen evlendin. Benimle değil başka birisiyle evlendin Ahenk." Kulaklarım duyduklarını sindiremiyordu. Ne?! Nasıl?! "Ben bana yalan söyleyen kadınla olamazdım."

 

Ardından bana döndü. Ben ise şokun etkisinden çıkamıyordum. Tüm bunlar bana fazlaydı. Akrep yelkovan hızlandı, zaman kavramı içimdeki fırtınanın içinde kayboldu.

 

Bana doğru gelip önümde durdu. Herkes bize bakarken ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Savunmasızca fırtınanın beni nereye savuracağını bekliyordum.

 

"Defne, benim sevdiğim tek kadın sensin. Hep sen olacaksın." Kalbim atmadı, durmuştu sanki. Tepki yoktu.

 

Bir anda diz çöktü ve cebinden kırmızı yüzük kutusunu çıkarıp açtı. "Benimle evlenir misin?" diye sorduğunda kalbim hareketlenmişti. Ama heyecan değildi, mutluluk değildi. Acıyla... Beyin başka kalp başka söylerdi. İlk kez ikisi de aynı fikirdeydiler. Onca yaşananlardan sonra ben nasıl geri adım atardım? Atamazdım. Atmazdım.

 

Ben o ateşte bir kere yanmıştım. Bir kere daha yanar mıydım?

 

"Kalk" dedim soğuk sesimle. Ağlamamam gerekiyordu. Savaş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Şaşkın şaşkın bana bakıyordu. "Kalk Savaş!" diye emrettim. Savaş şaşkınlıkla yavaş yavaş doğrulduğunda gözlerine baktım. Sarp yaralarımı sarardı. Dokunuşuyla iyileşirdim. Ama beni iyileştirmeyi reddetmişti. Şimdiyse iyileşen yaralarımı tekrar açıyordu. Şimdi de ben istemiyordum.

 

"Her şeyi unutman bana yaptıklarını unutturmaz Savaş!" dedim titreyen sesimle. Yüzüğü aldım, önce yüzüğe baktım. Bundan sonra vereceğim her karar benim için önemliydi. Hayatım kökten değişebilirdi. Her şey benim elimdeydi.

 

Tekrar gözlerine baktım. Nasıl da umutla bakıyordu. Oysa benim içimdeki her şeyi paramparça eden kendisiydi. Yüzüne tokat attığımda başı omzuna düşmüştü. Herkes şaşkınlıkla çığlık atarken umursamadan yüzüğü yere attım ve siyah topuklularımla ezdim. Aylar önce beni reddeden adamı şimdi ben reddediyordum. Hiçbir şey planlı değildi, sadece acının verdiği öfkeydi. Bu acının ta kendisiydi.

 

Tıpkı kalbimi ezen Savaş gibi. Gözlerine bakarak yaptım. "Ben seni asla affetmeyeceğim," yutkundum ama olmadı. Bir diken battı boğazıma. "Seni asla sevmeyeceğim," kez göğsüme battı. "Sana asla güvenmeyeceğim Savaş!" Nefesim kesildi. "Ve seninle asla evlenmeyeceğim."

Yüzündeki acıyla mı yoksa kalp acısıyla mı gözleri dolmuştu? "Yapma" dedi yalvaran gözlerle gözlerime baktı. Bu ilişki bir günde bitmemişti. Gram gram her geçen gün yıpranmıştı. Ve ben dikenli yollarda koşmaktan yorulmuştum.

 

"Bitti," dedim kısık çıkan sesimle. "Bugünü sakın unutma. Çünkü bizim hikayemiz bugün bitti." Acıyla kıvranan ruhum bedenimden çıkmak için savaş veriyordu. Dayanamıyordu. Hıçkırarak ağlamak istiyordum, çığlık atarak nefes nefese. İçimdeki ateşi kusarak ağlamak istiyordum.

 

Arkamı dönüp kapıya giderken arkamdan seslendi. "Ben senden vazgeçmem" dediğinde sesindeki titreme artık canımı acıtmıyordu. "Ama ben vazgeçtim." dedim gözlerine bakarak.

 

"Sen bana huzurlu hissettiriyorsun Defne. Senin yanında olunca tüm sesler susuyor."

 

"Sarp, bu bir iltifat mı, yoksa itiraf mı?"

 

"Bilmem, hangisi olmasını isterdin?"

 

Neden anıları yok edemiyorduk? Belki de anıların unuta bilseydik ayrılık canımızı acımayacaktı.

 

"Sarp, ben bu hayatta sevilmekten değil, kandırılmaktan korkuyorum. Güvenilmeyecek birine güvenmekten korkuyorum."

 

"Böyle bir durum olursa nasıl baş edersin?"

 

"Bilmiyorum... Galiba baş edemezdim."

 

Etmeye çalıştım, olmadı. Yapamadım. Yaralarım azmış gibi yeni yaralar açtın Savaş! Canım yandı.

 

"Sevme beni" Sevdim. Hem de çok sevdim... "Canını acıtırım. Çok canın yanar ben buna dayanamam. Sevme beni." Haklıydı, canımı yaktı. Onu dinlemem gerekiyordu...

 

"Kalbin paramparça. Ben o kalbi yok edemem. Bırak kalsın orada. Atmasın benim için. Ruhunu paramparça yapamam. Ben sana kıyamam Defne."

 

Nasıl bu kadar aptal olabildim? Nasıl kör oldum ben?

 

Tekrar parçalayacağım kalbi iyileştirmem acımasızca. Ben seni sevsem yarama tuz basarım ama senin yaranı iyileştiremem Defne'm. Seni sevemem...

 

Sevemedi...

 

Tam kapıdan çıkarken arkamdan seslendi. Arkamı dönmeden durdum.

"Andım olsun ki o yüzüğü parmağına takar, seni soyadıma alırım Defne Yıldız Aksoy. Yeniden güvenini kazanacağım. Yeniden aşkını kazanacağım. Aramıza engel koysan da o engelleri aşıp sana ulaşırım Defne'm." Başımı çevirip dolan gözlerine baktım. "Senin için savaşacağım. Seni kendi isteğinle karım yapacağım. Beni tekrar seveceksin! Beni yıldıramazsın. Çünkü ben kafayı sana taktım." Başını dikleştirdi. Derin nefes aldı. "Hayatıma hoş geldin, sevgilim."

 

🔥🔥🔥

 

Of of kömür gibi yanıyorum

Of of ayıp mıdır seviyorum

Of of hislerimle oynuyorsun

 

Yandık, buralar alev aldı...

 

Ben sizi sevebilirim boşverin Savaş'ı ayol skdlxısıspdlxkslsps Ne yapacaksınız adamı? Cengiz gibi kayınpedoş olmaktansa evde kalırım sçıxısıaıxmldpaps

 

Eeee? Nasılsınız bakalım benim değerli okurlarım? Evet, size tek bölümle gelmedim tabii ki de. Şimdi Defne'yi çok sevdiğinizi biliyorum. Neden? Çünkü ben yazdım. Pek de tevazu bir insanımdır dkdlsıısdoslıs şimdi bu yazar iki tane hikayeye daha başladı... Lütfen bir alkış.... Şık şık şık

 

Güzel alkışladığımıza göre devam edelim. Önce hikayemin ismi Siyah Kuğu koydum fakat başka bir Yazarın aynı isimde bir kitabı olduğu için ben değiştirmek zorunda kaldım ve Gazeteci yaptım. Şu an yayında. İlk iki bölümü evet yayında. Bitmedi... Biter mi hiç? Bu Yazarın sürprizleri asla bitmez. Adalet Muhafızı isteyenler burada mı? Çünkü o da yayında da...

 

Adalet Muhafızı okursanız yemin ederim delireceksiniz. Çünkü baş karakter çok fena. Gidip sadece ilk sahneni okuyun beğenmezseniz beni engelleyin. O kadar da iddialıyımdır😎🤓

 

Yani kendimi övmek gibi olsun ki çok güzel yazdım vallahi. Neyse siz gidip okursunuz bir ara ama lütfen yorum yapmayı unutmayalım.

 

Konumuza dönecek olursak. Savaş'ın süründüğü günler gelecek demiştim. Evet, arkadaşlar o gün bugün.

 

Sizce diğer bölümde neler olacak? Bir tahminleri alalım.

 

En çok delirdiğiniz sahne hangisiydi?

 

Defne istemese bile Savaş onu kendi hayatına dahil etti bile. Bakalım neler olacak neler?

 

Ya da çok sevdiğiniz sahne? Yorumlar lütfen... Siz bölümü okurken nasıl delirdiğiyseniz ben de yazarken deliriyorum. Lalslxlxlxkck

 

Neyse yorumlara dalın. Ha bir de oy veren elleriniz dert görmesin amin...

 

 

Bölüm : 04.02.2025 05:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 33.Bölüm 'Karanlığında Işığımı Kaybettim'
Adelina
Savaş'ın Yıldız'ı

7.04k Okunma

500 Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Giriş1.Bölüm: "İçimizdeki Kötülük"2.Bölüm: "Savaş'ın Peşinde"3.Bölüm: "Tesadüf Değil Plan"4.Bölüm: "Kırılmış Kabulleniş"5.Bölüm: "Arkadaş Olalım mı?"6.Bölüm: "Geri Dönüş"7.Bölüm: "Bilinmeyen Hata"8.Bölüm: "Kaçırılma Krizi"9.Bölüm: "Dağ evinde dağ ayısıyla"10.Bölüm: "İlk Mühür"11.Bölüm: "Kıskançlık Savaşı"12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"13.Bölüm: "İhanet Hançerinin Ateşi"14.Bölüm: "Gerçeklerden Uzak Hayallere Yakın"15.Bölüm: "Korkusuz Yürek"16. Bölüm: "Rüya Gibi Kabus"17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"18.Bölüm: "Bir Yıldız İntikamı Düşünün"19.Bölüm: "Topuklu Belalar"20.Bölüm: "Acı Gerçeklerin Rüzgarı"21.Bölüm: "Karanlığı ışığımdan daha güçlü."22.Bölüm: "Kraliçe Geri Dönüyor"23.Bölüm: "Büyük Buluşma"24.Bölüm: "Yıldız Kayması"25.Bölüm: "Yüzleşme"26.Bölüm: "Anne sana ihtiyacım var."27.Bölüm: "Şimdi Sıra Bende"28.Bölüm: "Ben Defne Yıldız Karakurt"29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"30.Bölüm: "Mahşerin Karanlık Perdesi (Sezon Finali)24.Bölüm: "Özel Bölüm"Özel Bölüm: "Akşam Yemeği(Savaş ve Defne)"(İkinci Kitap) 31.Bölüm: "Dönüyoruz"(2.Sezon)32.bölüm: "İki Ateşin Aşkı"33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"34.Bölüm: "İçimizdeki çocuk"35.Bölüm: "Cehenneme Bir Adım Kala"36.bölüm: "1.Gün-Şeytanın Pençesinde"37.Bölüm: "2.gün Kayboluş ya da yok oluş"38.Bölüm: "Savaşın Ortasında Sen ve Ben"39.Bölüm: "Oyunun Gerçek Piyonları"40.Bölüm: "Tutsak Zihinlerin Zincirli Kalpleri"41.Bölüm: "Siyahın Beyaz Lekesi"42.Bölüm: "Karanlığın Sonu"43.Bölüm: "Sahte Sevgi Çemberi"44.Bölüm: "Çizginin Ucunda"45.Bölüm: "Son Seçim"46.Bölüm: "Bozulmuş Düzen"
Hikayeyi Paylaş
Loading...