
SİNAN...
Ömür abla bir adım ötemde merdivenleri çıkarken, omzunun üzerinden bana Gülru'yu gösterip kaş göz yapıyordu. Başımla hayır dediğimde ayağıma basan Mihriban'a baktığımda kucağımdaki Mirza'yı alırken;
"Abi odun musun? Söz dinler misin azcık"
"Olmaz"
"Ya abi sen salak mısın? Gülperiyle birlikteyken bu kadar odun değildin"
"Mihri ağızını toplasan mı acaba"
"Abimmm, yengem bizi boşuna yukarıya yollamadı"
Salonun önüne geldiğimizde herkes içeriye girerken, yanımdan geçen Gülru'nun bileğini tuttum. Ben elime hangi cesaretle tuttum diye bakarken, Gülru bileğini hiç çekmeden sağ omzuma bakıyordu. Hafif eğilip kulağına yaklaşarak;
"Gülru biraz konuşalım mı?"
"Sen mi istiyorsun yoksa ablan ve kız kardeşin dediğin için mi?"
"Ben, ben konuşmak istiyorum "
"Tamam olur"
Elimi gevşettiğimde, önümden kenarda olan sedire yürürken, arkasından onu izliyordum. Gülru sedire oturduğunda korkuluklara yürüyerek aşağıya avluya baktım. Meryemce yengemle göz göze geldiğimizde benim ona ne demek istediğimi gözlerimden anladığından emindim. O akşam Çınar abi yengemin mimik ve vücut dilini okuduğunu söylemişti. Başka bir isimi vardı ama hatırlamıyordum. Korkuluklardan Gülru'nun yanına yürümeye başladığımda önüne eğdiği başını kaldırdı. Göz göze geldiğimizde tekrar başını eğmişti. Yanına oturduğumda yan şekilde bana döndüğünde;
"Tanışalım mı tekrarda "
"Bence konuşmamızın sonunda tanışalım"
"Olur Gülru"
Biraz daha Gülru'ya döndüğümde;
"Şey tatiliniz nasıl geçti."
"Güzel yoğun ve keyifli eğlenceli"
"Mina sana çok düşkün galiba "
"İlk buraya geldiğinde benden çok korkmuş. O zaman ablamız olan Meryemce sultan Mina'nın benden korkup, bizden çekindiğini anladığında hep bizim yanımıza yolluyordu. Zaman geçtikte bana daha çok düşkün oldu. Bir gece rahmetli Talha'mla yanıma geldiler. Beraber uyumuştuk. Amcamdan sonra benim kucağımda uyumayı sevdiğini tatilde kulağıma söyledi. "
"Benden hoşlanmadı ve sevmedi galiba"
"Aslında herkesi hemen sever de işte Rabbim insan oğluna kıskançlık vermiş"
"Öyle Sinan "
"Gülru sen nişan olayı yani sen hiç rahatsız olmadın mı?"
"Olmadım ben amcamın nasıl bir adam olduğunu biliyor ve tanıyorum. Ben ufacık çocuktum amcamın adını gururla bizim evde geçerdi. O adam yani beni isteyen adam çok kötü bir adamdı. Amcamda bu kararı yani düşünceyi bize sundu."
"Anladım sen rahatsız olmadıysan"
"Peki sen ne düşündün Sinan"
"Ben mi? ben çok şaşkınım yani biraz kaç ay önce sohbet ettiğim menekşe gözlü kız, bir kaç ay sonra nişanlım yani karışık bir duygu. Gülru"
"Efendim Sinan"
"İlk duyunca ne hissettin?"
"Bende sabah kahvaltıda duyduğumda çok şaşırdım. Yediğim börek boğazımda kaldı. Fakat abim konuştuktan sonra"
"Evet sonra "
Gülru sol omzumun üzerinden arkaya doğru baktığında bende arkamı döndüm. Merdivenin başında saçları dağılmış bizi izleyen Mina'yı gördüm. Mina kaşlarını çatarak bana bakarken, Gülru biraz sessizce;
"Önce sen istersen bizi izleyen melek olan ilk sevgilini yanımıza al"
Yerimden kalkıp bir kaç uzun adım atıp Mina'yı kucağıma aldım. Başını omzuma koyduğunda, tek elimle saçını severek tekrar Gülru'nun yanına oturdum. Mina başını göğsüme koyduğunda, Gülru ona bakarken;
"Mina'm prensesim sen uyuyordun "
"Uyandım annemde dedi ki sende çık yukarıya dedi"
Yengemin zekasına hayran kalıp, Mina'nın saçını sevmeye devam ederken, o başını göğsümden kaldırıp gözlerime bakarak;
"Sen bu kızla ne konuşuyorsun aşkım abim"
"Tanımak istiyorum Gülru'yu"
"Tanıma sen bu kızı. Hadi kalk biz aşağıya inelim"
"Tanıyayım ki bir daha tatile gittiğimizde oda bizimle gelsin"
"Gelmesin bizimle bu kız"
"Niye prensesim"
"O bizimle gelirse sen onunla yatarsın ama"
Mina'nın dedikleriyle gözlerimi kocaman açtığımda Gülru başını eğmişti. Gülmek ve kızmak arasında kalarak;
"Mina Dila Alibeyoğlu"
"Tamam abiş tamam sustum"
Mina başını göğsüme koyduğunda Gülru 'ya baktım. Başı önünde öylece duruyordu. Boğazımı temizleyerek ;
"Seni dinliyorum Gülru, sonra?"
"Hım sonra, sonrası şey ben seni üzmem ve kırmam. On gün önce amcamın dediği gibi eğer istemezsen amcam bize saygı duyacağını söyledi"
"Gülru bende seni kırmam ve üzmem. Görelim mevlam neyler neylerse güzel eyler"
"Teşekkür ederim Sinan"
Ağızımı açmıştım ki göğsümde sessizce duran Mina birden başını kaldırıp elini yanağıma koyarak;
"Ayyy Sinan abi"
"Efendim bebeğim "
"Bu kızın gözleri ne güzel, çok güzel"
"Öyle mi "
"Öyle bak, bakma abi sen bakma"
Mina ufacık elleriyle gözlerimi kapatmaya uğraşarak bakma demeye devam ederken kulaklarıma naif tatlı bir kıkırtı sesi geldi. Mina'nın oyununa dahil olduğumda, o kıkırtı biraz daha gülmeye döndüğünde tek gözümü açıp karşıma baktığımda o menekşe gözleri gördüm. Derin nefes aldığımda Gülru gözlerime baktı. Tekrar derin bir nefes alıp sessizce;
"Hoş geldin nişanlım"
Gülru yavaşça yerinden kalktığında ona baktım. Adım atmadan kucağımda oturan Mina'ya elini uzattığında, kara kuzum tersler diye beklerken elini tuttu. Gülru hafif onu çektiğinde Mina'm ayağa kalkmıştı. Gülru ayakta duran Mina'nın gözlerine bakabilmek için çömelip;
"Mina prenses önce tanışalım mı?"
"Tanışalım"
"Ben Gülru karaca"
"Bende Mila dila babasının prensesi"
"Bende babasının cadısı"
"Ayy dede ağa sana cadı mı diyor"
"Evet "
"Hım babama söyleyelim dede ağaya kızsın. Biliyor musun benim babam kocaman ağa herkese sözü geçiyormuş"
"Biliyorum. Ben sana bir şey söylemek istiyorum "
"Söyle"
"O yani Sinan abin en çok senin olacak. Sana söz veriyorum her zaman biz ikimiz oturduğumuzda sende bizim yanımızda oturacaksın. "
"Söz mü"
"Söz prensesim"
"Ya dışarı çıkarsanız"
"Seni götürebileceğim bir yer olursa ve Meryemce yengem izin verirse hep yanımda olacaksın"
"Anlaştık ben sana ne diyeyim peki"
"Ne söylemek istersen onu söyleyebilirsin"
"Gülru diyebilir miyim?" kızar mısın"
"Kızmam istediğini söyle prensesim"
"Peki ben artık gideyim"
"Bende geleyim. Ben artık sensiz bu nişanlımla oturmam"
Mina sıkıca Gülru'nun boynuna sarıldı. Gülru beline sarıldığında Mina'm yanağını öpüp kulağına bir şey dediğinde Gülru başını tamam manasında salladı. Mina aldığı cevapla tekrar Gülru'nun yanağını bastırarak öptü. Mina başını omzuna koyduğunda, Gülru ayağa kalkarak kucağında Mina ile yürümeye başladı. Onlar merdivenleri inmeye başladıklarında bende biraz bekledikten sonra yerimden kalkarak merdivenlere yürüdüm. Merdivenleri inerken gördüğüm manzarayla utanmıştım. Ömür abla ve Emrahlar aşağıdaydı. Avluya indiğimde kısa süre önce inen Gülru'ya bakan Demir ve Emir abinin bakışları bana döndü. İki abimin gözünde gördüğüm sinirle bakışlarımı Ağa amcama çevirdiğimde gözlerinde gördüğüm rahat ol bakışıyla hafif düşen omuzlarımı kaldırdım. Emrah ve Yılmaz'ın yanına oturdum. Herkes kendi arasında çaylarını içerken Hazar amcam birden derin nefes alıp;
"Ağam müsaade var mı?"
"Buyur Hazar ağa"
"Ben yani biz artık çocuklar da sağ salim geldiğine göre düğünü konuşalım diyorum"
Mustafa amcam ağızını açmıştı ki Leyla ablam içtiği çayı zoraki yutmuş olacak ki hafif öksürdükten sonra;
"Hazar ağam düğün derken"
"Leyla ufakta olsa yapalım dedik ama "
"Tamam Hazar ağa tamam"
Leyla abla başını eğdiğinde amcam etrafa biraz baktıktan sonra kaşları iyice çatılmıştı. Derin bir nefesle;
"Hazar ağa düğün işini ben sizinle değil dünürümle konuşurum"
"Kendisinin üç çocuğu bir geçimsiz kocası olduğu için şuan burada değil ama"
Amcam Hazar amcama biraz daha dikkatli bakmıştı ki Meryemce yengem kucağında Ömer Hamza'yla yanımıza geldi. Hepimiz ona bakarken, o amcama bakıyordu. Kaşlarını amcam gibi çatıp;
"Beni görmek istemişsiniz ağam"
"Evet neredeydiniz hanım ağam"
Meryemce yengemin kaşları biraz havalandıktan sonra;
"Mirza Asaf uyudu fakat Ömer'in gaz sorunu var uyumadı. Sultan abla çay yapacak onu bekliyorum Mustafa Hamza ağam"
"Hastanelik bir duruma dönerse gidelim mi hastaneye"
"Yok bitki çayı yapıyor ağam Sultan abla"
"Tamam Meryemce hanım"
"Mustafa Hamza ağam beni niye görmek istediniz Ayşegül öyle dedi"
"Evet abiniz düğünü yapalım diyor. Hazır mısınız? "
"Yarın geç olur ağam hazır bütün ailemiz buradayken buyurun yapalım"
"O kadar hazırım diyorsunuz yani"
"Her zaman ağam"
Yengem kucağında Ömer'le yavaş yavaş avluda gezerken, herkes kendi arasında sohbet ediyordu. Biraz zaman geçmişti ki Ünal dede yerinden yavaşça kalktı. Yengemin yanına durup ellerini uzattığında yengem tebessümle Ömer'i battaniyesiyle Ünal dedeye verdi. Ünal dede yerine yürürken Mert amca birden;
"Abla"
"Söyle Merdo"
"Bu ŞAR holding var ya hani, onun yedi tane gemisi varmış ve İbrahim Akdemir'e ortaklıkla yedi geminin üçü onun kum şirketinde"
"Biliyorum Mert. İbrahim ne zamandan beri neyse"
"Abla ben tanıyor muyum bu şirketin başındakini "
"Mert tanısan ne yapacaksın ikidir bu şirketi soruyorsun"
"Abla bilinmez gizli olan bir şirket "
"Mert ne zamandan beri araştırmaya başladın bu işleri oğlum. "
"Abla bir mimar geldi o şirkete ait. Burada büyük bir bina almış onarıyorlarmış"
"Biliyorum Şar şirketinin ana binasını buraya alacaklar. Sen araştırmadan ben söyleyeyim bağlı olduğum sağlık kuruluşunun binalarını o şirketinin mimarları yapıyor. Otuz tane mimar, on beş tane iç mimarı var. Yeri geldiğinde sizin departmana da dahil oluyorlar. "
"Nasıl benim başımda olduğum tarafa"
"Mert'im uzun mevzular sonra konuşalım olur mu"
"Olur abla"
Hepimiz yengem ve Mert amca arasındaki mevzuyu dinlemiştik. Amcam pür dikkat yengeme bakıyordu. Çınar abinin anlattığı kadar vardı. Yengem haddinden fazla, çok fazla güçlü bir kadın ve keskin bir zekası vardı.
Biraz zaman geçmişti ki Hazar amcamın kucağında tekrar uyuklayan Mina'yı gören babaannem bize hadi gidin yatmaya der gibi başını sallayınca ayağa kalkmıştım ki Mina gözlerini açtı. Hazar amcanın kucağında oturup birden yengeme nazlı bir şekilde seslendiğinde hepimiz tebessümle ona bakıyorduk. Mina gözüne gelen bir kaç saçını geriye iterek;
"Annem ben şey hımm şey "
"Ney annem söyle"
"Ben bu akşam şeyle, yani şeyle"
Yengem tebessümle Gülru'ya bakıp tekrar Mina'ya dönerek;
"Ona sormalısın"
Mina Gülru'ya dönerek adını söylediğinde yengem gür bir sesle;
"Mina Dila, düzgün konuş. Bu nasıl hitap. İsmiyle hitap edemezsin"
"Ama anne izin vermişti. Ben ona sordum kızmam dedi"
"Sadece Gülru diyemezsin."
"Ne diyeyim hımm buldum."
"Ne buldun minik kara kurbağa"
"Şey aşkım Hazar amcam, bende Sinan abim gibi nişanlım derim"
Ben içtiğim suda boğulurken, Mustafa amcam gür bir sesle bizim yatma zamanımızın geldiğini bize hatırlatmıştı. Ayağa kalktığımızda Mina da yerinden kalkmıştı. Ellerini önünde bir bileştirip başı önünde bir kaç adım atmıştı ki koskoca Yusuf ağa ayağa kalktı. Önünden geçen Mina'yı kucağına alıp;
"Nereye küçük hanımağa sormadın nişanlına yatacak mı seninle diye"
"Yok dede ağa sormam "
"Niye ki karagül, zeytin sultan"
"Ay zeytin sultan dedi bana. Dede ağa niye bana zeytin sultan dedin"
"Gözlerin tıpkı iki iri zeytin gibi duruyor da onun için"
"Hım teşekkür ederim. "
"Eee sormadın zeytin sultan"
"Sormam dedim yaaaa"
"Neden ama"
"Benim babam gür bir sesle bir şey söylediğinde ben sinirlendim haberiniz olsun der"
Yusuf ağa gibi bizde amcama bakarken, amcam sert bakışlarıyla Mina'ya bakıyordu. Amcamın gözlerinde gördüğüm merhamet ve Mina'ya olan sevgiyi en kalpsiz adam bile anlardı. Gülru yavaşça yerinden kalkıp amcama baktığında amcam başını sallamıştı. Gülru babasının yanına gidip ellerini uzatıp; 'Hadi beraber yatalım nişanlım' dediğinde Mina amcama baktı. Amcamın kaşları çatık olsa da göz kırptığında hemen gülerek Gülru'nun kucağına geçmişti. Bütün gençler odalarımıza yürürken, Mina Gülru'nun kucağından avluyu inletecek kadar gür bir sesle; ' seni seviyorum baba ' dediğinde amcama bakmak istesem de bakmadım. Odama girerken Mina ve Gülru onun odasına giriyordu. Mina bana öpücük attığında gülmüştüm. Başımla konuşmadan iyi geceler diyerek odama girdim.
......................................
MUSTAFA HAMZA...
Gençler odalarına çekildiklerinde, hanımlar da yavaş yavaş odalarına çekilmişti. Avluda duran tek bayan Meryemceydi. Ünal amcanın kucağında olan Ömer'imizi alıp mutfağa doğru yürümeye başladığında herkes ayağa kalktı. Herkes odalarına gitmek için merdivenlere yöneldiğinde oturduğum yerde gidenleri izliyordum. Etrafıma baktığımda konağımda yanan ışıklar çoğalmıştı. Eren avluya girdiğinde konuşmadan izin vermiştim. Konağın gece ışıklarını yakıp konaktan geri çıktığında cebimdeki sigara paketini çıkarıp bir tane dudaklarımın arasına sıkıştırdım. Sigaramı yaktığımda düşünmeye de başladım. Üç gündür aldığım tehditler kendim için değil ama ailem yüzünden beni çok sıkıyordu. Şimdi ne kadar dedeme ve zekasına ihtiyacım vardı. Sigaramı söndürdüğümde mutfak tarafından Meryemce, kucağında Ömer'le odamıza yürüyordu. Yerimden kalkıp hızlı adımlarla odamızın önüne gittiğimde kapıyı ben açmıştım. Meryemce önden ben arkasından odamıza girdiğimizde gözümü kapatıp, burnumdan derin nefes almıştım. Gözlerimi tekrar sakalıma konulan elle açtım. Meryemce tek eliyle Ömer'i tutarken, sağ eliyle sakalımı severek;
"Neyin var"
"Bir şeyim yok gül kokulum"
"Mustafa'm, ömrümü adadığım bir sıkıntın var"
"Yok yavrum ne olabilir ki, ver bakayım adaşımı bana "
Hamza'mı kucağıma aldığımda burnumu boynuna yaklaştırıp derin nefes aldım. Ömer anlamış gibi elini yanağıma koymuştu ki, başımı kaldırdığımda oğlum sanki gözlerimin derinliklerine bakıyordu. Koltuğa oturduğumda Meryemce bacağımın yanına yere oturdu. Başını dizime koyarak;
"Oğlunla içinden konuşma bana söyle içindeki sıkıntıyı"
"Çayını içti mi yavrum"
"İçirdim sevgilim"
"Niye gaz oldu Meryemce Ömer'de normalde yoktu hiç"
"Benim yüzümden olmuş, Sultan abla bana fazla mercimek köftesi yeme gaz yapabilir demişti. "
"Sen yiyorsun oğlana nasıl gaz yapsın"
"Oğlunu ben doyuruyorum ya hani sütten geçti"
"Doğru pardon hatunum. Dikkat et yavrum"
"Ederim kocam. Mustafa'm hazır sende sessiz dururken ben bir üzerimi değiştireyim"
"Git sevgilim sadece üzerini değiştirme ılık bir duş al ben bakarım aslanıma"
Meryemce yerden kalkıp şakağıma dudaklarına bastırdıktan sonra kulağıma yaklaşıp sessizce;
"Dostun burada unutma. "
Gözlerine baktım sadece. Yavaşça yanımdan uzaklaştığında, kollarımda olan oğlumu göğsüme yatırdım. Sırtını sıvazlayarak severken, Ömer'in yavaş yavaş çıkardığı gazı duyduğumda gülmüştüm. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadığımda kalbimden geçen dilime döküldü.
"Acaba büyüdüğünüzü görür müyüm "
Başımı koltuğun sırt kısmına yaslayarak odadaki mırıldanmaları dinliyordum. Biraz zaman geçmişti dudaklarımda hafif bir baskıyla gözlerimi açtığımda Meryemce üzerinde krem rengi saten gecelikle güler yüzüyle;
"Onu tanıdım ve dedim ki; Bu adamdan baba olur ve öyle ki ölsem gitsem benim yerime anne olur"
"Ah sevgilim benim analık sen giyinene kadar"
Meryemce bana gülerken, yerimden yavaşça kucağımda Ömer'le kalktım. Beşiklerine doğru yürürken, Meryemce arkamdan geliyordu. Beşiğin yanına geldiğimde eğilerek oğlu yatağa yatırıp üzerini örtüp, Mirza'nın yanağını parmağımın tersiyle sevdikten sonra doğruldum. Karnımın üzerinde birleşen ellerin üzerine ellerimi koydum. Sağ omzuma yaslanan başla gözlerimi kapadım. Biraz öyle durduktan sonra Meryemcenin elini tutarak önüme çektim. Sıkıca kollarımın arasına alıp başına dudaklarımı bastırdım. Meryemcenin kolları belimi sardığında ;
"Sana her zaman ne diyorum, senin yerin sırtım değil. Senin yerin kalbim, o sırtta çok yük var seni kalbim sırtlansın, seni kalbim taşısın. "
"Mustafa neyin var"
"Bir şeyim yok diyorum ya. Sen ne karar verdin. Ameliyata gidecek misin"
"Evet gideceğim. Bir gece bakarsın oğullarımıza"
"Bakarlar, bakarım yani aklın kalmasın"
"Anlayışın için çok teşekkür ederim"
"Mesleğini çok seviyorsun"
"Evet çok seviyorum"
"Hımmm"
Meryemcenin gözlerine bakarken, karım iyice bana sırnaşıp dudaklarını boynuma bastırdıktan sonra tekrar başını kaldırıp gözlerime bakarak;
"Mesleğimi seviyorum, sana aşığım adam, senin için ölüyorum"
"Ölüm, gitmek kelimeleri yasak sana artık."
"Peki ağam, ne istersen yaparım ağam"
"Yapar mısın gerçekten "
"Yaparım tabi "
"İyi o zaman ayaklarımı yıkar mısın"
Meryemce benden ayrılıp bir adım atmıştı ki bileğinden tutup kendime çektim. Alnına dudaklarımı bastırıp derin nefes alarak öptüm. Göğsüme bastırıp ;
"İyi ki hayatımdasın hatunum. "
"İyi ki kocam iyi ki. Bir dakika bir dakika aklıma yeni geldi uzaklaş bakayım benden "
Meryemceden bir kaç adım uzaklaşıp;
"Söyle karım "
"Sen bu gün niye gömlek istedin. Sen ofiste nasıl gömlek değiştirirsin "
"Lazımdı hayatım"
"Bak, bak lazımmış, o asistan kızlar şirketteyken mi lazım oldu"
"Hoş geldin kıskanç hanım ağa biraz geç geldiniz ama olsun "
"Mustafa Hamza Alibeyoğlu"
"Tamam pes. Demir Şehmuz'u hediye paketi olarak getirmişti. Bende ilgilendim"
Meryemcenin kaşları havalanınca, dudakları da aralanmıştı. Ortamın ateşi yükselmeden kendimi gülerek banyoya atmıştım. Duşa girdiğimde sıcak suyun altına girdiğimde biraz daha rahatlamıştım. Duştan çıktığımda suyun sıcak değil kaynar olduğunu kızaran tenimden anlamıştım. Belime sardığım havluyla odaya girdiğimde yatakta uyuyan karımı görünce dolabı es geçip odanın ışıklarını söndürüp abajurları yaktım. Dolaba yöneldiğimde aynanın pufunun üzerinde duran kıyafetlerimi gördüm. Kıyafetleri elime aldığımda yatağa döndüm. Nasıl güzel uyuyordu gönlümün tek sahibi.
Üzerimi giyindiğimde odanın kapısı çaldı. Duvardaki saate baktığımda gece ikiye geliyordu. Üzerime eşofman üstümü giyindiğimde kapı aynı ritimde çaldığında geleni anlamıştım. Kapıyı açtığımda Boran ellerini karnında birleştirip;
"Ağam özür dilerim az konuşalım "
"Çalışma odasına geç geliyorum"
Kapıyı kapatıp, aynanın önüne geçtim. Telefonumu elime alarak yatağa yaklaştım. Dizimi yatağa yaslayarak Meryemcenin saçlarını sevip şakağını öptüğümde gözlerini hafif açıp;
"Nereye gidiyorsun"
"Çalışma odasında az işim var sevgilim. Sen uyu "
"Tamam hayatım"
Üzerini örtüp odadan çıktığımda Eren ile karşılaştık. Başımla selamlaştıktan sonra merdivenlere yürüdüm. Merdivenleri çıkarken, Baran ile karşılaştık. Göz kırptığımda elindeki sürahiyi gösterdiğinde, bende çalışma odasını gösterdim. Kolay gelsin diyerek odasına girdi. Çalışma odasına girdiğimde masamın önündeki koltukta oturan Boran ayağa kalkıyordu ki elimle oturttum. Boran yerine oturduğunda, bende kapıyı kapatıp kendi yerime geçtim. Sandalyemi masaya biraz daha yaklaştırıp ;
"Seni dinliyorum Boran "
"Ağam Kamil, varlıoğlunu Adar'ın baldızının konağında kalıyormuş"
"Hangi baldızın da "
"Gaziantep'teki Cavit ağanın amcasının hanımı olan"
"Tamam, başka"
"Kamil'e bir şey yapmayacak mıyız"
"Başka Boran ali, başka"
"Cavit ağa her yerde ağalığımı geriye alacağım diyormuş"
"Ağalık o konağa geçecek ama Cavit itine değil. Cantekin'e"
"Cavit'in hiç sevmediği erkek kardeşine. Ağam haddime değil kararlarını sorgulamak ama emin misin ?"
"Eminim, çünkü Cantekin her zaman abisine içinden düşmandı. Şimdi benim kararımla ağalık Cantekin'e geçtiğinde Cavit iyice bilenecek. Şunu unutma aslanım bu topraklarda hiç kimse kendi kanından olmayan birini başta görmek istemez. "
"Nasıl ağam Cavit ve Cantekin öz kardeş değil mi?"
"Başka bir şey var mı Boran Ali"
"Ekrem Ataman boyundan büyük bir işe girmiş ağam"
"Ne işine"
"Melihşah ağamın mallarına el koymuş"
"Sebep"
"Onun kendi sulama kanalından akan sudan yetiştiği için"
"Onun su kanalı öyle mi? "
"Öyleymiş ağam. "
"Belli oldu faremiz aslana kafa tutmak istiyor, bırak tutsun. Toplantıdan sonra Savaş'ın işine ortak olmak için kolları sıvamış"
"Ağam sen "
"Devam et aslanım devam et"
"Varlıoğlu Mardin'den Saruhan ve Yıldırım'a depo aldırmış. Beyaz işine gireceklermiş ya. Saruhan ve Yıldırım da ağalıklarını kuracaklarmış"
"Boran kimler var şu ağalık oyununda"
"Buradan Saruhan ve Yıldırım Savaş'ın peşinden ayrılmıyorlarmış. Şanlı Urfa'dan Sami, Çağlayan, Eyüp. Diyarbakır'dan Devrim, Tuncay ve Civan. Gaziantep'ten Ecevit, Selim ve Fethi ağam"
"Bunların bağlı olduğu aşiretler ne diyor"
"Gizli yapmaya çalışıyorlar ama ağalar senden emir bekliyorlar sana getirmek için"
"Bırak biraz ağalık oynasınlar yazık. Ben büyük ağaları olarak izin veriyorum "
"Ağam, güçlenirlerse başlarını koparmakta azcık zorlanırız. Saydıklarımın araplarla bağlantısı var. Bu adamlarda uyuşturucu işini yönetiyor"
"Allah kerim oğlum. Ben ölürsem de arkanda dört tane ağan var. "
"Ağam sen öldükten sonra gözüm ne ağa görür nede Mardin. Yakarda giderim"
"Tamam var mı başka bir şey"
"Ağam Varlıoğlunun karısı ve iki çocuğu varmış. Onları da İtalyan bir arkadaşına emanet etmiş buradaki yapacağı olaylardan dolayı. Bu İtalya'nın da büyük ağası varmış bir gece bu dostu para kaybediyor kumarda ve bu büyük adam evinde ne var ne yok almış. "
"Karısını ve çocuklarını alıp götürmüşler ve bu pezevenk burada mı duruyor"
"Ağam senin kolun uzundur sen bulamaz mısın "
"O ite değil iyilik kestiğim tırnağımı vermem"
"Yıkmış etrafı ağam. Duyduğu dakikadan beri içiyormuş"
"Hep güçsüzdü. Hep işini birilerine verirdi. Eşref nasıl bir şeyi yok değil mi"
"Yok abim iyi."
"Az sabır onu da alacağım yanıma. İt yemeği yemekten iyice sinirli biri oldu"
"Ağam abim dostunun adını söyledi."
"Söyle bakalım adını oda sırf oğlumun tabutunu taşıdığı için hakkı kalmasın itin üzerimde"
"Marco lombardi "
"Peki o büyük adamın adını biliyor musun, yani öğrendiniz mi"
"Adamın adını kimse bilmezmiş, o marco ona diablo diyormuş ne demekse"
"Şeytan demek"
"Anladım ağam. Bu kadar bendeki haberler. Sabahta havaalanına Erhan gidecek ağam, dediğin gibi dinleme cihazı olan arabayı vereceğiz ağam"
"Tamam içinizdeki son yılanı da çıkaralım. Çünkü o finoyla işim bitti"
Boran başını sallayarak odadan çıktı. Sandalyemi biraz geriye iterek başımı duvara yasladım.Gözlerim kapalı eşofmanımın cebindeki telefonumu çıkardım. Tek gözümü açarak İtalya'da yaşayan görünürde tamirci ama iş adamı olan üniversite den dostum Erdem'i aradım. Bir iki çaldıktan sonra;
"Mustafa Hamza hayırdır bu saatte"
"Sana da hayırlı geceler Erdem. Rahatsız etmiyorum inşallah"
"Yok canım estağfurullah. Bu saatte arayınca merak ettim"
"Önemli bir şey değil nasılsın "
"İyim ALLAH'ıma çok şükür. Sen nasılsın"
"İyiyim iyi. İş güç çoluk çocuk"
"Ağalık desene şuna. Sana zamanında dedim. Benimle gelseydin şuan seninle aynı uçak şirketine ortaktık. Sen gibi fizik dehası harcanıyorsun be adamım"
"Bazen hayatın bize sunduğuna boyun eğmek zorundayız. Hem şimdi dedemin yerine geçmeseydim. Bir kızım iki oğlum olur muydu"
"Kızım mı? oğullarım mı?. Lan ne ara evlendin sen"
"Sen Avusturya'dayken."
"Hadi lan oğlum peki karın ağa kızı falan mı? Karım demedin zorla mı oldu"
"Ulan Erdem sana haftaya bilet keseyim gel gör susmayacaksın belli"
"Yok toplantılarım var. Zorla mı oldu"
"Uzun ve güzel bir hikaye, bir ara gel akşam yemeğine sabah kahvaltıda gidersin"
"Olur olur. Hadi çıkar ağızındaki baklayı"
"Marco Lombard-"
"Adamın iki tane ufak barı var. Adını duyurmaya uğraşıyor. Minicik mafyalık yapıyor anlayacağın. Sen niye soruyorsun"
"Bu Savaş var ya"
"Hani senden korkup elini kolunu neredeyse bağlatıp dövdüren adam"
"Aynen dostum o. Bu adam onun dostuymuş"
"Anlaşıldı lağam faresi, fındık faresiyle dostluk kurmuş. ee"
"E'si bu adam bu Savaş'ın ailesini saklıyormuş sonra diablo-"
"Mustafa Hamza'm sakın dostum o adama bulaşayım deme. Bu adam öyle illet pis bir adam ki anlamazsın. Onun ana bacı kavramı yoktur. Cezaları çok pistir"
"Erdem sakin dostum o adam iste Savaş'ın ailesini marco denen adamın elinden almış"
"Nedensiz yapmaz. O marco bir kaç zamandır ayağına dolanıyordu. Kendine borçlandırmıştır yüzde doksan. Bu diablo insanın en zayıf karnını bulduğunda inlete inlete adamı öldürür. Geçenlerde benim uçakları bakım yaptığım garaja getirdiler birini benzin dökerek yaktı."
"Tamam Erdem "
"Mustafa'm sen şuan korkmadın ve hiç korkmazsın bilirim. Sen bilirim ölüme gözü kapalı gidersin ama bu adam yüzünden ölmeni yediremem. Bak bu adamın ailesi hiç bir şeyi yok sadece bir kaç tane seçili dostları var. O dostları için canını vereceğini duydum en sadık adamı Gabriel'den. Onun için dost oldun mu yaşarsın ama düşman oldun mu ölürsün derler"
"Anladın korkmadım ama senin için geri çekiliyorum"
"En iyisini yaparsın. Bak Mustafa çocukların olmuş sakın tamam mı dostum. Bu adamın her dilde adı şeytan. Sinirlendi mi gözlerinin altı kıpkırmızı olduğu için şeytan lakabını aldı"
"Doğruyu söyle kaç senedir sohbetin var"
"Uzun yıllardır ama dostum değildir. Benden bir kaç uçak aldı. Birde bir kaç ortaklık. Ben genelde Gabriel'le muhatap oluyorum"
"Peki tanıyor musun dostlarını"
"Kimse görmedi ve tanımaz. Onlara bir şey olacak diye çok sıkı tedbirle saklıyormuş."
Erdem'e cevap verecekken çalışma odasının kapısı açıldı. Gözlerini ovuşturarak Meryemce içeriye girmişti. Ufacık kız çocuğu gibi kapıyı kapatıp yanıma geldi. Bacaklarıma oturup yüzünü boynuma koyduğunda dudaklarımı başına bastırmıştım ki kulağıma birden Erdem'in gür sesi geldi. Birden kendime gelerek;
"He.. mm tamam ya tamam"
"Ne oluyor oğlum ya"
"Bir şey yok ben seni sonra yine ararım Erdem. Teşekkür ederim kardeşim verdiğin bilgiler için"
"Aha yakalandın mı yengeme Mustafa'm. Ulan gülemiyorum da. Allah'ım sen nelere kadirsin. Koskoca Azrail ağa herkesin korktuğu Mustafa Hamza"
"Çok sevdiği dostunu elleriyle boğarak öldürdü"
"Oldu tanımıyorum ama yenge hanıma saygılar ve selamlar. En yakın zamanda seni bu hale getiren kadını görmeye geleceğim"
"Ve aleyküm selam beklerim vecihi"
"Vecihi sendin bir kere"
"Erdem "
"Oldu ağam, Allaha emanet ol"
Erdem ile gülerek telefonları kapadığımızda Meryemce elini boynuma koymuştu. Şakağını öperek;
"Neyin var yavrum"
"Uykum var, yorgunum birde sen gelmeyince uyuyamadım"
"Hadi gidelim yatalım bir iki saat sonra kalkacağız"
Meryemce sadece başını sallamıştı. Sağ elimi bacaklarının altından geçirip kucağımda karımla ayağa kalktım. İyice zayıflaması canımı sıkıyordu. Zorda olsa kapıyı açıp çıktığımda Hazar'la karşılaştık. Hazar kaşlarını çattıktan sonra;
"Ne oldu Meryemce'ye neyi var"
"Uyuyor bir şeyi yok"
"Oğlum sende şunu zırt pırt kucağına alma. Doğuma kadar hiç kucağında görmedim. Doğumdan sonra maşallah"
"Ulan beni mi kıskanıyorsun, onu mu anlamadım"
"Her zaman seni sevgilim"
"Ulan Hazar. Sen nereye "
"Leyla'm dama çağırdı. Bir şey konuşacakmış benimle"
"Bu saatte?"
"Nikahlı karım değil mi oğlum sana mı hesap vereceğim."
"Yavaş gel bir şey mi oldu da bu saate çağırıyor demek istedim"
"Bilmiyorum sesi bozuk gibiydi. Alırım kanatlarımın altına düzelir"
"Ulan"
"Kıskanma Mustafa'm her zaman seninim"
"Ulan yürü git"
Gülerek bir adım atmıştım ki Hazar tebessümle;
"Sence aşk nedir. "
"Meryemce"
"Susuyorum ve Merinosumun yanına gidiyorum"
Merdivenleri kucağımda karımla inerken derin nefes aldım. Kapının önüne geldiğimizde zorda olsa kapıyı açtım. Odanın içine bir adım attıktan sonra kapıyı ayağımla kapadım. Meryemceyi kendi tarafıma yatırıp başındaki tülbenti açtım. Saçındaki tokalıyı çıkarıp saçlarını saldığımda Meryemce hafif uyanmıştı. Bağlamalı feracesinin iplerini açıp üzerinden çıkararak kenara attım. Yavaşça yastığıma yatırdığımda kedi gibi mırıldanması hoşuma gitmişti. Üzerimdeki eşofman üstümü çıkarıp feracenin yanına attım. Meryemcenin yanına uzandığımda vakit kaybetmeden elini şah damarıma koyarak yüzünü boynuma gizledi. Elimle biraz daha kendime çekip gözlerim kapalı dudaklarımı saçlarına bastırdım.
............................
Gözlerimi kulağıma gelen ezan sesiyle açtım. Başı hala boynumda duran karımın başını öptükten sonra, kolunu severek;
"Hatunum, hadi uyan ömrüm ezan okunuyor"
"Hımm "
"Hadi yavrum uyan "
"Beş dakika daha ne olur"
"Niye böyle uyuyorsun. "
"Sultan ablanın kurbanı oldum "
"Nasıl yani"
"Çocuklara içirdiği çayın içine melisa adaçayı falan koyup bana da içirdi. Sonuç bu"
"Bitki çayı içmeni istemiyorum"
"Bir şey yok onlarda iyiyim merak etme"
Meryemce şah damarımın üzerine dudaklarını bastırıp yatakta oturdu. Elini hafif göğsüme vurup;
"Hadi kalksana beni uyandırdın"
"Ben biraz daha gözlerimi dinlendireyim sen abdest alana kadar"
"Niye ki ağam"
"Sabaha kadar üzerimde uyudun kemiklerin battı hiç uyuyamadım. Evlendiğimiz zaman ki kilondan rahat on kilo azsın"
"Biliyorum "
"Birde biliyorum diyorsun. Yemek ye azcık"
"Tamam kocam, tamam aşkım yiyeceğim"
Yatakta oturup elimi Meryemcenin yanağına koyup;
"Sen niye zayıflıyorsun doktor hanım"
"Şey ben normal yiyorum ama çocuklar fazla süt içtikleri için "
"O zaman daha çok ye yavrum"
"Olur hadi kalkalım"
Meryemce zorda olsa yataktan kalkıp banyoya girdiğinde, bende yatakta oturdum. Yüzümü ovuşturduktan sonra ayağa kalktığımda banyonun kapısı açıldı. Bir iki adım atmıştım ki Meryemcem göz kırpıp yanımdan geçti. Banyoya girip abdest alıp çıktığımda Meryemce beni bekliyordu. Hemen önünde serili seccademe geçtim.
Niyet edip namazı kıldığımızda her zaman yaptığım gibi karımın arkasına geçip oturdum. Dua için açtığı ellerini ellerimin arasına alıp onunla birlikte dua etmeye başladık. Duamız bittiğinde ayağa kalktık. Meryemce'nin elindeki seccadeyi katlarken, belinden sarıldım. O güzel mırıldanma sesi kulağımda dans ederken tek elimle tülbentini açtım. Dudaklarımı boynuna bastırdığımda elini karnındaki elimin üzerine bırakmıştı. Meryemceyi kendime çevirdiğimde yanağına dudaklarımı bastırmıştım ki odamızın kapısı birden açıldı. Meryemceden uzaklaştığımda uykulu prensesim yavaşça kapıyı kapatıp bize doğru yürüyordu. Meryemce eğilerek Mina'yı kucağına alıp sıkıca sarılmıştı. Yanağını öptükten sonra yere indirdi. Mina annesin gözlerine baktığında Meryemce eğilerek onun göz hizasına geldi. Elini Mina'nın yanağına koyarak;
"Prensesim günaydın"
"Güünaydıııın annneem, babacıım"
"Prensesim seninle biraz konuşabilir miyiz "
"Tabi anne ciddi mi konuşacağız"
"Evet annem"
"Babamı da yanıma alabilir miyim"
"Tabi ki alabilirsin"
Mina önüme gelince kucağıma aldım. Mina ile ikimiz kütüphaneye geçtiğimizde Meryemce peşimizden yanımıza geldi. Siyah berjerime oturduğumda Meryemce de kendi berjerine oturdu. Mina'yı sağ bacağıma oturttuğumda küçük çawreşamın elini karnıma koydu. Ona tebessümle baktıktan sonra dudaklarımı başına bastırdım. Ben o şekilde Meryemceye bakarken, Mina;
"Seni dinliyorum annecim"
"Akılı kızım benim. Mina'm bak şimdi prensesim. Babanız kardeşlerin doğduğu gün sana ve Talha'ya kapıyı çalmadan girmeniz için izin vermişti."
"Evet annecim"
"Artık eskiye dönüyoruz prenses kapı çalınacak annem. Çünkü anne ve babanın odasına kapı çalmadan daha doğrusu ne demiştik. Kapı kapalıysa çalmadan, içeriden gel sesi duymadan girmiyorduk değil mi prensesim"
"Evet anneciğim. "
"Sende okula başladığın gün bizde senin kapını çalacağız güzelim"
"Anladım annecim. O zaman bu gün için özür dilerim"
"Önemli değil annem bilmiyordun ki"
"Anne!"
"Yavrum"
"Babam seninle artık konuşmaya başladı mı yine"
"Baban bana küs değildi ki Mina"
"Hayır hayır öyle değil. Hani benim bir kardeşim olacaktı ya, sen kaza geçirdin öldü hani"
"Evet annem"
"He babam o zaman dedi ki ben anneni geceleri ve sabahları kardeş alması için kandırıyordum demişti. Onun için dedim konuşuyor mu babacım seninle diye"
Meryemce gülmeye başladığında Minayı biraz kendime çevirdi. Gözlerimin içine bakıyordu. Elimi yanağına koyduğumda başını hafif eğip;
"Babacım"
"Benim kendi küçük aklı büyük kızım. Senin bir sürü kardeşin var daha da olacak inşallah ama ben annenle artık konuşmayacağım kardeş alsın diye. Anlaştık mı prensesim "
"Baba lütfen ben kız kardeş istiyorum babası sen, annesi annem olan bir kız kardeş. Konuş annemle alsın bana "
"Mina"
Mina ellerini yanaklarıma koyarak;
"Babacım lütfen lütfen. Söz artık şımarmam. Sizin odanıza hiç girmem. Yaramazlık yapmam. Bana bir kardeş alın ne olur lütfen"
Mina'nın gözlerinden ince ince yaşlar dökülürken, her zaman ki gibi sessiz ağlamasına hayran kalırken, iki arada kalmıştım. Meryemce ayağa kalkıp kucağımdan alıp tekrar koltuğuna oturdu. Yüzüne gelen saçlarını geriye iterek;
"Prensesim şımaracaksın ama dozunda. Bu odaya gireceksin ve kararında yaramazlık yapacaksın."
"Anne babam almıyor ama kız kardeş bana"
"Bu sefer ben konuşacağım. Ben sana o kız kardeşi babana aldıracağım, sen ağlama"
"Söz mü anne"
"Söz kızım söz"
"Ne sözü"
"Anne sözü, atmaca sözü, şahin sözü, deli doktor sözü bayan ateş sözü"
Mina Meryemcenin boynuna sıkıca sarıldığında, Meryemce gözlerime bakıyordu. Başımı önüme eğdiğimde Mina aldığı derin nefesle onlara baktım. Mina annesinin boynunu öpüp;
"Seni seviyorum gül kokulu annem"
Mina sıkıca sarılmaya devam ederken, Meryemce saçlarını seviyordu. Benim uzun zamandan sonra sevdiğim en güzel manzaraydı. Benim iki kıymetli güllerim. Mina emanetim huzurum kızımdı ama ben gözlerimi kapatıp başımı koltuğun arkasına yasladım. Gözümün önüne çok eskiden gördüğüm rüyam gelmişti. O zaman anlam verememiştim. İki delikanlı ve iki esmer güzel genç kız hüzünle bana bakıyordu. Erkekler tıpa tıp birbirlerine benzerken, kızlar farklıydı. Gözlerimi açtığımda Meryemce kucağında uyuyan kızımız seviyordu. Hızlı yerimden kalktığımda karım benden korkmuştu. Gözlerime baktığında sessizce;
"Ben "
"Mustafa'm kızımızı yatağa yatırır mısın?"
Mina'yı kucağıma aldığımda gözlerini açtığında alnına dudaklarımı bastırdım. Burnumdan derin nefes aldığımda, Mina elini yanağıma koyarak;
"Seni çok özledim kahraman babam. Seni çok seviyorum"
"Bende başımın püskülü tatlı belası. Bende seni çok seviyorum"
Gülerek yatağa bıraktığımda Meryemce üzerini örttü. Yatağa oturduğumda Meryemce üzerindeki feracesini çıkararak beşiğe yürüdü. Uyuyan oğullarımızın üzerini örtüp yanıma geldi. Yere bacaklarımın arasına oturduğunda saçlarını severken;
"Mina on yaşına geldiğinde kızı düşüneceğim"
"Şunu unutma ağam onu ben yetiştiriyorum. Ben yetmiş yaşıma geldiğimde bile o kızı bize yaptıracak"
Oturduğum yerden zorda olsa ayağa kalktığımda, Meryemce yerde oturuyordu hala. Dolabı açtığımda boş gözlerle kıyafetlerime bakarken, omzumda hissettiğim elle yanıma baktım. Gözlerime bakan karımla;
"Korkuyorum anlıyor musun? sana bir şey olacak ve sen gideceksin diye korkuyorum. Sana bir şey olursa olmaz karım olmaz. Ben sensiz yapamam. Elini koyduğun omuzlarımda o kadar yük o kadar dert var ki. Ben onları taşıyorum ama kalbim senin yokluğunun ağırlığını taşımaz. "
"Mustafa"
"Meryemce ben seni çok geç ve çok zor buldum ama sen beni mutlu etmek için her şeyi"
Meryemce sıkıca boynuma sarılıp;
"Tamam kocam tamam bu bebek mevzusunu rafa kaldırıyoruz. "
Meryemcenin beline kollarımı dolayarak boynunu öptüm. O sevdiğim ince parmaklar saçlarımın arasına gezerken;
"Ben avluya çıkacağım sende masa hazır olduğunda gelirsin tamam mı bebeğim"
Meryemce sessizce tamam demişti. Ondan ayrılıp dolabımdan kıyafet alacakken, Meryemce elini uzatıp lacivert takımımı çıkardı. Üzerimi giyinirken Meryemce uyanan Mirza'nın karnını doyurmak için koltuğa oturdu. O Mirza ile ilgilenirken, başına dudaklarımı bastırıp odadan çıktım. Avluda hafif ayaz vardı ama içerideki duygudan çıkmama iyi gelmişti. Kızlar masayı açarken yapamadıkları için eğilip yardım ettiğimde Gülendam;
"Ağam"
"Efendim "
"Sen nasıl ağasın "
"Niye Gülendam"
"Bilmem bizim babamız bile bize emir verirken biz senin çalışanınız"
"Bir siz benim çalışanım değil bize yardım eden kıymetli kızlarımızsınız. İkincisi baban sizin babanız değilmiş"
"Öyle beyim eniştem bunlara hiç iyi davranmadı"
Arkama baktığımda Sultan abla üzerindeki önlüğüne elini silerken;
"EE ablam o zaman bana bir kahve yapsın bu Gülendam hanım"
"Hemen ağam"
Gülendam koşarak giderken Sultan abla gülerek;
"Senin kalbin senden bile büyük beyim. O gözündeki merhameti daima diri tut"
Sultan abla gittiğinde bende sedire oturmuştum. Kahvem gelene kadar masada olan sabah gazetelerine bakıyordum. Biraz zaman sonra kahvem ile birlikte yanıma Hazar ve Bedirhan yanıma oturdu. Gülendam hemen size de yapayım diyerek gitmişti. Kahvemden bir yudum almıştım ki bütün erkeklerin sırayla avluya geldiğini fark ettim. Oturduğum yerde dikleştim. Sol tarafıma oturan Yusuf ağaya hafif döndüm. Kızlar herkese sabah kahvesi getirdiğinde Yusuf ağa omzumdan arkama bakıp güldüğünde başımı o tarafa çevirdim. Mina bizim odadan çıkmış merdivenlere doğru yürürken göz göze geldik. Ellerini dudaklarına götürüp öptükten sonra bana doğru atmıştı. Göz kırptığımda avluyu inletircesine ''Allahım ben babamı çok seviyorum '' dediğinde herkes gülmüştü. Merdivenleri çıkarken Yusuf ağa;
"Mina çok akıllı bir kız ağam"
"Öyle uslu, nazlı ve dilbaz "
"Öyle dün gece benim hanımda aynısını dedi"
"Yusuf ağa bir şey soracağım"
"Buyur ağam"
"Menekşe hanımda, yani iki hanımızda buradaydı"
"Ağam böyle ilk defa oldu. Ben kalmaya bir yere giderken hep tek giderim. Birini alsam diğeri belli etmese de üzülüyor. Onun için gönülleri kırılmasın diye hep tek giderim. Fakat içimden hatun hanıma hala kızgınım. Gülru on beş yaşına kadar bir gece onun odasında bir gece diğerinin odasındaydım. Üç senedir kendi odamdayım çünkü kalbe iki sevgi ağır ağam. Hatun hanım beni dinlendirirken Menekşe diliyle neşesiyle rahatlatıyor. "
"O zaman dün gece hiç rahat edemediniz"
"Aksine çok rahat ettim."
"Nasıl yani"
"Hatun hanım, Menekşe hanımla aynı odada kalınca, Hatunun odasında ben kaldım. "
"Anladım yine de çok zor bir durum"
"Haddinden fazla. Ben size bir şey sorabilir miyim ağam"
"Buyur Yusuf ağa"
"Hanım ağamız doktor yani şey"
"Anladım devam et Yusuf ağa"
"Hanım ağamız o gün dediklerinde yani "
"Meryemce hanım böyle şeylere çok karşı ve sert duruş sergiliyor. Fakat dilinden yalan çıkmaz ne konuştuysa gönlünden geçendir. "
"Belli farklı bir hanım, hanım ağamız. Allah yanınızdan eksik etmesin. Başka bir hanım sol tarafınıza yerleştirmesin"
"Amin Yusuf ağa amin"
Boş fincanlar toplanırken, bizim odadan Melek ve Peri kucaklarında oğullarımla çıktılar. Meleğin kucağındaki Ömer Hamza sanki etrafı kesiyormuş gibi bakarken, Peri'nin kucağındaki Mirza Asaf sanki birini arıyor gibi bakıyordu. Ağalığı bir tek bundan sebep sevmiyordum. Şimdi ikisini kucağıma alıp yoğurmak isterken, sadece gözlerimle seviyordum. Perinin kucağındaki Mirza Asaf'ı dayım isteyince, Ünal amcam Meleğin kucağındaki Ömer Hamza'yı istemek yerine ağırca yerinden kalkıp Meleğin kucağından oğlumu aldığında hafif boğazımı temizleyerek;
"Ünal ağa niye hep Ömer'i kucağında görüyorum "
"Aslında özellikle Ömer Hamza değil ağam. Benim torunlarım, Ahmet'in torunları veya Mirza'nın tüm torunları benim torunlarımdan farksız benim içim. Tırnaklarına zarar gelse içim kan ağlar buna Mina kuzumda dahil fakat bu ikizler bakışlarıyla yada nasıl oluyorsa kendine çekiyor insanları farkında değil misin ağam"
Ağızımı açtığımda, Mirza Asaf'ı göğsüne yatırmış olan dayım gülerek;
"Ünal"
"Buyur Reşat ağa"
"Ben biliyorum niye bütün büyükler böyle. Buradaki bütün büyükler asi ağanın küçüklüğünü görenler yeniden Mustafa ağayı gördüğü için öyle. "
Yusuf ağa bile başını gülerek salladığında oğullarıma baktım. Bakışlarındaki kendime baktım. Sırtımı sedire yaslamıştım ki gençler dikkatimi çekti. Bir şeyin peşinde oldukları çok belliydi. Yavaşça yerimden kalkıp kenarda çocukları ayarlayan Sinan'ın yanına geçtim. Elimi omzuna koyduğumda;
"Aaağam amca"
"Söyle oğlum"
"Biz akşam geldik ya hani. Üzerine bir sürü sürpriz olaylarda olunca"
"EE "
"Şey ağam biz yengeme teşekkür etmek istiyoruz"
"Edin Sinan"
"Ağam öyle değil. Bizim yengeme hep söylediğimiz bir şarkı var onunla teşekkür etmek istiyoruz"
"Söyleyin oğlum benden izin mi bekliyorsunuz"
"Şey ağam hani şeyler ve şey"
"Sinan oğlum "
"Yusuf ağ, Yusuf babalar burada ya hani biz aman ya"
"Baba demen çok hoşuma gitti aslan parça fakat o kıskanç baban duymasın. Adam hala Melek ve Peri halan bana abi diyor diye kıskanıyor. Tamam söyleyin aramızda yabancı yok biz bizeyiz zaten. "
Sinan gülerek başını salladığında, saçlarını karıştırarak yerime geçtim. Gözümle çocuklara bakmaya başladım. Herkes bir yere gizlendiğinde avludaki herkes bir şey döndüğünü anlamıştı. Biraz zaman geçmişti ki bizim odanın kapısı açıldı. Meryemce üzerinde siyah üzerine pembe, kırmızı ufak gül desenleri olan bir elbiseyle başındaki tülbentini kenarlarını düzelterek avluya yavaşça gelirken tekrar aşık olmuştum karıma. Tam avlunun ortasına gelmişti ki çocuklar bir ağızdan ;
Kimseyi görmedim ben
Senden daha güzel
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha özel Kimselere de bakmadım
Aklımdan geçen
Kimseyi tanımadım ben Senden daha güzel Senden daha güzel
Senden daha güzel
Senden daha güzel Sana nerden rastladım?
Oldum derbeder
Kendimi sana sakladım
Senden daha güzel Kimseleri de takmadım
Ölsem değişmem
Kimseyi tanımadım ben
Senden daha güzelSenden daha güzel
Senden daha güzel
Senden daha güzelKimseyi görmedim...
Çocukların şarkısı bittiğinde gülerek kollarını açtığında hepsi sarılmıştı. Avludaki herkes güler yüzle manzaranın tadını çıkarırken, Sultan abla yanıma gelerek masanın tamam olduğunu söylemesiyle herkesi masaya buyur ettim. Hepimiz yavaşça masaya yürürken, Meryemce mutfağa geçmişti. Masanın bir tarafında erkekler, bir tarafında hanımlar oturduğunda bir tek masada Meryemce eksikti. Mutfak tarafına baktığımda elinde kocaman tava ile gelen karımla gülmek istemiştim. Peşinde Gülendam da iki tava ile gelirken herkesin dikkatini karım çekmiş olacak ki garip bakıyorlardı. Hatun hanım birden;
"Hanım ağamız hiç hanımlık yapmıyor galiba Mustafa ağam"
Masada hafif bir gülme sesi oluşmuştu. Meryemce yanıma oturduğunda Yusuf ağa karısına dönerek;
"Hanımağamız hamileyken bile Melihşah ağanın konağında mutfağa gidip salata yapmıştı Hatun hanım."
Hanımlar karıma bakarken, Meryemce gülerek başını önüne eğdiğinde afiyet olsun demiştim. Hanımlar kahvaltı eşliğinde hafif sohbet ederken, erkeklerde iş konuşuyordu. Biraz zaman sonra Demir'in telefonu çalınca yüzüme baktı. Elimle izin verdiğimde açmıştı. Biraz dinledikten sonra yüzünü biraz düşürerek 'tamam akşam gelirim şiyar' diyerek kapadı. Kadir elini Demir'in koluna koyarak;
"Demir İstanbul'daki iş mi"
"Evet Kadir abi, galiba ikimizin teklifini kabul etmeyecekler. Karataşların teklifini kabul edeceklermiş. Tahir bey için çok aşırı disiplini diyorlardı ya"
Kadir'inde yüzü düşünce mevzuyu bildiğim için;
"Peki ne yapacaksın veya yapacaksınız ikiniz"
"Ben akşam gideceğim ağam. Belki sabah kısa bir anda olsa konuşma fırsatı bulursam belki çeviririm"
Ben başımı sallarken, Meryemce çayından bir yudum aldıktan sonra ;
"Demir bey adamları şimdi arayın konuşalım"
"Nasıl yani Hanım ağam"
"Arayın siz, hoperlöre alarak konuşun"
"Hanımağam, Tahir Mert bey ısrardan hiç ama hiç hoşlanmaz."
Meryemce başını sallarken, Mert araya girdi.
"Evet abla bir kere ben iş yaptım ortak onunla. Hiç hoşlanmazlar kardeşi de öyle. Biz büyük binalar, iş merkezleri yaparken onlar site yapıyorlar Demir beyin dediği gibi hoşlanmazlar abla"
Meryemce tamam manasında başını salladıktan sonra cebinden telefonu çıkardı. Masanın üzerine koyarak rehbere girdiğini gördüm. İsimleri geçerken birden durdu ve bir numarayı aradı. İki defa çaldıktan sonra kalın güçlü bir ses;
"Selamın aleyküm Meryemce "
"Ve aleyküm selam Tahir abi, bu saate rahatsız ettim seni ama"
"Yok ne rahatsızlığı ben çoktan şirketteyim. Sen nasılsın"
"Ben iyiyim Tahir abi, Mardindeyim biliyorsun. Çocuklarla, Mina ile hayat gidiyor işte"
"Hediyelerimi aldın inşallah"
"Aldım abi Allah razı olsun. Tahir abi ben seni bir şey için aradım"
"Nedir bayan ateş pardon Alibeyoğlu olacaktı artık"
"Ben bu sabah duydum ki Karataşlarla ortaklığa giriyormuşsun"
"Aslında Karaca yapı diye iki kardeşin ve bir ortağın ufak bir yapıya şans verecektim. Burak da tamam demişti. Fakat iki gündür buradaki müdürü farklı davranış sergileyince bende vazgeçtim"
"Sahipleri Demir ve Emir karaca mı abi"
"Evet Meryemce, Şiyar diye bir müdürleri var. Bizimkileri tehdit edince, üzerine Burak ve hanımını yemek yerken biraz rahatsız edince bende bu işi Karataşlara vermeye karar verdim. Sende bilirsin ki benim kardeşlerim kıymetlidir"
"Bilirim abi"
"Meryemce bak Burak geldi sesini hoperlörlerdeydi ona sor istersen"
"Tamam abi, Burak nedir durum "
"Meryemce hanım, Demir bey çok mert bir adam, kardeşi de aynı fakat müdür böyle nasıl söylesem. O şirketteki itler temizlenmemiş işi yapamazlar ve İstanbul'dan gitmek zorunda kalırlar zaten farkında değil Kerem Hünkar'ın düşmanlığını kazandılar"
"Tamam Burak, Tahir abi "
"Efendim Meryemce"
"Tahir bey şimdi azcık iş konuşalım"
"Konuşalım bayan ateş alibeyoğlu"
"Demir karaca ve Emir karaca yani karaca yapıya benim desteğim var. Bizim holding babasının işlerini yapıyor. Ben kefilim. Bu Karataşlarla çok canın sıkıldı ikimizde biliyoruz."
"Bilmez miyim bizzat sen gidip aldın bizim projeleri dört sene evvel. O zaman ben karataşlara düşüneceğim diyorum"
"Tahir bey karşında ben varım. Merak etmeyin ben şirketi bir hafta içinde itlerden temizleyeceğim"
"O zaman ben o site işine üç milyon daha yatırıyorum"
"O zaman yapacağınız üç site içinde bir milyonda benden"
"Hünkar'ı yolla"
"Tahir abi İtalya ve Fransa ayaklarını açayım sizde oraya yapın iki siteyi bari"
"Tamam Meryemce akşam dokuz da İbrahim'in orada yemek yerken konuşuruz. Yusuf Kerem Hünkarı bekliyor olacağım"
"Tamam ben Hünkarı arayacağım."
"Tamam Meryemce. Bu arada Meryemce en yakın zamanda kocan Mustafa Hamza Alibeyoğluyla tanışmak için Mardin'e geleceğim. Kimse tanımıyor ama Hünkar bir toplantıda dediğiyle dikkatimi çekti tanışmak nasip olur inşallah"
"Başımla beraber beklerim abi. Kocam Mustafa ağayı tanıştırmaktan gurur duyarım"
"Hayırlı sabahlar Meryemce Alibeyoğlu"
"Size de Hayırlı sabahlar Tahir Mert "
Meryemce telefonu kapattığında soğumuş çayını Sultan ablaya uzatıp Hünkar'ı aradı. Masadaki herkes susmuş Meryemceyi izlerken hiç bir şeyin farkında değildi. Telefonu hala hoperlördeydi. Bir iki defa çalmıştı ki hemen açıldı.
"Hünkar"
"Meryemce, hayırdır"
"Bir şey yok sana bir haber vereceğim"
"Ne oldu en sonunda ağa sana dayanamadı kapının önüne mi koydu"
"Saçmalama beraber ortak işe girdik. Onu haber verecektim"
"Kimler var"
"Tahir Mert, sen, ben birde karaca yapı"
"Karaca yapı olmaz"
"Niye "
"Adamlar dün benim yeni başlattığım işi enkaza çevirdi. Bizim Sercan ve Kadir'i tehdit etmiş müdürü, neydi puştun adı"
"Şiyar mı?"
"Hay canına sağlık, o it ama bu akşam İstanbul'da karaca yapı diye bir şey kalmayacak"
"Hünkar, Demir karaca Mustafa Hamza ağanın akrabası ve sağlam çocuk. Oda az önce öğrendi müdürün yaptıklarını "
"Kadir dün gece dedi patronunun haberi yok fakat müdür kof dedi"
"Tamam işte ben el attım. Karaca yapı sağlamlaşır"
"Ona ne şüphe. Nereler var"
"Türkiye de nereye yapacaklar site bilmiyorum ama ben İtalya ve Fransa ayağını açtım"
"Meryemce aferin sana"
"Ne oldu "
"Tahir abi mail atmış paran mı bitti o işe sadece bir milyon mu hem de Fransa ve İtalya varken"
"Tamam sen dört koy dayısı"
"Hadi oradan beş koydum benim nazlı kızım var."
"Tamam Hünkar çayım geldi. Sen halledersin he burada akşam dokuzda İbrahim ağanın yerinde iş yemeğiniz var"
"Hesaplar"
"Tamam benden. Demir ve gelecekleri otelde ağırlamak gibi bir gaflete düşme gebertirim"
"Tamam bizde toplantıdaydık"
"Kimlerle"
"Bak aslında aradığın iyi oldu. Biz Beykoz'daki çiftlikteyiz. Bizimkiler burada yarın akşam ki Dubaide yapılacak olan ikinci otelin ihalesi var. Birde gemi projeleri var ya Şar hanımefendi ne der sende ya onun vekâleti "
"Dubaideki ihaleye beş milyon, gemi projesine de üç milyon yatır. "
"Allah'ım duydunuz mu yine iki bardak çay arasında işleri halletti. Kafa zehir Hanımağa atmaca"
"Yeni mi tanıyorsun beni. Yanındakilere selam söyle"
Meryemce telefonu kapadığında, Demir'e dönerek ;
"Demir bey duydunuz akşam dokuzda yemek yerken konuşursunuz. Şirketi ayarlarken Hünkar veya ateş honding den sizin yanınıza birileri gelir. Aklınız kalmasın."
"Hanımağam siz ne yaptınız az önce"
"Sizin üzüldüğünüz işi bağladım. Kötü bir iş mi yaptım."
Meryemce bana öyle bir baktı ki içime sokasım gelmişti. Kadir hafif boğazını temizlerken ona tek kaşımı kaldırıp baktığımda;
"Ağam"
"Tamam Kadir bizim işi aksatma, kendine yeni uğraşlar bulabilirsin"
Kadir keyifle arkasına yaslandığında onun mutlu olmasıyla içim rahat etmişti. Boş bardağımı Sultan ablaya uzattığımda, Reşat dayım ;
"Hanımağam"
"Buyur dayı"
"Sen az önce gerçekten kaş ve göz arasında iş anlaşmaları yaptın"
"AAA öyle oldu dimi?"
Masadakiler gülerken, Mert ablasına bir garip baktıktan sonra;
"Abla sen bayan ateş olduğunda gözün görmez, kulağın duymaz oluyor. Sen o Tahir Mert ile nasıl dost oldun yani ne ara "
"Mert sen Mimarlıkla ilgilenirken ben beş işi birden yürütüyordum. "
"Beş iş derken, Lojistik, mimarlık, avukatlık ve doktorluk. Başka işin mi vardı"
"Doğru Mert dörtmüş"
Kahvaltımızın sonuna doğru Emir hafif öksürüp;
"Ağam bu sabah bir şey duydum. Sizin de haberiniz olsun"
"Nedir Emir"
"Varlıoğlu savaş, bayağı dağıtmış"
"Duydum gece Emir. Unutma ki benim her yerde kulağım gözüm vardır.
Emir tebessümle yüzüme bakınca başımı salladım. Kahvaltımızın sonuna doğru keyif çaylarımızı içerken, Boran avluya girdi. Yanımıza gelerek ;
"Ağam misafiriniz geldi. "
"Tamam al içeriye"
Meryemce ayağa kalkıp gözlerime öyle baktı ki, içimden Allahıma yalvardım ömür boyunca bu bakışları görmek için.
Meryemce bizden bir kaç adım uzaklaştığında, Boran içeriye yanında neredeyse bir yetmiş boyunda kumral, düz saçları dağınık şekilde topuz toplanmış kızla avluya girdi. Kız Meryemceyi görünce gülerek sırtındaki çantayı Boran'a uzattı. Meryemce tebessüm ettiğinde kız koşarak Meryemcenin kucağına atladı. Bacaklarını belinde bağlayarak yanağını öperken;
"Sultanım, annem, hocam nefesim şans meleğim"
"Deli in kucağımdan "
"Annem yaaa"
"Cansel Çisem Ateş"
Kız Meryemcenin kucağından inerken gülerek italyanca bir şeyler dedikten sonra tekrar boynuna sarıldı. Meryemce kolunun altına almıştı ki mutfak tarafında yanımıza gelen Mina gülerek;
"Suç ortağım benim"
Kız Meryemcenin kolunun altından çıkıp Mina'yı kucağına alıp tekrar Meryemcenin yanına geçtiğinde Dağhan, Devran ve Mert aynı 'bu kız sana anne mi dedi' deyince Meryemce başını sallayarak;
"Eren var ya Mustafa ağanın adamı aslında o Mustafa ağanına adamı değil. Eren benim bağlı olduğum sağlık kuruluşunun gizli bir çalışanı. Ben Mardin'e yerleşince kuruluş eğitmenlerini korumak için bir veya iki adam görevlendirir. Eren de öyle buraya gelmiş ve şans ağamın yanında işe başlamış beni daha rahat koruyabilmek için. Fakat ben Eren'in yirmi sekiz, yirmi dokuz yaşımdan beri tanıyorum. Bu kuruluşta çalışanların çocukları olmaz. Cansel, Eren'in kızı ama Eren'in üzerine değil benim üzerime kayıtlı bir çocuk. Yurt dışında ve Türkiye kayıtlarında benim üzerinde görünen iki kızım vardı. Beş yaşında bir gece yarısı bu cadının sesine uyandım ve bu kızı bir hafta içinde annesi ben göründüm."
"Peki abla niye senin yanında değildi"
"Çünkü dört dadısıyla İtalya da yaşıyor."
Dağhan birden;
"Kaç yaşında bu kız"
"On beş yaşında "
Masada herkes kaç dediğinde gülmek istemiştim. Herkes Cansel'i izlerken o benim önüme gelerek;
"Çok teşekkür ederim beni getirttiğiniz için "
"Rica ederim Cansel o gece özledim demiştin. Bende annenle konuştum şimdi buradasın"
"Annemin neyse iyi ki getirttiniz"
Masa toplanırken, sedirlere geçtiğimizde bütün erkekler bir tarafta hanımlar bir tarafta otururken sela okunmaya başladığında Cansel'in birden olduğu yerde durması herkes birlikte benimde dikkatimi çekti. Meryemce, Cansel'i izlerken, Cansel ona bakıp;
"Allah'ım sana çok şükür. Anne biliyor musun çok sıkıldım çan seslerinden. Arkadaşlarım geçen kiliseye gittiklerinde öylece baktım. Müslüman olduğumu söylediğimde bana çok garip baktılar. El açıp dua etmek varken"
"Cansel onların inanışı öyle kızım. Sen ellerini açtığında huzur buluyorsun onlarda öyle. "
"Ben iyi ki o kadının yanında yetişmedim. İyi ki Rabia, Ayşe, Sevde ve Çiğdem'le kalıyorum. En son ramazanda oruç tutturdu Ayşe bana"
Meryemce tebessüme ayağa kalkıp sıkıca sarıldığında, başını öptükten sonra Boran'a seslendi. Boran yanımıza geldi. Boran başı önünde dururken;
"Eren nerede"
"Dün gece biraz yorulduğu için uyuyor hanımağam yukarıda"
"Tamam git çağır, bana yukardaki avludan baksın. Bir şey söyleme sakın"
"Tamam hanımağam"
Kahvelerimizi içmiştik ki Boran aşağıya indiğinde, Meryemce Cansel'i avlunun kör noktasına gönderdi. Eren yukarıdaki avlunun korkuluklarına gelerek ;
"Buyurun hanımmm hanımağam"
"Ne uykusu bu Eren"
"Biraz gergindim, dün aradığım bir kişiye ulaşamadım bu beni çok rahatsız etti hanımm hanımğam"
Cansel avlunun ortasına çıkıp;
"Dostum benimi aradın da ulaşamadın"
Eren 'bebeğim' dedikten sonra üst avludan aşağıya atladığında herkes çığlık atmıştı. Meryemce gülerken, annemler korkudan damaklarını kaldırıyordu. Hepimiz hiç bir şey olmadan ayakta duran Eren'e bakıyorduk. Eren kızına öyle bir sarılmıştı ki gözüm Mina'yı aradı.
Eren kısa bir an Meryemce'ye bakıp kızıyla mutfağa gitmek için izin almıştı. Onlar giderken babam ve amcam Meryemceyi çağırdılar. Meryemce yanımıza gelip sağ elini Dağhan'ın sol elini Devran'ın omzuna koyarak;
"Buyur babam"
"Bu kız"
"Bu kızın annesi onu dünyaya getirip bırakmış baba, Eren'de onu beş yaşında yanına aldı. "
"Ben onu sormayacaktım. Dini olarak"
"Müslüman baba sadece yaşadığı yerde bazen anlattığı gibi sorunlarla karşılaşıyor oda onu üzüyor. Yanındaki dadılarını ben yerleştirdim. Kimi kimsesi olmayan dört tane kadın on yıldır Cansel'i kızları gibi bakarak yaşıyorlar"
"Meryemce sen çok farklısın"
Meryemce kısa bir an bana bakıp;
"Ben bebeklere bakayım size bir kahve daha söyleyeyim mi ağam"
"Olur Meryemce hanım olur"
Ah benim utangaç karım. Meryemce giderken yanımızdaki Mert'in ablasına bakışları hoşuma gitmedi. Mert'teki bir kaç aylık değişim canımı sıkıyordu. İkizler dünyaya geldiği zamandan beri çok farklıydı. O zaman ki tokatın hırsı hala içimdeydi. Kendime gelerek erkeklerle işlerle ilgili konuşurken, Meryemce ikizleri alarak odaya Berfe ile giderken, gençler de mutfak tarafına gitmişti. Hanımların sohbetleri baya koyulaşmaya başlamıştı ki Meryemce ve Berfe tekrar oğullarımla geri gelerek onlara katılmışlardı.
...................................................
Biraz zaman sonra Eren Meryemcenin yanına gelerek bir şey dedikten sonra Meryemce yerinden kalkıp yanımıza geldi. Tam yanımda durarak;
"Ağam müsaaden varsa bir şey için izin isteyebilir miyim"
"İzin mi? buyurun Meryemce hanım"
"Eren bu gün izin alıp çocukları gezdirmek istiyor. Sen izin verirsen gezsinler"
Ah benim saygısı güzel karım. Burnumdan derin bir nefes alıp;
"Peki yanlarına bir kaç tane koruma alsınlar. Bu arada Sinan'a söyle nişanlısını da almayı unutmasın. "
Meryemce başını tamam manasında sallayarak yanımızdan uzaklaştığında Yusuf ağa;
"Akşam Emir veya Mirhan gelip alır ağam Gülruyu"
"Ben kendim getiririm kızımı "
.............................................................................
Yusuf ağalar konaktan çıktıklarında, Ünal amca ve Bedirhanlarda gitmişlerdi. Dayım yanıma geldiğinde koskoca adamın karşımda garip durması canımı sıktı. Elimi koluna koyduğumda;
"Mustafa ağam"
"Dayı hadi gel konuşalım"
Dayım ve ben kaşlarımız çatık sedirlere giderken, annem bizim kavga ettiğimiz sanmış olacak ki abisine;
"Abi, ağam oğlum seni "
"Sakin ol bacım bir şey yok"
"Kaşlarınız çatık."
"Annem bir şey yok. Oturun hazır tamamen biz bize kaldığımıza göre dayımla aramızdaki konuşmayı söyleyeyim"
Herkes bana bakarken ben gözlerimi Melek ve Ali'ye çevirdim. Melek bir şey olduğunu anlamış olacak ki başını eğdi. Aslında sabahtan beri düşünceliydi benim bacım sonra sormayı aklıma yazmıştım. Derin bir nefes alıp;
"Melek, Ali ben şimdi dayımın ricası üzerine sizinle bir şey konuşacağım. "
Melek, kocasına baktığında Ali oturuşunu biraz daha dikleştirip;
"Buyur ağam"
"Ali, dayım Mihriban'a büyük torunu Yekta'yı layık gördü. Torunumken, güzel torunum gelinim olsun dedi. Ben ne kadar ağada olsam, dayısı da olsam evlat senin oğlum. Benim Sinan ve Gülru'ya yapacağım gibi değil Mihriban'ın okumasını istiyor sadece kızlarımız güzel bir adını koyalım diyor. Zorla değil düşünün taşının aklınıza yatarsa çocukları burada görüştürürüz"
"Ağam kızım daha on yedisinde "
"Ali oğlum acele veriyoruz demiyoruz. Siz düşünün taşının. Çocuklar yokken konuşalım dedim. Şimdi direk yok desende aramızda kalacak çocukların haberi olmayacak"
"Ağam biz bir düşünelim. Babama anneme bir danışayım. Şimdi kararı hemen vermek istemiyorum. Yekta'yı biliyorum, nasıl efendi bir çocuktur. Ben bu kadar konuştum fakat Melek daha fikrini söylemedi."
Hepimiz Meleğe baktığımızda, güzel bacım kısa bir an düşündükten sonra önce dayıma sonra bana baktı. Derin bir nefes alıp Ali'ye dönerek;
"Ali bak kız bizim. Şimdi baban ve annen zaten benim iki kızım var diye"
Annem gür sesiyle Melek dediğinde Melek başını önüne eğdi. Ali elini Meleğin koluna koyarak;
"Annem ve babam sana iki kızımız var diye ne Melek"
"Ali ben"
"Söyle Melek"
Sinirlenmeye başladığımda onları kırmamak için başımla gitmelerini söyledim. Onlar yavaşça yanımızdan ayrılırken gözüm Kadir'e takıldı. Kaşlarımı çatarak;
"Kadir sen Demir'le konuş akşam İstanbul'a beraber gidin. Serdar, Serdar nerede"
"Ağam Serdar, Mert, Devran ve Dağhan abi çoktan çıktılar."
"Dikkatimden kaçtı. "
Sultan abla tekrar çay ikram ettiğinde bizler normal muhabbete dönsek de aklım Melekte kalmıştı. Anneme göz ucuyla baktığımda ara ara gergin şekilde Meleklerin odasına bakıyordu. Biraz zaman sonra Melek ve Ali avluya girdiler. Yüzlerine baktığımda iyice sinirden kanımın kaynadığını hissediyordum. Ali'nin kaşları haddinden fazla çatıkken, Meleğin ağlamaktan gözleri kırmızıydı. İlginç olan benim Meleğim gözlerini benden kaçırıyordu. Tek kaşımı kaldırıp yerine oturan Ali'ye;
"Ali, şu kızın ağlaması inşallah senden değildir"
"Yok abi, yok sinirleri bozuldu da"
"Nedenini bacım bana az sonra zaten çalışma odasında anlatacak"
"Anlatsın zaten ağam. Bu arada bir daha ki haftaya Yekta ile Mihriban burada görüşsünler. Kararlarını ne olursa bize söylerler ona göre biz büyükler bir yol çizeriz"
Ağızımı açmıştım ki avluya ne zaman geldiğini fark etmediğim Sinan masanın önünde durup;
"Ne yol çizmesi, Yekta abimle, Mihri ne alaka "
"Yavaş Sinan karşında oturanın ağa amcan olduğunu unutma. Kendine gel hemen"
"Baba Mihri on yedi yaşında farkında mısınız? Yekta abim kaç yaşında azcık düşünün"
"Sinan haddini aşıyorsun annem. Ağa amcanın ne zamandan beri sözünün üzerine söz söyledik"
"Ağa amcan bana her zaman kardeşlerimi korumamı söyledi anne"
Ayağa kalktığımda herkes bana baktı. Sinan'ın tam önünde durdum. Gözlerine baktığımda bir adım geriye gitti. Ellerimi cebime koyarak;
"Konuş Sinan, konuş susma sakın. Eniştenin dediklerini duydun mu? Kararları ne olursa ona göre bir yol çizeriz dedi. Büyük dayın sordu, fikrini söyledi. Halan ve enişten düşünelim dedi. Ben bu işi kesin dille olacak deseydim. Şu dakika kimseye sormadan parmaklarına alyans takardım. Şüphen varsa sağ elini kaldır ve bak."
Sinan başını önüne eğdiğinde, yanından hızlıca ayrılıp çalışma odasına doğru yürümeye başladım. Bir kaç adım atmıştım ki önüme Cansel çıktı. Elini sıkarak;
"Sizinle azcık konuşmam mümkün mü efendim"
"Tabi kızım buyur "
Yan yana merdivenleri çıktığımızda yaşına göre uzun boyuyla çok güzel bir hanımefendiydi. Çalışma odasının önüne geldiğimde kapıyı açıp elimle içeriye buyur ettim. Başı önünde içeriye girdiğinde bende peşinden içeriye girip kapıyı kapadım. Kendi masama geçmek yerine odadaki uzun koltuğa oturup elimle yanıma vurarak Cansel'i yanıma çağırdım. Yanıma oturup;
"Mustafa Hamza bey"
"Mustafa abi, amca, dayı ne söylemek istersen söyleyebilirsin"
"Aslında abi demek isterim"
"Söyle o zaman Cansel "
"Teşekkür ederim Mustafa abi. Şimdi beni buraya getiren yani beni havaalanından alan adam biz arabaya bindiğimizde beni hepten İtalyan sanmış olacak ki esmer bir kadınla görüntülü konuşup sizinle ilgili bilgiler veriyordu. Kadının adı hımmm neydi Roe yok italyancası bir dakika hımm buldum karacaydı. Siz dışarıya çıkarsanız ona haber verecekmiş
"Çok sağ ol kızım."
"Ne demek abi senin yaptıklarının yanında ben hiç bir şey yapmadım"
"Ben ne yaptım ki Cansel"
"Ne yapacaksın annemi seviyorsun. Anneme aşkla sevgiyle bakıyorsun. Hiç kimse onu tanımıyor, hiç kimse bilmiyor annem senin yanında uslanan bir aslan gibi farkında değilsiniz"
"Nasıl"
"Annemi tam tanımıyorsunuz değil mi daha"
"Aslında"
"Bak Mustafa abi annem hırçın bir aslan, zehirli bir yılan ehlileşmemiş bir at, kısraktı. O hiç kimsenin yanında daha doğrusu kalabalıkta gülmez, kaşları çatık ciddi bir insandı. Erkekler için alfa derler ya annem alfa kadınıdır. O çok ama çok dişli bir alfadır. O isterse güler o isterse içini açar. Eğer aramızda kalırsa size bir kısa video ve kısa bir şeyler anlatmak isterim"
"Tabi ki"
"Beş yaşındayken annemle tanıştık. O zaman kaşları çatık asi bir kadındı. Uzun süre öyleydi. Her geçen gün karanlık güçlü tarafı büyürken seçili dostları vardı. Biraz zaman geçti ve annem o it adama aşık olduğunu sandı işte o zaman her şey berbat oldu. Her geçen gün değişti, kimseyi düşünmez oldu. Bir dosya için günü birlik sabah Türkiye'ye gitti ve bu adamı bir kadınla gördü. O gece hepimiz İtalya'daydık. Annem bir türlü kabul etmedi olmaz dedi. Amcamlar ve dayımlar yani sen tanıyorsun galiba Yasin ve Pars dayım, Ertuğrul amcamdır birde çok samimi dostları herkes oradaydı. Anneme hepsi rest çekti. O zaman annemde her şeyi kopardı. Annemin bütün gücünü elinden aldı, Dev yani Şahin aman Çınar'ım. Annem o zaman yanımızdan ayrıldığında sadece doktordu. Ateş şirketini bile devredecekti. Annem o adamı seviyordu çünkü annemi rahatsız etmiyordu. Annemi bileğinden bile tutmuyordu. Her geçen gün annemi takip ettiler, bir akşam duyduk ki annemin aldattığı iyice piyasaya çıkmış ve annem buraya gelmiş. Çınar bekledi annemin değişmesini alfa olmasını. Mardin'e geleli bir kaç gün olmuştu ki Kartal hastanede anneme tokat atmış. Geldiği zamanlarda pasifti. Bakın annem kolay kolay içten canı yanarak ağlamaz. Annem normal ağlarsa bilin ki kendine ağlar, zamanına, verdiği değere ağlar. Mesela ona kolay kolay vuramaz kimse. Mustafa abim annemi iyi gözlemle annem kendine vurduruyorsa karşındakinden nefret etmek için bir sebep buluyordur. Eminim o günden sonra annem iyice ters bir kadın olmuştur. Annem çok ama çok sabırlı bir kadındır. Meryemce sultan bir şey yapıyorsa bir nedeni bir sebebi mutlaka vardır. Evi yandığı zamandan sonra eski annem olmuş. Mustafa Hamza ağa, karınızı iyi okuyun ve size bir sır vereyim siz kocaman bir dünyaya sarılıyorsunuz. Dünyanın en şanslı adamısınız"
"Cansel"
"Buyur abi"
"Sen on beş yaşında olduğuna emin misin"
"Beni annem yetiştiriyor ve bir şekilde yetiştirmeye devam ediyor"
"Hadi git bakalım geç kalacaksın. Burada kalamayacağını söyledi Meryemce"
"Kalamam, Çınar, devim bırakmaz. Bütün hayatım orada benim ama yaz tatillerinde bir baba evi olarak buraya gelmek isterim"
"Tabi kızım her zaman. Cansel"
"Efendim"
"Gitmeden ustalıklarını görmek isterim"
"İstediğin zaman abim. Fakat bir şartla hocamı karşımda görmek isterim"
"Hocan"
"Annem, senin karın olan hocam"
"O zaman bakarız duruma "
"Teşekkür ederim"
Cansel ayağa kalktığında telefonuna bir şeyler yaptıktan sonra ekranı bana çevirdi. Ekrandaki Meryemce kaşları çatık birilerine bir şeyler anlatırken, o kadar sert o kadar asi duruyordu ki kendime bakıyorum sandım bir an. Biraz zaman geçmişti ki neredeyse yedi aylık gibi duran kızımı Meryemceye getirdiler. Kızımızı kucağına aldığında videoya alındığını fark etmişti. Kaşlarını iyice çatınca video bitti. Cansel telefonunu cebine koyarken 'akşama görüşürüz abi' dediğinde başımı sallamıştım. Cansel kapıyı açtığında kapının dışında Melek duruyordu. Ayağa kalktığımda o içeriye girdi. Melek kapıyı kapatıp bana baktığında kollarımı açtım. Melek hızla kollarımın arasına girdiğinde sıkıca sarıldım. Hıçkırarak ağlarken, onunla birlikte yavaşça kalktığım koltuğa oturdum. Başındaki tülbenti geriye düştüğünde annem gibi kokan bacımın saçlarının arasında dudaklarımı bastırdım. Melek sağ eliyle gömleğimi sıkarak ağlamaya devam ederken;
"Ağla meleğim. Ağla abim. İçindeki zehri akıt. Ben ne olursa olsun her zaman yanındayım. Sen ne zaman kırıldın da bana söylemedin. Ne zaman yoruldun da abinin yanına gelmedin. Meleğim abisinin su damlası kadar narin gülü. Benim her zaman size kapım açıktı. Söyle bana, anlat abine kaynana ve kayınbabanla sıkıntı ne "
Melek biraz sakinleştikten sonra biraz benden uzaklaştı. Ağızını açtığında elimi hala sıkıca tutuyordu. Gözlerime bakarak;
"Abi benim iki eltim var biliyorsun ya. Bir benden büyük biri benden küçük. Onların üçer tane oğlu olduğu için kaynanam hep laf soktu. Benim kızdan başka evladım olmazmış, kız kısırıymışım. Hep kız doğururmuşum. Hep onların ailesine yılan yavruları doğururmuşum. Ali'lerinde hiç ama hiç soyları yürümezmiş ben ağa torunu olmam "
Melek susup tekrar sarıldığında sadece kız kardeşimi sıkıyordum. Hıçkırıklarının içinde ara ara anlatmaya devam ederken, kan beyime çıkmaya başlarken, uyuyan Azrail ağanın damarı sağ şakağımda atmaya başladı....
............................................
MERYEMCE...
Çocuklar dışarıya çıkacak diye Mina'yı hazırladıktan sonra avluya indiğimde Mina koşarak Sinan'ın yanına gitti. Sinan kucağında Mina ile Gülru ile bir şey konuşurken, yüz ifadesi hiç hoşuma gitmedi. Onların yanına giderken Melek yanıma geldi. Ağladığı belli oluyordu. Elimi Meleğin yanağına koyduğumda sessizce;
"Yenge senden bir şey isteyebilir miyim"
"Tabi kızım"
"Ben abimin yanına çalışma odasına gideceğim. Yarım saat sonra sen de gelir misin ?"
"Gelirim de niye ki "
"Abime bir şey açıklayacağım da senin de yanımızda olmanı istiyorum"
"Tamam canım sen nasıl istersen"
Melek sadece başını sallamıştı. O merdivenleri çıkarken, ana kucağındaki oğullarımı odama götürdüm. Uyku zamanları olduğu için emzirmeye başladım. Mirza göğsümde uyuduğunda yanağını seviyordum. Yavaşça onu beşiğe koyduğumda, Ömer inceden mızmızlanmaya başladı. Ağlayarak Mirza'yı tekrar uyandırmasın diye hemen yanına gittim. Onu kucağıma aldığımda hiç te uyuyacak gibi değildi. Karnını doyururken, eliyle de göğsüme vuruyordu. Kısa bir an göz göze geldiğimizde güldüm. Babası gibi ciddi bakan oğlum bir anda gülünce içime sokasım geldi. Biraz zaman geçmişti ki gözleri yavaşça kapandı. Onunda uykuya düştüğünü anladığımda onu da beşiğine yatırdım. Üzerimi düzeltip avluya çıktığımda Reşat dayım Sare teyze ve Berfe hariç kapıdan çıkıyordu ki onların yanına gittim. Dayım bana bakınca;
"Dayı bu akşamda kalın"
"Sen dayı diyorsun ya hanımağam dünya benim oluyor sanki"
"Daha çok diyeyim bu akşam yine kalın dayı"
"Hanımağam Ağam yoruldu ve gittikçe sinir yükleniyor. Ben dayısıyım ama onun azrail olması şuan hiç işime gelmez. Sare'm ve Berfe'm biraz burada kalacak. "
Babamla dayımları yolcu ettiğimizde kapının önünde birbirimize kısa bir an sarıldık. Babam kulağıma biraz yaklaşıp;
"Meryemce'm huzurlu gelinim benim"
"Aman Mirza ağa Mihriban hanım bizi görecek ayıp"
Babamla gülerek avluya girdiğimizde annem, yengem ve Sare teyzem yan yana oturuyorlardı. Ağır adımlarla çalışma odasına giderken annem dikkatimi çekti. Gergin gibi yanında konuşanları dinliyordu. Berfe nerede acaba diye etrafa bakarken, çalışma odasının önüne geldim. Kapıyı hafif çalıp bekledim. İçeriden gür ve sinirli sesle Mustafa'm gel dediğinde girip girmemek arasında gidip geldim. Yavaşça açıp kafamı içeriye uzattığımda Melek gözleriyle gel diyordu. İçeriye girip onların yanına gittim. Melek yavaşça Mustafa'nın yanından ayağa kalktı. Yanıma geldiğinde Mustafa ayağa kalkıp;
"Melek söyleyecek misin artık"
Melek önce bana sonra abisinin gözlerine baktı. Derin bir nefes alarak;
"Abi ben, ben abi dünden beri çok düşünüyorum. Sabah olanlarda denk geldi sanki. Abi bende aynı hımmm aynı bende şey "
Mustafa öyle sakince 'ney' demişti ki benim kanım çekildi. Ona baktığımda karşımda azrail ağa vardı. Ben bu adamdan çok korkuyordum işte. Melek kendini toplamak cesaret almak ister gibi hafif boğazını temizledikten sonra;
"Abi bende hatun hanı-"
Çalışma odasında öyle bir tokat sesi yankılandı ki nefesim kesildi. Melek ayağımın ucuna düşmüştü. Hemen yere oturup kollarımın arasına aldığımda Mustafa'ya baktım. Gözleri simsiyah, kaşları haddinden fazla çatıktı. Vücudu biraz daha sinirlenirse üzerindekiler yırtılacak gibiydi. Meleği ayağa kaldırdığımda ağlayarak benden uzaklaşıp;
"Abi ben Ali'nin oğlu olsun istiyorum. Onunda mut-"
Mustafa ikinci tokatı daha sert atmıştı. Melek yere tekrar düştüğünde Mustafa'nın gür sesi odanın her tarafında yankılanıyordu;
"O aileyi gözümü kırpmaz öldürürüm. O çok sevdiğin aşık olduğun Ali'yi gözlerinin önünde öldürürüm duydun mu beni? Sen üzerine kuma isteyecek kadar mı acizsin. Sen bu kadar mı basit düşünecek kadar kendini kaybettin. Melek senin iki kızın var kızın. Allah tarafından sana bahşedilmiş iki dünya güzeli kız. Aklını başına al ben getirmeden. Kızım sen o adama aşık değil misin? Sırf erkek çocuk için sevdiğin aşık olduğun adamın koynuna bir kadın mı sokacaksın. O bir odada o kadınla yatarken, sen diğer odada oğlu olsun diye duamı edeceksin. Razı mısın bu duruma. O kadın hamile kaldığında Ali'nin onunla gözünün önünde ilgilenmesinden mutlu mu olacaksın."
Melek yerden kalkıp Mustafa'nın önünde ağlayarak;
"Abi ben"
"Kes sesini tek bir kelime daha etme yoksa kuma alacağın bir kocan olmayacak"
Mustafa sinirle çalışma odasından çıktığında Melekte koşarak arkasından çıktı. Mustafa merdivenleri hızla indiğinde yukarıdan aşağıya baktım. Mustafa elini masaya vurduğunda iş rayından çıkacak gibiydi. Hızla avluya indiğimde Baran ve Hazar öylece kenarda duruyordu. Mustafa öyle bir anne diye bağırdı ki annem olduğu yerden kalkamadı. Mustafa'nın gür sesi kocaman konağın her köşesinde yankılanmaya başladı.
"Sen bu olayı başından beri biliyordu ve bana hiç bir şey demedin öyle mi anne"
"Mustafa oğlum"
"Ne oğlumu anne. Sende biliyorsun ki ben önce sizin evladınız, onların abisiyim nasıl saklarsın bu konuyu benden kaç senedir o ailenin iğrenç laflarını çekiyor benim bacım kaç senedir. Her geçen gün mutsuz olup kendini yiyordu ve sen sustun ne sebeple ben söyleyeyim. Huzurumuz bozulmasın diye mi yoksa Ali'yi tek kurşunda öldürmeyim diye mi he anne hangisi"
"Ağam"
"Anne ben az önce gözünden yaş dökülmesin diye gözlerine baktığım bacıma iki tane tokat attım. Ben incittim onu ben. Anne bunu bana yapmayacaktın bu olayı benden gizlemeyecektin. Ben bu durumun böyle olduğunu bilsem, ah bilsem"
"Mustafam oğlum"
"Yok oğlum anne yok"
Annem ağlamaya başladığında, babam bile anneme kaşları çatık bakıyordu. Mustafa sert bir dönüşle arkasına dönerek;
"Nerede o it "
"Oğlum çıktı işleri varmış, akşama gelir kızları, meleği alırım dedi"
"O köpeği arayın gelsin yirmi dakikası var"
Babam cebinden telefonu çıkarıp Ali'yi ararken, Mustafa ile göz göze geldik. O gözler beni yiyecek gibiydi. Derin bir nefes alıp başımı eğdiğimde Mustafa tekrar merdivenleri çıkarak çalışma odasına girdi. Anneme sarıldığımda Melek ve Ayşe yengem aynı anda;
"Meryemce bir şey yap yengem"
"Yenge kurban olayım abimi durdur"
Başımı kaldırdığımda Hazar ve Baran abim başını hayır manasında sallıyordu. Farkındaydım kocam artık azraildi. Derin bir nefesle;
"Ben ne yapabilirim ki o adamın pimini az önce çalışma odasında sen çektin Melek."
"Yenge sen dur dersen durur"
Ayağa kalktığımda konağın kapısından içeriye Ali girdi. Hazar ve Baran abim aynı anda 'salak telefonuna bakmamış' dediklerinde ikisinin Ali'ye gelme diye mesaj yazdığını anlamıştım. Ali babamın yanına gitmişti ki ne ara avluya tekrar indiğini anlamadığım Mustafa Ali'nin yakasına yapıştı. Ali ile göz göze dururlarken, Mustafa yine öyle sakince 'Ali' demişti ki tekrar tüylerim diken diken oldu. Ali efendim bile diyemedi. Mustafa yine sakince;
"Sana tek soru soracağım ve alacağım cevaba göre seni şimdi herkesin içinde gözümü kırpmadan öldüreceğim"
"Sor ağam"
"Sen Aslı'dan sonra bir kere bile olsa keşke bir oğlumuz olsaydı dedin mi"
"Asla, hiç bir zaman öyle bir şey çıkmadı ağızımdan. Meleğin başının üzerine yemin ederim ki ağam demedim. Sende biliyorsun ağam Melek iki hamileliğini de zor geçirdi. Ben ona bir şey olacak diye üçüncü çocuk bile demedim. Annem her zaman bir şeyler söyledi ama ben her zaman aynı cevabı verdim. Kızlarım için, cennet kokularım için hep sağlık hayırlı ömür istedim. Ben karım ve kızlarımla çok mutluyum ağam sen beni daha iyi tanırsın. Ben senden ne zorluklarla aldım sence ona bir şey olsun ister miyim. Keşke ağam keşke annemin babamın o kadar eziyet ettiklerini bilseydim duysaydım"
Mustafa, Ali'yi bırakıp kısa bir an Meleğe baktıktan sonra;
"Hazırlan o zaman Ali, senin o çok sevdiğin karın, Yusuf ağanın karısı gibi sana ikinci eş alacak sırf oğlun olsun diye."
Ali öyle acı çeker gibi, hayal kırıklığına uğramış gibi 'Meleğim' demişti ki, Melek zorlukla tuttuğu göz yaşlarını bıraktı. Mustafa, ne zaman eline aldığını görmediğim silahını beline koyarken;
"Ali, annen ve babanı sen durdur. Ben durdurursam sonu iyi olmaz duydun mu"
"Emrin olur ağam"
Mustafa geldiği gibi çalışma odasına giderken, Ali biraz bize doğru yaklaştı. Ağlayan Meleğe baktıktan sonra bir şey demeden konaktan oda çıktı. Baran abim ve Hazar abim de ceketlerini giyerek konaktan çıkarken, annem meleğe sıkıca sarılmıştı. Ne yapsam diye düşünürken, bizim odadan gelen ağlama sesleriyle odama yürümeye başladım. Odama girdiğimde Mirza uyurken, Ömer ağlıyordu. Ömer'i kucağıma alıp battaniyesine sardım. Kucağımda oğlumla avluya çıktığımda Mustafa merdivenlerden iniyordu. Melek abisine göz ucuyla baktığında Mustafa hiç o tarafa bakmadı bile. Odaya girerken bana iyice kaşlarını çatınca;
"Bakışlarını düzelt"
"Meryemce "
"Ne Mustafa "
Mustafa kucağımda yüzünü göğsüme koymuş olan Ömer'e kısa bir an baktı. Derin bir nefes alıp bir şey demeden odamıza girdi. Sedirlere gittiğimde bütün hanımlar buradaydı. Sare teyzem Ömer'i kucağımdan aldığında, Melek'le annemin yanına oturdum. Melek sıkıca bana sarılınca;
"Meleğim, abin haklı ondan böyle bir şey gizlememeliydin. "
"Ah yenge ben abimi çok iyi tanıyorum. O, o aileyi öldürürdü"
"Şuan hala aklından geçtiğine eminim"
"Aslında biliyor musunuz ? abimin attığı o iki tokat canımı yakmadı. Abimin acımadan yüzüme vurduğu gerçekler canımı acıttı. Ben Ali'nin yanında "
"Tamam sakin ol. Şimdi odana git azcık uzan. Bende Boran'a yüzündeki morluğu alacak krem aldırayım"
Melek yanımızdan kalktığında herkes bana bakıyordu. Onlara tebessüm ederek;
"Hadi herkes odalarına geçsin kendini dinlesin. Azrail ağa fırtına olmuş esiyor. Hiç kimsenin o fırtınayla hasta olmasını istemem sonra ağa demem "
Üzgün olanlar bile tebessümle tamam manasında başını sallamıştı. Herkes odasına giderken avluda annem, Sare teyzem ve Ayşe yengem kalmıştı. Anneme sıkıca sarılıp;
"Annemiz, o ağa olan oğluna kırılma olur mu?"
"Ah benim güzel gelinim, onu ben doğurdum. Aslında zor bir adam, bir o kadarda kolaydır. O bir şeylerin saklanmasından nefret eder. Ben hata yaptım bu olayı gizleyerek, söyleyecektim ona da Mirza beye de. Meryemcem sen söyle bu anan ne yapsın"
"Hiç bir şey yapmasın annem. Sen annelik görevini yaptın. Evladın sana içini döktü sende kızına saygı gösterdin. Sen sadece hatayı babama söylemeyerek yapmışsın. Şimdi Mustafa abi olarak nasıl koruyamadım, nasıl fark etmedim diye düşünüyor. Babam da aynı. Sen gönlünü ferah tut. Babamın küslüğü, siniri yatağa girene kadar, oğlunun ki de gözlerine bakana kadar devam eder. Ben eminim Mustafa Hamza ağa gözlerine bakınca ilk aşkı olan kadından annesinden özür dileyecek"
"İnşallah güzel gelinim inşallah"
Annem derin bir nefes alıp, kaşlarını çattı. Yüzüme bakıp;
"Dilerim Allahtan o kızı da benim kızımın yaşadığının-"
"Anne, beddua etme canın yandı etme. Tutar o beddua etme. Canı yanan annenin bedduası sağlam tutar. Öyle tutar ki daha fazlası olur dilediğinden. Bilemezsin belki o Melek gibi güçlü olmaz, kötü şeyler olur annem. Bırak Allaha anne, o görüyor. Beddua etme anne kurban olayım"
"Tamam annem etmem"
"Hadi sizde odalarınıza çekilin hepimiz aslında yorgun olduğumuz için böyle duygusal ve sinirimiz bozuk"
Sare teyzemin kucağından oğlumu aldığımda, onlarda ayağa kalktılar. Avluda kucağımda oğlumla öyle dururken, yanıma oturan bedenle yerimden hafif sıçradım. Mustafa kucağımda uyuyan Ömer'in başını sevdikten sonra hafif başını sağ omzuma yasladı. Onun bu haline ne desem bilemedim. Derin nefes alıp;
"Gel odaya gidelim "
Mustafa sadece başını sallamıştı. Ben önde Mustafa arkamdan odaya girdiğimizde, kapıyı yavaşça kapadı. Ömer'i beşiğe koyup üzerini örttüm. Başımdaki tülbenti, bonemi çıkardım. Saçlarımı tokasından kurtararak, Mustafa'nın önüne gittim. Elinden tutarak koltuğa çektim. Ben oturduğumda o da sol tarafıma oturdu. Başını göğsüme koyduğunda saçlarını sevmeye başladım. Derin bir nefes aldıktan sonra;
"Yoruldum ben huzur limanım"
"Sessiz ol ve dinle kulağının altındaki sesi, o ses var oldukça sen her zaman sakinleşirsin, dinlenirsin unutma"
"Sen benim için gelmişsin dünyaya"
"Belki de, Mustafa'm"
"Efendim"
"Sen nasıl bir anda azrail oluyorsun ve ben çok korkuyorum"
"Meryemce senin için niye dünya diyorlar yavaş yavaş anlıyorum"
"Nasıl yani"
"Boş ver meleğim"
"Hadi kalk git annemin yanına gözlerine bak, Meleğin yanına git yüzünü okşa"
"Olmaz"
"Niye"
"Çünkü annemin gözlerine bakarsam özür dilerim, Meleğin yüzünü görürsem hiç iyi şeyler olmaz saydığım göz yaşları tek tek cana bedel olur"
Mustafa'nın dedikleriyle bir şey diyemedim. Gözlerimi kapadığımda, Mustafa da başını dizime koydu. Saçlarını severken, sessizlikte sadece bizim kalp atışlarımız ve bebeklerimizin mırıldanmaları vardı.
.....................................
Uyuduğumuzu kapının çalmasıyla anladım. Gözlerimi açtığımda Mustafa hala uyuyordu. Kapıyı çalana efendim dediğimde, Mina'm benim anne demişti. Gel dediğimde kızım yavaşça içeriye girdi. Mina kapıyı kapatıp yanımıza yanaştığında;
"Anne babam niye uyuyor"
"Yorulmuş annem, siz ne zaman geldiniz"
"Azcık oldu daha. Hadi gelin akşam yemeği yiyeceğiz annem, siz ne zamandan beri buradasınız"
"Uyumuşuz kızım. "
"Hadi ben çıkıyorum sizde gelin"
"Mina, kardeşlerine baksan annem"
"Anne onlar dışarda ki"
"Nasıl"
"Babaannem almış onları odanızdan galiba"
"Tamam kızım hadi sen çık"
Mina odadan çıktığında, dizimde uyuyan Mustafa'nın sakallı yanağını severek;
"Kocam kalk hadi akşam olmuş"
Mustafa cevap bile vermeden yüzünü dönerek alnını karnıma yaslayarak uykusuna devam etti. Eğilerek yanağını öpüp;
"Hadi Gülru'yu evine götüreceksin ya"
"Hımm"
"Hadi kocam bu ne uykusu"
"Gülün rahatlatıcı etkisi"
"Kocam hadi kalk"
Mustafa başını dizimden kaldırıp yanımda oturdu. Aynı anda kalktığımızda hafif gülmüştük. O banyoya geçtiğinde bende saçımı topladım. Bonemi başıma takıyordum ki banyodan çıkan Mustafa;
"Sende hazırlan beraber bırakalım Gülruyu"
"Tamam"
Mustafa gömleğini değiştirirken, banyoya girerek işlerimi halledip odaya girdiğimde kocam yoktu. Hazırlanıp odamdan çıktığımda herkes masadaydı. Ali karısının yanında oturuyordu. Annem Mustafa'ya bakarken, o hiç o tarafa bakmıyordu anlaşılan. Yerime oturduğumda Mustafa afiyet olsun demişti. Çorbalar bitmişti ki Mustafa ayağa kalktı. Biz ona bakarken o sedire geçip oturdu. Hazar abim hafif koluma vurduğunda ona döndüm. Göz kırpıp;
"Allah sana kolaylık versin iyi ki resmi nikah sende. Anam bu adamla ömür mü geçer be"
"Ne, hani ortak kullanıyorduk"
"Yok artık, ay anam yok be vermem aslanımı sana"
Masadaki herkes bizi dinliyor olacak ki herkes gülmeye başladı. Hazar abimin ne yapmak istediğini anladığım için;
"Tabi aldın Leyla'yı rahatsın dimi"
"Ne oldu, kıskandın mı "
"Yok ne kıskanacağım canım isterse çabucak ayırabilirim sizi"
"Ne ayırıyorsun hanım ağa"
"Benim mutfaktaki pala var ya hani "
Hazar abim ayağa kalkıp;
"Mustafa ağam, hanımağam yorulmasın beraber gidelim mi "
Hiç Hazar abime bakmadan, telefonuyla ilgileniyordu.
Akşam yemeği bittiğinde çantamı almak yerine cüzdanım ve telefonum alarak avluya çıktığımda Sinan ve Gülru kapıya çıkarken, Mustafa'da kapıya yürümüştü. Avludakilere gülerek el salladığımda Cansel ;
"Ahh bu kadın sen olamazsın "
"Cansel"
"Özür dilerim"
Kapıya çıktığımda Eren direksiyon tarafının kapısını bana açtı. Arabayı ben kullanacağım için biraz olsa rahatlamıştım. Yola çıktığımızda araba çok sessizdi. Sinan ve Gülru sessizce bir şeyler konuşurken, Mustafa telefonuyla ilgileniyordu. Böyle olması hoşuma gitmişti. Camın filmlerini güçlendirmiştim. Arabanın dışındaki hızın fazla yükselmesini engelleyen düğmenin açık olduğunu gördüğümde frenin yanındaki düğmeyi de hafif eğilip açtığımda artık kuş kadar özgürdüm. Dikiz aynasından Sinan'la göz göze geldiğimizde tavandaki düğmeye bastığımda arabanın içine bas sesi gelmeye başladı. Son ses müziği açtığımda gaza bastığımda boş yolda araçları sollayarak gidiyordum. Mustafa telefonu bırakmış yola baktığını fark ettim. Bir anda bir şey fark ettim. Mustafa bunu istiyordu. Bu durum hoşuma gittiği için arada drift atmaya başlamıştım.
Bir buçuk saatlik yolu kırk beş dakikada bitirmiştim. Yusuf ağanın kapısına geldiğimizde Mustafalar indiğinde arabayı park etmek için biraz öteye gitmiştim. Arabadan indiğimde bütün adamlar hazır ol vaziyetine geçmişti. Anahtar ve cüzdanım elimde konağın kapısına yürürken iki korumanın dediğiyle gurur duymuştum. Mustafa ağanın karısına güveni sonsuz ki bırakmış içeriye girdi demişti korumanın biri. Kapıdan içeriye girdiğimde hanımların hepsi şok olmuş vaziyetteydiler. Beni beklemedikleri belliydi.
Mustafa'nın yanına oturduğumda kahveler gelmişti. Gelen kahvelerle Yusuf ağalarla hafif sohbet ettikten sonra Mustafa fazla geç olmadan kalkalım demişti. Kapıya çıktığımızda ben arabanın yanına giderken, herkes kapının önündeydi. Arabanın kapısını açıp arabaya oturduğumda dönebileceğim şekilde değildi yol.
.............................................................
MUSTAFA HAMZA...
Meryemce arabaya binip arabayı çalıştırdığında Emir birden;
"Ağam, hanımağamız o arabaya nasıl hükmediyor. Arabadan azcık anlıyorsam o araba modifiyeli"
Ben ağızımı açmadan Yusuf ağa Urfaya giderken gördüğü için;
"Emin ol baya ustaca kullanıyor oğlum. Araç zaten hanımağanın galiba"
Başımı evet manasında sallamıştım. Meryemce arabayı biraz ileriye sürdükten sonra usta bir manevrayla çevirdiğinde ben bile şaşırdım. Meryemce önümüze geldiğinde arabadan indiğinde;
"Meryemce hanım sen kullan yine"
"Olur ama bir dakika"
Meryemce arabanın kaputunu açtığında hepimiz ona bakarken, motora baktıktan sonra arabanın arkasına giderek egzoza bir şey yaptı. Bagajı açıp ıslak mendil çıkarıp, ellerini silerek yanımıza geldiğinde açık olan kaputu kapadı. Hanımlarla görüşüp arabaya bindiğinde, Sinan da arkaya geçti. Yusuf ağa ile görüşerek Meryemcenin yanına oturdum. Yola çıktığımızda ara sokaklarda gayet sakin gidiyordu. Biraz gitmişti ki Sinan hafif öksürüp;
"Ağam sabah için özür dilerim. İşine karışmamalıydım. Ben bir an abiliğim tuttu galiba"
"Tamam Sinan geldi geçti"
"Geçmedi amca içim rahat değil"
"Sinan tamam dedim"
Sinan arkasına yaslandığında Meryemce otobana çıktığında gaza hafif dokunmasıyla hız ibresi hemen yükseldi. Biraz gitmiştik ki ilerde trafik var gibiydi. İlginç olanı burada hiç ama hiç trafik olmazdı. Meryemce yavaşlayacaktı ki fark ettiğim şeyle; "Meryemce bu tuzak " dememle üzerimize yağmur gibi kurşun yağmaya başladı. Sinan'a sadece yat diyebilmiştim.....
........................................................................................
Kelime ve harf hatam varsa aff ola...
Allaha emanet olun...
Umarım severek keyifle okudunuz...
Sizi seven çatlak yazar.... :):):):)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 31.09k Okunma |
3.32k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |