
MERYEMCE...
Gözlerimi açtığımda nasıl uyudum nasıl uyandım anlamadım. Gece yarısı Mustafa'nın avluda yanağımı severek oğullarımızın ağladığını söylemesiyle uykulu uykulu odama geldim. Oğullarımın karnını doyurup hemen yatmıştım. Mustafa'm ne ara geldi onu bile hissetmedim. Derin bir nefes alıp sıkıca bana sarılan kocamın şah damarına dudaklarımı bastırdığımda beni saran kollar biraz daha sıkılmıştı. Hafif açık olan gözlerim aklıma gelen gerçekle daha çok açıldı. Benim dün ki o iğrenç, pis hayvandan sonra gecemin zehir olması gerekiyordu. Ben dün gece hiç kabus görmedim, hiç kusmadım. Bu nasıl oldu diye düşünürken, omzumdaki el aşağıya yukarı kolumu sevdiğinde anladım.
Ah kocam, ah huzurlu ilk kahramanım.
Geç geldin ama nasıl güvenli, nasıl güçlü geldin be adam.
İçimde kabaran aşkla dudağımın önündeki boynunu bir kaç defa öptüğümde sevdiğim, mutlu olduğum davudi ses, uykulu bir o kadar çatalı şekilde kulaklarımı doldurdu.
"Rahat dur sevgilim, bir saat önce odaya geldim. "
"Nasıl yani"
Mustafa kızı gibi oflayarak beni bırakıp yatakta oturup uykusu olduğu için çatık kaşlarla;
"Senin o dostunla bir sohbet sardı sorma. Bana sorsan sen oğullarımızın yanına geldiğinde odaya gelecektim. "
"Sevdin mi sen Kerem'i"
"Kaliteli, dürüst adam. Senin çevrende böyle adam olması hoşuma gidiyor birde sana aşık olmadığı için şanslıyım"
"Kerem çok farklı, çok sert bir adam normalde. Benim yanımda öyle sakindir. Biliyor musun o altı yaşındayken hünkar ailesi onu yetimhaneden evlat edindi. Normalde herkes onu görünce esas duruşa geçer. Erdem dede asker olduğu için asker gibi yetiştirdi. Ben beş yaşındaydım onu tanıdım. Ne kadar zaman geçti benim için hep kıymetlidir"
"Belli kıymetli olduğu. Mina için ilk göz ağrım, evlat kokum diyor"
"Der tabi. Ben Mina'yı aldığımda en büyük destekçilerimdendi. Tabi ilk sırada destekleyen"
"O tövbe yarrabim Mert miydi"
"Hayır tabi ki. Kocam ben ilk Mina'yı aldığımda Mert heves sandı. Bir kaç gün sonra götürüp bırakacağım sandı. Kızım için el oyuncağı ablamın dedi ama dayılık yaptı mı? yaptı inkar edemem. Dağhan zaten bir yaşına kadar kabullenemedi. Hep bir yadırgadı. Fakat Kerem ilk hastanede gördü. Benimle karakollarda gezdi. Mina'yı benim hayatımda yadırgamayan, isteyen adamlar Kerem, Çınar, Yasin. Çınar, Mina'yı üzerime alabilmem için neler neler yaptı o zaman. Şuan benim İstanbul'da özel bir hastanede Mina'yı doğurduğum görünür. Yurt dışında hemen evlat alınıyor da burada çok uğraştım. Kızımı yetimhaneye vermek istemedim. "
"Anladım. Bu Çınar'ı Kerem tanıyor dimi"
"İkisi hala dayı çocukları."
"Mina Kerem'i adamın birini döverken görmüş"
Kocama yanaşıp başımı göğsüne koyarken, sağ elimi yanağına koyarak;
"Mina, Kerem'i ilk aklına öyle kazıdı. Mina için Kerem sert, sinirli dayı. O çok güçlü bir adam. Babası ve amcaları, aşkı amcaları öyle değiller. Onun için siz güçlüsünüz, siz onun gözünde kahramansınız. Mina seninle ve beni bir yaptı kafasında nasıl benden yani cellat annesinden korkuyor o aslında sizden korkmadı o benden korktu. Onun bilinç altı size, sana sığınmasını söylüyor. Dün akşam sana yemekte ne dedi"
"Annemi öp sakinleşsin dedi"
"Sen olmasaydın, Hazar abime diğerlerine gidecekti annemle konuşun diyecekti. Mina için sen ilk aşksın, sen bir kız çocuğunun babasında gördüğü şeysin. Güvensin, huzursun, o senin kolunun altına girdiğinde hiç bir şeyden korkmaz."
"Geçen gün su böreği yemeğe gittik sen ikizlerin ameliyatına gittiğinde. Cebine para koyup ona oyun oynadım param yokmuş gibi. Bana dükkandan çıktığımızda sen beni üzmezsin dedi"
"Sana güveniyor onun için"
"Meryemce benden bir şey istedi kızım seni de ezmek istemiyorum"
"Ne istedi "
"Hamburger"
"Tamam bu gün yedir temiz bir yer biliyorsan"
Kocamın göğsünden başımı kaldırdığımda ezan okunmaya başlamıştı. Mustafa'nın yanağından öpüp üzerinden geçerek ayağa kalktığımda kocam bileğimden sıkıca tutup ona bakmamı sağladı. Göz göze geldiğimizde yavaşça ayağa kalktı. Elini yanağıma koyup;
"Mert sana boşan dedi ya Meryemce"
"Evet kocam"
"Onu öldürmek istedim. O sanki senin "
"Sen öldürmek istedin ben afff kocam afff. Mert benim tek hatam belki de. Kerem kaç kere bırak dedi ama ben "
"Karım onun annesi sen değilsin. Otuz beş yaşındaki adama ne desen boş"
"Ah ettim onu öyle bir büyüteceğim ki"
"Neye dikkat ettim biliyor musun"
"Neye kocam"
"Cansel, Ali Reha ve Mina onları sen bir şekilde büyütüyorsun ama bu Mert"
"Onu on yedi yaşına kadar babası ve annesi büyüttü. Ben ezilirken Mert tatillerdeydi. "
"Sen ezilirken "
"Hadi kocam namaz kılalım. Bir anda her şeyi dökersem yıkılırım"
Mustafa'm sıkıca sarıldığında, ellerimin altındaki güçlü sağlam duvarımın güveniyle gözümü kapamıştım ki beşikten ağlama sesleri duyulunca kocam gülerek benden uzaklaşırken;
"Sen onların annesisin, benim ve Mina'nın nefesisin"
"Sizde benim hadi sen git abdest al ben oğullarımın karnını doyurayım"
Mustafa alnımı öpüp banyoya girdiğimde, yatağa oturup oğullarımı yatağa aldım. Bağdaş kurup kucağıma Mirza'yı aldığımda, bacağımın önünde yatan Ömer'imle bakışıyorduk. Mirza karnını doyurmaya başlamıştı ki banyodan odaya kocam girdi. Bana doğru yaklaşıp şakağımı öptüğünde oğullarımdan aynı anda garip bir ses çıkınca tebessüm ettim. Mustafa başımı okşayarak benden biraz uzaklaşıp yanağıma elini koyup;
"Öyle güzel bakıyorsun ki canıma can, nefesime nefes katıyorsun"
"Sen güzel baktırıyorsun adam sen. Hadi yürü git namazını kıl"
Mustafa başını sallayarak bir şey demeden benden uzaklaştı. Koltuğun kenarında duran ufak seccade sandığının üzerinden seccadesini alıp sererken önce estağfurullah sonra salavat çekerek gür sesiyle tekbir getirdi. Onun getirdiği tekbirle içim huzur bulurken birden gözümün önüne gelen anıyla ile kulağımda bir ses yankılandı.
"Meryemce o saçlarını kapatmayacaksın ve sen yobazlar gibi namaz kılmayacaksın"
Hızla başımı sallayarak içine girdiğim maziden çıktığımda Mirza karnını doyurmuş yüzüme bakıyordu. Oğlumun yanağını severek göğsüme yatırıyordum ki Mustafa kucağımdan aldı. Yanıma aynı benim gibi oturduğunda, Ömer'i kucağıma aldım. Ömer'im karnını doyururken, Mustafa Mirza'yı öpüp kokluyordu. Göz ucuyla kocama bakarken, Ömer'in tırnakları uzamış olacak ki elimin üzerini cimciklediğinde;
"Oğlum yavaş olur musun yaa"
"Ne yaptı ki "
"Elimi cimcikledi"
"Karnı doymuş demek ki zibidinin"
"Zibidi mi?"
"Evet, hadi kalk namazına yürü"
Ömer karnını doyurmuş yüzüme bakarken birden gülünce Mustafa;
"Al işte zibidi nasıl gülüyor"
Ömer'i Mustafa'nın bacağının arasına bırakıp yataktan kalktım. Hızla banyoya girip abdest alıp çıktığımda Mustafa yatakta oğullarımızı ayak ucuna koymuş onlarla oynarken, onun kenarı kıvrılmış seccadesine geçtim. Sabah namazımı huzurla kılıp seccadem de oturdum. Derin bir nefes alarak ellerimi Rahman'a açtım. Kalbimdekiler sessizce dilime dökülürken, arkamdan kısık aminler kulağıma geliyordu. Gözlerimi kapatıp göz yaşımın yanağımdan aşağıya kayıp gitmesine izin verdim. Yaşı kırka gelmişti kocamın, içindeki yirmilik delikanlısın ise kanı hala deli akıyordu. Gözlerimden akan yaşları silip seccademi yerden alıp ayağa kalktığımda kocamla göz göze geldik. O gözlerimin en derinlerine bakarken, seccadeyi katlayarak koltuğun üzerine bırakıp;
"Senin neyin var kocam, durgunsun. Kafanda bir şeyler tartıyorsun sanki"
"Seni düşünüyorum.
"Neyi mi? yani nasıl"
"Sen aslında özel birisin bence"
"Seni anlamıyorum ki"
Mustafa'nın yanına giderek bacağını kenarına oturdum. Gözlerine baktım konuşması için. Mustafa derin bir nefes alıp;
"Sen avluda gece göğsümde uyuduğunda, Kerem senin için dedi ki ; ' Meryemce beş yaşındaydı ağırbaşlı, tatlı bir kızdı. Lisede ise tam yaramaz uslanmaz bir o kadar da yine ağırbaşlı naif biriydi ki hala öyle. Yaşı ilerledikçe sorumlulukları arttı. Her geçen zaman bir ağırlık altına girdi. Okul dersleri, dil dersleri sonra kendi ekledi üzerine hiç durmadı. Kafasını hep yordu. Babası öldüğünde yirmisinin sonundaydı ve en büyük derdi Mert ona kalmıştı. Meryemce herkese yetti ama bir tek kendine yetemedi. Hep kendine geç kaldı dedi'. Karım sen geceleri arabanla gezmeyi çok severmişsin. Sen bir tek onun yanındayken gözlerini kapatırmışsın. Biliyor musun gözümün ışığı karım, keşke benim babam o toplantıda alıp gelseydi seni"
Kocam gözlerime öyle bakıyordu ki, içimdeki kırıklarım sanki iyileşiyordu. Derin bir nefes aldığımda;
"Meryemce bakma şöyle kurban olayım. Ne yaraların var, sen ni-"
"Sus kurban olayım sus. "
Mustafa beni kendine hızla çekip başımı göğsüne yaslayarak, başımı severken;
"Ah benim nazlı kızım, karım. Ben her zaman yanında, bir adım arkandayım. "
"İyi ki varsın kocam, iyi ki geçte olsa beni buldun ve aldın. İyi ki ömrüme bir güneş gibi doğarak ısıtın üşüyen içimi"
"Sende hatun. Bak yine diyorum keşke o zaman alıp gelseymiş babam seni"
"Neden ki"
"Çünkü ben yirmi sen on sekizdeyken evlenirdik. Bu iki zibidi ama yok iyi ki geç geldin."
"Neden"
"Sen geç gelmeseydin şuan Sare teyzemin kucağında uyuyan bir cadımız olmazdı"
"Ben sana bir cadı yapacağım sen merak etme. Mina'mız o birlikteliğimizin, evliliğimizin tek gerçek nişanesi, huzuru olan kız cadı değil bizim çengelli iğnemiz olur yakamızda gururla taşıyacağımız. Sen biliyor musun? sen kızının bir ramazan ayının ilk sahurunda ettiği duasın"
"Gerçekten mi karım"
"Ah bir dakika nasıl demişti o gece; Bu gece dua etsek kabul eder mi Allah demişti, bende evet dedim. Gözlerini kapatıp masada ellerini açarak mırmır bir şeyler dedi. Gözlerini açtığında sordum ne dua ettin. O da bilmiş bilmiş Allah'la aramızda sonra dayanamadı. Allahım bana çok güçlü bir baba ver dedim dedi. Ben gülünce bu sefer asi ağanın asi kızı kızarak; "Annem ama sen amin demedin. Hani herkesin iyi duasına amin demek lazım diyordun " dediğinde yüzüne baktım"
"Amin demedin mi yoksa marabam"
"Amin demeseydim şuan ben bu kolların arasında olmazdım veya ayağının ucundaki ikiz zibidilerin olmazdı"
Mustafa üst üste dört defa şakağımı öpüp, beni kendinden uzaklaştırdı. Gözlerime bakarak;
"Hadi kalk oğullarımızı anneme ver gel."
"Neden ki? spor odasına mı gideceğiz"
"Hayır yanıma geleceksin"
"Püff sen yat ben mutfağa gideyim. O hayvan tekti dimi"
"Tekti ama yanıma gel sen"
"Hayır sen uyu ben bebeklerimi babaannelerine bırakıp mutfağa gideyim"
"Meryemce ben seninle uyumak istiyorum."
"Tamam bende spor yapmak istiyorum hadi sende gel"
"Sen tek git o zaman"
"Ciddi misin izin veriyor musun"
"Ne izini"
"Oda senin ya"
"Hatun koca Mardin senin, odanın lafımı olur"
Mustafa'nın boynuna sarılıp yanağını öptüğümde;
"Hadi sen çocukları anneme ver bende üzerimi değiştirip geleyim. Avluda beni bekle"
Hızla ayağa kalkıp üzerimi değiştirirken, kocam biraz yatakta kaymıştı. Beni izlerken gözleri gidiyordu. Oğullarımı ana kucaklarına koyup odamdan çıkarken, loş olan ışığı kapadım. Odamın kapısını yavaşça kapatıp merdivenlere yürürken oğullarımın sesleri avluda yankılanmıştı. Üst avluya çıktığımda babamların odasına doğru bir iki adım atmıştım ki Leyla odasından çıktı. Hemen yanıma gelip yanağımı öpüp;
"Günaydın Rabbimin abla, anne diye kalbime yerleştirdiği"
"Günaydın canım leyloşum. Nereye kocanın yanına mı"
"Şey, hımm""
"Leyla"
"Vallahi seni üzecek, hayal kırıklığına uğratacak bir şey yapmadık"
"Kendine gel, ben sana utanma diyecektim."
"Meryemce ben dün çok korktum. Yanına geliyordum gece, Hazar'a mesaj çektim. Senin uyuduğunu söylediğinde bende rahatça yattım"
"İyiyim ne zaman yıkıldı kızım ablan"
"Hiç bir zaman ama aslına bakarsan azcık yıkılsana Asi ağam Mert'e bir kükresin"
"Deli sende"
"Mert yine rayından çıkıyor o zaman son demiştin ne yapacaksın"
"Bana boşan dediğinde, kesin karar verdim. Dokunmayacağım son çırpınışlarıyla hatalarını sıralasın. Kimseye de göz kulak olun demeyeceğim. "
"Meryemce, Mert seni tanıyor ama o zaman ki gibi seni ofiste bulduğum gibi olursan bu sefer ben kendi ellerimle boğarım onu"
Ağızımı açmıştım ki arkamda hissettiğim bedenle gözlerimi kapadım. Derin bir nefes almıştım ki dostum her zamanki gibi ben buradayım daha ölmedim der gibi bir sesle;
"O zaman o iti ben nefessiz bırakırım. Mert yüzünden bir daha Meryemceyi kanlar içinde bulursam, görür veya duyarsam gözüm kimseyi görmez"
Yavaşça arkamı dönerek;
"Sessiz olur musun? Leyla sen de al Mirza'yı odana git"
Leyla eğilerek ana kucağını elimden alıp odasına gitmek yerine yanımızdan bir adım öteye giderken;
"Nereye"
"Mirza'yı alıp kayınbabasının odasına gideceğim"
Kerem ile gülerek Leyla'ya baktığımızda o bize tekrar bakmadan yanımızdan uzaklaştı. Kerem elimdeki ana kucağına bakarken;
"Sen aşağıya avluya in, ben Ömer Hamza'mı anneme verip geleyim"
"Kime vereceksin, kime vereceksin"
"Anneme"
"Kime, kime, kime"
"Anneme, anneme, anneme"
"Ne kadar yakışıyor güzel, ağızına anne demek "
"Çünkü Mihriban sultan anne, o öyle bir anne ki"
Kerem bir şey demeden merdivenlere giderken, babamların odasının önüne yürüdüm. Kapıyı çaldığımda içeriden gel sesini duyunca, yavaşça kapıyı açıp başımı içeriye soktum. Babam koltukta oturmuş tesbih çekerken bana gülünce;
"Şey yanlış zamanda mı geldim yakışıklım"
"Yok gelinim, huzurlu deli kızım gel"
Elimde ana kucağıyla odaya girip kapıyı kapattım. Koltuğun kenarına yere ana kucağını koyup içinden battaniyesiyle Ömer'i çıkarıp babama uzattığımda gülerek kucağına aldığında lavabodan öğürme sesi gelince babamla göz göze geldik. Banyoya giderken;
"Annemin nesi var baba"
"Sabaha kadar böyleydi kızım. Seni öyle görünce midesine vurdu. Bu hali normal yani"
Başımı sallayarak kapıyı çaldığımda, annem içeriden 'iyiyim gönlümün efendisi merak etme' dediğinde kısa bir an gözümü kapatıp rabbime yalvardım, kocam ile böyle olmak için.
Derin bir nefes alıp tekrar çalıp;
"Anneciğim benim gelebilir miyim"
"Ah annem gel "
Yavaşça banyo kapısını açıp içeriye girdim. Annem elini yüzünü yıkamış, bana bakarken, ten rengi canımı sıktı. Benim anneme beyaz ten yakışmıyordu. Yanına gidip sıkıca sarıldığımda;
"İyiyim annem"
"Anne neyin var"
"Geceden beri istifra ediyorum annem."
Annemden uzaklaşıp arkamdaki lavaboya belimi yaslayarak, kollarımı göğsümde bağlayıp;
"Baş dönmesi var mı anne"
"Var yeni oldu annem. "
"Hımm anladım"
"Ne anladın annem"
"Anne bu yaşta zor olacak ama ne yapalım, kızların ve gelinin olarak sana yardımcı oluruz"
"Nasıl kız bir şey mi var"
"Tahminen kaç aylık olabilir anne"
Annem ilk bir iki saniye şaşkınlıkla kocaman açtığı gözlerle yüzüme baktıktan sonra koluma hafif vurup;
"Deli kız, sen iyice edepsiz bir şey oldun. Alacağım ayağımın altına. "
"Anne özür dilerim benim yüzümden hasta olmuşsun. Midene vurmuş babam öyle dedi"
"Sakın özür dileme annem. Sen iyi isen ben şimdi iyileşirim "
"İyileşmek zorundasın, içeride sen dokuz ay bekleme diye yaptığım dört ayına girmiş son model yeni Mustafa Hamza var "
"Mirza'm nerede"
"Torunun olan ilerideki kaynanası ve kayınbabasıyla birlikte fakat senin ilk aşkın olan içeride. Sen onu al bence"
Annem tekrar koluma vurup;
"Sen baya edepsiz bir gelin oldun."
Annemle gülerek odaya girdiğimizde babam ve Ömer'im yatakta uyuyordu. Annem gülerek kulağıma;
"Uyuyan adamdan kimseye fayda gelmez."
Anneme baktığımda genç kız edasıyla gülüyordu. Anneme yaklaşıp kulağına;
"Bunun bir üst modeli olan oğlunda odada uyuyor"
"Ah ah ne yapacaksın annem kader"
Annemle aynı anda biraz sesli gülünce babam gözlerini açıp;
"Gelin hadi git "
Başımı salladığımda annem yanağımı severek sessizce;
"Sen git azcık dinlen annem. Ben buradayım"
Annemin yanağını öpüp odadan çıktığımda hava tamamen aydınlanmıştı. Merdivenleri koşar adım indiğimde Kerem telefonda bir şeylere bakıyordu. Yanına oturduğumda bana hafif dönerek;
"Hiç gelmesiydin "
"Susar mısın? annem biraz rahatsızdı ona baktım. Kahve yapayım mı"
"Hayır, özel hazırlan yanıma gel biraz enerjini, sinirini alayım"
"Sen ciddi olamazsın vallahi mi"
"Hadi"
Hızla Keremin yanından kalkıp odama girdim. Mustafa'm benim yastığıma sarılmış mışıl mışıl uyurken, dayanamayıp yanına gidip yanağını kuş tüyü hafifliğinde öptüm. Dolabımın önüne gelerek özel spor için yaptırdığım bonemi, boğazlı badimi geniş fakat ayak bilekleri lastikli eşofmanlarımı giyinerek avluya çıktım. Kerem'in yanına giderek ısınmaya başladığımda, o kadar mutluydum ki. İyi ki buradaydı dostum. Kerem bu kadar ısınmak yeter diyerek tam karşıma geçti. Yumruklarını sıkıp hadi dediğinde;
"Emin misin"
"Eminim hadi"
Başımı sallayarak ellerimi yumruk yapmıştım ki üst avluda aşağıya atlayan Eren'le güldük. Eren bacağını hafif tutarak;
"Hanımefendi merdiven inerek zaman kaybetmek istemedim. Müsaade varsa izleyebilir miyim"
Eren'e başımı sallamıştım. Ellerimi yumruk yapmıştım ki Kerem bacağıma tekme atmıştı. Bir anda yere düştüğümde;
"Kerem emin misin kickboksa"
"Eminim hadi göreyim seni. İçindeki zehiri, siniri at bakalım"
Kerem eliyle gel gel yapınca hızla yerimden kalkıp ilk tekmeyi bacağına attığımda hafif sendelese de karşı atağa geçti. Birbirimize öyle acımazsızca tekmeler, yumruklar atıyorduk ki. Biraz zaman sonra kulağıma Mina'nın sesi geldiğinde ona bakacakken, Kerem biraz bana yaklaşıp;
"Karşında dostun Kerem yok, Kemal ateşin şımarık yavrusu Mert ateş var göreyim seni"
Gözüm bir anda kararmıştı. Kerem'e öyle sert, acımazsızca karşılıklar vererek maçı devam ettirirken birden dönerek tekmemi savurduğumda çenesine geldiği için yere düştü. Kerem yerde çenesini tutarken, ellerimi dizime koyarak;
"Kerem"
"Senin ayağının ayarına tüküreyim atmaca"
"Kaşınmasaydın."
Ellerimi dizimden çekerek doğrulduğumda bizi izlemeyen sadece dört kişi vardı. Kocam, Gülcan Dağhan ve Mert geri kalan herkes pür dikkat bizi izlemişti belli. Merdivenin sonunda oturmuş bana bakan Sinan'a göz kırpıp, Kerem'e yaklaşıp yüzüne baktım. Dudağının kenarındaki kanı görünce gülmeye başladığımda Kerem dudağının kenarındaki kanı silerken;
"Çenem çıktı galiba"
"Çenen çıksa konuşamazsın canım"
"Üzüldün mü canım"
"Ya yürü git herkes bize bakıyor hatta babam buraya geliyor"
Kerem ayağa kalkarken, Baran abim ve Bedirhan abim yanımıza geldi. Kerem başıyla selam verip yanımızdan ayrıldığında abilerim aynı anda 'kızım ne yaptın' dediğinde gülerek başımı eğdim. Onların yanından uzaklaşarak odama doğru bir adım atmıştım ki Mina Hazar abimin kucağında üst avludan;
"Edi annem, büdü dayımı yendi yineee"
Mina'ma öpücük atarak hızlı adımlarla odama girdiğimde benim kocam her şeyden bir haber uyuyordu. Yanına giderken başımdaki boneyi çıkardım. Yatağa oturduğumda sırtı bana dönük olduğu için üzerine biraz eğilerek yanağını öptüğümde uykulu sesiyle;
"Ben ne ara uyudum karım ya"
"Ben çıkmadan uyumuştun bende sana dokunmadım"
"Spor odasında mıydın"
"Yok avludaydım. Kerem'le çalıştık. Hadi kalk sende, ben banyoya giriyorum. Odaya geldiğimde ayakta göreyim seni "
"Neden"
"Güneşim sen gözümün önünde gezince doğuyor da onun için"
"Hımm"
Kocamı yatakta bırakıp hızla banyoya girdim. Kısa bir duş alıp odaya girdiğimde Mustafa telefonla konuşuyordu. Yüz ifadesi o kadar garipti ki aynanın önündeki pufa oturup ona baktığımda tek kaşını kaldırıp baştan aşağıya beni süzdükten sonra sessizce üzerini giyin dediğinde başımı salladım. Ben üzerimi giyinirken Mustafa'nın dediklerini dinledim.
"Başımız sağ olsun Gencay ne yapalım. Sen ne zaman döneceksin"
"...."
"Tamam, ağırlamak isterim seni hazır Türkiye'ye geldin"
"...."
"Tamam gün içinde senden haber bekliyorum. Annem ve babam çok mutlu olur seni görünce"
"...."
Mustafa'm telefondaki adamı Allaha emanet ederek kapattı. Hırkamı giyerken belime sarılınca durdum. Kocam burnunu boynuma yaklaştırıp derin bir nefes çektiğinde nefesim kesildi. Aynadan göz göze geldiğimizde;
"Meryemce hatun güllerin açmış"
"Güneşim parlıyor ağam o yüzden"
"Meryemce ben banyoya gireyim yoksa herkese ayıp olacak"
Başımı gülerek salladığımda;
"Karım senin neşeli, deli halin bana güç veriyor. Sen iyiysen bende iyiyim. Sen hasta olduğunda, benden bir şey gizleyerek bir şeyler başarmak istediğinde ben güçsüz oluyorum"
"Ben bir tek senin yanında böyle oluyorum. Bak kocam dün gece kuyuma attığımız taştan azda olsa neler çıktı gördün. Ben o kadar karanlık kuyuyu aydınlatırsam kafayı yerim. Bak şunu bil ben sizin gibi baba sevgisi görmedim. Kemal ateş o kadar çalıştırdı ki beni anlatamam. O öldüğü gün üzerime öyle bir yük enkaz bıraktı ki Kerem olmasaydı ben, ben"
Mustafa sıkıca belime sarılıp;
"Sakin ol birtanem ben buradayım yavaş yavaş her şey"
"Sen duşa girmeyecek misin"
"Gireceğim ama senin gözündeki şu hiç sevmediğim hüzün gitsin öyle"
"Tamam iyiyim ben"
Mustafa yanağımı öpüp banyoya geçtiğinde telefonum çalmaya başladı. Telefonu elime aldığımda şaşırdım. Hemen açarak ;
"Çınar"
"Meryemce sana bir şey diyeceğim. Bizim Ahmet Ertan yok mu? "
"EE ne olmuş, burada bir hastanede baş hekimmiş galiba"
"Benim öğrencim var ya, Akel Nisa baysoy. O Mardin'e resmen sürülmüş"
"Kim yapmış ki"
"Gamze Yılmaz "
"Ah benim gerizekalı, aklı bir karış havada öğrencim. Torpille başhekim olmuştu o dimi"
"Evet, bizim Şentürk sağ olsun"
"Ne yapayım ne istiyorsun benden"
"Akel bir kaç hafta gittiği hastanede kalsın. Sen görevine başladığında Akel'i ve Mehlika Eyşan Arık senin hastaneye gelsin"
"Sebep"
"İkimizin öğrencisi. Senin yanında olmaları senin için daha iyi"
"Sen şuna hastaneyi kaliteli hale getiriyorum desene"
"Çok mu konuşuyor benim lilyumum"
"Tamam sustum "
"Kendine dikkat buradakilerin sana selamı vardı "
"Sende söyle "
Telefonu kapadığımda banyo kapısından içeriye giren kocamı görünce tebessümle aklıma gelen şarkıyı söylemeye başladım;
Seninle yaşlansın bu bedenim
Derdini kederini çekerim
Bal içinde kaşık değil ki her şey
Hatanla sevabınla severim
İçimi dökemem
Derdimi diyemem
Kimse anlamaz ki Canım
İçimi dökemem
Derdimi diyemem
Kimse anlamaz ki Canım Canım
Allım benim canım benim
Balköpüğüm balım benim
Sana gelen bana gelsin
Yıkılsın malım benim
Dökülsün varım benim
Kor olsun küle dönsün
Ballım benim
Yüreğim deli rüzgarlar gibi
Yola geldim seni sevdim seveli
Sahip ol aşkıma bil kıymetimi
Varlığın kalbimde ezel ebedi..."
Mustafa'm gülerek bana sarıldığında bende ona sarıldım. Kocamın bana eşlik etmesiyle içimdeki kara bulutlar dağılmıştı. Söylediğim şarkı bittiğinde telefonla konuşurken hazırladığım kıyafetleri görünce yanağımı öpüp, eline alarak banyoya geçti. Mustafa'nın edebine aşık olmak elde değildi. O banyoda giyinirken saçlarımı tarayarak konakta olduğum için iyice alıştığım tülbentimi başıma bağladığımda kocam odaya girdi. Aynanın önündeki puftan kalktığımda kocam önüme geldi. Elindeki kravatı bana uzattığında tebessümle gömleğinin yakalarını kaldırıp kravatını yaparken kocam ellerini belime koyarak;
"Hatunum sen mesleğini bıraksana"
"Neden ki"
"Benim stil danışmanım ol"
"Yok ya, son iki ay oğullarımız dört ayına girdi, yoksa çıkıyorlar mı ya Biliyor musun kocam Talha'nın vefatı araya girdi ya orada bende zaman kavramı kaydı. İlk defa olur bana bu"
"Dört ayının içindeler yani yeni girdiler diyebiliriz"
"Hım ben "
"Meryemce sakinleş sen kötü bir anne değilsin. Sen daha atlatmadın ki Talha'nın acısını. Bu halin çok normal yani"
"Tamam neyse ben iki ay sonra mesleğime başlarım"
"Bak sen "
"Baktım kocam söyle"
"Deli karım benim. Sana bir soru Mert'i öldürmemem için ne önerirsin"
"Bak kocam, her damat karısının ailesine karısı var diye katlanır, sende öyle yap. Sen koskoca Azrail ağa Yavuz'u bütün olaylardan sonra konakta ağırladın. Mert'i bir Talha yok oğlum daha akıllıydı. Tamam buldum Emrah gibi, ya Emrah bizim Mert'ten edepli saygılı"
"Karım farkındasın dimi tutulacak tarafı yok"
"Yok kocam yok ama sen "
"Tamam güzel hanım tamam fakat şunu bil bende kredisi bitti dün gece"
Başımı utanarak eğdiğimde elini çeneme koyup kaldırıp;
"Asma suratını Kerem'in dün gece dediğini yapacağım"
"Ne yapacaksın"
"Hadi hanım ağam yürü bakalım kahvaltıya geç kalıyoruz"
Mustafa elimden tutarak kapıya doğru yürürken yanımdaki güçlü adama baktım. Ağızımı açıyordum ki kapıyı açtı. Bir adım dışarıya adım attığında avlunun hoş sesi kulaklarıma doldu. Bir iki adım daha attığımızda Mustafa istemeyerek elimi bırakmıştı. Masaya yaklaştıkça Mina'nın kahkahası bizi de güldürmeye başlamıştı. Masanın başına geldiğimizde Mina'nın neye güldüğünü anlamıştım. Kerem'in kucağına oturmuş dudağının kenarındaki yaraya bastırıyor, Kerem'de o gülsün diye yüzünü ekşitiyordu. Mustafa sandalyesine otururken, Hazar abim yerinden kalkıp sandalyemi çekerek elini karnının üzerine koyarak ;
"Hanım ağam hayırlı sabahlar, zatıaliniz bu sabah nasıllar"
Herkes Hazar abime gülerken, Mustafa şaşkın şaşkın bize bakıyordu. Yerime oturduğumda;
"İyiyim, sen nasılsın "
"Sağlığınıza duacıyım hanımağam, bir arzunuz isteğiniz"
"Yok oturabilirsin kumacığım"
Herkes Hazar abimin benimle şakalaşmasına gülerken, Mustafa afiyet olsun demişti. Çayımdan bir yudum almıştım ki Nisa dikkatimi çekti. Eli karnında öylece dalmış duruyordu. Hafif boğazımı temizleyerek;
"Nisa neyin var senin. Yüzün bir garip rahatsız mısın"
"Gece sancım vardı rahat yatamadım ablacığım. "
"Normal kuzum sen sekiz aylık olmadın mı"
"Şey evet abla"
"Normal dinlenmelisin seninle birlikte Gülcan'ında Kader'inde dinlenmesi lazım"
Herkes tebessümle bakarken, Dağhan'ın gür sesi masada yankılandı.
"Meryemce sen nasıl biliyorsun "
"Neyi"
"Hamilelik zamanlarını"
"Ailemi sevdiklerimi takip ederim biliyorsun. Pardon sen bu ara daha çok Mert'i öğreniyorsun dimi"
"Meryemce "
"Efendim Dağhan Selim"
"Bir şey yok güzelim"
Dağhan sustuğunda Mustafa masanın altından bacağıma elini koyunca göz ucuyla ona bakmıştım. Boş bardağını yanında duran Gülendam'a uzatırken;
"Mert"
"Efendim Mustafa abi"
"Bizim bina projesi vardı ya o-"
"Benden alıyor musun abi yoksa"
"Neden alayım ki Mert. Ona ek bina projesi çiz diyecektim. "
"Neden, ne için o bina ona göre çizeyim"
"Kerem dün gece bir şey önerdi. Yetimhane gibi bir bina"
"Tamam abi ayarlarım. "
Herkes kocama pür dikkat bakınca, bende biraz daha dönerek yüzüne baktım. Kocam gayet sakin umursamadan kahvaltısını ediyordu. Bakışlarımı masaya tekrar çevirdiğimde Baran abim kucağında Hattab çay içerken, Bedirhan abim yanındaki Başağın kucağındaki kızının ağızına minik minik bir şeyler vermeye uğraşıyordu. Bu dörtlünün dün geceden sonra böyle sakin olmalarının tek nedeni karşı çaprazımda kucağında Mina ile kahvaltı etmeyi özleyen öküz Keremdi kesinlikle. Önümdeki zeytine baktım acaba evde olduğu gibi kafasına atsam mı diye düşünürken, Mina elindeki sigara böreğini yedikten sonra parmağını Kerem'in dudağının kenarına bastırdığında Kerem yalandan kaşlarını çatarak baktı. Mina içten şen bir kahkaha attığında;
"Mina"
"Efendim annesi"
"Neden o kucaktasın"
"Anne dayımın dudağına bastırıyorum canı acıyor"
"Ya içindeki kurt gibi sinirli dayın çıkarsa"
Mina kısa bir an gözlerini açıp Kerem'e baktığında, Kerem homurdanarak bir şeyler dedikten sonra;
"Güzel, kızı korkutma. Mina'm çıkmaz merak etme"
"Dayıcığım beni bırakır mısın babama gitmek istiyorum"
Kerem, Mina'yı kucağından bıraktığında Mina koşarak babasına koştu. Mustafa kızımızı kucağına alırken;
"Kerem"
"Efendim Mustafa Hamza"
"Dudağına daha doğru o yanağına ne oldu"
"Ayağının ayarı olmayan bir cadı okkalı bir tekme attı"
Mina babasının yanağını öptükten sonra bacağına oturup;
"Sende kızdırmasaydın cadı annemi"
Mina'ya baktığımda herkes gülüyordu. Mina başını babasının göğsüne yaslamış etrafa bakarken birden;
"Babacığım bu gün bana uçurtma yapar mısın"
"Yapamam"
"Hıh gıcık asi ağa yapma"
Mina kollarını babasının kucağında göğsünde birleştirip başını mutfak tarafına çevirdiğinde hepimiz bıyık altından gülüyorduk. Kerem şaşkınca Mina'ya baktıktan sonra bana dönerek;
"Kızım seni tanımasam, Mina'nın nasıl geldiğini bilmesem diyeceğim ki sen doğurdun Meryemce. Bir an lise sondaki seni gördüm kız."
"Dimi "
"Neyi anladım biliyor musun Meryemce"
"Neyi anladın dostum"
"Gönül sevdiğine nazlanıyor, kız çocuğu babasına nazlanıyor. Mina'yı bütün dayılarından daha iyi tanıyorum ilk defa böyle birine nazlandığını gördüm. Ben veya Çınar yapmam deseydi gelip sana söylerdi yap diye. Kızım babasına küstü Mina. "
"O asi ağanın asi kızı. O dua edip kazandığı babasına ilk aşkım dediği adama nazlanıyor Kerem"
Mina benim dediklerimle babasına baktı. Babasının boynuna sarılıp elmacık kemiğini öptü. Hepimiz baba kız aşkına bakarken, Mert birden;
"Mina'mız hep şımarık nazlıydı Kerem bey. Bu arada abim fazla ilgilenmemiş olabilir veya tanımıyor olabilir ama benimle büyüdü Mina"
"Ne kadar sahip çıktın Mina'ya Mert"
"Her zaman beraber gezmeye gittik Mina'yla"
"Onun için mi zahmet edip o ıssız dağ evinden almaya gitmedin adamına daha doğrusu arkadaşına rica ettin"
"Toplantılarım vardı Mardin'e gelecektim. "
Mert'e baktıktan sonra Kerem'e dönerek;
"Nasıl yani"
"Mina buraya ilk geldiği zaman vardı ya. Hani o adam yüzünden gönderdiğin Antalya'daki okul. O dadısı kızını bırakıp gidiyor, üç gün sonra Mert'e haber gidiyor ya neyse boş ver Meryemce"
"Söyle"
"Mert'e aslında iki gün sonra gitmiyor haber. O kadın bırakıp giderken, Mert'i arayıp söylüyor ama inanmıyor Mert. Allahtan Leyla o esnada yanında da akıllık ederek beni aradı. Ben İtalya'da toplantıdaydım. Kadir gidip buldu Mina'yı aslında o ıssız dağ evinde Mina tek kalmadı. Bizim Kadir'in sevgilisi Mina ile ilgilendi. Mert'i iki günün sonunda tekrar arattım. Komşu kadınmış gibi konuştu Kadir'in sevgilisi. Mert gelmek yerine Davut'un zamanında sağ kolu gibi olan Ali'yi ve oğlunu gönderdi. "
Yavaşça Mert'e dönüp baktığımda başını önüne eğmişti. Bakışlarımı Mina'ya çevirdiğimde Mina gülerek başını salladı. Mina'ya tebessüm ederek tekrar Kerem'e bakarak;
"Neden beni aramadın sen "
"Hatırlatayım en son hepimize posta koyarak hayatıma karışmayacaksınız diyerek döndün. "
"Ben posta koydum, sen hep arkamdaydın"
Kerem başını önemli değil diye salladığında önümde buz gibi olmuş çayımı Sultan ablaya uzatırken kahve demiştim. Mustafa bacağımı sıkıp bıraktığında ona baktım. Gözleriyle bana bir şeyler ye dediğinde omzumu çektim istemiyorum diye. Mustafa ağızını açmıştı ki annem;
"Mustafa Hamza ağam"
"Efendim anne"
"Bacıların, gelinlerin dayının Urfa'daki evine davet edildik. İzin verirsen "
"Ne zaman gideceksiniz anne"
"Kahvaltıdan sonra çıkacağız annem. Akşama dönmüş olacağız inşallah"
Mustafa babama bakınca;
"Bizde gideceğiz ağam. Adamları ayarlarız ağam merak etme"
"Sizi Eren götürsün yani adamların başında Eren olsun"
"Emrin olur ağam"
Mustafa başını salladığında, Kerem şaşkınca kocama bakınca onun haline gülmüştüm. Kahvem gelmişti ki Mert birden;
"Abla"
Yavaşça onun olduğu tarafa döndüğümde göz göze geldik. Gözlerini gözlerimden çekip ellerini sıkıp ezerek;
"Abla, şey ben iki günlüğüne İstanbul'a gitmem gerek"
"Ne için ah pardon senin ikinci işin, projelerin vardı dimi. "
"Şey oda var abla ama başka bir durum için gideceğim. Bir arkadaşımın başı biraz sıkıntıdaymış da"
"Tamam git Mert fakat bir karın ileride bir çocuğunun olacağını unutma"
"Unutmam abla, ben şey abla"
"Ne istiyorsun Mert"
"Şirketteki senin odanın anahtarını verir misin"
"Benim ofisimde ne yapacağını sorabilir miyim"
"Ana kasa orada ya abla. Çekler lazım, bir de bir sözleşme"
"Ne sözleşmesi"
"Abla şey "
Ağızımı açıyordum ki Leyla derin bir of dediğinde hepimiz ona bakmıştık. O bize bakmadan gözlerini Mert'e kilitlemiş;
"Mert yeni bina ne zamandan beri var"
"Yedi sene var"
"Sen o kapının yedi senedir Meryemce ablanın parmak iziyle açıldığını bilmiyor musun. Meryemce abla içerideyse o içeriden açmadan içeriye giremediğimizi"
"Abla sen bana güvenmiyor musun?"
"Mert ne için gireceksin ki"
"Para lazım abla"
"Para mı lazım, yoksa bir sözleşme dedin"
"Para abla para"
"Ne kadar "
"Elli bin "
"Kerem sen Mert'in hesabına yatır ben sana akşama çıkarırım. "
"Tamam gerek yok abisi olarak veririm nedir yani"
Kerem cebinden telefonu çıkardığında kısa bir an Mustafa ile bakıştılar. O bakışlarda ne vardı anlamamıştım. Kocama döndüğümde gençler okula gitmek için müsaade isteyerek kalkmışlardı. Mustafa başını onlara salladığında Mina birden elini babasının sakallı yanağına koyarak;
"Babacığım"
"Kızıcığım"
"Baba"
"Kızım"
"Asi ağacığım"
"Söyle prensesim"
"Lütfen bana uçurtma yapsana"
"Kızım benim söz yarın akşam yapayım. Sen- "
"Sen beni başından mı savıyorsun Mert dayım gibi"
Mustafa'nın gözlerinden geçen siyahlıkla;
"Mina bir daha babanın sözünü kesme. Baban sana bir şey söylüyordu anneciğim"
Mina babasının yanağını öpüp;
"Özür dilerim baba fark etmedim devam ettiğini"
"Tamam özür dileme prensesim. Bu gün sen, ben ve amcaların bir yere gideceğiz, anneciğin öyle istedi"
"Nereye "
"Sürpriz benim ilk aşkım, asıl sevgilim"
Mina sıkıca Mustafa'nın boynuna sarılıp bir şeyler söylemişti. Başını kaldırıp gözlerinde gördüğüm sevinçle;
"Babam bana, Serdar dedemin Selma teyzeme dediği gibi dedi. Babam beni çok seviyor"
Mina sevinerek Mustafa'nın kucağından inip biraz ötemizde duran kardeşlerinin yanına gitti.
............................
Kahvaltı bitmiş masada keyif çayı içilirken, avluya Eren ve Boran girdi. Bilgisayar ve projeksiyonu kuruyorlardı. Mustafa'ya bakıyordum ki Kerem;
"Sana bir şey göstereceğim"
"Bismillah ne göstereceksin Kerem"
"Ekrana bak, gece mahşerin dört atlısı gördü. "
Herkes gibi bende ekrana bakarken, birden ekranda Alex'in hayvanat bahçesi göründü. Alex yanındaki biriyle konuşarak yürürken birden bana ait olan bölüme geçtiğinde ayağa kalktım. Kısa zaman sonra ekrana kocaman ağaç dalına tünemiş iki jaguarı görünce Kerem'e dönerek ;
"Yusuf jaguarlarım gelmiş, jaguarlarım gelmiş"
"Evet isimlerini bile koyduk "
"Ney "
"Bekle Alex söyleyecek"
Alex kafese girince annemler ay demişti. Yan alandaki kaplanlarımı görünce iyice mutlu olmuştum. Alex hafif gülerek;
"Cellat hanımefendiye.. Erkek olanın adı Asi, dişi olanın adı Deli. "
Ekranın önüne gidip durdurulmuş ekrana kısacık bakıp Mustafa ile göz göze gelip Kerem'e ;
"İsimleri deli ve asi mi"
"Evet "
"Ne güzel ya bayıldım "
Masaya doğru yürürken Dağhan gür sesiyle;
"Senin bir hayvanat bahçesinde vahşi hayvanların mı var"
"Evet var Dağhan. Bak ne kadar asiller ne güzeller. Sadece bunlar değil ki çift olarak, aslanlarım, kaplanlarım sonra çift olarak tigonum ve ligerim var"
"Niye sen manyak mısın"
"Yok deliyim. Onları izlemek o kadar zevkli ki"
Dağhan bana ters ters bakarken, masada herkes yavaşça ekrana dönünce bende o tarafa baktım. Yerime otururken gördüğüm görüntüyle;
"Hemen kapat şu videoyu Kerem"
"Neden Meryemce, ailen ve abin dün sen azda olsa sinirini atmasaydın sana ne olacağını görsünler. Seni azda olsun tanısınlar. Dağhan sana dün dedi ya fazla olmadı mı tokatlar diye görsün fazla mıydı az mıydı"
"Hemen kapat şu videoyu Kerem"
"Neden Meryemce, ailen ve abin dün sen azda olsa sinirini atmasaydın sana ne olacağını görsünler. Seni azda olsa tanısınlar. Dağhan sana dün dedi ya fazla olmadı mı tokatlar diye görsün fazla mıydı az mıydı"
"Yerimi şimdi. Dağhan'a sonra izlet o zaman bu videoyu. Bu video ağır gelir buradakilere"
Kerem ağızını açıyordu ki Babam, amcam ve kocam aynı anda 'Aç bakalım ' dediğinde başımı önüme eğdim. Mert umursamadan görüntüye baktı. Video oynamaya başladığında, annem 'Ah benim kocası kılıklı gelinim, annem o ne kaşlar öyle 'deyince gülmüştüm. Bakışlarımı ekrana çevirdiğimde elimde kalem önümdeki bilgisayara bakıyordum. Mert olayı anlamış olacak ki hemen Kerem'e ''kapatır mısın?'' dediğinde Kerem başını hayır manasında salladığında Mert suçlu gibi başını eğdi.
Video....
Günlük son raporlara bakarken bilgisayarıma gelen maile bakacakken, telefonum çaldı. Gözüm ekranda telefonu hoperlöre aldığımda Mert'in sesi odamda yankılandı.
"Abla lafı fazla uzatmayacağım. Ben bir yok ya iki üç haftalığına Almanya'ya gidiyorum."
"Neden"
"Şey gezmek abla, çok bunaldım. Benim tarafta her şey ayarlı"
"Mert bir sorun varsa şimdi söyle oğlum bak"
"Yok abla ne olabilir ki ya. Ablam seni seviyorum bunu unutma tamam mı"
"Mert bir şey varsa konuş bak"
"Abla ben büyüdüm ya "
"İyi Mert "
Telefonu kapadığımda zorda olsa gelen maili açtım. Gözümün önüne gelen resimlerle, kan beynime sıçramaya başladı. Mert yine arkamdan iş çevirmeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp karşı koltukta uyuyan kızıma baktım. Üzerinde ki ince battaniyesiyle bir yaşındaki masum bebeğim. Ekrana tekrar bakıyordum ki kapı çalındı. Gel dediğimde asistanım Ekin içeriye girdi. Bir iki adım atarak Mina'nın omzunu kapatıp elini hafif çıkmış dört aylık karnını üzerine koyup;
"Meryemce hanımefendi ben çıkıyorum bir arzunuz yoksa"
"Yok çıkabilirsin canım"
"Kahve veya çay"
"Yok yani gerek yok canım. Bina da kim var Ekin"
"Leyla hanım odasında birde siz hanımefendi. Mesai saati biteli iki saat oldu. Hünkar bey bir saat sonra geleceğini bildirmemi istedi"
"Peki canım çıkabilirsin"
Ekin çıkınca tekrar ekrana bakmaya devam ettim. Açılan her resim, her belge beynimin uyuşmasına sebep oluyordu. Kalbimde hissettiğim ağrı nefesimi kesiyordu. Mert anlaşılan üçüncü ve en güçlü bıçağını sırtıma saplamıştı. Derin bir nefes alıp ayağa kalkıyordum ki odamın kapısı inanılmaz güçlü bir şekilde açıldı. Altı tane adamın peşine giren adamı görünce damarımdaki kan kaynamaya başladı. Yerimde daha dik oturarak sırtımı koltuğuma yasladım. İt Boris'in adamı Victor iğrenç bir gülüşle masamın önündeki koltuğa oturdu. Derin bir nefes almıştım ki;
"Şımarık mimar Mert ateşin, asil, güçlü zeki sağlam ablası güzel ateş hanım"
"Seni dinliyorum Victor, gönderdiğin belgeler ve görüntüler yeni elime geçti"
"Şimdi güzel ateş, kardeşin bize büyük bir alışveriş binası projesi çizecekti. Bizden yüklü miktarda paralar aldı. Bize altı aydır her aradığımızda yalan konuştu. İki gün önce verdiğimiz parayı geri istediğimizde telefonu yüzümüze kapadı. Sen gibi dürüst ve güçlü bir bayanın böyle kardeşi olsun aklımız almıyor ateş"
"Ne istiyorsunuz "
"Mert ateşin borcunu kapat, geçenlerde aldığın arsayı Boris'e hediye et. Birde hep atlattığın patronla yemeği yiyeceksin"
"Ne yemeğinden bahsediyorsun"
"Mert'le sana haber gönderdi Boris akşam yemeği için. Mert ablam sizinle seve seve yemek yiyecektir dedi"
"Boris'le yemek yemek mi? Kafayı mı yedi, kafayı mı yediniz? Ben o itle değil yemek yemek, su bile içmem. Beni bu şekilde mi ayağına getireceğini sanıyor. Şimdi kulaklarını aç beni dinle, Mert'in borcunu iki misli ödeyeceğim ve sizde benim it kardeşimden uzak duracaksınız. "
Adam dediklerimle sinirlenip hızla yanıma geldi. Sert bir şekilde sandalyemin iki kolunu tutarak beni kendine çekti. Yüzü yüzüme yakın gözlerime bakarak;
"Sende ki bu deli cesaretin azcığı altıma aldığım kadınlarda olsa var ye gecem nasıl güzel geçer."
"Çık odamdan hemen, o it patronuna söyle benimle hiç bir zaman yemek yiyemeyecek"
"Büyük konuşmak bir tek sana yakışıyor nefis ateş. Hadi bana söyle bu kadar ateşlisin minik kızının babası Kerem Hünkar ateşini almıyor mu? Mert oysa evden hiç çıkmıyor diyor onun için"
"Victor yarın leşlerinizin ayağımın altında olmasını istemiyorsan defol odamdan"
Victor hızlı bir şekilde doğrulup arkasını dönerken, başıyla adamlarına hadi dedi. Adamlar kapıdan dışarıya çıkarken, Victor gömleğinin yakasını düzelttikten sonra;
"Yarın Boris'in sahildeki yalısında görüşmek üzere güzel ateş"
Victor odadan çıkarken kapısını sert şekilde çarpmayı ihmal etmemişti. Kapının sert sesine Mina'm yattığı yerden sıçrayarak uyandı. Kızım ağlamaya başladığında yanına gitmek için ayağa kalktığımda olduğum yerde sendeledim. Kalktığım koltuğuma tekrar oturduğumda geliyordu işte. Zor bela Mina'nın şiddetli ağlamasıyla masadaki telefonumu alıp Leyla'ya odaya gelmesini söyledim. Telefonu kapadığımda yeni yürümeye başlayan Mina'm bacaklarıma sarılmış ağlıyordu. Kızımı kucağıma almak için eğilemiyordum bile. Başımdaki ağrı ile kalbimdeki sancı beni nefessiz bırakmaya başlamıştı. Mina'nın 'al beni' demesine karşılık bile veremiyordum. Leyla'nın odaya girişini gördüğümde onun için de üzüldüm. Zor bela Mina'yı al diye bilmiştim. Leyla Mina'yı kucağına aldığında burnumdan açılan kanla Leyla'nın çığlığı beynimde yankılandı. Elimi burnuma koyup;
"Sakin ol Leyla"
"Gözlerin, gözlerinin beyazı kan kırmızı, burnundan musluk gibi kan akıyor"
"Tamam sakin ol, Mina'yı sakinleştir"
Leyla, Mina'yı susturmak istese de kızım bana ulaşamadığı için iyice sesini yükseltmişti. Burnumdan akan kan iyice çoğaldığında Kerem'in sesi kulağıma doldu. Başımı kaldırıp zorda olsa kapıya baktığımda Kerem küfür ederek yanıma geldi. Ayağa kaldırırken içeriye giren Kadir'e;
"Leyla ve Mina'yı arabaya götürün, Paşa bütün görüntüleri, bilgisayarını bile alıyorsun"
Kerem'le bir adım atmıştım ki gözlerime kara bir perde indi. İçim çekilirken havalandığımı hissetim. Burnuma Kerem'in özel parfümünün kokusu geldiğinde beni çağıran karanlığa giderken kulağıma Kerem'in sesi geldi. O kadar sessiz söylemişti ki;
"Beni sensizlikle sınama kıymetlim, yetim ve öksüz tarafımı seninle doldurdum yapma"
....................
Videoyu Kerem kapadığında başımı kocama çevirdim. Mustafa o kadar sakin, o kadar sessizdi ki gözlerine baktım. Mimiklerini okumak istedim. Kocam taş gibiydi. Gözleri o sabah ki gibi soğuk ve zifir karanlıktı. Bakışlarımı Baran, Bedirhan ve Hazar abime çevirdiğimde onlarda gayet sakindi. Hazar abime biraz daha dikkatli baktığımda sağ eliyle masanın altından Leyla'nın elini tutarken sol kolu benim sandalyemin arkasında sandalyemi tutuyordu. Bakışlarımı Kerem'e çevirdiğimde gözlerinde gördüğüm rahatlamayla anlamıştım. Mahşerin dört atlısı dün gece zaten bu videoyu izlemişti. Dağhan bir anda ayağa kalkıp;
"Mert, sen ablanı elalemin adamına peşkeş mi çektin sırf borcun için"
"Hayır abi, hayır Boris babamızın arkadaşıydı. Ablam babamın arkadaşlarıyla yemek yer, sohbet ederdi. Onun için öyle demiştim. Tamam hataydı ama ablam beni af etmişti. Ablam bana sorun yok demişti"
"Dağhan oturur musun yerine. Benim zamanında sormadığım hesabı sen şimdi soramazsın. Sana yirmi beşimdeydim. Evin çatısında bir şey dedim ne dedin bana; 'Ben neye yetişeyim bacım, sen başımızdasın, sen halledersin' dedin. Ben hallediyordum ve halletmeye devam edeceğim. Şimdi geciktiğin abiliğini yapma sevgili abiciğim. Hem sen merak etme. Benim ölüm değil sizi, değil sizi neyse konuşturma beni"
Dağhan başını salladığında, Kadir ve Serdar ayağa kalktı. Hepimiz onlara baktığımızda Serdar gözleri benim üzerimde ;
"Ağam müsaade varsa ben şirkete geçiyorum"
"Tamam serdar gidebilirsin"
Serdar hızlı sakinleşmek ister gibi konağın kapısına yürürken, Kadir bir şey demeden benim ve Mustafa'nın yanına geldi. Derin nefesler alırken;
"Ağam ben Midyat'ta ki şantiye alanına gideceğim. Ondan sonra şirkete geleceğim. Benden bir şey istersen"
"Tamam Kadir sen çık"
Kadir başını salladıktan sonra biraz bana doğru eğilip kulağıma;
"Senin gibi bir yengem, ablam olduğu için çok mutluyum."
Kadir'e baktığımda bir şey demeden uzaklaştı. Dağhan gür sesiyle ;
"Kardeşime bu videodan sonra ne oldu"
"Mert'e mi? hımm sanırım bir ay sonra tatilden döndü."
"Meryemce'ye diyorum. Kollarında yıkılıp kaldı"
Kerem sert bir bakışla baktıktan sonra ağızını açıyordu ki masadan sakince ayağa kalkan Leyla;"
"Ben söyleyeyim Dağhan abi, iki gün özel bir hastanenin özel yoğum bakımında karanlık ortamda tansiyonunu düşürmeye uğraştılar. İki günün sonunda o yoğum bakımdan çıktığında bizi, en çokta kendi kızını hatırlamıyordu. Kerem abi bizi kendi dağ evine götürdü. Orada kaldığımızın üçüncü günü Meryemce hatırladı bizi. Seni aradı Mert'in yaptığını söyleyecekken sen şuan olmaz Meryemce dedin. Telefonu kapatırken senin için o da haklı, bizimle mi uğraşsın dedi. İki hafta sonra Kerem abi bizi alarak İstanbul'a getirdi. Mert ablasından özürler diledi, sözler verdi hiç bir şey yapmamak için. Bu da son hatasıydı inşaAllah daha hatası olmaz"
Leyla yanıma gelip boynuma sarıldığında, boynumdaki kolunun üzerine elimi koymuştum ki Dağhan;
"Ben, bana neden daha önce söylemedin. Bu bizim kardeşimiz. Sen toplarken"
"Ya Dağhan kurban olayım az önce ne dedim sana yirmi beşimde söylemek istedim dedim dimi. Ondan sonra sana hiç bir şey yansıtmadım, çünkü nedenini sen daha iyi biliyorsun. Hem bak Mert nasıl akıllandı, değil mi Mert"
Mert başını evet manasında sallarken, gözüme baka baka nasılda yalan konuşuyordu.
.......................................................
Kahvaltı faslı bitmiş kahvelerimizi içerken Babam ve amcam gözlerime bakıyordu. Göz kırpıp güldüğümde onlar görmüş geçirmiş büyüklerim olarak ne demek istediğimi anlamışlardı. Kahvemden son yudumu içmiştim ki Boran avluya girdi. Mustafa'nın yanında durup;
"Ağam bir adam geldi. Hanımağamla görüşmek istiyor"
"Kimmiş"
"Beytullah Karcı diye bir adam"
"Gelsin"
Boran avludan ayrılırken, herkes bana bakıyordu. Kim olabilir diye düşünürken, Boran ile adam avluya girdi. Ayağa kalktığımda kucağında kocaman beyaz gül buketiyle bana doğru gelen adamı tanımıştım. Süreyya yüzünden bebeğini öldürdüğüm kadının eşiydi. Avlunun ortasında gül buketini bana uzatırken;
"Meryemce hanım fazla bir vaktinizi almayacağım. Ben buraya size teşekkür etmeye Allah razı olsun demeye geldim. Sizin bizim için yaptığınız şeye ne kadar duacı olsam "
"Estağfurullah, ben yardım ettim taktir Allah'ımındır. O ol der ve olur."
"Sizin desteğiniz yani"
"Hanımınız nasıl"
"Allaha şükür çok iyi. Dört aylık üçüzlere hamile"
"Rabbim hayırla kucağınıza almak nasip etsin inşallah"
"Amin, bu gülleri size getirdim. Siz hediye hiç bir zaman kabul etmezmişsiniz. Bende sizin gibi bir meleğe beyaz gülü layık gördüm"
Adamın elindeki gülleri aldığımda;
"Bir kahvemi için"
"İçmiş sayın Meryemce hanım. Allah sizden razı olsun tekrardan. Karımın yüzünü güldürdünüz. Rabbimde hep sizi korusun ve güldürsün"
"Amin, Allah razı olsun "
Adam derin bir nefes alıp;
"Üçüzlerin biri kız, adını sizin adınızı koyabilir miyiz? Karım sormamı istedi de çok istiyor"
"Benim adımı koymayın. Daha güzel bir isim koyun. Eşiniz benden bir parça düşünmek istiyorsa, bebeğinizin isim annesi olayım. 'Akel' ismini koyun, anlamı gibi eli uğurlu güzel bir kız olsun inşallah"
"İnşallah "
Adam yanıma gelen kocamla el sıkıştıktan sonra geldiği gibi sakince avludan çıktı. Kocam ile göz göze geldiğimizde gözlerinin içinde gördüğüm gurur bütün gerginliğimi üzerimden almıştı. Masaya tekrar oturduğumuzda herkes bana tebessümle bakıyordu. Kerem göz kırpıp;
"Bu adamı araştırsana, işini yani hem üçüzleri de olacakmış ya"
"Tamam anladım güzel, güzel bir iş ayarlarım"
Mustafa yanımıza gelen Asiye'ye kahve yapmasını söylediğinde annemlerde ayağa kalkmıştı gitmek için.
......................................................
Kısa zaman sonra kalabalık avlu boşalmıştı. Oğullarım park beşikte uyurken, hafif uğultulu avluda boş boş oturuyordum. Konağın kapısı sonuna kadar açık babam Ekrem abiyle sohbet ederken, annemler yavaş yavaş arabaya gidiyorlardı. Yanımdan geçen hanım beni öpmeyi ihmal etmiyordu. Bir zaman sonra Çiçek teyze ve Ünal amca da gelince onlarda Başağı alıp araca geçmişlerdi. Annemler konaktan ayrıldığında sesler bir anda kesilmişti. Boşalmış kafa boş avluyu izlerken Nisa yanıma gelip oturdu. Başını omzuma koyunca, karnını sevmeye başladım. Omzumun ıslandığını hissettiğimde;
"Neden ağlıyorsun Nisa"
"Ablam ben şey "
"Söyle ablacığım dinliyorum. Mert çıktı mı bu arada"
"Yok abla hazırlanıyor ben odada bunaldım. Seni de burada görünce yanına huzuruna sığınmak istedim."
"Anladım söyle bir tanem dinliyorum seni"
"Abla bir gün Mert sana dönülmez bir hata yapsa, bir gün olmasa yine de bana sahip çıkar mısın?"
"Nasıl olmasa canım "
"Beni de bırakıp gitse, terk etse"
"Eğer öyle bir hata yaparsa gözümü bile kırpmadan ağzını burnunu kemiklerini kırarım. Sen bırakmak istersen arkandayım. Benim kardeşim altı yaşından beri hastalık derecesinde beni kıskanır, beni yanında ister ve her zaman arkasını toplayacağıma inandığı için bu halde. Sen dersen beni boşa, senin boşanmana yardım ederim. Boşandıktan sonra ister yanımda yamacımda kalırsın, istersen tek başına ayaklarının üzerinde durabilmen için elimden geleni yaparım"
"Abla Mert bana gerçekten çok düşkün. Beni o dünkü kadınla aldatmamıştır buna eminim ama abla o seni sanki saplantılı gibi seviyor"
"Biz küçükken yani o altı ben sekiz yaşımdayken uçurumdan düşüyordu. Bir hamleyle bileğinden yakaladım. Kemal bey yanımıza gelip kurtardığında babasına sarılmak yerine bana sarıldı. Orada babası bu, bu hımm ablan her zaman seni koruyacak, her zaman bir adım arkanda olacak dedi. Hala kendini benim yanımda o altı yaşındaki çocuk sanıyor. Kendini bana büyüdüğünü kanıtlamaya uğraşıyor. Senden saklamayacağım üç kere beni sırtımdan hançerledi. Onun için seninle onu beraber artık büyüteceğiz. "
"Abla sen bana anne oldun, sen bana abla oldun. Ben kocama aşık olabilirim, ben karnımdaki küçük beyin babasını çok sevebilirim ama sen benim için kıymetlisin abla. O videoda seni gördüm abla. Sana dün boşan demiş abla, ben, ben çok utanıyorum."
"Nisa'm ablam, tinimini hanımım sen üzülme. Senin oğlun babasını, adam gibi adam olarak tanıyacak buna emin ol. Bana bırak her şeyi canım kızım. Hadi sen git dinlen, karnındaki Deniz Alp bey rahatsız olmasın"
"Abla sen "
"Evet bu bebeğin adını ben koyacağım. Onun adı Deniz alp olacak"
"Ablam"
"Hadi doğru dinlenmeye, kocana bir şey deme"
"Tamam abla"
Nisa yanımdan yavaşça kalktığında Mert, Dağhan ve Gülcan yanıma geldiler. Mert karısının yanağını öpüp hafif sarıldıktan sonra yanıma gelip;
"Bir iki gün sonra geleceğim abla. Bir şey istiyor musun getireyim"
"Hayır istemiyorum Mert. Adam akıllı işlerini hallet gel"
"Olur ablam"
Mert, Nisa'yı tekrar öpüp Dağhan'la kapıya doğru giderken, Nisa'm da merdivenlere doğru gitti. Yavaş adımlarla merdivenleri çıkarken yanımda oturan Gülcan koluma dokununca ona baktım. Gözlerinde gördüğüm hafif sinirle;
"Bir şey mi oldu Gülcan"
"Neden böylesin"
"Nasılım"
"Mert'e karşı yani nasıl desem"
"Açık açık de kıvırma canım arkadaşım"
"Biz koptuk farkında mısın. Benim on sekiz yaşındaki tanıdığım Meryemce değilsin. Mert'in hatalarını su üzerine çıkarmazdın sen. Alibeyoğlu ailesi kötü tanımaya başladılar Mert'i"
"Yengelik mi yapıyorsun Gülcan"
"Hayır ablalık yapıyorum senin artık yapmadın ablalığı. Farkında mısın Mert o tırnağına zarar gelecek diye üzerine titrediğin kardeşin. Meryemce Mert o evimizin küçük ailemizin büyüse de yaramaz olan çocuğu. Dün gece yatarken Dağhan siz yakındınız Mert gerçekten böyle miydi diye sordu "
"Ne dedin Gülcan"
"Ne diyeceğim Meryemce, senin biraz abarttığını söyledim."
"Gülcan, bir gece yarısı hastaneden nasıl geldiğimi hatırlıyorsun dimi. Doktorun çocuğu olamayacak dediğini söylediği mi? Bunlar benim abartmam mı"
"Ben kocam üzülmesin diye, Meryemce o asker onun moralinin bozulmaması lazım biliyorsun"
"Bilmez miyim? o asker onun dikkati dağılmamalı, o vatanı korurken ailemizi benim düşünmem gerekiyor. Gülcan Ateş ben bunları yirmi sene Kemal ateşten dinledim canım kardeşim sen merak etme "
"Mert doğru diyor sen çok değiştin. Beni kırıyorsun farkında değilsin. "
"Ben değişmedim, ben hala aynıyım. Benim ya benim, Meryemce. Bende değişen tek şey soyadım. "
Gülcan ağzını açtığında Dağhan yanımıza geldi. Arkadan boynuma sarılıp yanağımı öptüğünde;
"Bir şey mi oldu Dağhan"
"Yok güzelim içimden geldi"
Başımı salladığımda, Gülcan;
"Meryemce bence sen doğum iznini bitirmelisin."
"Neden"
"Ev hanımlığı sana göre değil. Baksana oturdukça saracak yer arıyorsun, değil mi Dağhan"
"Aslında iyiysen bence de çalışmalısın güzelim. Her geçen gün hasta gibisin. Hem Mihriban anne yeğenlerimize bakıyor"
Gözlerimi kapadım. Derin bir nefes alıp tekrar açtığımda Gülcan gözlerime bakıyordu. İçimde kabaran siniri görmüş olacak ki başını eğdiğinde;
"Oğullarım büyümeli, bırakmak istemiyorum. Hem ben sevdim, konak hanımlığı güzel, yengelik annelik ve evlat olmak çok güzel. Ben biraz daha koca parası yiyeceğim galiba. Siz ne yaptınız ne zaman gidiyorsunuz"
"Bu gün Bingöl'e gidiyoruz, belki orada kalabiliriz."
"Nasıl yani Dağhan"
"Orada da karakol komutanı eksikmiş iki senelik siz doldurun dediler karı koca"
"Kim dedi "
"Bizim bir komutan."
"Sizi dedin ama "
"Eğer Bingöl olursa Gülcan orada askeriye de doktorluk yapacak"
"Anladım. Senin havacı arkadaşında oradaydı dimi"
"Evet Serdar da orada. Şimdi hazırlanıp çıkacağız."
"Tamam siz bilirsiniz Allah hakkınızda hayırlısını versin. Babamların haberi var mı?"
"Var biz hepsiyle sabah odalarına giderek vedalaştık. Hem temelli ayrılığı şimdi değil gidip bakalım öyle yapacağız"
"Arabayla mı gideceksiniz"
"Evet senin eski araban var ya onu alacağım."
"Tamam abi alabilirsin"
Gülcan yanımdan kalktığında Dağhan tekrar yanağımı öpüp;
"Benim için kıymetlisin bunu unutma"
"Unutmam "
"Seni çok seviyorum bunu da unutma"
"Olur unutmam"
"Mert büyüyecek az sabret "
"Sabretmeyeceğim ben büyüteceğim zaten "
Dağhan bir şey demeden yanağımı öpüp yanımdan uzaklaştı. Avlu iyice sessizleşti. Gözlerimi kapadığımda içimde büyüyen huzuru dinledim. Ben ait olduğum yerdeyim. Ailemi kocamı sevmek değişmekse kabul ben değiştim. Beni neden görmüyor kardeşim dediğim üç insan, üç kıymetli insan neden. Derin bir nefes alarak gözümü açtığımda karşımda bana tebessümle bakan güzel bacım Avşin'i gördüm. Eli karnında;
"Bak bebeğim karşındaki senin halan Meryemce Alibeyoğlu. Herkese huzur dağıtırken kanından olanların onu anlamadığı insan. Sen bunu rahmetli abin Talha gibi çok sev, ona hala derken ağızından bir hala daha çıksın. "
"Ağa kızı hayırdır"
"Ne hayırdır kız "
"Sen niye gitmedin annemlerle"
"Gitmedim"
"Neden ama"
"Söylerim ama gülmek yok"
"Söyle Avşin"
"Kocam izin vermedi"
"Aff buyur"
"Kocam, Devran izin vermedi"
Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda, Avşin masanın kenarında duran peçeteyi top gibi yapıp bana atmıştı. Benim gülmem avluda yankılanırken, Mina'm koşarak yanıma geldi. Sedirin üzerine çıkıp boynuma sarılıp yanağımı bastırarak öptükten sonra;
"Sen hep böyle gül anneciğim"
"Sende hep böyle sarıl annem"
"Olur prenses annem"
"Seni kim giydirdi"
"Avşin halam giydirdi. Babam ve amcamlarla Kerem dayımı uçağının yanına götüreceğiz. "
"Sonra ne yapacaksınız"
"Babam beni bir yere götürecekmiş ya anne"
"Anladım annem"
Mina'yı kucağıma oturtup sıkıca sarıldığımda, biride bizi sıkıca sarmıştı. Başımı sağ tarafa çeviriyordum ki Mustafa'm şakağımı öpünce gözlerimi kapadım. Kocamın güzel kokusunu burnumdan sesli bir şekilde içime çekerken, biri boğulurcasına öksürmeye başladığında gözlerimi açtım. Mustafa'm benden uzaklaşırken, karşımda öksürmekten kıpkırmızı olan Kerem ile gülerek;
"Ne oldu sana"
"Ayıp, Ayıp "
"Ne ayıbı Kerem"
"Seni öpüyor, sarılıyor. Oh ne ala"
"Kocam ya kendi ondan canım"
Kerem kollarını göğsünde birleştirdiğinde ben ona gülerken, Mustafa kucağımdan Mina'yı öperek alıp Hazar abime uzattı. Hazar abim sıkıca sarıldığında, Mina amcasının yanağını bastırarak öptüğünde Kerem bir gür bir sesle;
"Bu ne ya anası kocasına, balası amcasına. Benim pabuç konağın damına atılmış yaa. Sevmedim seni ağa. Ayağını denk al"
Biz gülerken, Mustafa'm Kerem'in yanına gidip elini omzuna koyduktan sonra;
"Sen baya ciğerden öksürdün. Sana söz senin yanında bir daha sarılmayacağım"
"İsabet olur ağa"
Mustafa başını sallarken Kerem ile göz göze geldik. Kerem'in gözlerinde gördüğüm sevgiyle;
"Dosyayı sormuyorum kocama verdin kesin"
"Evet güzel, bende gidiyorum. Uçak hazır bekliyor. Bu arada dün gece bernardoyla konuştum kabul etti. Bir kaç güne Silvano gelir"
"Bana neden söylüyorsun ki"
"Kocana söyledim yani kocanla halettik yazık adamın başının etini yeme diye sana da söyleyeyim dedim"
"Ben işlerine karışmıyorum. Beyim ne derse odur "
"Ah sevimli Meryemce karışmıyormuş, sevsinler "
Kerem kapıya doğru bir adım attı. Kısa bir an durduktan sonra geriye tam yanıma geldi. Ceketinin cebinden cüzdanını çıkardığında gülmüştüm. İki yüz lira çıkarıp;
"Harçlığını vermeden gidiyordum az daha "
"Ah teşekkür ederim Yusuf ama kabul edemem. Koca parası yiyorum. Kaç aydır doktorluk maaşıma dokunmadım bile"
"Sen ve koca parası yemek. Ey güzel Rabbim şu kıza daha çok dualarını yaşat"
"Amin amin hadi git sonra Hazar abim ve Leyla'nın düğününe gel ama hala bana söylemediğin gizli kıydığın nikahlı karın Hüma ve yeğenim Nazlıyla"
"Meryemce sen"
"Ah ah ne zaman öğreneceksin acaba"
Kerem başını önüne eğince;
"Aşık olduğunu kabul ettiğinde anlatırsın hadi git uçağa geç kalma"
"Kıskanmak ve hep gözümün önünde olmasını istemek"
"Kerem git"
Kerem giderken, Hazar abim ve Baran abim kısa bir an bana bakıp kapıya doğru yürüdüler. Avşin yüzüme bakarken, ben ne ara babasının kucağına geçen kızıma güldüm. Kocam ve kızımda avludan ayrıldığında Avşin'e baktım. Avşin'e elimle yanımı gösterdiğimde hemen yanıma oturdu. Hafif kayıp sırtımızı sedire yaslayarak başlarımızı birbirine değdirip;
"Konakta ikimiz mi kaldık yani"
"Sultan ablalar yengemler yok diye bir kaç saatliğine çarşıya gittiler. Nisa odasında, Leyla'da az sonra aşağıya gelir, birde sen ve ben işte"
"Koca konakta dördümüz vay be. Kapıda inşallah koruma vardır"
"Sen konaktasın"
"Ne alaka koca konağı ben koruyamam ya"
"Sence az önce avludan çıkan Azrail ağa karısını yalnız başına konakta bırakır mı? Adam sen hastanede kaldığın gece sekiz koruma peşine göndermiş"
"Haberim var. Hadi gideyim bakayım kızlarıma. Sen yeğenlerinin yanında dur geleceğim"
"Tamam sen git hadi daye"
"Hay senin dayene"
Merdivenlere doğru bir kaç adım atmıştım ki Dağhan, Gülcan, Leyla ve Nisa merdivenin başında göründüler. Bana dur dediklerinde onları bekledim. Yanıma geldiklerinde Dağhan sarıldığında, karşılık vermiştim. Onlar bizimle görüşüp çıktıklarında Leyla'ya göz kırpıp;
"Hadi kahve yap gel canım benim"
"Olur siz Nisa ile geçin oturun"
Leyla mutfak tarafına giderken, Nisa'yı kolumun altına alarak sedirlere geçtik. Avşin yanına oturan Nisa'nın karnını severken, ben onları izlemeye başladım. Derin bir nefes alarak ağızımı açmıştım ki elinde tepsiyle Leyla yanıma oturdu. Önüme koyduğu kahvemden bir yudum almıştım ki Avşin;
"Şimdi bir şey soracağım ama ne tepki verirsin kestiremiyorum Meryemce"
"Sor Avşin"
"Nisa benim az sonra Meryemceye diyeceklerimi sakın yanlış anlama tamam mı kuzum"
"Tamam Avşin yenge"
Avşin gözlerimin içine bakarak;
"Devran senin için yanıp tutuşuyor. Talha vefat ettikten sonra sana daha fazla düşkün oldu. Sende biliyorsun ki mesleği gereği sana gösteremiyor belki ama o seni çok düşünüyor. Devran sen incineceksin diye gözünün içine bakıyor. Senin ilk bebeğini kaybettiğin kazadan sonra konakta gördüğüm Dağhan, Mert ne bileyim Gülcan artık yok gibi. Neden? Dün sen fark etmedin ama biz fark ettik. Kerem bey biriyle sohbet ederken tek gözü sendeydi. Senin ağızından çıkacak tek kelimeye her şeyi yapacak gibiydi. Neden böyle yani"
"Tamam sakin ol ben anladım ne demek istediğini. Dağhan'ın kız kardeşiyim, Gülcan'ın dostuyum sanıyordum ama bir kaç saat önce sadece her hangi bir arkadaşı olduğumu anladım. Mert'in arkasını toplayan ablasıyım. Gülcan yıllarca aradığı sevdiğine kavuştu, beni umursadığı yok. Dağhan nasıl desem hani bazı erkekler vardır zamanında ne yazık ki kocamın ailesine yaptığı gibi, sevgili, karısını görünce kız kardeşlerini, ailesini bir köşeye atar, Dağhan onu yaptı farkında değil. Birde ona göre aslında Mert hala ufak erkek kardeş ve ablası, abisi olarak kahrını çekmeliyiz. Mert ise hala şımarık onun bir dediği iki olmadı. O zamanın da okuldan kaçıp suçu bana atmıştı mesela. Şimdi ki durumda aynı öyle. Karım, sevgilim Nisa benim olsun ama ablam da yani gücümde koruyanımda, arkamı toplayanımda yanımda olsun. Dün bana boşan derken gayet ciddiydi. O beni ablasını aşırı sevdiği için değil, ben bir halt karıştırdığımda peşime düşsün. Beni kurtarsın diye istiyor"
Nisa başını eğdiğinde;
"Birde bu salak kardeşimin masum tatlı karısı var. Kızım sen kaldır başını. Ben kardeşimi gebertirim ama seni de kimseye vermem sen merak etme. Onun büyüme zamanı geldi"
"Abla kemal baba ve Selma anne çok mu şımarttı onu"
"Ah Nisa senden bir şey neyse boş ver bunları konuşmayalım. Hadi Avşin sen git iç hazırla, Leyla sende leğeni unu getir bir gözleme açalım."
Leyla ve Avşin ağızı sulanmış şekilde mutfağa giderken, Nisa'nın yanına oturarak;
"Benim yanımda onlara baba ve anne demezsen sevinirim kuzum"
"Abla sen hiç sevmedin mi anne ve babanı, Mert seni çok ayrı tuttuklarını söyledi bana. Sen rahat et diye hiç dokunmamışlar sana. Hiç bir tatillerinde onlarla gezmemişsin"
"Ben mi, Nisa sen çok iyi bir anne ol. Mert'in burnunu sürteyim zaten kendi çok iyi baba olacak sen merak etme"
"Abla ben senin gibi anne olsam keşke"
"Örneğin ben değil, Mihriban sultanım olmalı bence"
"Ne güzel anne dimi abla"
"Aşığım ben anneme"
Nisa başını omzuma koyduğunda, sıkıca sarılıp göğsüme yasladım. O benim kokumu derin bir nefesle içine çektiğinde gözlerimi annem ve babamın odasının görünen camına diktim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp içimden;
"Geç gelen anne gibi annem. Selma hanım bir kere yapmadığını kaç defa yaptın bana annem. Gözlerinde gördüğüm karşılıksız sevgi her şeye bedel annem. Rabbim benim ömrümden alsın sana versin. "
................................................................
MUSTAFA HAMZA...
Gece Kerem konuşurken göğsümde uyan gül güzelimi bebek telsizinden gelen ağlama sesiyle yanağını severek odamıza gönderdim. Onun gelmesi geciktiğinde acaba rahatsızlandı mı diye odamıza gittim. Odaya girdiğimde gördüğüm manzarayla tebessüm ettim. Benim yastığıma sarılmış yüz üstü uyuyordu. Yanına giderek başını öpüp üzerini örterek yanından ayrıldım. Avluya girdiğimde masadaki dörtlü aynı anda 'ne oldu' dediğinde gülmüştüm.
Masaya oturduğumda Kerem anlatmaya başladı. Kerem'in anlattıklarıyla Mert'in bende ki azda olan limiti de bitmişti. Kerem anlattıkça Baran ve Bedirhan aynı anda ' bu çocuk böyle değildi ' dediğinde Hazar kaşlarını çatarak; "Ben birine ısınmadığımda bir şey çıkıyor mutlaka" demişti.
Kerem birden hepimize kısa bir an baktıktan sonra;
"Şimdi size anlattıklarımla sakın ona cephe almayın. Tam tersine aynı normal davranın. Ben Meryemcenin gözlerinde gördüm. Meryemce Mert'e olan limiti taştı sonunda Allaha şükür. Meryemce Mert'i öyle bir büyütecek ki off diyorum. Ben o gözlerde Mina'nın korktuğu bizim yani benim en sevdiğim Meryemce'yi gördüm. Mert öyle böyle sürünmeyecek. O salak Mert ablasını tanımıyor. Mustafa sendeki dosyayı şuan bu durumda sakın ama sakın Meryemceye gösterme. Bir tanesine bile bakarsa Mert'i bu sinirle gözünü kırpmadan öldürür"
Biz ona bakarken Hazar tek kaşını kaldırıp;
"Meryemce nasıl biri yani nasıl desem"
"Size gerçekten patron, alfa cellat Meryemceyi gösterebilirim. O doktorken sakin biridir ama o şirket başına geçtiğinde suyunun altındaki iceberg görünür"
Kerem eline telefonunu alıp bir şeyler yaptıktan sonra ekranı bize çevirdi. Meryemce bir masada oturmuş kaşları çatık elinde kalem karşısındakini dinliyordu. Başka bir video açtığında karıma tekrar aşık olmuştum. Bir koltukta bacak bacak üzerine atmış kaşları çatık birini dinliyordu. Kerem bir kaç resim daha gösterdiğinde Hazar'ın 'Bu benim dilam olamaz gözleri kocasının hakiki azrail olduğunda olan rengini alıyor' dediğinde hepimiz gülmüştük. Kerem bir video açarak durdurdu bize dönerek; 'Size Mert'in ablasına son attığı kazığın videosunu izleteceğim.' dediğinde başımızı salladık. Kerem videoyu oynattığında izlemeye başladık.
Video bittiğinde bizimkiler küfür ederken, Meryemcemin yıkılmış hali iyice beni Mert'e karşı doldurmuştu. Hazar bir an ayağa kalktığında Kerem'in bana söz verdiniz demesiyle yerine tekrar oturdu. Sabah bu videoyu herkesin içinde Dağhan'a bir şekilde izletmeliyiz dediğim de Kerem başını sallamıştı. Biraz daha sohbet ettikten sonra Baran, Bedirhan ve Hazar odalarına geçmek için ayağa kalktığında Kerem gözleriyle bana bekle dedi. Hepsi odalarına girdiğinde Kerem biraz daha bana dönerek kısa bir an bizim odanın olduğu tarafa bakıp tekrar bana bakarak;
"O kocaman bir dünya, o nazlı masum çocukluğunu yaşayamayan kız çocuğu ve onun tek sahibi, tek varlığı sensin. Mustafa Şar'ın Meryemcenin olduğunu bildiğini biliyorum. O sana o kadar güveniyor ki kimseye anlatmadıklarını sana anlatmaya başladı. Reis, Ertuğrul diğerleri hepsini sana gösteriyor. Mert, Gülcan, Dağhan hiç biri bilmezdi onları. Onlar Meryemcenin karanlık yanıyken sen hepsini görmeye başladın. Biz onun için kara kaplı bir kitap sevdiğine kendini açar diyoruz. Ben Meryemcenin gözlerinin içini bir tek artık Mina'ya güler sanıyordum. Mustafa sen farkında değilsin ama Meryemce senin yanında çocuk, senin yanında kadın, kız, sevgili. Sen çok zeki, güçlü bir adamsın. Bernardo işini Meryemcenin yanında sana demem de onun için Meryemce yoruldu dinlensin artık diye. Ben senin İtalya'ya da Fransa da ve Amerika'da çok sağlam dostların olduğunu biliyorum. Sağlam adamlarında var tabi. O kadar zekisin ki senin bu kadar elinin kolunun uzun olacağını Baran, Hazar ve Bedirhan biliyor, ailenden hiç kimse bilmiyor. Düşmanların, buradaki dostların bile seni sadece ülke içinde her şeyi yapabileceksin zannediyor ama sen öyle bir adam değilsin. Bir kaç saat önce seni satan bir dostunu temizlediğini kimse bilmez. Senin perde arkasındaki Azrail'i ben biliyorum, biliyorum çünkü aynısı bende de var. Benim perde arkasındaki Kerem çok berbat biri. Şimdi siz karınla tencere kapak gibisiniz. Karın senin o yüzünü çözdüğü için Mert ile aranda duruyor. Mustafa onun için diyorum Mert'i Meryemce'ye bırak, sen biraz daha onu zorlarsan aradan çekilir ama senin karşına geçer ne kadar istemese de. "
"Mert'i istemeyerek korumak için mi"
"Aynen"
"Anladım, peki ya Meryemce o videodaki gibi olursa"
"O zaman hiç karına bakma, dinleme. O zaman karşına geçemez bile"
"Peki sen Erdem'i nasıl biliyorsun"
"Dostum olan Azrail'i takip ediyorum diyelim. Peki sen niye onu ortadan kaldırdın"
"Geçenlerde bir adamı sordum bu şerefsize, bana sakın yaklaşma, öyle yapma böyle yapma, uzak dur dedi. Bir kaç gün sonra öğrendim ki benim hakkımda ne var ne yok hepsini o adamın sağ koluna söylemiş. Bir dakika sen az önce temizlemek mi dedin"
"Evet "
"Nasıl, sadece korkutun dedim. Benimle irtibatı kessin dedim. "
"Vallahi dostum Hamza adamı uçak hangarında diri diri yakmışlar, üstüne hangarı da yakmışlar"
"Ben bu kadar canilik yani"
"Senin yarım bıraktığını biri tamamlamış dostum. Peki sen kimi sordun ona ki"
"Diablo"
"Sen neden sordun ki onu"
"Tanıyor musun "
"Hayır Gabriel'i tanıyorum. O da bir, iki toplantıdan. Sen neden soruyorsun "
"Merak ediyorum adamı"
"Tam da adamını merak ediyorsun azrail ağa. Onu merak etme, araştırma. Boş ver yani"
"Neden ki adamın adını Meryemce Mardin'i şereflendirmeden önce duymuştum. "
"Anladım ağam anladım"
"Sen araştırma dediysen ilk defa birini dinleyeceğim."
"Ulan var ya Meryemce gibisin. Adama güven veriyorsun. Mahşerin dört atlısına girmek gibi bir niyetim yok. Kendi çapımda benimde güzel bir grubum var Allaha şükür ama beni de bir dostun, candan kardeş bil."
"Her zaman, sen benim gözümde has kayınçosun"
"Yok senin has kayınço şuan Ankara 'da"
"Devran mı? o damat bana damat"
Kerem gülerek ayağa kalktığında;
"Sen neden fareden korktuğunu biliyor musun"
"Yok bilmem, bir kere çok fazla görmüş sonra korkmuş mu tam bilmiyorum. Sadece deli korktuğunu, midesinin bulandığını biliyorum. Yine iyi gördüm onu. Üzerini eliyle silkeler dururdu önceden"
"Hım anladım. Bir şey daha sorayım mı sana Hünkar"
"Sor"
"Gülcan, seni niye bilmiyor"
"Hiç birimizi bilmezler. Meryemce aile hayatıyla doktorluğunu karıştırma. İş hayatının hiç hayatına karıştırmaz. Meryemce için ailesi farklı yerdeydi. Onun kandan ailesi diye gördüğü sadece üç kişi. Gülcan, Dağhan, Mert"
"Mina nerede burada"
"Bir de Meryemcenin gözünden sakındı, kıllarına zarar gelse gözünü kırpmadan can alacağı insanlar var candan, içten ailesi saymakla bitmez"
"Mina'm nerede"
"Mina mı? Meryemcenin kendi, kendi çocukluğu o. Meryemce kendini büyütüyor aslında. Meryemce onun gözünden düşen yaşı için nasıl cellat olduğunu ben gördüm. Mina'nın kestiği tırnak hiç birimiz olamayız. Mina, Meryemceyi o kadar akıllı, o kadar sınırlı bir şekilde özgür bırakıyor ki. Mina haklıysa ki annesi gibi hep haklı çıkar. Mina büyük insan gibi karşındakiyle kavga eder ve Meryemce arkasında dağ gibi durur. Kısa bir olay söyleyeyim. Arabamın arka koltuğuna oturttum. Arabayı ben kullanıyordum. Yolda bir şeye sinirlendim ve farkına varmadan çok hızlı kullandım arabayı. Mina, Meryemce'yi gördüğü anda benim yanlışlarımı söyledi ve bana dönüp dediği 'dayı beni bir daha sen getirme' "
"Mina çok farklı prenses, o benim annesi gibi gurur kaynağım"
"Ah evet kara bir böcekti o. Sen onun bebeklik resimlerini gördün mü"
"İnan hiç aklıma gelmedi sormak. Mina benim için hep böyle dünyaya gelmiş gibi"
"Bekle"
Kerem telefonuna bir şeyler yapıp bana çevirdiğinde nefesim kesildi. Benim gül kokulu kızımın bebekliği ayrı güzelmiş. Bir başka resim gösterdiğinde kıskandım. Kerem yatakta uyuyor Mina'm ağızında emzik göğsünde uyuyordu. Bir resim daha gösterdiğinde Kerem ayakta Mina'ya sarılmış, Mina'nın başı Kerem'in omzunda öyle ekrana gülüyordu. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Kerem de benimle birlikte ayağa kalktığında;
"Allah razı olsun Kerem"
"Cümlemizden, ben kız kardeşimi, kıymetlimi korudum yanında oldum"
Başımı sallayarak beraber yürümeye başladığımızda o merdivenlere doğru gitti. Elimi havaya kaldırıp iyi geceler diyerek odama girdim. Karım hala aynı şekilde uyuyordu. Elimi yüzümü yıkayarak yanına geçip sıkıca sarıldım gül güzelime. Uyku beni içine gecikmeden almıştı ki kısa zaman sonra boynumda yaramaz dudakları hissedince tebessüm etsem de uyku ağır basmıştı. Sabah namazdan önce ve sonra azcık konuşmuştuk. Onunla baş başa uymak için bebeklerimizi anneme bırakıp gelmesini istemiştim. O hazırlanırken gelmesini bekleyecektim ki uyumuştum. Gözlerimi tekrar karımın yanağımın öpmesiyle açtım. Kısa bir an o yanımda oturup, ben elimi bacağına koyarak konuştuktan sonra o banyoya girdiğinde bende kalktım.
..............................
Kahvaltımız biraz hareketli, biraz gergin geçse de keyifli bitmişti. Annemler giderken, Avşin'e kızımı giydirmesini söylemiştim. Avşin ve Mina odaya giderken, Kerem ile beşimiz benim çalışma odama girdik. Kerem telefonuyla bir şeyler yaparken masamın başına koltuğuma oturdum. Canım kardeşlerim karşıma oturduğunda, Kerem sağ tarafıma geldi. Telefonunu bilgisayarıma bağlayarak kısaca bir şeylerle yapıp görüntülü birini aradı. Biraz sonra arama cevaplandı. Esmer bir kadın Kerem'e selam verip kamerayı boş koltuğa çevirdi. Kısa zaman sonra bir doksana yakın boylarda bir adam ekranın karşısına gelip oturdu. Gözleri lacivert gibiydi. Sırtını koltuğa yaslayarak;
"Merhaba bay Alibeyoğlu"
"Selamın Aleyküm "
Adam öyle bir kahkaha attı ki kan beynime sıçradı. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda adamın gülmesi bıçakla kesilmiş gibi kesildi. Kendini toplayarak;
"Hım ve aleyküm selam demem gerek dimi"
"Evet"
"Anladım. Bir daha ki konuşmamızda yapacağım Alibeyoğlu. Hünkar'ın uçak işini siz devralıyormuşsunuz. "
"Evet öyle "
"Geçenlerde bir işi fes etmişsiniz neden"
"Açıklama yapmam gerekiyor mu"
"Bir anda o kadar büyük bir ortaklığı nasıl bir anda fes ettiniz merak ettim"
"Kıymetlim olan veya benim için kırmızı çizgi olan sınır geçtiği için iptal ettim"
"Kırmızı çizgileriniz mi var"
"Herkesin olduğu gibi. Sizin yok mu Bernardo bey"
"Benim kırmızı çizgim var dediğiniz gibi ama kimse bilmez. Ben sizin kırmızı çizginizi sorsam, bilmeden geçmek istemem"
"Ailem, kızım ve karım en büyük kırmızı çizgimdir. "
"Kızınız ve karınız anladım. Azcık iş konuşalım. Uçak alım satım gibi diyebiliriz. Bize bir tane uçak mühendisi lazım. Dün akşama kadar burada birini bulmuştuk. Gece saatlerinde içinde kendisiyle birlikte uçak hangarını yakmışlar. Sabah cenazesi arkadaş ve ailesine teslim edildi"
"O adamın görevini ben sana yapacağım sen merak etme eğer anlaşırsak."
"Sen, sen uçak mühendisi misin"
"Evet, olamaz mı"
"Bak bu benim ilgimi çok ama çok çekti. Bir kaç güne kadar sağ kolum Silvano'yu anlaşmalarla yanınıza gönderirim. "
"Tamam "
"Tanıştığıma çok memnun oldum bay Alibeyoğlu"
"Ben ortaklığımızın sonunda söyleyeceğim memnun oldum mu olmadım mı"
"Nasıl yani"
"Ben herkese güvenmem. Kerem sizi teklif edince, kabul etmiş olmam size güvendiğim anlamına gelmez. Karşımda bu şekilde davranmanız beni biraz daha sinirlendiriyor"
"Nasıl davranmam"
"Rahat "
"Anladım. Ortaklığımızın sonunda çok memnun kalacaksınız. Bay Alibeyoğlu senin gibi karaktere sahip, senin gibi sert cesur başka birini görmedim. Sizi bilmem ama ben çok memnunum sizi tanıdığıma"
Başımı salladığımda, Bernardo hafif öksürerek boğazını temizledikten sonra;
"Kerem bir şey diyor musun? "
"Yok Bernardo, bir dakika Ali Reha ve Cansel nerede"
"İkisi ve Çınar kıyı boyu gezmeye çıktılar. Merak etme burası süt liman yani her şey düzenli"
"Tamam"
"Meryemce nasıl Kerem."
Kerem ekrana yaklaşıp yanağını gösterdiğinde;
"Aslanım atmaca. Sen onun sinirini üzerine mi çektin"
"Ne yapayım, içinden o sinirin çıkması lazımdı. Merak etmeyin çok ama çok iyi"
"Alibeyoğlu ailesi çok ama çok şanslı"
"Onlar o şansın farkındalar hadi kapat şu görüşmeyi"
Görüşme kapanınca Kerem bize bakıp;
"Bu işe sadece Mustafa değil sizde ortak olun. Sizde girin. Bu iş çok büyük ve çok para kazanacaksınız"
"Nasıl bir iş Kerem"
"İçinde pis bir iş yok. Yurt dışında türk iş adamlarına çok güveniyorlar onun için size çok getirisi olacak bu işin. Bir de size sabahtan beri bir iş teklifim var. Sadece siz ve ben"
Ona baktığımda tebessümle;
"Araba fabrikası var yurt dışında bizde beşimiz birden yüzde ellisine ortak olalım mı"
Hazar, Bedirhan ve Baran Kerem'in çocuk gibi bize teklif etmesine gülerken, Kerem bana döndü. Benden cevap beklerken;
"Neden araba "
"Çünkü çocukluk hayalim. İki gün önce duydum ve bekletiyorum teklif edeceğim. Ne diyorsun "
Dördümüz başımızı salladığımızda Kerem tebessümle;
"Mustafa seninle haberleşiriz o zaman"
Başımı salladığımda Baran, Hazar ve Bedirhan ayağa kalktığında onlara baktım. Üçü birden benden izin aldıklarında başımla çıkmalarını söyledim. Onlar dışarıya çıktıklarında bende ayağa kalktım. Onların peşinden odadan çıktığımızda Kerem sağ elini cebine koyarak aşağıya avluya baktığında yanına yaklaştım. İkimizin gözü de aşağıda sedirde gözleri kapalı öyle duran karımda takılı kaldı. Göz ucuyla Kerem'e baktığımda hafif öksürüp;
"Nasıl huzurlu, çok sağ ol Mustafa"
"Nasıl anladın"
"Meryemce yüzünü gök yüzüne kaldırıp gözlerini kapatıp olduğu ortamı dinliyorsa rahatlıyordur. Siz, burası ona iyi geliyor. Bu konak aslında onu yansıtıyor. Meryemcenin çok sağlam duvarları var tıpkı bu konak gibi. Bu gün daha keyifli olacak, Meryemce ailesinden uzaklaştığında rahatlar biliyor musun Mustafa"
"Neden"
"Çünkü onları gözetmek zorunda kalmaz. Burada bir şey daha dikkat ettim. O sen varken hiç bir şey düşünmüyor. Dikkatini bir şeylere vermiyor, örneğin hiç birinizin miniğini, tavırlarını analiz etmiyor size kayıtsız şartsız güveniyor demek ki"
"Seni takip ediyor ama "
"Beni eder, ezelden beri eder, çünkü onun ilk yaralısı benim. Onun için. "
Bizimkiler yanımıza geldiğinde beraber aşağıya merdivenlerden inerken;
"Meryemcenin neden kışı, karı sevmediğini bilir misin Kerem"
"Bilirim. Kollarındaki, bacaklarında olan morluklarını sana tarif bile edemem. Onun için kar sevmez o"
Meryemcelerin yanına gidip karım ve kızıma sıkıca sarılıp öptüğümde Kerem'in gerçek anlamda kıskanmasına saygı duydum. Onunla ve kızımla konağın kapısına çıktığımızda Meriç minibüsün yanında duruyordu. Elimi omzuna koyarak;
"Sen kal, Boran Sultan ablalarla, Eren babamlarla gitmiş. Hanımağan, Avşin, Leyla ve Nisa konakta bir şey olsun istemiyorum"
"Emrin olur ağam"
Hepimiz minibüse bindiğimizde Mina kucağıma yerleşip başını göğsüme koyup kapıyı kapatan Meriç'e el sallamayı ihmal etmemişti. Şoför koltuğuna oturan Sait, yanına Selçuk binince yola çıktı. Biraz gitmişti ki Mina başını kaldırıp;
"Dayı"
"Efendim ilk göz ağrım, söyle"
"Babamı dövmeyeceksin dimi"
"Nasıl yani, neden döveyim babanı"
"Hani demiştin ya devimin kucağında otururken"
"Ah Mina sen, hayır babanı dövmem sen merak etme. Hem emin ol ben bir vurursam baban bana üç vurur. O çok güçlü kahraman bir baba. Hem baban annenden daha güçlü onu sevmemek olmazdı "
"Evet benim babam çok güçlü ve asi bir ağa dimi baba"
Başımı salladığımda boynuma sarılmıştı. Mina öyle dururken, dördümüz Kerem'e bakarken o gülerek;
"Meryemce ile Mina bir bayram bizim evdeyken söylemiştim. Aklında tutacağını aklıma gelmedi."
"Zeki benim kızım dayısı"
"Öyle ağam öyle"
"Dev kim?"
"Çınar karaaslan, Mina'nın devi."
Başımı sallarken havaalanına yaklaşmıştık ki Kerem telefonunu eline alıp birini arayıp konuşmasına fırsat vermeden bütün istediklerini sıralamıştı. Telefonu kapatıp;
"Ağa benden sana bir sır "
"Söyle Kerem"
"Meryemce senin için ölür bunu bil"
Sait havaalanın uçak pistine girdiğinde Kerem gözlerini açarak;
"E tabi herkes bir Azrail ağa değil"
"Kendine dikkat et. Normal bir zamanda karın ve cici kızınla konağa gel"
"Bakalım nasip ayarlayabilirsem. Hazar'ın düğününe geleceğim."
"İnşallah, konakta odan hazır olacak emin ol"
Minibüs durduğunda Kerem elini bana uzatıp;
"Kendine dikkat et dostum Alibeyoğlu. Sizde kendinize dikkat edin yeni güzel, dostlarım Bedirhan, Hazar ve Baran. İstanbul'da sizi ağırlamaktan şeref duyarım"
Biz başımızı sallarken Hazar gülerek;
"Meryemceyi sattın galiba"
"Ah dostum aman sus yerin kulağı vardır. Sabah ki tekmeyi sırtıma, karnıma, böbreklerime yemek gibi bir niyetim yok. Size diyorum onun gücü içinde dua edin çıkmasın. Allahım size onun..
Kerem kısa bir an Mina'ya bakıp;
"Executioner ( cellat ) halini görmeyin. "
Hazar gözlerini kocaman açarak;
"Boğazıma pala gibi bıçağı dayadı."
"Yapar o zır deli"
Biz gülerken Kerem minibüsten indi. Elimle Sait'e devam et dediğimde Mina birden birini görmüş olacak ki başını kaldırıp el sallamıştı ama görmediğini bilmiyordu. Gözlerime bakınca;
"Ne oldu babacığım"
"Çok sevdiğim biri uçağın yanındaydı"
"Dönelim istersen "
"Yok babacığım. "
Mina yine boynuma sarılınca, Hazar gülerek;
"Ee ne kursuna kayıt ettireceğiz Dila'mı"
"Annesi hanım efendi yüzme ve bale dedi"
Mina öyle tatlı şekilde gülerek başını kaldırmıştı ki biz ona bakarken;
"Babacığım annem sana çok güzel şaka yapmış"
"Nasıl yani"
"Baba ben kolluksuz kocaman denizde bile yüzüyorum ki. "
"O zaman bale kaldı"
"Sakın babacığım. Ben o tek kaldığım tatil zamanında dört defa yok üç bilmiyorum ama sevmedim baba. Ne öyle siyah dar tayt, asi ağanın asi kızı tayt giymez dimi amcamlar"
Biz aynı anda gülerken, Mina ellerini sakalıma koyarak;
"Sana bir şey diyebilir miyim babacığım"
"Söyle prensesim"
"Sen beni istediğin bir şeye kayıt ettir"
Başımı sallarken Sait'e çarşının başında durmasını söyledim. Minibüsü kenara park ettiğinde bizde indik. Ceketimi düzelttiğimde minibüsten kızımı aldım. Mina elimi sıkıca tuttuğunda kısa bir an ona baktım. Beraber yürümeye başladığımızda iki adımda bir duruyorduk. Selam veren, hal hatır soran derken Hazar hafif koluma vurup, kulağıma sessizce ;
"Vallahi kıskanıyorum ama"
"Ne oldu ki"
"Kızını takip et. Bir kere of baba, bu ne demedi. Sen durdun o durdu. Sen konuştun sessizce seni dinledi. Bir insanın annesine bu kadar benzemesi imkansız"
"Mina güzel kızım benim"
Biraz daha yürümüştük ki Mina birden elimi hafif çekti. Ona baktığımda parmağını uzatmadan gözleriyle bir yeri gösterdi. Oraya baktığımda Mina sessizce;
"Baba bak onlar Mine ve babası"
Mina'nın bana arkadaşını göstermek istemesi çok hoşuma gitmişti. Bir iki adım atarak baba kızla karşı karşıya geldiğimizde bizim aşiretten olan Seyit hafif eğiliyordu ki gözlerimle hayır dedim. Başını eğip teşekkür manasında salladıktan sonra;
"Mustafa Hamza ağam nasılsınız"
"İyiyim Seyit sen nasılsın"
"Allaha şükür ağam, sağlığınıza duacıyım. Bu gün fabrikadan izin aldım hem kızımı gezdireyim, hem de okulunun yani kreşinin eksiklerini onunla tamamlayayım dedim"
"Ne okulu, ana okulumu Seyit"
"Evet ağam."
"Nasıl bir yer Seyit"
"Ağam çok kapsamlı temiz nezih bir yer. Yabancı dil eğitimi, tiyatro eğitimi hatta dini eğitim bile var ağam. "
"Kayıt alıyorlar mı hala Seyit, ilk dönemin ortası ama"
"Yok ağam alıyorlar ama bu hafta son. Asıl eğitimleri ikinci dönemde başlıyor ağam"
"Nerede bu bina "
"Ağam hani senin eğitim için kullanılsın diye yaptırdığın büyük bina var ya"
"Tamam Seyit anladım"
"Var mı ağam benden bir isteğin"
"Yok Seyit, senin bir arzun isteğin varsa söyle"
"Yok ağam Allah razı olsun."
Elimi Seyit'in omzuna koymuştum ki Mina'nın şirin arkadaşı Mine hanım;
"Şey ağam izin verirseniz Mina ile şu bakkaldan çikolata alabilir miyiz. Benim harçlığım varda"
"Öyle mi cici kız hadi bakalım"
Mina ve Mine bakkala doğru giderken Sait ve Selçuk küçük hanımları takip ettiler. Baran birden 'Bende kızlara bisküvi alayım, ağam da bana harçlık vermişti' diyerek gittiğinde ne kadar da gülmek istemiştim. Seyit birden tekrar ağam dediğinde ona döndüm. Gözleri kızların üzerinde;
"Ağam Allah sizden, hanımağamızdan razı olsun. Mina gibi akıllı, ahlaklı edepli bir kız herkese nasip olmaz."
"Allah razı olsun Seyit de "
"Ağam benim kızım Mine asi bir kızdı. Hırçın, dediğim dedik kimse ile arkadaş olmazdı. Kardeşimin kızı Zenan çok yalan konuşurdu. Bir yaramazlık yaptığında saklardı. Mina onlarla oynamaya başladığından beri kızlarımız değişti. Ben her kızınız bizim kızlarla oynadıkça sizden korktum. Mina değişecek diye ama öyle olmadı. Tam tersi sizin kızınız bizim kızlarımızı değiştirdi. Mine'nin hırçınlığı gitti. Zenan yalan konuşmaz oldu. Yaptığı hatalarını direk ben yaptım ama yapmak istemedim. En önemlisi kızlarımız artık özür diliyorlar ağam. Rabbim aileni, düzenini daim etsin. Rabbim kızını sana bağışlasın. "
Bir şey diyememiştim. Seyit'in gözlerine bakarken Mine ve Mina yanımıza geldi. Başımı sallayarak Seyit'in yanından geçerken omzunu sıkıp gözlerimle teşekkür ettim. Mina'm elinde bir tane bisküvi ile yürürken, Bedirhan ve Hazar, Baran'a Seyit'in dediklerini söylediğinde Baran birden 'amcasının gülü' dediğinde gülmüştüm. Mina gibi özel bir kızın babası olmak her geçen gün bana ayrı gurur veriyordu. Bir kaç adım atmıştım ki Mina yorulmuş olacak ki olduğu yerde durup bize döndü. Başını sağ omzuna doğru eğerek güldüğünde kucağıma gelmek istediğini anlamıştım. Kucağıma aldığımda başını omzuma koyarak;
"Baba biliyor musun annem dedi ki hımm neydi adı"
"Kimin prensesim "
"Hani hımm neydi ya üff aklıma gelince sana söyleyeceğim "
"Tamam babam"
Büyük binanın önüne geldiğimizde güvenlik hemen kapıyı açtığında teninin beyazlaması dikkatimi çekti. Başını eğdiğinde benden korktuğu belliydi. Hazar adama müdürün odasını sorduğunda adam kekeleyerek katı söylediğinde başımı salladım. Merdivenleri çıkarken Mina başını omzumdan kaldırıp kulağıma;
"Beni okula mı kayıt ettireceksin baba"
"İstemez misin"
"İsterim hem de çok isterim"
Müdürün odasının olduğu kata gelmiştik ki müdür odasından çıkıp önünü ilikleyerek önümde eğildiğinde;
"Bir daha sakın benim önümde eğilmiyorsunuz. Sizin kutsal bir mesleğiniz var"
"Ama ağa"
"Beni duydunuz"
Müdürün odasına girdiğimizde Mina'yı kucağımdan indirmiştim. İki bacağımın arasında durup müdüre bakarken, ben konuşmaya başlayınca yüzünü bana döndü. Bir elimle kızıma sarılıp konuşmaya devam ederken, içeriye minyom tipli hanım hanımcık bir öğretmen girdi. Mina'nın yanına yaklaşıp;
"Benimle sınıfları gezmek ister misin? En son benim sınıfımdaki masana bakarsın belki"
Mina yüzüme bakınca benden onay istediğini anladım. Başımı sallayarak izin verdiğimde öğretmen hanımın elini tutunca;
"Sizin adınız ne öğretmen hanım "
"Gülşah, Mustafa bey"
"Mina biz seni bekliyoruz merak etme babacığım"
"Tamam baba"
Mina öğretmeniyle odadan çıktığında gerekli olan her şeyi konuşup kızımı kayıt ettirdim. Eksiklerin yazılı olduğu listeyi müdür bana doğru uzatırken, Baran benden önce almıştı. Bedirhan ile tebessüm ettiklerinde ikisi yapacaklardı alış verişi anlamıştım. Müdürün odasından çıktığımızda Mina koşarak bana doğru geliyordu. Bize biraz yaklaşmıştı ki ayağa takılıp düşünce hemen yanına gidip kucağıma aldım. Canı acımıştı ama ağlamıyordu. Gözleri dolu dolu bana bakarken;
"Canın çok mu acıdı bebeğim"
"Yok iyiyim baba"
Merdivenleri inerken;
"Mina sen çok güçlü bir kızsın biliyor musun"
"Ben güçlü olmayı annemden öğrendim çünkü benim annem gördüğüm en güçlü anne"
"Evet kızım "
Hazar ile şirkete gitmek için kucağımda kızımla minibüse yürürken, Bedirhan ve Baran eksikleri halletmek için bizden ayrıldılar. Minibüse binip şirkete giderken, Mina elini sol göğsüme hafif hafif vuruyordu. Hazar eğilip onu izlerken, ben elimdeki telefona bakıyordum. Şirketin önüne geldiğimizde Hazar ;
"Yavaş ol Mina uyudu"
"Tamam Hazar'ım"
Minibüsten inip kucağımda kızımla şirkete girdiğimde danışmadaki kız bir anda Mina'yı görünce ayağa kalkıp;
"Mustafa bey alabilir miyim Mina'yı"
"Neden "
"Şey Mustafa bey ben kızınızı şey"
"Uyuyor şuan uyandığında gezer o zaman seversin"
Mina ile asansöre bindiğimizde aynadan kızımın yüzüne baktım. Nasılda masum masum uyuyordu. Asansörün kapısı açıldığında seri adımlarla odama geçerken Hazar, Kadirlerin yanına gideceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Başımı sallayarak odamın kapısını açarken asistanıma kaşlarımı çatarak;
"Kahve ve kızımın üzerine bir şey getir"
"Peki Mustafa bey"
Odama girdiğimde kızımı uzun koltuğa yavaşça yatırıp saçlarını severken, gözlerini açtı. Gözlerini ovuştururken;
"Mina uyusaydın birtanem"
"Yok uyandım baba. Ay şirkete gelmişiz"
"Ne oldu ki çawreşamın"
"Ben çok seviyorum buradaki ablaları ve abileri. Gezebilir miyim babaaaa"
"Hadi bakalım"
Mina ayağa kalkıp üzerini düzeltirken dizini ovuşturduğunda;
"Mina dizin çok mu acıyor babacığım"
"Şey baba"
"Bakabilir miyim izin verirsen dizine"
Mina başını salladığında kucağıma alıp masamın üzerine oturttum. Eşofmanının paçasını yukarıya kaldırdığımda dizinin morardığını görünce ;
"Babam bu çok acır neden söylemedin. Hadi gel seninle doktora gidelim "
"Gitmeyelim baba ne olur. Bir şey olmaz. Söz ağrırsa sana söyleyeceğim"
"Peki hadi git bakalım bilmiş kızım"
Mina'yı yere indirdiğimde kapıya yaklaşmıştı ki kapı açıldı. Asistanım bana doğru gelirken, kızım el sallayarak odadan çıktı.
................................................
Başımı kaldırdığımda duvardaki saat akşam beşi gösteriyordu. Bu saate kadar Mina neden yanıma gelmediği aklıma geldiğinde sinirlendim. Ceketimi alarak cüzdanımı ve telefonumu cebime koyarak odamdan çıktım. Kadir, Serdar ve Hazar yanıma gelince asistanıma kızımı soracakken, Baran yanıma gelip koluma girdi. Beni bir kat aşağıya çekerek götürürken sinirlenmiştim. Mina'nın yanıma gelip beni bulamayacağını söylediğimde durdu. Omzumdan arkama bakarak gülerken, Baran'ın arkasındakiler de gülmeye başlayınca arkamı döndüm. Gördüğüm manzarayla tebessüm ettim. Mina'm büyük insanmış gibi çalışanların arasında dolaşırken, herkesten bir şey öğrenmeye çalışıyordu. Çalışanlarım tebessümle Mina'ya bir şeyler söylüyorlar Mina onların dediklerini yapıyor yada cevap veriyordu. Ellerimi cebime koyarak onu izlerken, asansörden inen Ebru hanım elinde bir sürü dosya ile beni görmediği için; "Mina kuşum rica etsem bana İbrahim beyin masasından iki tane yeşil keçeli kalem getirir misin" dediğinde sanki çalışanmış gibi; 'Hemen Ebru hanım' diyerek bir masaya yürüdüğünde kızımı gözümle sevmelere doyamadım. Ebru hanım arkasını döndüğünde beni görünce birden olduğu yerde kaldı. Bir adım ona doğru attığımda başını önüne eğerek sessizce özür dilediğinde bir şey demedim. Yanında durduğumda Mina yanımıza geldi. Mina yanımızdan geçip Ebru hanımın masasına kalemleri koyup tekrar yanımıza geldiğinde;
"Konağa gitme saati mi geldi Mustafa Hamza bey"
"Evet Mina Dila hanım. Mesai bitti. Dilerseniz çalışma arkadaşlarınıza veda edin de çıkalım"
"Peki babacığım"
Mina koşarak çalışanların yanına gidip bayanları öperken, erkek çalışanlara yumruk uzatıyordu. Kısa süre sonra yanımıza gelip koşarak Kadir'e gittiğinde, Kadir hemen kucağına almıştı. Onlara döndüğümde başımla gidin dedim. Onlar gözden kaybolduğunda yanımda başı önünde duran Ebru hanıma biraz daha yaklaşıp;
"Özür dilemeyin Ebru hanım gördüğüm kadarıyla kızımla ilgilenmişsiniz. Ben teşekkür ederim. "
"Estağfurullah ağam. Mina hepimize enerji, neşe getirdi. Hepimize asistanlık etti. Sizin gibi merhametli, saygılı bir kız. Mina dila ile ilgilenmek bize iyi geldi geçen günkü gibi"
Başımı sallayarak yanından ayrılıp asansöre bindim. Giriş kata geldiğimde kapıdan çıkarken, Kadir arabasını konağa getirmesi için bir korumaya anahtarını veriyordu. Beraber minibüse bindiğimizde Mina Hazar'ın kucağından benim kucağıma geldi. Kucağıma oturup gözlerini kocaman açarak;
"Babişko biliyor musun senin asistanın çok yalan konuşuyor"
"Nasıl yani prensesim"
"Ben bu gün çok acıktım. Senin yanına geldim sana söyleyecektim. O kapıdaki asistanına seni sordum. Yanında kızıl saçlı bir kadın vardı. Bana senin için yok çıktı dedi. Bende Kadir amcamın yanına gidiyordum ki amcam senin odandan çıktı. Senin bağırma sesin geliyordu beni kırma diye senin yanına gelmedim. Amcama söyledim aç olduğumu, amcamda bütün şirkete benim için sıcacık su böreği söyledi. Herkesle birlikte yemekhanede yedik. Baba sen uyar o kadınları yalan konuşmak kötü bir şey "
Derin bir nefes alıp;
"Sen merak etme bebeğim. Ben onları bir uyaracağım. Binanın yolunu bulamayacaklar"
"Nasıl yani"
Ağızımı açıyordum ki Baran hemen lafa girdi.
"Mina pazartesi günü sen şimdi okula mı başlayacaksın prensesim"
"Gerçekten mi amca"
"Evet prensesim. Bedirhan amcan ile eksiklerini okuluna bıraktık. "
Mina hızla bana döndü. Gözlerinde gördüğüm mutluluk beni daha çok mutlu etmişti. Başını omzuma yaslayınca sıkıca sarıldım. Şakağına dudaklarımı bastırırken güzel kızım sessizce;
"Sen çok iyi babasın Asi ağa. Ben çok şanslıyım"
"Asıl ben şanslıyım babacığım"
Mina başını kaldırıp yüzüme bakıp;
"Nasıl şanslısın baba"
"Sen gibi bir kızım var. Her babaya nasip olmaz ki senin gibi büyümüşte küçülmüş bir prenses veya kendi lakabıyla anılan bir kız. Asi ağanın asi kızı bu benim çok hoşuma gitti. Mina ama bana sakın asi olma tamam mı kızım"
"Asi nasıl yani "
"Bana karşı gelme hakkını savun ama bana karşı gelme sen beni dinle ben seni dinleyim. Konuşalım hep "
"Olur baba"
Mina başını omzuma tekrar koymuştu ki hızla başını kaldırıp;
"Buldum buldum"
"Ne buldun kızım"
"Hani sana bir şey diyecektim de unuttum ya babişko"
"Evet nedir"
"Sen peygamberimiz gibisin. Kız babasısın ne güzel"
"Mina"
"Hani çok çok önceden kızları gömüyorlarmış yaaa annem demişti ki herkes kızını gömerken kızını omzuna alıp gezen ilk kişi peygamberimiz miş"
Herkes gibi Mina'ya bakarken, ne zaman tuttuğum bilmediğim nefesimi bırakıp kızıma sıkıca sarıldım. Şakağını öperek kızımın kulağına;
"Seni seviyorum kıymetlim "
Mina'nın kirpikleri boynuma bir iki değdikten sonra uyuduğunu anlamıştım. Herkes yüzü boynuma gizlenmiş kızıma bakarken, gözüm Kadir'e takıldı. Mina'ya öyle bakıyordu ki dayanamadan;
"Ne oldu Kadir'im"
"Abi şey"
"Söyle"
"Mina nasıl diyeyim, çok özel bir kız ve ona nazar değecek diye çok korkuyorum"
"O bana, o Meryemce hanıma o hepimize hediye gönderildi. Emanet ve kıymetli bir kız."
Herkes başını salladığında başımı cama çevirdim. Mina'ma sıkıca sarılıp gözlerimi kapadım.
.................................................
Gözlerimi açtığımda bizimkiler arabadan iniyordu. Kucağımda uyuyan kızımla yavaşça ayağa kalktım. Minibüsten indiğimde annemleri götüren minibüsün burada olduğunu gördüğümde içim rahat etmişti. Konaktan içeriye girdiğimde gençler bir köşede, annemlerin, gelinlerimin bir köşede oturduğunu gördüm. Bir iki adım atmıştım ki hoş uğultu kesilmişti. Beni gören gençler ayağa kalktığında elimle oturttum onları. Ağır adımlarla odama girdiğimde içerisi mis gibi bebeklerim ve Meryemce kokuyordu. Kucağımdaki Mina'yı yatağın üzerine bırakırken, yatağın ayak ucunda duran oğullarımın kirli kıyafetlerini gördüğümde yıkandıklarını anlamıştım. Mina'nın üzerini yavaşça örtüyordum ki kızım gözlerini açtı. Mina'm gülerek;
"Günaydın babam"
"Kızım akşam oldu ne günaydını"
"Olsun seni görünce hep aydın bence"
"Ay ay sevsinler anası kılıklı hemen bir iltifat "
"Ay anası kılıklı dedi bana asi baba ne olacak "
Mina arkasını döndüğünde odada Meryemcenin hoş kahkahası yankılandı. Arkamı döndüğümde üzerinde ince askılı yazlık bir elbise banyo kapısına yaslanmış bize bakıyordu. Mina yataktan biraz hızla kalkıp Meryemcenin bacaklarına sarılıp;
"Annem"
Meryemce kızımı kendinden uzaklaştırıp;
"Seni de yıkayayım hadi gel"
"Yok yıkama "
"Neden"
"Sen kızacaksın ama "
"Neden"
"Ben bu gün düştüm ve dizim birazcık morardı"
"Hım anladım, olsun hadi kızmam yıkayayım seni"
"Bana kızmazsın biliyorum babam bakamadı diye ona kızma diye dedim anneciğim"
Meryemce tekrar gülmeye başladığında, Mina'ya yaklaşıp;
"Öyle mi küçük yaramaz o zaman git seni selvi yengen yıkasın"
"Olur gıcık asi ağa, Gör anne bir bana bakamadı"
Meryemce iyice gülmeye başladığında, Mina büyük kız edasıyla bizim odadan çıktığında Meryemce belime sarılıp;
"Bakamadın mı bir kızına"
"Karım sen nasıl güzel gülüyorsun. Ben seni bu kadar tasasız, rahat görüyorum ilk defa. Sen çok içten gülüyorsun"
"Hadi git bir duş al bende kıyafetlerini hazırlayayım"
Başımı sallarken cebimde telefonum çalmaya başladı. Meryemceyi göğsüme yaslayarak telefonumu açtım.
"Efendim Gencay"
"Yakışıklı dostum, ben yarın akşam bir sorun çıkmazsa geleceğim inşallah"
"Tamam akşam hava alanından aldırayım seni"
"Konuşuruz ağam"
"Tamam görüşürüz o zaman Gencay"
"Tamam kardeşim"
Telefonu kapatıp karıma biraz sıkı sarıldığımda;
"E hadi git duşa gir"
"Tamam saçını tarama ben taramak istiyorum"
"Peki ağam"
Meryemceyi tekrar öpüp banyoya girdiğimde havlunun üzerindeki tansiyon aletini görünce hemen kayıtlara baktım. En son ölçülen on iki, sekizi görünce rahatlamıştım. Kısa bir duşa girip çıktığımda karım koltukta oturmuş, beni bekliyordu. Eşyalarımı alarak tekrar banyoda giyindim. Odaya girdiğimde Meryemce tebessümle baktıktan sonra;
"Gönül gözüm kapalı
Bilerek sana yazılıyorum
A penceresi aralı
Her yerine bayılıyorum Yavrum baban nereli
Nereden bu kaşın gözün temeli
Sana neler demeli
Ay seni çıtır çıtır yemeli Anam babam aman
Kaçın kurası bu
Ne baş belası bu
Gönül kirası bu Anam babam aman
Kaçın kurası bu
Ne baş belası bu
Gönül kirası, ah Aman bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah
Senden gelecek cefalara
Nazlara sözlere sazlara eyvallah Aman bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah
Senden gelecek cefalara
Nazlara sözlere sazlara eyvallah Gönül gözüm kapalı
Bilerek sana yazılıyorum
A penceresi aralı
Her yerine bayılıyorum Yavrum baban nereli
Nereden bu kaşın gözün temeli
Sana neler demeli
Ay seni çıtır çıtır yemeli Anam babam aman
Kaçın kurası bu
Ne baş belası bu
Gönül kirası bu Anam babam aman
Kaçın kurası bu
Ne baş belası bu
Gönül kirası, ah Aman bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah
Senden gelecek cefalara
Nazlara sözlere sazlara eyvallah Aman bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah
Senden gelecek cefalara
Nazlara sözlere sazlara eyvallah"
Gülerek koltuğa oturup sıkıca karıma sarıldığımda Meryemce ufacık bir kız çocuğu gibi içten öyle güzel gülüyordu ki dudağının kenarını dayanamadan öptüm. Meryemce bir anda durdu. Öyle bir süre kaldıktan sonra kucağındaki tarağı elinden aldığımda yanımdan kalkıp bacaklarımın önüne oturdu. Karımın güzel ipek gibi saçlarını tararken;
"Günün nasıl geçti kocam. Mina'yı göndermedin"
"Buradan çıktık önce Kerem'i havaalanına bıraktık. Havaalanından sonra Mina'mı okula kayıt ettirdik. Baran ve Bedirhan bizden ayrıldıktan sonra Hazar ile şirkette geçtik. Mina çalışanların asistanlığını yaparken, bende ihale, toplantı derken yoğun bir gün geçirdim gülüm"
"Okul derken nasıl okul"
"Ana okulu karım. Mina'mız yaş kaybetmeden okula gidebilecek. Meryemce o kadar güzel, temiz, eğitimi de çok güzel. Dini eğitim hatta tiyatro eğitimi bile var. Pazartesi gider bakarız karım"
"Çok güzel sevgilim. Peki saatleri nasıl "
Meryemcenin saçlarını tarama işim bittiğinde karım bana dönerek bağdaş kurup yüzüme bakarken elimi yanıma vurunca kalkıp yanıma oturdu. Hemen dizine yattığımda nefesim sakallarımı sevmeye başladığında gözlerimi kapatmıştım ki;
"EE kocam söyle hemen rahatlama moduna geçiyorsun. Saatleri nasıl okulun"
"Tam gün güzelim. Sabah dokuz ders başı, akşam altı çıkış. Öğlen uykusuna bile yatırıyorlar."
"Ciddi misin kocam ay çok mutlu oldum. Peki öğretmenleri"
"Hepsi hanım ve çok iyi eğitim almış öğretmenler. Mina'nın öğretmeni ufak tefek hanım biri. Adı neydi yaa hımm he Gülşah hanım"
"Eksik listesi nerede yarın gidip alayım kocam"
"Onu çoktan Baran ve Bedirhan hallettiler. Okula teslim bile edildi"
"Ah Allah razı olsun abimlerden"
"Yalnız nefesim, yedek iki tane kıyafet istiyorlar onu seninle hallederiz"
"Olur kocam ben yarın bakarım"
"Meryemce hanım"
"Buyurun kocam bey"
"Mina bale sevmiyormuş"
"Evet, belki seni dinler demiştim ama"
"O istemedi bende ısrar etmedim karım"
"İyi yaptın kocam"
Aklıma gelenle karımın dizinden kalktım. Dilsiz uşağın üzerinde duran ceketimin iç cebinden ufak kadife kutuyu aldım. Meryemce bana bakarken, kutunun kapağını açıp içindeki ince zincirli kolyeyi çıkarıp karımın yanına gittim. Kolyeyi boynuna taktığımda, Meryemce parmaklarını kar tanesi kolyenin üzerinde gezdirirken;
"Ben senin neden karı sevmediğini biliyorum"
"Kim söyledi"
"Başak Bedirhan'a anlatmış, Bedirhan'da bize söyledi. Kızma kimseye"
"Yok niye kızayım. Zifiri kuyumdan bir taş göstermiş size Başak. Aslında iyi de yapmış. Peki neden kar tanesi"
"Kar tanesi yer yüzüne inerken hiç birbirlerine değmeden inermiş ve rabbim onların şekillerini hiç birbirine benzetmezmiş yani hep ayrı ayrı desenli ya"
"Beni kar tanesine mi benzettin yani"
"Evet olmaz mı sultanım"
"Olur kocam olur"
"Meryemcem bir şey sorabilir miyim"
"Tabi ki kocam"
"O gün yani seni o"
"Anladım beni hapis ettiği yerden nasıl çıktım. Islak, nem ve rutubet kokuyordu her yerim. Bacaklarımın belli yerlerinde o iğrenç pis kokulu hayvanın ısırıkları vardı. Gece yarısı gelip beni oradan kendi aldı. Eve geldiğimizde yüzüne bakmadan odama girdim. Benim odam giriş kattaydı. Hemen odamdaki banyoya girip ağlayarak banyo ettim. Üzerimi giyindiğimde duvardaki saat gece iki buçuktu. Kattaki ev telefonuyla Erdem dedeyi aradım. Onun evi ayrıydı. Ona gelip beni almasını ve Çınar'ın babasının özel hastanesine götürmesin istedim. Bir saat geçmemişti ki kapıdaydı. Eşyalarımı alarak arabasına bindiğimde olup biteni ona anlattım. Hastanede tedavi altına alındım. Hastane kayıtlarında adım bile yoktu. Erdem dedemden, Kerem'e dememesini istedim. Öyle yani "
"E aşkım kuduz ne bileyim"
"Olmadım ama onlardan aldığım mikrobu atmam çok zor oldu. Üç gün havale geçirecek duruma geldim yani gelmişim neredeyse"
"Baban neden yani seni"
"Sana bir şey söyleyeyim mi?"
"Taşım kuyunun en zifiri yerine denk geldi galiba"
"Hem de çok zifiri yerine kocam."
Karımı kollarımın arasına alarak;
"Söyle bakalım"
"Ben Mert yüzünden bıçaklandım biliyor musun"
"Nasıl, ne zaman"
"Bunun askerden geldiği zamanlardı. Kumara merak sarmış, durduramıyordum. Bir iki ay kavga gürültü. Yok beyimiz nuh diyor peygamber demiyor. Bu olayı söylemiştim işte Dağhan'a sabah dedim ya neyse üç ay sonra bir gece Serdar abi aradı. Bizim prens baya para kaybetmeye başlamış, üstüne iki günde eve gelmemişti. Bana yerini söylediğinde hazır beklememi Kerem'in geleceğini söyledi. Kerem geldi gittik biz bu gizli kumarhaneye. Kerem bizim itin borcunu öderken, bende salona girdim. Beni tanıyanlar yani Kemal Ateş'in ateş parçası kızını tanıyan herkes bana bakarken, bir masada terler döken Mert beni görünce rahatladı. Yanına gidip masadan kaldırıp kapıya doğru yürürken, Mert'in yürümesi bile değişmişti. Çıkış kapısına geldiğimizde kumarhanenin sahibi beni görünce bir şey diyecekken Mert erkek kesilip adama sataşmaya başladı. Mert'e arabasına yaslanmış sigara içen Kerem'in yanına gitmesini söylesem de adam gitmeden adama sataşmaya devam etti. Adam cebinden sustalı çıkarıp 'hatıram olsun Mert' diyerek ona doğru savurunca ablayım ya önüne geçtim ve sol kürek kemiğime geldi. Mert yüzünden yediğim ilk bıçak darbesi, birde Ruslardan dayak yedim. Öyle böyle dövmediler. Bana çocuğun olmayacak dediler. Yani gerçek anlamda iki veya üç defa hatırlamıyorum ama sayısız sırtıma mecazi anlamda hançerini yemişimdir. O hep benimle kurtulmuştu. "
"Sırtına bakabilir miyim. Ben senin sırtını yani "
"Nasıl görmedim diyorsun dimi"
"Evet "
Meryemce sırtını bana döndüğünde, askılı elbisesini azcık aşağıya çektiğimde hiç bir şey göremedim. Elimi sırtında gezdirirken çok ama çok dikkat edilirse yaranın üç tane dikişi gözüküyordu. Meryemce yavaşça bana dönüp iki bacağını gösterdiğinde orada da çok dikkatli bakılırsa fark ediliyordu o minicik ısırıklar. Karım elini yanağıma koyup acı bir tebessümle;
"Üzgünüm ağam seni bazen mutsuz ediyorum"
"Bu izler nasıl kayboluyor"
"Bilmiyorum ki doktor yani hocalarıma sordum. Hatta bir sürü cilt profesörüne sordum. Bana dedikleri ilginçsiniz bayan Ateş, kendiniz gibi derinizde öyle. Sizin bir uzaylı olduğunuzu düşüneceğiz dediler. Hadi kocam üzerimi değiştireyim de avluya çıkalım"
"Olur karım hadi. Yemek yedin mi bu gün hiç"
"Midem almadı kocam, hiç almadı"
"Tamam hadi seni doyuralım. Bu arada sana hediye aldığım için kızdın mı"
"Ben bir tek senden hediye kabul ederim kocam"
"Nasıl "
"Sonra konuşuruz kocam inan dün geceden beri anlattıklarım beni halsiz bırakıyor"
"Anladım karım"
"Hadi sen çık kocam, ben hazırlanır gelirim"
Karımın başını öpüp sırtıma hırkamı alarak odamızdan çıktım. Mina avluda elinde ekmek parçası Sinan'ın kucağında otururken, babamların yanına geçip oturdum. Hazar elini omzuma koyarak;
"Sana sinirleneceğim bir şey söyleyeyim mi Mustafa'm"
"Beni sinirlendirecek bir şey söyleyeceksin söyle bakalım"
"Halanlar Şule ve Helin'le İstanbul'a gitmişler. Şule hanımın kocası izin vermiş"
Babama baktığımda, başını eğmişti. Sinirle elimi masaya vurarak;
"Bu ne hadsizlik baba, bu söz dinlememek. Benden günah gitti. Bir daha onlar yüzünden karşımda başını sakın ama sakın eğme"
Babam başını kaldırdığında, Sultan abla masanın hazır olduğunu söylemişti. Hep birlikte masaya oturduğumuzda Meryemce siyah ince örgüden elbisesi ve bordo yeleğini üzerine giyinmiş yanıma oturdu. Göz ucuyla ona baktığımda siyahlı bordolu tülbenti yüzüne çok yakışmıştı. Sultan abla onun önüne çorbasını koyduğunda, ben ona bakarken Sultan abla onun çorbasına yarım bir limon sıkmıştı. Meryemce kırmızı pul biber istediğinde gülmüştü. Sultan abla yanımızdan ayrıldığında afiyet olsun demişti. Mina annemin yanında oturmuş iştahla çorbasını içerken, Ayşegül önüne iki dilim su böreği koyunca gözlerini kocaman açarak;
"Beni en çok Sare babaannem seviyor yaaa"
Masada hepimiz gülerken, annem Mina'nın saçını severek şakadan bir sinirle;
"Ben sevmiyor muyum Mina'm"
"Ahh babaannem, canım benim sen beni hımm"
Mina birden bana bakarak;
"Baba sen kaç yaşındasın"
"Kırk yaşıma gireceğim prensesim"
"Heh, babaannem sen beni kırk yıl önce sevdiğini zaten göstermişsin"
Avluda hepimizin kahkaha sesi yankılandığında, çok mutlu olmuştum. Bakışlarımı karıma çevirdiğimde yavaş yavaş çorbasını içiyordu. Başını kaldırdığında göz göze geldik. Boynundaki kolyesi siyah elbisesinin üzerinde nasılda kendi gibi parlıyordu. Meryemce tebessümle yüzüme bakarken Emrah birden;
"Ağa amcaaa"
"Efendim patavatsız oğlum Emrah"
"Ben bilmeden bir şey mi yaptım"
"Söyle Emrah"
"Yarın Hilal'in doğum günü ve Sevim teyze Bedirhan amcanın çay bahçesinin kafe tarafını tutmuş biz yani hepimiz sen izin"
"Tamam Emrah gidersiniz. Ben Sevim ablayla konuşurum akşam Hilal hanımı da buraya gönderir. Devran'ın düğününden önce yaptığımız gibi gençlerle otururuz. Kadir yemekten sonra Demir'i ara yarın Gülru'yu da getirsin. Yekta, Ruken de burada zaten otururuz. Hem benim üniversiteden arkadaşımda gelecek otururuz. "
Kadir başını salladığında gözüm Leyla ve Hazar'a takıldı. Sessizce bir şey konuşuyorlardı. Masanın altından elimi karımın bacağının üzerine koyarak;
"Herkes masadayken söyleyeyim. Haftaya düğünümüzü yapıyoruz. Hazırlıkları yarın başlatıyorum. Leyla üzgünüm canım ama ufak bir düğün olmayacak"
"Peki ağam siz nasıl isterseniz, fakat Meryemce ben şey"
Meryemce yavaşça başını ona çevirdiğinde;
"Ben özel yani"
"Anladım. Tamam ben yapacağım sana biz bize kına"
Hazar birden yanında oturan karıma kaşlarını çatarak;
"Yok öyle siz size, bizde olacağız"
"Neden Hazar ağam"
"Bilmem, bende merinosumu bindallıkla görmek istiyorum"
"Bak ben evlenmeden önce ilk aşkına doymak istersin diye düşünüyordum ama"
"Ahaa tamam tamam. Mustafa'm benimle benim otele gitmeye ne dersin"
Masada tekrar kahkaha sesleri duyulduğunda Meryemceye baktım. O kadar keyifli, o kadar rahattı ki derin bir nefes almıştım. Kerem'in dediği doğruydu. Meryemce o kadar sakindi ki sanki yeni doğmuş gibi.
...........................................
Yemek bitmiş gençler Mina'yı da alarak salona film izlemeye çıkmışlardı. Yemek masasında otururken, Berfe Meryemcenin kolunun altına girdiğinde Sare teyzem birden;
"Meryemce, teyzem bir şey sorabilir miyim"
"Sor teyze"
"Nasıl desem Ali Reha oğlum, Cansel kızımız ve Mina. Onları bir şekilde sen büyüttün ve hala büyütüyorsun. Sana bağlılıkları, ahlakları, saygıları ve edepleri yani şey"
"Mert Ateş nasıl şımarık, nasıl bana karşı ters, nasıl bencil dimi. Mert'i baba aman Kemal bey, Selma hanım büyüttü. Mert yokluk nedir bilmedi. Leb demeden her şey önüne yığıldı. Ben, bende ablasıydım ya, hala çocuk gibiydi diye, kötü yanlarını göstermedim. Benim en büyük hatam, en büyük yanlışım onu böyle yapmak oldu. Benim gözümü açan, bana gözlerimin içine bakarak kıskançlığından, bencilliğinden çekinmeden boşan demesi oldu. Şimdi onun büyüme zamanı. "
Hepimiz ona bakarken, Meryemce önündeki sudan bir yudum alıp devam etti sözlerine;
"Şimdi bir şey diyeceğim biraz ağır olacak affedersiniz ama Mihriban sultanda anne, Selma hanımda anneydi yani annem. Benim gönül terazimde annem yani Mihriban sultan ağır basar. Uzun lafın kısası anne var, Mustafa ağam gibi, Hamza dedem gibi, Mirza babam gibi yiğit doğurur, anne var Mert gibi it doğurur."
Hepimiz Meryemce'ye bakarken, konağın kapısı açıldı. Avluya biraz sekerek gelen Mert'i görünce gözlerime inanamadım. Kolunda alçı, kaşında yanlış görmediysem üç dikiş vardı. Dudağının kenarında morluk vardı. Nisa 'mert' dediğinde sırtı kapıya dönük olan Meryemce sağ omzunun üzerinden arkasına baktı. Yavaşça ayağa kalkarken öyle gülmüştü ki içim üşüdü. Mert'e doğru bir adım atarken sessizce dediğiyle karıma baktım.....
"Daha yeni başlıyoruz Mert efendi"
......................................................
Kelime harf hatam olursa aff ola...
Allaha emanet olun...
Sizi seven çatlak yazar....
Umarım beğenirsiniz...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 31.09k Okunma |
3.32k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |