
Yeni bölüm 20 yorumda gelecek
Şah ve Mat'mazel 13. Bölüm
Sabahın erken saatlerinden beri komodinin üzerindeki kalın dosya üzerinde çalışıyor, bilgileri ezberlemeye çalışıyordum.
Kilit kişiler, görevleri, sevdikleri, sevmedikleri, lakapları, işleri, zaafları...
Bunun gibi daha birçok şey vardı. Anlaşılan Şâh baya önemli biriydi çünkü örgütün içindekilerin bile bilmediğine emin olduğum bilgiler vardı. Bunları benimle sorgulamadan paylaşması çok garipti ama sorsam bile söylemeyeceğini çok iyi biliyordum. Bana çizdiği profil bile benden o kadar farklıydı ki... Ve işin en zor kısmı da yeni bürüneceğim kimlikti. Tamamen bambaşka biri gibi davranmam gerekiyordu ve bu kadar tehlikeli insan arasında bu rolü büyük bir ustalıkla oynamam gerekiyordu.
Fotoğrafları duvara tek tek yapıştırıp, elimdeki dosyayla odanın içinde volta atarak ezber yapıyordum.
En son yorulup yatağa çöktüm ve sıkıntıyla ellerimi saçlarıma daldırdım. Çok stresli hissediyordum. Her şeyi berbat edersem diye çok korkuyordum. Omuzlarımda çok büyük bir sorumluluk vardı.
Şâh'ın aşağı kattan bana seslenmesiyle ayağa kalktım. Odadan çıkıp merdiven korkuluklarından aşağı baktım. Başını yukarı kaldırmış, bir eli cebinde, diğer eliyle bana gel işareti yaptı.
"Kahvaltı hazırladım, in aşağı hadi bacağın nasıl bu arada istersen ben indireyim yine." dedi. Bir seferinde aşağıya götürmek için beni kucağına almıştı ama kısa sürdü çünkü ben hemen atlayıp kendim yürümek istedim o kadar garip hissetmiştimki hatta utanmıştım sonuçta başıma ilk kez böyle bir şey geliyordu- hiç bir zaman erkeklerle yakın ilişkim olmamıştı. Ben sarsakça başımı salladım o da bir şey söylemeden göz kırptı ve topuklarının üzerinde zarifçe dönerek mutfağa girdi.
"Her açıdan mı yakışıklı olur bir insan ya?" diye söylenerek merdivenlerden aşağı indim ve ayaklarımı sürüyerek mutfağa girdim. Onu beğeniyor olmaktan nefret ediyordum ve bu yüzden ona gıcık oluyordum.
Elindeki demlikle bana dönüp,
"Bir şey mi dedin?" diye sordu, tek kaşı hafifçe havalanırken.
Başımı iki yana sallayıp şirince gülümsedim.
"Hiiiç." Sandalyeyi çekip otururken masayı inceledim.
Masada yok yoktu; serpme kahvaltının zirvesi önümdeydi.
Ben masayı incelerken Şâh önümdeki bardağa çayımı dolduruyordu.
"Serpme kahvaltı isteğini şimdi yerine getirebildim savcım, kusura bakmazsın umarım." dedi, karşımdaki sandalyeyi çekip otururken.
Önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına atarken gülümsedim.
"Bakmam Şâh’ım, bakar mıyım hiç?" dedim alayla.
"Şâh’ım" kelimesini bastırarak söylemiştim.
Aslında baya bir şaşırtmıştı beni; bunu hatırlamasını beklemiyordum, ben bile unutmuşken hem de.
Eliyle başlamam için işaret verip,
"Afiyet olsun savcım." diyerek çatal ve bıçağını alıp tabağına kahvaltılıklardan koymaya başladı.
Oldukça asil ve zarif bir şekilde yiyordu, kendimi filmlerdeki kraliyet sofralarındaymışım gibi hissettiriyordu.
Ben de tabağımı kahvaltılıklar ile doldururken, onunla karşılıklı oturma şansını bulduğum için aklımdaki soruları sormak istedim.
"Sana bir şey sorabilir miyim?" Tabağımdaki zeytinle oynarken bakışlarımı ona diktim.
Ağzındaki lokmayı yavaşça çiğneyip yuttu ve sadece başını aşağı yukarı salladı.
"Bana verdiğin bilgiler baya önemli şeyler... Yani neden bana güveniyorsun bu kadar? Korkmuyor musun?"
Çatalını tabağının kenarına bırakıp ellerini masanın üzerinde birleştirip öne doğru eğildi.
Gözleri tam gözlerimin içine odaklanmıştı.
Nedense böyle bana çok dikkatli baktığı zaman hiç hareket edemiyor, öylece kalakalıyordum.
İçimde bir ürperti oluyor ve tüm bedenime yayılıyordu.
"Neden korkayım ki? Zaten bir sonraki hareketini her zaman bileceğim. İpler benim elimdeyken korkmama gerek yok. Bilgileri ben izin vermediğim sürece kendi yararına kullanamazsın. Ayrıca ben kimseye güvenmem savcım. Seninle ortak çıkarlarımız üzerine beraberiz."
Söyledikleri, nedenini bilmediğim bir şekilde içimde bir şeyleri kırmıştı.
Beni bir piyon olarak görüyordu.
Sinirlendiğimi belli etmemek için çenemi sıktım ama sinirle gülme isteğime engel olamadım.
"Ben senin piyonun falan değilim. Karşılıklı bir çıkarımız da yok. Benim çıkarım ne tam olarak? Tanımadığım, saçma sapan lakaplı maskeli insanlarla dolu örgüte girmek mi? Kalsın, istemem."
dedim gülerek. Sesim beklediğimden daha sert çıkmıştı.
"Senin saçma sapan dediğin örgütün en alt adamına bile ulaşamadı meslektaşların. Bense sana aslanın inine girme fırsatı veriyorum. Eğer işler iyi gider de şanslı olursan herkes avucunun içinde olacak ve bu senin kariyerin için baya büyük bir adım olur savcım. Aklını kullan, durumdan yararlan."
Elindeki bıçakla başını işaret etti.
Haklı olmasıyla daha da sinir olmuştum ama aklıma gelen fikirle dudağımın kenarı kıvrıldı.
"Senin hakkında hiç bilgi yok dosyada. Seni de tanımak isterim." dedim, ağzıma peynir parçası atarken.
Çayından bir yudum alıp sıkılmış bir nefes verdi.
"Gerek yok, yazanlar yeterli." dedi yüzüme bile bakmadan.
O ifadesiz yüzüne tırnaklarımı geçirip parçalamak istiyordum.
Ama bu isteği arkalara bir yerlere attım ve sakince konuştum.
"Ortada bir yanlış var gibi Şâh. İpler tam senin elinde değil gibi. Anlaşılan bana bir sebepten ihtiyacın var ki bu öyle bir sebep ki bana baya önemli bilgileri veriyorsun. Beni manipüle edebileceğini sanarak, bilgileri sadece senin istediğin gibi kullanabileceğimi söylüyorsun? Rol yapmama ihtiyacı olan sensin. Orada yaptığım her bir yanlış sana zarar verebilir. Ya da senin planların hakkında ağzımdan bir şeyler kaçsa? Yüksek ihtimalle seni de beni de öldürürler. Dosyadan anladığım kadarıyla seni tanımıyor gibi yapmamı istiyorsun. Peki ya yapmazsam? Beni öldürür müsün? Hiç sanmıyorum ama inan bana bu benim artık zerre umurumda değil. Eğer ben mezara gideceksem seni de yanıma alırım. Yani iyi bir oyuncu olmamı ve senin senaryona bağlı kalmamı istiyorsan eğer, benim de isteklerimi göz önünde bulundursan iyi edersin."
dedim, gözümü bile kırpmadan ona bakıyordum.
İplerin hepsi onda değildi. Bunun farkına varsa iyi olurdu.
Bana neden ihtiyacı olduğunu bilmiyordum ama belli ki önemli bir rolüm vardı. Ve beni öldüremezdi.
Şâh'ın kızacağını sanmıştım ama ona baktığınızda göreceğiniz tek şey...
Zevk olabilirdi.
Gözlerinde tehlikeli pırıltılar oldu ve sonra hemen bunu gizlemeye çalıştı.
Sanki bu onun o kadar hoşuna gitmişti ki gülümsememek için kendini zor tutuyordu.
Ve bu görüntü beni, kızması ihtimalinden daha çok ürpertmişti.
Korkutucu bir şekilde bana bakıp gülümsüyordu.
Olduğum yerde ensem terlemeye başladı.
Masadaki su bardağına uzanıp kafama diktim, gerginlikten kalp krizi geçirecektim.
Şâh sessizce
"Siktir..."
diye fısıldadı.
"Savcım... çok akıllı bir kadınsın. Başka şartlar altında tanışsaydık keşke... Neyse, inan tehditlerin çok hoşuma gitti ve sana şans vermeye karar verdim. Hem bu şekilde belki de daha çok eğlenebiliriz. Ne dersin? Hadi bana bir soru sor."
dedi otuz iki dişini sırıtarak.
Az önceki ciddi ve soğuk hâlinden eser kalmamıştı.
Karşımda bir deli varmış gibi rahatsızlık duydum.
"Adın ne?"
İlk sorum tabii ki de bu olacaktı.
Onun hakkında en merak ettiğim şeylerden biriydi.
Bir anda tekrar ciddileşip o soğuk hâline döndü.
Gerçekten çok ilginç bir adamdı.
Yüzünde maske olmamasına rağmen hâlâ gerçek yüzünü görebildiğimi sanmıyordum.
"Tahmin etmiştim bunu soracağını. Adım Şâher. Murat Şâher."
İsmini öğrenmek, sonunda ona normal bir şekilde seslenebileceğim anlamına geliyordu.
Bu, aramızdaki duvarın biraz daha aşılmasını sağlamıştı.
"Senin mesleğin ne?"
Dosyada her adamın ayrıca günlük hayatta kullandığı bir mesleği vardı.
"Doktorum. Beyin cerrahı."
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.
Doktor olmasına şaşırmıştım, hiç öyle bir hissiyat vermiyordu.
"Vay be, şaşırdım doğrusu. Hiç doktor gibi durmuyorsun."
Kahvesinden bir yudum alırken
"Hmm öyle mi? Ne gibi duruyorum?"
diye sordu.
Aslında hiçbir mesleğe ait gibi durmuyordu.
Adam tam bir gizemdi.
"Bilmiyorum. Peki, bir sorum daha var. Bana neden ihtiyacın var?"
Şâh oturduğu sandalyeden kalkarken
"Bugünlük bu kadar yeter. Her gün iki soru, savcım."
dedi ve masayı toparlamaya başladı.
Anlaşılan sorularımdan bunalmıştı.
Oysa daha çeyreğini bile sormamıştım...
Sessizce kalkıp ona yardım etmeye başladım ve kahvaltılıkları dolaba yerleştirdim.
Arada bakışlarının üzerimde gezindiğini hissetsem de bir şey söylemedim.
İşim bittiğinde mutfaktan çıkıyordum ki, söyledikleriyle olduğum yerde kaldım.
"Bu arada... sinirliyken fena seksi oluyorsun savcım."
SON
Bayrama özel bölümmm kıyamadım o yüzden beklemedim yorum sınırını hadi yine iyisinizzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |