
Telafii içinn uzun bölümmm iyi okumalar yorum yapmanız daha hızlı yazmamı sağlıyorrr
Bu bölümm sevdiğim sadık okuyucummm en çok yorum yaptığını gördüğümmm ecosss içinndir ❤️ motivasyon kaynağımsınnn seviliyorsunnn
ŞAH VE MATMAZEL 18. BÖLÜM
Sabah uyandığımda, yatağımın kenarında bulduğum muhteşem elbise ile o günün geldiğini anlamıştım. Bugün, örgütle karşılaşacağım o önemli gündü. Bütün o çalışmalar, ezberler... onların sonucunu bugün görecektik. Şâher bana çok yardımcı olmuş ve bir hafta boyunca sürekli planı tekrar etmiştik; aynı ilgili bir hoca gibiydi ve bu yüzden onunla geçirdiğim onca vakitten sonra onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum. Şâher de, nedenini anlayamadığım bir şekilde bana aşırı güveniyordu ve bu sebeple aşırı rahattı. Sanki hata yapmayacağıma emindi. Bana olan bu güveni beni rahatlatmak yerine daha çok geriyordu çünkü hata yaparsam, kafasında olan mükemmel beni mahvedebilirdim. Ve kimsenin düşüncesini umursamayan ben, lanet olsun ki Şâher'i memnun etmek istiyordum. İçimdeki kız çocuğu, görevini tamamlayıp öğretmeninden "aferin" almak istiyor gibi davranıyordu.
Şâher... çok garip bir adamdı. Onunla kaldığım bu tüm zaman boyunca anladığım bir şey varsa o da aşırı dengesiz olduğuydu. Sanki birçok kişiliğe sahip biri gibiydi ve hep yeni birini tanıyormuşum gibi hissettiriyordu. Bazen çok ciddi ve soğuk, bazense şakacı ve haylaz davranıyordu. Kafamı karıştırmaktan her türlü zevk aldığı belliydi; her bir hareketi beni dağıtabiliyordu. Neyse ki rol yapma konusunda yetenekliydim ve Şâher beni etkilediğini fark etmiyordu. Ona bu kozu veremezdim çünkü ona hiç güvenmiyordum. Ben kimseye güvenmiyordum.
Hayat, canlıların hapsedildiği bir kafesti ve siz eğer şanslıysanız güçlü olan olarak doğardınız. Besin zincirinin yukarısına tırmanmak için elimden gelen her şeyi yapmıştım, yoksa bir haşere gibi ezilip yok olurdum. Dünya böyle bir yer ve sizi çiğ çiğ yiyecek bir sürü insanla dolu. Kimseye güven olmaz çünkü herkes açlığını gidermek için sizi kullanabilir. İnsanların tamamıyla iyi olup iyi kalabileceği düşüncesi bütünüyle bir zırvalıktan başka bir şey değil. Biri bir gün iyiyse diğer gün kötü olabilir. Her şey bir çıkar meselesidir. Bugün işine yararsınız, yarın sizi bir kâğıt parçası gibi büzüp atar. Sevdiğiniz herkesi sevmenizin bir sebebi var ve kapı her zaman size çıkar. İnsan bencildir. Şâher de öyle. Beni açıkça kendi işi için kullanıyor ve ben de onu kullanacağım. Sonra da yollarımız ayrılacak ve bir daha görüşmeyeceğiz. Evet, bu böyle ve ondan etkilenmem saçmalık. Sadece yakışıklı ve karizmatik bir adam, o kadar. Ve tüm bunlar geçici şeyler...
Elimdeki notu tekrar okudum:
"Kırmızı senin rengin diye düşündüm Savcım. Akşam görüşürüz - M.Ş."
Kâğıdı buruştururken Şâher'in güzel el yazısı bozuldu ve kâğıt biçimsiz bir hâl aldı. Kâğıdı cebime sokuştururken elbiseyi alıp aynanın önünde üzerime tuttum. Kan kırmızısı, düşük askılı, straplez göğüs modeline sahip saten bir elbiseydi. Oldukça iddialı ve "Ben buradayım" der gibi bir görüntüsü vardı. Anlaşılan Şâher benim sönük durmamı istemiyordu ya da ortamda herkes oldukça ihtişamlı oluyordu.
Şâher eve akşam geleceği için tek başıma kahvaltı yapıp tekrar dosyadaki yüzleri inceledim ve plaktan müzik dinledim. Dans ettiğimiz şarkı çalınca zihnimde tekrar o anılar canlanmıştı ve dans ettiğimiz noktaya bir süre bakakalmıştım. İlk defa biriyle dans etmiyordum ama o kısacık anda sanki ilk dansımı yapıyor gibi elim ayağıma dolanmıştı.
Kapının açılması ile Şâher'in uzun, ince bedeni içeri yavaşça süzüldü. Fiziği çok büyük değildi; oldukça zarif bir adamdı. Takımların içinde çok iyi duruyordu. Vücudu için çok zaman harcamıyor gibiydi ama tam ideal boyutundaydı. Bana doğru sakince yürürken ceketini çıkarıp koluna astı.
"Nasılsın Savcım?" Neşeli sesi, odadaki sessizliği canlandırırken kendini koltuğa atıp bacak bacak üstüne atıp ellerini kucağında birleştirdi. Gözlerim bembeyaz, uzun ince ellerine kaydı. Elleri hoşuma gidiyordu ama bu kişisel değildi; erkeklerin ellerini beğenirdim ve Şâher'in elleri de zevkime uyar cinstendi. Kemikli parmaklarını birbirine geçirip bacağının üstüne koyup arkasına yaslandı.
Önceki hayatında soylu bir dük veya prens olduğunu düşünüyordum. Adam bu zamana ait değil gibiydi. Hem davranışları hem de zevkleri olsun, eskiye ait biriydi. Bunu düşünmemin sebebi sadece plaklar değil; arabası, kitapları, evdeki sayabileceğim çoğu eşya antika gibiydi. Ayrıca notları bilgisayardan tutmuyor, dolma bir kalemle kâğıda yazıyordu. Bunu görünce çok şaşırmıştım ve nedenini sorduğumda:
"Hacklenme riskini sıfıra indiriyorum, Savcım."
demişti. Kafasının farklı çalıştığı belliydi, o asla normal biri değildi.
"Savcım, galiba birazdan beni yiyeceksin?"
Şâher'in alaylı sesiyle kendime geldim ve hemen başımı eğip dosyaya baktım.
"Yok bir şey, iyiyim." diyerek birkaç dakika önce sorduğu soruyu cevapladım. Şâher üstelemeyerek sessizliği korudu ve kitabını eline alıp okumaya başladı. Arada gözlerimi dosyadan ayırıp kaçamak bakışlarımı ona yönlendiriyordum ama o pür dikkat elindeki kitabı okuyordu.
Canım sıkıldığı için daha fazla dayanamayıp dosyayı masaya bıraktım.
"Ne zaman gideceğiz?" diye akşamla ilgili soru sordum.
Kitaptan bakışlarını ayırmadan sayfayı çevirirken konuştu.
"Daha var."
Kısaca cevap verip uzatmadı ama ben konuşmak istiyordum.
"Elbiseyi gördüm." dedim.
Bir süre sessiz kaldıktan sonra başını kaldırıp gözlerime baktı.
"Beğendin mi peki?" Gerçekten beğenmemi istiyor gibi bakıyordu. Memnun olduğumdan emin olmak ister gibi sorgulayan bakışlarına karşılık gülümsedim.
"Bayıldım, çok güzelmiş. Sen mi seçtin?"
Gözleri memnuniyetle parıldarken dudağı aldığı övgü ile hafifçe yana doğru kıvrılır gibi oldu.
"Evet, ben aldım. Sana yakışacağını düşündüm."
Yerinde kıpırdanıp oturuşunu düzeltti. İltifat ederken gözlerime bakamıyor, utanıyor gibi davranıyordu ama hiç de utanacak bir adama benzemiyordu.
"Yakışıp yakışmayacağını akşam görürsün." dedim. Oturduğum yerden kalkarken susadığım için mutfağa yöneldim.
"Sabırsızlanıyorum."
Şâher’in sessizce söylediği şeyle yine ayaklarım birbirine dolanır gibi oldu.
32 yaşına geldin b"Savcım, bana da soda getirir misin sana zahmet?"
Şâher’i onaylar gibi bir mırıltı çıkarıp hızlıca mutfağa girdim. Kendime bir bardak soğuk su doldurdum ve ona da dolabın kapağını kaplayan orman meyveli sodalardan bir tane alıp açtım. Bir elimde su, bir elimde soda ile çıkıp oturma odasına döndüm. Şişeyi Şâher’e uzattığımda, uzanıp alırken:
"Teşekkürler Savcım." dedi ve parmaklarımız birbirine değdi.
Ama Şâher bunun süresini uzatmış ve elini geri çekerken de bunu oldukça yavaş yapmıştı. Yutkunup, az önceki yerime geçip otururken genzimi temizledim.
"Sıkılmıyor musun hiç bunu içmekten?" diye sordum.
Sodasından büyük bir yudum alırken başını iki yana salladı.
"Hayır, sevdiğim şeylere karşı sadığımdır. Öyle kolay sıkılmam. Hem güzel, sen de dene al." diyerek elindeki şişeyi bana uzattı.
Ben şişeye bakarken:
"İğrenir misin yoksa? Başka al." dedi.
Başımı yavaşça iki yana sallayıp şişeye uzandım.
"Sen iğrenmez misin?" diye sordum.
Yine o sinir bozucu sırıtışı ile:
"İğrensem sormam herhalde Savcım?" dedi.
Daha bir şey söylemeyip, Şâher’in derin bakışları altında şişeyi ağzıma götürüp büyük bir yudum aldım. Karışık yoğun meyvelerin şekerli tadı dilime yayılırken sodayı yuttum ve dilimi, kalan minik damlalar için dudağımın üstünden hızlıca geçirdim. Şâher, kısık gözleriyle dudaklarıma bakıyordu. Elimin titreyeceğini hisseder gibi olduğumdan hemen şişeyi ona uzattım.
"Güzelmiş, beğendim."
Şişeyi alırken yine elimi tutmasın diye hızlıca geri çektim. Amacı neydi bilmiyorum ama beni baştan çıkarmaya çalışıyor gibi davranıyordu. Ve böyle devam ederse başarabilirdi.
"Demiştim, benim zevkim iyidir Savcım."
Söylediği şeyle beni baştan aşağı incelemesi, bana sanki altında yatan bir mesaj olduğunu hissettirmişti. Rahatsızlıkla kıpırdandım.
Oyuna gelme Ceylan.
Şâher, gelen bir telefonla kalkıp gittiğinde rahat bir nefes alabilmiştim. Bu böyle devam edemezdi. En ufak bir harekette ipleri böyle gevşetemezdim. Karşımdaki adam tehlikeli biriydi ve ben de boş biri değildim, bunu anlaması gerekiyordu. Madem oyunu böyle oynayacaktık, o zaman ben de öylece oturup benimle oynamasına izin veremezdim.
Ben kaçtıkça Şâher üstüme üstüme geliyor, beni köşeye sıkıştırdığını sanıyordu ama yanılacaktı ve ben onu avucumun içine alacaktım.
"Savcım, niye öyle korkunç bir ifadeyle sırıtıyorsun? Korkmalı mıyım?"
Şâher, elindeki telefonu arka cebine koyarken tek kaşı havaya kalkmış, bana merakla bakıyordu.
"Hiiç, akşamı düşünüyordum." dedim sakince.
Başını sallayıp koltuğun üzerindeki ceketini aldı.
"Heyecanlı olmana sevindim. Benim biraz işim var, seni akşam alacağım." dedi ama odadan çıkmak yerine bana doğru geldi ve tam önümde durdu.
Ben ne olduğunu anlamak için merakla ona bakarken elini cebine atıp telefon çıkardı ve bana uzattı. Fakat ben heyecanla telefona uzanırken geri çekti.
"Bunu sana vereceğim ama benden başka kimseyi aramak yok Savcım, duydun mu? Ararsan anlarım, mesaj atarsan anlarım ve sana karşı bu kadar iyi kalamam. O yüzden beni hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum, öyle değil mi?"
Onay bekleyen bakışlarına karşılık sadece başımı salladım.
"Numaram kayıtlı, bir şey olursa oradan ararsın. Gelmeden önce hazırlan diye mesaj atacağım ve yardım için birilerini yollarım. İstersen. Akşam görüşürüz."
Başımı sallarken telefonu aldım.
"Birilerine gerek yok, ben kendim hazırlanırım." dedim.
Oldum olası tanımadığım kişilerin temasından hoşlanmazdım zaten. Bir elbise, makyaj için birilerine gerek yoktu. Düşüncesi bile beni bunaltırken yüzümü buruşturdum. Bu zengin kesim her şeyini birilerine yaptırmaya nasıl alışıyordu?
Şâher yüzümü incelemeyi bırakıp elini başıma koyup hafifçe iki kez vurdu.
"Aferin, hadi akşam görüşürüz."
Ben ağzım açık ne olduğunu anlayamadan Şâher ışık hızında evden çıktı. Sinirle yanımdaki yastığı alıp yüzüme bastırıp bağırdım.
Aferin deyip baş okşamak ne! Köpek miyim ben be?!
Sinirle kalkıp odama giderken bir yandan da ŞâhGörüldü atıp telefonu yatağıma attım. Uyuz adamın tekiydi. Yüzüne tırnaklarımı geçirip parçalamak ya da yumruk atmak istiyordum. Geceleri onu dövdüğümü kafamda kurarak kendimi mutlu ediyordum. Eğer bu sahneleri görseydi benimle aynı çatı altında kalmak bile istemezdi.
Elbiseyi giyip ayna karşısına geçtim. Elbise tam bedenime göreydi. Nasıl bildiğine şaşmamalı çünkü eşyalarımı bir şekilde evimden alıp buraya getirtmişti; oradan da kıyafetimin bedeni hakkında bilgi sahibi olmuş olmalıydı. Sağ dizimden başlayan yırtmaç, elbiseyi daha da iddialı gösteriyordu ama aşırı abartılı da değildi. Şâher gerçekten zevkli bir adamdı.
Acaba kıyafet seçtiği ilk kadın ben miydim? Aman banane canım?
Kendime aynada bakmayı bırakıp, Şâher'in ayarladığı makyaj malzemeleriyle kendime buğulu göz makyajı yaptım ve elbisenin renginde bir ruj sürerek makyajımı da bitirdim. Geriye bir tek saçlarım kalmıştı. Onların da sadece uçlarını kıvırdım. Böylece saçlarımda doğal bir görünüme ulaşmıştı. Keskin buklelerden hazzetmediğim için böylesi benim için daha iyiydi. Saçlarımı arkaya attığımda sırtımdaki açıklık kapanıyordu çünkü saçlarım belime kadar uzanıyordu. Bu yüzden saçlarımı tek omuzumda topladım. Böylesi daha hoş olmuştu ve halka küpelerim de gözüküyordu.
Telefonun çalmasıyla yatağa ilerleyip telefonu alıp doğruldum. Tabii ki de Şâher arıyordu. Telefonumda bir tek o kayıtlıydı ve egoist pislik kendini
“Şâh’ım ❤️” olarak kaydetmişti. Aramayı onaylayıp telefonu kulağıma koydum.
"Aşağıdayım."
Derin sesi kulağıma dolarken yatağa oturdum ve telefonu omuzumla kulağım arasında sıkıştırıp siyah topuklu ayakkabılarımı giymeye başladım.
"Tamam, iniyorum." dedim ve tek elimle telefonu kapattım.
Ayakkabıları da giydiğimde siyah kürk ceketi ve küçük taşlı siyah el çantasını da alıp odadan çıktım. Merdivenlerden inerken heyecanım yukarı doğru tırmanıyor, kalbim deli gibi atıyordu. Şâher salonda olmadığından onun evin dışında olduğunu düşündüm ve dış kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda Şâher, merdivenlerin dibinde arabasının önünde beni bekliyordu. Bakışları baştan aşağı bedenimde gezinirken gözleri kısıldı ve dudakları aralandı. Afallamıştı. Hızlıca dudaklarını yalayıp ağzını kapattı ve yutkundu, ne diyeceğini bulmaya çalışıyor gibi bir ifadesi vardı. Elini ensesine atıp kaşırken merdivenlerin başına geldi.
Ben de onda bıraktığım etkiden memnun olmuş bir şekilde merdivenleri inmeye başladım. Ondan birkaç basamak yüksekteyken durdum ve gözlerinin içine baktım. Gözleri, yüzümün her bir karışını ezberler gibi, tekrar tekrar geçtiği yerlerde gezinirken sonunda konuştu:
"Güzelsin be... Çok. Yakışmış Savcım."
İltifatıyla gülümserken elimi kaldırdım ve başının üzerine koyup iki kere vurdum.
"Aferin, zevklisin Şâh."
Normalde benden uzun olduğu için ulaşamazdım ama merdivenlerde yukarıda olanın ben olmam işime gelmişti. Şâher şaşkınlıkla dudakları aralanıp bana bakarken sırıtıp saçımı savurdum ve basamaklardan inerek arabaya yürüdüm.
"Hadi gidelim." dedim kapıyı açarken.
Arkamdan gelen derin kahkaha ile başımı arkaya attım. Şâher yüzünü kapatmış gülüyordu. Başını arkaya atıp elini indirdi ve arkasını dönüp hızlıca üstüme geldi. Geri geri gittiğim için sırtım arabaya yaslandı ve köşeye sıkıştım. Şâher iyice dibime girip yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Beni baştan çıkarmaya mı çalışıyorsun Savcım?" diye sordu sessizce. Nefesi yüzüme çarparken gözlerimi kapamamaya çalıştım. Kalbim adeta ağzımda atıyor gibiydi. Sanki ağzımı açsam dışarı fırlayıp Şâher’in önüne düşecekti.
"Öyle mi gözüküyor?" dedim, sesimi ciddi tutmaya çalışarak.
Başını sallarken hafif mırıltı çıkardı.
"Hıhım... Öyle. Bana karşılık verdiğinde sinirleneceğimi sanıyorsan yanılıyorsun Savcım. Bende ters etki yapıyor." dedi, dudaklarıma bakarken. Sonra gözleri yukarı çıkıp gözlerime tutundu. O kadar yoğun duygularla bakıyordu ki sanki öpecekti ve benden bir adım bekliyordu.
"Sen beni baştan çıkarmaya mı çalışıyorsun yani?" diye sordum gözlerine bakmaya çalışırken.
Ellerini iki yanımda, arabanın tavanında tutuyordu ve kaçmamı engelliyordu.
"Hayır, öyle mi yapıyorum?"
Tek kaşı havaya kalkarken dudakları kıvrıldı. Kaşlarımı çatarken onu ittirdim.
"Hayır tabii ki. Uzaklaş bir benden."
İki adım geriledi ve ellerini saçlarından geçirirken:
"Galiba öyle yapıyorum Savcım. Neyse, bu konuları sonra hallederiz. Şimdi önemli bir işimiz var." dedi ve benim için arabanın kapısını açtı. Sessizce arabaya binip başımı ondan diğer tarafa çevirdim. Arabanın önünden dolanıp şoför koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı.
Uzun ve sessiz bir yolculuğun ardından büyük bir köşke geldik. Kocaman beyaz köşk, Lale Devri’nde inşa edilmiş gibi bir his veriyordu. Kocaman bir bahçesi olduğu dıştan bile belliydi. Yüksek tuğlalarla örülmüş duvarlar ile korunan köşkün girişine yanaştığımızda demir sürgülü kapı açıldı ve arabayla içeri girdik. İçeride bir sürü, adım başı takım elbiseli adam vardı ve bizim arabaya hiç dönüp bakmıyorlardı.
Şâher, arabayı başka arabaların da olduğu yere getirip park etti ve arabadan indik. Şâher yine arabanın etrafından döndü ve yanıma geldi. Bir elini cebine koyarken diğer elinde bulunan kutuyu bana uzattı. Benim gibi, başını kaldırıp saray gibi olan köşke baktı ve derin bir nefes verdi.
"İşte başlıyoruz Savcım. Maskeyi takacaksın ve Ceylan ölecek. Aynı ben taktığımda Şâher'in ölmesi gibi."
Kutuyu alıp kapağını açtım ve beyaz maskeye baktım.
Yeni yüzüme..Yeni bana.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |