Alışmakla aşkı karıştırmak sadece
sevmeyi bilmeyenlerin yaptığı bir şeydir.
Not: Bayramı da atlattık artık geriye bir şey kalmadı. Bugün size bir iç dökme sayfası ile geldim. Bir süre içsel hesaplaşmalar okuyacağız ama merak etmeyin bunlar sadece yüzeysel değil derinlemesine olacak hatta şimdiye kadar bilmediğiniz şeylerin üstü aydınlanacak. Çarşambaya bölüm yetiştirmeye çalışıyorum. İnşallah yetişir. Size iyi okumalar bana da iyi çalışmalar. Öpüyorum hepinizi çokça. 😘😘😘
Haftalardır süren terapi işe yarıyor gibiydi. Seanslar ya da sorulan sorulara cevap vermek haricinde konuşmuyordu ama en azından yemek yemeğe başlamış hatta kilo almaya başlamıştı. Sessizlik içinde geçiyordu evde günler. Berfu çok konuşmuyordu hele de Feyyaz’la hiç konuşmuyordu. Ezo Hanım ise sessizliğini koruyordu. Feyyaz sakin geçen günlerin bir an önce bitmesini istiyordu. Eskiye dönmek istiyordu. Karısının onu sevdiğini düşündüğü günlere... Ama asla o günlere dönemeyeceklerdi bunun da farkındaydı ama elinden bir şey gelmiyordu bu konuda. Berfu asla tam olarak iyileşemeyecek ve yaşananlar için onu suçlamaya devam edecekti. Bu düşüncelerden kurtulduğu sadece bir kaç dakika vardı onda da Berfu uyurken yanına geldiği zamanlardı. Onun haricinde bu düşüncelerle baş başa kalıyordu hep.
Feyyaz hayatının en zor döneminden geçtiğini biliyordu. Nasıl atlatacağını da bilmiyordu. Bir an önce karısını geri istiyordu. Bunun için Ezo Hanım’a bile katlanıyordu ki kadın onu şaşırtmayı yine başarmıştı. Geldiğinden beri adam akıllı hiç konuşmamıştı onunla. En azından o sorun çıkartmıyordu yine de etrafta görmekten pek hoşlandığını zannetmiyordu.
Berfu kafasını koyduğu ve artık minimum derecede çıktığı yatakla ayrı bir bağ kurmuş gibiydi. Kullandığı ilaçlar ağır geliyor ve sürekli uyumasına sebep oluyordu. Doktor ağır bir depresyon geçirdiğini söylemişti. Hatta annesinin gelmesi bile işi çözmeseydi hastaneye yatırmayı teklif edecekti. Şimdi en azından yemek yemeye ve konuşmaya başlamıştı ama hala yaşam enerjisi yoktu.
Seanslar boyunca kadın hayatında duymadığı şeyler duymuştu. En çok köşeye sıkışmış gibi hissettiği zamanı sorduğunda aldığı cevap ya da cevabın uzunluğu acı bir gerçek gibiydi. “Hangisini söyleyeyim?” demişti. En başından başlamasını istiyordu. Problemin ana başlangıcı buydu. “Babam evlenmem için karar verdiğinde annem ve abimin korkularıyla babamın arasında kalmıştım. Sonra düğünde o gelinliği giyip giymeme konusunda kalmıştım. Evlendikten sonra abimle onun arasında kalmıştım. Sonrası ise hiç bitmedi. Her olayda köşeye sıkışan ben oldum. Hem karışmamam istenirken ama olaylar hep benim üstümden döndü.”
“Abim onun canını yakmak istediğinde benim üstümden yapıyordu. O da aynı şekilde onlara ne zaman gövde gösterisi yapmak istese benim üstümden yaptı.”
“Bu mu? Hayır asıl yıpratıcı olan ne biliyor musunuz?”
“Hayır ama söylersen öğrenebilirim.”
“Bunlar yaşanırken hep bir kenardan izlemem ama hep diğer tarafa açıklama yapmak zorunda kalan da bendim. Aralarını düzeltmek için bir çok şeye sesimi çıkartmadım ama gelinen noktayı değiştirmedi. Onlar hayatlarına olduğu gibi devam edebilirken ben acaba bir şey olacak mı korkusuyla yaşadım.”
“Zor bir durum. Bunu konuşmayı denediniz mi?”
“Kiminle? Her iki tarafta birbirlerine inatlar ayrıca ne kadar beni dinliyor gibi gözükseler de hiç dinlemediler.”
“Belli değil mi sebebi? Eğer beni düşünmüş olsalar bu halde olmazdık. Onlar hep diğer tarafa karşı kazanmak istediler. Bense bu savaşın ortasında kalan el bombasıydım. Kimin tarafına geçersem diğer tarafa atmak için kullandılar. Beni dinleseler ve gerçekten korumak isteselerdi. Buna yıllar önce son verirlerdi. Oysa geldiğimiz noktaya bakın. Aynı evin içinde kimse birbiri ile konuşmuyor.”1
“Aileniz ve kocanız arasında bu şekilde kalmak sizi yormuş olmalı.” Berfu kadına cevap vermemiş gülmüş geçmişti.
Aylin içinden çıkamayacağı bir işe girmiş gibi hissediyordu. Herkesin ondan beklentisi farklıydı. Kadın bu karmaşadan kurtulmak istiyordu. Adam karısı ile arasını düzeltmek istiyordu. Annesi kızının bir an önce eski haline dönmesini istiyordu. Kadın içinde bulunduğu durumu altın kafese konulmuş bir bülbül olarak tasvir ediyordu. Bir noktada haklıydı. Bir kafesin içinde olduğu kesindi. İlk başta başkaları onu oraya kilitlemişti. Şimdi ise kadın kendini oraya kapatmıştı. Herkesle arasına görünmez bir mesafe koymuştu. Hiç kimsenin o mesafeyi kapatmasına izin vermiyordu. Doktor, kadının daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi, eskisi gibi olmasa bile normal hayata dönmesine yardımcı olabilirdi ama kadının kendini kapattığı o kafesi nasıl açacağını bilmiyordu. Anahtar nerede, kilit neredeydi emin değildi. Bunu kadının bildiğinden de emin değildi. Eğer açamazlarsa kadın tüm hayatını görünmez bir kafesin arkasında geçirecekti. Tüm hayatı boyunca yalnızlık çekecek ve tam olarak birini asla gerçekten sevemeyecekti.
Evlenmeden önceki hayatını merak etmişti. Ne zamandan beri yalnızdı belki bunu bulabilirse küçük de olsa bir ipucu elde etmiş olurdu kafesten nasıl çıkartacağı hakkında. Ondan da pek bir şey bulamamıştı. Evlenmeden önceki hayatınız nasıl diye sormuştu. “Nasıl yani?”
“Yani aileniz ile aranız nasıldı evlenmeden öce?”
“Doğduğum günden beri hastalıklardan hiç kurtulamadım. Bağışıklığımın düşük olduğunu söylemişlerdi. Annem de hastalanmayım diye peşimde dolaşırdı hep. Odamdan çok çıkmazdım. Her önüne gelen de giremezdi zaten. Hasta olmadığım zamanlar beraber kahvaltı yaparken ya da yemek yerken görürdüm babamı. Çok yumuşak başlı bir insan değildir zaten. Serttir. Konuşmak da zordur bu yüzden. Abimle aramız iyiydi ama o da aşırı korumacıydı. Hiçbir erkekle konuşmama izin vermezdi. Kendimden küçük ya da büyük kuzenlerimle bile. Hiçbiri ile tam bir iletişimim yoktur zaten. Annem ise beni biraz fazla sakınırdı. Kalabalık ortamlara sokmaz ya da hastalık kapacağımı düşündüğü hiçbir yere götürmezdi ama annemle konuşmak aslında çok da zor değildir. Tüm hayatı boyunca yaşadığı yerden çok fazla ayrılmamış bir insana göre daha açık görüşlüdür. Benim için yurtdışından ilaçlar getirtmişti. Uzak Doğu’dan sağlık için kullanılan birçok ilaç ve bağışıklık sistemi güçlendirici takviyeler getirtmişti. Eğer annem olmasaydı büyük ihtimalle çoktan ölmüştüm.”
Ortada olmayan bir baba, kimseyle iletişim kurmasına izin vermeyen aşırı korumacı anne ve abi. Babanın ortada olmamasından kaynaklı olarak baba yerine konan abi. Annesinin sözünden çıkmamış küçük bir kız çocuğu. Her an acaba bir şey olacak mı korkusuyla yaşayan anne. Herkes kendi cephesinden haklıydı ama bu kadar gerçek hayattan izole yaşamamış olsaydı hayatın zorluluklarıyla daha iyi başa çıkabilirdi. Her şeyi içine atmak hiçbir zaman bir çıkış yolu değildir aslında olayları bir dolabın içine tıkmaktır sadece. En sonunda da o dolap içindekileri taşıyamaz ve kapakları sonuna kadar açılır ve içinde ne varsa ortaya dökülürdü. Oysa her şey ilk ortaya çıktığında çözülmüş olsaydı birikmezdi. Her şey her yere döküldükten sonra toplaması ise daha zor oluyordu. Şimdi olduğu gibi.
Birine alışmakla sevmek arasında bir çizgi vardır. Hayatta birçok insan sevdiğini düşündüğü insanlarla birlikte olmaya devam eder. O ilişki onu yorsa yıpratsa bile sevdiğini düşündüğü için ayrılamaz. Oysa belki ortada olan sevgi zamanla kaybolmuş ve bitmiştir ama ikisi de birbirine o kadar alışmıştır ki aralarındaki şeyi sevgi olarak düşünmeye devam ederler. İşin açığı birbirlerinden önceki hayatlarını unutmuşlardır ve geriye dönüp hatırlamak ya da yeni bir hayata yeni bir gerçekliğe alışmak zor geldiği için devam ederler.
Birde zorunluluk içinde başlayan ve işlerin daha kolaylaşması için düşünülen bir gerçek vardır. Birini sevdiğini düşünmek, sevmediğini ona katlandığını düşünmekten daha kolaydır. Kadın da böyle düşünmüştü. Adamın ona iyi davranıyor olmasını, yakışıklı, zengin oluşunu, ona kazandırdığı ayrıcalıkları göz önünde tutmuş ve kötü olan ne varsa geriye itmiş ve adamı sevdiğini düşünmeye başlamıştı. Daha doğrusu bunu daha kolay bulmuştu. Çünkü birini sevmediğini biliyorken onunla kalmak, aynı yatağa girmek, aynı evde yaşamak ve sana dokunmasına izin vermek hiç kolay değildir. Sürekli bundan kurtulmaya çalışmak zorunda hissetmek ama kurtulamamak insan için aslında her gün ölmekten farksızdır. Ama bunun yerine sevdiğini ve değer verdiğini düşünmek daha kolaydır. Doktor hastasının hangi tarafta durduğundan şu an pek emin değildi.
Kadın, yaşadığı aydınlanma ile aslında başından beri adama karşı hissettiği şeylerin aşk ya da sevgi olmadığı fark etmişti. Adamı beğeniyordu ya da arada cazibesine kapılıyordu ama ileriye hiç geçememişti. Diğer insanların eşleri sevgilileri ile arasındaki bağı kıskandığı için kendisine de aynı şeyleri istemişti ama hep içinde kalmıştı. Gerçekten denemeye çalışmıştı ama hiç birinde olmamıştı. Peki ne zaman vazgeçmişti onu sevmediği düşüncesinden. Günlerce kafasında bu sorunun cevabını aramıştı ama bulamamıştı. İçtiği ilaçlar onu saatlerce uyutuyordu. Her uyandığında karşısında kocası ise bunu kolaylaştırmıyordu. Onu ne zaman görse aklına kızı geliyordu. Daha kucağına bile alamadan kaybettiğini hatırlıyor ve daha kötü hissediyordu. Annesi burada olmasa çoktan kendini öldürmeyi tekrar deneyebilirdi bile. Onu tutan tek şey annesiydi. Eğer o olmasa nasıl tekrar nefes almaya başlardı emin değildi. Şu an ona olan sevgisinden şüphe etmediği tek kişi oydu.
Tüm dünya dursun istiyordu Berfu. Dursun ve bir daha hareket etmesin. Maalesef bu isteği olmuyordu. Tüm dünyası yıkılmışta altında kalmış gibi hissediyordu. Bu ağırlığın altında öylesine eziliyordu ki her kemiğinin ayrı ayrı parçalanışını hissediyordu. Kırılan her kemiği bir daha iyileşemeyecekmiş gibi hissettiriyordu. Hatta bu ağrıların en çok olduğu yer göğüs bölgesiydi. Öyle ki nefes almak bile yükmüş gibi hissettiriyordu. Kaburgaları kalbini eziyor ve her bir santiminden kan fışkırıp ciğerlerini dolduruyor gibiydi. Bu his nasıl geçerdi nasıl iyileşirdi emin bile değildi ama umurunda olduğu da söylenemezdi zaten. Geçsin istemiyordu. Bu ağrıyı, acıyı ve sızıyı sonsuza kadar yanında götürmek istiyordu. Bu her aklına geldiğinde dedesinin söylediği bir söz geliyordu: Annesi ölene öksüz, babası ölene yetim eşi ölene dul demişler ama çocuğu ölene bir şey diyememişler. Bu söz bu ara canını yakan gerçekliği en net şekilde açıklayan şeydi. Hemen yan odanın boş olduğunu bilerek uyanmak gözlerini bir daha açmak istememesine sebep oluyordu ama böylesi de olmazdı. Sorun da değildi atlatırdı bunu da ama atlatmak isteyip istemediği konusunda kafası karışıyordu. Her saniye bu acıyla yaşamak istiyordu. Ama bazen öyle dayanılmaz oluyordu ki Allah’ım al canımı da kurtulayım diyordu. Nasıl geçecekti bu acı nasıl iyileşecekti ve etrafındaki herkesin istediği gibi olacaktı emin değildi ama pek umurunda değildi. Annesi böyle bir acının geçmeyeceğini sadece bununla yaşamayı öğrenmesi gerektiğini söylüyordu. Hiç evlat kaybetmemişti ama birçok kez buna yaklaşmıştı. Her yaklaştığında ölümle yüz yüze geldiğini söylüyordu. Açıkçası anne sözü dinlemek bu hayatta en çok yaptığı şeydi. Peki şimdi ne yapacaktı.
Feyyaz son günlerde içinde yaşadığı duruma sürekli küfrediyordu. Nasıl bir işin içine düşmüştü de bu kadar alçalabilmişti emin bile değildi. Berfu’nun günden güne daha iyiye gitmesi en azından moral olan tek şeydi. Hayatta en sevmediği tipler olan Karabeylerle arayı düzeltmek zorunda kalmıştı. Öyle ki Berfu abisiyle arasını düzelttiği için olabildiğince uzak durmaya çalışıyordu. Azat etmek kitabında yoktu ama iplerini gevşetebilirdi. Bu karmaşada evin giderek kalabalıklaştığının farkındaydı ama ses de çıkartamıyordu. En çok da canını sıkan şey buydu. Karısının iyileşmek için o hariç herkese ihtiyacı vardı. Annesi, abisi, yengesi, kuzenleri, doktoru... Hatta Zerda bile vardı bu grubun içinde ama kendisi yoktu. Zerda şu an evin demirbaşlarından sayılıyordu resmen. Her gün uğruyor Berfu’nun sevdiği şeylerden getiriyordu. Başta garipsese de şimdi alışmıştı. En azından arkadaşlık edecek birisi vardı tanıdığı. Okuldan arkadaşları da geliyordu ama tanımadığı kişiler olduğu için yorum yapamıyordu. Berfu’ya kendini kötülüyor da olabilirlerdi. Güvenmiyordu.
Ama onu en çok şaşırtan sevgili kayınvalidesiydi. Onun hakkında kötü bir şey dediğini duymamıştı. En azından o etraftayken. Bu gürültülü evin içinde tek başına kalmıştı. Onu gerçekten anlayabilecek kimse yoktu etrafında. Karısı yüzüne bakmıyordu. Nefret ettiği kayınvalidesi evlerine yerleşmişti. Eve giren çıkan belli değildi ve tüm bunlara karşın elinden bir şey gelmiyordu. Sesini duymasına yüzünü görmesine tahammül edemeyen karısıyla tek başına kalmaya ve bir kere daha kendini anlatmaya çalışmak istiyordu ama o bile zordu bu ara. Berfu ilaçların etkisiyle erkenden uyuyordu geç kalkıyordu ve gün içinde çok gelen giden olmazsa da tekrar kendini uykuya veriyordu. Yani 24 saatin neredeyse 18 saatini uyuyarak geçiriyordu. Geri kalan zamanda da sürekli birileri bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. En azından memnun olduğu tek bir şey vardı o da günden güne kilo alıyordu. Tek sorunu konuşmamasıydı. Genel olarak konuşmuyor sadece başıyla onaylıyor ya da reddediyordu. Zorlalarsa konuşuyordu onda da kısa cevaplarla geçiştiriyordu. Yine de ilerleme kat etmişti buna da sevinmesi gerekiyordu. Galiba.1
Ezo hanım birkaç haftadır ne yaşadığını biliyordu ne de kendinde olduğunu. Kızının bu yıkılmış hali onu içten içe öldürüyordu. Sadece kendini değil kocasını da üzdüğünü görmeye gelemediği için içten içe kendine kızdığını hatta canı yandığını da. Ama maalesef ki her şey göründüğü ya da olması gerektiği gibi değildi. Yıllarca süren bu küslük onun da hayata küstürmüştü. Son yıllarda ne hayattan tam olarak keyif alıyordu ne de tam olarak yaşama isteği. Doğduğu günden beri onun için savaşmıştı ve yıllarca savaştığı ve emek verdiği ne varsa elinden alınmış gibi hissediyordu. Kızından kulaktan dolma bilgilerle haber almak, sesine bile hasret kalmak bir annenin başına gelebilecek en kötü şeylerden biriydi. Neyse ki son haftalarda bu hasreti son bulmuştu. Ama acı bir vaka ile. Kızının kırılan kalbini nasıl tamir ederdi emin değildi ama bir şekilde onu iyileştirmesi gerekiyordu. Çünkü şu an gerçekleri göremeyecek kadar kör bir durumdaydı. İçinde bulunduğu durum için kocasını suçluyordu ama o da en az kızı kadar suçsuzdu bu olayda. Can havliyle yapılan bu hareket kesinlikle doğru değildi. Yıllardır kabul edemediği ve sevmemek için türlü türlü sebep bulduğu damadı bu olayda suçsuzdu. Kimse istemezdi böyle bir şeyi. Ne kadar kabul etmek istemese ne kadar görmemek için çabalasa da damadı kızını gerçekten çok seviyordu ve gözünden sakınıyordu.
Yaşanılan şeyler için az da olsa kendi payı da vardı. Bunu kabul ediyordu. Kendi hatalarını görmezden gelen biri asla olmamıştı. Kızını korumak için türlü çabayı göstermiş ama onu dış dünyaya hazırlamamıştı. Belki de en büyük suçu buydu. Ölümün herkes için var olduğunu öğretmemiş, aile akraba hariç başkalarının da sevilebileceğini hiç hissettirmemiş ya da anlatmamıştı. Pamuktan bir dünyaya sarıp kimsenin ne yaklaşmasına izin vermişti ne de onun birine yaklaşmasına. Belki de bu kadar çok duyguyu bir arada yaşamasının sebebi en başta kendisiydi. Eğer ona tam olarak sevmeyi öğretseydi, damadının ne kadar kötü biri olduğunu anlatıp durmasaydı, sevmesine ya da sevilmesine izin verseydi hayatı bu şekilde ilerlemezdi. Belki de kendine ve kızına yaptığı en büyük kötülük buydu. Haftalardır süren bu hesaplaşma onu da büyük ölçüde üzüyordu.1
Ama beklemediği şeylerde yaşanmıştı. Hem damadı hem de akrabaları onu şaşırtmışlardı. Birbirlerini sevmeseler bile ne tek bir imada bulunmuş ne de yanlış bir hareketi olmuştu. Aksine kendi alanına saygı duymuş başı açık olduğu zamanlar için bile dikkatli girip çıkmıştı odalara. Gece boyu kızının başını bekliyordu. Sabaha kadar ya yerde ya da kanepe kenarlarında uyuyakalıyor o şekilde kalkıp işe gidiyordu ama bir kere bile itiraz etmemiş ya da söylenmemişti buna. Hele ki Zerda. Beklemediği kadar yardımsever çıkmıştı sürekli evlerine geliyor ve asla eli boş gelmiyordu. Konuşturmaya çalışıyor ve odasından çıkartmaya çalışıyordu. Kesinlikle ilk düşündüğü gibi bir insan değildi. Seda konusunda da yanılmıştı. Büyük olarak aileyi kendi etrafında topladığını düşünmüştü ama öyle değildi aileyi kendi etrafında değil gücü kendi etrafında topluyordu. Kızı ve damadı burada acı içinde hayatta kalmaya çalışırken o gitmiş yılbaşı partisi vermişti evinde. Ne gerek vardı böyle şeylere emin değildi ama kesinlikle bu durumdan haz etmemişti. Yine de arada gelip gitmesine sesini çıkartmıyordu.1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
79.77k Okunma |
4.45k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |