Günler hızla geçiyordu ama kadın inatla uyanmıyordu çünkü uyanmak istemiyordu. Adam biliyordu o yüzden hiç şikâyet etmiyor başından ayrılmadan bekliyordu. O olayın üstünden, ameliyattan ve daha doğmamış bebeklerini mezara koymalarının ardından 15 gün geçmişti. Koskoca 15 gün demek isterdi adam diyemiyordu çünkü o olay kafasının içinde daha dün yaşanmıştı. Gözünü her kapattığında kadının ‘yavaşla’ diyen sesini duyuyordu. Sonra acı bir fren sesi, kadının ölüm kokan çığlığı ve sarsıntı sonra gözünü açıyor o anların hepsinin gerçekliğini tekrar tekrar kabul ediyordu. Hastaneden bir gün bile ayrılmamıştı. İçeriyi, kadını görebildiği tek yer olan pencerenin yanından ayrılmıyordu. 15 gündür eve hiç uğramamıştı Fatih ya da Burak’ın getirdiği kıyafetleri giyiyordu. Her gün en az bir defa banyo yapan adam vücudu 15 gündür elini yüzünü yıkadığı su harici su görmemişti. Sakalları uzamış saçları dağılmıştı. Adam yıkılmıştı. Feyyaz Hancı yıkılmıştı. Yıllarca düşmanlarının yapamadığını küçük bir kadın yapmıştı. Adamı ölmeden mezara sokmuştu.
Saat altıyı yeni geçiyordu ara ara uyuyup uyanıyordu adam. Uyumamak için Burak’ı içecek bir şeyler almaya göndermişti. Günlerdir yanında birisi kalıyordu çünkü ne zaman sinirlerine yenilse birini dövüyordu. Adam parlak ışığa dayanamayıp gözlerini kapattı birazdan hemşire gelirdi. O gelmeden uyanmalıydı.
Hemşire, Berfu’nun odasının önüne geldiğinde sandalyenin üzerinde uyuyan adama baktı. Ne zaman görse içi bir kötü oluyordu? Karısının yanından hiç ayrılmamıştı perişan gözüküyordu. İçinde bulundukları hastane gibi 100 tanesini alabilecek adam şu an bir sokak dilencisini andırıyordu. Saçı sakalı birbirine girmiş. Göz altlarındaki morluk neredeyse yüzünün hepsini kaplıyordu. Ama hemşireyi en çok dağıtan şey adamın gözleriydi herkes orada bir cehennem ateşi görse de hemşire orada cehenneme hapsolmuş bir ruh görüyordu her saniye acı çeken bir ruh. İçeriye girdi önce serumu kontrol etti bitmek üzereydi yenisini hazırladı. Sonra kadının ağzındaki hortumu kontrol etmek için üzerine eğildi ama beklemediği bir şey oldu bir çift yeşil gözle göz göze geldi. Kadın uyanmış mıydı? ‘İyi misiniz, beni duyuyor musunuz?’ diye sordu ama gözleri geri kapandı. Hemşire bir anlık boşluk ile burnundaki hortumu çekti. Kadın nefes alıyordu hem de kendi başına. Hızlı adımlarla doktorun yanına gitti.
Doktor yorgunluktan ölmek üzereydi ama içeri hışımla giren hemşireye kızamadı. “Berfu Hancı az önce gözlerini açtı.” Herhalde doktorun günlerdir aldığı en iyi haberdi. Uyku yorgunluk falan kalmamıştı. Hızlı adımlarla kadının odasına yürüdü. Adam gözlerini açtığında içerideki doktor ve hemşirelere baktı. Bir şey mi olmuştu neden gelmişlerdi? Oysa birkaç dakikalığına gözlerini kapatmıştı. Neyi kaçırmıştı? Durumu kötüye mi gidiyordu yoksa? Adam ellerini yumruk yapmış içeride neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ama hiçbir şey anlamıyordu. Ekranlarla oynuyor kabloları kontrol ediyorlardı. Sinirden şu an camı kırıp içeri girebilirdi. Doktor dışarı çıkarken adamın gözleri doktoru buldu. Bir gözü hala içeride olan hemşiredeydi.
Doktor yanına geldiğinde içini kurt yiyor gibiydi kötü haber almaktan korkuyordu. “Sorun ne?” doktor karşısındaki adamın aklına ilk önce bir sorun gelmesine üzülmüştü aslında iyi bir haber beklemiyor gibiydi. “Sabah gözlerini açmış kısa bir süreliğine bilinci yerine gelmiş.” Gözlerini mi açmıştı? Ne zaman? Birkaç dakikalığına bile olsa gözlerini kapatmamalıydı o zaman o da görebilirdi günlerdir göremediği o yeşil gözleri. Adam çok özlemişti kadının gözlerine bakmayı oysa. “Şu an kendinde değil. Bugün de yoğun bakımda kalacak son kontrolleri yapmak için bugün uyutacağız yarın kendine gelir normal odaya alacağız.” Şimdi görse olmaz mıydı? Bir camın arkasından değil de arada bir şey olmadan. Gene de sorun çıkartmadı. Birkaç dakika önce bunu bile beklemiyordu şimdi uyandığını öğrenmişti. Bir günlüğüne bununla idare edebilirdi.
Doktor, adamın yanından uzaklaşırken Burak geldi yanına. Önce camdan içeri baktı. Kadının burnundaki hortumu çıkartıyordu hemşire “Ne oldu?” Kötü bir şey olmuş olsa Feyyaz’ın bu kadar sakin kalmayacağını biliyordu. “Uyandı. Yani uyanmış.” Burak bunu duyduğuna sevinmişti. Daha fazla kötü haber istemiyordu. “Ne zaman şimdi mi?” Adam canı yanarken “Biraz önce birkaç dakikalığına gözü kapatmıştım ama o gözlerini açmış.” Burak adamın söylediklerini görmezden geldi. “Normal odaya alacaklar mıymış?” Adam gözlerini kadının boğazından çıkarttıkları boruya dikmişti. Ne kadar uzundu nereye kadar gitmişti? Peki şimdi canı acıyor muydu hissediyor muydu içinden çıkardıklarını? “Hayır bugün uyutacaklar yarın her şey yolunda olursa uyandıracaklar.” Burak elindeki kahveyi adama uzattı. Bu iyi bir şeydi. Açıkçası doktorlar daha uzun bir süre daha uyanmasını beklemiyordu gene de uyanmıştı. Burak merak etmeden duramadı kadını kendine getiren neydi? Kin mi intikam duygusu mu?
Seda ve Fatih öğleden sonra hastaneye geldiler. Feyyaz’ın perişan hali hiç iyi durmuyordu. Uzamaya başlayan sakalları ve saçları, dağınık, bakımsız ve fazlasıyla kirlilerdi. Üstü başı ütüsüz ve Fatih’in getirdiği ama artık üzerine olmadığı belli olan gömlek kesinlikle kötü duruyordu. Göz altları uykusuzluktan çökmüş ve her an bir yere düşüp kalacak gibi duruyordu. Yarın tam facia olacaktı en azından hazırlıklı olmak lazımdı. Adam bu şekilde bir yere düşüp kalacak gibi duruyordu. En azından biraz uyku ve iyi bir banyo yarın çıkacak ya da başlayacak olan savaşın ön hazırlığı olabilirdi. Hem evin de düzenlenmesi lazımdı. Evin her köşesi bebek eşyasıydı. Eve ne zaman çıkacağı belli değildi. Eve gittiğinde onları görmesi işleri daha da kızıştıracak ve kadına acısını tekrar hatırlatacaktı.
“Feyyaz sen eve git dinlen yarın tekrar gelirsin.” Şimdiye kadar gitmemişti de şimdi mi gidecekti hem de uyanmasına ramak kala. “Gerek yok.” Seda her an yere çökebilecek gibi duran adama baktı. Ölmüş de gömülmeyi bekliyormuş gibi bir hali vardı.
“Fazlasıyla gerek var. Hiç aynaya bakmadığın belli çok kötü gözüküyorsun her an yere yığılacak gibisin. Berfu en erken yarın uyanacak en azından yarına kadar biraz dinlen gel. Sen kendini toplayamazken onu nasıl toplayacaksın. Ayrıca eve ne zaman çıkacağı belli değil o eve gidene kadar yine burada kalacaksın. Biraz dinlenmek seni daha iyi toparlayacaktır.”
“Uyanmayacak demedi mi doktor yarın sabahtan erken uyanmayacak. Fatih'le ben kalırız bu akşam. Doktorla konuşup sana haber veririz ne zaman uyanacağını. Ayrıca evin de düzenlenmesi gerekiyor biliyorsun. Bu haliyle kalması acınızı katlayacaktır.”
Feyyaz, Seda’nın haklı olduğunu biliyordu. Canı yanıyordu bu gerçeği kabul ettiği için ama başka seçenek yoktu. Berfu eve geldiğinde oyuncakları, çocuk odasını falan gördüğünde daha kötü olacaktı. Ayrıca en azından kendine çeki düzen verirse karşısında daha iyi çıkabilirdi. Büyük bir savaşa hazırlanıyor gibiydi Feyyaz. Hayatının savaşı gibiydi. Nefes almaya hak kazanacak gibi hissediyordu. Berfu’nun büyük tepkiler vereceğini biliyordu nasıl baş edebileceği hakkında en fak bir fikri bile yoktu ama şu an da pek bir şey düşünemiyordu. Beyni uykusuzluktan her an kapanacaktı. Kahve bile işe yaramıyordu artık.
“Bir haber olursa ilk bana haber vereceksiniz ama.”
“Merak etme veririz. Sen git dinlen gelirken kıyafet falan da getirirsin hem kendine hem de Berfu’ya.”
Feyyaz başını sallarken ayaklandı. Pencereden içeri bir göz attı. Kımıldamadan yatıyordu. En azından yardımsız nefes alabiliyordu. Hastaneyi terk ederken çoktan aklı kalmıştı. Adımları geri geri gidiyordu. Kapıdan çıktığında kapıda Fatih’in şoförü bekliyordu. Onu görünce arabanın kapısını açtı. Arabaya binerken gözü yedinci kattaydı.
Eve geldiğinde önce banyoya girdi. Uzun bir banyonun ardından kendini yatağa attı. Kafasını yastığa koyunca burnuna Berfu’nun kokusu doldu. Nevresimlerin değiştirildiğini biliyordu ama tüm oda hatta tüm ev onun gibi kokuyordu. Adam üç buçuk yıldır hiç bu kadar uzak kalmamıştı kokusundan, sesinden. Burnunu yastığa gömüp gözlerini kapattı. Başka bir kabusa uyanacağını biliyordu ama o çoktan kabuslarını kabullenmişti. Kâbusları suçunun, suçlarının küçük bir bedeliydi şimdilik. Asıl bedeli Berfu uyanıp da ona suçluymuş gibi, onu suçlar gibi bakarsa işte o zaman yaşayacaktı. Birkaç saatlik kesik kesik uykudan uyandığında odanın içi kararmıştı. Önce nerede olduğunu kavrayamadı. Sessizce yataktan kalıp lambayı yaktı. Lavaboya girip elini yüzünü yıkadı ve tıraş oldu. Odadan çıkıp aşağı indi. Türkan Hanım salonda dört dönüyordu. Adamın eve gelmesinin sebebini anlamamıştı. Berfu hanıma bir şey mi olmuştu olsa burada değil kesin akıl hastanesinde olurdu adam ama yine de ne olduğunu anlayamamıştı. Patronunu basamaklarda görünce hemen masanın başına geçti “Feyyaz Bey yiyecek bir şeyler hazırladım getireyim mi?”
“Canım istemiyor.” Şu an derdi ne bir şeyler yemek ne de kendini huzurlu bir uykuya bırakmaktı. İstediği tek şey “kar tanesi”ydi. Onunda hiç gelesi yoktu.
“Ben getireyim siz yemezseniz kalır.”
Türkan Hanım mutfağa girip elindeki tepsiyi alıp masaya bıraktı. Feyyaz masaya oturmamıştı gözü kenarda duran çerçeveye takılmış ona bakıyordu. Artık içinde tutamayacağını anlayınca “Berfu hanım nasıl oldu?” diye soru verdi Türkan Hanım. Feyyaz gözünü çerçeveden zorla çekerken “Yarın kendine gelecek.” Dedi. Kendisi bile inanmıyordu buna ama doktorlar öyle söylemişti. Eğer uyanırsa yeniden güneş yüzü görebilirdi.
“Çok şükür.” Eline almaya dayanamadığı çerçeveye tek bir bakış daha atıp orta yaşlı kadına dönüverdi. “Evin içindeki bebekle ilgili tüm eşyaları depoya indirin.” Feyyaz atın demeye dili dönmeyince depoya indirtmeye karar vermişti.
“Peki ben yarın ilgilenirim.” Derken kendini kasarak odayı terk etti kadın. Akmak üzere olan gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu. Oysa birkaç hafta önce o eşyaları beraber yerleştirmişlerdi. Şimdi yarın kendi elleriyle toplaması gerekecekti. Hayat fazla adaletsizdi. Hem daha doğmamış minicik bir bebek canından olmuştu hem de bir kadın daha gençliğinin baharında hiç kimsenin yaşamaması gereken bir acı yaşamıştı.
Feyyaz birkaç bir şey ağzına aldı ama hiç yiyesi yoktu. Yemek onu mu yiyordu yoksa o mu yemeği yiyordu anlamamıştı. Sonunda dayanamayarak masadan kalktı. Yukarı çıktığında telefonu çaldı. Seda’nın aradığını görünce “Efendim Seda.” Diyerek birden açıverdi. Aklından geçen tek cümle “kesin bir şey oldu” ydu.
“Şimdi doktorla konuştum.” Diyerek yumuşak bir giriş yaptı Seda. Bu geceyi hastanede geçirmek pek içine sinmiyordu ama bu dönemde herkes elinden geleni yapıyordu onunda yapması gerekiyordu. “Bir şey mi oldu?”
“Yarın ne zaman uyanır diye sordum doktoruna. En erken öğlen dedi. Yani öğlen ya da öğleden sonra kendine gelecekmiş. Ayrıca bir problem yok sen dinlen.”
Telefon kapanırken Feyyaz sana demesi kolay tabi dedi. Bebeği ölen karısı yoğun bakımda olan o değildi ne de olsa. Yatağa uzandı kafasını yastığa bastırarak gözlerini kapattı. Bir süre sonra içi geçmiş ve uyuyakalmıştı gözlerini açtığında hava aydınlanmıştı. Yataktan doğrulurken eline telefonu aldı. Saat sekizdi, arama ve mesaj yoktu. Önce banyoya gitti kısa uzun bir banyo yaptı, üzerini giyindi. Eli hiç varmasa bile Berfu’nun dolabını açtı. İçinde karısının özenle seçtiği hamilelik kıyafetlerini görmeye dayanamayarak geri kapattı. Kesinlikle o kadar cesaretli değildi. Azraille oturup sohbet edebilirdi, dünyanın en korkunç insanlarına baş kaldırabilirdi, dünyayı yöneten adamlarla tek bir ter damlası dökmeden konuşabilirdi hatta hiç inanmadığı yaratıcıya bile inanabilirdi şu an ama asla karısıyla yüzleşemezdi. Saydıklarını yapacak kadar cesaretli sevdiği kadınla konuşamayacak kadar korkaktı.
Dün akşam fark etmemişti ama Berfu ameliyata girmeden üzerinden çıkarttıkları kıyafet ve takılar eve gelmişti. Takı dolabının cam kısmında Berfu’nun alyansını görünce yumruklarını sıkmadan duramadı. Kendi hatasının bedelini doğmamış bebeği ve karısı çekmişti. Birini mezara göndermiş diğerini yaşarken ölmeye mahkum etmişti. Evde durmak giderek zorlaşıyordu onun için. Hastaneye gitmek için evden çıktı. En azından yanına yaklaşma cesareti gösteremese bile uzaktan görmek bile ona iyi geliyordu.
Hastaneye geldiğinde odaya çıktı. Kapının önünde oturan Fatih ve Seda’ya baktı. Odanın kapısı açıktı. “Ne oluyor?” içinden atamadığı bir korku vardı. Sanki her şey bir anda daha da kötüye gidecek gibi geliyordu. Bu düşüncesinde haksız da sayılmazdı. Bu yılın başından beri işler asla ikisi içinde hiç iyi gitmemişti. “Yoğun bakım için gerekli malzemeleri çıkartıp odayı boşaltıyorlar.”
Feyyaz cevap vermeden sandalyelerden bir tanesine oturdu. İçeriden birkaç cihazı çıkarttılar. Sonra da odanın boş köşesine itilmiş ikili ve tekli koltuk yatağın etrafına yerleştirildi. Temizlik görevlileri odayı temizlediler. Uyanması için gereken her şey hazırdı. İçeriye bir hemşire girdi ve geri çıktı. “Uyanmaya başladığında haber verirsiniz.” diyerek yanlarından ayrıldı. İçeriye girdiklerinde koltuklara oturdular. Feyyaz gözünü ayırmadan izliyordu. Dün bir an önce uyanması için sayıklarken şimdi korkuyordu. Alacağı tepkinin haricinde karısının parçalanmış halini görmek istemiyordu.
Berfu kendine gelmeye çalışırken bir şeylerin eksik olduğunun farkındaydı. Karnında ve göğsünde büyük bir ağrı hatta büyük bir ağırlık var gibiydi. Nefes almak çok zor geliyordu, boğazı yanıyordu. Yavaş yavaş gözlerini açarken karşısında parlak beyaz ışığı görünce gözlerini geri kapattı. Bir el gözlerini araladı. “Berfu Hanım beni duyuyor musunuz?” Berfu cevap vermek yerine kafasının sallamaya çalıştı. Gözlerini daha net aralarken ayağının altında bir el hissetti. Ayağını kıpırdatmaya çalıştı. “Elimi sıkabilir misiniz?” Berfu avcunun içindeki parmağı sıkmaya çalıştı ama hala neler olduğunu fark etmemişti. Zihni yavaşça açılırken birden aklına kaza geldi. Karnındaki ağrının sebebi kazaydı. Aklına bebeği gelince eli kanına gitti. Karnında hissettiği boşluk ve ağırlığın sebebi karnının dümdüz oluşuydu. “Bebeğim.”
“Üzgünüm maalesef kurtaramadık.” Beyni hemen algılayamadı. Birkaç saniye adamın suratına baktı. Beyni adamın kelimelerini algıladığında önce gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü sonra da duyanın içini titreten bir feryat koptu. Dikişlerin yeri ağrısa da hareketlenmeye çalıştı. “Yalan söylüyorsunuz.” Diyerek yataktan kalkmaya çalıştı. Hemşire ve doktor tutmaya çalışırken hemşirelerden bir tanesi sakinleştirici verdi. Sakinleştirici vücudunda dağılırken önce kolları gevşedi sonra da zihni kapandı.
Berfu kendine gelirken Seda gitmiş hemşireye söylemiş 2 hemşire ve doktor odaya gelmişti. Doktor odayı kalabalık tutmamak adına odayı boşaltmalarını istemişti. Feyyaz hiç ikiletmeden odadan çıkmıştı. Kapı açıktı içeriden gelen sesleri duyuyorlardı. Sırtını kapının yanındaki duvara yaslamıştı. Birkaç uzun dakikanın üzerine hiç gelmesini istemediği an gelmişti. Berfu’nun feryadını duyunca olduğu yere çökmüştü. Kafasını arkasındaki duvara vuruyordu. O an ölmek istedi. Günlerdir kaçmaya çalıştığı gerçekle yüzleşmeye başlamıştı.
Seda duyduğu feryatla gözünden süzülen birkaç damlaya mani olamamıştı. Kadının sesi kesilince ayaklandı. Doktor odadan çıkarken Fatih kapının önüne çökmüş olan Feyyaz’ı kaldırdı. Fatih o an konuşabilecek tek kişi olduğu için doktorun yanına geldi. “Sakinleştirici verdik şimdilik.” Çok ağır bir şey vermemişlerdi zaten kadın halihazırda bitkin vücudunu rahatlatmak içindi.
“Fiziksel bir hasar bulunmuyor bir süre daha hastanede misafir edeceğiz. Dikişlerini alınca çıkabilirsiniz. O da en erken birkaç günü bulur.”
“Anladım. Teşekkürler.”Doktor ve hemşireler odadan çıkarken Seda kafasını kapıdan uzattı. Uyuduğunu görünce odaya girdi.
Aradan geçen 5 günün sonunda doktorlar pes etmişti. Çünkü Berfu sessizlik yemini etmişti. Sakinleştiricinin etkisi geçtikten sonra kendine gelmiş ve o zamandan beri ağzını açmamıştı. Ne yemek yemiş ne su içmiş ne de konuşmuştu. Doktorlar konuşturmak adına psikiyatrist bile getirtmişlerdi ama hiç bir işe yaramamıştı. Feyyaz biliyordu Berfu sessizlik yemini etmişse onu bozdurmak için kimsenin elinden hiçbir şey gelmezdi. Yapılacak en mantıklı şey kendi kendine konuşmasını beklemekti. Bununda günler hatta haftalar alabileceğini biliyordu. Karısının bazı şeyler hazmetmesi kesinlikle kolay olmuyordu ve bunun için fazlasıyla zamana ihtiyacı vardı.
Günlerce yüzüne bakmamıştı sadece o da değildi sırf onu görmemek adına gözlerini bile açmıyordu ama git bile demiyordu. Adamı cezalandırıyordu. Sorun şu ki Feyyaz buna fazlasıyla razıydı. Günlerce her an ölecek korkusu ile kalmıştı nefes aldığını bilmek bile onu rahatlatıyordu.
Serumla besleniyordu ve gözle görünür şekilde zayıflamıştı. Doktorlar hastanede de ellerinden bir şey gelmeyince eve gidebileceğini söylemişti. Zerda evi hazırlatmış bir hemşire ayarlatmış gerekli olan tüm ilaçları ve malzemeleri aldırmış ve eve bıraktırmıştı. Evde giyebileceği çok fazla kıyafet yoktu dolabında hamile kıyafetlerinin hepsini kaldırmış ve giyebileceği eski kıyafetlerini ve yenilerini dolaba yerleştirmişti. Beşinci günün sonunda eve çıkartmışlardı ama Feyyaz’ı yanına yaklaştırmadığı için Zerda ve Seda üstünü değiştirmiş ve arabaya kadar eşlik etmişti. Eve geldiklerinde aynı şekilde odaya çıkartmışlardı. Zerda bir banyonun iyi geleceğini düşünerek küveti hazırlamış ve banyo yapmasına yarım etmişti Türkan Hanım’la birlikte. Üzerini giydirip yatağa yatırmış ve tekrar yemek yedirmeye çalışsalar da kadın yememişti. Hemşire gelerek serumu takmış ve gitmişti. Bir süre daha kalsalar da akşam olunca evlerine gitmişler ve Berfu ve Feyyaz baş başa kalmışlardı. Adam şansını denemek için yanına yaklaşmaya kalınca Berfu ayaklanıp gitmeye kalkmıştı Feyyaz da pes ederek onu yatakta tek bırakarak odadan çıkmıştı.
Günler haftalara dönerken Berfu da herhangi bir ilerleme yoktu. Ölüm orucu tutuyordu ve bozmaya hiç niyeti yoktu. Hatta serumları bile gece kolundan söküyordu. Feyyaz fark edince gece odada kalmaya başlamıştı ama yatakta yatmıyor onun yerine ya yatağın yanında çöküyor ya da kanepenin üzerinde uyuyordu. Sabah yardımcıları gelince o da uyumaya gidiyordu. Uykusuzluk değil ama kadının günden güne gözlerinin önünde eriyor olması adamı mezara sokuyordu. Günler haftalara dönmüştü haftalarda aya. Kazanın üzerinden 7 hafta geçmişti. Bebeklerini kaybetmelerinin üzerinde 7 hafta geçmişti. Uyanalı bir ay oluyordu ama en ufak bir ilerleme kat etmemişlerdi. Yoğun bakımdayken bile bundan daha iyi durumdaydı.
Çok hızlı kilo kaybediyordu. Kafasını yastıktan kaldırmıyor, kimseyle konuşmuyor, yemek yemiyor su içmiyordu. Yaptığı tek aktivite yatakta yatmaktı. Bazen Zerda geliyor zorla Türkan Hanım’la banyo yaptırıyordu onun haricinde hiçbir şey yoktu. Nasıl iyileşeceğini de bilmiyordu. Psikiyatrist ile de konuşmuyordu. Göz göre göre ölüme gidiyordu ve elinden bir şey gelmiyordu bu adamı delirtiyordu. Evde çıkartamadığı sinirini dışarıda çıkartıyordu. Evdeki uykusuzluk, çaresizlik adamın dışarıda daha vahşileşmesine ve canavarlaşmasına sebep oluyordu. Düşman olarak gördüğü kim varsa hepsine tehdit oluşturmaya başlamıştı. Burak ve Fatih, Berfu’nun bir an önce iyileşmeye başlamasını istiyorlardı ama Berfu da bu konuda en ufak bir ilerleme bile yoktu. Bu gidişle o ölecekti adam da geriye ne kadar kaldıysa artık geri kalan aklını da kaybedecek tüm dünyayı ateşe verecekti.
Berfu her gün bir ertesi gün uyanmamak için uyuyordu ama ertesi gün gözlerini açıyordu. Her gözlerini açtığında içinde büyüyen büyük bir nefret ve ölüm isteği vardı. O da bebeği ile toprağın altında olmalıydı zaten küçüktü bir de toprağın altında yalnız kalmıştı. Bu düşünce kadını içten içe kemiriyordu. Eve gelen terapistlerle konuşmuyor ağzını bile açmıyordu. Onların bebeğinin yanına gitmesine izin vermeyeceğini biliyordu. Hayatındaki tek güvenli limanı olan uykularını da kaybetmişti. Gözünü kapatsa simsiyah saçları olan minik bir kız görüyordu. Her seferinde onu yanına çağırıyordu ama asla gidemiyordu. Her gözünü kapattığında bir daha açmamak istememesinin sebeplerinden bir tanesi de buydu. Eğer gözlerini açmazsa kızıyla kavuşacağını biliyordu.
Birini kaybetmek bu dünyadaki en doğal olaylardan bir tanesiydi. Bazen hastalık bazen bir kaza bazen de bir cani aracılığı ile bu dünyadan ayrılırdı. Hastalığa bir açıklama yapabilirdin Allah’tan geldi, her şeyi denedik ama çözüm yolu bulamadık diyebilirdin. Teselli bulması ise diğerlerinden daha kolaydır ama diğerlerinde suçlayacak bir kişi olduğunda teselli bulması hiç kolay değildi. Onun yaşadığını ama sevdiğinin yaşamadığını görmek insana cehennem azabı gibi gelirdi. Kadın tam olarak böyle hissediyordu. Kocasının yaşıyor oluşu ama kızının ölmesini kabul edemiyordu. Arabayı adam kullanıyordu, arka taraftaki kaçtıkları araba adamı takip ediyordu ama adama bir şey olmamış onun yerine kızı ölmüştü. O arabada ölmesi gereken birisi varsa o da adam olmalıydı. Daha doğmamış bebeği değil.
Kızı, kocasının günahlarının bedelini ödemişti. Adam yıllarca sayısız can almış ve can yakmıştı bunun bir karşılığı olmalıydı ama işin ucu minik bebeğine dokunmuştu. Oysa kadın aylardır büyük bir mutluluk içindeydi. Hayatındaki tek gözyaşının hamilelikten olacağını düşünmüştü. Maalesef öyle olmamıştı. Hoş ağlayamıyordu da artık. Gözyaşları vücudunu terk etmişti anlaşılan. İçten içe nasıl bu kadar dayandığını da anlamıyordu. Normal şartlarda çoktan ölmüş olması gerekirdi ama adam inatla serumlarla hayatta tutmanın bir yolunu buluyordu. Geceleri kolundan çıkartmasına da engel oluyordu. Şu an ölüm bile onu kabul etmiyor gibiydi. Kızını alan ölüm onu burada bırakıp gitmişti.
Hayatta her şey her an kötü gidebilirdi. Herkes bunu bilirdi bunu bilenler karşılaştıkları kötü olayları diğerlerinden daha kolay atlatırdı ama hayatında artık hiç bir şeyin kötü gitmeyeceğini düşünen birisi için kötü giden bir şeyle karşılaştığında o insan yıkılırdı. Berfu tam olarak böyleydi. Her şeyin çok iyi olduğunu artık çok mutlu olacağını düşündüğü bir anda hayatının yıkımıyla karşılaşmıştı ve artık tüm umudunu kaybetmişti. Umut iyidir ama fazlası can alır derlerdi. Tam olarak öyle olmuştu. Berfu fazla umutluydu ve onu kaybettiğinde umuttan fazlasını kaybetmişti. Yaşama sevgisi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.64k Okunma |
4.48k Oy |
0 Takip |
106 Bölümlü Kitap |