7. Bölüm
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 6.Bölüm: 'Geri Dönüş'

6.Bölüm: "Geri Dönüş"

Adelina
adelinashwriterr

6.Bölüm: "Geri Dönüş"

 

Medyada Savaş Karakurt

 

İki gün sonra

 

Yazarın anlatımıyla.

 

"Nasıl olur ulan bu?! Ben böyle bir şey imzalamadım." Savaş elini sertçe masaya vurup karşısındaki Cesur'a öfkeli gözlerle baktı.

 

Cesur karşısındaki iki çift öfkeli göze bakarak tedirginlikle dudağını ıslattı. Savaş'a bir tuzak kurulmuştu, ve hayatında ilk kez tuzağa düşmüştü.

 

Bu yeraltı dünyasından büyük tepkiye neden olacaktı. Herkesin sakındığı Savaş Karakurt bir kadını alt edemiyordu.

 

"Efendim, yarın duruşması var Serap'ın. Çıkacağı kesin."

 

"Oğlum, manyak mısınız siz?" Çenesi öfkeyle kasılmıştı. "Ben neden öyle bir şey yapayım?"

 

"Efendim, sizin imzanız var ortada. Kimse sizin imzanızı bilmiyor. Nasıl kopyalaya bilirler ki?" Savaş öfkeli gözlerini kıstı. Hafızasını zorlayarak dünü hatırlamaya çalıştı. Dün bir kargocuya imza verdiğini hatırlayınca gözleri kocaman açıldı. "Dün..." dedi kısık sesle. Cesur anlamak ister gibi gözlerini kısarak Savaş'ın dudakları arasından çıkan cümleyi merak ediyordu. "Kargocu gelmişti evime..." Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu.

Birisi kargocuyu onun imzasını almak için tutmuştu. Ama kim buna cesaret ede bilirdi? Hangisi aslan yüreği yemişti?

 

Savaş tek tek tüm düşmanlarını aklından geçirdi. Fakat hiç kimsenin bunu yapacak ne cesareti ne de gücü vardı. Bunu yapan her kimse ya Savaş'ı yeteri kadar tanımıyordu ya da arkasında büyük bir güç vardı. Ama kim?

 

"O kargocuyu bulup konuşturun!" Alnındaki damarlar her an patlayacak gibi belirginleşirken sıktığı dişlerinin arasından "o adamı bana bulun" dedi öfkeyle.

 

Cesur kararlı tonda "baş üstüne, hemen" dedi ve başını hafifçe sallayıp odadan çıktı.

 

Defne'nin anlatımıyla.

 

Gecenin karanlığı, sokak lambalarının solgun ışığı altında daha da yoğunlaşıyordu. Yağmur damlaları, asfaltın üzerinde yankılanan sessiz çığlıklar gibiydi. İşten çıktıktan sonra pastaneye gelmiştim. Yarın Sarp'ın doğum günüydü. Alp söylemişti. Ona arkadaşlarıyla beraber sürpriz yapacakmışlar. Tabii birlikte gidip kutlayacaktılar. Ben ise sadece küçük bir pasta almıştım.

 

Üzerinde "Başkomiser doğum günün kutlu olsun" yazıyordu.

 

Beyaz mini bir pastaydı. Evine bırakıp geri dönecektim.

 

Caddenin başında duran arabama doğru giderken aniden içime garip bir hiss doğmuştu. Kötü bir histi. İçimde bir huzursuzluk vardı, sanki bir şeylerin ters gideceğini hissediyordum.

 

Bir anda, arkamdan gelen ayak seslerini duyunca kalbim hızla çarpmaya başladı. Adımlarımı hızlandırdım ama ayak sesleri de hızlandı. Korkuyla arkama baktığımda, karanlık bir siluetin bana doğru yaklaştığını gördüm. Panik içinde koşmaya başladım ama çok geçmeden yere yığılmıştım. Yere yığılmamla elimdeki pasta da yere düşmüştü. Ve paramparça olmuştu. Başımı kaldırdığımda siluetin tam başımın üstünde durduğunu gördüm.

 

Işıklardan uzaktaydık ve adamın yüzü görünmüyordu. Korkuyla adama bakarken aniden acımasızca karnıma sert bir tekme attı. Acı içinde inlerken, bu kez sırtıma ağır bir darbe yemiştim. Eğilip bu kez yumruklarını bana geçirirken gözlerim yaşlarla dolmuştu. Acı bir dalga gibi tüm bedenimde yankılanırken nefes almakta zorlanıyordum. Her an boğulacağım gibi hissediyordum. Yüzüme değil bedenimi yumrukluyordu. Her sert darbesiyle daha fazla acı içinde bağırırken birinin beni kurtarması için içimden yalvarıyordum. Bu kez duvarların arasında değildim ama yine yalnızdım ve duyulmuyordum. Canım yanıyordu, bağırıyordum, duyulmuyordum. Çığlıklarım tüm sokağa yayılmıştı ama yalnızdım. Uzakta bir adam şok içinde bize bakıyordu.

 

"Yardım edin!" diye bağırdım. Ama adam korkuyla arkaya doğru koşmaya başladı. Yalnız kaldım.

 

Yine...

 

Yine...

 

Ve yine...

 

Boğazım yırtılırcasına bağırdım. Adam umursamıyordu. Ayağa kalkarak sert bir şekilde tekme atmaya başladı. Artık soluyordum. Bir çiçek gibi teslim olarak soluyordum. Çevremdeki dünya bulanıklaşmıştı. Sadece saldırganın öfkesini hissediyordum...

 

Tam o sırada aniden parlayan ışıkla gözlerimi tamamen kapattım. Adam aniden durdu. Gözlerimi yarı kapalı yarı açık haldeydi. Ağzımda kanın tadını hissedince midem bulanmıştı.

 

Kaça bilirdim ama yapamadım. Çünkü tüm bedenim ağrılar içinde kıvranıyordu. Elimi kaldıracak gücüm yoktu. Nefes alacak halim yoktu.

 

Gözlerimi zorlukla açtığımda adam korku dolu sesle "Savaş Karakurt?" dediğinde gözlerimi ışığa doğru çevirdim. Bu siyah bir arabanın ışığıydı. Bir değildi. Dört tane siyah arabaydı.

Işığın önünde siyah bir siluet belirmişti. Ve bize doğru yaklaşıyordu. Üzerinde uzun siyah bir kaban, siyah uzun bot vardı. Ellerinde ise siyah eldiven... Yüzü? Yüzünde siyah bir maske vardı. Sadece gözleri görünüyordu. Fakat karanlık olduğu için göz rengi belli değildi. Siyah mıydı, mavi miydi, kahverengi miydi?

 

"Yakalayın!" dedi kalın sesiyle. Adamlar hiç vakit kaybetmeden adamın üzerine doğru yürürken adam korkuyla koşmaya başlamıştı. Adamlar yanımdan geçip adamın peşinden koşarken Savaş Karakurt asker adımlarla bana doğru yürümeye başladı. Acı içinde yerimde duruyordum. Kıpırdayamıyordum. Yanıma geldiğinde eğilip gözlerime baktı. Çaresizce gözlerine bakıyordum. Maviydi. Gözleri masmaviydi. Ama dur. Bir dakika. Bunlar gerçek değildi. Bunlar lensdi. Bakışları tanıdıktı. Hem de fazlasıyla tanıdık...

 

Gözlerime uzun uzun baktığında kalbimin derinlerinde küçük bir titreşim yankılanmıştı.

 

Heyecan değildi korkunun titreşimiydi...

 

Bakışları aniden yanımdaki paramparça olmuş pastaya kaydı. Gözlerini kısıp yazıyı okuyordu. Okuduğu anda tekrar bakışları bana kaymıştı. Acıyan gözlerle bana bakıyordu.

 

Bana her an bir ley yapabilirdi. Öldüre bilirdi. Ya da canımı daha fazla acıta bilirdi. Fakat hiçbir şey yapmadı.

 

Bana doğru biraz daha eğilerek beni kucağına aldığında acı içinde bağırmıştım. Canım şimdi daha fazla yanıyordu.

 

Umursamadı. Acımı umursamadan asker adımlarla yürümeye devam etti.

 

Beni bir yerlere fırlayacak mıydı acaba? Korkuyla hazin sonumu merak ederken elleri belimi aniden sıkıca kavramıştı. Bırakmak istemiyor gibi. Zarar verecek adam böyle tutmazdı değil mi?

Şaşkınlıkla gözlerimi açmaya çalıştığımda "kendini yorma, başını yasla bana" dedi sert bir şekilde.

 

Yaptığı hareketten dolayı şaşırsam da şu an hiçbir şeyi sorgulayacak durumda değildim.

Dediğini yapıp başımı göğsüne yasladım. Parfümü burnuma doluyordu. Arabaya doğru yürürken kalın sesiyle "niye durmuyorsun?" diye sorduğunda yutkunmuştum.

 

Gerçekleri öğrenmek istiyordum...

 

Gözlerinin içine baktığımda artık bakışlarını çevirmişti. "Gerçekleri öğrenmeden durmam" dedim kararlı ses tonuyla. Başımı tekrar göğsüne yasladığımda iç çekmişti.

 

"Bazı gerçekleri öğrenmek iyi değildir. Canını daha fazla acıtır."

 

Kaşlarım çatılmıştı. Gerçekleri öğrenmemi istemiyordu. Öyleyse bu ne demekti?

 

"Benim canımın acımasını istemiyor musun?" Durdu. Gözleri anında gözlerime baktı. Lens olduğu için duygularını göremiyordum. Sadece gözlerimiz kenetlenmişti. Zaman ikimiz için durmuştu. Sadece dünyada biz vardık gibi...

 

İstiyor muydu istemiyor muydu?

 

Ancak istememesini istiyordum. Savaş Karakurt benim canımı yakar mıydı?

 

"Abi, gitmemiz gerek" adamlardan birisi ona seslenince hızlıca bakışlarını benden çekmişti.

Gözlerimi kapatıp başımı tekrar göğsüne yasladığımda yürümeye devam etti.

 

"Beni nereye götürüyorsun?" dedim ince sesle. Canım hala yanıyordu.

 

"Seni ilgilendirmez." dedi tekdüze sesle.

 

"Ama beni götürüyorsun."

 

"Bana güven!"

 

"Hiç güven vermiyorsun." Güldü. Gülüşünü duydum. Kısık sesle gülmüştü. Ben biraz önce Savaş Karakurt'u mu güldürdüm?! Hani nerede? Altın ödül kupası nerede?!

 

"Seni yanıltmamı istiyorsan sus. Yoksa elimden bir kaza çıkacak!"

 

Sustum...

 

Siyah büyük arabaya bindiğimizde adamlarından birisi de bizimle birlikte arabaya bindi. Savaş beni yavaşça koltuğa bıraktığında gerilen kasla beraber büyük bir çığlık atmıştım. Canım fazlasıyla yanıyordu. Her kıpırdadığımda acı dalgası saniyeler içerisinde tüm vücuduma yayılıyordu. Tekrardan etrafın bulanıklaştığını fark ettim. Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Kanın tadı hala dudaklarımdan gitmemişti.

 

Başım kaydığında Savaş'ın omzuna düştüğünü hissetmiştim. Ondan sonrası ise tamamen karanlıktı.

 

***

 

Göz kapaklarımın üzerine sanki ağır taş koymuş gibi açılmamak için zorlarken duyduğum sesle uyanmak istiyordum.

 

"Defne?" Duyduğum ses Sarp'a aitti. Gözlerimi yavaşça açtığımda telaşlı gözlerle bana bakıyordu. Elini yanağıma götürüp yüzünü bana yaklaştırdı. "Ne oldu sana? İyi misin?"

 

"Sarp..." dedim ağlamaklı sesimle. Canımın yanması azalmıştı. Ama yaşadığım olayları hatırlayınca korku tüm bedenimi istila ediyordu.

 

"Ben buraya nasıl geldim?"

 

"Birisi seni hastaneye getirmiş. Hemen hemşireler beni aramış. İyi misin?"

 

Savaş beni hastaneye getirmiş olmalı. Öldürmek veya zarar vermek yerine hastaneye getirmiş.

 

"Korkuyorum..." Gözlerimden yaşlar gelince canımın acısını umursamadan Sarp'ın elinden tuttum. "Çok korkuyorum."

 

Elinin sıcaklığını hissedince içimi garip bir huzur kaplamıştı. "Korkma, buradayım ben. Tamam mı?"

Elini tuttuğumu elimin üzerine diğer elini koydu. "Sana ne oldu? Kim yaptı bunu?"

 

Kimin yaptığını bilmiyordum. Eğer Savaş Karakurt beni kurtarmasaydı kesinlikle o yaptı derdim. Ama o değildi... Başka birisi yapmıştı kim?

 

"Bilmiyorum, yüzünü görmedim."

 

"Savaş Karakurt-"

 

"O değil!" dedim tüm kararlığımla. Sarp'ın bakışları aniden değişmişti. Şaşkın gözlerle yüzümü inceliyordu. Bakışları uzun süre yüzümde dolaştı.

 

"Nasıl bu kadar eminsin?"

 

Savaş Karakurt'un beni kurtardığını söylemeli miydim?

 

"Savaş Karakurt kurtardı beni" dedim titreyen ve ağlamaklı sesimle.

 

"Ne?" dedi kaşlarını çatarak. "Savaş mı kurtardı seni?" Dudaklarımı birbirine bastırıp bal rengi gözlerine baktım. Öfkeyle parlıyordu.

 

"Nereden buldu seni o?" Gücüm yoktu, yorgundum. Konuşmaya mecalim yoktu.

 

"Sarp, konuşacak halim yok." Gözyaşlarım tekrar aktığında eliyle yanağıma dokunarak gözyaşımı sildi. "Tamam, özür dilerim."

 

"Nefes alamıyorum, canım yanıyor."

 

"Canını yakanın canını yakacağım!"

 

"Defne?" Babamın telaşlı sesini duyunca paniklemiştim. Şimdi ona ne diyecektim? Aman tanrım! Sarp'ın elini daha sıkı tuttum.

 

İçeriye aniden dalmasıyla irkilmiştim. Hemen arkasından annem de koşarak girdi.

 

"Kızım?" Önce bana baktı. Ardından tutuşduğumuz ellere baktı. Kaşlarını çattı. Ne yani? Sevdiğimi sandığı adamın elini tutmam doğru değil miydi?

 

"Baba?"

 

"İyi misin güzelim?" Hızlıca yanıma gelip ellerini avuçlarının içine aldı. Sarp elimi bırakmak istediğinde engelledim. Çünkü babamın Sarp'a patlayacağını biliyordum.

 

Gözlerini kısarak dikkatlice bana baktı. "Kim yaptı? Nasıl oldu?"

 

"Tanımıyorum, Sarp'a da söyledim zaten. Ama iyiyim merak etme."

 

Annem yanıma gelip elimden tuttu. Saçlarımı kokladı, elimi öptü. "Sana bunu yapan cezasını çekecek."

 

Birkaç saniye sonra Sarp'ın annesi babası gelmişti. Babam doğrulup öfkeyle Sarp'ın üzerine yürüdüğünde babası aralarına girdi.

 

"Harun bey, durun lütfen ne yapıyorsunuz?"

 

Babam dişlerini sıkarak "Defne acı çekerken sen neredeydin?" dedi bir anda. Sarp elimi bırakıp babamın önünde dimdik durarak gözlerine bakmamaya çalıştı. Gözlerini zemine sabitlemişti.

 

"Ben-"

 

"Sana soruyorum. Hangi cehennemdeydin. Ben sana kızımı emanet ettim. Sen ne yaptın?!"

 

Babam tüm hastanenin bizi duyacak kadar yüksek sesle bağırırken Sarp'ın babası araya girip onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Sarp ise bir suçlu gibi babamın gözlerine bakmıyordu. "Amirim, ben-"

 

Özür dileyecekti. Yanımda olmadığı ve beni korumadığı için özür dileyecekti. Buna izin vermemeliydim. Yoksa babam her şeyi mahvederdi.

 

Bir anda "Sarp beni kurtardı..." diye bağırdım. Babam, Sarp ve içerideki herkes şok içinde bana bakarken nefes alış verişlerim düzensizleşiyordu. "O kurtardı beni. Vaktinde yetişmeseydi daha kötü şeyler olabilirdi."

 

Babama yalan söylüyordum. İstemeden yalan söylemek zorunda kalmıştım. Çünkü Sarp'la arası bozulsun istemiyordum. Benim bu hale gelmem Sarp'ın suçu değildi.

 

Babam kaşlarını çatarak bana baktı. Emin olmak ister gibi. Yutkundum, bakışlarım Sarp'a kaydı. O şok içinde kaşlarını havaya kaldırmıştı.

 

"Hiç beklemediğim anda oldu. Her şey bir anda gerçekleşti."

 

Gerçekten anlamsız bir bahane uyduruyordum. Sanki saldırı olmadan önce insanlara haber veriyormuş gibi...

 

Babam Sarp'tan uzaklaştığında kimseye belli etmeden derin bir nefes almış rahatlamıştım. Sarp kendi suçlu hissediyor gibiydi. Gözlerinde pişmanlığı fark edince içten gülümsemeyle gözlerine baktım.

 

Babam onun yanından ayrılıp bana doğru gelince Sarp gözlerini benden ayırmadan bakmaya devam ediyordu.

 

"Kızım, şimdi kendini nasıl hissediyorsun?" Zümra hanımın sorusuyla bakışlarımı babamdan ayırmıştım. "İyiyim."

 

"Daha iyi olacak. Hastaneden taburcu olur olmaz eve gidiyoruz." Babam herkesin yerine kendi karar vermişti. Ama şu an eve gitmek en son istediğim şeydi. Sarp'ın evine gidip oradan delil toplamam gerekiyordu. Eve gidersem benim işim zorlanacaktı. Ayrıca o evde sürekli misafir geliyordu. Benim başım kaldırmazdı. Sakin bir yer istiyordum.

 

"Hayır, kendi evimde kalacağım..."

 

Tek kaşını kaldırıp alayla bana bakan babama omuz silktim. "Hiç uğraşma, ikna edemezsin."

 

"Köndö övömö gödöcöğöm. Bizim evimiz senin evin değil mi? Ahır mı?"

 

"Baba!" dedim sert tonda.

 

"Harun!" dedi annem aynı tonda.

 

"Ana kız birleşin beni diğer tarafa sepetleyin. Bobo bobo. Ne babası? Sana kim bakacak peki? Prenses Sofia mı?" Kedimi kastediyordu. Babam Prensese Prenses demek yerine Prenses Sofia diyordu.

 

"Baba, bir şey olmaz. Ayrıca Sarp'la komşuyuz."

 

"Evet, maalesef" dedi cümleye atlayarak.

 

"Bir şey olursa o gelir." Babamı ikna etmek oldukça zordu. Çünkü tam bir oğlak erkeğiydi. İnatçı ve öfkeli.

 

"Evet, yemek ne yiyeceksin? Kedi maması mı? Ya dur şey. Prenses Sofia çorba yapar sana."

 

Sinirle güldüm. "Baba, engelli değilim. Ayağa kalka bilirim." Endişeliydi. Hala endişesi gitmemişti.

 

"Harun bey..." Sarp çekinerek babama seslendiğinde babam tüm öfkeyle Sarp'a döndü. Ölümcül bakışlarla onu süzdü. "Eğer izin verirseniz, Defne bende kalabilir. Ona bakabilirim." Sakince ve yumuşak ses tonuyla söylediği cümleyle tüm gözler Sarp'a dönmüştü. Sarp gözlerini kaldırıp babama bakınca babam düşünceli gözlerle çenesini sıvazladı.

 

"Benden izin mi alıyorsun?"

 

Sarp önce bana sonra anneme baktı. Başını hafifçe salladığında babam sinsice güldü.

 

"İzin vermiyorum."

 

Sarp'ın omuzları anında düştü. Annem iç sıkıntısıyla of çekip sinirli gözlerle babama baktı. "Harun, nişanlısı onun. Neden izin vermiyorsun?"

 

Babam çocuk gibi omuz silkerek anneme dönerük "ben kızımı başka bir adamla başbaşa bir evde yalnız bırakamam" dedi. Gerçekten bazen babam o kadar çocuk gibi davranıyordu ki...

 

"Harun, başkası dediğin senin damadın kızının da kocası olacak. Evlendiklerinde ne yapacaksın peki? Gidip aralarında mı uyuyacaksın?"

 

"Damadım olması onunla kızımla başbaşa kalması gerekçesini vermiyor."

 

"Baba!"

 

"Efendim, kızınıza zarar vermek niyetinde değilim." Sarp o kadar masum ses tonuyla konuşuyordu ki her an diz çöküp bana dokunmayacağına yemin ede bilirdi.

 

Babam bir kere daha Sarp'a ölümcül bakışını yolladığında bu kez araya Cengiz bey girdi.

 

"Harun bey, oğlum öyle bir insan değil. Ben onu öyle yetiştirmedim. Kızınıza zarar verecek hiçbir şey yapmayacak. Ayrıca gençler birbirlerine alışır. Zaten bir sürü sonra birlikte yaşayacaklar. Birkaç günlük birlikte kalmalarının bir sakıncası yok." Cengiz bey fazla sabırlıydı. Başka birisi olsa kesin babamla şimdiyedek kavga ederdi. Çünkü babam Sarp'a demediğini bırakmıyordu.

 

"Dilerseniz kızınızın fikrini de öğrenelim. Belki de o da sizin gibi istemiyordur."

 

"Evet," annem Cengiz beyi desteklediğinde artık babamın söyleyecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Son çare olarak herkes bana döndüğünde babam tehdit dolu bakışlarını bana sabitledi. "Eğer istiyorum dersen kredi kartlarının hepsini bloklarım "

 

"Ya anne!" Anneme dönerek babama karşı yardım istediğimde karşı taraftan hemen yardım gelmişti.

 

"Harun!"

 

Babam hala bana bakarken bakışlarım Sarp'a kaymıştı. Gergindi. Ağzımdan çıkacak cümleni merakla bekliyordu. Onunla kalmak benim için büyük fırsattı. Bu fırsatı elden kaçırmazdım.

 

"Evet istiyorum." Sarp'ın düşen omuzları anında dikleşmiş, suratındaki korku ifadesi yerini neşeye vermişti. Aslında amacım Sarp'a yakın olmaktı. Çünkü Sarp'ın Savaş'la bir bağlantısı olduğunu düşünüyordum. Serap yarın çıkıyordu. Fakat Savaş benim ona tuzak kurduğumu anlarsa bana neler yapacaktı bilmiyordum. Bu yüzden bir süreliğine Sarp'ın yanında kalmam en iyisiydi.

 

*** 

 

Bir gün sonra

 

Sarp kapını açarak beni kucağına almak istediğinde onu iterek engellemiştim. "Yürüye bilirim."

 

"Ama ben yürümeni istemiyorum." Beni aniden kucağına aldığında acıyla beraber hafifçe inlemiştim. Ayağıyla arabanın kapısını kapatıp apartmana doğru yöneldim. Kollarımı boynuna sardığım belindeki elini daha çok sıkmıştı. Aynı Savaş gibi... Onu hatırlayınca garip oluyordum. Neden böyle garip bir his içime oturdu? Yüzünü bile görmediğim adama aşık olamazdım değil mu?

 

Gerçi olsam da aşkım karşılıksız olurdu. Savaş Karakurt bana bakar mıydı?

 

Savaş Karakurt seve bilir mi acaba?

 

Defne saçmalama. Katil o katil!

 

Başımı kaldırıp Sarp'ın gözlerine baktığımda yine Savaş aklıma geliyordu. Sadece birkaç saniyelik birlikte olmamıza rağmen aklımdan hiç çıkmıyordu.

 

Asker adımlarla yürüyüşü, o muhteşem parfüm kokusu... Beni sıkıca tutması... Fakat üzüldüğüm tek şey vardı. Gerçek gözlerini görememek... Acaba Sarp'ın gözleri kadar güzel miydi gözleri?

 

"Neden benimle kalmayı seçtin?" Sorduğu soruyla hayal dünyamdan ayrılmıştım. Asansördeydik.

 

"Seni ilgilendirmez!" dedim kararlı tonda.

 

"Ama benimle kalmayı seçtin. Yani beni ilgilendiriyor."

 

"Bana güven!"

 

"Hiç güven vermiyorsun." Dejavu. Farklı zaman, farklı insanlar ama aynı cümleler...

 

Güldüm. Kıkırdayarak olduğum duruma güldüğüm sırada Sarp'ın sırıtması gözümden kaçmamıştı. Hadi ben bunu daha önce yaşadığıma gülüyordum. O neye gülüyordu?

 

"Eğer seni yanıltmamı istemiyorsan sus. Yoksa elimden bir kaza çıkacak."

 

Söylediğim cümleyle bakışlarını kısarak gözlerime sabitledi. Hoşuna gitmiş olmalı ki bıyık altından güldü.

 

"Bu halde bana ne zarar verebilirsin?"

 

Doğru. Adam doğru söylüyordu. Havada uçan takla mı yapacaktın Defne? Neyin havası bu? Sen kendini Savaş Karakurt mu sandın?

 

Gözlerini bir an olsun gözlerimden çekmiyordu. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Aramızdaki mesafe azdı. Kalbim heyecanla atarken yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Karnımdan yukarıya doğru ateşler yükselmeye başladı. Kalbim daha çok hızlanınca atışlarını duyabiliyordum. Nefesini hissediyordum. Bakışlarını aniden dudaklarıma kaydırdığında kendime engel olamayacağımı anlamıştım. Çünkü onun etkisine kolaylıkla düşüyordum. Fazla yakındık ve bu çok tehlikeliydi. Her an öpüşe bilirdik. Ve bu da dönüşü olmayan bir yola sürüklerdi bizi. Öpmek istiyordu, dudaklarıma sahip olmak ister gibi bakıyordu. Ama bu mümkün değildi. Aramızdaki ilişkini bozamazdık.

 

Aramızdaki mesafeni iyice azalttığında aniden aklıma oyunculuğumun iyi olduğu geldi. Başımı geriye doğru atıp "ah" kolum diye inlediğimde irkilerek bana baktı.

 

"Ne oldu?"

 

"Kolum kasıldı. Canım yanıyor."

 

İnandı mı? İnanmamış gibi bakıyor da...

 

Asansörün kapısı açıldığı anda bakışlarını üzerimden çekmişti. İnanmamıştı... Oysa ki oyunculuğum da iyiydi...

 

Eve geldiğimizde beni odasına doğru götürdü. Bakışlarımı ondan çekmiyordum. O durgundu. Sanki yeni rüyadan uyanmış gibi...

 

Beni yavaşça yatağının üzerine bıraktığında "teşekkür ederim," dedim nazikçe. Başını sallayarak odadan çıkarken aniden durdu. Arkasını dönmeden "sen dinlen biraz..." dedi bir anda. "Daha sonra konuşuruz."

 

İşte bu tavrı beni korkutmuştu. Hiçbir şey söylemeden fragman bildirmesi beni germişti.

 

Aniden gelen telefon sesiyle bakışlarım telefona kaymıştı. Serap arıyordu.

 

"Serap, çıktın mı?"

 

"Evet, canım arkadaşım. İşlemler çabuk bitmiş. O kadar mutluyum ki anlatamam. Özgürlük çok güzel. Sana çok teşekkür ederim. Eğer seni kırdıysam da özür dilerim. Öfkemi kontrol ediyordum."

 

Serap'ın sesi neşeli gelince moralim açılmıştı. En azından aramızdan birisi mutluydu. Onun adına sevinmiştim.

 

"Bundan sonra ne yapacaksın? Nerede kalacaksın?"

 

"Defuş, şimdilik yurt dışına gideceğim. Ama bana darılma tamam mı? Biraz zaman geçsin geri döneceğim." Sesi aniden değişmişti. Üzgündü. Burada kalmak istediği her halinden belliydi. Ama buna mecburdu... Savaş Karakurt yüzünden buna mecburdu...

 

Kaç yıllık arkadaşımdan ayrılmak benim için çok zordu. Ama şimdi onunla vedalaşmadan ayrılmak zorunda kalıyoruz. Hayat gerçekten çok garipti. Hiç düşünmediğimiz olaylar aniden başımıza geliverir.

 

Bu yüzden her zaman her şeye hazırlıklı olmamız gerekir...

 

Herkese merhabalar... Nasılsınız bakalım? Evet bu bölümü nasıl buldunuz? Savaş'la Defne nihayet görüştü alslsnlaıakals

Yalnız Savaş Karakurt'un asaleti der susarım. Sıskslksnzksla

 

Sarp da kötü değil ha? Ne dersiniz?

 

Şimdi size sorum var. Çünkü artık diğer bölümde olaylar hiç düşünmediğiniz kadar değişe bilir. Sizce esas erkek karakter Savaş Karakurt mu yoksa Sarp Baysoy mu?

Hadi bakalım tahminleri yorumlara alalım.

 

 

Bölüm : 19.12.2024 05:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Adelina / Savaş'ın Yıldız'ı / 6.Bölüm: 'Geri Dönüş'
Adelina
Savaş'ın Yıldız'ı

7.04k Okunma

500 Oy

0 Takip
49
Bölümlü Kitap
Giriş1.Bölüm: "İçimizdeki Kötülük"2.Bölüm: "Savaş'ın Peşinde"3.Bölüm: "Tesadüf Değil Plan"4.Bölüm: "Kırılmış Kabulleniş"5.Bölüm: "Arkadaş Olalım mı?"6.Bölüm: "Geri Dönüş"7.Bölüm: "Bilinmeyen Hata"8.Bölüm: "Kaçırılma Krizi"9.Bölüm: "Dağ evinde dağ ayısıyla"10.Bölüm: "İlk Mühür"11.Bölüm: "Kıskançlık Savaşı"12.Bölüm: "Şeytanın Tohumu"13.Bölüm: "İhanet Hançerinin Ateşi"14.Bölüm: "Gerçeklerden Uzak Hayallere Yakın"15.Bölüm: "Korkusuz Yürek"16. Bölüm: "Rüya Gibi Kabus"17.Bölüm: "Aile Olmaya Hazır mısın?"18.Bölüm: "Bir Yıldız İntikamı Düşünün"19.Bölüm: "Topuklu Belalar"20.Bölüm: "Acı Gerçeklerin Rüzgarı"21.Bölüm: "Karanlığı ışığımdan daha güçlü."22.Bölüm: "Kraliçe Geri Dönüyor"23.Bölüm: "Büyük Buluşma"24.Bölüm: "Yıldız Kayması"25.Bölüm: "Yüzleşme"26.Bölüm: "Anne sana ihtiyacım var."27.Bölüm: "Şimdi Sıra Bende"28.Bölüm: "Ben Defne Yıldız Karakurt"29.Bölüm: "Herkesin Kendi Acısı Kendine Yeter"30.Bölüm: "Mahşerin Karanlık Perdesi (Sezon Finali)24.Bölüm: "Özel Bölüm"Özel Bölüm: "Akşam Yemeği(Savaş ve Defne)"(İkinci Kitap) 31.Bölüm: "Dönüyoruz"(2.Sezon)32.bölüm: "İki Ateşin Aşkı"33.Bölüm "Karanlığında Işığımı Kaybettim"34.Bölüm: "İçimizdeki çocuk"35.Bölüm: "Cehenneme Bir Adım Kala"36.bölüm: "1.Gün-Şeytanın Pençesinde"37.Bölüm: "2.gün Kayboluş ya da yok oluş"38.Bölüm: "Savaşın Ortasında Sen ve Ben"39.Bölüm: "Oyunun Gerçek Piyonları"40.Bölüm: "Tutsak Zihinlerin Zincirli Kalpleri"41.Bölüm: "Siyahın Beyaz Lekesi"42.Bölüm: "Karanlığın Sonu"43.Bölüm: "Sahte Sevgi Çemberi"44.Bölüm: "Çizginin Ucunda"45.Bölüm: "Son Seçim"46.Bölüm: "Bozulmuş Düzen"
Hikayeyi Paylaş
Loading...