37. Bölüm

Fırtına ağa...

Aslıhan k.
ahan5354

MUSTAFA HAMZA...
Mazhar ağanın ne demek istediğini düşünerek ayağa kalktım. Hocanın yeri hazırlanırken, Şule yavaşça ayağa kalkarak halamın peşinden odasına gitmişti.
Mazhar ağa anlaşılmayacak bir şekilde keyifle annesinden yüzükleri alıp bana getirmişti. Mazhar'ın keyifli halinden midem bulanmıştı. Mazhar'a niye keyifli olduğunu soracakken, Akın yanıma geldi. Gözle görülür şekilde korkuyla;
"Yapma Mustafa ağam"
"Ağan olduğumu hatırlaman ne güzel, aferin sana Akın bey"
"Verme Şuleyi bu adama, bu adam yaşlı ağam"
"Ben verdim, sende benim kararıma saygı duyacaksın. Yarından itibaren sende tasını tarağını topla git. Annen ve kıymetli bacın burada kalacak"
"Şuleyi veremezsin, çok yanlış yapıyorsun ağa çok pişman olacaksın"
"Akın son kez söylüyorum zorlama beni, geç otur yerine "
Akın hızla yanımdan uzaklaşırken, babam hafif kaşları çatık yanıma gelmişti. Ben babama bakarken, koluma girerek biraz kenara çekmişti beni. Babama biraz daha dönerek ;
"Hayırdır babam"
"Yapma oğlum bu şekilde nikahlama, gelinliğiyle çıksın bu konaktan. Babası yok, annesi bir halta yaramaz zaten"
"Yaptım ve yapıyorum baba, Atabekle yemedikleri halt kalmamış."
"Günah oğlum, bak bizde, sende kız büyütüyorsun."
"Baba görmedin bilmiyorsun. Konağa girdiğimizde annesine nasıl sarıldığını görmedin Mina'nın"
"Ne olmuş ki oğlum"
"Biz dışarıdayken Akın ve Şule kendi arasında konuşuyorlarmış, yok Meryemce ölür doğumda, ben oğullarıma daha çok düşermişim Minam piçmiş. yeter Mirza ağa yeter. Benim için siz ne kadar kıymetlisiniz ama bunlar benim sinirlerimle çok oynuyorlar. Baba benim kızım daha ufak, beni babası seni dedesi bizi ailesi olarak görüyor şükür. Bu gün anladım baba Mina kendini bu konağın parçası olarak tam anlamıyla görmüyor. Annesine tek varlığına bir şey olacak diye, tek kalacak diye çok korkuyor"
"Anladım oğlum haklısın. Mustafa Hamza ağam karar senin hüküm senin hayırlı olsun"
Babamın elini tuttuğumda annem ve Avşin yanıma gelmişti. Avşin ağızını açıyordu ki, ne zamandan beri arkamda olduğunu bilmediğim Meryemce elini babam ve anneme belli etmeden belime koyup;
"Yanlışsın ağam, o sadece bana değil sana da bir şey olacak diye çok korkuyor. Sana güveniyor. Hepimizden önce senin gibi ilk seni tutuyor. seni çok seviyor"
Meryemce'ye doğru dönecekken, annem hafif öksürükle dikkati kendi üzerine çekmişti. Anneme bakarken elimi de arkaya doğru atarak Meryemcenin elini sıkarak tutmaya devam ettim. Annem hafif başını önüne eğmişti. Annemi tanıyorsam söyleyeceği konunun ağırlığından başını eğmişti. Annenin çenesine elimi koyup başını kaldırdım.
"Eğme başını Mihriban sultan söyle ne oldu"
"Ben değil ağam, Avşin söyleyecek"
Bakışlarımı annemden alıp, babam ile birlikte Avşin'e döndük. Avşin'in bakışlarından benden korktuğu belli oluyordu. Bir adım atıyordum ki Meryemce elimi biraz sıkınca, Avşin'e çatık kaşlarla;
"Konuş Avşin"
"Şey Mustafa ağam, şeyy"
"Ney Avşin hadi söyleeee"
"Siz dışarıdayken, Şule, Kevser, Kezban ve Helin işte bu dördü arka avluda çay içiyordu. Sonra şule şey hamile olduğunu söylüyordu."
Meryemce elimi sıkmaya devam ederken, sinirimin katlanmaya başladığını hissediyordum. Ağızımı açıyordum ki babam hafif gür bir sesle;
"Ne diyorsun Avşin sen"
"Öyle diyordu abi onlara "
Babam bakışlarını bana çevirince;
"Tamam herkes yerine geçsin, hemen"
Yanımdakiler benden uzaklaşmaya başladığında Meryemce biraz daha bana sokulup;
"Lütfen sakin ol"
"Git Meryemce hatta hiç burada durma odamıza git. Kırıp yıpratmayayım seni"
Meryemce hayır manasında kafasını sallayarak annemlerin yanına gitmeye başladı. Derin bir nefes alıp Mazhar ağanın yanına geçtim. Mazhar ağa ve ailesine nikah işini biraz daha düşünmek istediğimi söylediğimde Mazhar ağanın canı sıkılır gibi olunca nedenini sormama fırsat kalmadan annesi tamam demişti. Mazhar ağadaki gariplik iyice sinirlenmeme sebep oluyordu.
...........................
Mazhar ağaları biraz daha oturup kalkmışlardı. Kapıya kadar eşlik edip yolcu etmiştik. Herkes tekrar içeriye girdiğinde, Boran'ın cebinden sigarasını alıp sigara yakmıştım. Ne yapsam sinirim geçmiyordu. Kendimi daha fazla durduramadım. Elimdeki sigarayı yere atıp konağın içine girmiştim. Üzerimdeki hırkamı yere hırsla fırlattığımda, Meryemce yavaşça eğilip yerden almıştı. Avluya baktığımda herkes eksiksiz avludaydı. Akın, Helin, Şule ve halamlar gayet keyifli oturuyordular. Gömleğimin üsten iki düğmesini açıp bir adım daha atıyordum ki tam ortada elinde arabası ve bebeğiyle Mina ve Talha oyun oynuyorlardı. Benden korkacaklarını bildiğim için yanlarına gidip saçlarını sevmeye başladım.
.................................................
MERYEMCE...
Mazhar ağalar gittikten sonra Mustafa kısa bir süre sonra hızla konağın avlusuna girdi. Üzerindeki hırkasını sinirle yere fırlattığında, hırkayı eğilip hemen yerden aldım. Yanına gitmeye niyetlendiğimde dikkatimi kocam çekmişti. Bakışları gerçek jaguarı andırıyordu. Bir eli Mina'nın saçlarında, diğer eli Talha'nın saçlarını okşuyordu. Arkamı dönmüştüm ki, Jaguarım gür bir sesle kükremişti. Hızla arkamı tekrar döndüğümde boyun damarları iyice çıkmış, arkasını avluya dönmüş;
"Avşin çocuklarımı ve yeğenlerimin hepsini al yukarıya çık. Büyük salonda ses sistemini açın güzel bir film izleyin"
"Ama ağam"
"Avşin Alibeyoğlu dediğimi yap, benim dediklerimi sorgulama"
Avşin başını sallayarak, büyük çocuklar önünde Mina ve Talha'nın elinden tutmuş yukarıya doğru çıkarlarken, Mustafa tekrar kükremişti.
"Zümrüt, Selvi ve Kader siz çok yoruldunuz hadi odanıza. Leyla, Gülcan sizde"
Avluda bayan olarak annem, yengem hala ve kızları kalmıştık. Halalar odalarına gitmek için kızlarına eliyle hadi dediğinde, Mustafa hızla arkasına dönüp;
"Siz kalın, kalın"
Ben daha ne olduğunu anlamamıştım ki, Mustafa hızla şulenin yanına gidip saçlarını tutup yere savurmuştu. Annem ve yengem ne kadar yapma Mustafa deseler de Mustafa durmamıştı. Hızla Şule'nin yanına gelip ayağa kaldırıp tokat atmıştı. Mustafa'nın attığı tokatla tekrar yere düştüğünde, Mustafa'ya inanmayan gözlerle bakıyordum. Ben bu adamı hiç görmedim, bu Azrail ağaydı. Sanki Şule'nin canını almaya yemin etmiş gibiydi. Mustafa elini beline koyup öyle kuvvetli bağırmıştı ki yerimden sıçramıştım. Ben ona bakarken o Şule'ye bakıyordu.
"Kalk ayağa kalk Seni öldürmemi istemiyorsan kalkkkk"
Şule yerden kalkarken dudağının kenarındaki kanı silmişti. Şule ayağa kalktığında Mustafa hızla yanına gelip kolunun tuttu. Diğer eliyle çenesini sıkarak;
"Söyle karındaki kimin çabuk söyle"
"Şey Mustafa "
"Ne Mustafa'sı lan ne, ben senin ağanım ağan. Sende biliyorsun ki seni şu dakikada öldürebilirim. Söyle kimden karnındaki bebek"
Şule başını zorda olsa önüne eğdiğinde Mustafa tiksinir gibi yere itmişti. Şule yere düşer gibi olunca Akın yakalamıştı. Mustafa elini saçlarına geçirip, Akın'a bakarak;
"Ne oldu Akın şaşırdın mı? Niye şaşırıyorsun oğlum ilk senin oldu diye hep senin olacak mı sandın. Bak aşık olduğun kadın devam ettirmiş. Şule söyle seni öldürmemi istemiyorsan söyle kim o piçin babası"
Bakışlarımı avludaki herkese gezdirdiğimde, annem, babam, amcam ve yengem de bilmiyordu galiba Akın ve Şule'nin birlikte olduğunu. Babam ve amcamın yanına doğru yürüdüğümde, babam beni fark etmiş olacak ki elimi tutup kolunun altına almıştı. Mustafa'nın biraz daha yanına yanaşmış oldum. Şule birden;
"Ağam şey ben "
"Ne sen lan ne sen . Karnındaki kimden, Atabekten mi yoksa o it Yavuz bu konakta kaldığı gecede onunla birlikte oldunuz ondan mı konuş"
Akın bir adım Şuleden uzaklaştığında, hepimiz konuşsun diye ona bakıyorduk. Şule hayır manasında başını sallayarak yere eğince, Mustafa'da film kopmuştu. Mustafa bütün kuvvetiyle Şuleye tokat attığında, acısını içimde hissetmiştim. Mustafa'nın içindeki ihanet acısı sanki beni kavurmuştu. Başımı gözlerimi kapatarak babamın göğsüne koyduğumda, annem ve halaların Mustafa demesi üzerine kafamı kaldırıp Mustafa'ya baktım. Silahını çıkarmış Şule'nin başına dayamıştı. Kevser hanım Şule'nin yanına yere çökmüş, Mustafa'nın silah tutan elini tutmuş yapmaması için ağlıyordu. Akın hayır manasında başını sallarken daha fazla dayanamamıştım.
Avluda hiç kimse ağzını bile açmıyordu. Yavaşça Mustafa'nın yanına gittiğimde, Hazar ağam ile bakışlarımız kesiştiğinde bana hayır der gibi başını sallıyordu. Onu görmezlikten gelerek, Mustafa'nın Şule'nin başına dayadığı silahı yavaşça kaldırıp kendi karnıma koyduğumda göz göze gelmiştik. Derin bir nefes alıp;
"Önce buraya sıkacaksın. Mustafa Hamza ağam buradaki oğulların nasıl masumsa ve temizse onun karnındaki de temiz ve masum. Annesi ve babası ciğeri beş para etmese de onun karnındaki masum ağam. Bizim Mina'mız masum, annesi badegül doğsun diye neler yaptı, nelerden vazgeçti. Melek, güzel kızım Talha'yı doğurmak için canından sevdasından vazgeçti ağam. O bebek, bu kızın karnındaki bebek bu hayata iki sıfır yenik başlayacak ağam. Mina şanslıydı ben vardım şimdi siz varsınız. Talha şansıydı babası vardı ben vardım şimdi Avşin var. Ya su damlası gibi olan bebek ne ana ne baba, söyler Şule babasının kim olduğunu ona verirsin ağam. Baktın söylemiyor sen kıyma kurban olayım. Bu kadının bir nişanlısı var. Mazhar ağaya söylersin, yarı onun namusu cezasını o versin bırak sen kıyma o cana"
Mustafa'nın elindeki silahı konuşurken karnıma nasıl kuvvetli bastırdıysam, Mustafa silahını biraz geriye çekmesiyle karnıma kuvvetli bir tekme yedim. Elimi karnıma koyduğumda, Mustafa gür bir sesle ;
"Meryemce Alibeyoğlu hemen odana git, hemen"
Mustafa'nın dedikleriyle başımı sallayarak odama değil gizli kamera odasına yürümeye başladım. Kapısını tam açıyordum ki Mustafa konuşmaya başladı;
"Babasını söyler misin yoksa aldırır mısın senin vicdanına. Sabaha kararını söyle ona göre bende yapacağımı yapayım."
Odaya gönlüm rahat bir şekilde girdim. Dolaptaki tansiyon aletini bileğime takarken, kapının çalınmasıyla gel demiştim. Tansiyon aletinin düğmesine bastığım için konuşmadan beklerken, odaya giren Hazar abim ve Baran abim peş peşe konuşmaya başlamışlardı.
"Dila'm niye önüne geçtin, vursaydı. Birde silahı kendi karnına dayadın deli misin kızım ya"
"Sorma Hazar ya, kızım bıraksaydın yani"
Tansiyon aletini bileğimden çıkarırken Baran abim ve Hazar abim aynı anda;
"Kaç çıktı"
"14- 8. Gelelim dediğinize benim katil bir kocam yok hele bebek katili asla. O tetiği çekmiş olsaydı ben ihbar ederdim ağanızı. Ne şule gözümde ne de babası olacak şerefsiz. Bebek var o kızın karnında, sanıyor musunuz ki Mazhar ağa o kızı boş bıraktı. Atabek ile gezdiğini hepiniz duydu Mazhar duymadı mı? Merak etmeyin o çocuğun babası Mazhar ağanın ta kendisi"
Baran abim ve Hazar abim gözlerime şaşkınca bakarken, ağzımı açıyordum ki odanın kapısı hızla açılmıştı. Üçümüzde bakışlarımızı kapıya çevirdiğimizde burnunda solan Asi Azrail ağa oldukça sinirli bana bakıyordu. Hazar abim Mustafa'ya doğru yürümeye başladığında parmağını sallayarak yürümesini durdurmuştu. Kapıyı kapatıp bize doğru gelmeye başladı. Yanıma geldiğinde gözlerine baktığımda hızla sarıldı. Elleri sırtımı sıvazlarken, dudaklarını kulağıma yaklaştırıp;
"Ya o silahı ateşleseydim ne olacaktı"
"Yapmayacağını ikimizde biliyorduk"
Mustafa ağızını açıyordu ki, Hazar abim birden;
"Ağam şey bizde buradayız hani olan var olmayan var yani"
Mustafa benden uzaklaşıp;
"Çalışma odasına geçelim konuşacaklarım var sizinle"
"Amcamın oğlu Meryemce çocuğun babası Mazhar ağa diyor"
Mustafa kafasını hızla bana çevirip, gözlerime sert bir şekilde bakarak;
"Nasıl yani, Meryemce ne diyor Baran"
"Hazar ağamın annesi vefat ettiğinde bir hafta boyunca Mazhar ağalara misafir olmuşlar ya. Herkes ahiretlik dedikleri kadında kaldı bilirken, onlar ana kız orada kalmışlar. Sait ve Boran söyledi. Şimdi doğal olarak çocuk bir aylık kadarsa o çocuk Mazhar'ın "
Odadaki üç ağanın aynı anda 'ee' demesi üzerine hafif kaşlarımı çatarak, ellerimi karnıma koyup odadaki üçlü koltuğa oturdum. Derin bir nefes alıp;
"Affffff, eesi sen Mazhar ağaya şimdi olmaz deyince niye garip baktı veya ondan önce nikah deyince nasıl keyiflendi. Onu geçtim ben Mazhar ağanın namusu dediğimde bir şey demedi. Şimdi istersen ağam ara Mazhar ağayı sor eğer yok derse çocuk ya bizim itin yada Atabek ağanın"
"Şu adama bizim deme, ben emin olmadan soru sormam"
"Sen ağasın nasıl soramazsın, adamların şahit bir dakika ya biz nasıl öğreneceğiz biliyorum"
"Nasıl"
"Şule ve Helin en yakın dost gibiler, Helin biliyordur kim olduğunu"
"Nasıl öğreneceğiz"
"Siz iyi misiniz? Ne oldu sizin çok beğendiğim zekanıza. Bu odanın ne olduğunu unuttunuz galiba. Şimdi ben odama gidip üzerimi değiştireceğim burada bekleyin."
Mustafaları odada bırakıp, odama geçtim. Üzerimi değiştirmek için dolabın önüne geldiğimde, bir taraftan elime telefonumu aldım. Yasin'i aradığımda ikinci çalışta açıldı. Nefes nefese;
"Efendim Atmaca"
"İş üzerinde miydin"
"Yok kız atmaca Şahin dev ile spor salonundayız binanın"
"Yanında mı o"
"Evet telefon hoperlörde duyuyor seni"
"Tamam neyse, bu sistem yeni ya tam çözemedim. Geriye sarmam lazım zamanı Mustafaların yanında."
" Tamam ana merkeze görüntülü canlı bağlan bizde çıkıyoruz. Yardımcı olayım sana "
"Sen veya Şahin görüntüye gelmeyin sakın."
"Tamam atmaca görünmeyiz. Sen onların yanında sana özel olan şifreyi gir merkez yazısına tıkla. Bu arada sana görünen çocuğa sakın bağırma adı Ammar, çocuklar seni anlattı ona ödü kopuyor senden "
"Tamam bağırmam, Reis görünmeyin sakın tamam mı"
"Tamam dedi ya adam, kapat şu telefonu "
Telefonu cevap vermeden kapamıştım. Üzerime eşofmanlarımı giyinip, siyah uzun hırkamı giyindim. Kolumdaki saate baktığımda gece biri gösteriyordu. Odadan çıkarken başımdaki tülbentimi düzeltip odaya geçtim. Odaya girdiğimde Mustafa üçlü koltuğa oturmuş, Baran abim benim sandalyemde oturuyordu. Hazar abimi gördüğümde gülerek başımı salladım. Odanın kapısını kilitleyerek, ayakkabılarını çıkarmış sedyeye uzanan Hazar abime yanaşıp;
"Dolap kapaklarını engelliyorsun ağamın yanına geç"
Hazar abim ayakkabılarını yarım giyinerek parmak ucuna basarak üçlü koltuğun diğer ucuna oturmuştu. Tam ortalarına oturduğumda Mustafa elini belime koyup;
"Hadi görelim Meryemce hanım sizin kamera sisteminizi"
Mustafa'ya gülerek, kamera sistemini açmaya başladığımda üçü de pür dikkat beni izliyorlardı. Büyük plazma açıldığında kameraların hepsi gözümüzün önüne gelmişti. Kendime özel şifreyi girdiğimde, kimse bir şey anlamamıştı. Merkez yazan yere tıklayıp arama sesi gelmeye başladığında üçü de ne oluyor der gibi bir bakışla bana bakarken ben ekrana bakmaya başladım. Ekran açıldığında 30lu yaşlarında esmer, dikdörtgen gözlüklü gençten bir adam boğazını temizleyerek ;
"İyi geceler Meryemce Alibeyoğlu"
"İyi geceler Ammar, nasılsın"
"Sağ olun efendim, size nasıl yardımcı olabilirim"
"Helin veya Şule isimli kamera ve ses sistemlerinden ikilinin konuşmalarını bana aktara bilir misin"
"Evet efendim hemen geriye sarıp görüntüyü size aktaracağım"
Ammar sırtını bize dönüp, arkasındaki büyük bilgisayarda işlerini yaparken, diğer çalışanların ayağa kalkmasıyla Yasin'in içeriye girdiğini anlamıştım. Görüntüye Yasin'in kolu girince Hazar abimin dediğine girince;
"Kim şimdi bu hanzo kolunu görüyoruz"
"Biz ne bilelim Hazar, sıkıldım ama"
Ağzımı açıyordum ki görüntü kapandı. Ne oluyor diye bana bakıyorlardı ki ekrana Helin ve Şule'nin görüntüsü geldi. Sesi biraz açıp dinlemeye başladık.
"Şule Mazhar ağadan hamilesin niye saklıyorsun zaten evleneceksin."
"Amma salaksın Helin yaa, kızım hatırlasana tam bir ay evvel Mustafa'm ve deli doktor kavgalıydı."
"EE yani"
"Geri zekalı çocuk Mustafa'dan desem herkes inanır gece yarılarına kadar çalışma odalarından çıkmıyordu. Çocuk Mustafa'dan dediğimde o salak Meryemce gururum diyecek o piçini de alıp gidecek"
"Senin şu zekan beni korkutuyor, beni de savaşla yapsan yaa"
"Allahım ben Mustafa'nın koynuna bir gireyim, onların kavgalarında bitireceğim. Şimdi bunlar çiftlikte ya, gelsinler sabah kahvaltıda Mustafa'dan hamileyim dedim mi? Allah gör kıyameti"
"Seni seviyorum canım Şulem yaa"
"Neyse sus bakalım annem ve teyzeme hamileyim dedim mi üzgün üzgün. Neyse bak annem çağırıyor"
Video kapandığında görüntüye tekrar Ammar geldi. Çocuk yakasını düzelterek;
"Başka bir arzunuz var mı efendim"
"Yok Ammar kolay gelsin. "
"Sağ olun hanımefendi"
Kameraları kapatırken yanımdaki üç adamın üçü de burnundan soluyordu. Belimde hissettiğim boşlukla yanıma baktım. Asim başını koltuğun sırt kısmına yaslamış, gözleri kapalı öylece duruyordu. Gözlerim ne ara ayağa kalktığını anlamadığım Hazar abime takıldı. Sinirle odada volta atmaya başlamıştı. Ağızımı açıyordum ki birden durup;
"Ben anlamıyorum kızım, ne isteniyor bu adamdan."
"Anlamak zor olmaması gerek abi, ağalar ağası, bu yaşta Mardin'i yakacak güce sahip sağlam biri amcasının oğlu ikisi kan ve candan dostu üç tane sağlam dostu var"
"İyi ya kızım, Dila'm daha çok arkana yaslan keyfine bak değil mi? bu konakta yaşıyorsun yani . Bunlar da bu adamı nasıl küçük düşürürüm derdin de"
Ağızımı açıyordum ki Baran abim üzerindeki ceketi sedyeye atarak;
"Olur mu ölüm Hazar'ım, bizimkiler güvenmek yerine batırırlar. Mustafa doğuştan şanslıydı. İlk erkek torundu. alibeyoğlunun varlığının yanına bu adam etiyle tırnağıyla o ufak şirketi babam ve amcamın elinden alıp büyüttü. Yetmedi o zekayla ben işletme okurken bu adam uçak mühendisi oldu. Bu halam değil miydi ikisi bir olup Mustafa'nın Zümrütte gözü var diyenler"
"Hadi lan sizin aranız o zaman onun için mi açıldı. "
"Sadece açılmadı bir gece öldürecektim onu. O zaman fena dolduruşa geldim. Ne zaman ki Mustafa babama hafta sonu Zümrüt'ü istemeye gidelim Baran'a dediği geceden sonrası utanmak mahcup olmak. Bir düğün kurdu ki görmen lazımdı"
Baran abim ve Hazar abim kendi arasında konuşmaya devam ederken, yanıma baktım. Bu yaşına rağmen koskoca çınar gibi omzundaki yüküyle ayakta duran kocama baktım. Başımı yavaşça Mustafa'nın göğsüne yasladım. Asim hiç vakit kaybetmeden bir elini belime dolayarak iyice göğsüne yaslamıştı. Sağ elini yanağıma koyduğunda, biraz yukarıya doğru bakıp;
"Konuşmak ister misin Azrail ağam"
Mustafa'm hayır manasında gözleri kapalı başını salladığında, içim çok kötü olmuştu. Mustafa Mina gibi kendini kapamıştı. Üzgün bir şekilde Baran abime baktığımda, Hazar abim ve Baran abim önce Mustafaya bakıp sonra bana döndüler. Hazar abim sessizce ceketini alıp odadan çıkarken Baran abim de elinde ceketini alıp;
"Hadi gel çıkalım Meryemce, ağam yalnız kalsın"
Yerimden kalkarken omzumun üzerinden Asime baktım. Bana bakmamıştı bile üzerimdeki hırkamı düzeltip avluya çıktığımda Baran abim ve Hazar abim ellerinde sigara konuşuyorlardı. Onlara yaklaştığımda Hazar abim;
"Dilam yarın ve bir kaç gün Azrail ağa ile yaşamaya kendini alıştır. Mustafa Hamza sustu, bu sinir susması kıyameti koparması yakındır."
......................................
Sabah gözlerimi Mustafa'nın emir veren sesiyle açmıştım. Duvardaki saate baktığımda üzülmüştüm. Gece Mustafayı beklerken uyuya kaldığım için sabah namazına kalkamamıştım. Kütüphaneden avluya baktığımda dün gece üzerinde olan kıyafetler vardı hala. Yavaş adımlarla banyoya girdim. Yüzüme su vurduktan sonra kendime gelip abdest aldım. Odaya girdiğimde Minam ağlamaklı bacaklarıma sarıldı. Karnım eğilmemi engellediği için elini tutup odadaki kanepeye doğru yürüdüm kızımla. Kanepeye oturduğumda Minam iki bacağımın arasına girerek başını göğsüme koydu. Başını öperek;
"Benim bebeğime ne oldu"
"Babam çok bağırıyor anne, korktum"
"Sinirlenmiş demek ki annem, hem ilk defa bağırmıyor değil mi?"
"Ben dün gece Şule teyzeyi dövdüğünü gördüm, sonra şey "
"Sonra ney annem ne gördün"
"Şule teyzenin başına silahı koydu anne. Anne babam kötü adam mı oldu, o kötü adam mı "
Hızla Minayı kollarımın arasına alıp, tekrar başını öptüm. Minam içini çekerken Mustafa'dan korkmaya başladığını anladım. Minam boğuk sesle tekrar babasının kötü adam olup olmadığını sorduğunda, kendimden biraz daha uzaklaştırıp;
"Hayır kızım senin baban kötü adam değil, olmadı. Şule çok kötü bir şey yapmış o da çok kızdı"
"Çok mu kötü şey"
"Evet prensesim, hadi sen avluya çık Gülcan teyzeyengeni bul Avşin yengen ile kahvaltı hazırlayın bende sabah namazımı kılıp geleyim"
"Hayır anne babam artık güzel bakmıyor kimseye, hem ben buraya gelmeden dedi ki Emrah abimler salonda kahvaltı edecekler. Burada sessizce oturabilir miyim"
"Tamam kızım otur bakalım"
Kanepeden kalkıp dolabıma doğru yürümeye başladım. Dolabın önüne geldiğimde arkamı döndüm. Minam kanepenin üzerindeki Mustafa'nın ceketine doğru yatarak gözlerini kapamıştı. Onun haline gülerek tekrar yönümü dolabıma döndüm. Namaz elbisemi giyinerek seccademi alıp yere serdiğim de, Minama tekrar baktım. Koltuğa oturmuş telefonumun ekranında Mustafa'nın gülerken gizli çektiğim resmine bakıp yüzünü seviyordu. Gülerek namazıma niyet etmiştim.
Namazım bittiğinde dua etmek için ellerimi açtığımda, minam hızla yanıma gelip karnıma dikkat ederek önüme oturdu. Ellerini benim ellerimin içine koyarak bir şeyler mırıldanıyordu. Minanın saçlarına ufak bir öpücük kondurup duama devam ederken odanın kapısı öyle hızla açıp, sertçe kapanmıştı ki Minam hızla amin deyip hemen önümden kalkmıştı. Sol tarafıma oturup başını koluma, elini de karnıma koymuştu. Amin diyerek sol kolumu kaldırıp altına almıştım kızımı. Kapının yanından yanımıza doğru gelen Mustafa'ya kaşlarımı çatarak bakmıştım. Hiç ikimize bakmadan kanepeye oturmuştu. Başını koltuğun arkasına yaslayıp belli bir süre öyle durduktan sonra elleriyle yüzünü sıvazlayıp bize baktı. Minayı fark etmiş olacak ki koltuktan dizleri üzerine yere inerek emekleyerek yanımıza geldi. Elini Mina'nın yanağını sevmek için kaldırmıştı ki, Minam hızla yerinden kalkıp kütüphaneye koştu. Peşinden ona bakarken, kulağıma Mustafa'nın sesi geldi.
"Neyi var babasının prensesinin "
"Dün akşam gerçek Azrail ağayı görmüş"
"Nasıl ?"
"Şule'ye bağırdığını, tokat attığını, silah çektiğini "
Mustafa hızla yerden kalkıp;
"Nasıl ya nasıl ben Avşin'e al götür dedim, nasıl bırakmış nasıl"
"Bağırma Mustafa Hamza kendinden kızını daha da uzaklaştırma"
"İyi de bak dedim bırakma dedim o Devran'ın karısına"
Yerden yavaşça kalkarken;
"Herkes film izlerken çıkmıştır"
"Ne yapacağım ben gül güzelim, kızım benimle konuşmazsa olmaz ki "
"Farkındayım. O yanımızdayken bağırmamaya çalış, ne olur. Mustafa bilmiyorsun o çok hassas bir çocuk korkarsa hastalanır. O güçlü akıllı bir çocuk gibi olduğuna bakma"
"Tamam o zaman sen onu Avşin'i ve Talhayı al çiftliğe gidin"
"Tam oldu bu düşüncen, biz gidelim babam bizi istemedi desin çocuk aklı"
"Anladım hadi gidelim kahvaltı edelim"
Kütüphanenin önüne geldiğimizde ben kapının önünde durdum. Mustafa odanın içine girip kendi siyah berjerinde kollarını göğsünde birleştirmiş öyle duran kızımızın önüne diz çöktü. Kafasını azcık eğerek yüzüne bakarak;
"Pişt prenses ben acıktım. Bak ne diyorum sen bu babanı tanırsın ben yemekten önce tatlı yemeği severim seni yiyebilir miyim"
"Olmazzz beni yeme annem bize reçelli ekmek sürer ben sana yediririm. Olur mu baba"
"Hım hadi o zaman hemen gidelim masaya annemiz ancak gelir"
Mustafa, minayı kucağına alıp yanıma gelmişti. Ben onlara bakarken, Mustafa anlımı Mina'm yanağımı öpmüştü. Mustafa ve Minamın peşine avluya çıkmıştık. Masaya doğru yürümeye başladığımızda dikkatimi Sultan abla ve kızlar çekmişti. Baya ciddi şekilde işlerini yapıyordu. Sultan abla elindeki Kuymak tavalarını masaya koyup kızları da alıp mutfağa geçmişlerdi. Masaya oturduğumuzda Mustafa eliyle afiyet olsun dediğinde herkes yemeğine başlamıştı. Masaya baktığımda minanın dediği gibi Talha ve Mina hariç çocuklar masada yoktu. Bu konuyu Mustafa ile sonra konuşmayı aklıma yazıp iki dilim ekmeğe reçel sürmeye başladım. İki ekmeği Mustafa'nın tabağına koyduğumda Minam ile aynı anda ellerine aldılar. Annem ve yengemden hafif bir kıkırtı gelmişti. Mustafa'ya baktığımda ekmeğinden bir ısırık alırken, bana göz kırpmıştı. Mina ile azda olsa keyifle ilgilenirken Mustafa'nın bütün keyfi Şule'nin kurduğu cümle ile yok olmuştu.
"Ağam ben çocuğu aldıracağım"
Hepimiz Şuleye bakarken, Mustafa tam tersine hiç bakmıyor minaya börek yediriyordu. Akın ayağa kalktığında, babam ve amcam derin bir nefes çekerek çaylarından bir yudum almışlardı ki Şule daha gür bir sesle;
"Mustafa Hamza sana diyorum çocuğu aldıracağım"
Mustafa hızla bakışlarını Minadan çekip, kaşlarını çatarak Şuleye baktığında ateş çıktığına yemin edebilirdim. Şule sessizce yerine otururken Mustafa Mina dizinde sol elini kızıma dolayarak arkasına yaslandı. Mustafa bir şey demiyor diye sessizce ve sakin şekilde kahvaltımıza devam ediyorduk. Rahmetli Hamza dedenin adetini masada sürdürdüğünü anlamıştım. Kimseye yemeği zehir etmemek için susuyordu. Bir gece söylediği aklıma gelmişti. Dedesinin vefatından sonra o gece Minaya bağırıp yemeği zehir ettiği için pişman olmuştu. Kafamdaki düşünceleri susturan Boran'ın yanımıza gelip Mazhar ağanın geldiğini söylemesi oldu. Baran abim ve Hazar abimle aynı anda Mustafa'ya baktık. O bize bakmadan Minanın örgüsünden firar eden saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıyordu. Mustafa, Minanın yanağını öptükten sonra Boran'a kafasıyla gelsin manasında kafasını salladı. Mina'm Mustafa'nın kucağında huzursuzca babasına baktığında, Mustafa da Minaya baktı. Mazhar ağa hayırlı sabahlar diyerek içeriye girdiğinde, Mustafa ile göz göze geldik. Minayı bırakması için elimi kızıma uzattığımda Minam hemen babasının kucağından inmişti. Mina ayakta durarak elini karnıma, başını koluma yaslamıştı. Sandalye istemek için ağzımı açıyordum ki Emrah ve Sinan yanımıza geldi. Sinan hafif eğilerek ;
"Ağa amca biz okula gidiyoruz da bu gün parayı yollayacak mısın hatırlat demiştin."
"Tamam Sinan siz gidin"
Mustafa farkında değildi ama sesi haddinden fazla yüksek ve gür çıkıyordu. Mina Mustafa'nın gür çıkan sesi yüzünden yerinde sıçrayınca, kolumu ona dolamıştım. Mustafa'ya baktığımda, kendimi gördüm bir an. Benim gibi sinirlenince gözü görmüyor kulağı duymuyordu. Allahtan minanın benden korktuğu sınıra gelmemiştim.
Çocuklar çıkarken, Sultan ablada Mazhar ağanın çayını getirmişti. Mazhar ağa çayından bir yudum almıştı ki, Şule ayağa kalktı. Mustafa, Şuleye baktığında iyice baruta döndüğünü anlamıştım. Mina'nın ve Talha'nın Mustafa'dan korkmasını engellemek için Avşin'den gözlerimle çocukları odaya götürmesini istemiştim. Avşin hızla ayağa kalkıp Talhayı kucağından indirdi. Elinden tutup yanımıza geldiğinde, korktuğum olmaya başlamıştı. Mina sıkıca elimi tutmuş, gözlerini kapatmış bir bakıma kendine kilitlemişti. Avşin'e bakıp;
"Canım sen Gülcan'ımı da al odanıza çıkın ben Minayı yollayacağım hadi"
Avşin Talha'yı almış avlunun sonundaki merdivenlere gelmişti ki, Mustafa daha fazla dayanamamış olacak ki hızla yerinden kalkarken, sandalyesini itip yere düşürmüştü. Minam titremeye başladığında Mustafanın beni duyması umuduyla sessizce 'yapmaa' dedim. Mustafa beni duymadığı için hızla Mazhar ağanın yanına gitmişti. Gür bir sesle;
"Şule hamile haberin var mı"
"Biliyorum ağam gittiği doktor haber verdi"
"Mazhar ağa! kendine gel lan benden yaşça büyüksün. Hiç mi utanmıyorsun biliyorum diyorsun birde. Ulan it sen nasıl yaparsın"
"Benimdi ama ağam"
"Senin miydi? nikahın var mıydı lan sözünü verdim sana kızın"
Adam başını eğmiş öylece dururken, babam kafasıyla herkese kalkın demişti. Masa hemen boşalmaya başladığında, ben yerimden kıpırdayamıyordum. Mina bütün ağırlığını bacaklarıma vermiş, yüzünü bacaklarıma bastırmıştı. Mustafa'ya bakıyordum gelsin yanıma diye ama baktığım adam Azrail ağa olduğunu anladığımda Hazar abim ve Baran abime baktım. Hazar abim yanıma geldiğinde elini Minanın saçlarına koymuştu ki, Mina beklediğim tepkiyi vermişti. Minam boyundan büyük çığlıklarıyla konağı inletiyordu. Herkes şaşkınca Mina'ma bakarken, Mustafa gür bir sesle;
"Hazar Şule ve Mazhar ağayı çalışma odasına al hemen"
Mazhar ağa ve Şule giderken, Mustafa yanımıza gelmişti. Benim sinirlerim bozulmuştu. Kızımın saçlarını severken Mustafa, Minayı kucağına almak için ellerini beline koyduğunda kızım ağlayarak;
"Anne korkuyorum, bırakma beni verme beni "
"Tamam kızım korkma benden, bir daha öyle bağırmayacağım"
"Bırak beni istemiyorum seni bırakkk"
Minayı kendimden uzaklaştırmadan ayağa kalktığımda Elinden tutup odamıza yürüyorduk. Omzumun üzerinden Mustafa'ya baktığımda sinirlendiği her halinden belliydi. Odaya girdiğimizde Mina hala içini çekiyordu. Koltuğa oturduğumda Mina'm hemen yanıma oturup dizime yatmıştı. Kızımın saçlarını severken;
"Anne çok korktum babamdan ya oda kötü adamlar gibi o adamı dövseydi"
Mina'mın yüzünü severek;
"Hayır, hayır bitanem baban çok iyi adam kimseyi dövmez biz bu konuyu seninle konuştuk, ama baban şimdi büyük ağa oldu ya, arada baba gibi bağırması lazım ki kimse sözünden çıkmasın. Sen korkma ama Hazar amcan, Baran amcan, Bedirhan amcan ve baban kimseyi dövmez, kimsenin yüzü kan olmaz canı yanmaz"
"Olmaz dimi anne"
"Olmaz tabi bebeğim"
Minam koltukta ayağa kalkıp sıkıca boynuma kollarını doladığında, odanın kapısı açılmıştı. Kim geldi diye baktığımızda Talha kapıyı hızla kapatıp babası gibi kaşlarını çattı. Minaya baktıktan sonra tam önüme gelip elini yanağıma koydu. Ben gözlerine bakarken;
"Melek annem sen beni niye orada bıraktın. Bir gün herkes, babamda gidecekti hani sen gitmeyecektin. Beni sensiz bırakma anne"
"Tamam küçük eşkıyam, tamam ama Aşkım annen duymasın, Üzülür"
"Biliyor ki aşkım annem seni nasıl sevdiğimi. Ben senin mucizenim ya sende benim meleğimsin. Bir gün aşkım annemin karnında benimde kardeşlerim gelecek ama ben gerçekte senin oğlunum biz mina ile gerçek kardeşiz."
Mina yanımdan inip, Talhaya sarılmıştı. Onlar birbirini sıkı sıkı sararken, ben Allah tarafından bana emanet olan evlatlarıma bakıyordum. Kanepenin kolundan destek alıp ayağa kalktığımda kuzularım bana bakıyordu. Kütüphaneden bilgisayarı alıp yanlarına gelmiştim. Gözlerimle yatağı gösterdiğimde koşarak yatağa çıktılar. Bende onlara gülerek yatağa çıktığımda ne yapacağım diye bana bakarken ben çok sevdikleri çizgi filmi açmıştım. Yüzü koyun bilgisayara doğru ellerini yumruk yapıp uzandılar. Bende yanlarına uzanıp onları izlemeye başladım. Kısa süre sonra göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı.
........................................
Gözlerimi açtığımda öğlen ikiye geliyordu. Yatağa baktığımda üzerimde ince bir battaniye vardı. Yavaşça yataktan kalkıp banyoya girdim. Banyodan çıktığımda avludan Talha ve Mina'nın şen kahkahaları geliyordu. Lastik belli pantolonum üzerine oduncu tuniğimi giyindim. Şal yapmak istemediğim için tülbentimi takıp avluya çıktım. Annem ve yengem yanlarında Zümrüt, Avşin, Selvi ve Kader sohbet ediyorlardı. Yanlarına oturduğumda sohbeti hiç bozmadan dinlemeye başlamıştım.
Sabah ki olay nasıl sonuçlandı hiç bir bilgim yoktu. Biraz zaman sonra konağın kapısı açıldığında babam ve amcam içeriye girmişlerdi. Babam annemin yanına gelip anlından öpüp;
"Sultanım içeriye söylersin akşama çay içmeye Ünallar gelecek hazırlık yapsınlar"
"Olur Mirza'm"
Annem yerinden kalkıyordu ki Minam ve Talha'm koşarak mutfak tarafından gelmişlerdi. İkisi de heyecanla soluk soluğa aynı anda;
"Babaanne sütlaç yapsana "
Hepimiz onların haline gülerken annem çocukların saçlarını severek başını evet manasında salladı. Annem çocuklarla mutfak tarafına giderken babam annemin yerine oturdu. Sultan abla babam ve amcamın çayını önüne getirip bırakmıştı. Sultan abla giderken arkasından baktım. İyi ki getirmiştim Sultan ablayı artık kızlar fazla yorulmuyordu ve kimse de bir şey diyerek üzmüyordu onları. Babam ve amcam tam derin bir sohbete girmişti ki annem elinde elbezi yanımıza gelmişti. Babamın yanına oturarak;
"Mirza'm ne yaptınız Şule işini"
"Mustafa Mazhar ile dini nikahlarını kıydırdı. 15 gün sonra düğün olacak. Kezban, Kevser ve helini Mazhar bu akşamlık misafir etmek isteyince Mustafa tamam dedi. Birazdan Mazhar'ın adamı gelip alır Mihribanım"
"Peki bebek ne oldu"
"Çocuk alınmayacak ama Yeter kadın çok sinirlendi. "
"Anladım Mirzam Allah yardımcısı olsun Şule ve Kevser'in"
Babam ve amcam bıyık altından gülerek başını salladılar. Ben sessiz sakin onları izliyorum diye Avşin yanıma gelip anlıma elini koyunca babam birden ;
"Avşin ne oldu"
"Abi hiç konuşmuyor hastamı diye baktım"
"Yok uyandığım için biraz uyuşuğum hasta değilim "
Herkes gülerken bende gülmeye başlamıştım. Yerimden rahatsız olup babam ve annemin arasına geçip oturduğumda hepsi bana bakınca;
"İçim ürkerdi huzursuz oldum da"
Annem sıkıca sarılıp;
"Huzursuz olmadın annem hamilesin ya şey"
"Anladım annem okurum kendimi şimdi"
Sohbet muhabbet devam ederken konağın kapısı açıldığında Boran bembeyaz bir şekilde babam ve annemin yanına gelmişti. Babam kaşlarını çatarak;
"Ne oldu Boran Ali"
"Ağam halanız ve Mihriban anamın üvey anası olan Adalet ana ve Nurcan abla geldi"
"Geldi mi? al sana içeriye oğlum"
Boran koşarak giderken babam ve amcam ayağa kalkmıştı. Yengem ve annem babamların yanında durunca ben yerimden kalkıyordum ki babam ve amcam;
"Kalkma sen Zümrütte kalkmasın"
Konağın kapısı açıldığında uzun boylu kapı gibi bir kadın içeriye girmişti. Kadın bize doğru gelirken huzursuz oldum, sanki tanıdık gözlerle bana bakınca ister istemez ayağa kalktım. Annem gelen kadının elini öpüp;
"Ana hoş geldin "
"Ne anası mihribanım halanım senin "
Annem kız kardeşine sarıldığında yengemde halanın elini öpmüştü. Kader, selvi Zümrüt sırayla hala ile Nurcan teyzemin elini öpüp sarıldığında dikkatimi Avşin çekmişti. Sedirin yanında Devran'ı yanında ister gibi alyansıyla oynuyordu başı eğik vaziyette. Yanına gidecektim ki hala Avşin'in yanına yürümüştü. Elini Avşin'in çenesine koyup başını kaldırdı. Avşin dolu gözlerle halaya bakarken;
"Benim abim kokulum, benim en güzel emanettim. Affet halam gelemedim yanına, abim öldüğün de sanki ayaklarım kırıldı. Affet halanı olur mu"
Avşin birden ağlayarak sıkı sıkı sarılmıştı Adalet halaya. Sedirlere doğru gelirlerken, yerime oturmadan Adalet halaya yer vermiştim ki kadın Avşin'i bırakıp ellerimi tutmuştu. Ben hala ne yapıyor diye bakarken, kadın ellerimin içini öpmüştü. Ben utanarak babama baktığımda sakin ol der gibi gözlerime baktı. Adalet hala birden kolları arasına alıp şakaklarımı öpmüştü. Hala derin derin nefes almaya başladığında, kollarımı sırtına sarıp;
"Büyük halam sakin olun kalbiniz hızlı çarpıyor sakin"
Babam yanımıza geldiğinde halanın koluna amcamla girmişlerdi. Ben onları orada bırakıp hızlı olmaya çalışarak, özel odama girip dil altı hapını ve tansiyon aletini aldım. Avluya geldiğimde babam gülerek bana bakıyordu. Yanlarına gittiğimde annem halanın kolunu açmıştı. Tansiyon aletini koluna taktığımda herkes bana bakıyordu. Tansiyonu 18, 11 çıkınca cebimdeki dil altı hapını verip yakasını açmıştım. Avşin halanın elini tutarken ben onları orada bırakıp mutfağa geçtim. Sultan abla beni görünce;
"Karadenizim ne oldu sana "
"Bir garip oldum Sultan abla koskoca kadın bana sarılıp niye fenalaşır ki"
Sultan abla ağzını açıyordu ki, arkamdan tanıdık bir ses, annem;
"Ah annem ahh, ne zaman anlayacaksın Mizgin anama ne kadar benzediğini. O kadının her şeydi anam sonra babam onu istediğinde Hamza ağam ortalığı yıktığında anam sakinleştirdi. Şimdi niye mi fenalaştı, anama benziyorsun. Ellerini öptü çünkü babam senin ellerinde öldü. Meryemce sen hepimiz için her geçen gün değerleniyor ve kıymetleniyorsun annem"
Ağzımı açıyordum ki, Sultan abla elime kocaman bir bardak su verip sırtıma hafif vurarak mutfaktan çıkardı. Annemin peşine avluya çıktığımda Adalet hala kendine gelmiş bir kolun altında Avşin, diğerinde Zümrüt vardı. Onların yanına elimde bardakla oturduğumda Adalet hala gözlerime bakıyordu.
Sohbet muhabbet devam ederken Adalet hala birden;
"Nerede o iki yengem ve abimin günahları Mirza"
"Hala odalarındalar, Mazhar ağa adamın yollayıp aldıracak"
"Yeter karısının oğlu Mazhar mı ? niye alıyor o it herif onları"
"Hala, Mustafa Hamza ağa şuleyi Mazhar ağaya verdi."
"Hamza'm verdiyse vardır bir bildiği Mirza'm, yoksa duyduğum şey mi?"
Ben halaya bakarken, Avşin'in için için güldüğü her halinden belliydi. Ağzımı açıyordum ki yukardaki odalarından Kezban ve Kevser hanım çıkmışlardı. Adalet hala onları görünce olduğu yerden kalkarak avlunun ortasına geçti. Kevser ve Kezban hanımlar hızla aşağı indiklerinde;
"Ölmüşler, abimin büyük hataları bir halanız var mı biliyor musunuz"
Kevser hanımla Kezban hanım eline eğilmek istediğinde elini geriye çekip;
"Elimi size verip kirletmem, hele Kezban o kızın olacak yosma nerede, nerede görülmüş Varlıoğlu sülalesiyle konuşmak. Siz benim ağamın hele de büyük ağa olduktan sonra Hamza'mı katil mi edeceksiniz. Bana bak Kezban o yosma kızına da, o it oğluna da sahip çık "
"Hala, Savaş var-"
"Hoşt köpek sen kimsin ki o soysuzun adını koskoca Alibeyoğlu konağında söylüyorsun. Alırım ayağımın altına seni"
Kezban hanım sanki karşısındaki Hamza dedem varmış gibi titriyordu. Kevser hanım Adalet halanın önünde tekrar eğilip elini öpmek istediğinde tekrar elini geriye çekerek;
"Hamza'm senin kızını niye Mazhar ağaya verdi"
"Şey hala Mustafa "
"Mustafa mı? kapa o leş kokan ağızını Kevser. Ağam diyecektin her halde "
"Evet hala ağam Şule'yi bir sinirle verdi Mazhar ağaya "
"Ne siniri Kevser kızın hamileymiş hanım duymayan mı kaldı"
"Hala şey "
"Bir kızına sahip çıkamadın Kevser. Ah Kevser ah senin Kürşat'ı kucağına aldığın gibi kızın da kucağına alır bebeğini"
"Hala şey "
"Sus Kevser sus çekilin gözümün önünden. Susuyorsam, gelmiyorsam hiç bir şeyi bilmiyor duymuyor değilim. Mazhar itinin adamı gelmiştir haydi defolun gözüm görmesin sizi. Sabah 7 de burada olacaksınız."
Kevser hanım ve Kezban hanım konağın kapısına doğru yürürken, Adalet hala yanıma gelip oturmuştu. Şaşkınca ona bakarken babam birden gülerek;
"Ne oldu deli doktor korktun mu"
"Evet korktum babam, ağam nerede "
Avluda herkes kahkaha atarken, ben Adalet halaya bakıyordum. Benim halime o da gülerek kolunun altına almıştı beni. Sohbet ile birlikte yeni demlenen çayı içerken, babam ve amcam hala ile konuşurken annem ve yengem Nurcan teyzeyle sohbet ediyorlardı. Hafif sancım olunca elimi karnıma koymuştum. Ağzımı açıyordum ki konağın kapısı açıldı. Gülcan'ım gözleri kıpkırmızı yanımıza geldi. Yanıma gelip başını omzuma koyduğunda elimi arkaya doğru uzatıp yanağını sevdim. Ne olduğunu sormamıştım. Dağhan mutlaka aramıştı ve özlemi ağır basmıştı. Gülcan elimin içini öpüp dairesinin olduğu tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Arkasından iç çekerek bakmıştım. Kafamı tekrar masaya doğru çevirdiğimde babam Adalet halaya Gülcan'ın kim olduğunu anlatıyordu. Adalet hala ile göz göze geldiğimizde kime benzediğini anlamıştım. Hamza dedemin kopyasıydı. Ağızımı açıyordum ki Avşin'in telefonu çalmaya başladığında, yanımızdan öyle hızlı kalkmıştı ki hepimiz şaşırmıştık. O odasına çıkarken, Sultan abla yanımıza gelmişti. Elinde tepsi üzerinde meyve ile. Masada bir dilim elma almıştım ki konağın kapısından Serdar, Kadir, Baran abim içeriye girmişti. Adalet halayı görüp hemen gelip sarılmışlardı. Ben Mustafa'yı en sonra avluda sabah sinirli bıraktığım için merak ediyordum. Ne kadar mesaj çekmek aramak istesem de Azrail ağa ortaya çıktığı için kırılmamak için susuyordum hele bu akşam kırılmak hiç istemiyordum.
Akşam olmaya başladığından Sultan ablalar masayı hazırlamaya başlamışlardı. Sultan abla avluya geldiğinde ;
"Sultan ablaaa"
"Ne var Karadeniz"
"UUUUUyyy neye kızdun"
"Alurum ayağamun altuna Karadeniz"
"Ben ne ettum da"
"Ahh ekrem ahh"
"Ahaaa ne ettu saa"
"Gonuşmayı benumlan "
"Gonuşmayı mı niçun"
"Baluk istemiş canı nere bulacum"
"Heee Allah ondan razı olsun benumda canum çektu"
Sultan abla elini üzerindeki önlüğe silerek yanıma geldi. Elini yüzüme sürüp;
"Karadeniz çok mu çekti, hemen edeyim saa"
"Yok yarın yap da yiyelim Sultan abla yaa"
"Tamam karadeniz yarın aldırır yaparım"
Sultan abla mutfağa giderken, babam yanıma gelip anlımdan öpmüştü. Gözlerime bakarken;
"Mustafa'ya söyleme baba olur mu? az önce çekti canım. zaten yarın yiyeceğiz inşallah"
"Tamam deli doktorum"
...............
Masaya oturmak için hepimiz ayaklanmıştı ki, konağın kapısı hızla açıldığında hepimiz gelenlere bakmıştık. Leyla sinirle içeriye girdiğinde peşinden Hazar abimde girmişti. Leyla saçlarının arasındaki kurşun kalemi alarak Hazar abime sallamaya başladı. Leyla'nın onayı olmadığı bir şey yaptığı belliydi. Hazar abim sinirle ceketini çıkarıp eline aldığında, leyla ağızını açtı.;
"Bana bak gıcık, ukala ağa sen nasıl benim olmaz dediğim işe onay verirsin"
"Benim işim değil mi merinos"
"Ulan seni ben savunuyorum, o işten bir hayır çıkmayacak ve sen o işte batacaksın ve bir sürü davacın olacak"
"Bana bak kıvırcık avukat ben batacağım sen beni kurtaracaksın"
"Yok yaaa, başka arzun var mı? Ah senin işini bırakmayı ne kadar isterdim "
"Hemen bırak durma hemen "
"Öyle mi hıyar ağa "
"Öyle o hıyarın yoğurdu"
"Senle ben bir olsak bizden cacık olmaz aman yaaa"
Leyla bana bakınca benim sinirlendiğimi anlamış olacak ki, saçlarını kulağın arkasını sıkıştırıp;
"Hayırlı akşamlar Alibeyoğlu ailesi"
"Leyla soylu "
"Meryemce hanım suç onun"
Leyla gülerek yanımdan kaçarken ;
"Üzerini değiştir ve masaya gel hemen"
"Emriniz olur Meryemce hanım"
"Leylaaa!!!!!"
Leyla koşarken, Hazar abim yanımıza gelmişti. Masaya oturmaya başladığımızda ben yerime oturuyordum ki Adalet hala birden gür bir sesle;
"Hamza ağa gelmeyecek mi Mirza"
"Hala işi uzamış geç gelecekmiş"
"O zaman hanımağamız niye onun yerine oturmuyor"
"Oraya oturuyor hala o olmayınca alışkanlık birde haberi yoktu Meryemcenin Mustafa'nın geç geleceğinden "
"Niye haberi yok karısını arayıp haber vermiyor mu ağamız"
"Hala sabah burası biraz karışıktı, Meryemcede biraz rahatsız olunca haber vermemiştir"
Adalet halanın sert bir kadın olduğu her halinden belliydi. Mustafa'nın yerine oturduğumda Leylada üzerini değiştirip gelmişti. Afiyet olsun diyecekken Minam ve Talham yukarıda salona doğru giderken;
"Sultan abla çocuklar niye salonda yiyor"
"Fırtına ay Ağa çocuklar bir kaç gün salonda yesin demiş Karadeniz, hem çocuklar televizyon izliyorlar"
"Tamam Sultan abla tamam "
Sultan abla ağızını açmadan yanımızdan ayrıldığında, bende afiyet olsun demiştim. Herkes yemek yemeğe başladığında bende sakince çorbamı içiyordum. Mina ve Talha'nın salondan kahkahaları gelmeye başladığında içim daha rahat etmişti.
Yemekler yenmiş sohbet edilirken Adalet hala ve Nurcan teyzenin dikkatini Sultan abla çekmiş olacak ki her hareketini takip ediyorlardı. Yavaşça olduğum yerden kalkarken, Kader kolumu tuttu. Göz göze geldiğimizde;
"Gülüm biraz sancım var uzanacağım annemlere dersin sohbetlerini bölmeyeyim. Çicek teyzeyle Başak geldiğinde de söylersin. Bu gece çocukları benim yanıma yollasın Avşin canım"
"Çok mu sancın"
"Yok canım normal rahim genişliyor ya"
"Anladım abla git uzan"
Odama giderken annemle göz göze geldiğimizde anlamış olacak ki gözleriyle odamı göstermişti. Yavaşça odama yürümeye başladığımda babamların yanından geçerken Hazar abim ve Baran abimin yürümem dikkatini çekmiş olacak ki Hazar abim önüme gelerek ;
"Nen var guzum"
"Cengaver abim nerede Ayhan ışık"
"Burada söyle abine neyin var yüzün acayip "
"Biraz rahatsızım gidip uzanacağım Bedirhan abime ve Ünal amcaya selam söyle abi"
"Hastaneye gidelim mi, kocan olmayabilir ama biz buradayız "
"Yok yok iyiyim"
Hazar abimi bırakıp odama girmiştim. Derin bir nefes çektiğimde Mustafa'nın çok sevdiğim kokusu burnuma dolunca hırkamın cebinden telefonumu çıkarıp {Odamıza girdim kokunu aldım. Galiba Azrail asi bir ağa aşeriyorum} yazdım. Gülerek ekrandaki resmini sevip telefonu aynanın önüne bıraktım. Yatağa oturur vaziyette uzanıp gözlerimi kapamıştım ki, odamın kapısı açıldı. Gözlerimi açtığımda Mina'm ve Talha'm kapıyı yavaşça kapatıp yanıma gelmişti. Yatağın ortasına gelerek çocukları iki yanıma almıştım. Çocukların üzerine battaniyemizi çektiğimde gülerek başlarını göğsüme koymuşlardı. Ellerimi ikisinin de başına koyup gözlerimi kapadım.
.......................................
MUSTAFA HAMZA...
Boran ile konağa geldiğimizde akşam yemeği saati çoktan geçmişti. Kapının önündeki adamların çokluğuna bakılırsa Bedirhan'ım da buradaydı. Arabadan indiğimde Adamların hepsi hazır ol vaziyette gelmişti. Ceketimi elime alıp kapıya yaklaşmıştım ki eniştemin adamı Hamit Akın'ın yanına gelmiş olacak ki kapıda bekliyordu. Başını eğmiş göz ucuyla bana bakınca kaşlarımı çatınca hepten eğmişti kafasını. Avluya girdiğimde gördüğüm iki kadınla içim bir acayip olmuştu. Adalet hala dedemin tek kız kardeşi, konağıma şeref vermişti. Annemlerin yanına gidip halama sarılmıştım. Yanında oturan Adalet halamın üvey kızı, benim canımın içi teyzeme göz kırptığımda gülerek koluma vurmuştu. Annemlerin yanından uzaklaşıyordum ki Adalet halam bileğimden tutup;
"Allah nazardan saklasın karını ağam ama benden rahatsız oldu galiba hanım ağam"
"Allah razı olsun halam, ama o senden rahatsız olmamıştır olduysa döverim onu"
"Yavaş gel hadsiz, sen herkese ağa, ona kocasın. Bizim ailemizde kadına el ne zaman kalktı. "
"Hoş geldin dedemin bacısı hoş geldin."
Adalet halam sırtıma vurduğunda, elini öpüp babamların yanına geçmiştim. Sedirin ucuna doğru oturduğumda ağızımı açıyordum ki Ayşegül benim beter halimi bildiği için hemen çayımı önüme getirmişti. Sabah ki olaydan sonra herkes benim Azrail ağa olduğumun farkındaydı.
Sabah Mina'nın çığlığı beni kendime getirmişti. Talha'm ve Mina'm Allah'ın Meryemce'm vesilesiyle bana gönderilen meleklerim. Halamlar rahat vermeyeceklerdi huzurlu büyümelerine. Sadece ikisi için değil benim bir sürü yeğenim vardı. Öğlen ki dini nikahtan sonra Mazhar ağa bu akşamlık misafir etmek isteyince düşünmeden evet demiştim. Onlara bilerek prim veriyordum. Akın'ı soracakken konağın kapısından içeriye girmişti. Sarhoş halde yanımıza gelecekken hızla ayağa kalkıp;
"Sakın yanımıza gelmek gibi bir hataya düşme çabuk odana git gözüm görmesin seni. Haline bakmadan yanımıza mı geleceksin hadsiz it "
Akın kafasını tamam manasında sallayarak odasına doğru yürümeye başladı. Akın odasına girmişti ki Ekrem bey avluya girdi mutfak tarafından. Onun hiç yüzüne bakmadan yerime oturduğumda, adam yanıma gelerek;
"Fırtına beyim seninle biraz konuşabilir miyiz? tabi müsaitseniz"
"Ne hakkında Ekrem bey"
"Sen gel fırtına beyim sen gel "
Ekrem bey yanımdan uzaklaşırken, bizimkilere kafamla hadi demiştim. Mutfak tarafına geçtiğinde bizde peşinden mutfak avlusuna girdik. Sultan ablayla, kızlar çay içiyorlardı. Benim gül bahçesi yapılmasını istediğim bölüme girdiğimizde dördümüzde çok şaşırmıştık. Bahçenin bir köşesinde ufak bir masa ve altı tane tahta tabure vardı. Ekrem bey bize eliyle tabureleri gösterdiğinde dördümüzde ona doğru oturmuştuk. Ekrem bey derin bir nefes alarak ;
"Fırtına beyim, ben geceleri yatamam eski mesleğim gereği. Onun için gece Boran oğlum gibi konağı turlarım. Dün gecede konakta gezerken arka kapının önünde Kamil ve Akın beyin, Avşin hanım hakkında konuştuklarını duydum. Beni fark etmelerini istemediğim için oradan uzaklaşacaktım ki Boran, Meriç ve sait oğullarımla karşılaştım. Onlar beni mutfağın içine çağırdı. Böyle yani Fırtına beyim"
"Anladım Ekrem bey, bunu bana söylediğin için teşekkürler. Sen gece gezmeye devam edebilirsin ama bunu bana niye söyledin. Bildiğim kadarıyla sen Meryemce hanıma söylüyorsun böyle şeyleri"
"Fırtına beyim karadenize bunu söylemem. Ona söyleyeceklerim başka sana söyleyeceklerim başka. Bu olayı karadenize söyleseydim sinirlenecekti. Sana söyledim zamanında sen yapacağını bilirsin diye"
"Anladım Ekrem bey devam edin böyle davranmaya"
"Ben bilirim kime ne söylenecek ne söylenmeyecek hele Karadenizi çok iyi tanıyorum. Beni yanlış anlama fırtına beyim ama bana bey demesen"
"Olur Ekrem abi demem"
Bahçeden çıkıyordu ki Hazar birden, benim bile sormak istediğimi sormuştu.
"Ekrem abi sen niye Mustafa Hamza ya fırtına bey diyorsun"
"Ağayı sizler dersiniz, benim beyimdir. Bizde ağadan öncedir bey. Bu yaşında bey saygısını hak ediyor Fırtına beyim, Hazar beyim. Fırtınaya gelirsek onu karadenize sorun benim haddime değil açıklamak "
Dördümüz bahçeden çıkarken Sultan abla kaşlarını çatmış bizim arkamıza bakıyordu. Nereye bakıyor diye arkamıza baktığımızda Ekrem abi birden;
"Unuttum sultanım ya hemen arıyorum sabah getirsinler balıkları"
"Hemen ara karadenizin canı çekmiş "
Dördümüz birbirimize baktığımızda, sultan abla yanıma gelerek;
"Merak etme fırtına beyim ben halledeceğim."
"Neyi sultan abla"
"Yarın bacılarını da çağırın balık edeceğim size"
"Yarın yapmayın, yarın akşam burada yokuz Meryemce hanım ile ama gelecek akşam yapın "
" Olur beyim o zaman"
Sultan ablaya gülerek dördümüzde avluya geçtiğimizde herkes bıraktığımız gibi sohbet ediyorlardı. Babamların yanına geçtiğimizde sohbet devam ederken, sesimi biraz yüksek tutup;
"Yarın akşam Urfa'ya gideceğiz Hazar, Meryemce hanım ve ben. Düğün var bütün ağalar orada olacak bizde gideceğiz. Bedirhan ve Baran burada kalacak. Gece zaten döneceğiz, bütün önlemleri alacağım. Merak etmeyin"
Babamlar kafalarını tamam manasında sallayınca içim rahat etmişti. Saatler birbirini kovalarken Bedirhan saat geç oldu diyerek ailesini alıp konaktan ayırıldı. Babamlar Adalet halaya ve Nurcan teyzemi alıp odalarına çıkarken, Kadir'im ve Serdar'ım gülerek annem ve babamı gözleriyle gösterip ;
"Gençlik zamanlarına döndüler abi"
"Fark ettim dalga geçmeyin hadi alın hanımlarınızı odalarınıza"
Gülerek gelinlerimi alıp odalarına yürümüşlerdi. Tekrar bakışlarımı avluya çevirdiğimde Baran bir eli Zümrüt'ün elinde diğer elini anlına vurarak görüşürüz demişti. Kafamla tamam dediğimde bakışlarımı bu sefer avluda baş başa bir köşede oturan Gülcan ve Avşin'e çevirdim. Sessiz sohbetlerine öyle dalmışlardı ki hiç kimseden haberleri yoktu. Ağızımı açıyordum ki Hazar sedir de uyuklayan Leyla'ya;
"Kıvırcık hadi yerine odana git yat "
"Tamam hıyar ağa "
"Merinoss sensin hıyar aman bee"
Hazar sinirle odasına doğru çıkarken, Leyla uykulu uykulu bana gülerek;
"İyi geceler Mustafa abi, ağayı sinir ettim ama "
"İyi geceler leyla bacım iyi geceler "
Leyla merdivenleri çıkarken, bende yavaşça Avşin ve Gülcan'ın yanına oturdum. Avşin ile göz göze geldiğimizde Gülcan birden ;
"Ağa babam hayırlı geceler bu akşam Avşin'i kendi dairemde ağırlayacağımda ben daireme gidiyorum"
"Tamam Gülcan söylediğin iyi oldu. bir iki gece de al Avşin'i kendi dairene olur mu"
"Olur tabi Dağhan da öyle dedi zaten yalnız kalmayayım diye"
Güldüğümde Gülcan utanarak yanımızdan ayrılmıştı. Avşin'le gözlerimiz tekrar kenetlenince;
"Güzel küçük halam, neyin var gözler puslu"
"Benim mi? şey "
"Söyle söyle"
"Devran'ı özledim desem ayıp olur mu"
"Olabilir kocan Avşin'im. Sarıldın o adama teninin kokusunu biliyorsun huzurunu biliyorsun. Özlemen normal"
"Mustafa bana ne oldu anlamıyorum"
"Nasıl yani ?"
"Onda böyle olmadım, ona da sarıldım ama Devran'ım başka şuan ne durumda, ne yapıyor orada üşüyor mu içim gidiyor"
"Aşk böyle bir şey galiba Avşin. Bak şuan odada meryemcenin uyuduğunu bildiğim için ne kadar rahatım. Aşıksın yani Hamza ağamın güzel ahu gözlüsü, Devran'ın mavişi neyse benim kıskançlık damarım çıkmadan, medeni konuşmamın dibini sıyırıp gidiyorum"
Avşin bana gülerken, anlını öpüp arkamı dönmüştüm ki, Avşin'in birden arkamdan dedikleriyle olduğum yerde kaldım.
"Sen zeki bir adamsın Mustafa Hamza. Biliyordun dimi bu adamın geleceğini onun için verdin beni hemen Devran'a yoksa bekleyecektin benim açılmamı sana. Merak etme Mustafa Devran beni, kimseye vermez. Bende kocamdan geri dönmem. Mehtap söylemiştir gel diye bu adama eminim. O zaman o varken kardeşimi bırak seni seveni al demişti bana"
"Biliyorum Avşin'im onun için verdim seni çakma Urfa ağasına"
"Sensin çakma, hem benim kocam ağa değil dağların kurdu bir kere, hıh"
Avşin gülerek Gülcan'ın dairesine gitmek için merdivenleri çıkarken, bende odama yürümüştüm. Odama sessizce girdiğimde ince bir sayıklama sesi geldiğinde kafamı hemen yatağa çevirmiştim. Talha Meryemcenin yastığına sarılmış yüz üstü yatarken, Mina'mın başı Meryemcenin dizinde uykusunda sayıklıyordu. Bakışlarımı biraz daha yukarıya kaldırdığımda abajurun ışığından gördüğüm kadarıyla gül güzeli yarı sinirli yarı üzgün bana bakıyordu.
Ceketimi çıkarıp kanepenin üzerine attıktan sonra yatağa doğru giderken kol düğmelerimi açtım. Kollarımı katladıktan sonra yatağın yanına diz çöküp kızımın saçlarını geriye doğru severek anlını öptüm. Kafamı kaldırıyordum ki saçlarımda dolanan ellerle gözlerimi kapadım. Ellerinde huzur bulduğum kadının huzurunu dinliyordum. Elleri durduğunda kafamı yan çevirip;
"Neyi var kara kuzumun ateşi de yok"
"Babam kötü adam mı oldu anne dedi"
"Nasıl yani gül güzelim"
"Eskisi gibi güzel bakmıyormuşsun. Mustafa, Talha alışkın babasının sinirli haline ama Minanın bu yaşta babası oldu. Babasının sinirli Azrail haline alışkın değil. Sen yavaş yavaş değil bir anda gösterdin ona o yüzünü. "
"Ne yapacağım ben yol gösterici ışığım"
"Onun yanında azcık dizginle kendini, Mustafa mina hastalanırsa çok kötü olur. Hazar, Bedirhan ve Baran abimlere söyle. Bak gözünün de silah kullanın korkmaz ama birini döverseniz, gök gürültüsü gibi bağırsanız çok korkar. Sabahta dedim sana çok ürkek senin kızın"
"Anladım karım anladım"
"Bu ikiliyi mutlu etmek ister misin"
"Tabi ki nasıl"
"Ben bu ortadan kalkayım sen gel ortalarında yat"
"Sen ne yapacaksın"
"Zaten oturarak uyuyorum, şu kanepeyi ayarlarım ben"
"Rahat edemezsin ki zaten akşam aklıma geldi sen bu sabah şeker yüklemesine gitmedin"
"Merak etme rahat ederim, sabahta şeker yüklemesine gideceğim"
Meryemce sakalımı sevip ayağa kalkarken elini tutmuştum. Meryemce ile yatağını açtığımızda, hemen oturur vaziyette uzanmıştı koltuğa. Başından öpüp belinin yanına yarım oturdum. Yüzümü Meryemcenin boynuna koyduğumda onun elleri gömleğimin düğmelerine gitmişti. Boynunu öperek kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda, efendim der gibi bakınca gülerek;
"Medine hanım uslu durmalısınız demişti"
"Anlamıyorum nasıl fesat düşünebiliyorsun. O şekilde gözlerin kapalı azcık dinlenecektin bende sana yardım ettim. Yan durduğun için gömlek sıkacaktı çünkü seni"
"Nasıl anladın orada öyle dinlenmek istediğimi"
"Bir sene önce bu gece koynuna girdiğim karısı, kadını olduğum adamı tanıyorum."
"Sevgilim biz.... şey... bu gece miydi.... ben "
"Hadi git duş alda yat çocuklarına sarıl, dinlen yakışıklı jaguarım, güneşim "
Yerimden kalkarken tekrar anlını öpmüştüm. Banyonun kapısını açıyordum ki Ekrem abinin dediği aklıma gelince hızla arkamı dönüp;
"Meryemce'm Ekrem abi bana niye Fırtına beyim diyor"
"Vay sana da fırtına dedi mi"
"Evet niye olduğunu karadenize sor dedi bana "
"Fırtına deresi var, çok ürkütücü bir dere orası içinde çok kaya var ve zamanında çok can almış o dere. Karadenizin içinde en sinirli huysuz deresin yani. Yazın gideriz bakarsın fırtınam benim"
Meryemceye gülerek banyoya girmiştim. Kısa bir duş aldıktan sonra odaya girdiğimde üç nefesin huzur veren sesi vardı odamda. Belimdeki havluyla dolaba yaklaşmıştım ki aynanın önündeki pufun üzerindeki kıyafetlerle karıma bakmıştım. Allah'ımın en güzel hediyesi.
Üzerimi giyindikten sonra yatağıma geçiyordum ki öğlenden beri sessizde olan telefonum aklıma geldi. Ceketimin cebinden telefonumu elime aldığımda bir sürü aramalar mailler ve bir tanede mesaj vardı. Aramalar iş yerinden ve bizimkilerden olduğunu gördüğümde haberim olan aramalar olduğunu anlamıştım. Ben açmayınca Boranı aramışlardı. Mailler beklediğim yarın halledebileceğim işler olunca açmadım bile. Mesajın Gül güzelinden geldiğini görünce içimden inşallah bir şey istememiştir diye dua ediyordum. Eğer istemiş olursa canım acıyacaktı görmediğim ve almadığım için. Seni aşeriyorum mesajını görünce güzel karıma bakmıştım. Yavaşça yanına yaklaşıp tatlı bir uykunun içinde yarım açık olan dudaklarına kuş kadar hafif bir öpücük kondurdum. Yatağa geçiyordum ki avludan adım sesleri gelince saate baktım. Gecenin ikisini gösteriyordu. Üzerime eşofman üstümü giyinerek avluya çıktım.
Avlunun gece ışıkları yandığı için avlu loştu. Avludaki kimlerse benim avluya çıktığımın farkında değildi. İki erkek sesine doğru yürümeye başladığım da mutfak ve ana avlu arasındaki, kemer altında Akın arkası bana dönük olan bir adamla konuşuyordu. Akın adama bir şey verip uzaklaşıyordu ki yüzünü görmediğim adam biraz çekinir ses tonuyla;
"Akın ağam, Mustafa hamza ağam bunu duyarsa ne ol-"
Adamın cümlesini Akın boğazını sıkarak kesmişti. Kendini sıkarak;
"Duymayacak Hamit duydun mu beni duymayacak. Kamil ile konuşunun iki gün sonra bu saate herkes uyuduğunda Avşin bayıltılıp Celal'in koynuna girecek. Sonrası Celal de"
"Peki Akın ağam sen nasıl istersen"
Akın adamın boğazını itercesine bıraktığında Hamit düşmekten son anda kendini kurtarmıştı. Akın odasına giderken, Hamit'e konağın arka kapısından çıktı. Konağın önüne çıktığımda Boran, Meriç ve Sait ellerinde çay bardakları sohbet ediyorlardı. Boran beni görünce hemen yanıma gelip üzerindeki hırkasını omzuma verirken;
"Dediğin gibi serbest bıraktım Hamit'i az önce konağın arka kapısından çıktı. Konağın arka tarafında ağam"
"Sigara ver"
Boran cebindeki sigarayı çıkarırken, şaşırıp elindeki çay bardağını elime vermişti. Meriç yanımıza geliyordu ki elimle dur demiştim. Boran sigara paketini bana uzattığında içinden bir tane alıp yakmasını bekledim. Elimdeki bardaktan bir yudum alıp;
"Kendine yeni al ben bunu içerek gezeceğim "
Elimde çay bardağı yavaşça konağın arkasına doğru yürüdüğümde göz ucuyla arkama baktım. Boranlar sadece gözleriyle takip ediyorlardı. Konağın tam arkasına geçtiğimde Hamit telefonla birini arıyordu. Yanına yaklaştığımda beni görünce hemen ceketini ilikleyip;
"Ağam"
"Hamit"
"Ağam ben şey"
"Duydum aramana gerek kalmadı. Başka duymam gereken bir şey var mı Hamit"
"Avşin hanımı kaçıracağız sözde ağam. Kamil iyice sizin arkanızdan iş çeviriyor. "
"Farkındayım Hamit, Akın'a gelecek olursak iki gün sonra akşam Akın konakta olmayacak "
"Ağam birde şey Akın, Atabek, Savaş, Abidin, ve Celal bir iş yapacaklar. Yurtdışından bir kadın getirmişler."
"Tamam Hamit ben gidiyorum. Ben şuan kızım ve oğlum ile uyuyorum. Sana kolay gelsin"
"Sağ ol ağam"
Hamit'in yanından bir adım atmıştım ki, geriye dönerek;
"Hamit kızlarını o yatılı okuldan al yarın. Senin yanında okula gidip gelsinler. Bizim rahmetli Elif'in okuyamadığı okulları senin iki cennet kuşun okusun"
"Allah razı olsun ağam. Allah eksikliğini vermesin ağam"
"Amin Hamit. Bu arada bu iş bittikten sonra bana ihanet etmediğin sürece yerin her daim yanımda var. İhanet edersen ne olacağını bilirsin"
"Biliyorum ağam biliyorum. Sana ihanet etmeyi düşündüğüm an karşına geçerim anlımdan vur beni diye"
"Hadi Hamit hadi"
Hamit'in omzuna vurup elimde boş bardakla konağın önüne yürümeye başladım. Boranların yanına geldiğimde Boran elimdeki boş bardağı aldığında, üzerimden hırkayı omzuna attım. Konağın kapısına geçiyordum ki Kamil gelmişti. Arabadan inerken beni gördüğüne hiç memnun olmamış bir ifadeyle yanımıza gelmişti. Ellerini karnının üzerinde birleştirip;
"Ağam sorun mu var bu saate dışarıdasın"
"Size bakayım dedim Kamil uyku tutmadı. Sen nereden geliyorsun gecenin üçünde bir şey mi oldu"
"Yoo... yook ağam ne..ne ne olacak ki gençler anlamaz diye biraz etrafı gezeyim dedim. Müsaadenle konağın arkasına bakayım"
"Tamam Kamil git kolay gelsin"
Kamil konağın yukarısına doğru yürürken, Boran ve Meriç aynı anda;
"İt herif"
Ben onlara bakınca, başlarını eğip;
"Kusura bakmayın ağam"
İkisine gülerek konağın kapısını açmıştım ki, boran arkamdan gelip benimle içeriye girdi. Avlunun ortasında ikimizden başkası yoktu. Boran birden ;
"Yetmedi mi ağam gitsin artık Kamil. Hamit de yanında. Ağam sana"
"Bana bir şey olmayacak Boran. Bırak büyüsünler azcık daha beni salak yerine koyduklarını sansınlar. "
"Ağam ama"
"Aması yok Boran Ali hem bana bir şey olsa aslan gib-"
"Ağaların var mı diyeceksin"
"Yok aslan gibi hanımağan var inletir Mardin'i. Hem senin oğlunu dövmemiş ölmem korkma çocuk"
"Hayırlı geceler ağam"
Boran utanarak konaktan çıktığında, odama girmiştim. Üzerimdeki eşofmanı çıkarıp yatağa ortasından girdiğimde Mina kokumu annesi gibi almış olacak ki başını hemen boynuma koymuştu. Uzun simsiyah saçlarını severken mırıltı gibi;
"Seni seviyorum asi babam"
Alnını öpmüştüm ki, sol koluma sarılan Talha'yı gülerek kolumun altına aldım. Gözlerimi kapatıp huzurla kendimi uykuya teslim etmiştim.....

...................................................

Yeniden gelmek güzel beklediğiniz için teşekkür ederim....

Tekrardan hakkınızı helal edin...

 

Bölüm : 26.07.2025 17:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aslıhan k. / Deli ve Asi / Fırtına ağa...
Aslıhan k.
Deli ve Asi

31.1k Okunma

3.32k Oy

0 Takip
79
Bölümlü Kitap
Bir deli bir asi...Yeni başlangıç Mardin...Yanlışlıklar...Deli doktor...Siyah inci gibi gözler...Çawreşamın...Bay asi...Sende gitme...Onun kalbinde sen varken...Biri var haram bana... Deli atmaca...Sensin benim alınyazım...Gül güzelim...Asi deli...Gönlümün ağası...Canın olayım...Ömrüme ömür olan adam...Seni özledim deli kadın...Yeryüzünde kanatsız melek...Bir eşi olmalı insanın...Oğlan bizim kız bizim...Hanım ağa...Mustafa'm albatros kuşu...Masum ağa, güçlü hanım ağa...Küçük asilerim...Ağalar ağası azrail ağa...Kış güneşim...Neredesin dilemin neredesin delalamın... Beni bırakma...Sen bana aitsin karım...Sana aşık, sana meftun...Ne mükemmel şey seni sevmek...Eşim değil kocam...Azrail ağanın karısı...Asi siyah jaguar'ım..Gönlümün ilk kıblesi...Fırtına ağa...Kocasının, Hamza ağanın ruhu...Ruhum kadın...Beni ihtiyar eyledin...Mahşerin dört atlısıÖzel bölüm " Lilyum prenses"...Bayan ateş...Baba bırakma beni...Özel bölüm "Dev ve Mina"Azrail ağanın azrail karısı...Düğün dernek...Elimi bırakma...Hoş geldiniz aslan parçalarım..Gitti canımın cananı...Sessiz gül güzelim...Fırtına olup esen Azrail ağaÖzel bölüm " kabul olan duam"...Kabul olmuş duamsın...Gizli hazinem...Sizin ağanız benim kocam...Bu can sana mecbur...Senden daha güzel...İyi ki kalbimde...Sen benim kızımsın...Kızım iyi ki...Bir dünya insan, bir insan dünyam...Özel bölüm " baba ne olur"...Huzurlu ilk kahramanım...Sen ateş ben azrail...O hüzünlü bir kız çocuğu...Kuyunun ışığı...Güneş olmadan...Onun beklediği Mustafa'sıyım...Ağa düğünü...Sen bizim kocaman çınar ağacımızsın...Sensiz hep eksikmişim...Aslanın karısı da aslandır...Karım bir aslan...Benim nadide çiçeğimsin...Tırnağın taşa değse...Benim en değerli hazinemMerhaba tekrardan....Beni dinler misiniz
Hikayeyi Paylaş
Loading...