Not: Size kısa bir bölümle daha geldim. Yazarsam yüklerim demiştim. Yazdım ve yükledim. Bir sonraki bölüm anca pazara yetişir gibi ama denerim önce bitirmeye hadi siz okumaya bende tekrar yazmaya geri döneyim. Ha bu arada alın size Feyyaz'ın kapalı kutusu. Diyorum size vakti geldikçe her şeyi ortaya dökeceğim. Hadi minik de bir spoiler siz bundan pek haz etmeyeceksiniz. Cadı kahkahası asdfghasdfg.
Mutluyken ölünmüyor rahat için
Söndürün kalbimi
Feyyaz evden hızla çıkmış yanan fabrikanın önüne gelmişti. Yangının nasıl çıktığını kimse bilmiyordu ama imin çıkarttığını o çok iyi biliyordu. Aklınca onunla kedinin fare ile oynadığı gibi oynayacaktı ama buna izin vermeyecekti. Bu da son oyunuydu yarından itibaren tahtayı kendi lehinde çevirecekti. Madem oyun istiyordu istediğini alacaktı. İçeride kalan üç beş kişiyi çıkartsalar da yaralı sayısı fazlaydı. Durumu kötü olanlar da vardı. Fabrikanın durumu ise hiç iyi değildi. Uzun süre kullanılabilir duruma gelemezdi. Çalan telefonunu duymamazlıktan gelerek polisle konuşmaya devam etti. Telefon inatla çalıyordu ama polis bir türlü rahat bırakmadığı içi açamıyordu.
Berfu kocası evden çıktıktan sonra yatağa oturmuş gelmesini bekliyordu. Kimden haber alacağını da bilmiyordu ama birilerine bir şeyler olmasın diye dua ediyordu. Biraz öyle oturdu sonra ayaklanıp mutfağa inmek istedi. Şu an hiç uyuyası yoktu ve biraz sütlü kahve onu rahatlatırdı. Kahveyi yapıp içti. Sonra içine bir his oturdu hamilelikte kahve hiç yararlı değildi aksine zararlıydı. Yine kocasının derdine düşmüş ve bebeğini ihmal ediyordu. Buzdolabını açarak içinden Türkan Hanım’ın onun için yaptığı özel şerbeti çıkartıp bir bardağa koydu. Kırmızı şerbet çok iç açıcı kokmamasına rağmen hem çok güzel görünüyordu hem de tadı da çok iyiydi. Nasıl olduğunu kendisi de pek anlamlandırmamıştı ama sesini de çok çıkartmadı. Mutfaktan çıkmıştı ki araba sesleri duydu. Hemen dönmüşler miydi? Önce üzerine göz gezdirdi ince kısa askılı ve şortlu bir pijama vardı üzerinde yukarı çıkıp bir sabahlık alıp inmek istedi. Yatak odasının kapısını açtıktan sonra bir ses duydu. İkinci ses ise hiç de uzaktan gelmiyordu. Ne sesi olduğunu beyni tam olarak algıladığında balkon camı parçalara ayrılıp odanın içine dağıldı. Berfu bir anlık şokla elindeki bardağı yere düşürdü. Ne yapacağını şaşırdı bir an. Gözüne ışık tutulmuş bir tavşan gibi bir kurşun trafiğinin içinde kalmıştı. Kendine geldiğinde kendini yatağın yanına attı. İyice yere kapanıp silah seslerinin bitmesini bekledi. İki eli de karnındaydı. Arkası kesilmeyen silah sesleri Berfu’ya bir ömür gibi gelen bir sürenin sonunda bitmişti. Bir süre ne kulağı ses duymuş ne de gözü bir şey görmüştü. Ne bayıldığından emindi ne de kendinde olduğundan.
Feyyaz uzun süre çalan telefonu kapandığında rahatlamıştı. Şu an bu karmaşanın içinde başka bir dert duymak istemiyordu. Polis yanından ayrılırken Burak’ın telefonla konuştuğunu gördü. Ne ara polisle konuşmayı bitirmişti de telefonla konuşmaya başlamıştı. Acele acele biriyle konuşuyordu. İçinden yapanı bulmuş ol diye söylenirken yanına ilerledi. Arkası dönük adama birkaç adım mesafelik yaklaşmıştı ki bir an Burak arkasını dönerek bağırarak onlara seslendi.
Feyyaz geri kalan birkaç adımı atarak yanına yaklaştı. “Ne oldu ne bağırıyorsun lan?”
“Eve evleri basmışlar.” Feyyaz önce anlayamadı. Evi mi basmışlardı? Hangi evi basmışlardı? Nasıl basmışlardı? Kim basmıştı evi?
“Buraya geldikten sonra silahlı arabalar evlerimize girmeye çalışmışlar.”
“Açıklayamam git kendin öğren.” Diyerek kargaşanın içerisindeki arabasını aramaya başladı. Feyyaz ne olduğunu anlamamıştı belki de anlamak istemiyordu. Burak silahlı adamlar eve girmeye çalışıyor mu demişti. Berfu! Berfu evde tekti. Gözüne kestirdiği koruma arabalarından birine binerek gaza yüklendi. Hız sınırı, kırmızı ışık ya da yaya demeden gaza basmaya devam etti. Saatler gibi gelen bir sürede eve gelmeyi başarmıştı. Silah sesleri hala geliyordu:. Araba durduktan sonra dışarıdaki birkaç adama çevirdi silahı. Birkaç kurşundan sonra ikisi de vurulmuştu. Feyyaz bahçe duvarından atlayarak içeri girdi. Kapıya yürüyecek vakti bile yoktu. Kırık camlar bahçeye de savrulmuştu. Evin kapısını açmaya çalıştı ama kilitliydi. Şu an bırak kapı açtıracak adam bulmayı sağlam birileri bile gözükmüyordu etrafta. Çelik kapıyı kendiliğinden açamayacağını fark ederek elindeki silahla kapının kilidine iki kere sıktı. Kapı açılırken hızla merdivenlere yöneldi. İkişer çıkmaya başladı.
Camların birçoğu inmişti. Kapıda adam kalmamıştı. Sokağın başından itibaren her yer kurşun kovanıydı. Peki bu kargaşanın içinden sağlıklı çıkabilecek miydi? Keşke kendisi ile beraber götürseydi. Başından savmak yerine onu da alıp çıkmalıydı. Bu aralar zaten geçinemiyorlardı şimdi bir de bu. Hadi bir şey olmuşsa... İşte o zaman dünyayı yakar ateşinde de bir sigara yakar oturur izlerdi. Kalbi duracak gibi hissediyordu. Hayatında ölümden hiç korkmamıştı. Ölüm kavramı ile çok küçük yaşta tanışmıştı. Annesi öldüğünde daha dört yaşındaydı. Bakıcısının çabalarına rağmen annesinin ölü bedenini salonun ortasında görmüştü. Ne gördüğünü anlaması için biraz daha büyümesi gerekmişti. Hoş yaşıtlarından her zaman daha önce büyümek zorunda kalmıştı. İçine doğduğu hayat kesinlikle kolay ve normal değildi. Babası her zaman daha fazlasını isteyen bir adam olmuştu belki de sırf bu yüzden bela peşlerini bırakmazdı. Annesine dair çok anısı yoktu. Son anıları ise hamilelikten dolayı onunla çok ilgilenemeyen sürekli yatan bir kadındı. Büyüdükçe annesinin onun yerine daha doğmamış bir bebeği tercih ettiğini öğrenmek belki de o gün son kez attığını hissettiği kalbini kırmıştı. Bunun üzerine de zaten yıllarca attığını hissetmemişti. Hoş bunun için onu büyüten yengesinin bir açıklaması vardı hoş daha doğrusu götürdüğü doktorun. Tam hatırlamıyordu ama “duyguları çok gelişmemiş” demişti. Tabi o zamanlar sadece 5 yaşındaydı. 5 yaşında bir çocuğun anlayabileceği şekilde konuşmamıştı. Duyguları gelişmemiş cümlesini bile ortaokulda öğrenebilmişti. Hoş hayatında hiç duygularına ihtiyacı olmamıştı. Kalpsiz olmak onun için en büyük iyilikti bu. Öldürdüklerine acımıyor, kadın veyahut çocuk ayırtmıyordu, başkalarının acılarını anlamıyordu ya da anlamaya çalışmıyordu. Bu da hayatını fazlasıyla kolaylaştırmıştı. 16 yaşında ilk defa katil olduğunda bile en ufak bile korku duymamış ve onu kaçıran 3 adamı da öldürüp bir de babasına arkasını temizlemesi için haber vermişti. Baran’ın babası o zamanlar yanlarındaydı ve gelip alan kişinin o olduğunu net hatırlıyordu. Hoş hafızası oldukça kuvvetliydi. Her şeyi kolay kolay unutmazdı. En azından uzun süreliğine. Unutamamasını ise doktorlar yüksek çıkan IQ’suna bağlamıştı. Açıkçası Feyyaz bunlara çok inanmıyordu. Doktorlar annesine de yaşayabilir demişti ama annesi yaşamamıştı ne de olsa. Dedikleri şeyler her zaman doğru olmadığını anlamıştı o zaman.
Sonra kendi kendini sorguladı. Madem inanmıyordu da niye karısının hayatını tehlikeye atacak kadar dinlemişti. Bazen kendisi ile çeliştiğini kabul etmiyordu. Kabul etmek istemiyordu demek daha doğru olabilirdi. Neler olduğunu bir türlü kestiremiyordu bazen. Kendi beyni onu şaşırtıyordu. Berfu ile tanışmadan önce böyle şeyleri hiç olmamıştı ama ne zaman onunla tanışmıştı beyni hata vermeye başlamıştı. 28 yaşına kadar yaptığı her şeyi biriktirdiği tüm duygusuzluğu sanki bir anda ortadan kaldırmıştı. Hem de tek bakışla. Onu insan olarak çok zor olmuştu. Bunu şimdi kabul ediyordu. İlk zamanlar oyuncak bebekten farksız davrandığını şimdi fark ediyordu. Ayrıca bunun tek farkında olanın da kendisi olmadığını da biliyordu. Karısı da farkındaydı. Bu da içinden çıkamadıkları bir sürü probleme sebebiyet veriyordu. Karısı? Evet karısı. Ölümle burun buruna kalmış karısı. Neden merdivenler bitmiyordu. Tüm hayatını sorgulamıştı bu sürede ama yatak odasının kapısına yeni gelmişti. Kapıyı açtığında yerde yatağın yanında uzanan kadını gördü. Etrafında gördükleri ise kalbine bir ağrı sokmuştu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.63k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |