
Selamlar bu son yazdığım bölümlerde o kadar eğlendim ki umarım sizde eğlenirsiniz
ve yorumlarınızla beni mutlu edersinizzz gelecek bölümlerde görüşmek üzere iyi okumalarrrr
Bazen savaşlar yok etmek için değil var etmek için başlatılır.
Şah ve Mat'mazel 14. Bölüm
Sabahki garip kahvaltıdan sonra hiç konuşmamıştık, ikimizde oturma odasında sessizce duruyorduk. O yanımda ki büyük koltukta oturmuş kitap okurken ben de sallanan saldalyede bağdaş kurmuş bana verdiği dosya üzerinde çalışıyordum. O kadar sıkılmıştım ki başımı arkaya atıp büyük bir of çektim.
İnce ve uzun parmaklarıyla siyah kalın çerçeveli gözlüğünü düzeltip başını kitaptan benim olduğum tarafa çevirdi.
"Bu kaçıncı oflayışın benim de içimi karartıyorsun savcım." bana ukalaca bakıp yalandan gülümsedi. Beni sinir etmekten oldukça zevk alıyordu neden sıkıldığımı bilmesine rağmen aptalı oynuyordu!
O tekrar kitabına dönerken itici bir şekilde abartılı mimiklerle onu taklit ettim. Uyuz herif...
Dosyayı sertçe masaya bırakıp ayağa kalktım ve odayı gezmeye başladım. Duvarın tamamını kaplayan ahşap kitaplığın önüne gidip ellerimi kitapların üzerinde gezdirip isimlerini okuyordum bütün kitaplar eski ve ilk basımlardı kitaplıkta bir servet vardı. Arada göz ucuyla Şâh'a baktığımda onunda beni izlediğini görüyordum ama o beni izlediğini gizleme gereği hiç duymuyordu.
Kitaplığın yanında ki uzun komidinin üzerinde gramafon ve plaklar diziliydi anlaşılan Şah eskilerde yaşayan bir adamdı. Zevklerimiz uyuyordu...
Saçma sapan düşünceleri aklımdan çıkarıp plakları karıştırmaya başladım resmen hepsi yabancı parçalardı bildiğim hiç bir şarkı yoktu, hayalkırıklığı ile nefes verip dudaklarımı büzdüm. Arkamda bir hareketlilik hissettim ve başımın üstünde bir nefes...
"Bir sorun mu var savcım?" diye fısıldadı derin sesi içime işlerken varlığının yakınlığı tüylerimi diken diken etti. Boğazımı temizleyip bir kaç adım ileri gidip ondan uzaklaştım ve yüzümü ona döndüm. "Niye hiç Türkçe plak yok?" diye sordum gözlerimi onun gözleri ile buluşturamadığım için hâlâ plaklara bakıyordum. Büyük bedenini arkasındaki kitaplığa yaslayarak ayağını diğer ayağının üstüne dayadı. "Bilmem..hiç aklıma gelmemişti bu plaklarda annemden kalma İspanyol olduğu için Türkçe yok herhalde." dedi omzunu silkerek sanki hiç bir şey umrunda değildi.
"Sen yarı ispanyol musun?" diye sordum hayretle, başını sallayarak bir plağa uzandı ve gramafona koyup iğneyi üzerine koydu. "Gavur inadından anlamam gerekirdi." dedim alayla. Kullandığım kelimeye şaşırmış olacakki kaşları havalandı sonrada ağzından kısık bir gülüş dışarı süzüldü. "Gavur mu? Gerçekten inanılmaz bir kadınsın savcım.." tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektimki güzel bir melodi çalmaya başladı ve anı bozmamak için, açtığı şeyi merak ettiğimdende olabilir sustum.
İkimizde sessizce plaktan gelen cızırtılı ses ve ispanyol adamın hüzünlü sesini dinlerken sonsuza kadar bu anda kalsam nasıl olurdu diye düşündüm. O kadar huzurlu ve aynı zamanda gergin bir andıki kalbim rahatlama ve hızlı atma arasında gidip geliyordu. Şah'ın keskin yüz hatlarında gezindi gözlerim ve en son bakışlarımız buluştu sarıya çalan açık kahve gözlerinin içinde siyah minik benekler vardı.
"Adamın ne söylediğini anlıyor musun?" diye sordum gözlerinin içine bakarken bu onun gözlerine en uzun baktığım zaman olabilirdi. Yaslandığı yerden doğrulup tam önümde durdu. "Bir baş farkıyla bir gün içinde, kibirle gülümseyen o kadının aşkına tutuldum." ben onun söylediklerine pür dikkat odaklanmışken eli yavaşça belime dolandı ve diğer eli usulca omzumdan aşağı indi parmakları elime dolandı. Ne yapacağımı bilemez halde ona bakarken göğsüm hızla inip kalkıyordu. Beni boş alana doğru yavaşça ilerletti ve şarkıyla uyumlu bir şekilde salonun ortasında süzülmeye başladık. Bedenlerimiz birbirine olabildiğince yakınken ne kadar soğuk olduğunu hissettim onunla alakalıı tek sıcak olan şey tenime ççarpan nefesiydi.
Başı hemen kulağımın yanındaydı ve nefesi boynuma yayılıyor görünmez bir ip gibi benim nefesimi kesiyordu, ensemdeki tüyler diken diken olurken yutkundum.
"Tüm arzumu alev alev yanan bir ateşle yaktı." bir yandan bana şarkının tercümesini yaparken bir yandan beni kendi adımlarına uymam için yönlendiriyordu. Bana bu kadar yakın olması ve kulağıma şarkı sözleri fısıldıyor olması beynimi bulandırıyor ve aklımın başımdan gitmesine sebep oluyordu. Dudaklarının kulağımın altına sürtünmesi ile aldığım nefes boğazımda kaldı gözlerim sıcak nefesinin beni mayıştırması sebebiyle kapanır gibi oldu.
"Bir baş farkıyla yaşandı tüm bu çılgınlıklar..." dudakları tenime sürterek yukarı çıktı ve bu sefer sıcak nefesini saçlarımın arasında hissettim. "Onun buseleri hüznümü bitirir ve acımı dindirirdi." başım onun boynuna geliyordu ve arada burnum tenine değiyordu, erkeksi ve güzel bir kokusu vardı genzimi yakmayacak kadar hafif ama kendisini unutturmayacak kadar hafif...
Gözlerimi açık tutmaya çalışarak başımı arkaya attım ve gözlerimiz bu sayede tekrar buluşmuş oldu. Gözlerinde anlamlandıramadığım yoğun duygular vardı ve bu beni korkuttu.
Aslında beni korkutan şey onun gözlerinde gördüğüm kendi gözlerimdi.
Hızla kollarından ayrıldım ve geri çekildim bedeni soğuk olmasına rağmen asıl ondan ayrılınca üşümüştüm. Lanet olsun...
"Benden uzak dur....lütfen bir daha bana dokunma Şâher." ondan uzaklaştığım için çatılan kaşları ismini ilk defa söylemem ile yumuşadı. Havada kalan ellerini yumruk yapıp cebine soktu, dişlerini sıktığı için çenesi kasılmıştı.
Başını ağır bir şekilde aşağı yukarı salladı. "Özür dilerim." dedi sessizce ve bir kaç saniye duraksayıp hızlı adımlarla oturma odasından çıktı.
Şarkı bitmişti. Adam gitmişti.
Güzel bir anı batırmış gibi hissediyordum, aynı zamanda başında engel olmadığım için bir aptal gibi hissediyordum. Tanımadığım bir erkeğin bana dokunmasından rahatsız olmam gerekiyordu ki olmuştum da ama önceden olduğu kadar değil. Ayrıca Şâh'a yani Şâher'e güvenemezdim hakkında bildiğim iki üç şey vardı ismi yarı ispanyol olduğu ve suçlu olduğu sonda ki bilgi bile ona güvenmemem gerektiğini söylüyordu.
Sonuçta ben bir savcıydım.
Tamam birini öldürmüştüm ama hâlâ bir savcıydım ve bu adama güvenmem her açıdan yanlış ve imkansızdı.
Yine de giderken ki bakışı...beni üzmüştü.
Ne oldu bana böyle bir anda ne bu merhamet? Eski Ceylan gelmeliydi artık!
Kendimi yumuşak kahve rengi koltuğa attım ve karşımdaki kocamann televizyonu açtım. Haber kanallarında gezinirken birin de kendimi görmem ile durdum.
Başarılı genç savcı Ceylan Karaca'ya günlerdir ulaşılamıyor!
Tweeterda adıma hashtagler açılmış, beni duyan gören olup olmadığı soruluyordu. Hatta önceden tvye çıktığım görüntüler hüzünlü şarkılar ile editlenmişti. İnsanlar öldüğümü düşünüyordu.
Fan hesapları bile vardı. Gülmeden edemedim. "Vay be değerimiz kaybolunca ortaya çıktı he?"
Ekranda Emir'i görünce onu ne kadar özlediğimi hissettim. Berbat bir haldeydi saçı başı dağınık göz altları mosmor bir haldeydi kırış kırış bir mavi gömlek giymiş muhabirin kendine sorduğu soruları baştan savma bir şekilde cevaplıyordu. Ailem canlı yayında görüntülü aramaya katılmış yapmacık bir şekilde ağlayıp göz yaşı döküyor beni ne kadar sevdiklerini söylüyordu. İki yüzlülüklerine karşı sinirden kumandayı sıktım.
Tekrar Emir ekranda belirdiğinde gözlerim doldu. "Ceylan...ben...eğer bir yerlerde sağ isen ve bizi görüyorsan lütfen korkma seni bulmak için elimden ne geliyorsa onu yapacağıma emin olabilirsin seni seviyoruz savcım." dedi ve dolan gözlerini elinin tersi ile silerek kameranın görüş açısından ayrıldı. Gözlerimden yaşlar akarken yüzümü ellerimle ovuşturup ağlamamak için yukarı bakıp ellerimi sallayarak yüzüme hava gelmesini sağlamaya çalıştım.
"Bu eleman kim? Ağlayacağın kadar önemli biri mi?"
Arkamdan gelen Şâher'in sesi ile irkildim ve başımı eğip yüzümü sildim, burnumu çekip saçımı düzeltirken arkama döndüm. Omzumun üstünden ona baktım, kapının eşiğinde kenara yaslanmış yine elleri cebinde dikilmiş bana bakıyordu. Yüzünü yokladım ve ruh halini anlamaya çalıştım ama az önceki halinden eser yoktu sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi umursamaz ve ifadesizdi. Sadece biraz sinirli gibi gözüküyordu. "Evet önemli biri." dedim sertçe, kumandayı alıp televizyonu kapatırken. Yavaş adımlarla odaya girip çaprazda kalan tekli koltuğa oturdu ve bacak bacak üzerine atıp ellerini dizinin üzerinde birleştirdi.
"Hmm anladım. O kadar da önemli birine benzemiyor bence hâlâ seni bulamadığına göre." dedi alayla. Sinirden gözüm dönerken derin bir nefes aldım, bakışları kızardığına emin olduğum gözlerimde ve burnumda gezinirken kaşları kısa bir süreliğine çatıldı ve gözlerini kıstı.
"Dalga mı geçiyorsun? Nasıl bulabilir hemen?" söylenerek oturduğum yerden kalktım ve bu sefer onu burada bırakarak ben çıkacaktımki yanından, koltukların arasından geçerken eli bileğime doğru uzandı ama sonra hemen duraksadı ve önüme uzatıp engel oluşturarak beni durdurdu.
Bana bir daha dokunma Şâher.
Beni neden durdurduğunu sormak yerine tek kaşımı kaldırarak ona baktım şuan ben ayakta ve o oturur halde olduğu için yukarıdan bakan kişi bendim. Başını arkaya atıp gözlerimin içine baktı "Yanılıyorsun savcım." dedi.
"Eğer ben senin için önemli olsaydım ve seni bu eleman gibi göt baş dağıtacak kadar seviyor olsaydım cehennemin dibinde bile olsan bulurdum seni."
SON
Ayyy bu son bölümleri yazarken o kadar heyecanlanıyorumki hemen yayınlamak istiyorummm
Gelecek bölüm çok fenaaa hazır olunn
savcımız ve Şah arasında yakınlaşmalar ve ısınmalar oluyor ne düşünüyorsunuzz
Lütfen yorum yapınn
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |