
MERYEMCE...
Urfa'daki düğün için yola çıktığımızda Hazar abim, Mustafa'nın yanına geçti. Boran Mardin'den çıkmadan bir poşet çocuklara abur cubur almıştı. Çocuklar camdan dışarıyı seyrederken, bende başımı cama dayayarak dışarıyı izliyordum. İçim uyumaya başladığında ayağımdaki babet ayakkabılarımı çıkarıp yanıma toplamıştım. Hazar abim bana göz kırptığında hafif tebessümle ilgilenirsin manasında çocukları işaret etmiştim. Mustafa bir anda arabayı kenara çekmesini söylediğinde bir şey oldu sanmıştık. Yerimden doğruluyordum ki araba durdu. Boran'dan battaniye istemişti. Boran hemen battaniye uzattığında, yanıma gelip ayaklarımı tekrar toplamıştı. Bacaklarımı örterken şakağıma dudaklarını bastırıp;
"Azcık uyu sabah namazından beri uyanıksın çawreşamın"
"Yok iyim asim "
Mustafa yerine geçtiğinde, Hazar abim Meriç'in koluna vurdu. Araba çalıştığında müzik sesi gelmeye başlamıştı. Mustafa elindeki tabletinden kafasını kaldırıp gülmeye başladığında, bende dikkatle Hazar abime bakmaya başlamıştım. Hazar abim eşlik etmeye başladığında Mustafa elini Hazar abimin omzuna koyup iyice gülmeye başlamıştı. Hazar abim yüzünü cama çevirip;
"Yazımı Kışa Çevirdin
Karlar Yağdı Başa Leylam
Viran Oldu Evim Yurdum
Ne Söylesem Boşa Leylam
Her An Gözümde Perdesin
Nere Baksam Sen Ordasın
Mevlâm Ayrılık Vermesin
Göğde Uçan Kuşa Leylâm "
Hazar abim farkında değildi ama Mustafa müziği kapattırmıştı. Biz Hazar abimi dinliyorduk. Mina ve Talham şaşırmış onlarda Hazar abime bakıyorlardı. Hazar abim türküyü yarıda kesip;
"Hanım ağam nereye yolladın merinosu"
"Ne yapacaksın abi"
"Söyle kız merak ettim vallahi yanına gitmeyeceğim"
"Papua yeni gine "
"Yuh ne yaptın kız aramızda 6 saat var orayla"
"Kafasını dinler işte hem orada mavi gömlekli adamlar beyaz elbiseli kadınlar var"
"Ne yapacak kız mavi gömlekli adamları "
"Lazım olur belki"
"Dilaa, Ağam karına bir şey de"
"Şaka şaka İtalya, como gölü"
"Allah razı olsun 2 saat farkıyla idare edebilirim"
Hazar abimi tekrar efkar basmış olacak ki başını cama dayayarak gözlerini kapamıştı. Mina ve Talha yanımızdan geçen arabaları kendinin ilan ederken başımı tekrar cama dayamıştım. Gözlerimi kapadığımda uykunun beni içine çektiğini anlamıştım. Etrafımda en son hissettiğim başımın camdan çekilip, yumuşak bir şeye değmesi olmuştu.
................
Gözlerimi açtığımızda şoför kısmının camı kapalıydı. Araba harekât halinde tek başıma koltukta uyuyordum. Çocuklar ve Mustafalar yanımda yoklardı. Yavaşça oturur vaziyette geldiğimde şoför kısmının camını açmak için yandaki düğmeye basmıştım. Cam açıldığında Boran elindeki sigarayı hemen camdan dışarıya atmıştı. Dikiz aynasından göz göze geldiğimizde ;
"Günaydın ablam, sen yola çıktıktan yarım saat sonra uyudun. Bir saat öncede mola vermiştik. Ağamlar hemen arkamızdan Melihşah ağanın arabasıyla geliyorlar"
"Niye Boran "
"Şuan bütün ağalar konvoy halinde gidiyoruz. Sen uyurken mola yerinde toplandık. Yarım saat sonra bozak aşiretinden Şahin ağanın konağının arazisine gireceğiz ablam."
"Tamam kimler var konvoyda"
"Diyarbakır'ın ağaları Atabek hariç, Gaziantep den ağalar Ablam amaç Mustafa ağamı korumak sen uyurken telefon geldi. Büyük ağa ile anlaşma yapmak istiyorlarmış dağdakiler, sınırdan rahat geçebilmek için"
"Nasıl yani"
"Abla silah, uyuşturucu gibi, bir işler dönüyor muş ama ney bizde bilmiyoruz"
"Tamam Boran, ee Meriç'in sesi niye çıkmıyor"
"Songül'e mesajlaşıyordum Hanım ay şey ablam"
"Tamam Meriç, ee Boran senin düğünü ne zaman yapıyoruz"
"Ben bilmem ablam ağam bilir. Neyse ablam sen bizim için kıymetli ve özelsin. Şimdi kapa camı seni görmesinler ön camdan. Normalde ağa eşleri dünden geldiler buraya. Kınada olmak için. Sen ağam için kıymetli olduğun için seni kendinden ayırmadı ablam "
"Germe beni Boran vallahi doğururum şimdi "
Boran gözlerini şaşkınca açınca camı kapadım. Araba yavaşlamaya başladığında omzuma şalımı aldım. Araba durduğunda biraz bekledim. Kapı açıldığında huzurum olan gözleri gördüm. Kapıya doğru ayağa kalktığımda Mustafa'm bir adım içeriye atıp elimi tuttu. Arabadan indiğimde Minam ve Talham bacaklarıma sarıldı. Kalabalıktan korktukları belliydi. Mustafa eğilip Minayı kucağına almıştı. Hazar abimde Talha'yı kucağına aldığında konağın kapısına yürüyorduk. Mustafa boşta kalan eliyle elimi sıkıca tutmuştu. Kapıya geldiğimizde Konağın sahibi ve damadın ağabeyi olan Şahin ağa ve eşi güler yüzle karşılamıştı. Mustafa elimi bırakıp Şahin ağa ile el sıkışırken, Şahin ağa ilk gözlerini bana çevirip tekrar Mustafa'ya bakarak;
"Azrail ağam, Hazar ağam hoş geldiniz şeref getirdiniz. Buyurun içeriye geçelim, Atike hanımda Hanım ağamız ve çocuklarınızı hanımların olduğu bölüme alsın"
Avluya kadar elimi tekrar tutup, konağa beraber girdik. Atike hanım eliyle buyurun edince, Mustafa anlımdan öpüp;
"Dikkat et çocuklarımıza ve kendine, çantanda silahın"
Mustafa'ya tamam manasında kafamı sallayıp çocuklarımı önüme almış yürüyordum ki Hazar abim yanımdan geçerken;
"Sizin bölümün önünde Meriç duracak, ufakta olsa canını sıkan olursa unutma sen Azrail ağanın Azrail karısısın istediğini yapmakta özgürsün dilam"
"Tamam cengaver abim"
Hazar abimde Mustafa'nın yanına yürürken, Şahin ağanın karısı bizi kadınlar için olan bölüme aldığında bütün kadınlar ayağa kalkmıştı. Atike hanım benim baş köşeye oturtmuştu. Mina'm sağıma Talha soluma oturmuştu. Talha ve Mina dirseklerini bacaklarıma koyup yüzüme bakıyorlardı. Mina'nın saçlarını severken Talha;
"Melek anne, bizi göndersene dışarıya çocuklar oynuyorlar Badimde Hazar amcamda orada"
"Hayır annem, ben yalnız mı oturayım kimse yok bakın"
"Ama annem asi babam avludaki kocaman masaya oturdular bizi görürler"
"Ama Minam ya"
Çocuklar verdiğim tepkiye gülerken, yanımıza Talha yaşlarında bir kız geldi. Kömür karası saçları iri mavi gözleriyle bize bakıyordu. Elimi ona uzattığımda oda Mina ve Talha'nın tam ortasında dizimin önünde duruyordu. Saçlarını severken başının arkasındaki elime gelen şişlik canımı sıkmıştı. Gözlerine bakarak;
"Merhaba güzelim"
"Merhaba, şey sen hanım ağa mısın"
"Evet herkes öyle diyor"
"Biliyor musun çok güzelsin"
"Sen daha güzelsin güzel kız, peki sen kimsin"
"Ben mi Şahin ağanın kızıyım, Şey Hanım ağam kızın ve oğlunla oyun oynayabilir miyim"
"Eğer istiyorlarsa"
Küçük kız, Mina ve Talha'ya bakarken, bende kızı izliyordum. Çocuklarım kafalarını sallarken, ellerinden tutup ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda önce bakışlarım Mustafa'yı bulduktan sonra kapının hemen yanındaki Meriç yanıma geldi. Toplumda olduğumuz için kafası hafif yere eğik;
"Buyurun Hanım ağam"
"Meriç çocuklar oyun oynayacaklar"
"Tamam Hanım ağam hemen başına koyuyorum üç kişi"
Çocuklar koşarak arkaya doğru giderken, Meriç de peşlerine gitti. Arkamı dönüp odaya tekrar girdiğimde aynı yere oturdum. Yanıma gelen Atike hanımın bir elinde kapaklı cezve, bir elinde sapsız fincan önüme gelince odanın kapısı açıldı. Mustafa ve Hazar abim ile göz göze geldiğimizde Atike hanım konuştu.
"Hanım ağam, bu mırra Mustafa Hamza ağam ve Hazar ağam gönderdiler. Az bir şey içmenizi söylediler"
Konuşmadan elindeki sapsız fincanı alıp bir yudumda içmiştim. Odadaki kadınlar fincanı nasıl vereceğime baktıkları belliydi. Ama bilmedikleri bir şey vardı, mırrayı ilk içişim değildi. Fincanın ağızını elimle kapatıp, Atike hanıma uzattığımda herkes şaşkınca bakıyordu. Atike hanım bozulmuş şekilde yanımdan uzaklaşırken, açık kapıdan Mustafa ile göz göze geldiğimizde göz kırpmıştı. Kapı açık şekilde dururken bizim bulunduğumuz odaya 28, 29 yaşlarında beyaz gömleği dar siyah kumaş pantolonuyla genç bir kız girdi. Aramıza biraz boşluk bırakıp yanıma oturmuştu. Yan gözle kıza bakıp elimi karnıma koydum. Ömer Hamza ve Mirza Asaf yerlerinde duramıyorlardı mırradan sonra. Elim karnımda kadınlara bakarken, yanımdaki kadın ters ters bana bakıp;
"Hanım bu ne rahatlık, hangi aşiretin gelinisin ki büyük ağalardan Behçet ağanın kızının yüzüne bakmıyorsun"
"Bana mı diyorsun"
Salondaki herkes susmuş bize bakarken, elimi karnımdan çekip kızın yüzüne baktım. Kız iyice bana dönüp;
"Evet sana dedim"
"Ne yapacaksın "
"Bana cevap ver, sen kimsin ki Behçet ağanın biricik kızına, mimar kızına Karaca Yalçınkaya'ya cevap vermiyorsun"
"Öyle mi koskoca Mimar kıza bak, hele de Behçet ağanın kızına, saygı yok sende küçük hanım saygı"
Yerimden kalkmıştım ki, kız da benimle birlikte ayağa kalkmıştı. Kız bileğimi tutacaktı ki ondan önce davrandım. Bileğimi tutacak elinin bileğini tutup diğer elimle çenesini sıktım. Gözlerine bakıp;
"Çok mu merak ettin kim olduğumu küçük hanım ben Azrail ağanın karısı, senin bile hanım ağan Meryemce Alibeyoğlu, ve sen küçük hanım bir daha sakın bileğimi tutmak gibi bir hataya düşme. Yazık baban ve halanıza büyük saygım var yoksa saniye beklemem nefesini kesmek için"
Kızı kendimden biraz uzağa iterek ana avluya çıktım. Boş bir sedir bulup oturduğumda arkama çoktan Meriç ve Boran geçmişti. Mustafa ile göz göze geldiğimize, gözleriyle sakinleş dediğini anlamıştım. Hazar abime baktığımda bıyık altından gülerek eliyle çaktırmadan mükemmel yaptın diyordu. Gülerek başımı eğdiğimde içim rahattı. Meriç'e hafif döndüğümde soracağımı anlamış gibi;
"Mina ve Talha, Şahin ağanın kızıyla kızın alanında oynuyorlar başlarında dört tane koruma var ablam"
"Sağ olun çocuklar, Boran"
"Söyle ablam"
"Çok susadım"
Boran yanımdan ayrılırken, yanımıza gelen Behçet ağayı fark ettim. Karşıma oturup;
"Hanım ağam kızımın kusuruna bakmayın. Tek kızım, hanım haliyle şımarık büyütmü-"
"Behçet ağa size saygımdan dolayı bir şey yapmadım. Bu yaştan sonra değiştiremezsiniz kızınızı da ama kimle nasıl konuşacağını söylemeniz gerek. Mimar olabilir ama saygı sıfır. "
"Haklısın kızım senide bir baba yetiştirdi. Bende yetiştiriyorum. Her çocuğun mayası farklı işte, kızım senin mayanda mertlik var, kocanın suyu var. Ben yetiştiremedim kızım, sen ki benim canımı kurtardın. Utancım bundandır"
"Behçet ağa utanacak bir şey yok, siz Mustafa Hamza ağanın yanına geçin utanacak olan Karaca hanımdır"
Behçet ağa başını sallayarak güler yüzle yanımızdan kalktı. Boran önüme kocaman su bardağını koyunca, göz kırpmıştım. Boran sağımda, Meriç solumda ayakta dururlarken, ben kendi kendime söyleniyordum. Sağ omzumdan Boran'a baktığımda gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.
........................
Akşam çökmeye başladığında konak da dolmaya başladı. Mustafa ve Hazar abim yanıma gelip konağın yanındaki büyük alana geçmiştik. Mustafa, Boran ve Meriç'e çocuklara bakmalarını söyleyip yerine, yanıma oturmuştu. Bir tarafımda Hazar abim bir tarafımda asim oturuyorduk. Yemekler yenmeye başladığında çocuklar yanımıza gelmişlerdi. Mina şaşılacak gibi direk kucağıma çıkmak istemişti. Mustafa biraz garip bakıp, bakışlarını Hazar abimin kucağında oturan Talha'ya çevirdiğinde bir şey olduğunu anlamıştım. Mina'nın yüzünü sevdikten sonra bize bakan Mustafa'nın dizine elimle vurup Mina'ya kaşımı çattım. Mina babasının dizine oturunca, başını babasının boynuna koyarken yüzünü bana çevirip;
"Anne babam benim üvey babam mı"
"Mina nereden çıktı bu "
Mustafa fark etmeden biraz yüksek çıkan sesime kızmış olacak ki kaşlarını çatarak baktı. Mina'nın yüzüne eğilerek;
"Hayır prensesim benim, ben senin, Talha'nın ve annenin karnındaki kardeşlerinin gerçek babasıyım"
"Çocuklar doğduktan sonra annesiyle babasıyla evlenenlere üvey deniyormuş"
Mustafa ve Hazar abim benim yüzüme bakınca, bakışlarımı mina ve Talha'nın üzerinde gezdirdikten sonra bir elimi Mina'nın bir elimi de Talha'nın yanağına koyarak;
"Mina senin asi baban, Talha senin de badi baban olan Mustafa ağa bizim hayatımıza zaten Allah gireceğini yazmıştı, fakat biraz geç geldiği için siz ondan önce geldiniz. Şimdi Talha'nın annesi onu dünyaya getirirken, mina'nın annesi bana verdikten sonra cennete gitti. Allah size anne olarak beni verdi şükür, Talha biraz şanslı onun birde Devran babası oldu"
Çocuklar yüzüme gülerek bakarken, Hazar abim gururla bana bakıyordu. Mustafa'nın bakışlarına bir anlam verememiştim. Mina'm elini Mustafa'nın sakallı yanağına koyarak;
"Yani asi babam benim hep babam dimi"
"Evet güzelim ben hep senin babanım"
Minam yüzünü iyice Mustafa'nın boynuna saklamıştı. Normal değildi uyumak istemesi, biraz Mustafa'ya yanaşıp kızımın kolunu severken, Minam başını kaldırdı. Gözlerine baktığımda konuşmak istemediği belliydi. Bir şey demeden tamam demiştim. Mina'm gözlerini sıkıca kapatınca, Mustafa saçlarını severken, sessizce bana yaklaşıp;
"Ne oldu Hatunum"
"Normal değil duyduğu bir şeyi kafasında oturtmaya uğraşıyor. Korkuyor senden aslında "
"Benden mi"
"Bekle öğreneceğim"
Hazar abime yanaşıp, Talha'nın yüzünü severek;
"Küçük eşkıyam, minaya ne oldu"
"Efsal'ın annesi burada büyük bir dere varmış oraya ufak bir kız düşmüş. Onu kurtarırken ölmüş melek anne, sonra şimdi olan annesi gelmiş ona çok bağırıyor muş, dövüyor muş şimdi Mustafa babam da sonra geldi ya üvey babamı diye korktu galiba"
Talha'nın anlattıklarına çok sinirlenmiştim. Hazar abim Talha'nın saçlarını severken, Mustafa gülerek Talha'ya göz kırpmıştı. Ben ise Atike hanımı bulup kafasını koparmak istiyordum. Avşin de bir yerde üvey anne, bende öyleyim. Rabbim herkese vicdan versin. Sinirle ayağa kalktığımda Hazar abimle Mustafa'nın bakışları bana çevrilince, Boran ve Meriç'e hadi demiştim. Konağın içine girdiğimizde Karaca hanımla karşılaştık. Karaca'nın çatık kaşlarını üzerimde hissetsem de umursamadan yardımcı kızlardan birine lavaboyu sormuştum. Boran ve Meriç ile yukarıya çıktığımızda katın koridorunu bir kızın ağlama sesi dolduruyordu. Çocuklar benim yüzüme bakınca, onlara elimle bekleyim deyip sesin geldiği odaya girdim. Odanın içindeki banyonun kapısı yarım açıktı. Bir kaç adımla kapıya yanaştığımda Atike hanımın, ufak efsal'i dövüyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp odadan çıktım. Koridorda Boran ve Meriç ile karşılaştığımda elimle aşağıya demiştim. Tekrar düğün alanına yürümeye başladığımda Boran'ın hafif abla demesiyle ona döndüm. İkisi de bir şey demem için gözüme bakarken;
"Karışmayacağım"
"Abla ama sen"
"Karışmayacağım"
Mustafaların yanına geçip oturacaktım ki çocukların ikisi de mışıl mışıl uyuyordu. Boran ve Meriç'e dönerek gayet gür çıkan bir sesle;
"Çocukları arabaya yatırıyorsunuz, konağa değil. Üzerlerini de sıkıca kapatın. Arabanın yanına da bir kaç tane koruma koyun"
"Tamam ab- hanım ağam"
Boran Minayı, Meriç Talha'yı alıp yanımızdan uzaklaşmışlardı. Sandalyemi biraz daha Mustafa'ya yaklaştırıp oturmuştum. Hazar abime göz kırptığımda oda biraz daha bana yanaşmıştı. Biraz zaman geçmişti ki Şahin ağanın karısı minik efsal'ı elinden çekiştirerek Şahin ağanın yanına getirdi. Şahin ağanın gözleri kocaman açıldığında adamın hiç bir şeyden haberi olmadığı belliydi. Atike hanıma ne olduğunu sorduğunda merdivenlerden düştüğünü söylemesiyle iyice sinirlenmiştim. Dudağında hafif kurumaya yüz tutmuş yarayı görünce dişlerimi sıkmıştım. Sabır dileyerek arkama gayri ihtiyari baktığımda Meriç ve Boran hadi be ablam der gibi bakıyorlardı. Biliyorum ben şimdi bir şey yapsam kimse bir şey diyemezdi. Hayır manasında kafamı salladığımda ikisi de küs gibi kafalarını çevirdiler. Mustafa'ya dönüp baktığımda diğer tarafında olan Şahin ağa ile konuşuyordu. Kafamı çevirip etrafa baktığımda bütün ağa eşleri yan tarafındaki uzun masada otururken ben bütün ağaların içinde oturuyordum. Mustafa hastane projesini anlatırken dinlemek bile istemiyordum. Hazar abim benim sıkıldığımı fark etmiş olacak ki önüme tatlı tabağıyla büyük bardak su bırakmıştı. Tatlımdan bir dilim almıştım ki koluma biri dokundu yanıma baktığımda Şahin ağanın ufak kızı efsal gözlerime bakıyordu. Mustafa efsal'ın bir şey diyeceğini anladığı için iki sandalyenin arasını açmıştı. Efsal karnıma bakıp;
"Dokunabilir miyim hanım ağa"
"Tabi ki cici kız"
"Mina dedi ki senin karnında iki tane bebek var mış"
"Evet güzelim"
Gülerek bana bakarken korkarak elini karnıma koymuştu. Önümdeki tatlı tabağından elime alıp, Efsal'a uzatmıştım. Gözlerime garip bir şekilde bakıp;
"Sen bana tatlı mı uzattın "
"Evet hadi aç ağızını damlamasın "
Efsal sevinerek ağızını açtığında, gözlerindeki hüzün canımı yakmıştı. Ayakta durmasını istemediğim için Boran'dan sandalye isteyecekken Mustafa bacağına oturtmuştu. Minnetle kocamın gözlerine bakarken, Hazar abimin süt istemesiyle ona döndüm. Gözlerine baktığımda ;
"Minik hanıma "
"Bende şimdi isteyecektim abi"
Hazar abim güldüğünde bende gülmüştüm. Kısa süre sonra Meriç küs yüzüme bakmadan sütü önüme bıraktı. Sütü Efsal'e uzattığımda ;
"Ben onu içemem ki, eğer içersem atike hanım ay anne bana çok kızar ve gece yatarken vermez. Hata çok kızar, vurur belk-hiiii ayy babam duymasın yoksa"
"Yoksa ney güzelim"
"Halam gibi beni de evden gönderirmiş"
"Anladım cennet yüzlüm bak sen bunu şimdi iç ben o atike hanımla konuşurum gecede yatarken sana verir süt"
"Gerçekten mi"
"Gerçekten ya hadi iç bakalım sütünü"
"Sen gerçekten meleksin "
"AA kim dedi sana bunu"
"Mina ve Talha söyledi. Sen Talha'nın melek annesiymişsin"
"Evet ben kanatsız meleğim, senin gibi tatlı akıllı uslu çocukların yüzünü güldürüyorum. Onları mutlu ediyorum. Peki senin benden istediğin bir şey var mı"
"Var meleğim"
"Neymiş cennet yüzlüm "
"Şeyy bana annemi getirir misin? ben onu çok özledim, yada atike gitsin çok yalan söylüyor babama"
"Hım nasıl yalanlar söylüyor"
"Beni dövüyor canımı yakıyor ama hep ben yapmış oluyorum "
"Anladım cennet yüzlüm, hadi sen bebeklerinle oyna ama benim gözümün önünde oyna bir yere gitme sakın tamam mı ?. Bak Talha ve Mina uyudular"
Efsal sevinerek bardağındaki son yudumu içtikten sonra masanın önüne geçiyordu ki, gözlerim karşı masadaki Atike hanımla çakıştı. Çatık kaşlarla bana ve Efsal'e bakıyordu. Bir tarafında Atabek'in karısı oldukları öğrendiğim iki kadın ve Karaca oturuyordu. Efsal bebeklerini masanın önünden benim ve Hazar abimin önüne koyarak, tatlı tabağıma uzanmıştı. Karnımdan dolayı Hazar abim hemen Efsal'e uzatmıştı. Efsal hem gülüyor hem oynuyordu. Ben onu izlerken, Mustafa'nın yanından Şahin ağa hafif bana doğru eğilerek;
"Hanım ağam Allah razı olsun ne söylediniz bilmiyorum ama kızımı rahmetli karımdan sonra ilk defa böyle içten gülerken görüyorum. İkinci hanımım geldiğinden beri hepten içine kapanmıştı. Geldiğinizde kızınız ve oğlunuz şimdi siz Allah razı olsun. Rabbim Azrail ağamla sizin eksikliğinizi vermesin"
"Amin Şahin ağa"
Şahin ağanın bakışları giriş yönüne çevrildiğinde, bende o tarafa bakmıştım. Gelen adamı gördüğümde nefesimin kesildiğini hissetim. Bizim masaya doğru gelirken, bir anda üşümeye başladım. Şahin ağa yanımızdan kalkıp gelen adamla el sıkışırken, tamda önümüzde duruyorlardı. Başımı önüme eğmiştim yüzünü görmemek için Şahin ağa adamın sırtına vurup masanın ucundaki sandalyeye kadar gitmesine eşlik etmişti. Hazar birden önümden Mustafa'ya doğru;
"Mustafa Hamza tanıyor musun gelen adamı"
"Tanıyorum kırcaların Cüneyt değil mi"
"Evet şerefsiz, hatırlıyor musun bir gece seni aradım yardım et diye Dilşah ve Azad için"
"Hatırlıyorum belli yere kadar kendim götürdüm ikisini, ne kadar seviyorlardı birbirlerini"
"Peki olanlardan haberin var mı "
"Var bu şerefsiz Dilşah'ı öldürmüş İstanbul'un meydanında, zaten Azad da ondan önce ölmüş hastalıktan"
Mustafa ve Hazar abim kendi aralarında konuşurken, birden kendimi beş sene önce salacak sahilde buldum. Kangurusunda yüzü göğsüme doğru uyuyordu, ufacıktı benim kızım, biyolojik annesi gözlerimin önünde öldüğünde. Dilşah mıydı kızımın annesinin adı, benim kocam mı yardım etmişti kaçmalarına. Elimi karnıma koyduğumda asiciklerim yanımda olduklarını belli ediyorlardı sanki. Boğazıma oturan kocaman düğüm canımı yakmıştı. İçimden ağlamak geliyordu. Gözlerimi kapadığımda sevdiğim kokuyu biraz daha yakından almıştım. Hızla gözlerimi açtığımda Mustafa şaşırmış şekilde gözlerime bakıyordu. Elini yanağıma koyduğunda daha fazla dayanamadım. Yüzümü boynuna saklamıştım. İçin için ağlıyordum. Hazar abimin yanımıza daha çok yaklaştığını anlamıştım. Mustafa dudaklarını kulağıma yaklaştırıp;
"Neyin var huzurum, niye ağlıyorsun biri bir şey mi dedi"
"Mustafa'm asim o adam"
"Ağlama ne olur bütün adamları öldürmeyeyim. Hangi adam?"
"Hazar abimle konuştuğun adam var ya"
"Evet Cüneyt, korktun mu ondan "
"Hayır o adam"
"Kim o adam kim"
"O adam Mina'nın dayısı "
Mustafa'nın yüzümdeki eli donup kaldığında Hazar abimin sessizce küfür ettiğini duymuştum. Kafamı kaldırdığımda göz göze gelmiştik kocamla, her şeyimle. İki elini yanaklarıma koyup baş parmaklarıyla göz yaşlarımı silip, tatlı bir tebessümle derin bir nefes çekti. Ağızımı açıyordum ki ;
"Kızımın annesi sen, babası benim. Dayıları ikisi asker biri mimar. Amcaları Baran, Bedirhan ve Hazar soyadı da Alibeyoğlu. Biyolojik annesi veya babası bizi ilgilendirmiyor"
"Sen nasıl "
"Meryemce Alibeyoğlu uzatma, bir kelimenle kız kardeşine yaptıklarının cezasının yanına senin şu göz yaşlarını ekler öldürürüm Cüneyt'i"
Başımı eğdiğimde Hazar abimin elindeki suyu bana uzattığın anlamıştım. Başını eğmiş yüzüme bakmaya çalışıyordu. Hafif kafamı kaldırarak ona baktığımda, sessizce;
"Sen ağlama dilam, sen hep güçlü ol hep gül. Benim tek desteğim sen oldun."
"Cengaver abim"
"Sus abim hadi kalk git kızınıza oğlunuza bak gel havan değişsin"
Yerimden yavaşça kalkarken yanımda oynayan efsal'ın başını okşayıp Boran ve Meriç'e doğru yürüdüm. Beni görmedikleri için aralarındaki konuşmalarını duydum.
"Boran gördün mü Karaca hanımla Savaş ağayı"
"Gördüm nasıl bir kadın bu kadar midesiz olabilir "
Meriç ağızını açmıştı ki;
"Bazı kadınlar midesizdir, ve bizim gibi kadınların adını yere düşürür"
Boran ve Meriç bana dönüp birden;
"Abla ne oldu sana"
"Bir şey yok çocuklar arabanın oraya doğru yürüyelim mi"
İkisi de gülerek başını salladıklarında ;
"Siz bana küs değil misiniz"
İkisi de hatırlamış gibi Mert gibi omuzlarının üzerinden bakıp bir adım geride kaldıklarında onlara gülmeden edemedim. Çocuklara bakıp düğün alanına girerken Boran'a dönüp;
"Ben sana Şahin ağayı gösterdiğimde biri çağırsın onu"
"Abla "
"Boran dediğimi yap"
Meriç birden gözleri parlayarak, Boran'ın omuzunu sıkıp;
"Ablamın dediğini yap bacanak işte, vardır bir bildiği Azrail ağanın Azrail karısının"
Boran gülerken, ben Meriç'e bakıp;
"Bacanak"
Meriç başını eğerek önden yürümeye başladığında Boran kahkaha atmıştı. Onlar biraz geride kaldığında ben biraz daha yürüyerek Mustafa ve Hazar abimin arasına girerek yerime oturmuştum. Efsal yanıma gelip başını dizime koyduğunda, elimi başına koyduğumda şişlik yine elime gelmişti. Alacağım cevaptan korktuğum için kafamı arkaya uzatarak Boran ile göz temasında bulundum. Boran hemen gözden kaybolmuştu. Kısa süre sonra bir adam gelip şahin ağaya ahırlar tarafında bir sorun olduğunu söyleyip, onunla birlikte gitmişti. Efsal elindeki bebeği tekrar eline alıp masanın önüne geçtiğinde, atike hanım zaman kaybetmeden masanın önüne gelmişti. Efsal'ın bileğini sert bir şekilde tutup çektiğinde;
"Bırak kızın bileğini"
"Şey hanım ağam uykusu gelmiştir"
"Bırak dedim sana "
"Hanım ağam"
"Kes sesini bırak kızın bileğini dedim sana"
Atike beni umursamadan bir adım atıyordu ki yerimden kalktığımda bir anda donup kalmıştı. Elimi karnıma koyarak masaların önüne geldim. Meriç'e baktığımda çalan müziği susturmuştu. Atike hanım, Efsal'ın bileğini bırakıp, bir adım geriye gidince olduğum yerde kaldım. Efsal bacağıma sarılınca saçını severek gür bir sesle Boran dediğimde, fazla bir zaman geçmemişti, efsal bacağımdan ayırıldı. Atike hanım birden;
"Ben bilmeden bir şey mi yaptım hanım ağam"
"Yoo gayet de bilerek yaptın"
"Ne yaptım hanım ağam"
"Ne mi yaptın "
Bunu, diyerek yüzüne tokat attığım da yere düşmüştü. Yanına gittiğimde yerde oturur vaziyete gelmişti. Kafasını kaldırıp;
"Ne yaptım Meryemce hanım"
"Ne yaptın, şu ufacık kızdan ne istiyorsun da hep dövüyorsun"
"Ama ben onu"
Karnım el verdikçe eğilip saçlarını tutup;
"Sen onun hiç bir şeyisin. Sen ona bir bardak sütü çok gördüğün için sen onun hiç bir şeysin"
Atike hanım ağızını açıyordu ki, Şahin ağa yanımıza geldi. Elimi kadının saçlarından çektiğimde Şahin ağa Atike hanımı yerden kaldırdı. Atike hanım elini Şahin ağanın beline atınca, Şahin ağa gözlerime bakarak;
"Ne yaptı Atike hanım size hanımağam, bence siz evine misafir olduğunuz birine bu şekilde davranamazsınız. Unutmayın ki söz hakkı onundur"
"Öyle mi Şahin ağa soralım o zaman nedensiz mi bu tavrım"
"Ne demek istiyorsunuz Meryemce hanım"
"Eşiniz, kızınızın kolunu çekerek götü-"
"Olabilir annesi o "
"Annesi mi? Atike hanım o kızın annesi olmaz."
"Neden olmaz, bildiğim kadarıyla sizde kızınızın gerçek annesi değilsiniz"
Atike hanım zamanında Berfin'in Mustafayı kendine destek aldığı gibi alıp, yüzüme gülerek baktı. Şahin ağaya dikkatimi vererek;
"Anne demek kokunuzla çocuğa huzur olmak güven olmak demek. Annelik öyle sonradan olunmuyor. İçten geliyor kalpten öyle ki zamanı geldiğinde koskoca adama bile anne olabilir kadın dediğin. Onun için Atike anne olmaz. Şimdi dediğinize geleyim, evet ben Mina'nın biyolojik annesi değilim ama benim kızım benim kucağıma geldiğinde iki buçuk üç aylıktı. Kırılacak eşya gibi baktım ve hala bakıyorum. Yanımızdaki oğlumu da bakın Şahin bey oğlum diyorum. Onun da annesiyim annelik gözlerinin içine bakıp, mutlu olmasını dilemek. Ben değil elimi kaldırmak, sesimi yükseltmeye korkuyorum. Emanettir onlar bana, karnımdaki oğullarım önce Allah'ın emaneti sonra kocam ağanız Mustafa ağanızın emanetidir. Tıpkı ölen eşinizin size emanet ettiği kızınız gibi.
"Ne demek istiyorsunuz Hanım ağam"
"Bekleyin Şahin ağa"
Arkama dönüp Boran'ın kucağında sadece bana bakan Efsal'e baktım. Boran'a yere indirmesini söyledim. Şahin ağaya tekrar dönerek;
"Atike hanımdan uzaklaşın ve kızınızı buraya çağırın. Eğer dediğiniz gibi annesiyse huzur diye karınıza sarılır. Eğer değilse size sarılır karar kızınızın"
Şahin ağa kızına gülerek yanına çağırdığında Efsal koşarak benim bacaklarıma sarılmıştı. Efsal'ın saçlarını severek;
"Ben kendimi bildim bileli bir insanın nedensiz canını yakmam, vurmam. Sen koskoca Şahin ağa tek varlığın bir tanecik kızın bu konakta dayak yiyor, bir bardak süte hasret kalıyor ama sen hala Atike hanım onun annesi diyorsun. Bir iki saat önce merdivenden düştü dedi size, birde kızınıza sorun ne olduğunu"
Şahin ağa yan gözle yanındaki Atike hanıma baktıktan sonra yanıma gelip diz çöküp kızına;
"Nazlı kızım, nefesim ne oldu sana "
"Baba, Atike han- ay anne beni dövdü."
"Nasıl niye"
"Mina ve Talha ile oynadım diye"
Şahin ağa hızla yerden kalktığında, Hazar abim yanıma gelmişti. Sol tarafımda bir adım geride dururken, Şahin ağa birden gür bir sesle;
"Bu ne demek oluyor"
Hazar abim birden;
"Ne mi demek oluyor sen bu kadını eve soktuğundan beri kızının dayak yediği eziyet gördüğü demek oluyor"
"Olmaz Hazar ağam olmaz, çok güzel bakıyor"
Şahin ağa kızını kucağına aldığında, bir adımla yanına gidip üzerindeki badiyi yukarıya çekerek sırtına baktım. Gördüğüm izlerle gözlerimi sıkıca kapadım. Elimi kafasında gezdirdikten sonra, Şahin ağayı geçerek, Atike hanımın yakasını tuttum. Herkes bana bakarken, parmağımdaki ağalık yüzüğünü üzerime sürterek avuç içime çevirdim. Gözlerimi Atike hanımın gözlerine dikerek;
"Efsal cennet gülüşlü kızım, başındaki şişlik nasıl oldu"
"Atike anne mutfakta tatlı almak istedim diye başıma oklava ile dün vurdu hanım ağam"
"Sırtındaki izler nasıl oldu"
"Onlar mı, atike annenin kardeşi seyit dayıyla sigara içerken, odaya girdim diye ikisi ceza verdi"
Ters çevirdiğim yüzük olan elimi havaya kaldırmıştım ki, biri arkadan bileğimi tutmuştu. Sol elini arkadan karnıma dolayarak kulağıma Asi'min sesi geldi.
"Tamam artık bırak, fazlası senin elinden gelmesin. Senin atmaca gözlerine kurban olurum"
Mustafa yavaşça beni herkesten uzaklaştırmak için geriye doğru benimle birlikte döndüğünde, ne ara Hazar abimin kucağına geçtiğini anlamadığım Efsala baktığımda bana gülerek bakıyordu. Ona doğru yürüdüğümüzde, şahin ağanın dedikleriyle herkes gözlerini ona çevirmişti. Atike hanımın öne geçmiş bileğini tutarak;
"Sen mi yaptın bunları gerçekten kızıma, öksüzüme. Lan ben sana kızıma iyi bakıyorsun diye resmi nikah kıyacaktım. Ben senin yüzünden kız kardeşimi, elli yaşındaki adama verdim. Benim kızım babasının evinde yokluk çekiyormuş, Seni bu konakta görmeyeceğim, topla pılını pırtını terk et bu evi. Duydun mu beni Atike. Sen benim Maral'ımın emanetini, kopyası can suyum dediğim kızımı bu hale nasıl getirirsin."
Atike hanım ağızını kapatarak ağlarken, şahin ağa gür bir sesle;
"Sen Kürşat ağanın kızı Atike bu saatten itibaren benden üçten dokuza boşsun, duydun mu beni üçten dokuza boşsun, herkes duysun üçten dokuza boşsun"
Hazar abim gözlerini sıkı sıkı kapattığında, Şahin ağa bize dönüp yanımıza geldi. Şahin ağa başı önünde dururken, Mustafa bir adım önüme çıktı. Elini şahin ağanın omzuna koyduğunda Şahin ağa;
"Ağam affet, hanım ağamıza saygısızlık yaptım. O olmasaydı ben iki senelik uykumdan uyanamayacaktım. Hanım ağamda hakkını helal etsin"
Ben başımı sallarken, Mustafa Hamza Şahin ağanın omzunu sıktığında, Hazar Efsalın başının üzerini öptü. Efsal gözlerini bana dikip, heyecanla;
"Hanım ağam"
"Efendim cennet gülüşlüm."
"Hani ağam sana arkadan sarıldı ya"
"Evet"
"Büyük adamlarda küçük kızları öyle sevebilir mi"
Anladığım şeyin olmamasını dileyerek, Mustafa'nın belimdeki elinden kurtuldum. Biraz Efsal'e yaklaştığımda benimle birlikte Mustafa ve Şahin ağada Efsal'a yaklaştı. Hiç kimseyi umursamadan;
"Cennet gülüşlüm ne demek istiyorsun, söyle kuzum"
"Atike anne beni Seyit dayının kucağına oturttuğunda, Seyit dayıda beni böyle ağam gibi boynumu öpüyor, seviyo-"
Efsal'ın cümlesinin bitmesine izin vermeden atike hanıma yaklaştım. Boğazını sıkarken nefesi kesildiğinin farkındaydım. Gözlerine bakarak gür bir sesle;
"Kardeşin nerede "
"O,han...han..hanım ağam, ooooo İstannnnbbuuullda ookkuyor. tııp okuyor"
"Hangi okul, İstanbul üniversitesi mi"
Kadın başını salladığında,
"Soy adınız ne sizin"
"Erdaaalllooğğluuu"
"Yurtta mı kalıyor"
Kadın başını tekrar salladığında, hafif yanaşıp kulağına, sessizce;
"SABAHA EVİNİZİN ÖNÜNDEKİ PAKETİ KİMSEYE GÖSTERMEYİN OLUR MU"
Kadını bırakıp, Mustafa'nın yanına gitmiştim. Mustafa'ya baktığımda Hazar'a dönerek ;
"Hazar'ım hadi gidelim, Şahin ağa kadının kızına yaptığını biz duymadık, sen ne yapmak istersin sana kalmış. "
.....................
Arabanın yanına geldiğimizde sinirden volta atıyordum. Hazar abim ve Mustafa'yı büyük ağalar durdurduğu için düğün alanındaydılar. Boranlardan biraz uzaklaşıp telefonumu açıp, İstanbul üniversitesindeki dostumu aramıştım.
"Levent nasılsın"
"İyim atmaca hanım, sen nasılsın? hayırdır bu saatte "
"İyiyim, Seyit Erdaloğlu"
"Şerefsiz itin teki de sen nereden biliyorsun"
"Yasin'e söyle sabaha babasının evine paket edin"
"Sebep Atmaca, paket derken"
"Mehmet gibi bir adam"
"Ne diyorsun sen Atmaca"
"Emrediyorum "
Telefon yüzüme kapandığında, arabaya geçmiştim. Karşı koltukta Minam ve Talham derin uykularında rahatça uyuyorlardı. Onları izlerken, Mustafa ve Hazar abim arabaya gelmişlerdi. Mustafa direk beni kollarının arasına alıp şakağımı öperek;
"Hadi sakinleş ve uyu"
Başımı salladığımda, Hazar abim Mina'nın başına gidip anlından öpmüştü. Bize dönerek;
"Bana bakın bu kız benim duydunuz mu? kılına zarar gelirse keserim sizi"
Uyku beni içine çekerken, gülmüştüm. Gözlerim kapalı yüzümü Mustafa'nın boynuna kapattığımda derin uykunun beni çektiğini anlamıştım.
............................................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemcenin nefesi düzene girdiğinde uyuduğunu anlamıştım. Koltuğun arkasından bir battaniye alan Hazar Meryemcenin üzerini örtmüştü. Hazar biraz garip Meryemceye baktıktan sonra kapıya doğru yanaşıp camı açmıştı. Çocukların üstü de kapalı diye sigara yakmıştı. Bana da uzattığında Boran ön camları ve sarnufu da açtırdım. Sigaramdan derin bir nefes çekip;
"Nasıl normal göstermiş kadın o şekilde öpülmesini, ufacık kız hiç bir şeyin farkında değil"
"Öyle, Ufacık kızdan nasıl böyle faydalanabiliyorlar"
"Adam değiller gerçekten, bu adamın babası da böyleydi. Zamanında 16 yıl yemişti, cinsel istismardan. Biraz biz yapıyoruz erkek adamdır, yapar eder. Kızı nasıl koruyorsan erkeği de onu nasıl koruyacağını anlatmalıyız. Fakat biz ne yapıyoruz yap oğlum, elinin kiri oğlum. Bazen dördümüzün annesine ve babasına duacı oluyorum"
"Öyle, o değil de Meryemce öldürecek sandım"
"Sen öyle sandın ben o gözlerde ne gördüm onu bile anlamadım, acı çekiyor gibi geldi. Her geçen gün yeni bir Meryemce tanıyorum sanki"
"Normal Mustafa'm dağ keçim, dilam hem hamile hem de çok güçlü bir anne"
"Dağ keçim"
"Mustafa sana bir şey diyeceğim yanlış anlama "
"Söyle Hazar"
"Senin her şeyin farkındayım, dostun, karın nefesin diğer yarın "
"Yani Hazar"
"Oğlum dün gece dilayı gördüm rüyamda, adım gibi eminim dilaydı. Sıkıca sarıldım kokusunu içime çektim. Bana dedi ki Ben Meryemceyim cengaverim, ben onunla birlikte yeniden yanımdayım beni kaybetme abi dedi. Beni bilirsin Dilayı dağ keçim diye severdim. Baran veya Bedirhan dan daha fazla seviyorum karını ona bir şey olacak diye senle belki eş değer korkuyorum. Tabi birde zamanı geldiğinde Leyla'yı ondan isteyeceğim"
"Anladım Hazar anladım. Senden bir şey isteyeceğim. Bak duydun ağalar ne dedi. Şimdi düşmanlarım içimde değil dağda da var. Hamza dedeme yaptıramadıklarını bana yaptırmaya uğraşacaklar. Herkes ama herkes sana emanet benden sonra bana bir şey olursa. Meryemceme gül güzelime karışma sakın. Sen onu o seni sırtlansın. Bana bir şey olursa ona ne olur bilmiyorum."
"Sana bir şey olmaz oğlum. Sen dedenin ve benim anamın duasını aldın. "
"Hadi lan oradan, neyse duydun mu Behçet ağa duymadı ama Karaca ile Savaş bir şeyler karıştırıyor"
"Bu dağdakiler onun başının altından çıkmıştır. Karaca 'ya yurtdışında bir iki defa denk geldim. Baya sağlam içiyor hani birde galiba çekiyor da"
"Yazık babasına gerçekten, ama Meryemceye diklendiğinde nefesini kesmek istedim"
"O değil de Meryemce fena hakladı"
Ağızımı açıyordum ki araba ani frenle durunca, Meryemce birden sıkıca sarılmıştı. Birden Boran'a bağırdım. Boran kafasını arkaya çevirip;
"Ağam bütün ağalar durdu."
Hazar ile göz göze geldiğimizde;
"Sen dur Mustafa'm ben iniyorum önce, bak bütün ağalar indi. "
"Beraber Hazar'ım"
Ayağa kalktığımda Meryemce gözlerime bakıyordu. Kapıyı açıp aşağı indiğimizde Meryemce kapıya doğru koltukta kayınca Hazarla aynı anda;
"Yerinde kal"
Meryemce ellerini teslim olmuş gibi kaldırdı. Önde giden Melihşahın arabasına doğru yürüyorduk...
.....................................
MERYEMCE...
Mustafa'm ve Hazar abim yürürken arkalarından bakıyordum, üzerlerinde beyaz gömlekleri bellerinde silahları yoktu. Yerimden kalkmıştım ki Boran bir den;
"Abla merak etme silahları bel boşluklarında arkadan görünmüyor"
"Benim tüfeğim burada mı"
"Hayır ablam ama silahın çantada değil mi"
"Tamam Boran ben aşağı ineceğim"
Aşağı indiğimde kapının basamağına oturdum. Göz ucuyla öndeki kalabalığa bakıyorduk. Biraz zaman sonra Meriç öne doğru gidip olayı öğrenip yanımıza geldi. Yanımızdaki tarlanın mayın tarlası olduğunu ve sonlarına doğru beş yaşlarında bir kız çocuğunun olduğunu söylediler. Boran ve Meriç arabanın ön tarafında dururlarken, arabanın basamağından kalkıp arkaya doğru yürümeye başladım. Üzerimdeki pançoma sarılmış, arabanın arka kısmına kalan yerde büyük kayaya oturmuştum. Tarlanın ortasına doğru bakarken kızı gördüm. Yere oturmuş bacaklarını karnına toplamış ağlıyordu. Mustafaların o tarafa baktığımda orta yaşlı bir kadın tellere sarılmış ağlıyordu. Gözlerim o taraftayken yanımdan geçen Karaca ve Atabek'in genç karısı nazlı kol kola yanımdan geçerken, Karaca'nın dediklerini duyduğumda geçmeyen sinirim tekrar tepeme çıktı;
"Kız nazlı gördün mü Mustafa ağa yokken nasılda sinmiş köşeye"
Sabır çekerek bacaklarımı sallamaya başladım. Kafamı kaldırıp Mustafalara baktığımda Hazar abimle ağalarla konuşuyorlardı. Biraz zaman geçmişti ki Boran ve Meriç sinirle yanıma geldiler. Boran sesinin tonunu ayarlayamadan;
"Abla ne işin var dışarıda "
"Sesinin tonuna dikkat et Boran, sıkıldım"
"Özür dilerim ablam, Sana ve ağamlara bir şey olacak diye gerildim"
"Gerilme onlar orada bende buradayım. Beni fark etmediler hadi siz arabanın kapısını kapatın. Hem bak bu korumalarda burada"
"Tamam ablam "
Boran ve Meriç kapıları kapatıp öne geçmişlerdi. Biraz bakınırken Urfadaki ağalarda gelmişlerdi. Aklıma gelenle telefonumu elime alıp saate bakmıştım. Gece ikiyi gösteriyordu. Rehbere girerek yasini aradım, ikinci çalışta açmıştı.
"Efendim atmacam"
"O keyifliyiz Reis hayırdır"
"Şirketinin terasındayım sigara içiyorum. Erken paydos ettim de şahini bekliyorum"
"Reis, uydu ile konumla nerede mayın, bomba var bulabiliyoruz değil mi"
"Evet atmacam, şahin ortaklığını çoğaltınca baya teknolojik olarak büyüdük"
"Biliyorum onay vermeseydim olmayacaktı"
"Doğru ya lan neyse işte her şekilde fena büyüdük"
"Tamam sana konum atıyorum "
"At bakalım kapat telefonu bende ana yönetime ineyim"
Telefonu hemen kapatıp, konumu atmıştım. Arabadaki korumalara baktığımda ellerinde telefon bir şeylere bakıyorlardı. Tarlanın tellerine bakarken biraz daha ileride bir adam girecek kadar boşluk bulmuştum. Bluetooth kulaklığımı kulağıma iyice sıkıştırıp tarlaya girdim. Yan gözle Mustafa'ya bakıp, derin bir iç çekip '' ya Allah'' diyerek beklemeye başladım. Telefonum çaldığında kulağımdaki kulaklığın düğmesine bastım. Ağızımı açıyordum ki;
"Bana sakın ama sakın o mayın dolu tarlanın içinde olduğunu söyleme"
"Konuşma işini yap, ne yapayım Mina'm gibi bir kız çocuğu ağlıyor, tarlada "
"Allah kahretsin Atmaca, vericini aktif hale getir"
"Tamam bekle"
Telefonu vericisini aktif hale getirip beklerken, Yasin derin bir nefes çekip;
"Bekle koordinatları alıyorum, bu arada nerede o jaguar kocan"
"Bütün ağalarla birilerini bekliyorlar."
"Tamam iki adım at ama çok büyük atma ama. Allah'ım kurban olayım dikkatli ol"
"Tamam Reis sus işini yap"
"Af edersin ama patronumsun ama kızım salak mısın az sonra Şahin gelecek. ve o devden ben çok korkuyorum "
"Korkma, Mustafa beni görünce gebertecek zaten"
"Tamam sakin ol Atmaca, şimdi nasıl yaparsın bilmem ama büyük bir adım at tam önünde mayın gösteriyor"
Besmele çekerek elimi karnıma koydum. Gözümü kapatıp büyük bir adım attığımda derin bir nefes aldım. Olduğum yerde iki kere Yasin'e seslendiğimde ses gelmemişti. Telefonumu cebimden çıkaracaktım ki kulağımda derin bir nefes duydum. Ağızımı açıyordum ki;
"O tarladan sağ çıkmazsan, Mina'yı yanıma alırım ve o çok aşık olduğun ağayı büyük bir zevkle peşinden yollarım. Senin o adamla evlenmene sebep olan abinin de kafasını koparırım"
"Şahin ben şey"
"KES SESİNİ KESSS, DİNLE BENİ BU İŞİN SONUNDA REİSİ GEBERTECEĞİM. SENİN O İÇİNE ETTİM MAYIN TARLASINDA İŞİN NE MERYEMCE, İŞİN NEE"
"Dev beni dinle, ufak bir kı-"
"Herkesi sen mi kurtaracaksın hee sen mii"
"Be-"
"Sus şimdi, benim bahçede olduğunu düşün, benim bahçenin taşlarında yalın ayak yürüyordun ya işte öyle yürür. üç adım atacaksın. Mesafeyi kestiremiyorum"
"Şahin"
"Sus "
Kızın yanına giderken Şahin iki adım, üç adım diyerek gitmeme yardımcı oldu. Yardımcı olmakla kalmadı bir tonda laflarıyla dövmüştü beni. Kızın yanına giderken bir anda arabaların farları tarlayı aydınlatmasının peşinden Mustafa ve Hazar abimin sesi yankılandı tarlada. O tarafa bakarsam titreyeceğimi bildiğim için hiç bakmadım. Kızın yanına gittiğimde gözlerindeki yaşları bileğiyle silip;
"Teyze sen nasıl geldin"
"Geldim işte, sen nasıl geldin buraya"
"Evimizin önünde oynuyordum. Annem çağırmıştı onun yanına gidecekken bir adam beni kaçırdı. Akşama kadar pis bir evde sakladılar. Sonra buraya getirip bıraktılar. Burası hep bombaymış biliyor musun teyze. Bak annem nasıl ağlıyor ben onların tek kızıyım biliyor musun teyze gonca gülüm diyor annem. "
"Adın ne senin"
"Meltem ama annem bana meloş diyor "
"Benim annemde bana meloş diyordu"
"Öyle mi teyze"
"Evet öyle hadi seni annene götürelim, ama benim sırtıma gelmek zorundasın. Kucağıma alamam bak burada iki tane bebek var"
"Ayyy ne güzel, teyze sen melek misin"
"Evet canım buradan sağ salim çıkmazsak ikimizde melek olacağız"
Kız gözlerime bakarken arkamı dönmüştüm. Kızı sırtıma alıp yavaşça ayağa kalktım. Bakışlarımı tellerin oraya çevirdiğimde iki çift deliye dönmüş adamla göz göze geldim. Mustafa'ya dikkatli baktığımda kocam değil Azrail ağa karşımdaydı. Derin bir nefes alıp;
"Şahin ben hazırım"
"Tamam önünde fazla mayın yok, şimdi iki adım at"
"Dev"
"Meryemce sus yeter şuan uçağa atlayıp gelmemek için zor duruyorum. Sen herkesi kurtaramazsın. Duydun mu beni kurtaramazsın. Ah o tarlada ikimiz olacaktık ki seni dinlene dinlene dövmek vardı"
"Tamam şuan iyim"
"Şuan iyisin Allah kahretsin ki şuan "
"Şahin"
"Sus diyorum sana dikkatini önüne ver. Oraya geldiğim gün Mina'yı elinden alıyorum. üç taş daha yürü"
Yavaş yavaş yürürken Tarlayı yarılamıştım ki birden Şahin ;
"Dur, iki dakika bekle büyük bir sinyal geliyor çevrenden, şimdi kızı önüne al ve karnını koru. Bütün adamlar tarıyorlar. Tellere yakın kim varsa uzaklaştır.
"Tamam"
Kafamı kaldırıp Mustafa ile göz göze geldiğimizde, derin bir nefes çekerek;
"Mustafa Hamza ağam biraz uzaklaşın "
"Mayına mı bastın, Allah'ım Meryemce konuş "
"Hayır uzaklaşın işte"
Herkes bir kaç adım geriye giderken Hazar abim ve Mustafa telleri tutmuş bana bakıyorlardı. Derin nefes çekip, konuşacakken reisin sesi kulağıma geldi.;
"Atmaca'm korkma tamam kızı aldığın mesafeden ne kadar uzaksın"
"Dev nerede"
"Şuan kameradan gördüğüm kadarıyla kum torbasını patlattı. Sen şimdi onu düşünme ve sakin ol önünde hiç mayın yok. Karnına dikkat ederek hızlı yürümeye çalış çünkü kızı aldığın yerde ağırlık üzerine yapılmış bomba varmış yüksek derece sinyal veriyor dakikasını bilmiyoruz."
"Aram biraz var"
"Tamam çık hadi Atmaca"
Hızlı yürüyerek tellere yaklaşmıştım ki ayağıma eskiden kalma dikenli teller takıldı. Kız ile çıkaramayacağım için kızın saçını okşayıp;
"Hadi dümdüz koş o telin altından çık buradan"
"Tamam teyze"
Kız iki adım atmıştı ki gözlerime bakıp tekrar yanıma geldi. Elimin içini öpüp '' sende gel'' dediğinde gözlerimin dolduğunu hissetim. Kızın başını okşayıp elimle git dediğimde kız koşarak giderken yasinin sesi kulağıma geldi.
"Ne oldu niye çıkmıyorsun"
"Ayağıma eski tel dolandı ve karnımdan dolayı zorlukla eğileceğim"
"Allah kahretsin Atmaca sakin ol tamam mı"
Hazar abim ve Mustafa kızı telin altından alırken, yavaşça eğilip ayağımı telden kurtarmaya çalışırken, Dev derin bir nefes alıp;
"Çıkardın mı teli ayağından"
"Hayır"
"Atmaca sinyal sesi yükseliyor, o teller ayağını yırtsa da çıkar ve çık şuradan"
Besmele çekerek bir daha denediğimde, teller ayağımdan çıkmıştı. Ayağa kalkıp yürümeye başladığımda derin nefesler alıyordum. Mustafa'nın arkası bana dönükken, Hazar abim bana doğru geliyordu. Birden büyük patlama olmuştu. Patlamadan çok üç erkeğin adımı söylemesini duymuştum;
"Meryemce'm"
"Dila'm"
"Atmaca'm"
Tellere geldiğimde benim geçebilmem için bir yer açılmıştı çoktan. Hazar abime baktığımda çok sinirli olduğunu anlamıştım. Bana hala arkası dönük duran Mustafa'yı bir adım geçerek kız ve annesin yanına gitmiştim. Kızın saçlarını severken, annesi ellerimi öpmeye çalışıyordu. Elimi arkama saklayarak kadının omzunu sıkmıştım. Tekrar geriye dönerek bütün ağaların yanında olan Mustafa Hamza'nın önüne geçmiştim. Gözlerim yanlarında duran ellerine kaydı, yumruk halinde duruyorlardı. Gözlerime bakmadan;
" Hemen arabaya geç, Boran, Meriç hanım ağanızı arabaya alın"
Boran ve Meriç yanıma geldiklerinde yavaşça arabaya doğru yürüyorduk. Arabaya yaklaşmıştım ki, Boran;
"Ablam helvamızı sen yap olur mu"
"Evet ablam sen yap ağamlar bizi öldürecekler"
Gülerek arabaya binerken patlamada, biri sürü çakıl taşı gibi sivri taşların sırtımı saçma gibi yaraladığını hissediyordum. Canım acıyarak hafif eğik o patlamaya bile uyanmayan çocuklarımın üzerini iyice örtüp, karşıdaki koltuğa oturdum. Sırtımı yasladığım da yaralarım tekrar kendini belli etmişti. Boranlarla bağlantılı olan paravanı kapatıp kulağımdaki sesleri dinleme başladım. Yasin'e seslenecekken;
"Atmaca beni duyduğunu biliyorum. Şahin ile terastayız, çok sinirli ve sinirliyiz haliyle sakinleşsin konuşursunuz"
"Tamam Reis"
"İyi misin"
"Ona söyleme sırtımda birden fazla yara var galiba ama temel olarak iyiyim"
"Tamam yarın konuşuruz"
Telefonu kapatıp, kollarımı göğsümde birleştirdim. Gözlerimi kapatıp başımı cama dayamıştım.
........................................................
MUSTAFA HAMZA...
Arabadan indiğimizde olayın başka olduğunu anlamıştık. Mina yaşlarında bir kızı mayın tarlasına bırakmışlardı. Bütün ağalarla ne yapabiliriz diye konuşurken, gözüm arabanın oraya takılmıştı. Arabanın kapıları kapandığında içim daha da güven kaplamıştı. Behçet ağanın kızı yanımıza gelip savaş ile aynı frekansta konuşmaya başladıklarında iyice çileden çıkmıştım. Jandarmaya haber verdiğimizde Urfadaki ağalarda yanımıza gelmişlerdi. Bütün ağalar yine oyun olduğunu düşünerek hafif etrafımı kapatmıştı. Biz kızı konuşurken, Boran ve Meriç'in arabanın kaputuna bir yumruk attıklarını fark ettiğimizde o tarafa bakmaya başlamıştım ki Savaş'ın; "Tarlada biri var " demesiyle hepimiz zifiri karanlık olan tarlaya gözlerimizi çevirdiğimizde Boran'ın birden;
"Bütün arabalar hemen yönünü tarlaya çevirsin ve farlarınız yakın"
Kan beynime sıçramıştı. Farlar yandığında Meryemcenin tarlada olduğunu gördüğümde nefessiz kaldım. Yaslandığım arabadan destek alarak ayakta durmuştum. Daha fazla dayanamamıştım. Hazar ile aynı anda tarlaya bağırdığımızda bize bakmadan kızın yanına gitti. Biz sessizce ona bakarken o kızı birde sırtına almıştı. O an göz göze geldiğimizde o karşımdaydı ama ben bin kere ölmüştüm. Kanım çekilmişti. Kendi kendine konuşarak bir iki adım geliyor biraz duruyor biraz daha yürüyordu. Attığı her adımda öldüm tekrar dirildim. Tellere biraz kalmıştı ki durdu kızı sırtından indirdi ve önüne aldı. Derin bir nefes çekip uzaklaşmamızı istediğinde herkes uzaklaşırken ben ve Hazar tele biraz daha yaklaştık. Meryemce kızın elini tutup sakince yürümeye başladığında tekrar durdu. Sonradan fark etmiştik. Tarlada önceden kalma eski teller vardı. Meryemcenin ayağına dolanmıştı. Kızı bize doğru yolladığında eğilip onu çıkarmaya uğraştı. Kızı tellerin altından alıp annesine verirken Hazar yönünü tarlaya çevirdiğinde ben arkamı dönüyordum ki büyük bir patlama oldu. Gözlerimi sıkıca kapatmıştım. Onu o şekilde görmek istemiyordum. Hazar omzuma çarparak tellere koştuğunda yaşadığını anlamıştım. Olduğum şekilde kalırken arkamdan geçtiğini anlamıştım. Titriyordu ama deli olduğu için farkında değildi. Kıza ve annesine baktıktan sonra yanıma geldiğinde yüzüne bakmamıştım. Arabaya geçmesini söyleyerek dikkatimi ağalara vermiştim. Arabalara geçerken Hazar kolumu tutuyordu. Sigara yaktığımızda minibüsün kapısını açan Meriç'e bir tane yumruk atmıştım. Boran yanıma gelmeye cesaret edemediğini anlamıştım. Açık kapıdan içeriye baktığımda başını cama dayamış uyuduğunu gördüm. Sigaradan son nefesleri çekip minibüse binmiştik. Hazar çocukların olduğu koltuğa geçip Mina'nın başını dizine koyarak geriye yaslanmıştı. Meryemcenin yanına oturduğumda Hazar ile göz göze geldik. Ağızımı açmama fırsat vermeden;
"Korktun biliyorum, ne kadar bacımda desem çok zorda kalmadıkça dokunamam ona, sarılsana ağam karına "
Meryemceyi kolumun altına alıp anlını, şakağını öpüp koklamıştım. Biraz ona dönerek iyice başını göğsüme yaslamıştım. Karımın kollarımın arasında olması bütün korkularımı alıp götürmüştü. Ben Hazal'ı kaç sene sevdim ama aşk başkaymış. Gözlerimi kapatıp Meryemcenin nefesini dinlerken, Hazar boğazını temizleyerek;
"Şimdi geçen ki gibi canını yakmadan surat ederiz, konuşmayız iki gün yine kendine gelir"
"Oğlum herkesi kendi kurtaracak sanıyor"
"Doktor ya onu benimsiyorlar, dediğimi duydun. Bir de direk Mirza babama söyle sağlam bir fırça çeksin"
"Olur Hazar, o patlamadan sonra kendi de korktu."
"Fark ettim. hadi uyumaya çalış bende uyuyacağım"
......
Ne kadar gittik bilmiyorum ama Meryemce birden kollarımın arasından çıkmıştı. Hazar ile aynı anda göz göze geldiğimizde Meryemceye bakıyorduk. Cebinden çıkardığı telefona bakıp kulağına bastı.
"Efendim"
......
"Leyla'm sakin ben iyiyim,"
.......
"Allah Allah kabus gördün sen mutlaka "
......
"Hadi yat bazen korkutuyorsun beni"
.......
Meryemce Leyla'nın yüzüne kapatmıştı. Tekrar yanıma geldiğinde hafif bir inilti ile oturmuştu. Başını cama yaslıyordu ki Hazar birden;
"Ne olmuş Leyla'ya Meryemce"
"Şey abi, ona, benim sıkıntım veya yaptığım delilikler biraz malum oluyor galiba"
"Nasıl yani"
"Ben vurulduğumda da, kaza geçirdiğimde de bir hafta kabuslar görmüş öncesi de var. Bana aşırı düşkün ondan galiba"
"Anladım, hadi yat sen"
Meryemce tekrar başını cama koyduğunda, hiç umursamıyor gibi yaptım. Yeniden uykuya geçtiğini anladığımda Hazar'dan yastık istemiştim. Oturduğum yere yastığı koyup, Meryemceyi yatırmıştım. Her ihtimale karşılık minibüsün içinde yere oturdum. Yüzüm Meryemceye dönük gözlerimi kapadım.
............
Sabah dördü geçerken konağın önüne gelmiştik. Hazar inerken Mina'yı kucağına almıştı. Boran başını eğerek arabanın içine geçerek Talha'yı kucağına aldığında;
"Sabah alacağım senden hırsımı, Meriç gibi bir yumrukla kurtulamazsın"
"Sen nasıl dersen ağam"
Meryemceyi kucağıma aldığımda uykusunda ''acıyor'' dediğinde anlamamıştım neresinin acıdığını. Kucağıma aldığımda hafif zorlandığımda yanağına tüy kadar hafif öpmüştüm. Avluya girdiğimizde Hazar ve Boran beni bekliyordu. Meriç kapımı açtığında kucağımda Meryemceyle içeriye girmiştim. Meryemceyi yatağa yatırıp kapıya tekrar çıkmıştım. Boranın kucağından Talhayı alıp odaya girdim. Talha'yı Meryemcenin yanına koyduğumda hemen yüzünü Meryemcenin boynuna sokmuştu. Onlara bakıp tekrar avluya çıktım. Hazar'ın omzunda saçlarını azcık dağılmış dudakları hafif açık kızım çok güzel uyuyordu. Almak için elimi uzattığımda Hazar bir adım geriye çekilip;
"Sabaha bir şey kalmadı, minik Dila'mı yanıma alabilir miyim"
"Tamam Hazar'ım "
"Sabahı unutma "
"Unutmam "
Hazar kucağında Mina'm merdivenlere giderken, bende odaya girmiştim. Yatağa baktığımda Meryemce yoktu. Birden lavabodan gelen cam kırılma sesiyle hızla oraya girdim. Banyonun kapısını açtığımda ellerini lavabonun tezgahına dayamış öylece duruyordu. Yanına gittiğimde sessizce;
"Yanlışlıkla düşürdüm cam sabunluğu"
Elimi sırtına koyduğumda derin bir ah ile alt dudağını dişlerinin arasına aldığında, ağızımı açıyordum ki;
"Biliyorum bana sinirlisin, belki konuşmayacaksın ama yardım eder misin? Gömleğimi çıkarayım"
Konuşmadan Meryemceyi kendime çevirip, gömleğinin düğmelerini açıyordum ki, gözlerini sıkıca kapamıştı. Yavaşça kolundan çıkarırken tekrar ah dediğinde dikkat ederek sırtını kendime çevirdim. Patlamada sırtına bir sürü keskin taşın gelip yaraladığını gördüm. Yaraların bazıları gömleği çıkarırken kabuğu kaldırmış olmalı ki ince ince kanıyordu. Parmaklarımı yaraların üzerinde gezdirip;
"Bekle beni burada kıpırdama sakın duydun mu beni"
Sadece kafasını sallamıştı. Kollarından tutup banyodaki mermerden olan oturma yerine oturtmuştum. Odaya girdiğimde telefonu alıp Avşin'i aradım. Uykulu uykulu açtığında;
"Ahu gözlüm biz geldik. Mina'yı Hazar aldı, Talha'nı sana getireceğim Dairenin kapısına çık. Birde Gülcan'ı uyandırır mısın"
Avşin bir şey demeden telefonu kapatmıştı. Talha'yı kucağıma alıp Gülcan'ın dairesinin önüne geldim. Avşin Talha'yı kucağına alıp içeriye girdiğinde Gülcan hafif korkmuş gözlerle;
"Mustafa ağam"
"Gülcan kızım ne olduğunu sorma sabah anlatacağım. Meryemcenin sırtında ufak yaralar oldu. Bir krem bir şey"
"Tamam, ağam tamam. Bekle ben sana bir krem getireyim"
Kremi alıp odaya geldiğimde banyonun kapısı açıktı. Hala bıraktığım yerde, yerdeki ufak halıyı izliyordu. Elimdeki kremi yatağın üzerine atıp, üzerimdeki gömleğimi çıkardım. Pantolonumun ceplerini aynanın önüne boşaltıp, banyoya girdim. Başındaki şalının iğnelerini çıkarırken oldukça sakin duruyordu. Saçlarındaki tokayı çıkardığımda parmaklarımı saçlarında dolaştırmaya başladığımda başını karnıma dayamıştı. Hafif eğilip kollarından tutup ayağa kaldırdım. Üzerindeki pantolonun fermuarını açtığımda gözlerime baktı.
"Seni yıkayalım, sonra yaralarına bakalım"
.....................
Meryemceyi banyodan çıkarıp yatağa oturtup, iç çamaşırlarını ona verdim. Tekrar banyoya girdim. Kısa bir duşun ardında üzerimi giyip odaya girdiğimde Meryemce aynanın önünde oturuyordu. Yatağın üzerindeki kremi aldığımda aynadan görmüş olacak ki;
"O krem olmaz Asi'm o krem olmaz"
"Niye olmaz"
"Onun yüzde sekseni alkol canımı çok yakar"
"Yaksın işte belki anlarsın"
"Azrail ağam ne yapsaydım çok ağlıyordu"
"Meryemce senin arabada iki, karnında iki dört tane çocuğumuz var nasıl yaparsın"
"Ama o annesinin tek kızıymış"
"Meryemce çıldırtma beni çıldırtma, tek kızıymış. Ben sizi kaybetseydim ne olacaktı. Aileni düşün aileni, bizi düşün, hani beni eskiye çevirmemek için uğraşıyordun. Sana bir şey olsa daha kötü olurum ben "
"Mustafa, ben"
"Kes artık sesini, asker geliyordu. Kendine gel artık herkesi sen kurtaramazsın"
"Ben şe-"
"Kalk süreyim şu kremi, sonra yat"
"Özür di-"
"Tamam sus"
"Ama ben"
"Meryemce sus"
"Sen ben-"
"Kız sussana"
Meryemce ayağa kalkıp sırtını dönmüştü. Sırtındaki morlukları, ufak yaraları krem sürmeden ufak ufak öpmüştüm. Krem sürmeyi bitirdiğimde, yüzünü bana dönmüştü. Yüzüne bakmadan dolaba gitmiştim. Geceliklerden yeni aldığını anladığım penye hamile geceliğini elime alıp yanına gittim. Üzerine giydirdiğimde başını eğmişti. Elinden tutup yatağa oturur şekilde yatırmıştım. Islak havluları ve kirlileri banyoya koymuştum. Odaya girdiğim yatağın yanındaki abajurun ışığı Meryemcenin yüzüne vuruyordu. Uyuduğu belliydi. Yanına gidip anlından öpmüştüm. Derin bir nefes çekerek;
"Ah benim huzurunda dinlendiğim kadın, ah benim kokusundan sakinleştiğim kadın. Ben seninle ne yapacağım. Ruhum kadın.. Ben seni kaybetmek istemiyorum"
Yanağını severek ayağa kalktım. Yerime geçtiğimde Meryemcenin benim taraftaki çekmecenin üzerinde duran telefonuna mail gelmişti. Elime alıp şifreyi girdikten sonra maili açtım. Okudukça kan beynime sıçradı;
" O TARLAYA SEN DEĞİL KOCANIN GİRMESİ GEREKİYORDU. KIZIN YANINA GİTTİĞİNDE KONUŞACAKTILAR ONUNLA ...... SENİN CESUR OLUŞUN BENİ SANA DAHA ÇOK BAĞLIYOR... EMİNİM MUSTAFA DA BU HALİNE BAYILIYORDUR.. AZ KALDI BEKLE BENİ... SAVAŞ VARLIOĞLU.....( CELLADIN)"
.................................
Sizi özlemişim....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 31.1k Okunma |
3.32k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |