
MERYEMCE...
Sakin geçen akşamdan sonra Mina'nın bizimle yatmak istemesiyle korksam da güzel sakin bir gece geçirmiştik. Hamileliğimden dolayı düzgün uyuyamadığım için odamızdaki koltukta ayaklarımı uzatıp yatakta birbirlerine sarılmış Asimle prensesimi izliyordum. Kolumdaki saate baktığımda sabahın dördünü gösteriyordu. Namaza yarım saat olduğunu vakitti kuran okuyarak geçirmek istedim. Abdest almak için yavaşça ayağa kalktığımda cebimdeki telefonuma gelen mesajla hafif irkilmiştim. Mesajı açtığımda Çınar'ın ; " Nasıl sorunsuz bir gece geçirdiniz mi Meryemce" mesajına tebessümle baktıktan sonra yatakta uyuyan baba kızın resmini çekip göndermiştim. Telefonu cebime koyuyordum ki yaptığımın yanlış olduğunu anlayıp mesaj çekecekken çalmaya başladı. Hızlı olmaya çalışarak kütüphaneye girdim. Arama sonlanmadan açtım.
"Çınar"
"Günaydın lilyum prenses"
"Günaydın sana da iyi akşamlar, şey Çınar"
"Peri kızım çok mutlu lilyum koklu kadın"
"Evet mutlu Çınar, şey sen"
"Almayacağım Meryemce merak etme. Yalnız dikkat et kızıma ve oğullarına"
"Sen içiyorsun yine dimi"
"Yaklaşık bir saattir"
"İçme git "
"Reis gelsin yatacağım. Kartal ve Davut işini halletmek için Fransa'ya gitti"
"Önemli bir şey mi"
"Yok merak etme ayağına daha dolanmaz."
"Sağ ol şahin, şey Çınar sizde sabah sekiz burada öğlen 3 de seni arayacağım"
"Bekliyor olacağım."
"Tamam şey Şahin, ben "
"Hadi git kaldır bay asi jaguar ağayı, Namaz kılacaksınız değil mi"
"Evet Çınar, görüşürüz. "
"Tekrardan iyi sabahlar lilyum prenses"
Telefonu kapatıp arkama baktığımda içim rahatlamıştı. Kütüphaneden çıktığımda yatakta uykusuna devam eden ikiliyi rahatsız etmek istemesem de ezan okunuyordu. Yatağın tam ortasında yatan Mustafa'nın bel hizasına oturarak saçlarını severken gözleri kapalı uykulu kalın sesiyle;
"Özür dilerim deli doktor, herkesin içinde sana bağırmak istemedim ama biliyorsun ben bir a-"
"Önemli değil Asi ağa, ikimizde kızımız için endişelendik"
"Niye bu kadar iyisin"
"Hadi kalk benim abdest almam lazım, bu arada bana bağırman önemli değil ben bu konağa girdiğimde senin hanımın oluyorum ve sen bir ağasın. Mina'yı hayatınızda olmasını öğrenmeniz lazım"
"Nasıl yani "
"Hadi aç gözlerini vakit geçmeden namaz kılalım. "
"Tamam sormadım. Senin cezalarını biliyorum iki gün en fazla"
"Hadi kalk asi ağa çok konuştun."
Mustafa yataktan kalkarken, kızımızın saçlarına bir öpücük kondurmuştu. Banyoya beraber girdiğimizde hemen bana yardım edip banyodan odaya kadar eşlik etmişti. Ben üzerimi giyinirken Mustafa tekrar banyoya girdi. Seccadeleri elime aldığımda odaya girdi. Seccadelerimizi yere serip namazımı eda ettikten sonra dualarımızı ettik. Yatağa geçtiğimizde yan şekilde oturduk. Ortamızda yüzü bana dönük yatan kızımın üzerinde ellerimizi birleştirdiğimizde, Mustafa gözlerime bakıp;
"Sen ben yokken baya baba gibi annesi olmuşsun kızımıza"
"Öyle, sende geç geldin, bende erkek gibi kızımı korudum, anne gibi sevdim"
"İçimden daha neler çıkacak merak ediyorum"
"Hadi kalk, kalk bana melemen yap, şöyle bol acılı"
"Eee kızımız"
"Uyuyor görmüyor musun? saat daha yeni beş oluyor, hem her zaman önceliğin ben olacağım"
"Bana kızımızı kıskanıyorum deme"
"Dedim bile ve çok kısa zaman sonra sende oğullarını kıskanacaksın"
"Ah sol yanımdan vuruldum."
"Deli adam, bu arada sen bana niye tatlı almıyorsun hiç"
"Geçen aldım ama sen uyuyordun ben ne yapayım"
"Vay vicdansızlar bana ayırmadılar demek ki ben sorarım sultan ablaya"
Mustafa gülerek yataktan kalkıp yanıma gelmişti. Elini uzattığında yavaşça ayağa kalkmıştım. Alımdan öptükten sonra koltuğun üzerindeki duran geniş hırkamı bana giydirmişti. Ben odadan dışarıya bir adım atmıştım ki Sultan abla ile burun buruna geldik. Baş parmağımla damağımı kaldırdıktan sonra;
"Abla ne oldu sabah sabah"
"Beyim nerede karadeniz"
Ağızımı açıyordum ki Mustafa elini omzuna koyarak;
"Buyur sultan abla"
"Beyim seninle bir şey konuşmak istiyordum sessiz bir yere geçsek "
"Tamam abla gel"
Mustafa elimden tutarak özel kamera odasına götürürken, Sultan abla peşimizden geliyordu. Odaya girdiğimizde Mustafa beni yavaşça geniş koltuğa oturturken, Sultan ablaya da tek eliyle yanımı göstermişti. Sultan abla başını önüne eğdiğinde diyeceği şeyin biraz ağır bir şey olduğunu anlamıştım. Elimi onun elinin üzerine koyduğumda yüzüme baktıktan sonra, Mustafa'ya döndü. Mustafa odadaki sedyeye hafif oturur gibi;
"Sultan abla dinliyorum"
"Beyim, Fırtına beyim şu Baran ağanın çalışanlarından huriye var ya"
"Evet abla"
"O kız dün sabaha karşı bir kadınla mutfak kapısının önünde bir kadınla konuşuyordu"
"Tanıyor musun kadını peki yani gördün mü hiç"
"Tanıyorum ağam şu neydi adı, ıımmm hee Mazhar ağanın ilk karısı "
"Odadan mı gördün ablam sen"
"Evet beyim bir şeyler konuştular sonra kadın geçti gitti. "
"Anladım ablam"
"Şey beyim bir de şey"
"Ney ablam"
Sultan abla başını eğdiğinde, derin bir nefes alıp;
"Sultan abla söyle senden başka bir şey var ve senin söylemek istediğin bu olay değildi"
"He karadeniz, bu Kamil evli midur"
"He evludur, kızı varidur"
"Oy nenem oy"
"Söyle sultan kadun söyle"
"He heruf Huriye ile geceleri oynaşıyor"
Ben gözlerimi kocaman açtığımda ağızımı açamadım. Mustafa'ya baktığımda yerinden kalkıp;
"Ben mutfağa gidiyorum senden gel Meryemce"
Mustafa odadan çıktığından kapıyı çarpmıştı. Kapının sesine Sultan abla ile yerimizden sıçramıştık. Biraz daha bekledikten sonra kendimize gelip Mustafa'nın peşine mutfağa geçmiştik. Ayşegül ve Songül daha fazla ağalarına alışık oldukları için kenara çekilmiş ayağına dolanmıyorlardı. Yasemin ve Huriye kapının kenarında ten renkleri bembeyaz olmuş Mustafa'yı izliyorlardı. Sultan abla ile yan yana durmuş Mustafa'yı arkasından izliyorduk. Mustafa o kadar hızlı biberleri doğruyordu ki Sultan abla elini koluma koyup;
"Beyim biraz önce sakinleşmezse hem parmağını kesecek hem de mutfağımı batıracak"
"Farkındayım nasıl sakinleştirebilirim onu düşünüyorum"
"Düşin düşin anca düşin"
"Ne yapayum"
"Pak bağa, ne güzel kadun oldun sen"
"Ne alaka şimdi ablam ya"
"Uy fuşki kokana kadunluğunu kullan"
"Neyyyy hamile hamile mi? yürü git"
"Ne zamandur yanaşmay sağa"
"Sultan abla yaa"
"Gız yürü"
"Tamam ya al kızları çıkın avluya"
Sultan abla kızları alıp mutfaktan çıktığında Mustafa'ya doğru yürümeye başladım. Mustafa'nın arkasında durduğumda domatesleri doğramasından korksam da derin bir nefes alıp elimi sağ kürek kemiğinden aşağı doğru kaydırmaya başladım. Elim aşağı kaydıkça Mustafa'nın eli durmuştu. Belinde durduğumda kafasını hafif sağ çevirip göz ucuyla bana baktığında yanağına uzun bir öpücük bıraktığımda Mustafa gözlerini kapamıştı. Gülerek yüzüne baktığımda hafif yutkunduktan sonra;
"Gül güzelim, Meryemce elini belimden çekebilir misin "
"Niye ki gönlümün ilk kıblesi"
"Sen çok tehlikeli oldun hatun, mayın tarlası sana yaramadı, Medine hanıma söylemek lazım"
"Hadi hadi, sen avluya geç benden sana bir acı türk kahvesi yapıp geleyim"
"Bizim menemen başka zamana kaldı"
"Galiba asi ağam, ama ben onu ne zaman yiyeceğimizi biliyorum"
"Galiba benden biliyorum"
Mustafa anlımı öpüp mutfaktan çıktığında benden cezveyi elime almıştım. Ocağın başına geçtiğimde kızlarda içeriye girmişti. Kızlar kahvaltıyı hazırlamaya başladığında Ekrem abi elinde üç kasa iri hamsiyle girdi. Tezgaha koyduğunda Sultan ablada peşine girerken;
"Oy benim aslan kocam, hatunun ölsün yoluna Ekremim. Ula benim yaguz delikanlum söz bu akşam sana istedi-"
"Hop abla hop kızlar var ayuptur "
"Afkurma Meryemce, aklın fikrin fingirdemekte"
"Abla benim mi"
"he senun, neyse ula herifim söz bu gece yapacağum sağa laz böreği"
Ekrem abi gülerek sultan ablanın anlını öptükten sonra mutfaktan çıkmıştı. Kızlar utanarak ben ve Sultan ablaya bakarken, elimde Mustafa'nın kahve fincanı Sultan ablanın yanından geçerken gözlerimi kısarak;
"Bu fingirde lafının rövanşı fena olacak Sultan abla"
"Ula Meryemce senden korkan senin gibi olsun, hodri meydan hadi göreyim seni"
Elimde fincanla avluya girdiğimde Mustafa, Boran ile konuşuyordu. Boran beni fark edince başını eğdiğinde Mustafa bana bakmıştı. Mustafa Boran'a çıkabilirsin dediğinde bende yanına gitmiştim. Fincanı elimden alırken;
"Üzerime daha düzgün şeyler giyip geleyim, hem kızımıza da bakayım"
"Tamam cennetim"
Odaya girdiğimde Mina sessizce odada geziyordu benim odaya girdiğimi görünce hemen bacaklarıma sarıldı. Saçlarını severken;
"Anne babam nerede?"
"Dışarıda bebeğim, ne oldu"
"Tamam, devim dün akşam dedi ki babam beni korumak için öyle yapmış"
"Ne yapmış"
"O adamı dövmüş"
"Öyle mi başka bir şey dedi mi"
"Her zaman babana güven dedi, sonra o çok iyi bir kahraman dedi"
"Ne güzel işte bebeğim artık korkmazsın babandan"
"Anne babam daha bağırmaz değil mi"
"Hadi kızım çık dışarı çık bakalım"
"Tamam anne"
Mina kapıya açtığında;
"Mina, dev "
"Sır anne"
Mina koşarak odadan çıktığında bende dolabın önünde geçtim. Üzerime rahat bir elbise giymiştim. Ayna da kendime baktığımda mutlu olmuştum. Bir kaç ay sonra kucağımda olacaklardı oğullarım. Elimi karnıma koyduğumda severken aklıma Çınar gelmişti. Ses tonundan beni ve Mina'yı çok özlediği belli oluyordu. Beynimdeki düşünceleri silmek için kafamı sallarken elime tülbentimi aldım. Başımı bağladıktan sonra avluya çıkmıştım. Sedirlere doğru yürürken çocuklar Mustafa bir şey diyor, oda kafasını sallayarak kabul etmiyordu. Babam ve amcam diğer sedirde onlara gülerken bende onların biraz yakınına sedire oturduğumda Emrah önümde diz çöküp;
"Hanım ağam yengem"
"Söyle Emrah"
"Biz diyoruz ki bu akşam kızları davet edelim."
Etrafa baktıktan sonra;
"Bu akşam değil cuma akşamı çağırın kızları"
"Niye yenge yaa"
"Oğlum cuma günü Mina'nın doğum günü daha eğlenceli olur"
Hepsi gülerken Mustafa gözlerime bakarken;
"Geçen sene şeydi, neyse evet cuma günü doğum günü"
Mustafa tamam manasından kafasında salladığında, ağızımı açıyordum ki avluya Mina ve Talha önde Devran ve Avşin arkada girdiler. Avşin'e, Gülcan'ı soracaktım ki konağın büyük kapısı açıldı. Uykusuz olduğu gözlerinden belli olan bacım yanıma gelmişti. Yanıma oturduktan sonra başını omzuma koydu. Hafif ona dönerek elimi yanağına koyduğumda;
"Çok yorgun ve uykusuzum. Nasıl yoğun bir geceydi ya"
"Ne oldu ki"
"İki büyük ameliyatta girdim. Biri trafik kazası, biri de bıçaklama, adam kumasını 5 yerinden bıçaklamış organlar fenaydı. "
"Oy nenem oy, ne isterler ki kadınlardan bilmem ki "
"Adam içmiş, niye kapıyı geç açtı diye."
"Neyse bacım kahvaltı et sonra yat balım"
"Uyku girmiyor gözüme, Devran abim geldikten sonra. Dağhan ne yapıyor nasıl diye düşünmekten "
"Anladım kalk ufak bir ekmek at ağızına sonra iç uyku ilaçlarını ancak rahatlarsın canım"
"Bende öyle düşünüyorum Meryemce, hadi kalktım sen söylersin Mihriban anneye"
Gülcan yanağımı öpüp ayağa kalkmıştı. Mutfak tarafına bir adım atmıştı ki konağın büyük kapısı açıldı. Hepimiz kapıya baktığımızda topallayarak elinde baston Dağhan girmişti. Herkes mutlu olmuş şekilde Dağhan'a bakarken, Gülcan sevinçten yorgunluğunu unutup koşarak Dağhan'a sarılmıştı. Dağhan'ın sıkıca Gülcan sarıldıktan sonra anlını öpmüştü. Mina ve Talha'da onların yana koştuğunda seyredilmeye değer bir görüntü olmuştu. Dağhan kolunun altına Gülcan'ı almış önünde çocuklarla bize doğru gelirken onları izliyordum. Annemle, yengemle sıkıca sarılmışlardı. Babam ve Amcamın elini öptükten sonra onlarla da sarılmıştı. Mustafalarla şakalaştıktan sonra önümde durdu. Gözlerimin içine bakarken ne zaman aktığını anlamadığım göz yaşlarımı yanaklarıma koyduğu ellerinin baş parmaklarıyla sildi. Dudaklarını anlıma bastırdıktan sonra derin bir nefes çekmişti. Uzaklaşmadan hemen yanıma oturup sıkıca sarıldı. Kulağıma doğru;
" Kardeş demek, sıkılınca bunalınca ruhuna ilaç demek, bir sesiyle tüm dertleri unutturan demek."
"Abim "
"Sus güzelim, senden her şey için özür dilerim"
Ağızımı açıyordum ki Sultan abla masaya buyur etmişti. Dağhan sedirden kalkmama yardım ettiğinde Gülcan da yanımızdaydı. Masaya yaklaştığımızda Dağhan'ın koluna vurup yerine geçmesini söyledim. Yerime kocam yanına oturuyordum ki Mustafa oturmam için yardım etmek bahanesiyle bana biraz yaklaşıp;
"Bir daha o inciler gözlerinden dökülmeyecek"
Kaşlarımı çatık Mustafa'ya bakarken babam bir şey olduğunu anlamış olacak ki azcık yüksek sesle;
"Deli doktor kaşlarını düzelt anlın kırışacak"
Herkes hafif gülerken Mustafa'nın afiyet olsun demesiyle kahvaltıya başlamıştık. Herkes kendi arasında sohbet muhabbet ederken Dağhan nasıl operasyonda vurulduğunu anlatırken, Mustafa elindeki çayından bir yudum alıp;
"Selim abi"
"Söyle Ağam"
"Senin haberin yok değil mi? 19 gün sonra düğünümüz var"
"Gerçekten mi? çok iyi oldu. Hem o zamana kadar benim ayağım bunun kolu iyileşir"
"Öyle Selim abi"
Hepimiz gülerek birbirimize bakarken Devran yanında oturan Dağhan'ın koluna hafif vurarak;
"Devrem senin haberin yok, Bedirhan ve Baran Allah'ın izniyle baba oldu"
"Ne güzel erkektiler dimi ne oldu ufak adamların isimleri"
"Baran ağanın ki Hattab esved biz hattab diyoruz. Bedirhanın ki Gülşah oldu"
"Allah adıyla yaşattt neyy güülşah ne be erkek adama"
Herkes Dağhan'ın tepkisine kahkaha atarken, tebessümle ileride çok güzel baba olacak adama abime bakarak;
"Ultrasonda göbek bağı bacak arasında kalınca kız zannetmişler, yani sürpriz kızımız oldu"
"Allah'ım ikisinin de evladını hayırlı evlat etsin inşallah"
Aklıma gelenle gözlerimle Avşin ve Gülcan'a baktım. İkisi de beni tanıdıkları için ne sormak istediğimi anladılar. Kaşımın tekini kaldırıp cevap bekler gibi bakınca, ikisi de hayır demişlerdi. Yerimden kalkıp yavaşça yanlarına yürüdüm. Bir elimi Devran'ın omzuna, bir elimi de Dağhan'ın omzuna koyduğumda ikisi de bana baktı. İkisinin omzundaki elimi biraz sıkarak;
"Siz iki tsk mensubu amca oluyorsunuz"
"Ohooo biz onu olalı çok oluyor, dimi Devran"
"Yok dur lan, fıstığım Mert mi?"
"Mert hamile olsa sen teyze olursun Devran, Nisa hamile"
Herkes gülerken Dağhan bir anda olduğu yerden kalkınca korkmadım desem yalan olur bana doğru bir adım atınca iki adım geri gitmiştim. Dağhan aramızdaki mesafeyi kapatıp sıkıca sarılmıştı. Yüzünü boynuma sakladı. Derin bir nefes çekip kulağıma;
"Ben, ben çok kötü oldum"
"Ağlıyor musun binbaşım"
"Sizi bana, seni bana aman işte iyi ki varsınız be"
"Ulan benim hamile haberimde bu kadar sevinmedin"
"Sende sevinmem aman neyse ben yaşlandım Meryemce"
"Hissediyorum sende yakında baba olacaksın"
"Yürü git kızım ya"
Dağhan benden uzaklaşarak yerine oturmadan elini Gülcan'ın omzuna koyarak, baba bakıp;
"Mirza baba, Ahmet amca müsaade varsa yorgunum, Gülcan da nöbetten bu sabah geldi. Daireme çekilebilir miyim"
Gülcan kıpkırmızı olurken hepimiz başını eğmiş bıyık altından gülüyordu. Babam ve amcam başını evet manasından salladığında Gülcan hemen ayağa kalkmıştı. Dağhan ve Gülcan dairelerine doğru giderken, Devran ayağa kalkmıştı bu sefer, ben hala ayakta olduğum için yavaşça Mustafa'nın yanına geçtim. Devran derin bir nefes alıp;
"Mirza baba, Ahmet baba müsaade varsa bende ufaklıkları yani Mina ve Talha'yı Avşin hanımla birlikte arkadaşlarla Urfa geçmek istiyorum"
Babam ve amca kıskançlıktan Mustafa'ya bakınca, benim asi kocam gülerek;
"Tabi ki damat geç kalmayın"
Devran eliyle Avşin'e buyur edince, Avşin ayağa kalktığında Mustafa;
"Yanınıza bir kaç tane koruma alın istersen"
"Altı tane özel harekatla gidiyoruz sence korumaya gerek var mı ağam, zaten herkes duymuş özel harekata verdiğini"
"O zaman tamam gidebilirsiniz"
Devran ve Avşin odalarına geçtiklerinde çocuklar avluya üstleri hazırlanmış aşağı inmişlerdi. Mustafa Mina ve Talha ile uğraşırken, Ayşegül'ler masayı topluyorlardı. Annemin taze çay isteyince Sultan abla hemen mutfağa geçmişti. Kızlar mutfak tarafına geçerken Devran ve Avşin avluya geldi. Mina sıkıca babasına sarıldığında Talha da kolunun altına girmişti. Devran ile göz göze geldiğimizde yanıma gelip kulağıma;
"En sonunda gerçekten Talha'yı da Ağamın nüfusuna vereceğim"
Ben cevap vermeden yanımızda ne zaman ayağa kalktığını anlamadığım Mustafa duymuş olacak ki;
"Durduğun kabahat, hadi hadi babam ters bakıyor amcamla gidin"
Devran ve çocuklar çıkarken avluya Bedirhan abim girmişti. Masaya oturduğunda masaya göz gezdirdiğimde Kadir, kader, selvi, serdar Baran abim,Bedirhan abim, hazar abim ve leyla karşımda otururken, babam amca, annem ve yengem yakınımızdaki sedirde oturuyordu. Sultan abla elinde çaylar dağıtırken, Ekrem abimle göz göze geldiğimizde ne yapmak istediğimi anlayınca gözleri tamam manasından kapatıp açmıştı. Sultan ablam Mustafa'nın çayını verirken;
"Sultan Abla'm"
"He Karadeniz'im "
"Balık yiyeceğiz değil mi bu akşam"
"He kızım yiyeceğiz"
"İstersen ben balıkları yaparım kızlarda salatayı yapar"
"Sen hayirdur, ben ölmişmiyum"
"Yok kız dedin ya Ekrem abimle bu gece işiniz var-"
"Hoşt Meryemce, geberturum seni"
"Uy ne oldi ne dedum ki Sultan abula"
"E seninle işum pitmedu sisila "
Sultan abla sinirle mutfağa giderken, Ayşegül ve Songül sabah mutfakta olanları bildiği için gülmemek için kendilerini sıktıklarını gördüğümde;
"Burada gülün mutfağa öyle gidin yoksa yatana kadar canınızı okur, değil mi Ekrem abi"
"Öyle kızım öyle, bende içeriye geçeyim"
"Ekrem abi o bana vermez şimdi laz böreği bana ayır olur mu"
"Olur karadeniz"
Ekrem abi kızlarla mutfağa geçerken annemle yengem bana parmak sallıyorlardı. Çaylar içilmiş sedirlere annemlerin yanına geçtiğimizde Ayşegül yanımıza gelip;
"Hanım ağam, Sultan anne dedi ki balıklara bir baksın "
"Tamam güzelim sen geç geliyorum"
Ayşegül giderken Kader ve Selvi bana yardım etmişlerdi. Onları da alıp mutfağa geçmiştim....
..........................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemce ve gelinlerim mutfak tarafına giderken biz kendi aramızda konuşmaya başladığımızda Boran yanımıza geldi. Elini karnında bağlayarak;
"Ağam, leyla hanımı görmek isteyen biri var, bir bey"
Leyla'ya baktığımda anlamasa da kafasını sallamıştı. Boran çıktıktan kısa süre sonra sarışın uzun boylu bir adam sırtında çantayla içeriye girdi. Leyla hızla olduğu yerden kalkıp ;
"Ömür ne işin var burada senin?"
Adam önünde duran Leyla'yı kolları arasına alıp sarılarak dönmeye başladığında Leyla omzuna vurarak;
"Ömür soylu bırak beni bıraaaakk"
Adam hızla Leyla'yı yere bıraktığında yanaklarını sıkarak;
"Kızım İngiltere'ye gidiyorum yarın sabah, bu günde buraya uğramam gerekti"
"Ömür rezil ettin beni"
"Aman kuzum altında pantolon vardı döndürürken rezil olmadın"
Leyla hızla bir iki adım geriye gittiğinde adam yüzünü asmıştı. Bir adım atıyordu ki, Leyla parmağını sallayarak durdurdu. Çatık kaşlarla adamın elini tutarak yanımıza gelirken, Hazarın elindeki çay bardağından çatlama sesi geldiğinde kardeşimle göz göze gelmiştik. Elimle kimseye göstermeden sakin demiştim. Leyla ve adam yanımıza gelip;
"Ömür bak bunlar Mirza ve Ahmet Alibeyoğlu, bunlar da hanımları Mihriban hanım ve Ayşe hanım. Bu beylerde Kadir ve Serdar Gökhan Alibeyoğlu Mirza amcanın ufak oğulları. Bu beylerde Baran Alibeyoğlu ve Bedirhan inan "
Ömür bey annemlere baş selamı verip babamların elini öptükten sonra Baranlar ile tokalaşmıştı. Hazar sinirle ayağa kalkıyordu ki;
"Ömür, Ahmet Hazar Hancıoğlu tanıyorsun"
"Tanıyorum canım"
Hazar mecburen elini uzattığında, Baran, Bedirhan gülmemek için kendini zor tutuyorlardı. Hazar yanıma geriye oturduğunda Leyla;
"Ömür bu beyefendi, Mustafa Hamza Alibeyoğlu Mardinin büyük ağası ve sana anlattığım adam"
"Kızım bu adam çok yakışıklı ve bakışları gerçekten Azrail gibi can almaya hazır gibi bakıyor"
"Ahhh ömür iyi dışından ve eş cinsel gibi konuşuyorsun"
"Tamam be seni görünce şımarıyorum "
Adam yılışık şekilde bana elini uzatınca ayağa kalkarken Leyla'nın sessizce '' sen görürsün az sonra şımarmayı'' dediğinde ne demek istediğini anlamasam da elimi uzattığımda adam elimi acele ile elimi sıktıktan sonra gömleğinin üstten açık olan iki düğmesini kapattı. Leyla gülmeye başladığında adam omzumun üzerinden arkama bakarak;
"Leyla, Ateş hanım burada olduğunu niye söylemiyorsun "
"Oh şımarsana "
"Sen görürsün çalı süpürgesi"
Ömür, yanımıza gelen Meryemce'nin yanından çok ciddi bir adama dönmüştü. Meryemce çatık kaşlarla babamın yanına oturduktan sonra ayakta Leyla'nın yanında duran Ömür beye;
"Getirdin mi dosyaları"
"Getirdim Ateş hanım çantamda duruyor. 3 saat sonra uçağım var tekrar İstanbul'a uçacağım. Bu arada Ateş han-"
"Ömür bir sus, bir soluklan. Otur şuraya "
"Emredersiniz"
Ömür Leyla'nın sandalyesine oturduğunda, Hazar Leyla 'ya yerini vermişti. Hepimiz Meryemceye bakarken, Ömür bey çantasındaki dosyaları Meryemce uzattıktan sonra;
"Ateş hanım, leyla hanımın esk-"
"Yavaş Ömür Soylu yavaş"
"Pardon Ateş hanım, şey işte savcı Cihanşah, sizin eski davanızı açamaya uğraşıyor "
"Hangi dava"
"Hüsnü soylu darp davası, isteyerek kasten öldürmeye teşebbüs diye"
"Sebep"
"Leyla galiba"
"Bu adamın suyu ısındı bence, neyse"
Ömür Leyla'ya bakarken, Meryemce başını babanın omzuna koyarak bana baktı. Göz kırptığımda ;
"Çalışma odanı kullanabilir miyim"
"Tabi ki buyurun hanım ağam"
Meryemce tebessümle yerinden babamın yardımıyla kalkarken, Ömür yanına gitti. Meryemce bir adım atmadan bize bakarak;
"Ömür soylu, İngiltere deki ateş hukuk bürosunun başındaki avukattır. Leyla'nın en küçük amcasının oğlu. Leyla ufacık bir kızken amcası ve yengesi vefat etmesi üzerine Ömür'e Zeynep sultan bakmış. Bu kadar bilinmesi yeter galiba neyse hadi yürü Ömür "
Meryemce ve Ömür bey çalışma odasına çıkarken, Kadir, Serdar, Baran ve Bedirhan'ı alarak şirketlere geçmişlerdi. Leyla odasına çıktığında kısa zaman geçmişti ki tekrar odasından çıkarak şirkete gittiğini söyleyerek konaktan çıkmıştı. Babam amca ve annem çarşıya gitmek için ayağa kalkmışlardı. Yengem, Zümrüt'ün yanına çıkmıştı. Avlu da Hazar ile kaldığımızda Ayşegül'den kahve istediğimizde, Ömür beyde çalışma odasından bembeyaz çıkmıştı. Kulağında telefon yanımıza gelirken aradığı kişi açmamış olacak ki kaşlarını çatarak yanımıza geldi. Telefonunu cebine koyarken;
"Mustafa Hamza, Hazar bey tanıştığıma çok memnun oldum. İnşallah tatil için geldiğimde daha yakından tanışırız"
"İnşallah Ömür bey"
Ömür bey konaktan çıkarken Meryemce hamileliğinde dayanaklı kulağında telefonu yavaş yavaş kamera odasına girdi. Sultan ablanın havalanması için açtığı camı kapatırken telefonun ucundaki kimse kes sesini dediğini duymuştuk. Kahvelerimiz geldiğinde elimize fincanlarımızı alıp çalışma odasına çıktık. Masama fincanı koyduğumda açık olan bilgisayarım uzaktan yönetiliyordu. Bir kaç dosya aktarım yapılıyordu. Ne dosyası diye bakacakken aktarım bitti ve bilgisayar kapanmıştı. Bilgisayarımı tekrar açarken, Hazar hafif bir öksürükle;
"Atabek'e, Savaş yüklü miktarda para vermiş, malını çoğaltmaya başlamış"
"Kime bulaştıysa kesin onu da batırır yakında, zaten 3 veya 4 ay sonra urfadaki büyük toplantıda parçalayacağım onu yeter artık."
"Senden korkuyorum Mustafa'm"
"Kork bence de bak seni bile anlamadan karıma kuma yaptım"
"Ulan yürü git bacım bana kuma oldu. Ondan önce ben vardım"
"Duymasın keser seni "
"Keser bence de. Şu yavşak Ömürden sonra baya sinirlendi"
"Yavşak mı? Senin gördüğün adam oydu değil mi?"
"Evet bu yavşaktı"
"Yazık sende benim düştüğüm hataya düşmüşsün"
"Nasıl yani"
"Zamanında bende kötü bir şeyle itham ettim Meryemceyi"
"Kiminle"
"Mert ile sevgili sandım. Hem de o it Kartal hayatındayken iki kişiyi idare ediyor sanmıştım"
"Yuhhhhh, Mert mi hahah, Bizim Mert mi "
"Hazar gülme öldürürüm seni, oğlum ben ne yapayım o kadın beni baya değiştirmişti. Her şeyden, herkesten şüphe eder olmuştum. Ben özüme gerçek anlamda Meryemceyle evlendikten sonra dönmeye başladım"
"O kadın hepimizi parçalamıştı, neyse şimdi hepimizi bağlayan bir bağ var "
Ağızımı açıyordum ki odanın kapısı çalındıktan sonra Boran içeriye girdi. Elindeki dosyayı bana uzatıp;
"Ağam, Celal'in bitirecek resimler"
"Tamam boranım"
Boran masaya dosyayı koyup çıkarken Sultan abla ikinci fincan kahvelerimizi getirdi.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Hazar'ın aşiret işlerinden destek olurken bir taraftan kendi şirket işlerimiz halletmiştim. Kolumdaki saate baktığımda akşam üzeri beşi gösteriyordu. Hazar ile dördüncü kahvemizi getiren Sultan ablaya;
"Abla Meryemce kendi odasından çıktı mı?"
"Yok beyim çıkmadı. Dört litre su içti, iki bardak kırığını toplattı. O çalıştığı öbür işte fena paylıyor herkesi"
"Anladım ablam, Hazar sen bekle ben gidip bakayım"
"Aman Fırtına beyim sakın. O şirket işiyle ilgilenirken ölümden başka hiç kimse ulaşamaz ona. Bir keresinde İstanbul da şirket işiyle uğraşırken Mert oğlum şirketten geldi. Ablasına görünmeden yattığını biliyorum Minayı demiyorum bile"
"O kadar yani diyorsun Sultan'ım"
"O kadar hazarum o kadar "
"O zaman bizde kahveleri avluda içelim Hazar"
"Olur ağam"
Sultan abla mutfak tarafına inen merdivenden ilerken, bir direk avluya inmiştik. Avluya inmemizle avlu meryemcenin gür sesiyle inliyordu. Bir saat geçmişti Meryemce bir dakika bile susmadan bağırıyordu. Ne dediğini anlamıyorduk. Bazen İngilizce bazen Fransızca çoğunlukla Türkçe konuşuyordu. Bir iki defa yerimden kalkmak istersem de vazgeçmiştim. Son bir kez ayağa kalkmıştım ki Babam, annem ve amcam avluya girmişti. Annem odasına gitmek için merdiveni çıkıyorduk ki Meryemce odasının kapısından kafasını uzatıp;
"Sultan abla su ve şu kırıkları topla gel çabuk beş dakikan var"
Babam ve amcam bana bakınca kaşlarımı çatmıştım ama yapabilecek bir şeyim yoktu. Meryemce aslında çok sert dominat bir kadındı. Sadece onun içinde eski usul bir kadın vardı. Kocasına saygı duyan, babam ve anneme saygılı. Ben içimden karımı severken, telefonum çalmaya başlamıştı. Ekrandaki numarayı görünce sinirlenmiştim. Açtığımda Selvinin abisi, kaderin abisiyle çay içmeye geleceklerini ve hayırlı bir şey konuşmaya geleceğini söylediğinde derin bir nefes çekip buyurun demiştim. Annem, Kader ve Selvi'ye misafirlerimizin olduğunu söylediğimde bana bir şey demeyecekleri için sadece kafalarını sallamışlardı. Hazar'a bekle diyerek kapıya çıkmıştım.
.......................
Konağa girdiğimde herkes avluya gelmişlerdi. Meryemcenin hafif sesi geliyordu. Leyla eline telefonu alıp birini aradıktan sonra hoperlöre vermişti. Bir iki çaldıktan sonra ;
"Burhan abi hayırdır, ne oluyor"
"İmanımız gevredi sabahtan beri Leyla, dört tane görüntülü toplantı yaptı. Düşün Ömür uçağa binmeden birinci toplantıyı yaptı, ikinci toplantıda Ömür buradaydı."
"Hukuk bölümü sakin değil mi?"
"Kızım hukukta sorun olsaydı sen ne yapıyordun"
"O da doğru, peki Mimarlık ne oldu yani Mert"
"Mert'i toplantıda neredeyse ağlatacaktı. Biliyorsun Ateş hanım oldu mu acıması yok. Şu büyük işleri yaptığımız Çka sağlık kuruluşunun bir şubesi Mardin'e açılacakmış, binanın mimarlık işini Mert'e vermedi."
"Şaka mısın abi ya, peki nerede o"
"Eve gitti, bir aylık izine ayrıldı"
"Eyvah eyvah, peki Ömür ne yaptı"
"O mu en son imdat diye toplantıdan kaçtı. Neyse lojistiğe geçiyorum elemanlarla bir toplantı yapacağım"
"Burhan abi geçmiş olsun"
"Sağ ol feminist sağ ol, bu arada Semiha ablayı kovdu"
"Senin asistanı mı, sebep"
"Dosyalarla oynama yapmış dolandırmak için, Hem de dün yapmış bu gün çözdü "
"Tamam abi kolay gelsin, sana asistan ayarlıyayım mı"
"Yok gerek yok Ezgi hanım geldi bir saat içinde toparladı"
"Hangi hatice yoksa"
"Leyla kapa ağızını"
Leyla gülerek telefonu kapadığında, bir dakika dedikten sonra gülerek Mert'i aradı. Bir iki çaldıktan sonra Mert'in gür sesi avluda duyuldu.
"Leyla sakın gülme, anamı ağlatı o patronun olacak ateş hanım"
"Sebep neydi sizde"
"Eski savcı kudurmuş, lojistiği karıştırmış yetmemiş son işimizdeki projeleri çaldırmış bir sürü saçma şeyler. O kadar ki beynim sulandı."
"Ne istiyor bu adam anlamıyorum ki"
"Çok iyi biliyoruz, neyse izine ayrıldım ben."
"Çok iyi yaptın. Semiha ablayı kovmuş"
"Sadece o değil benim bölümden Fazıl, Taner, Ufuk kovuldu. Bu ihtimalle işlerine taş koyacak."
"Allahım yaa tamam Mert görüşürüz"
"Dikkat et kendine ve bölümüne"
"Germe beni Mert"
"Ah canım senin haberin yok değil mi? ablam bir daha ki ay doğum iznine çıkıyor ve Ateş hanım olarak oradan şirket yönetecek"
"Allah razı olsun içimi kararttın "
"Ne demek sevgilim her zaman, hadi beni oyalama işim gücüm var"
Leyla, Mert'in telefonu kapattığında Sultan abla masaya buyur etmişti. Avludaki iki masa kurulmuştu. Biri gençler için biride bizim için Bedirhanlarda gelince herkes yerine geçmeye başlamıştı. Konak yoğun şekilde balık kokuyordu. Masa herkes oturduğunda Zümrüt bile masadaydı ama Meryemce hala gelmedi. Yavaşça sedirden kalktığımda herkes bana bakıyordu. Meryemcenin özel odasının önüne geldiğimde kapıyı bir iki defa çaldım. Biraz bekledim kapı açılmayınca kapının kolunu aşağı indirdiğimde kapı kilitliydi. Bir defa daha çaldıktan sonra;
"Meryemce hanım "
Biraz bekledim ama yine açılmayınca elimi kaldırmış kapıyı çalıyordum ki kapı yavaşça açıldı. Meryemce hamileliğinden dolayı yavaşça yürüyerek kapının önüne gelip kapıyı kapattı. Masaya doğru yürümeye başladığımızda yanımda yavaşça yürüyen karıma göz ucuyla baktığımda sanki gözlerinin altı morarmış gibiydi. Masadaki yerine otururken masadaki herkese tebessüm edip yerine oturdu. Balıkları yemeğe başladığımızda Meryemce öylece bize bakıyordu. Bir iki balığı yedikten sonra onun yemediğini fark edince ağızımı açıyordum ki Meryemce haddinden fazla kısılmış sesiyle Sultan abladan ılık süt istemişti. Sultan abla koşar adım mutfağa giderken, elimi masasın altından Meryemcenin dizine koyduğumda ne demek istediğimi anlamış, kısılan sesini daha fazla sessizleşmesine gerek kalmadan;
"İstemiyorum yemek "
Kaşlarımı çattığımda çocuk gibi başını hayır manasından sallamıştı. Konuşmama fırsat vermeden Mina ve Talha'ya baktığında gülmüştü. Meryemce birden ;
"Annem"
"Efendim "
"Balık nasıl yenir gösterdin mi Emrah abimlere baksana savaş ediyorlar"
"Yok anne ama şimdi gösteririm"
Emrah ve Sinan hamsileri ayıklamaya uğraşıyorlardı. Mina birden 'abimler' dediğinde hepimiz ona bakmıştık. Talha ve Mina aynı anda ellerine bir hamsi alıp kuyruklarına kadar yedikten sonra ellerinde sadece kuyrukları kalmıştı sadece. Emrah ve Sinan bakarken hepimiz gülüyorduk. Yemeğe başladığımız andan beri Kadir ile Kader'in ve Selvi ile Serdar kendi arasından sessizce atışıyorlardı. Bir iki kendilerine gelmeleri için öksürsem de fayda etmemişti. Konunun bu akşam gelecek olan Kader ve kendi abisi olduğunu farkındaydım. Ağzımı açıyordum ki Selvi kendine engel olamadan birden bağırdı;
"Azcık sesini çıkarsaydın"
"Selvi masadayız kendine gel, kapa ağızını ben kapamadan "
Annemler Selvi'yi kadir Serdar'ı susturmayı uğraşırken, Selvi anne olarak çırpınıyordu ama beni unutmuştu sanki. Selvi birden ayağa kalktığında, herkes ona bakarken sinirle elimdeki çatalı sıkıyordum. Serdar daha fazla dayanmadan gür bir sesle;
"Ne saçmalıyorsun Selvi sen onun annesiysen benden onun babasıyım."
Serdar elini yumruk yaptığını gördüğümde artık kendimi tutamadım. Elimi masaya vurduğumda yanımda oturan Meryemce bile yerinden sıçramıştı. Selvi ve Serdar bir andan içlerinde olduğu balon sanki patlamış gerçek hayata döndüklerini anladıklarında başlarını önüne eğdiklerinde, gür bir sesle;
"Bu kadar mı? bitti mi kavganız. Bu ne hadsizlik ne terbiyesizlik. Siz beni tanımıyor musunuz?"
"Ağam şey"
"Ne ağam Selvi, ne çabuk unuttunuz kader ve sen bazı şeyleri. Sizlerin peri ve Melekten ne farkınız var benim için. Kızım sizin evlatlarınız benim de çocuğum değil mi ? Şimdi siz ikiniz kendinize gelin ben sizi getirmeden "
Selvi hafif gözlerime izin istercesine bakınca, başımla git demiştim. Selvi giderken arkasından baktığımda yazmasının ucunu gözüne sürmüştü. Ağlayarak odasına çıkarken Serdar yerine oturuyordu ki sertçe elimi masaya tekrar vurup;
"Serdar Gökhan Alibeyoğlu kahvede getireyim istersen, Bir daha Selviye bağırdığını duyarsam inanın kafanı koparırım. Şimdi kalk git karından özür dile "
Serdar yerinden hızla kalkarken kafamı masaya çevirdiğimde herkes hiç bir şey olmamış gibi yemeğini yerken, yanımda oturan karımın dizindeki elini tuttuğumda elini çekip kaşlarını çatarak bana baktığında, hafif ona doğru eğilerek ;
"Ne oluyor "
"Hiç ama hiç anlamayacaksın, Mina'ya bak bir dakika bir bak"
Göz ucuyla kızıma baktığımda sandalyesine sinmiş gözleri bende, başını annemin koluna koymuştu. Göz kırpıp baktığımda yüzünü saklamıştı. Tekrar Meryemceye döndüğümde;
"Meryemce bana alışması lazım artık "
"Böyle mi alıştırıyorsun. Bak az önce serdar Selviye sesini yükselti diye bağırdın ama sen dün bana sesini yükseltmeyi bırak neredeyse dövecek gibiydi, ama ben bir şey demedim niye çünkü sabah sana dediğim gibi ben herkesin içinde kocama bağırmamalıydım. Çünkü sen ağasın senin bir itibarın var ben şu kapıdan içeriye evime evimize girdiğimde ben senin karınım benim sana karşı ait görevlerim var ama yapma kızımı yorma o çok hassas çok farklı"
"Ne yapıyorum ben "
"Mustafa Hamza kızın seni o kadar çok seviyor ki onun için senden çok korkuyor. Sana daha adapte olamadı. Söylesene seni Azrail olduğunu kaç defa gördü, sadece dün gördü ve daha unutmadı ama neyse ben sana ve kızını birbirinize çok güzel alıştıracağım. Bak o zaman kızına nasıl dikkat edeceksin."
"Meryemce ne demek istiyorsun"
"Hiç bir şey"
Ağızımı açıyordum ki Mina yanımıza geldi. Elini annesinin karnına koyup;
"Anne hattab ile Gülşahı sevmeye gidebilir mi baksana"
"Zümrüt yengen ve Başak teyzen izin veriyorsa"
Mina gülerek az önce masadan kalkan Başak ve Zümrüt'ün yanına sedire koştuğunda Meryemce de yanımdan kalkmıştı.
Herkes masadan kalktığında bende sedirlere geçmiştim. Başak ve Zümrüt odalarına çıkarken Talha Avşin'in dizine, Mina annesinin yanına oturmuştu. Akşam misafir geleceği için henüz çaylar gelmemişti. Kendi aramızda sohbete durduğumuzda telefonumu çalmıştı. Araya baktığımda açıp kulağıma koydum. Biraz dinledikten sonra tamam diyerek kapatmıştım. Hazar hayırdır der gibi bakarken, gür bir sesle Boran ve Meriç'i çağırmıştım. Boran ve Meriç koşarak içeriye girdiğinde;
" Boran Ayşegül ile Songül'ü, bizim çocukları alın lunaparka gidin eğlenin tabi Talha'm ve Mina'mı da alacaksınız"
Çocuklar sevinçle odalarına koşarken, Talha koşarak yanıma gelip yanağımı öptüğünde gözüm kızımdaydı ama hiç oralı olmamıştı. Başını Meryemcenin bel boşluğa koymuş öylece bakıyordu.
Çocuklar üzerlerini değiştirmiş avludan çıkarken, bir tek Mina gitmemişti. Annesinin üzerine koyduğu elini tutmuş parmağındaki yüzükleriyle oynuyordu. Yanlarına gitmek için ayağa kalkmıştım ki Kamil avluya girerek Kader ve Selvinin abisinin geldiğini söylediğinde tekrar yerime oturmuştum. Selvinin abisi Azat ve Kaderin abisi Behzat gülerek bana doğru gelirken, hanımları ve anneleri Meryemcelerin olduğu sedirlere geçmişlerdi. Azat ve Behzat ellerini uzattığında zamanında kırdığım ikisinin parmaklarına baktım. Zamanında ikisini dövmüşte olsam kapıma geldikleri için ağa olduğum için bir şey dememiştim.
Bayanlar yan sedirde otururken, biz de erkekler aramızda günlük sohbet ediyorduk daha doğrusu hepsi konuşurken, ben sadece dinliyordum. Biraz zaman geçmişti ki konağın kapısından içeriye Kaderin yeğeni, Behzat'in oğlu oğuz kaan avluya girdi. Yeni askerden gelmiş başı önünde yanımıza geldiğinde elimi öpmüştü. Yanımıza oturduğunda Selvi'nin abisi Azat hafif bir öksürükle;
"Mustafa Hamza ağam bizim seni ziyaret etmemizin sebebi var"
"Evet bir sebebi vardır elbette ama ben ilgilenmiyorum. Sen kız kardeşini, Behzat'ta Kaderi görmeye gelmiştir diyorum sonuçta burası onlarından yuvası"
Azat ağa kızarırken, Behzat ağa derin bir nefes alıp elini oğlunun omzuna koyduktan sonra;
"Ağam be-"
"Behzat haddini aşma istersen. Sence benim size verecek kızım var mı"
"Ağam zamanında yaptığımız hatalar eskide kaldı, sonuçta bizim ağamızsınız. Kız karde-"
"Behzat benden hiç bir şey geride kalmaz, cezasız da kalmaz. Ben unutmadım 17 yaşında ağızından kanlar akarak bu kapının önünde ağlayan kızı bacımı kaderi bulduğum anı. Ben unutmam çarşıda esnafın halini hatırını sorarken bütün milletin önünde daha 15 yaşında yine üstü başı kir pas içinde dudağının kenarında kurumuş kanla Selvi'nin ağam öldür beni ama abime verme dediğini. ikisinin sebebi neydi kardeşlerimi sevmeleriydi. Şimdi değil Gül'ü bak şurada kızımın sevdiği pembe kurdeleli köpeği bile vermem. Şimdi bacılarımın abileri olarak geldiniz, aşirettimin adamı olarak geldiniz başımla gözümle buyurun oturun ama iş başka yeree giderken eskinin üzerine çizgi çekmem"
Kader ve Selvi gözleri dolu şekilde bana bakarken Behzat ve Azat hatalarını anlamışlardı. Zaman ilerledikçe bakışlarım Meryemceyi bulduğunda dizinde hırkasıyla oynayan kızının saçlarını severken, Kader ve Selvi'nin yengelerini annelerini dinliyordu. Kadınların arasındaki konu neydi bilmiyordum ama Meryemcenin dedikleriyle hepimizin dikkatini çekmişti.
"Benim ceza tanımım çok başkadır veya anlatma şeklim. Hiç umulmadık anda cezam ortaya çıkar ve acıdır benim cezalarım zordur. Benim cezalarım hayatımdaki değerlerine göre değişir. Hele sevmiyorsam o insanı öldürmekten beter ederim"
Ağızımı açıyordum ki Kamil avluya girerek;
"Ağam affet rahatsız ettim bu saate ama bir adam var kapıda hanımağamızla görüşmek istiyor muş"
Ben cevap vermeden Meryemce Minayı Avşin'ine bırakıp ayağa kalkarak;
"Gelsin Kamil bey"
Meryemce avlunun ortasında geçtiğinde konaktan içeriye uzun boylu kırlaşmış saçlarla bir adam girdi. Adam Meryemceye yaklaştıkça dikkati mi Leyla çekmişti. Benim ve Hazar'ın arkasına geçmişti. Elini bir anda Hazar'ın omzuna koyduğunda Hazar elini tutmuştu. Tekrar gözlerimi herkes gibi Meryemcenin üzerine diktiğimde Karşısındaki adam çatık kaşlarla;
"Meryemce Ateş deli doktor"
"Yavaş Cihanşah yavaş hızlı gidiyorsun dikkat et çarparsın"
"Sen beni nasıl tehdit edersin"
"Sen benim şirketime sızmaya çalışmayacaktın. Adamlarıma ve o kendi işinde olan kadını ayartmayacaktın. Daha doğrusu kapanıp gitmiş olan davayı tekrar yürürlüğe nasıl koyarsın."
"Meryemce yakarım seni, bitiririm"
"Hiç bir şekilde usulsüzlüğüm yok, hiç bir hatam yok, ama senin"
"Ateş ne istiyorsun"
"Öncelikle Alibeyoğlu diyeceksin. Sen ne istiyorsun asıl ne kaşınıyorsun"
"Tek bir hatamı söyle"
"Ulan ayağıma dolanan sensin. Tek hatan mı Leyla soylu, sen nasıl tertemiz kızı işinde mükemmel olan bir kızı nasıl kirletmeye uğraşırsın. Buket yetmiyor mu sana"
"Karımı karıştırma"
Adam bir anda elini havaya kaldırıp Meryemceye uzatınca hepimiz ayağa kalktığımızda, bize dönerek eliyle sakin dedikten sonra tekrar adama dönerek;
"Sen nasıl buraya kadar gelerek nasıl karıştırıyorsan bende çok sevdiğin karını karıştırırım"
"Tamam Meryemce son bir şans ver bana"
"Savcı Cihanşah bilirsin benden hiç bir zaman son şans yoktur bir şey bitti mi hayatı da biter. Şimdi iki saat sonraki uçağına yetiş ve İstanbul'a git"
"Bunun acısını çıkarırım Meryemce"
"Çok konuşma Cihanşah yarın çok işine yarayacak sesin"
Meryemce arkasına dönerek bize doğru yürürken, adam tam çıkıyordu ki telefonu çaldı. Meryemce hızla adama dönerek;
"Aç telefonunu Cihanşah"
Adam eli titreyerek cebinden telefonu çıkarıp kulağına koyduğunda dinledikçe beyazlıyor. Boynundaki kravatını gevşetiyordu. Telefonu kapatmadan sadece sessizce tamam demişti. Adam çıkarken hepimiz Meryemce bakıyorduk. Yavaşça yerine oturduğunda annemlere tebessüm etmişti.
Saat 11'e geldiğinde Behzat ve Azat çıkarken Meryemce dizinde mina ile sedirde uyukluyordu. Lunaparktan dönen çocuklar neşeyle avluya girmişlerdi. Çocuklar odalarına çıkarken Gül yanıma gelip sıkıca sarılmıştı. Onun saçlarını öperken Mina ile göz göze geldiğimizde ufak kızım yüzünü Meryemcenin karnına çevirmişti. Yanlarına gidip diz çöktüğümde Mina, Meryemcenin hırkasına sıkıca sarılmıştı. Meryemce ile göz göze geldiğimizde gözlerindeki kırgınlık canımı acıtmıştı.
Ağızımı açıyordum ki Sultan abla elinde türk kahveleriyle yanımıza gelmişti. Bedirhan ve Ünal amcaları bırakmamıştık. Kahveleri içiyorduk ki Boran ceketinim önünü ilikleyerek avluya girmişti. Hepimiz önce kolumuzdaki saate baktıktan sonra sakallarımı kaşıyarak;
"Saat gece yarısı , ne var Boran ali"
"Ağam, şu neydi adamın adı "
Boran düşünürken Meryemce gür bir sesle;
"Nedret erdem"
"Evet hanım ağam elinde bir kaç dosya sizi görmek istiyor"
"Tamam gelsin"
Boran çıktığında Meryemce bacağında uyuyan kızımızı odasına gönderip ayağa kalkmıştı. Bizim yanımıza gelip ayakta kapıdan içeriye elinde beyaz ufak ufak çiçeklerle ve büyük beyaz lilyum buketiyle yanımıza geldi. Yanında uzun boylu siyahi bir kadın Meryemcenin önünde durdular. Nedret bey elindeki çiçekleri Meryemceye verirken;
"Müge çiçekleriniz ve Lilyumlarınız"
"Teşekkür ederim Nedret bey, istediklerim nerede"
Nedret bey yanındaki kadının elinden kalın bir dosyayı Meryemceye verdiğinde, Meryemceye masaya bırakıp;
"Tamam mı her şey"
"Adalet bakanlığından bildirim çıktı, sabah evinden alınca"
"Meslek ile ilgili"
"Yarın bu saatten sonra meslekten men edilecek. Dosyayı gönül rahatlığıyla yok edebilirsiniz"
"Teşekkür ederim Nedret erdem "
"Hanım efendi şu üç belgeyi imzalamanız gerekiyor"
Meryemce kadına kaşlarını çattığında kadın hemen arkasını dönmüştü. Dosyayı kadının sırtına koyduğunda Nedret erdem ceketinin cebinden bir kalem çıkardı. Meryemce kaleme baktıktan sonra üç ayrı dosya üçer tane imza atmıştı. Nedret bey dosyaları aldığında Meryemce kalemi vermemişti. Kalem elinde Nedret beye baktığında;
"Sizi tekrar patron olarak, bayan Ateş olarak görmeyi özlemiş"
"Ben her zaman buradayım fakat artık bayan ateş alibeyoğluyum. Başkana selam yaverine de."
Nedret bey gülerek başını eğdiğinde Meryemce gülerek yanındaki kadına;
"Do you know who I am (Benim kim olduğumu biliyor musun?)"
"I do not know (bilmiyorum)"
"i hawk (ben atmacayım)"
Kadın gözlerini kocaman açarak Meryemceden uzaklaşmıştı. Meryemce kadına başıyla çık dediğinde Nedret bey bize baş selamı vererek çıkarken Meryemce hafif gülerek;
"Dönüyor musun? yoksa bu gece Mardin de misin"
"Döneceğim hanımefendi"
Meryemce başını salladığında adam avludan çıktığında Leyla birden;
"Cihanşahı bitirdin."
"Evet bitirdim, ne zaman söyleyecektin, benim için seninle birlikte olduğunu veya bu lafı herkese söylemeye başladığını"
"Utandım Meryemce çok utandım"
"Leyla, bu adamın nasıl bir adam olduğunu biliyordu. Neyse Sultan ablaya söylesene süt getirsin"
Leyla giderken bizde Meryemce bakıyorduk. Ağızımı açıyordum ki Ünal amca birden;
"Mustafa oğlum"
"Buyur Ünal amca"
"Bak oğlum şu Hazar'ın çiftliğin karşısındaki çiftliği biri almıştı ya "
"Evet amcam"
"Sizin çiftliğin yanındaki büyük çiftliği ve Bizim çiftliğin arkasındaki büyük çiftliği aynı kişi almış"
"Nasıl yani "
"Kim bunlar bilmiyoruz oğlum"
Hazar ile göz göze geldiğimizde Hazar birden önündeki kahvenin son yudumunu içerek;
"Alan puşt yabancıymış, ne yapacağız. Bir şeyler dönüyor buralarda ama"
Gözlerimle etrafa bakıp bayan olarak Meryemce ve Leyla'nın kaldığını anladığımda;
"Bilmiyorum ama kimse o it inşallah ayağıma dolanmaz. "
"İnşallah kardeşim "
Baran ağızını açıyordu ki Meryemce elindeki sütten bir yudum daha alarak;
"Ağam belki adam gayrimenkul yapmayı seviyordur"
"Meryemce hanım benim etrafımda gayrimenkul yapmasın kimse yoksa nefesini elimde verecektir eminim"
Meryemce tamam manasında kafa salladığında herkes gülmüştü.
................................
Saat gece bir olduğunda avluda meryemce Leyla, Hazar ve ben kalmıştık. Leyla üçümüze kahve Meryemceye süt getirip yanımıza oturmuştu. Hazar ile konuşurken Leyla birden yanında oturan Meryemceye dönerek;
"Meryemce, İstanbul'daki Marc yapının sahibi Kahraman tuncay var ya"
"Hünkar'ın ezeli düşmanı, ne oldu yine kuruluş gecesi mi var"
"Hem oda varda bu gün beni aradı. Bir şey söyledi bana "
"İş yapmam o adamla"
"İş değil zaten, şey Meryemce"
"Ne oluyor Leyla soylu"
"Kahraman bey bana şey"
"Leyla sana ne, germe beni"
"Bana iki senedir aşık olduğunu evlenmek istediğini söyledi"
Meryemce içtiği Süttü zorla yutarken, yanımda oturan Hazar sinirle birden;
"Ne evlenmesi Merinos"
"Evleniyordum demedim, Kahraman bana evlenmek istiyor dedim"
"O kim ki sana evlenme teklif ediyor "
Hazar hırsla yerinden kalktığı gibi kapıya yürüdü. Konağın kapısını ardından sertçe çarptığında Meryemce ve Leyla yerinden sıçramıştı. Leyla, Hazar'ın arkasından biraz baktıktan sonra Meryemceye tekrar döndüğünde inci tanesi gibi göz yaşları yanaklarından süzülüyordu. Meryemcenin elini tutup;
"Ben mecbur değilim dimi Meryemce, Ömrünün sonuna kadar beni Mina gibi yanında tutarsın saklarsın dimi"
Meryemce iki elinin arasına Leyla'nın yüzünü alıp, baş parmaklarıyla göz yaşlarını silerken;
"Ömrüm oldukça yanındayım arkandayım, annenim ablanım bana bir şey olsa bir sürü abin bir sürü ablan var en önemlisi arkanda benimde olduğu gibi Mustafa Hamza Alibeyoğlu var Leylam. İstemezsen istediğin şehirde, istediğin ülkede aç avukatlık büronu hep arkandayım"
"Beni kendinden ayırma Meryemce"
"Ne istiyorsun söyle Leyla"
"Arkamda dur. Ben, ben Kahraman beyle görüşme istiyorum Meryemce"
"Tamam ağlama her zaman arkandayım"
Leyla göz yaşlarını silerek yanımızdan kalktığında Meryemce arkasından bakıyordu. Leyla, merdivenlerin basamaklarının yarısına geldiğinde Leyla'ya seslendiğinde omzunun üstünden gül güzelime baktığında;
"Kaçtığın o kalbinde ölüm varken, hayatı yaşam olan adamı koyamazsın o kalbe Leyla soylu"
"Meryemce ben"
"Bir şey deme sadece iyi düşün, ben ne karar verirsen arkandayım"
Leyla bir şey demeden odasına çıkarken Meryemce yerinden kalkıp, yanıma gelip oturmuştu. Başını omzuma yaslarken, kolumu kaldırıp göğsüme yasladığımda;
"Senin şirket de ayar çekeyim mi Ağam"
Gülerek başını öptükten sonra, elimi karnına koyarak;
"Olur sultanım gel ama önce buradaki aslanlarımı doğur"
Meryemce gülerken konağın kapısı açıldığında Meryemce başını kaldırıyordu ki izin vermemiştim. Hazar, gömleğimin üstten üç düğmesi açık, aşırı sinirli bir şekilde yanımıza geldi. Sinirden gözlerinin akı kıpkırmızı benim gözlerime baktıktan sonra yüzünü boynuma gizleyen karıma;
"Meryemce gerçekten evlenecek mi"
Meryemce yüzünü boynumdan kaldırıp, Hazar'ın yüzüne bakarak;
"Birine güvenmek istiyor, kalbi çok yaralı şimdi onu tanımak istiyor abi"
"Meryemce, dilam ne olur izin verme evlenmesin, görüşmesin"
"İzin verdim ve kararlarının arkasında olacağım. Kahraman mutlaka beni görmek isteyecek zaten eminim"
Hazar elini yumruk yaparak yanımızdan kalktığında, yanımdaki karının başını eğdiğini hissettiğimde, elini tutarak;
"Hadi gel ömrüm yatalım saat baya geç oldu"
Meryemce başını salladığında elini tutarak kaldırmıştım..
...........................
MERYEMCE....
Sabaha karşı birinin yanağımı öpmesiyle uyandım. Gözlerimi açtığımda uyuyalı daha bir saat olduğunu anlamıştım. Yanımdaki bedene baktığımda Mina başını omzuma koyarak;
"Anne korkuyorum"
Elimi kızımın başına koyduğumda hafif ateşi vardı. Yanımdaki Mustafa'ya baktığımda derin bir uykunun içinde olduğunu anlamıştım. Mina'ya Mustafa ile aramızı gösterdiğimde Mustafa baktıktan sonra başını hayır manasında salladığında elime bir dakika diyerek yatağın ortasına kaydım. Mina sağımda Mustafa solumda ikisinde başını bel boşluğuma koyduğunda gülsem de içim burulmuştu. Mustafa aslında yavaş yavaş alışıyordu ama fark etmediği o alışana kadar Mina çok sevdiği ve herkesten Çınar'dan bile üstün tuttuğu adamı babasından kopacaktı. Mina benden başkasını kıskanmayan kızım, Peri'nin kızını kucağına aldığında bana benzeyen gözleri kıskançlıktan dönüyordu. Annesi kılıklı kızım saklamayı çok iyi başarıyordu. Çınar'ın Mina için dediği doğruydu. Mina ben ve Mustafa'ya çok bağlı bir çocuk olduğu için kullandığımız cümlelere takılıyordu. Bağırdığımız zaman kaçıyordu çünkü zarar görmek, kırılmak istemiyordu. Benim kızım yaşından büyük düşünüyordu. Bazen keşke her şeyi konuşup dost olmasaydım diyorum. İki yaşındayken bile fena bir kızım vardı. Kızımın saçını severek tekrar uykuma yenik düşmüştüm.
Gözlerimi tekrar açtığımda ezan okunuyordu. Duvardaki saate baktığımda uyuyalı yarım saat olmuştu. Belimin boşluğunda uyan kızımı yastığıma yatırdığımda hemen gözlerini açmıştı. Yanağını severek güldüğümde;
"Nereye anne"
"Duyuyor musun ezan okunuyor"
"Duydum annem"
"Hadi sen uyumaya devam et ben babanı uyandırayım namaz kılalım olur mu"
"Olur anne, babam sana da bağırmaz mı"
"Mina baban bana bağırmaz"
Mina gözlerini hemen kapatmıştı. Saçlarını sevdiğimde gözleri kapalı güldüğünde baş parmağımla burnuna vurmuştum. Sol tarafıma döndüğümde Mustafa gözlerini açmış bana bakıyordu. Ağızımı açıyordum ki konuşmadan yanımdan kalkmıştı. Mina'nın ondan korktuğunu anlamıştı.
Banyo kapıyla biraz bakıştıktan sonra zorda olsa yataktan kalkmıştım. Kapının önüne geldiğimde kapı hızla açılmıştı. Mustafa ile göz göze geldiğimizde hemen başını çevirip yanımdan uzaklaştı. Banyoya girdiğimde zorlansam da abdestimi almıştım. Odaya girdiğimde Mustafa selam veriyordu. Feracemi giyindiğimde namazını bitirmişti. Namazımı ayakta kılamadığım için yere oturarak kılmaya niyet etmiştim.
Namazımı eda ettikten sonra duamı da etmiştim. Yerden kalktığımda yatağa döndüğümde gördüğüm manzara ağlamama sebep olmuştu. Benim yastığıma saçları dağılmış uyan kızım ve yatağın sağ tarafında yere oturmuş kızımı izleyen Mustafa. Derin bir nefes çekerek gözyaşlarımı sildikten sonra yatağa yerime geçtiğimde;
"Hadi gel yat Mustafa"
"Meryemce ben başaramadım değil mi babalığı"
"Evet kızımıza babalığı beceremiyorsun, hadi gel yat "
Mustafa derin bir nefes çekerek yerinden kalktı. Yanıma geldiğinde sırtını bana dönerek yatmıştı.
.............................................................
Gözlerimi açtığımda Mustafa aynanın önünde gömleğini iliklerken, Mina yanımda yoktu. Zaten oturur vaziyette uyuduğum için yavaşça ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Elimle yüzümü ovuşturduğumda odada derin bir nefes duyuldu. Başımı Mustafa'ya çevirdiğimde ne ara koltuğa oturdu fark etmemiştim. Başını arkaya koltuğa yaslamış öylece duruyordu. Ayağa kalktığımda tekrar derin bir nefes aldıktan sonra;
"Ben yeğenlerime yeri geldiğinde baba olan adam kızımıza babalık yapamıyorum"
"Çok normal Asi ağam, çünkü gerçek babası değilsin. Kalbinde hissetmiyorsun onun duygularını"
"Ne demek istiyorsun "
"Hiç, sen zeki adamsın düşün diyorum "
Mustafa hızla yerinden kalktığında umursamadan banyoya girmiştim. Yüzümü yıkarken odanın kapısının sertçe çarptığını duymuştum. Odaya girdiğimde üzerimi değiştirip avluya çıkmadan önce telefon ile kısa bir görüşme yaptıktan sonra çıkmıştım. Masa kurulmuş herkes otururken, halaların geldiğini görmüştüm. Yerime otururken Kezban hala yüzünü acayip bir şekilde yaparak ;
"Hoş geldin demek yok mu gelin ağa"
"Hoş geldiniz Kezban hanım ben sizi Brezilya'ya gittiniz sanıyordum. Bir arkadaşım bir metrekarelik yerde açıklık var demişti de"
Halalar güzel bir şey söylüyorum zannederken, Hazar abim;
"Hanımağam halaların brezilyada ne işleri olacak ki"
"Aaa! hazar ağam haberin yok mu? Brezilya'nın sao paolo sahillinin açıklarında yaklaşık 110 dönümdü galiba bir ada var. Tamamen yemyeşil cennet gibi ama girilmesi yasak "
"Sebebi nedir ki güzelim"
"Sebebi şey Dağhan, adada yaşayan tek canlı bothropos insularis yani çukur engereği adanın adı yılan adası. Adada bir metre kareye 5 tane yılan düşüyor. Şimdi bakıldığında Kezban hanım ve Kevser hanımın çukur engereği gibi zehirli dilleri olduğunu düşünürsek gitmiş olmalarını düşünmüştüm"
Masada herkes bıyık altından gülmeye başladığında Mustafa dizimin biraz üstünden bacağımı sıkınca gülmemek için kendini sıktığını anlamıştım. Halalar bana bakınca sinirden kıpkırmızı olduğunu anlamıştım. Mustafa kahvaltı için afiyet olsun dediğinde, Mina koşarak yanımıza gelmişti. Sultan abla Mina için Mustafa ve benim arama bir sandalye getirmişti. Mina sırtını hafif babasına dönmüş bana bakarken, gülerek kahvaltı ettiriyordum.
...............................
Kahvaltı bittiğinde sedirlere geçmiştik. Kadir, Serdar, Dağhan ve Devran şirkette kahvelerimizi içeriz diyerek çıkmışlardı. Avluda Mahşerin dört atlısı babamlarla otururken biz annemlerle oturuyorduk. Biraz zaman geçmişti ki Sultan abla babamların kahvelerini getirmişti. Onlar kahvelerinden bir yudum almıştı ki Boran ile Leyla aynı anda avluya girdiler ben Leyla bakarken üstünde lacivert kayık yaka spor bir elbise vardı. Ben onun konuşmasını beklerken, Boran Mustafa ya;
"Ağam, şey hanımağam ile görüşmek isteyen bir adam var "
Leyla'nın bakışlarından geleni anlamıştım. Mustafa dönerek tamam manasından kafamı sallamıştım. Boran'a tamam dedikten sonra o çıkarken ben Leyla'ya çatık kaşlarla bakarak ayağa kalktım. Babamlarla Mustafaların olduğu sedirin yanına gelerek durduğumda Leyla benden bir kaç adım öne doğru yürüyerek avluya giren Kahraman tuncaya elini uzatmıştı. Kahraman'ın gözleri Leyla'da olduğu için beni fark etmemişti. Leyla'nın elini öpmek için eğiliyordu ki;
"Kahraman tuncay benimle görüşmeye geldiğini sanıyordum"
Kahraman son anda eğilmeden Leyla'nın elini sıkmıştı. Kahraman ceketini düzelterek önüme gelip;
"Bayan ateş"
"Hoş geldiniz Kahraman Tuncay, Artık ateş Alibeyoğlu "
"Doğru özür dilerim bay hünkar'da dün akşam toplantıda sizden öyle bahsetmişti."
"Hünkar ile aynı ortama nasıl geldiniz, gerçekten çok merak ediyorum"
"Doğru bay hünkar si-"
"Tamam kahraman bey şimdi sizinle Hünkarı konuşmayacağım."
"Özür dilerim "
"Neyse Kahraman bey, tanıştırayım Eşim Mustafa Hamza Alibeyoğlu, ve eşimin dostları ve ateş şirket grubun yeni işindeki ortakları Baran Alibeyoğlu, Bedirhan inan ve Hazar Hancıoğlu"
Kahraman hepsiyle tokalaştığında, Mustafa babam amcam ve Ünal amcayı tanıştırmıştı. Kahraman sultan ablanın getirdiği iki sandalyeden birine oturduğunda bende tam karşısındaki boş sandalyeye oturmuştum. Kahraman, Mustafa ile sohbet ederken avludaki herkes bir yerlere dağılmıştı. En son Gülcan'ım başımın üzerini öpüp hastaneye gittiğinde avluda babamlar, Mustafalar ile Leyla ile ben kalmıştım. Leyla tek başına sedirde otururken, başımla gel demiştim. Leyla yavaşça yanımıza geldiğinde otur demiştim. Leyla yanımdan geçerek Kahramanın tam karşısına ama fark etmeden Hazar abimin yanına oturmuştu. Leyla'ya biraz bakıp güldükten sonra Kahraman'a baktığımda, adam derin bir yutkunduktan sonra;
"Ateş hanım aslında buraya gelme sebebim başka bir şey konuşmak istemem"
"Buyurun Kahraman bey, burada konuşabiliriz"
"Leyla hanımın tek ailesi sizin olduğunu bilmeyen yok"
"Yani dolandırmasanız"
"Peki ben müsaade ederseniz Leyla hanımla görüşmek istiyorum "
"Kahraman bey, leyla yaşını başını almış bir insan ne karar verecekse kendi verecek ve ben ne karar verirse ben her zaman olduğu gibi arkasında duracağım. Beni az çok tanırsınız, karar sizin."
Kahraman karşımda derin bir nefes aldıktan, evet manasında kafasını sallamıştı. Aklıma gelenle;
"Kahraman bey oğlunuz ve kızınız sizde mi"
"Annelerinde, 20 günde bir gidip görüyorum. Şuan anneleriyle İtalya'ya gittiler."
"Anladım. Bir ara Mardin'e getirin tekrar görmek isterim"
"Tabi ki, Şimdilik bana müsaade gece uçağım var. Akşam yemeğini Leyla ile geçirmek istiyorum."
"Tabi şimdi çıkabilirsiniz "
Leyla, Kahraman Bey'e kapıya kadar eşlik ettiğinde, Hazar abim ters ters bana bakıyordu. Leyla yanımıza geldiğinde ;
"Avukat leyla soylu"
"Buyurun hanım efendi"
"Artık Hazar abimin avukatı değilsin"
Herkes şok olmuş şekilde bana bakarken, Leyla bir adım daha bana yanaşıp;
"Niye ben yapmıyorum "
"Çünkü ikimizde fark ettik ki Hazar abimden hoşlanmadı Kahraman"
"Ben avukatım özel hayatımla, iş hayatımı ayırırım"
"Tamam işte uğraşmayacaksın."
"Tamam ki alacak benim görevi mi"
"Canım benim sadece Hazar'ımın görevinden azat ettim hala diğerlerin avukatısın. "
"Tamam kim gelecek benim yerime Hancıoğlu şirketine"
"Arzum Aşkım Cankut gelecek, dairesini bile ayarladım"
"O olmaz Meryemce, olmaz o kadın"
"Çok güzelde olur. Sana benim kararımı sorgulama hakkını bu gün vermiyorum. Kararı ben verdim sende uygulayacaksın"
Leyla hırsla yanımdan ayrılırken, arkasından baktım. Hazar abim elini masaya hafif vurarak;
"Ben kıvırcıktan başka avukat istemiyorum"
"Sana da sorduğumu hatırlamıyorum. Birazdan gelecek sende onu kendi şirketine götür odasını görsün."
"Hanım ağam "
"Abi bir söz dinler misin"
"Tamam "
Leyla geldiğinde avluya boranda girmişti. Boran kafasını kaşıyarak;
"Ağam manken ayy bir kadın geldi"
"Gelsin dün akşamdan beri yol geçen hanına döndü konak mübarek"
Boran çıktıktan kısa süre sonra 1.70lik boyunu sanki daha uzun göstermek ister gibi ayağında on santimlik ince topu stilleto, İspanyol paça siyah kumaş pantolon ve göğüs dekolteli askılı beyaz badisinin üzerine siyah ceketiyle Arzum avludaydı. Arzum gülerek bana geldiğinde, Leyla sessizce;
"Geldi tövbe yarabbim"
Arkamı dönüp baktığımda başını önüne eğmişti. Kafamı arzuma çeviriyordum ki babam, Ünal amca ve amcam arkasını bize dönmüştü. Kafamı tamamen Arzuma çevirdiğimde tam benim ile yüz yüze gelmişti. Gülerek elini uzatmıştı. Elini sıktığımda;
"32 yaşındayım. Sizi ilk gördüğüm günden beri güzelliğinize hayranım bayan ateş Alibeyoğlu"
"Teşekkür ederim Arzum. "
"Doğruları söylüyorum"
"Sağ ol tekrardan, zamanla alışırsın ve tanırsın. Leyla ile halledersin. Yalnız kıyafetlerine dikkat hele konağıma gelirken"
"Emredersiniz hanım efendi"
Leyla sinirle kapıya yaklaştığında, Mustafalarda ceketlerini alarak çıkmışlardı. Babamlar da aşağı köye giderken babamın yanağına bastırarak bir öpücük kondurduğumda, babam sıkıca sarılmıştı. Babamlarda konaktan çıktıktan sonra cebimdeki telefonumu çıkarıp İstanbul'daki babamın vefatından sonra şirketi ayağa kaldırmaya başladığım zamanlarda en büyük destekçilerimden olan Erdem hünkarın tek erkek torunu olan Yusuf Kerem hünkar'ı aramıştım. Bir iki çaldıktan sonra asistanı açmıştı. Hünkarın önemli bir toplantıda olduğunu söylediğinde kapatıyordum ki Kızın bir dakika demesi üzerine;
"Efendim"
"Kıymetli dostum Ateş "
"Kıymetli dostum Hünkar nasılsın"
"İyim Meryemce sen nasılsın"
"Nasıl olayım, hamilelik biraz yorucu"
"Anlıyorum"
"Hünkar, ufak nazlımız nasıl"
"Çok güzel "
"Ne kadar oldu"
"8 aylık oldu. "
"Dadı işini ne yaptın"
"Bir aydır bir kız var, kızım onda hemen susuyor"
"Ne güzel isimi ne "
"Hüma Yalçın, bizim ufak bayi sahiplerinden Mehmet yalçının kızı"
"E o adamın karısı aman neyse bu konuyu sonra beni ziyarete gelince anlatıyorsun"
"İnşallah ama senden başka bir şey var"
"Kahraman Tuncay"
"İt herif ne istiyor niye senden "
"Leyla soyluya aşkını ilan etmiş, gelip benden görüşmek için izin istedi"
"Sakın o kızı da harcar"
"İzin verdim. Senden istediğim "
"Tamam İstanbul bende"
"Tamam sağ ol"
"Ne demek Meryemce her zaman, sen az beni desteklemedin."
"Lafı olmaz."
"Meryemce sen çok farklısın, neyse ben artık toplantıya gireyim. İtalyanlarla iş yapacağız"
"Tanıyor muyum acaba yapacağın adamı"
"Bilmem ama kesin tanıyorsun "
"Adı ne"
"Bernardo Mario bruno"
"ukala adam ne olacak, beni de o işe azda olsa ortak etsene"
"Zaten ettim dün lojistiğini verdim senin şirkette"
"Tamam yakın zamanda zaten doğum iznine ayrılacağım facetime konuşuruz"
"Tabi ki bayan ateş, ben artık gidiyorum toplantıya. Kendine dikkat et tek bayan dostum"
"Görüşürüz Hünkar bey"
Gülerek telefonu kapatmıştık. Mutfak tarafına gidiyordum ki çocukların odasından hızla çıkan Avşin;
"Meryemce çabuk gel Mina odasında kusuyor"
Hızlı olmaya çalışarak kızımın odasına girdim. Mina klozete eğilmiş kusuyordu. Avşin saçlarını severken kusmasının arasında ağlayarak anne diyordu. Yanına gittiğimde eğilmeden;
"Annem buradayım eğilemiyorum rahatla"
Mina biraz daha kustuktan sonra odasına geçtiğimizde yüzü solmuş fakat gözleri kıpkırmızı;
"Anne götür beni ne olur. Babam artık hep bağırıyor istemiyorum onu. Serdar amcam kötü adam değil ki ona niye bağırdı"
"Mina anne am-"
Mina bağırarak sözümü kesmişti. Kaşlarını çatarak;
"Götür beni dedim sevmiyorum babamı"
Ağızımı açıyordum ki Mina'nın gözlerini kocaman açarak arkama bakıyordu. Arkamı döndüğümde Mustafa ile göz göze geldik...
.............................................................................................
Sizi seviyorum.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 31.12k Okunma |
3.32k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |