
Herkese merhabalar... Evet yazarınız geldiiii... O çok beklediğiniz gün geldi.
Aslında hiç mafya konusunda hikaye yazacağımı düşünmüyordum. Ancak bir ilk olsun istedim. Nasıl olacağını ben de bilmiyorum. Umarım beğenirsiniz. Sizi çok seviyorum ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum. İyi okumalar.
10 yıl önce
"Dur! Yapma n'olur." Gözlerinin içine bakarak yalvarıyordum.
Karşımdaki adamın gözlerinde ufak bir merhamet bile yoktu. Öfke gözlerini ele geçirmişti.
Nefret ettiğim o suratında arsız bir gülümseme yerleştirdi. O gülüş o kadar mide bulandırıcıydı ki... Bedenim korkudan tir tir titrerken kalbim artık hızlanmıştı.
"Yoksa korkuyor musun küçük sürtük?!"
Gözyaşlarım teker teker intihar ederken başımı dikleştirdim. Eğilmeyecektim, bu şerefsizin önünde eğilip ona zafer kazandırmayacaktım. Buradan sağ çıkmayacağımı biliyordum. Ancak buna rağmen dimdik duracaktım.
"Sürtük senin anandır! Sürtük olmasa sen olmazdın piç herif!" Adamın yüzündeki gülümseme ışık hızıyla yerini öfkeye verirken ağzıma doğru sert bir tekme attı.
"Dayak yemeyi seviyorsun galiba?!" Saçımı tutup yüzümü kendine çektiğinde dudağımda hissettiğim sıcaklıkla kanın tadını almıştım.
"Burada seni öldüre bilirdim ama işkence vermek hoşuma gidiyor!" Ağzımda inanılmaz kan tadı vardı. Adamın gözlerinin içine öfkeyle bakıp dudaklarımın arasındaki kanı yüzüne tükürdüm. Belinden silahını çıkarıp bana doğrulttuğunda duyduğum sesle karanlık depoda gözlerimi dolaşırdım.
"Halil Kantar!" Ses boş depoda yankılanırken tam tepede etrafı aydınlatan ışığın altına maskeli cüsseli bir adam gelip karşımdaki şerefsizin gözlerine baktı.
"Gücün küçük kızlara mı yetiyor?!"
Halil'in bakışlarını bana çevirip ona tekrar döndü. Aniden kemerini açtığında yapacağı şeyi tahmin etmek zor değildi. Nefesim kesildi, bacaklarım titremeye başladı. Kalbim göğüs kafesimi acıtacak güçte atarken, beynim gördükleri şeyin gerçek olmaması için bahaneler uyduruyordu.
"Birazdan kadın olacak ama!"
Maskeli adamın gözleri gözüküyordu. Gözleri öfkeyle kocaman açıldığında aniden duyulan ateş sesleriyle geriye gitti. Saldırı başlamıştı. Maskeli adamın adamlarıyla Halil'in adamları çatışmaya başlarken Halil bir çırpıda beni kucağına alıp merdivenlere doğru ilerledi. Bağırıyordum, çığlık atıyordum, ateş seslerinden dolayı kimse beni duymuyordu.
Gizli bir odaya girip ardından kapıyı kapatınca anksiyetem aniden tuttu. Panik atak geçiriyordum. Ama karşımdaki Halil umursamıyordu. Tüm vücudum yara bere içindeydi. Odadaki iğrenç koku beni daha çok kötüleştirirken artık öleceğimi anlamıştım. Halil bana doğru geldiğinde geri gittim ama olmadı. Arkam duvardı. Kahretsin! İnsan bu kadar çaresiz kalır mı? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Kalbim son kez teklediğinde bacaklarımı birbirine sıkı birleştirdim.
"Aç bacaklarını!" Açmayacaktım! Hayallerimin yıkmasına, hayatımın kararmasına, ruhumun ve bedenimin kirlenmesine son nefesime kadar izin vermeyecektim. Sertçe bacaklarımdan tutup açmaya çalışırken sanki bana güç gelmişti. Daha sıkı kapatmıştım. Kemiklerimin acıdığını hissediyordum umrumda değildi. "Açmıyorsun öyle mi?" İçimdeki öfke bana güç veriyordu. Fazla dayanamayacağımı biliyordum ama dayana bileceğim kadar dayanacaktım.
Ateş sesleri hala duyulurdu. En iyi yanı ise gitgide yaklaşıyordu. Halil panikle ayağa kalkıp "demek açmıyorsun öyle mi?" dedi öfkeyle bağırarak. Ardından etrafa bakınarak bir şeyler aradı. O milim saniye içerisinde kurtulduğuma dair umut beslerken bulduğu demir sopayla geri dönerek umutlarımı tekrar yakmıştı.
"Bana istediğimi vermezsen, bacaklarını kırarım!" Gözlerim korkuyla açıldığında boğazımda sert bir düğüm hissediyordum.
Umut sokaklarında beni kovmuştular. Artık umudumun olmadığı yerdeydim. Sonuma hazırlanıyordum. Hani olur ya insan bazen yolun sonunu bilerek gider. İşte o karanlık yolum artık bitmişti. Benim için artık sondu. Temiz ve çocuk ruhumu bu gece bu odada koyup yükseklere doğru yol alacaktım. Ben Defne Yıldız Aksoy. Uçurumun kenarında durmuş son kez hayallerimi düşünüyordum. Rüzgar hafifçe esiyor, hayallerimi uzaklara götürüyordu. On beş yaşındaki bir kızın hayalleri bu gece sonlanıyordu.
Uçurumun kenarından bir adım attım. Ve bir adım daha. Ve kendi ruhumu sonsuz özgürlüğe bıraktım. Vücudum ise ağrılar içinde kıvrandı. Son kez hissettiğim demir sopayla defalarca belki de binlerce kez darbe sonucunda kemiklerimin kırılma sesiydi.
Bu gece bu depoda küçük bir kız çocuğunun hayatına son koyuldu. Bu gece gökyüzü sonsuz karanlığa boyandı. Ay kanlar içinde bu sahneni izlerken sanki utanmış gibi bulutların arkasında saklanarak zifiri geceni daha çok kararttı.
Kız çocuğunun gözlerinindeki parlaklık yok edilmişti, geriye ise sadece acı içinde inlemeler ve çığlıklar kalmıştı. Sesini sadece duvarlar duyuyordu. Belki de en büyük düşmanımız duvarlardır. Çünkü duvarlar binlerce cinayeti, çığlıkları, imdatları ardında saklıyordu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.04k Okunma |
500 Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |