
Uzun bir aradan sonra bölüm attımmm biraz derin ve karışıktı bu yüzden güzel yazmam gerekiyordu kafa patlatmam gerekti neyse iyi okumalar umarım haftaya doğum günüme 1k olurz eheehehe mis hediyeee iyi okumalar kıpss
Senin karanlığın, benim en güvenli limanım oldu.
Şah ve Mat'mazel 8. Bölüm ˜Son Nefes Sanatçısı˜
Bacağımda hissettiğim sızı, bedenimin geri kalan bütün duygularını susturmuştu. Acı, nefesimin önüne geçmişti.
Koşuyordum.Durmadan ve etrafa saçılan buğday taneleri arasında, otların yüzümü çizmesine izin vererek öyle ki gözlerimi bile açamıyordum. Otlar saçlarımadolanıyor çekip koparıyordu.Sanki bacaklarım kopacakmış gibi bir his vardı ama durmak gibi bir lüksüm yoktu.Her adım, ölüme atılan bir adım gibiydi.Peşimde nefesimi takip eden ölüm vardı.
Her zamanki gibi.
"Hızlısın ama mermiden hızlı olamazsın Ceylan." Söylediklerini tartarken artarda gelen silah sesleri ile yakınımdan geçen mermiler otların arasından büyük bir hızla geçiyordu. Nefesim kesildiği için ve tam önümden geçen mermi ile durdum, kalbim patlamak üzereydi, bir süre sessizlik oldu ve bana yaklaşan birinin olduğunu uzun otların hareket ederek hışırtı çıkarmasından anladım.
Burda durup onu bekleyemezdim tek bir doğru da koşarak bu tarladan çıkmam gerekiyordu, tekrar koşmaya başladım.
Bir kurşun sesiyle, bu sefer mermi peşimi bırakmadı.Bacağıma saplanan sıcaklık, beni yere yapıştırdı. Bacağımı vurulmam ile ileri atamadığım için dengem altüst olmuştu. Kafamı yere çarptım ve acıyla bağırdım biraz da öfkeyle..
"Sikeyim!" elimi bacağıma attığımda soğuk toprağa zıt olan sıcak sıvı ellerimi ısıttı, elime baktığımda koyu kırmızı kan ile karşılaştım. Kan görmeye alışıktım ama bu kadar canlı hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Kötü anılar zihnime dolarken gözümün önünde flaş patlar gibi sahneler canlandı. Kanlı bilekler... oluk oluk akan kan ve ölümün ensemde ki nefesi...
Gözlerimin dolmasını engellemek için gözlerimi kırpıştırdım. Şu an bunun sırası değildi, pes edemezdim bu kadar kolay olamazdı. Gömleğimin kol kısmını çekip yırttım ve bacağımın üst kısmına sıkıca bağlamaya çalıştım, baldırımdan vurulmuştum. Delikten akan kan benim bacağımı sıkmam ile yavaşladı. Ayağa kalkıp yürümeye çalıştım ama başarılı olamadım ve yere kapaklandım.
Tekrar.
Kalkmak o kadar kolay değildi, bedeim eriyip yok oluyor gibiydi. Neden daha güçlü değilim? Neden...
Toprağın soğukluğu, gözlerimin önündeki bulanıklığı bile bastıramadı. Aldığım nefes boğazımdan gelen hıçkırıkla geri dışarı aktı.
Nefes bile almak artık külfetti.
Ama yaşamak bir külfet değil miydi zaten? Yerde ki toprağı öfkeyle avuçladım.
Adamın gölgesi başımda belirdi.
Kocaman bir gölge.
Aynı çocukken üzerime düşen o karanlık gibi.
Kaç kere o karanlık, beni bulmuştu?
Her seferinde yakalanacağımı bilerek kaçmak...
Ceylan’ın hikâyesi hep böyleydi.
Canımın çıkmasına ramak kala, beni omzuna atıp taşımaya başladı.
Artık bedenimi hissetmiyordum.
Topraktan kopmuş bir taş gibiydim.
Sadece taşınıyor, savruluyor, sürükleniyordum.
Evet, benim işim hep buydu.
Taşınmak, sürüklenmek.
Yaşamak bu muydu?
O ceset kokulu, kan lekeli odaya döndüğümüzde, içimde bir boşluk vardı.
Canavarım beni tezgaha bıraktı ve ben hiç hareket etmedim. Artık kabulleniş aşamasına geçmiştim, ne zaman denesem ve çabalasam Tanrı kendine gel dercesine beni uyarıyordu. Tepem de yanıp sönen sarı ampule baktım, etrafında uçuşan güve sıcak cama değip yanıyor, tekrar yaklaşıyor ve yine yanıyordu. Aynı benim gibiydi gerçi yangına giden ben değildim, yangınlar bana gelirdi.
Ya da ben miydim? Tüm bu işleri başıma ben açmıştım.
Canavarım veya son nefesimin sanatçısı diyeceğim adam elinde ki kalın hasır iple bileklerimi bağladı.
Bileklerim de sıkmasının sebebi ile kızarıklar oluşuyordu ama acının anlamı kalmamıştı.
Ben de artık o sarkan cansız bedenlerden biri olmuştum.
O beni alıp soğuk kancaya asarken etrafımda ki cansız başlar gibi boynumu eğdim.
Ama hala nefes alıyordum.
Ve bu, daha da beterdi.
Adamın sesi kulağımda uğulduyordu.
“Sen asi bir kızdın...ama bazen karşı koymak işe yaramaz Savcı kabullenmen gerekir. Şimdi senin bu kötü özelliğini üstüne kazıyacağım böylece bir daha kimse senin yaptığını bana yapmaya cesaret edemeyecek.” dedi.
Asi.
Hah.
Ne zaman itaat etmeyi öğrendim ki?
Asilik bana yapışan bir damgaydı zaten. Yanıma yaklaştı ve kahkaha atarak yanımda arkası dönük adamı çevirip bana döndürdü. Adamın göğsünde "iki yüzlü" yazıyordu. Harflerden akan kanlar kurumuş farklı desenler oluşturmuştu.
Onu, asiliği vücuduma kazımak istiyordu. Odada ki diğer cesetlere baktığımda onların da bedenlerinde kazınmış özelliklerin olduğunu gördüm. Kanım dondu. Üstümde ki yırtık gömleği çıkarmak için beni çekiştirdi ben de acıyla inledim, sarkık durduğum için kollarım acıyor kopacak gibi hissettiriyordu, tüm kan bacaklarıma gittiğinden vurulan bacağım feci zonkluyordu. Arkasını dönüp aldığı ince sivri uçlu bıçağı çıplak karnıma sürttü, soğuk metal ile irkildim ve geri çekilmeye çalıştım. Benim acizliğime gülüp bıçağın ucunu bedenime hizaladı.
Ama o an kapıdan patlayan silah sesleriyle eli havada kaldı. Bu onun için beklenmedikti, anladım ki bu seslerin onun adamlarıyla alakası yoktu.
"Kahretsin! Neler oluyor Niyaz!" gür sesi odada yankılandı ama kimse gelmedi.
Bana son bir kez bakıp odadan çıktı ve beni ölmüş boynu bükük cesetlerle yalnız bıraktı.
O gider gitmez, bileklerimdeki etin yırtılır gibi soyulmasına aldırmadan
yanımda sarkan cesedin omzuna bacaklarımı doladım. Bütün ağırlığımı ona vererek bileklerime bağlı ipi kancalardan çıkarmaya çalıştım.
O ceset artık bir insandan çok, benim son umudumdu.
Var gücümle yukarı çekildim.
Bedenim ağır, ruhum yorgundu.
Ama hala ölmemiştim.
Kancadan kurtulup yere düştüm.
Kırılmış bir oyuncak gibi darmadağın. Adeta bir kuklanın iplerinden kutrulması gibi yere çakıldım.
Ama hala yaşıyordum. Yaşamak ne kadar acı verici de olsa.
Bu, benim cezam mıydı? Olabilir ama içimden bir ses bırakma demişti bu an benim için bir fırsattı. Belki de Tanrı Ceylan Karaca'ya bir hak daha veriyordu. Kancadan kurtulmuş olsam bile ellerim bağlı olduğu için tezgahta ki bir bıçağı alıp elllerimin arasından sokup ipi kesmek için uğraştım. Zorlasa da en sonunda ip koptu ve yere düştü. Sevinç ile rahat bir nefes verdim ama her şeyin bu kadar kolay olması tabi ki mümkün değildi.
Adam o an geri döndü. Benim yerde olduğumu görünce, öfkesinden neredeyse yer sarsıldı. Gözleri az önce asılı durduğum yere ve sonra tezgahın önünde ki bana kaydı, fal taşı gibi açılı gözlerini kısıp sinirle bana baktı. "SEN! Buraya seni hızlıca öldürmeye gelmiştim ama anlaşılan sen zor bir ölüm istiyorsun savcı?" dedi ve sanki acelesi varmış gibi üstüme atladı.
Ama bu sefer, bıçak benim elimdeydi. Ve aceleci davranmak onun en büyük ikinci hatası olmuştu. Birincisi bana CSavcı Ceylan'a bulaşmaktı.
Bu sefer ben daha hızlıydım. Onun dev ve güçlü bedenine karşı hızlı ve çeviktim.
İlk darbeyi hissetmedim. Beni boğmak üzere havaya kalkann elleri havada kaldı gözleri sonuna kadar açıldı ve aşağıya, karnına sapladığım bıçağa kaydı. Ağzından kan gelmeye başladı ama durmadı ve ellerimi itmeye çalıştı.
İkinciyi de ilkinden daha büyük bir öfkeyle sapladım. Artık karşı koyamayacağını anladığımda yaşadığım duygu boşalması ile haykırarak bıçağı tekrar ve tekrar bedenine indirdim. Yere düşüp uzandı ama ben durmadım ve üstüne çıktım. Gözlerimden akan yaşlar onun can çekişen yüzüne damlıyordu. Beyaz sütyenim onun kanı ile kırmızaya boyanıyordu ama ben birinin canı alır gibi değil bir çuvalı deliyor gibi ruhsuzdum. Bana yaşattığı onca şey gözümün önünden geçiyordu sinirlerim altüst olmuştu.
Kaç kere sapladım, bilmiyorum.
Sadece sustuğunda fark ettim. Her şeyin bittiğini bana karşı koymayı bırakalı çok olmuştu ama ben neden durmamıştım?
Son nefesinde, sesi çatladı:
“Sen de... benim gibisin... sa-” dedi ve gözleri boşluğa bakarken donup kaldı. Üstünden kalkıp tezgaha tutunarak ayağı kalktım ve tezgahın üstüne çıktım.
Evet, belki de haklıydı.
Ben de onun gibiydim artık. Canavarı alt eden her zaman kahraman olmuyordu.
Av ile avcının farkı yoktu artık, onu öldürmüştüm ve pişmanlık hissetmiyordum. Beni rahatsız eden onu öldürmüş olmam değildi...
Bundan zevk almam ve pişman olmamamdı.
Ben de bir canavardım artık. Korkuyorum abi, şimdi ne yapacağım ben? Bu kadar kirlenmişken kanla yıkanmışken ne yapacağım?
Durduramadığım yaşlarım gözlerimden akarken yanımda ki ipi aldım ve tezgahın üzerinde ayağa kalktım. Tavanda ki kanca şimdi o kadar da korkunç gelmiyordu. Dışarda ki silah sesleri susmuştu. Ama yine gelecekklerdi ve ben artık yorulmuştum.
Tam o an kapıda bir başka ses.
Adımlar. Tanıdık adımlar aynı ritimde. Sert ve emin.
Şâh.
Kapıyı kırar gibi açtı ve yüzünde her zaman ki veba maskesi ile kapıda dikil kaldı. Adımları sekteye uğradı.Elini yüzüne atıp maskeyi söküp kenara attı.
Yüzü, beklediğimden çok daha...güzeldi.
Ama gözlerindeki o şey...
Bana farklı bir şeyi fısıldıyordu.
Korkmuştu üzgündü şaşkındı veya başka bir şeyler...
Baştan aşağı inceledi beni, sonra da yerde ki eserimi...kafası karıştı. Bana tekrar baktı, sorguladı ama cevap bulamadı. İki büyük adımda yanıma geldi dudakları bir şey söylemek ister gibi aralandı. "Şâh...canavar öldü." onun bana aşağıdan şefkatle bakan gözleri ile dayanamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım çoçukken ki alışkanlığımdan dolayı ellerim ile yüzümü kapatmak istedim ama ellerimin kanlar içinde olduğunu görünce duraksadım. "Ş-şâh...h-heryer kan oldu.." temiz soğuk elleri benim sıcak kanla kaplı elime çekinmeden sarındı ve aşağı indirdi.
"Şşşş geçti savcım geçti ben geldim iyisin..." elleri çıplak belime dolandı ve beni tezgahtan aldı.Bedenim bedenine yapıştı ve yavaşça aşağı kaymaya başladı. Gözlerimiz hizalanıp eşit boya geldiğimizde hâlâ sıkıca beni tutuyordu. Göğsüm hızla kalkıp inerken o bir tek gözlerime bakıyordu, beyaz gömleği benim yüzümden kana bulanmıştı. Ellerim sıkıca yakasına yapışmıştı sanki beni bir bıraksa yok olup gidecektim. Hızlı bir hareketle ceketini çıkardı bedenim sıcak elleri benden ayrıldığı için bir an afalladı ve titredim ama o hemen sıcak ceketini bana giydirip tekrar beni kolları arasına aldı.
Kendimi daha fazla tutamadım, gözlerimi açık tutup onun yüzünü daha çok incelemek istesemde ben,
kanlar içinde ve yorgundum. Gözlerim kararıyor ellerim uyuşuyordu, kan kaybını unutmuştum. Şâh2ın gözleri ben de bir gariplik olduğunu sezdi ve yüzümde gezinirken hızlı bir hareketle bir kolunu bacaklarımın altından geçirip beni kucakladı. "Özür dilerim savcım... Çok özür dilerim." diye fısıldadı.
Ve bayılmadan önce, sadece fısıldayabildim:
“Şah..bir tane..daha..bana yardım et.”
Sonrası sessizlikti.
Ve karanlık, hiç bu kadar huzurlu olmamıştı.
Çünkü beni tutan eller soğuk olsa da güven hissi yakıcı bir sıcaklıktaydı.
SON
BİTTİİ!!
Sizce bu bölüm nasıldı? Beklenti altı veya üstü?
Şu ana kadar en içinize işleyen ileride de bu iyi olr dediğiniz bir karakter var mı? fav kimm
Sizce ileride neler olacak bir tahmin var mı ayrıca fikir verebilirsinizzz
neyse hadi ben kaçtımmm
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |