48. Bölüm

Elimi bırakma...

Aslıhan k.
ahan5354

MERYEMCE...
Telefon yüzüme kapanınca Mustafa'm ile göz göze geldik. Hazar abim ve Mustafa sinirle salonda dört dönmeye başladığında babamlar uzağımızda olduğu için şükretmiştim. Mustafa bir hırsla bileğimden tutarak sahneye yaklaştırdı. Sahne babamların arkasında kaldığı için elimi sakalına koyarak;
"Sakin ol kocam. Bu adamın bir şey yapacağını biliyordum ama böyle bir şey yapacağını tahmin etmiyordum. "
"Meryemce senin çevrendekiler, sen. Ben anlam veremiyorum. Şu doğumu yaptıktan sonra uzun bir süre konakta hanımsın "
"Tamam kocam sen iste ama önce gidin Leyla'mı alın gelin"
Arkamı dönüp bir adım atmıştım ki, Mustafa'm bileğimden çekip;
"Seni tam anlamıyla tanımıyorum değil mi deli doktor."
"Mustafa'm ben şey"
"Sen ney bebeğim söyle"
"Biz tam birbirimizi tanımadan evlendik. Benim sana anlattıklarım görünen Meryemceydi. Bunun birde yani, off ben bu yaşıma kadar kolay şeyler geçirmedim. Ben bir anda bayan ateş olmadım, bunu bil "
"Hadi Meryemce'm hadi. Benim hepten kafamı karıştırma "
Babamların yanına yürüdüğümüzde her şeyi öğrenmişlerdi. Babam ayağa kalktığında hemen başımı omzuna koymuştum. Babam elini belime koyarak;
"Oğlum, ağam ne yapacaksınız"
"Babam bakalım"
Herkes bir birine bakarken, Ertuğrul salondan çıktı. Pars, baktığı tableti bana uzattığında başımı babamın omzundan kaldırdım. Leyla'nın olduğu konuma bakarken, Reis üzerindeki ceketi düzelterek;
"Hanım efendi Ertuğrul minibüsü hazırlıyor, Mirza beyleri alıp siz konağa geçin sonra eğer Mustafa bey uygun görürse siz çiftliğe geçersiniz. Bu gece baya hararetli geçecek zaten. Kimse rahatsız olmasın. Bizde Leyla hanımı almaya Mustafa ve Hazar bey ile birlikte gidelim. Tylor ve Ertuğrul sizinle birlikte olur"
Mustafa'ya baktığımda başını tamam manasında sallarken, ben de tamam demiştim. Mustafa, Hazar abim ve Pars salonda kalırken, Reis bizimle otelin kapısına geldi. Tylor minibüsün kapısını açmış bizi beklerken, herkes sırayla oturduk. Yasin kapıyı kapatırken;
"Merak etme "
"Etmiyorum zaten. Yasin biliyorsun Hünkar'a sağlam vereceğiz unutma"
Kapıyı kapatıp yola çıktığımızda yanımda oturan babamın omzuna başımı koyduğumda elini yanağıma koymuştu ki Reşat dayım gülerek;
"Bu adamlar kim Meryemce gelinim"
"Bunlar benim arkadaşım dayım. Mustafa'ya yardım için geldiler."
"Ben sizden karı koca korkmaya başladım. Tencere kapak gibisiniz"
"Öyle galiba dayım "
Babam, amcam, Ünal amcam ve Reşat dayım gülmeye başladığında, yüzümü babamın göğsüne saklamıştım.
......................................
Gözlerimi babamın bana seslenmesiyle açtım. Ne ara uyudum hiç anlamamıştım. Herkes arabadan inmiş bana bakıyordu. Yavaşça minibüsten inerken Ertuğrul'a ''siz çiftliğin oraya geçin'' dedikten sonra konağa girdim. Annem bana bakarken, yanına gittim. Yanağını öpüp;
"Sakin olun annem sabah uyandığınızda Leyla konakta olacak inşallah"
"Sen öyle diyorsan annem. O kız garip kimi kimsesi yok"
"Olur annem biz varız ya"
"Doğru kızım "
"Üzerimi değiştireyim annem çiftliğe gideceğim. Senden ricam Baran abim ile Bedirhan abime söyle hazırlansınlar çiftliğe gidelim"
"Tamam annem "
Odama geçtiğimde üzerime zorda olsa değiştirmiştim. Ayaklarıma patik çoraplarımı giyerek sadece cüzdanım ve telefonumu almıştım. Avluya çıktığımda iki abimde sessiz olan avluda beni bekliyorlardı. Kapıya çıktığımızda Boran ve Kamil önümüze çıktı. Baran abim ;
"Siz konakta duruyorsunuz. Biz üçümüz gideceğiz"
Kamil ve Boran yüzümüze bakınca, önümüzdeki arabaya bindik. Baran abim direksiyona geçtiğinde Bedirhan abim yanına oturdu. Arka kapıyı açan Boran'a sessizce;
"Merak etme Kamil'de olsun gözün"
"Anladım ablam "
Boran kapıyı kapadığında, Baran abim arabayı çalıştırmıştı. Baran abim yola çıktığında elimi karnıma koyarak başımı cama yasladım. Baran abim dikiz aynasından bana baktığını hissediyordum ama ona bakmaya hiç halim yoktu aslında.
Çiftlik yoluna girdiğimizde yavaşlamıştı abim. Bedirhan abim ile Baran abim kendi arasında ben uyuyorum diye sessizce konuşuyorlardı. Çiftliğin önüne geldiğimizde Bedirhan abimin bana seslenmesiyle gözlerimi açmıştım. Kapımı açıyordum ki kapının önünde duran Ertuğrul kapımı açmıştı. Baran abim, Bedirhan abim peşinden bende çiftliğin içine girdik. Baran abim çiftliğin ışıklarını yaktığında Bedirhan abimle hasır koltuklara oturduk. Baran abim yanımıza geldiğinde Bedirhan abim;
"Baran bir çay demlesene"
"Bende onu diyecektim bir semaver yaksana be bedo"
"Yürü git lan"
"Tamam durun"
İkisi bana bakarken, cebimden telefonumu çıkarıp Ertuğrul'u aradım. Tylorla içeriye girmesini söyledim. İkisi hemen içeriye girip önümde durdular. Ertuğrul çok güzel çay demlerdi biliyordum. Ertuğrul ne diyeceğimi anlamış olacak ki;
"Tylor sen kapının yanında dur, Hanımefendi semaver nerede hemen çayınızı demliyeyim"
"Mutfağın kapısının arkasında bir tanesi"
"Emredersiniz Hanım efendi"
Ertuğrul eve geçerken, tylor kapının yanına geçti. Baran abim ve Bedirhan abim gözüme bakınca;
"Çok güzel çay demler bu adam onun için.
İkisi de gülmeye başladığında, bende gülmüştüm.
Yarım saat geçmişti ki Ertuğrul iki bardak çayla geri gelmişti. Baran abim ve Bedirhan abime uzatırken, ben yüzüne baktığımda başını eğmişti. Onun bu halinden başkanla konuştuğunu anlamıştım. Abimler çaylarını içerken, bende onları izliyordum.
Biraz zaman geçmişti ki Ertuğrul yanıma gelip Hünkar'ın geldiğini söyledi. Abimler birinin geleceğini bilmedikleri için yüzüme bakınca, sorun yok dedim. Ayağa zorla da olsa kalktığımda adım atmama fırsat kalmadan Kerem Hünkar ve hem sadık dosttu hem de sağ kolu olan Kadir bahçeye girdi. Kadir bir adım arkasından gelirken, Hünkar çok nadir gösterdiği içten gülüşüyle bana yaklaşıyordu. Bir iki adım kala elini ceketinin cebine atıp, cüzdanını çıkardı. Tam önümde durduğunda cüzdandan iki adet yüz bir adet iki yüz lira çıkarıp bana uzattı. Gülerek elinden alıp sakalıma sürer gibi yapınca;
"Hiç sevinme dostum eski ateş yeni Alibeyoğlu. O paralar yeğenlerimin ama iki yüzlük Mina'nın bana kız evlat sevdiren cadımın"
"Aman be, tamam yaşlı dayıları en yaşlı dayıları sensin"
"Hamilelik yakışmış azcık hanım olmuşsun"
"Sen bu kadar güldüğüne göre"
"Çok eğleneceğiz bayan Alibeyoğlu, çok eğleneceğiz "
"Sen öyle diyorsan bana söz düşmez. Bu arada fazla konuştuk, gel bak tanıştırayım. Baran Alibeyoğlu Mustafa beyin amcasının oğlu. Bu beyefendi de Bedirhan İnan Mustafa beyin diğer parçası. Bunlar takım olarak dört parça"
Hünkar yanımdan geçip abimlerin önüne geçerek el sıkışırken kendini tanıtıyordu. Az önce benim oturduğum yere Hünkar otururken, mutfağa geçip bir bardağa çay koydum. Tekrar bahçeye çıktığımda elimde çayla abimlere yaklaşırken, Hünkar hızla yerinden kalktı. Elimdeki bardağı aldığında tekrar otururken bende Bedirhan abimin yanına geçmiştim. Hünkar ben oturunca, Kadir'e dönerek;
"Boş kağıtları getir. Birde Meryemcenin dosyasını"
.........................................................
HAZAR...
Hayatımda ilk defa aşık olup da bu denli kaybetmeyi yaşamadım. Damarlarımda kan yerine öfke dolaşıyordu. Nefessiz kalmış oksijenimi, ormanlarımı arıyordum. Ben leylamı çöl ahumu istiyordum. Gönlümün arsız yaramaz baş belası. İçinde ufacık bir cadıyı saklayan merinosum. Yakma kalbimi neredesin be kızım. Neredesin kokusundan öptüğüm
İki araba Leyla'nın olduğu yere gidiyorduk. Yol uzadıkça sanki nefessiz kalıyordum. Mustafa'yı sollamak istiyorum ama nereye gideceğimizi bilmiyordum. Biraz daha gitmiştik ki Mustafa arabayı sağa çekti. Biraz arada mesafe bırakıp arkasına park etmiştim. Zifiri yol kenarında in cin top oynuyordu. Arabadan inip Mustafaların yanına gittim. Pars kaşları çatık cebindeki telefonu çıkarıp birini aradı. Kulağına koyuyordu ki Yasin bey ;
"Hoperlör de aç telefonu"
"Tamam reis tamam."
Telefonun arama sesi duyulurken birden açıldı. Pars derin bir nefes alıp;
"Nerede o it "
"Pars abi şeyde banyoda"
"Ne banyosu sencer kafanı koparırım."
"Abi az önce Leyla hanım onu çok fena kızdırdı. O da o sinirle banyoya girdi."
"Ne diye sinirlendi ki it"
"Leyla hanım Korkuttu. Hünkarı ve ateş hanımı söyledi"
"Ödlek şaşırmadım."
"Pars abi bir şey diyeceğim"
"Söyle "
"Ben son anda gördüm ama "
"Söyle, yoksa yanımda hepinizin eceli olabilecek bir adam var. İnan parmağımı oynatmam sizi öldürürken"
"Abi o it korktu ya Leyla hanıma iki tokat attı. Üstüne şey susması için biraz "
"Biraz ney lan söyle iyice karı gibi kırıtmaya başladın"
"Boğazını sıktı, nefessiz kaldı biraz"
Daha fazla dayanamadan;
"Ben ona bir tarafından aldıracağım nefesi"
"Şey siz, neyse Sam Kahraman bey geldi siz konumu aldınız zaten gelirsiniz"
Pars telefonu kapatıp cebine koyduğunda, yakasına yapıştım. Kendime çekerek gözlerine baktım. Ağızımı açıyordum ki Mustafa elini koluma koyduğunda, gözlerimi Parstan çekip, Mustafa'ya diktim gözlerimi. Mustafa'nın ağızını açmasına fırsat vermeden;
"Bana sakin ol diyeceksen kapat ağızını Azrail"
"Ölüm, Hazar'ım bir dur be oğlum. Ne oldu senin ölüm sessizliğine"
Parsın yakasını hızla bırakırken, Mustafa'nın eli de kolumdan düşmüştü. Sinirle olduğum yerde aşağı yukarı giderken, birden durup Yasin'e dönerek;
"Nerede o it ve Merinosum "
"Hazar bey, Mustafa bey Meryemce hanımın kesin emri var yüzüne, parmaklarına diline bir şey olmayacak"
"Niye ki "
"Gece keyifli geçsin diye"
"Yeminle hepiniz sadistsiniz. Hadi gidelim"
Pars ve Yasin önden giderken, Mustafa ile arkalarından gidiyorduk. Mustafa derin nefes alıp ;
"Yasin siz bu zifiri karanlıkta nasıl yürüyorsunuz"
"Mustafa ağa sende yürüyebiliyorsun nasıl olduğunu bana mı soruyorsun"
"Benim ki askerlikten kalma"
"Benimki de özel eğitimden"
Ağızımı açmıştım ki Pars eliyle durun dedi. Biraz dikkatli baktığımızda eski bir köy evinin arkasında durduğumuzu anladım. Pars ağızını açtığında, Yasin parmağıyla bir dakika diyerek telefonu açtı. Hoperlöre verdikten sonra;
"Efendim hünkar bey"
"O itin hiç bir yerinde çizik bile olmayacak, duydun mu beni Reis. İnan hiç üşenmem Meryemce ve Şahinle işini hallederim"
"Hünkar bey biz dururuz da "
"Şimdi anladım, bay Alibeyoğlu ve Hancıoğlu yüzüne ve parmaklarına çalışmasın yeter "
Adam telefonu kapadığında Yasin ağızını açmasına fırsat vermeden;
"Bu adam beni, bizi nereden tanıyor"
"Sizin dördünüzü tanımayan yok. Dağhan, Devran ve Mert bey biliniyor siz tanınıyorsunuz"
"Nasıl yani"
"Sizler Meryemce hanımın kıymetlilerisiniz yoksa, neyse gidin de avukat hanımı alın. Ben burada sizden ayrılıyorum. Pars adamlar Alibeyoğlu çiftliğini sardı. Onları uçağa göndereceğim. Erdal geldi ben çiftliğe gidiyorum "
"Tamam reis"
Yasin geriye döndüğünde bizde evin arka tarafına doğru yürümeye başladık. Evin arkasındaki kapıya yanaşmıştık ki biri çıktı. Mustafa ile aynı anda silahımızı çektiğimizde Pars ;
"Sakin olun ağalar Sencer Hünkar beyin adamı. Sen nereye koçum"
"Kadir abim konum attı oraya gidiyorum"
"Tamam koçum sen git, bir saate bizde geliriz Vural'ım nerede"
"Avukat hanımın elindeki ipleri çözüyordu "
Daha fazla dayanamadan;
"Leylanın bir şeyi var mı"
Çocuk birden önünü ilikledikten sonra;
"Şey Hazar bey dudağı kanıyordu ve boğazında parmak izleri var"
Ellerimi yumruk yaptığımda çocuk benden bir adım uzaklaştı. Gözlerine baktığımda ise arkasını dönüp bahçeye doğru yürümeye başladı. Arka kapıdan içeriye girdiğimizde sandalyede ağlayan Leyla'mı gördüm. Pars emin adımlarla içeriye girdiğinde bizde peşine girdik. Leyla bizi görünce ağlamasını kesmişti. Arkası bize dönük Kahraman belli ki Leyla'nın ağlamasından haz alıyordu da yarım kalmış gibi arkasına baktı. Hızla ayağa kalkıp belindeki silaha davranınca pars eline tekme atmıştı. Yakasını tutuyordum ki aynı anda belime dolanan kollarla birlikte göğsüme değen baş ile derin nefes aldım. Kollarımı huzurum dediğim kızın beline doladığımda;
"Sen geldin Hazar beni bırakmadın"
"Sakin ol Leyla'm geldim bak"
"Götür beni ne olur"
Yavaşça Leyla'yı kucağıma almıştım. Evden çıkarken esmer genç bir delikanlı başını eğmiş dış kapıyı bana açmıştı. Karanlık yolda kucağımda ağlayan huzurumla arabaya yürüyorduk. Arabanın yanına geldiğimizde yere bırakırken, tekrar kollarını belime sarmıştı. Ellerimi korkarak saçlarına götürüp, sevdikten sonra;
"Korkma güzelim korkma kokusundan öptüğüm. Ben buradayım hadi gel arabada oturalım"
"Ben çok korktum, bana "
Cümlesini tamamlamasına izin vermeden sıkıca sarıldım. Onunla birlikte arabama yürüyerek, kapıyı açıp oturttum. Kapısını kapadığımla gözleriyle beni takip ettiğinin farkındaydım. Direksiyona geçtiğimde hızla başını göğsüme koymuştu. Tek kolumun altına alıp başının üzerini dudaklarımı bastırdığımda derin bir şekilde içini çektikten sonra;
"Bu gece o istediklerini ve ya siz gelmeseydiniz bana zorla. "
"Ştttt tamam Leyla ben geldim. Artık korkmayı unut avukat hanım"
"Hazar ben"
"Tamam dedim Leyla. Sakın bir daha korktum deme artık. Ben varım ben ne zaman ölürüm o zaman kork. Artık iki elim kanda olsa da gelirim sana nefesim."
Leyla göğsümdeki başını anlayayım diye hareket ettirince tek kolumla biraz daha göğsüme bastırdım . Dudaklarım Leyla'mın saçlarının üzerinde dışarıyı izlerken, uzaktan Mustafa'm aslan kardeşim peşine Pars göründü. Ben it nerede diye bakarken, bana kapıyı açan genç sırtına almış baygın Kahramanı taşıyordu. Ne yapacaklar diye bakarken, Pars arabanın bagajını açtı. Kahramanı oraya koyduklarında, hoşuma gitmişti. Mustafa direksiyona geçtiğinde Parsta yanına oturmuştu. Mustafa arabasını çalıştırdığında genç çocukta arkaya bindi. Onlar yola çıktığında bende çalıştıracaktım ki Leyla sağ kolumun altındaydı. Hafif eğilip yüzüne baktığımda uyuyordu. Sol elimle zorda olsa arabayı çalıştırdım. Sol elimle arabayı kullanırken, Sağ elimle sıkıca tutuyordum. Boş yolda burnumda nefesimin kokusu aklıma gelen kürtçe türküyü mırıldanmaya başladım. (medya)
Türkçesi..
Gönlüme ateş olmuşsun
Leyla leyla leyla leyla
Başıma bela olmuşsun
Leyla leyla leyla leyla
Ne yapsam da uzağımdasın
Leyla leyla leyla leyla
Leyla yarimsin hey
Kara gözler inletti beni
Leyla leyla leyla leyla
İnce endamı eritti beni
Leyla leyla leyla leyla
Gönüllerde ateş olmuşum
Leyla leyla leyla leyla
Leyla yarimsin hey
Leyla sen çeşmelerin gülüsün
Leyla leyla leyla leyla
Vadilerin şemamesisin
Leyla leyla leyla leyla
Dağlarda Aşık oldum
Leyla leyla leyla leyla
Leyla yarimsin hey
Dağlarda inlerim
Leyla leyla leyla leyla
Leyla yarimsin hey
Çiftliğin önüne geldiğimizde yavaşlayarak durmuştuk. Göğsümde uyuyan meleğimi uyandırmadan kucağıma nasıl alırım diye düşünürken Leyla'nın tarafının kapısı açıldı. Mustafa ile göz göze geldiğimizde ;
"Uyuyor Mustafa"
"Fark ettim. Başını koltuğa yasla yada ben alayım kucağıma"
"Höst lan sen kimsin. Ben alırım kucağıma "
"Asıl sen kimsin hazar sen neyi oluyorsun. Hadi buna cevap ver bir şey demeyeceğim"
"Ben şey sen ben. He buldum ben onun patronuyum."
"Yuh bu mu yani. Tamam yine uzaksın ben onun manevi abisiyim sen patronusun. "
"Mustafa'm ağam ilk göz ağrım "
"Hadi Hazar hadi işimiz var oyalama bizi"
Başımı eğmiştim. Leyla'nın başını koltuğa yaslayarak arabadan inip, güzel gözlümün tarafına geçerek kucağıma almıştım. Çiftliğin kapısına geldiğimde Mustafa kapıyı açmıştı. İçeriye girdiğimiz de hiç kimseye bakmadan eve girdim. Merdivenleri çıkarken, beni karşılayan Meryemce önden giderek misafir odalarının birinin kapısını açtı. Yatağın örtüsünü açtığında yatağa yatırmıştım. Üzerini örterken;
"Abi"
"Söyle canım"
"Nasıldı ruh hali"
"Korkmuş ve çok ağlıyordu. Beş yaşında kız çocuğu gibiydi"
"Anladım abim hadi çıkalım"
Tamam manasında başımı sallamıştım gözlerim Leyla da. Odadan çıkan Meryemcenin arkasından bende çıktım. Merdivenleri inerken ayağındaki terlikten yalın ayaklarını görünce;
"Meryemce hava biraz ayaz çorap ve ayakkabı giy ayağına"
"Ama abi ayaklarım yanıyor gibi"
"Olsun çorap giy o zaman"
"Tamam üşürsem giyerim abi"
"Tamam dağ keçisi tamam "
Meryemce ile bahçeye çıktığımızda Mustafa ve bizimkiler hasır koltuklarda oturuyorlardı. Yanlarına gittiğimizde Mustafa elini Meryemce'ye uzatırken ben tutmuştum. Meryemce gülerek koltuğun arkasından geçip Mustafa'nın yanına oturmuştu. Biz kendi aramızda gülerken, bizden biraz uzakta duran Yasin, Pars, Ertuğrul ve bir adam ayakta bir şey konuşuyorlardı. Onların biraz ilerisinde bahçenin ışığının yanında siyah pantolon üzerine beyaz gömlek kolları kıvrılmış, uzun boylu, şakaklarındaki ve kirli sakallarındaki inci gibi parlayan beyazlarıyla bir adam kaşları çatık telefonla konuşuyordu. Dikkatimi bizimkilere vermiştim ki Yasinler yanımıza doğru yürümeye başladılar.
.......................................
MUSTAFA HAMZA...
Hazar eve geçerken bende bizimkilerin yanına geçtim. Bedirhan ve Baran çay içiyorlardı. Baran'ın elindeki bardağı alıp çayından bir yudum aldım. Yerime otururken, adının tylor olduğunu öğrendiğim koruma elinde taze çaylarla geldi. Çayları alırken biraz uzağımızda duran beşli dikkatimi çekti. Beyaz gömlekli olan hünkar bey olmalı galiba diye düşünürken, beni düşüncelerimden Baran'ın seslenmesi çıkardı.
"Amcamın oğlu Leyla'mız nasıl"
"Nasıl olsun korkmuş Baran"
"Normal be ağam bir anda kaçırıldı."
"Öyle Bedo, boğazında itin parmak izleri var birde tokat atmış. Hazar öldürecekti neredeyse"
"EE Nerede kaçtı mı ?"
"Yok arabanın bagajında uyuşturucu iğneyle uyuttular"
"Bunlar nasıl adam ağam"
"Vallahi bilmiyorum Baran. Ben çözemedim"
"Senin gibi zeki bir adam mı? güldürme"
Baranın dediğine güldükten sonra, onlara dediğim işi sordum. Yaptıklarını söylediklerinde hoşuma gitmişti. Keyifle arkama yaslandığımda Hazar ve Meryemce yanımıza geldi. Hazar Meryemceye uzattığım elimi tutunca kısa süreli bir kahkaha kopmuştu aramızda. Fakat akılı karım koltuğun arkasından gelerek yanıma oturduğunda, kolumun altına alıyordum ki Yasinler bize doğru gelmeye başladılar. Yasin ve Pars oturduğunda Meryemce başını omzuma koymuştu. Ben ne olacak diye soracakken, diğer adam da yanımıza geldi. Ayağa kalktığımda Hazar da kalkmıştı. Elini uzatınca elimi uzatarak;
"Hoş geldiniz Hünkar bey"
"Kerem Hünkar, Mustafa Hamza bey"
"Memnun oldum bu şekilde ağırlamak istemezdim ama"
"Olsun ağam"
Hazar'la da tokalaşan Kerem bey yerine otururken Meryemce tekrar bana sığınmıştı sanki. Elimi beline koyduğumda başını omzuma koymuştu. Anlını öptüğümde karşımda oturan Kerem bey;
"Şahin ve reisin yani Yasin'in dediği kadar varsınız Mustafa bey. Bakışlarınız Azrail'i duruşunuz jaguarı andırıyor. Ve siz çok güçlü bir adamsınız. Meryemce kocan sana benziyor"
"Yavaş Kerem yavaş "
"Tamam dostum"
Hazar Kerem beye bir şey sormuştu ne sorduğunu duymamıştım. Çünkü meryemce buz gibi olmuş eliyle elimi tutunca sıkıca sarmıştım. Başımı hafif eğerek;
"Üşüyor musun gül güzeli"
"Yok ben-"
Meryemcenin sözünü bahçeye giren genç adam kesmişti. Kerem beye bakarak;
"Hünkar bey adam uyandı"
"Ulan oğlum şurada ağız tadıyla sohbet edemeyecek miyiz. Tamam getir zehir zıkkım oldu çayımız. Neyse getirinde çabuk bitsin işimiz, değil mi Yasin daha Amerika yolu var bize"
Hepimiz şaşkınca bakarken, Meryemce gülmüştü. Biraz zaman geçmişti ki Kahraman iki adamın arasında bahçeye girdi. Hazar hızla ayağa kalktığında Kerem bey;
"Hazar bey azcık sabır biz işimizi halledelim size seve seve bırakacağım"
Kahraman iki adamın arasında kaçmaya uğraşırken, Kerem bey yerinden kalkıp;
"Ahh benim sevgili eski it eniştem nasılsın"
"Hünkar köpeğin olayım ben bir şey yapmadım"
"OO çok konuşuyorsun Kahraman, bırakın şunu serbest"
Adamlar bıraktığında Kahraman çiftliğin aşağısına doğru koşmaya başladı. Kerem birden ;
"Pars sessizce sık"
Pars cebinden çıkardığı kalemle daha doğrusu özel silahla bacağına sıkmıştı. Kahraman yere düştüğünde Ertuğrul ve Tylor kahramanın kollarından tutarak ayakta duran Keremin ayak ucuna getirmişti. Kahraman ayaklarına sarılıp;
"Beni affet Hünkar, yeğenlerini düşün"
"Düşünüyorum onun için, Kadir boş kağıt ver şu ite"
Kadir Kahramana boş kağıt ve kalem verdiğinde;
"İmzala Kahraman yorma beni"
"Yapma hünkar"
"Çok konuşma imzala dedim"
Kahraman imzaladıktan sonra acı dolu yüz ifadesiyle Kerem beye uzatmıştı. Kağıdı alıp Pars'a uzatarak;
"Pars yaz, İzmir deki iki villam ve İstanbulda ki iki dairem eski eşim iki çocuğumun annesi olan İkbal sağırca ve evlatlarıma veriyorum"
"Olmaz onlar, onlar"
"Meryemce baksana şuna nasıl heyecanlandı. Onlar sevgililerinde dimi "
"Yapma hünkar"
Kerem bey eliyle sus dedikten sonra yanındaki kadirden bir boş kağıt daha alarak;
"Bunu da imzala"
"Hayır imzalamayacağım"
"İmzala dedim"
Kahraman yine imzalayarak kağıdı uzattığında, Kerem bey gülerek elinden aldı. Pars'a uzatarak;
"Yaz pars, Ben Kahraman Tuncay mal varlığımın yüzde 25'ini Meryemce Alibeyoğlu ve Yusuf Kerem Hünkar ortaklığında olan yetimhanelere, yüzde 25'ini de Pars eker ve Yasin buharalı'nın olan uyuşturucu ile mücadele merkezlerine bağışlıyorum"
"Hünkar köpeğin olayım yapma"
"Dur daha yeni başladık daha Tuncay olarak olan mal varlığının yüzde yüzü duruyor"
"Yapamazsın"
Kerem bey bir kağıt daha almıştı ki adamı;
"Hünkar bölüyorum ama bir şey demek zorundayım"
"Önemli mi şurada para sayıyoruz "
"Bence önemli Hünkar"
"Söyle"
Kadir ağızını açıyordu ki Meryemce ;
"Kadir sus"
"Bir şey var, biliyordum. bende diyorum ki Mustafa bey niye avını bekleyen jaguar gibi duruyor diyorum"
"Şu dünyada tek bayan dostun olan, hatta kız kardeşlerinizden bile önde ve üstün tuttuğunuz kadın olan bayan at-ay Alibeyoğlun'a saçma sapan cümleler kullanmış"
Meryemce, Kadir'e ters ters bakarken, Kerem bey;
"Dostum sen mi söylersin yoksa "
"Gerek yok Hünkar, Sencer az önce metin olarak ve ses kaydı olarak telefonuna gönderdi."
Kerem telefonu açıp metini okuduktan sonra, öyle gözleri dönmüş gibi bakıyordu ki, Meryemce yüzünü boynuma saklamıştı. Kerem birden Kahramanın boğazını sıkarak;
"Bu iş fazla uzadı Kahraman, benim buraya gelme sebebim ateşin kocası ve abileri katil olmasın diye. Hadi seni öldürmeden şu son kağıdı imzala"
Kerem bey boğazını bıraktığında, Kahraman gülerek;
"Beni öldüremezsin benim dostum hepinizin kökünü kazır"
"Öyle mi kimmiş o dostun söyle de bileyim"
"Bernardo mario santoro"
"Öyle mi "
Kerem telefonuna bir şeyler yaptıktan sonra Kahraman'a dönerek;
"İmzala kağıdı"
Kahraman gülerek imzalarken;
"Birazdan o kağıtların hepsini yırtacaksın Hünkar"
Kerem gülerek;
"Yaz Pars Amerika'daki ve İtalyada ki gizli tuttuğum Tuncay adıma kayıtlı ikişer malikanemi Meryemce Alibeyoğluna doğum hediyesi olarak veriyorum. Ayrıca ben Kahraman tuncay yine gizli tuttuğum İtalya como gölündeki villamı Avukat Leyla Soylu'ya kandırdığım ve zamanından çaldığım için özür mahiyetinde veriyorum. Son olarak mal varlığımın kalan yüzde 50sini ve Tuncay adıma kayıtlı bütün mal varlığımı özgür hür irademle Meryemce Alibeyoğlu'na devrediyorum"
Kahraman kocaman açtığı gözleriyle Kerem'e bakarken, kolumun altında kıpırdanan Meryemceye baktım. Yüzünü boynuma saklayarak sessizce;
"En yakın zamanda sana her şeyi anlatacağım. Fakat kendimi hazır hissetmem lazım "
"Tamam sus Meryemce "
Meryemce yüzünü boynuma sakladığında belindeki elimle belini sıkmıştım. Hünkar masadaki kağıtları eline alıp Kadir'e uzatmıştı halletmesi için. Adam giderken, yaralı ayağıyla Kahraman ayağa kalktı. Kerem bey gülerek;
"Kahraman seni öldürmelerine içim el vermedi. Sencer seni şehir merkezine bırakacak sessizce çek git"
"Ben elbet dönerim Ber-"
Kahramanın sözünü cebinde çalan telefonu kesmişti. Cebinden zorda olsa çıkardığı telefonu açtığında konuşmasına fırsat vermeden karşısındaki ne dediyse yüzü gülerek kapamıştı telefonunu. Elini bacağına koyarak pis bir gülüşle;
"Yusuf Kerem Hünkar, sevgili dostuna iyi bak az kaldı"
Hızla ayağa kalkıyordum ki Hünkar bey;
"Yasin sık şuna, Pars telefonunu Şahin'e götürürsünüz"
Yasin'den önce silahını çeken Hazar bir el ateş etmişti. Kahraman'ın kıvranma şeklinden bacağına sıkmadığını anlamıştık. Onun içler acısı bağırmasına içimizden hepimiz of derken yüzümüzü de gayri ihtiyarı ekşitmiştik. Hünkar acayip bir yüz ifadesiyle;
"Ne yaptın birader ya"
"Kalbinden vurdum. Bir kaç ay önce hanımağamızda öyle yapmıştı."
Hünkar gülerken, Yasinle göz göze geldik. Gözleriyle yüzü boynumda olan Meryemceyi gösterdi. Elimi karımın yüzüne koyarak;
"Cennetim, hadi uyumaya git sen. Kaç saattir ayaktasın ve uyanıksın"
"Mustafa'm siz bir şey yapmayın tamam mı"
"Tamam huzurum, hadi "
Meryemce yavaşça ayağa kalktığında hepimiz ona bakıyorduk. Yerde acıdan baygın yatan Kahraman'ın yanından geçerken karnını tutunca, hemen yerimden kalktım. Elimi beline koyduğumda yavaş yavaş yürümeye başladı. Eve girip merdivenleri çıkarken başını göğsüme yaslamıştı. Odamıza girdiğimizde Meryemce'm hemen bana dönerek;
"Mustafa'm"
"Söyle nefesim"
"Sana söz sana demiştim ya sadece bir sır kaldı. Kendimi hazır hissettiğimde her şey anlatacağım"
Meryemcenin yüzünü avuçlarımın içine alıp önce burnuna bir öpücük kondurup;
"Meryemce, deli doktorum. Ömrümü adadığım. Sana güveniyorum. Benim olduğu gibi senin de karanlık bir tarafın var. Bu gece emin oldum. Senden istediğim ben nasıl seni artık tek dostum, sırdaşım ettiysem sende bana gel artık ben buradayım."
"Bunu anlatmam biraz zaman alır yani zor kocam "
"Hadi gel Karagül'üm sen yat "
Meryemce yatağa uzandığında daha doğrusu bacaklarını uzatıp gözlerini kapadığında anlına bir öpücük kondurdum. Karnını biraz sevdikten sonra odadan çıktım.
Bahçeye çıktığımda hasır koltuklarda dostlarım ve Kerem Hünkar oturuyordu. Yanlarına gittiğimde Hazar'a Kahramanı soracakken, Kerem hünkar arkasına yaslanarak;
"Kahramanı Hazar beyin dediği yere aşağıya indirdiler Yasin ve Pars yanında. Bende birazdan çıkacağım fakat size söylemek istediğim bir şeyler var. Benim buraya gelme sebebim sen ve Hazar bey katil olmasın diye. Meryemce her zaman Dağhan, Mert ve Devran'ı hayatında hep ikinci plana attı. Atması kötü anlamda değil, Dağhan ve Devran her türlü kendini koruyacaktı biliyordu. Mert'i zaten bizler abileri olarak piyasada yedirmiyorduk. Sizler nasıl bir anda onun gönlüne taht kurdunuz bilmiyorum. Sizin dördünüz onun için farklısınız. Size bir şey olacak diye aklı çıkıyor ateşin. Normalde beni ailesine ortağım iş arkadaşım diye tanıştırırdı da, Pars, Yasin'i kimse bilmez ailesinden. Bu iş kendi ile ilgiliydi diye sizin zarar görmenizi istemedi. "
"Anladım Kerem bey fakat siz nasıl"
"Biz yani ben ve Meryemce o 18 ben 25 yaşımdaydık tanıştık. Babası sağdı o zaman. Ben hünkar holdingin başındaydı o 18 yaşında neyse uzun konular bunlar. Meryemce benim gerçek manada bayan olmasına rağmen tek dostum diyebilirim. Kara kutum gibi her şeyimi bilir. Bana müsaade mahşerin dört atlısı havaalanında uçağım ve içinde beni bekleyen nazlı bir kızım var"
Hepimiz güldüğümüzde Kerem bey ayağa kalktı. Ona çiftliğin dışına kadar eşlik etmiştim. Kapının önünde arabası ve direksiyonda adamı kadir vardı. İki adamı da bir kaç adım ona yaklaşmıştı. Kerem bey elini bana uzatınca, tebessümle karşılık verdim. Ellerimiz birleştiğinde hafif içten bir tebessümle;
"Mustafa Hamza sen çok güçlü bir adamsın. Sen o kadar güçlüsün ki Meryemce gibi asil, asi ve hırçın ehlileşmemiş bir atmacayı, kolunun altında tutabiliyorsun. Benden sana ister dost de ister abi tavsiyesi olarak kabul et, Meryemceye hiç bir zaman güvenini yitirme. O hiç bir şeyi nedensiz yapmaz. Benim buraya gelmem gibi. Şunu unutma tekrar diyorum sen çok şanslı adamsın, öyle ki sen kalbine ve hayatına kocaman bir dünya yerleştirdin. Bir gün tam anlamıyla onu tanıdığın ve çözdüğün zaman bu çiftlikte karşılıklı Meryemcenin yaptığı kahveyi içeceğiz inşallah "
"Başımla beraber, karımın dostu hünkar "
"Hayırlı geceler dostumun güneşi olan kocası. Bu arada kolay gelsin ah bende iki üç çalışma yapmak isterdim ama dediğim gibi hüm-aman nazlım uçakta beni bekliyor"
"Anladım Kerem bey hayırlı yolculuklar. Sizi gerçekten tanımak isterim."
"Bir gün inşallah dediğim gibi tanışırız"
Kerem bey gülerek arabasına bindiğinde fazla beklemeden gitmişlerdi. Onlar çiftliğin önünden ayrıldığında bende tekrar bahçeye girdim. Hasır koltukların yanına geldiğimde bizimkiler ayağa kalkmışlardı. Bahçenin aşağısına inerken, Hazar ve Bedirhan sessizce konuşuyorlardı. Biraz daha inmiştik ki Yasin ve Pars gülerek bizi bekliyorlardı. Bir kaç adım daha atmıştık ki Kahraman yerde diz çökmüş yeri izliyordu. Baran ve Bedirhan durup çimene oturunca;
"Baran hayırdır ne oturdunuz "
"Vallahi ağam, amcamın oğlu eyle yorgunum ki sorma. Biraz daha yorulursam Zümrüt'e yardım edemiyorum gece. İzlemekte büyük zevk verecek eminim"
"Tamam gardaşım, ya sen Bedom"
"Ağam vallahi çok yorulunca Gülşah'ı duymuyorum sonra babasının gülü yüzüme bakmıyor"
"Desene bu zevk ben ve ölümün"
"Yok ağam yok sadece sende. Ben bütün hırsımı aldım. Bu it istese de hiç bir kadına yaklaşamaz artık"
"O zaman siz üçünüz hatta Hazar'ım, Leyla'yı da alın konağa dönün boş kalmasın. Bende sabah karımla gelirim"
"Tamam Azrail ağam"
Bizimkiler gidene kadar gözlerimi bana bakan Kahramana diktim. Bizimkiler çiftlikten çıktıklarında hafif eğilerek;
"Sen karıma ne demiştin kahraman "
"Ben mi hatırlamıyorum"
"Öyle mi"
"Öyle "
Kahraman ölecek halde olmasına rağmen diklenmesine dayanamamıştım. İlk yüzüne tekme attıktan sonrası bende yoktu. Ne kadar dövdüysem ve nasıl dövdüysem bileklerimin ağrımasıyla yere oturdum. Kahraman yerde baygın yatarken, Pars da yanıma gelip oturmuştu. Yasin diğer tarafıma oturunca, göz ucuyla ona baktım. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir tane alıp dudaklarıma koymuştu. Pars sigarayı yaktığında derin bir nefes çektikten sonra parmaklarımın arasına alıp;
"Bu it öldü mü?"
"Yok yaşıyor baktım jag- aman Mustafa bey"
"Hünkar ölmesin demişti ya"
"Merak etmeyin ben şimdi onu Ertuğrul ile alıp gideceğim. Bir tek Pars kalacak onunda, saat 10 gibi uçağı gelir. Meryemceye bir şey gösterecek onun için kalacak"
Kafamı tamam manasında salladığımda, Pars sigarasından bir nefes alıp;
"Sen mi götüreceksin bu puşttu "
"Evet uçak yarım saat önce indi. "
"Tamam bekle pullunu koyayım"
Yasin bir kahkaha atarak;
"Ben vurayım Pars ne olur"
"Tamam gel reis gel"
Onlar ayağa kalktığında bende kalktım ne yapacaklar diye. Pars elini Ertuğrul'a uzatınca, elindekini Parsın avcunun içine bıraktı. Baktığımda jilet olduğunu fark ettim. Kahramanın yanına gittiğimizde yerde yarı ayılmaya başlayan Kahramanı oturur vaziyette getirdiler. Yasin adamın saçını tuttuğunda Pars bir dizini yere koyarak, Kahramanın çenesini sıkmaya başladı. Kahraman zorda olsa gözlerini açarak;
"Bak tuncay zamanında sana ne dedim Amerika da, o diline sahip çık hele atmaca için oynamasın keserim demedim mi ? tabi dedim. Sen ne yaptın o leş kokan ağızınla yine konuştun. EE sende bilirsin ki pars dediğini yapar"
Pars sıktığı için dudakları açılmıştı Kahramanın, Yasin yardım edip ağızını tamamen açtıklarında Pars jileti diline nasıl yaptıysa dik bir şekilde koydu. Kahraman olacağı anlamış gibi zorda olsa kocaman açmıştı gözlerini. Yasin yukarıdan pars aşağından aynı anda biri başına bir çenesine vurunca sanki koskoca Mardin Kahraman'ın bağırmasıyla yankılandı. Ertuğrul elinde tuttuğu havluyu Kahramanın ağızına kapamıştı.
...................................
Yasinler gittikten sonra Parsla ikimiz hasır koltuklarda oturuyorduk. Kolumdaki saate baktığımda gece dördü gösteriyordu. Pars derin bir nefes çekip;
"Mustafa ağa sen gerçekten Azrailsin biliyor musun"
"Nasıl yani Pars"
"Ben senin gözlerinde onu gördüm. Tarık mıydı neydi o adam onun dili kesilirken de, kafasına sıkarken de ve Kahramanın dilini keserken de bir kere olsun gözlerini kırpmadın. Mesela o gece sen ve Hazar ağa hariç Bedirhan ve Baran bey yüzünü azda olsa acıma vardı. Sende ve Hazar beyde gram bir acıma yoktu. "
"O gece sizin de dediğiniz gibi kıymet mevzusu. Hadi gel içeriye geçelim yat sende "
"Gerek yok bence, bak Meryemce geliyor"
Arkama döndüğümde Meryemce eli karnında yavaşça bize doğru geliyordu. Ayağa kalkarak bir iki adımda yanına gittim. Karnı el verdikçe sıkıca sarılmıştı. Dudaklarını boynuma yine tam şah damarıma bastırdı. Hafif eğilerek elimi yanağına koyduğumda;
"Mustafa'm arabayla gezelim mi?"
"Bu saatte mi nefesim"
"Evet bu saatte, Pars arabayı kullansın, sende benim yanıma arkaya otur. Beni göğsünde uyut"
"Tamam olur canım bekle beni evi kapatıp geleyim"
Meryemce hasır koltuklara geçerken, bende eve girdim. Her şeyi kapatıp evden çıktığımda Meryemce ve pars bahçede değildi. Çiftliğin kapısına çıktığımda araba çalışır vaziyette beni bekliyordu. Arkaya geçtiğimde Meryemce beni bekliyor olacak ki hemen yan şekilde oturarak başını göğsüme koydu. Yüzümü boynuna koyarak derin nefes çektikten sonra başımı kaldırdım. Pars ile dikiz aynasında göz göze geldiğimizde, ön koltuktan ince bir battaniye uzatmıştı. Ben battaniyeyle üzerini örterken Pars yola çıktı. Mardin'e girdiğimizde topraklarımı, etrafı izlerken, Meryemce birden doğrularak;
"Esat arabayı kenara çek hemen "
Pars arabayı kenara çektiğinde, Meryemce hızlı olmaya çalışarak arabadan indi. Bende kendi tarafımdan inip Meryemcenin yanına geçtim. Yalın ayak asfalt yolda istifra ederken, sırtını sıvazlıyordum. Başını kaldırıp yüzüme baktığında, gözleri o kadar kızarmıştı ki gözlerin akı kıpkırmızıydı. Sarılmak için kollarımı kaldırdığımda, hayır manasında başını salladı. Hayır dediği için kaşlarımı çatmıştım ki arkamdan gelen Pars'ın elinde su şişesi vardı. Biraz kenara geçerek suyu Meryemcenin eline döktüğünde ellerini yıkamıştı. Meryemce ellerini yıkadıktan sonra şişeyi eline alarak bir kaç yudum içip, Parsa uzattı. Elini üzerine sildikten sonra elimi tutunca sıkıca tuttum. Yolun yanındaki büyük kayanın üzerine oturduğunda, başını karnıma koymuştu. Başını severken sessizce;
"Midem bulandı "
"Anladım da niye ama "
"Bilmiyorum yarın Medineyle konuşacağım. Hadi gidelim sabah ezanı okunacak neredeyse"
Başımı tamam manasında salladığımda ayağa kalkıyordu ki, daha fazla soğuk asfalta basmasına dayanamadım. Hızla kucağıma aldığımda Meryemce belin Mustafa dese de, duymamış gibi yapıp yanağını öptüm. Arabaya koyduğumda gülüyordu. Pars direksiyona geçtiğinde, bende Meryemcenin yanına geçmiştim. Hemen göğsüme sığındığında Pars bir kahkaha attı. Meryemce ismini söylemesiyle arabayı çalıştırmıştı. Pars sessizce gülmeye devam ederken, bende ona göz kırpmıştım.
Konağın önüne geldiğimizde Boran kapımı açmıştı. Meryemce yavaşça inerken, bende kendi tarafımdan indim. Pars arabayı Boran'a bırakarak yanımıza gelmişti. Konağa girdiğimizde Pars sedire oturduğunda, Meryemce hafif ona dönerek;
"Esat kahve yapayım mı?"
"Namazınızı kılında öyle yaparsın zeynom"
Meryemce başını sallayarak odamıza geçerken, ikisinin arasında bakışlarım gidip geldikten sonra;
"Pars mı? Esat mı?"
"Uzun mevzu ağam. Bir tek Meryemce Esat der oda yalnız olduğumuz da. İlk defa senin yanında söylüyor. Sana ne kadar çok güveniyor "
"Gerçekten güveniyor inanıyorum"
"Hadi ağa hadi namazınız kaçmasın"
Gülerek başımı tamam manasında salladıktan sonra odama yürümeye başladım. Odama girdiğimde Meryemce elbisesini giyinmeye uğraşıyordu. Arkasından yardım ettiğimde, yüzüme gülmüştü. Gül güzelim yatağın üzerindeki tülbentini alarak başını kapatırken anlını öpmüştüm. O seccadesine oturduğunda, bende dolaptan eşyalarımı alarak banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından üzerimi giyinerek odaya girdim. Meryemce yerde eliyle tesbih çekerken, elimdeki havluyla saçımı kuruladıktan sonra onun seccadesine geçtim. Niyet ederek namazıma başladım.
Ben namazımı kılana kadar hiç kalkmadan beni beklemişti. Beraber avluya çıktığımızda Pars sedirde elindeki telefonuyla bir şeyler yapıyordu. Bizi görünce telefonu kapatıp cebine koydu. Yanına giderken;
"Esat mutfağa geçelim gel"
Üçümüz mutfağa girdiğimizde Meryemce ada tezgahın önüne giderken, bizde mutfaktaki masaya oturduk. Meryemce kahveleri yaparken, bir taraftan su ısıtmaya başlamıştı. Kahveler olduğunda, yavaşça önümüze koymuştu. Kahvelerden bir yudum almıştık ki kendine bir haftadır içmeye başladığı bitki çayını yapmıştı. Yanımıza oturduğunda Pars yüzüne baktıktan sonra;
"İzle öyle iç sonra boşuna içmiş olma"
" Videoyu açma, sen söyle"
"Thomas paketini almış, seve seve Alex'e yollayacakmış. Tabi bizde pulunu yakıştırdık "
"Ayy iğrençsin Pars ya"
Pars gülerken, ben ikisine bakıp;
"Thomas kim"
"Pars'ın dostu, Alex de Şahin'in hayvanat bahçesi sahibi bir arkadaşı"
"Anladım güzelim, peki sen bir haftadır ne içiyorsun "
"Sakinleşmek için bitki çayı asi'm"
"Bitki çayı olduğunu biliyorum da bebekler için sıkıntı olmasın"
Meryemce çayından bir yudum alıp hayır manasında başını salladığında, Pars fincanındaki telveleri parmağıyla yerken;
"Yok bitkileri ben gönderdim ona, zararsız. Tabi fazla içerse zarar, günde iki bardak. Biz ona zararı dokunacak şeyler yedirmez, içirmeyiz"
.......................
HAZAR...
Çiftlikten konağa geldiğimizde Leyla'yı kucağıma alıp odasına çıkardım. Leyla'nın bulunduğunu herkes öğrendiği için sessizdi konak. Leyla'mı yatağına yatırıp, üzerini örttüm. Yatağının başındaki abajuru yakmıştım. Odasındaki koltuğa uzanıp nefesim dediğim kızı izlemeye başladım. Onu izlerken gözlerimi kapamıştım ki Leyla sayıklamaya başladı. Hızla yerimden kalkıp yanına gittim. Ne söylüyor diye dinlemeye başladığımda, leyla ağlamaklı;
"Hazar korkuyorum çok karanlık, neredesin tut elimi"
Yatağın kenarına oturarak elini tutup kulağına doğru;
"Sen uyu prensesim ben buradayım. korkma bak elini tutuyorum"
Sırtımı yatağın başlığına dayadığımda bacağım yastıkla aynı hizaya gelince Leyla elimi bırakıp başını bacağıma koymuştu. Ben bacağım uyuşacağı için bacaklarımı yatağa kaldırıp uzatmıştım. Leyla'nın saçlarını sevmeye korkmuştum. Elimi bir iki defa havaya kaldırdıktan sonra cesaretimi toplayarak saçlarını sevmeye başladım. Başım yorgunluktan ve Leyla'ya yakışır bir koku ile kendimi uykuya teslim etmiştim.
Gözlerimi açtığımda içimi rahatlatan nefesimi almamı sağlayan ormanlarımla karşılaştım. Uzandığım yerden kalktığımda, yatağa uzanmış olduğumu anladığımda utanmıştım. Leyla'ya baktığımda üzerini giyinmiş yatağa bağdaş kurmuş ufak çocuk gibi beni izliyordu. Bende aynı onun gibi bağdaş kurup;
"Günaydın başımın belası"
"Günaydın Hazar, Niye odana gitmedin"
"Belki gece korkarsın ya da ne bileyim"
"Ben gerçekten korktum. Meryemce veya sen beni bulamayacaksın diye"
Leyla eğilip sessizce devam etti;
"O bana, bana"
Konuşmasına fırsat vermeden;
"Hadi avukat hadi odadan çık bende sonra çıkayım. Şimdi yanlış anlayarak canını sıkmasınlar"
"Beraber çıkalım Mihriban annem burada uyuduğunu biliyor"
"Nasıl ?"
"Sabah namazlarında Mihriban annem gelir ki benim odama. Gelince de seni gördüğünde bir an kaşlarını çattı.Kızacak gibi olunca sabaha karşı geldiğimizi ben korktuğum için kaldığını söyledim ki yalan değildi."
Başımı sallayarak ayağa kalktığımda, Leyla'da yatakta ayağa kalkmıştı. Ufak çocuk gibi yataktan aşağıya atladığında sessizce duymasın diye; 'ben seninle ne yapacağım prensesim' dediğimde Leyla bir anda bana bakınca hemen ;
"Hadi çıkalım"
Odadan çıktığımızda Leyla birden hızla bana döndü. Kaşlarını çatmış vaziyette parmağını bana sallayarak;
"Seni bir daha benim odamda görürsem var ya sonunu sen düşün gameş"
Leyla gameşi sessiz demişti. Gülerek bana bakınca arkamı dönüyordum ki Leyla gömleğimden tutup dönmemi engellemişti. Biraz yaklaşıp;
"Bence odana git üzerini değiştir. Kırışık gömlekle inme aşağıya "
"Olur kıvırcık"
Arkamı döndüğümde Lavin'in bizi izlediğini anlamıştım. Leyla hanımın kıskançlığını görünce ıslık çalarak gidiyordum ki Leyla'nın;
"Bana bak pamuk prens benim soyum da çerkezlik var ayağını denk al"
.........................................
DEVRAN...
Beyaz tavana bakarak ilk defa düşünmüyordum. Ya özlemle, ya sinirle bakıyordum. Özlemle bakıyordum Talha'yı özlediğimde, sinirle bakıyordum her operasyonum ters gittiğinde. Bir kere pişmanlıkla baktım. Altı sene önce meleğin benim olduğu zaman nefsime uyarak bir kızın hayallerimi yıktığımda. İki ay sonra evime gelip Meryemcenin yanında bana hamileyim dediğinde çok şaşırmıştım. Meryemce bana vururken bende kendimi öldürmek istemiştim. Dokuz ay boyunca içimdeki pişmanlık büyümüştü. Dokuz ayın sonunda gencecik kız ölmüştü fakat giderken bana en büyük hediyemi Talha'mı bırakmıştı.
Şuan kollarımın arasındaki cennetim, umman gözlüm. Kalbimin dermanı Avşin'im. Gururum kadınım, zamanında babamın sözünü dinleseydim, belki gerçekten Talha'nın annesi Avşin olabilirdi. O zaman anlamadan dinlemeden yok demiştim. Oysa babamın gelin diye beğendi ve seçtiği kızdı masal perim.
Beni düşüncelerimden ayıran göğsümün üzerindeki haraketlilikti. Gözlerimi tavandan ayırıp azcık aşağıya eğildiğimde bana gülerek bakan karımla mutlu olmuştum. Göğsümün üzerine dudaklarını bastırdıktan sonra;
"Günaydın Devran'ım"
"Günaydın ummanım, neşem"
"Kalkayım da kahvaltı hazırlayayım"
Avşin'e sıkıca sarıldığımda, derin nefes almıştı. Ne kadar öyle sarmaş dolaş durmaya devam ettik bilmiyorum ama Avşin'in isteğiyle buz kesmiştim.
"Devran senden bir şey isteyeceğim"
"Söyle ağa kızı"
"Beni Meleğin mezarlığına götürür müsün"
Hızla onu yatakta bırakıp ayağa kalktım. O benim gözlerime bakarken;
"Bakma bana öyle hayır Avşin Kurt"
"Neden ama o bizim oğlumuzun annesi dünyaya getirdi onu"
"Evet doğuran annesiydi. evet yıllarca içimde taşıdım ama seni tanıdıktan sonra ben"
"Sonra sen ne ? Devran konuş"
"Melek benim meğerse pişmanlığımmış"
Avşin hırsla yataktan çıkıp saçlarını arkaya savurarak;
"Dikkat et komiser, bende pişmanlığın olmayayım. "
"Asıl ilk pişmanlığım sensin. Zamanında babam seni söylediğinde yok demeseydim, şuan çok farklı bir durumda olurduk"
.............................................
MERYEMCE...
Kahvaltı masası hazırlanırken son bir kaç işi, Pars kimse bana anlattığını anlamasın diye İtalyanca telefonda biriyle konuşuyor gibi yaparak bana anlatıyordu. Ben gözümle tamam dediğimde kapatmıştı telefonu. Herkes masaya geçerken, Parsa hadi dediğimde ayağa kalkmıştı ki yanıma gelen Ömür'le tekrar yerine oturdu. Ömür kalkmama yardım ederken, Pars'ın donmuş gibi Ömür'e bakması dikkatimi çekmişti. Ayağa kalktığımda elimi Ömür'ün yanağına koyarak;
"Hadi güzelim sen geç yerine bende geliyorum"
Ömür giderken, Pars hızla yanıma gelip kimseye fark ettirmeden kulağıma ;
"Atmaca doğruyu söyle, hepimiz dün öldük dimi "
"Niye ki Pars"
"Baksana etrafı huri basmış"
"Yavaş Pars yavaş. Azrail ağanın teyzesinin kızı Berfe Ömür o"
"Kar tanesi diyorsun yani "
"Hayır Pars gebertirim diyorum. Oğlum bu aile beni sahiplendi. Ben tanıdığım her erkeğe bu aileden kız istemeye başladım sıradaki kim acaba "
"Yasin olabilir, Ertuğrul var, hım Şahin var ama dur onun gözü senden başkasını görmüyor. Nasıl diyordu sana o he buldum "
Pars göğsünü kabartıp, kollarını da hafif kaldırıp kaşlarını da çattıktan sonra; ''Efsunlu atmacam her zaman kıymetli'' dediğinde gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Derin bir nefes alıp;
"Ağa sadece ismini biliyor Şahin'in susar mısın"
"Tamam tamam ya, Biliyor musun? neyi merak ediyorum daha doğrusu neyi merak ediyoruz. Sizi niye gerçek mesleklerinizle yan yana göremiyoruz"
"O zaman ben onun efsunlusu değil, asistanı o benim hocam oluyor ve emin ol ben o zaman ondan çok korkuyor ve çekiniyorum. "
"Sen mi? sen? sen korkuyorsun. Emin ol senin onun karşısında kedi olduğunu görmek isterdim"
"Görmedin mi"
"Ben gördüğümde uysal aslansın ben kedi olmanı görmek istiyorum"
"Pars seni boğarım masaya geç"
Pars gülerek masaya oturduğunda, bende yavaş yavaş masaya geçtim. Mustafa'nın yanına oturduğumda, Asim afiyet olsun demişti. Sultan ablam çayları dağıtırken, önüme açık çay koyduğunda hayır manasında başımı salladığımda Mustafa öksürmüştü. Ben Mustafa'ya baktığımda, çayımı gözleriyle göstermişti. Tamam dediğimde Pars'ın telefonu çalmaya başladı. Hepimiz ona bakarken o ekrana bakıyordu. Zorda olsa yutkunduktan sonra Mustafa'ya bakarak;
"Kusura bakmayın Mustafa bey bu telefona bakmak zorundayım"
"Önemli değil pars burada açabilirsin"
Pars başını tamam manasında salladığında, önündeki sudan bir yudum içmişti. Telefonu kulağına götürüp;
"İyi akşamlar şahin bey"
"......"
"Şuan Mardin'deyim daha "
"......"
"İki saat sonra uçağım diye biliyorum. Reis öyle dedi sabah mesajla"
".........."
"Önce Fransa sonra gelecek diye biliyordum. "
"........"
"Siz dün Mardin mi? tamam sustum efendim"
"......."
"Gördüğüm yani en son gördüğümde iyiydi"
"..."
"Tamam efendim, sabah görüşürüz "
Telefonu kapadığında derin bir nefes bırakmıştı. Herkes ona şaşkınca bakarken ben gülmek istemiştim. Mustafa ağızını açıyordu ki Ömür Pars'a bakarak;
"Bir şey sorabilir miyim"
"Tabi ki Ömür hanım cevap verebileceğim bir şeyse"
"Sabah görüşürüz dediniz ama az önce iki saat sonra uçağım dediniz"
"Arayan patronumdu ve şuan evinde Amerika da haliyle şuan saat orada akşam sekiz."
Ömür başını sallayarak kahvaltısına devam ederken, Reşat dayım Pars'a dönerek;
"Parstı galiba, ne işle uğraşıyorsunuz"
Pars kısa bir süre bana baktıktan sonra, derin nefes alıp;
"Bir güvenlik şirketinde eğitmenim. Birde ortağımla yani dün akşam gördünüz Yasin beyle ortak uyuşturucu ile mücadele ve rehabilitasyon merkezlerimiz var. Yurt dışında on farklı ülkede. Türkiye de bir tane var fakat ülkemizde uyuşturucu kullanımı çoğaldığı için de bir kaç tane açmak istiyoruz. İki tane büyük patronumuz var onlardan kredi çıkar çıkmaz işe koyulacağız diyorduk oda dün çıktı. İki tane açacağız "
"Çok güzel tebrik ediyorum sizi Pars bey"
"Teşekkür ederim Reşat bey"
Kahvaltıya devam ederken yanımda oturan Leyla derin bir nefes aldığında herkes gibi bende ona bakmıştım. Bir şeye canının sıkıldığı belliydi. Annem, babam sorduğunda geçiştirmişti. Kahvaltının sonuna doğru birden ;
"Meryemce "
Hafif ona dönerek;
"Söyle serçem"
"Ben senden bir şey isteyeceğim"
"Söyle hemen yapayım"
"Gerçekten hemen yapar mısın"
"Yaparım ben ne zaman kardeşlerimin bir dediğini iki yaptım."
"Tamam o zaman annemden tek kalan dayımı görmek istiyorum ben "
Herkes şaşkınca Leyla'ya bakarken, ben kaşlarımı çatarak derin nefes aldım. Sakinleşmeye çalışarak;
"Dayınla görüşüp ne yapacaksın anlamıyorum seni Leyla"
"Kimsem yok Meryemcem ne olur konuş"
"Nasıl kimsem yok dersin amcanın oğlu yok mu? Bu kocaman aile senin de ailen demediler mi Alsana dayı, amca, baba"
"Ben onunla konuşmak istiyorum "
"Ne konuşacaksın, ne diyeceksin Leyla"
"Annem beni ona niye yasakladı, niye yemin ettirdi beni görmesin diye"
"Leyla ben konuştum biliyorsun, bunu konuştuk istemiyor o Zeynep teyzeye söz vermiş yemin etmiş"
Leyla haddinden fazla yüksek sesle;
"Tamamda Allah kahretsin niye. Niye yemin etti. Ne olur Meryemce ablam konuşayım"
"Leyla bu konuşma az önce bağırdığın dakika bitti. Biraz daha uzatıp karıştırırsan konuşmak istediğin bir dayın kalmayacak"
"Meryemce lütfen "
"Ne istiyorsun ne "
"Ne mi dayı mı istiyorum. Sadece adını biliyorum Esat "
Mustafa yeni gelen kahvesinden bir yudum almıştı ki, Leyla'nın söylediği isimle koluma püskürtmüştü. Herkes ona bakarken, kolumun kahve olmasını umursamadan Leyla'ya bakmaya devam ediyordum. Leyla ayağa kalkıyordu ki Pars ;
"Leyla, ben Esatla konuşurum. Eğer ikna edersem söz ben kendi ellerimle getireceğim. Biraz fazla inat kendi. Sende fazla hanımefendinin üzerine gitme. O senin ve Esat'ın iyiliğini istiyor. "
"Sen onu tanıyor musun Pars"
"Evet avukat hanım hem de çok yakından. Söz en kısa zamanda konuşacağım"
"Çok teşekkür ederim Pars"
"Ne demek bir arkadaş görevi"
Leyla tekrar yerine oturduğunda herkes gelen kahvelerini içmeye başladı. Pars ile kısa bir an göz göze geldiğimizde, hemen başını eğmişti.
Biraz zaman geçmişti ki Pars ayağa kalktı. Herkesle görüştüğünde benim yanıma gelerek önümde eğildi. Sessizce;
"Ben gidiyorum zeynom annem, bir daha nasipse Şahinle gelirim."
"Tamam git kolay gelsin"
Pars gülerek avludan çıkarken arkasından bakıyordum ki arkamda hissettiğim bedenle derin nefes aldım. Elini belime koyarak;
"Sen dayı yeğeni hep bir araya getiriyorsun"
"Öyle "
"Ama neden"
"O Esat yaralı o adam, eli kolu bağlı Zeynep annenin kuzusu bir bakıma evladıydı. O Esat ki eniştesinin kurbanı olup ablasından, çok sevdiği yeğeninden ayrıldı."
"Nasıl yani karım"
"Ah kocam bir gün sadece bir gün sana 24 saat hiç susmadan anlatacağım söz. Sana sadece diyeceğim bir laf var ya hani taş olsa çatlardı derler ya, öyle bir durum. Biraz kendimi hazır hissedeyim"
........................................
Avşin ve Devran'ın düğününün üzerinden on gün geçmişti. Devran ve Avşin dün balayından dönmüşlerdi fakat aralarında ters bir durum olduğu bakışlarından anlaşılıyordu. Akşam ki Mert ve Boran'ın düğününden sonra konuşmayı aklıma yazıp kahvaltı masasından kalkarken, Sultan abla termos bardağımı bana getirince annem;
"Annem elindeki ney"
"Bitki çayım annem"
"Kaç zamandır içiyorsun, bebeklere bir sakıncası olmasın yavrum"
"Yok annem ıhlamur, rezene, papatya"
"Sen yine de fazla içme annem, zamanında çok kişi bitkiyle haberli habersiz çocuk düşürdü"
"Tamam annem zaten günde iki bardak"
Annem ve yengemi öptükten sonra konaktan çıktığımda telefonum çalmaya başladı. Cebimden telefonumu çıkardığımda arayanın Yılmaz olduğunu görmüştüm. Arabaya binmeden açmıştım.
"Yengem"
"Efendim paşam"
"Bu gün dışarıya çıkabilir misin konaktan, seninle konuşmam gereken bir şey var da"
"Ben akşama kadar hastanedeyim. Oraya gel hem konuşuruz hem de beraber çiftliğe gideriz"
"Tamam yenge anneme haber vereyim gelirim"
Telefonu kapadığımda Meriç minibüsün kapısını açmıştı. Arkaya geçtiğimde direksiyona Kamil oturunca canım sıkılmıştı. Kamil yola çıktığında bende çantamdaki tabletimi çıkarmıştım. Hastaneye kadar şirket işlerine bakmak için. Biraz gitmişti ki kamil sağ değil de sola dönünce;
"Nereye gidiyorsun Kamil"
"Şey hanımağam şurada bir aktar var da, oradan bir şey alacaktım. "
"Tamam "
"Hanım ağam bir şeyi merak ettim. Dikkatinizi tablete vermiştiniz nasıl fark ettiniz "
"Sen merak etme Kamil. Benim her yerde gözüm vardır"
Kamil minibüsü kenara çektiğinde camı açtım. Meydanı izlerken, Savaş iki adamla konuşuyordu. Arkasında duran adamı fark edince eşref olabileceğini tahmin etmiştim. Minibüse binen Kamil'e bakış şeklinden öldürmek istediğini anlamıştım. Bakışlarını arkaya çevirdiğinde göz göze geldik. O başını eğince, incelemek için dikkat ederken, araba çalıştı. Ön tarafa baktığımda Kamil ufak poşetleri yan koltuğa koymuştu. Tekrar yola çıktığımızda dikkatimi tabletime verdim Hastaneye kadar.
Hastaneye geldiğimde arabadan inerken Kamil'e dönerek;
"Bekleme git sen"
Hastaneye girdiğimde özlediğim kokuyu içime çektim. Odamın önüne geldiğimde Süreyya ile karşılaştık. Hafif bir tebessümle;
"Doğum izini için evraklarını hazırlıyorum sende gelip alırsın odamdan olur mu"
"Olur hocam "
Süreyya kapının önünden ayrıldığında odama girdim. Üzerimdekileri koltuğa koyarken, boş termos bardağımı masaya koydum. Her gecen gün ağırlaşıp, çabuk yoruluyordum. Odamda dinlendikten sonra Medine'nin yanına gitmek için odadan çıktım. Medine'nin odasının önüne geldiğimde kapısını çaldım. Gel dediğinde yavaşça odasına girerken, Medine hafif çıkan karnıyla gülmeye başladı. Kaşlarımı çattığımda;
"Gel bakalım tos- ay deli doktor. Şu haline bak iki çocuk ne hale getirdi seni bayan kaplumbağa olmuşsun"
"Medine gebertirim dalga geçme"
"Yok ne dalgası, ben sadece akşam düğünde sen mi ben mi halay başı olacağız onu soracaktım"
"Sen geç dalganı geç"
Ben koltuğa oturmadan ultrason odasına girdiğimde Medine de peşimden geldi. Sedye yatmadan gömleğimin düğmelerini açarken, oda makinayı hazırlıyordu. Yavaşça uzandığımda Medine karnımı sevdikten sonra, o soğuk jeli karnıma sıktı. Kaşlarımı çattığımda;
"Çok şirin bir şey oldun sen"
"Medine ayağına sıkma bacım tamam mı"
Medine gülerek probu karnımda dolaştırmaya başlayınca yandan bende izliyordum. Medine kaşları çatık kalp atışlarını dinlerken, bir şey olduğu belliydi. Derin bir nefes alıp;
"Meryemcem otuz dördüncü haftandasın her şeyleri kiloları da boyları da normal fakat iri olan hala dönmemiş ve burada fark ettiğim kasılmalar normal değil canım benim. Sen bir nst'ye gir, gel öyle konuşalım. Merak etme korkulacak bir şey yoktur"
"Tamam gidiyorum canım"
Karnımı sildikten sonra, Nst için odadan çıktım. Nstenin olduğu bölüme girdiğimde beni fark etmeyen hemşireler, kendi arasında gülerken içlerinden bir beni fark etti. Hızla bir şekilde ayağa kalktığında elimle oturmasını söyledim. Önlerinde olan çikolatalı kurabiyeden bir tane alıp;
"Bana hanginiz yardım edecek nst için "
İçlerinden esmer olan bir kız ayağa kalkıp;
"Buyurun Meryemce hocam"
Odaya girdiğimizde oğullarım için ilk defa hasta olmuştum kendimi bırakmıştım. Kız benimle rahatça ilgilenmişti. 20 dakikalık nstden sonra çıkan kağıdı elime aldım. Kızlara tebessüm ettikten sonra Medinenin odasının önüne gelmiştim. Asistanı olan diana beni görünce bembeyaz olmuştu. Medine'nin yanında bir hasta olduğunu söylediğinde önündeki dinlenme koltuklarına oturdum. Biraz zaman geçmişti ki yanıma gelen bir hemşire;
"Hocam bende sizi arıyordum. Süreyya hanım sizi çağırıyor"
Başımı tamam manasında sallayarak ayağa kalktım. Süreyya'nın odasının önüne geldiğimde kapıyı çalmak için elimi havaya kaldırmıştım ki içeriden Mustafa'nın sesi geliyordu. Biraz bekledikten sonra kapıyı çalıp içeriye girdim. Süreyya'nın masasında oturan kocamı görünce çok hoşuma gitmişti. Mustafa'm tebessümle;
"Hoş geldiniz kalp cerrahımız Meryemce Alibeyoğlu"
"Hoş bulduk asi ağamız"
Süreyya bize boş boş baktıktan sonra, masanın önündeki koltuğu göstermişti oturmam için. Koltuğa oturduğumda izin belgelerimi bana uzatmıştı. Dosyalara bakarken, 6 aylık doğum izine ayrıldığımı fakat doğumdan iki ay sonra çok acil zorlu bir ameliyat gelirse çağıracağını söylemişti. Ters baksam da ben mesleğimi seviyordum. Seve seve gelecektim.
Mustafa ile birlikte odadan çıkmıştık. Medinenin odasına yürümeye başladık. Odanın önüne geldiğimizde odanın kapısının kapalı olduğu için kapıda beklemiştim. Mustafa elinde dosyalarla yüzüme bakıp;
"Niye odaya girmiyoruz "
"Hastası var Mustafa'm"
"Ama sen"
"Ama ben ne? meslektaşıyım mı yada senin karınım öyle mi"
"Yok öyle demeyecektim. Ben"
"Olsun kocam şuan ben onun meslektaşı veya arkadaşı değil hastasıyım"
"Anladım. Normalde bende dikkat ediyorum ama söz konusu sensen"
"Anladım canım anladım"
Mustafa elini karnıma koymuştu ki, odanın kapısı açılmıştı. Etrafa baktıktan sonra içeriye girdik. Medine Mustafa'yı görünce birden gülerek;
"Aa kaplumbağa terbiyecisi gelmiş"
Gözlerimi kocaman açtığımda Mustafa'nın gülmemek için kendini sıktığını fark etmiştim. Elimdeki nst kağıdını ona uzattığımda, gözlerime af et der gibi bakıyordu. Kaşlarımı çatarak koltuğa oturduğumda Mustafa yanıma oturmuştu. Medine fişe baktıktan sonra derin nefes alarak;
"Meryemcem işin şakasını bırakalım bacım. Kalp atışları ve kasılmalar normal fakat yüksek yani. Şunu düşünemedik senin acı eşiğin çok yüksek biliyorsun. Bu kasılmalar gerçek kasılmalar. Azcık sık dişini de iki hafta tut şu çocukları içinde sonra sezeryana alacağım seni. Meryemce biliyorsun ki iri olan hala dönmemiş ve normal doğum yapamazsın "
"Ne yapmamız gerek Medine hanım"
"Yatacak hep Mustafa bey, sinirlenmesin gerilmesin üzülmesin ve heyecan yapmasın"
"İzine ayrıldı zaten yatar diye artık umut ediyoruz"
Mustafa'nın dediğine gülmüştük. Medine gerekli olanları anlattıktan sonra akşam görüşürüz diyerek odasından çıkmıştık. Benim odama yürürken Mustafa sıkıca elimi tutuyordu. Odama girdiğimde üçlü olan koltuğuma oturmuştum. Bacaklarımı uzatınca yanıma gelip bel boşluğumun hizasına oturmuştu. Elini yanağıma koyarak;
"Kapl- ay hanım ağam hayırdır"
"Yılmaz'ım gelecek bir şey konuşacakmış benimle"
"Bak sen gizli gizli ne konuşacakmış benim yeğenim seninle"
"Sen gider misin biz prensimle geliriz çiftliğe"
"Bak sen, tamam giderim. Bir lavaboya gireyim"
"Ay sen ve anlayış"
"Niye ben hanzo muyum? anlayışsız mıyım"
"Bilmem sence "
"Yok hatun yookk düşmem ben bu tongaya "
Mustafa gülerek anlımı öptükten sonra lavaboya girdiğinde eş zamanlı odamın kapısı çalındı. Gel dediğimde Yılmaz önce kafasını uzatıp baktıktan sonra içeriye girdi. Sırt çantasını kapının yanına koyarak yanıma geldi. Hayattan bezmiş gibi yüzüme bakınca gülmeye başladım. Yılmaz hafif kaşlarını çatarak;
"Hiç gülme amcamın karısı ne anlıyorlar bu kadar ders anlatmaktan bilmem ki"
"Öyle deme bende eğitimciyim"
"Banane yenge ya"
"Ne oldu paşam sana "
"Yenge hiç uzatmayacağım, bizim sınıfta iki kişi fena derecede uyuşturucu kullanıyor onu da geçtim yengem satıyorlar birde."
"Sen nereden biliyorsun"
"Gördüm yenge okul müdürüne dedim bakacağım dedi"
"Ben ne yapmalıyım canım "
"Amcama söyler misin yenge"
"Sen niye söylemiyorsun"
"Amcam bu uyuşturucu işine çok düşman normal ve doğru olarak. Bir senesi babam ve anneme şaka yapmak için abimin cebine pudra şekeri koyduk. Amcamın da o gün konağa erken geleceği tutunca tabi o zamanlar hayatında o kadın vardı. Tabi birde o zamanlar amcam böyle anlayışlı iyi bir adam değil fena dövmüştü abimi. Aslında Hazal amcamın hayatına girmeden önce şuan olduğu gibi şaka yapan gülen adamdı. Hazal hayatına girince ve çıktığında çok değişti. "
Yılmaz koltuğun önündeki orta sehpaya oturduğu için arkasındaki amcasını fark etmemişti. Ağızımı açıyordum ki benden önce Mustafa;
"Amcam, şuan yengen var ve bende artık eski amcanızım"
"Amcaa!!"
"Söyle oğlum"
"Amca şey, ımmm şey"
"Yılmaz sakin amcam anlat dinliyorum"
Mustafa, Yılmaz'ın yanına sehpaya oturup kolunun altına aldığında Yılmaz derin bir nefes çekerek;
"Amca bu iki çocuğu ve ailesini tanıyorum yapmayın dedin ama umursamadılar. Bunlara uyuşturucuyu veren şey o Diyarbakırlı bir ağa var ya ney di adı"
"Atabek mi"
"Evet amca geliyor haftada bir defa paketleri bırakıp gidiyor"
"Tamam oğlum ben ilgileneceğim. Sen yine bir şey olursa hemen bana gel söyle. Hatta bak bu akşam Devran eniştene söyle birde"
"Tamam olur amcam"
"Hadi kalkın çiftliğe gidelim"
Yavaşça yerinden kalkıp elime çantamı aldım. Kapıya doğru gidiyordum ki, Mustafa Yılmaz'a ne dediyse Yılmaz;
"Bir kere her şekilde güzel Meryemce sultan. Amcam rahatsız oluyorsan doğumdan sonra Emrah ve benim odanın yanındaki odada kalabilir "
"Bak sen hergeleye"
Gülerek arkamı dönüp baktığımda Mustafa kaşları çatık Yılmaz'a bakıyordu.
"Dedemin bir lafı var, kör ölünce badem gözlü olur. Ne o zoruna mı gitti ağam"
"Hadi çok konuştunuz. Oğullarım gelsin görürsünüz siz "
Yılmaz yanıma gelip koluma girdiğinde, Mustafa gülerek arkamızdan geliyordu.
..................................
Çiftliğe geldiğimizde dışarıya azda olsa müzik sesi çıkıyordu. Kapımı açan Kamil'e baktığımda, haddinden fazla keyifli olduğu belli oluyordu. Çiftliğin kapısından içeriye girdiğimizde Hazar abim elinde çay bardağı ağızına bir şarkı dolamış yüksek sesle, 'No manita, no dırdır' dediğinde herkes gülerken Leyla ters bir şekilde bakıyordu. Yavaşça annemlerin yanına giderken, babam yanına çağırmıştı. Yanına gittiğimde babam, amcam, ünal amca ve Mert için tekrar gelen Reşat dayım çay içiyorlardı. Babam çayından bir yudum alıp;
"Meryemcem iyi ki böyle bir şey yaptın. Biz bize olduğumuz için gençliğimizdeki gibi halay çekeceğiz"
"Ne güzel babam işte, bana müsaade odama gideyim "
Odama gitmek için bir iki adım atmıştım ki Leyla ve Hazar abim tam yanıma geldiler. Leyla birden;
"Bu ağaya bir şey der misin"
"Ne diyeyim kıvırcık serçem"
Hazar abim birden gülerek;
"Kıvırcık serçe haha bence de uydu"
"Sen sus pamuk prens"
Emrah duymuş olacak ki kahkaha atmıştı. Hazar abim ters şekilde Emraha bakınca, hemen arkama saklanmıştı. Emrah'a döndüğümde gözlerimle yürü demiştim. Eve girdiğimde odama çıkmadan Nisa ve Ayşegül'e bakmak için sesler gelen odaya girdim. Nisa ve Ayşegül ve bütün kızlar gülüşüyorlardı. Beyaz gelinlik içindeki iki meleğimi öperek odama çıktım. Üzerimdeki bu halsizliği sevmiyordum. Üzerime mavi balon kol hamile elbisemi giyerken, ayağıma beyaz babetlerimi giymiştim. Tekrar bahçeye indiğimde güzel bir halay çekiliyordu halayın başındaki Hazar abim sesli;
"
Kar yağar kar üstüne
Derdim var dert üstüne
Cellat boynumu vursa
Yar sevmem yar üstüne
Amman ey amman ey
Halım yaman ey
Seni gelin getirem
Arpa buğday zaman(ı) ey
Kar yağar ayazlanır
Gün doğar beyazlanır
Ben yarimi görmezsem
Şu gönlüm marazlanır
Amman ey amman ey
Halım yaman ey
Seni gelin getirem
Arpa buğday zamanı ey"
Herkes keyifle bizimkileri izliyordu. Annemlerin yanına geçerken birden gelen sancıyla kolumdaki saate baktım. Yavaşça annemlerin yanına oturuyordum ki yanıma gelen Yılmaz ;
"Güler yüzüm yengem, gözlerini kapatır mısın"
Gözlerimi kapattığımda boynuma bir şey koyduğunu hissetmiştim. Gözlerimi açtığımda boynumdaki siyah beyaz bir puşiydi. Ellerimi onun üzerinde gezdirirken, Kader gülerek;
"Annem amcandan zorla ağlayarak aldığın puşini yengene niye verdin"
"En güzel yerinde, hiç kimse bilmez amcam bunu alırken, Bedirhan amcam ona dedi ki, oğlum ağa olarak bunu alıyorsun ama aşık olduğun kızın boynuna asman lazım. Senin olduğun bilinsin demişti. Çocuk aklım onu ondan aldım, bir gün ben boynuna asmak için gerçek yengemin "
Mustafa biraz uzağımızda olsa da duymuştu. Yılmaz'ın saçını severek;
"Teşekkür ederim Ahmet Yılmaz'ım emanetimi başka kızlara kaptırmamışsın"
"AAA yenge sen benim ilk ismimi nereden biliyorsun"
"Ben bilirim Yılmaz'ım sessiz paşam, kalbimin iki numaralı prensi"
"İlki amcam mı yenge"
"Hayır o kralı"
"OOOOO yengemden hoş sözler"
Yılmaz hızla yanımdan kaçarak Emrah'ın yanına gitmişti. Başımı Kader'e yasladığımda çalışan kızlardan huriye elinde cam çay kupasıyla yanıma geldi. Elindekini bana uzatıp;
"Buyurun Hanımağam bitki çayın"
"Bunun rengi niye kırmızı"
"Ihlamuru fazla kaynatmışlar, Ayşegül ilgilenemedi de"
"Tamam ver"
Çayım bir yudum almıştım ki tadı bir garip gelse de içinden gelen papatya kokusu sakinleştirmişti beni.
Saatler ilerlemiş Medineler de gelince ufak düğünümüz keyifle devam ediyordu. Bir gece önce kızlara yakılan kınalarıyla beyaz gelinlikleriyle ne de güzel olmuşlardı. Onları izlemeye doyamıyordum. Bir ara Medine halayın başına girince Bozkurt abim kaşlarını çatsa da medine umursamamıştı. Onlara gülerken kasıklarımda hissettiğim sancıyla elimi karnıma koydum. Midemin de bulanmaya başlamasıyla daha fazla duramamıştım. Yavaşça ayağa kalktığımda, göz göze geldiğim Mustafa'ma zorda olsa tebessüm etmiştim. Eve doğru yürürken çekilen halaya bakmıştım. Mustafa'm hariç bütün erkekler hepsi halaydaydı. Elimi karnıma koyarak eve gidiyordum ki ne ara halaydan çıktığını fark etmediğim Medine ve Bozkurt abim önüme geldiler. Medine elimi tutup;
"Bir şey mi var Meryemce"
"Azcık sancım var Medine, odaya çıkıyorum dinleneceğim"
"Tamam canım bizde eve gidiyoruz bir şey olursa hemen ara beni olur mu "
"Olur canım benim"
Medine ve Bozkurt abimler gittiğinde, tekrar eve doğru yürümeye başladım. Karnıma gelen sancıyla elimi karnıma koydum. Derin nefes alarak merdivenleri çıkarken midem iyice bulanmaya başladı. Odama girdiğimde zorda olsa banyoya girdim. Nasıl yaptım bilmiyorum ama klozetin önüne diz çöktüğümde, içimde ne var ne yok çıkarmıştım. Zor da olsa ayağa kalkarak odaya girdim. Başımdaki şalı çıkarırken, bir taraftan şifonyerin üzerindeki telefonumu aldım. Bir anda gelen sancıyla çığlık atmıştım. Yatağın üzerine otururken, Medineyi aradım. Bir iki çaldıktan sonra açıldı. Konuşmasına fırsat vermeden;
"Medineeee ben doğuruyoruuuum"
"Ne demek doğuruyorum"
"Medineeeeee ben nassssııll bbileyiiiim"
"Tamam sakin ol, Bozkurt dön dön. Merak etme dönüyoruz, sen derin derin nefesler al "
"Medineeeee ben doğuraaaaamammm sen deeeemedin miiiii"
Medine doğru demesiyle birlikte gelen sancıyla çığlık atmıştım. Telefon yere düşünce almak için ayağa kalkacaktım ki bacağımda hissettiğim sıcaklıkla bacağıma baktığım. Suyum gelmişti. Tekrar yatağa oturduğumda odamın kapısı açıldı. Mustafa'm beni görünce koşarak yanıma geldi. Elini sıkıca tutup;
"Oğulların geliyor"
"Nasıl hayır gelemezler, sen hani normal doğuramazdın"
"Asim ölsem de elimi bırakma tamam mı?"
..................................................
UMARIM BEĞENİRSİNİZ...
YAZIM VE KELİME HATAM OLURSA AFF OLA...
SİZİ SEVEN ÇATLAK YAZAR...
ALLAHA EMANET OLUN...

Bölüm : 26.07.2025 20:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Elimi bırakma...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.09k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...