
Uzun bir aradan sonra herkese merhaba çok karışık ve kötü bir dönemden geçtim hem sağlık hem başka sorunlar derken yazasım da hiç gelmedi açıkçası kusura bakmayın lütfen iyi okumalar.
ŞÂH VE MAT'MAZEL 9. BÖLÜM
Her şey yumuşak ve karanlıktı. Ne bir ses vardı, ne bir renk, ne de beden. Sanki benliğim, havada asılı bir buhar gibiydi.
Ne bir yere aitim, ne de bir şey bekliyordum.
Ama tuhaf olan,bu belirsizlik beni korkutmuyordu.
Aksine, her şeyin bu kadar silik olması huzur vericiydi.
Çünkü şekil olmayan yerlerde acı da olmuyordu.
Ne bıçak saplanıyor, ne gözler üzerime dikiliyordu.
Kimse ismimi söylemiyordu.
Kimse susmuyordu da.
Sadece… hiç kimse yoktu.
Var mıyım?
Bilmiyorum.
Ama yok olmanın bu kadar hafif olduğunu da hiç düşünmemiştim.Sanki düşünmek bile fazla geliyor.
Her şeyden sıyrılmış,her rolden arınmış gibiyim.
Burada "Ceylan" yok.
Savcı yok.
Küçük kız yok.
Karanlık yok.
Sadece boşluk.
Ve o boşluk…ilk kez bana iyi geliyor.Belki bir rüyadayım.Belki de artık her şey bitti.Kimsenin sesi yok, beni çağıran kimse yok.Bu dünyadan kopmuş olmalıyım.
Ama tuhaf olan şu:
Aramıyor oluşum kimseyi.
Bir yerde içimde bir şey kıpırdıyor gibi oluyor bazen.
Zar zor…
Yorgun bir nabız gibi.
Ama onun ne olduğunu hatırlamak bile istemiyorum.
Çünkü hatırlarsam… dönerim.
Ve ben, dönmek istemiyorum.
O yer çok gürültülüydü.
O yer… acı veriyordu.
O yer ben değildim.
Ama işte, ne zaman "gitmeye hazırım" desem,bir şey tutuyor beni.Bir nefes sızıyor karanlığın içine.Bir ağırlık çöküyor göğsüme.Tanıdık olmayan ama sıcak bir dokunuş.
Sanki bir el...beni hâlâ bırakmıyor.
Ve işte o anda, her şey… biraz daha netleşiyor.Henüz gözlerimi açmadım.
Ama gerçek, o koyu sessizliğe sızmaya başladı.
Yine çağrılıyorum.
Ve biliyorum:
Dönmek istemesem de...
uyanacağım.
Bedenim, yumuşak bir yüzeyde bulunduğu için rahat hissediyordu burnuma gelen ferah kokular ile gözlerimi hafifçe araladım.
Başım dönüyor, her yanım zonkluyordu.
Ama etrafım...
Artık rutubet kokmayan, kan lekesi taşımayan, sessiz ve düzenli bir odaydı. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırıp etrafı incelemeye başladım, yüksek tavandan sarkan siyah avizeden aşağı kayarak büyük antika gibi gözüken kitaplığa, camın önünde ki çalışma masasına ve uçuşan siyah tül perdeye ve yine siyah olan dolapta gezindi gözlerim bunların dışında bir de yatağın kenarında tekli bir gri koltuk vardı. Gözlerim bir süre duvar kağıtlarının desenlerinde dolaştı.
Şaşırmıştım. Bu tanıdık olmayan yer nedensizce korkutucu gelmiyordu. Üzerimde ki örtüyü kaldırıp yarama baktığımda sarılmış olduğunu gördüm hatta sadece bacağım değil tüm yaralarım temizlenmiş bantla kapatılmıştı, örtüyü tutan kolumda bantlar vardı ve bir de şu an fark ettiğim bir serum.
Birkaç saniye odanın tavanına bakıp nereye düştüğümü anlamaya çalıştım. Camdan esen serinletici rüzgar beni mayıştırırken üzerimde ki yumuşak tüylü örtüye iyice sarılıp yan döndüm sonsuza kadar burda yatmak dinlenmek istiyordum. Gözlerimi tekrar kapatırken odanın dışından gelen adım seslerini işittim.
Adımlar odaya yaklaştı ve adımların sahibi kapıyı yavaşça açtı. Usulca içeri girip yatağın yanına yavaşça yaklaştı. Tanıdık adımlar. Sessiz, sakin ve emin.
Adını bile anmadan bildiğim bir sessizlik.
Şâh.
Başımı zar zor yana çevirip ona baktım.
O, maskesizdi.
Bir süre konuşmadan, öylece durdu. Gözlerimin içine bakamıyor, harelerini benden kaçırıyordu.
Sanki bir kelime söylese duvarlar yıkılacak gibi.
Ve ben de, daha fazla sessiz kalamadım.
Yorgun bir tebessümle mırıldandım:
“Demek... bu sefer kaçırmak değil,kurtarmak oldu ha?” uzun zamandır konuşmadığım için sessiz ve çatlak çıktı sesim, ayrıca gözlerim yanmaya devam ediyordu. Hâlâ çok yorgundum ve uyanık kalmak işkence gibiydi.
Göz ucuyla ona baktım.Cevap vermedi.
Sadece başını eğip, bir battaniyeyi omuzlarıma dikkatlice örttü.
Sanki kırılacak bir cammışım gibi,sanki ben, o maskeli adamın gözünde hâlâ korunmaya değer biriydim.
Ama içimde başka bir ses vardı.
O karanlık, sessiz kalan tarafım fısıldıyordu:
“Güvenme ona, Ceylan. Kimseye güvenme.”
Yine de gözlerimi kapatmadan önce son bir soruyu fısıldadım:
“Beni neden buraya getirdin, Şâh?”
Cevap, gecikti.
Ama geldi.
Soğuk, kısa ama net.
“Çünkü bu sefer seni kimseye bırakmayacağım.”
Ve ben, daha fazla direnemedim. Söylediği şeyi sonra düşünüp sorgulardım şu an dinlenmeye ihtiyacım vardı.
Göz kapaklarım ağırlaştı.
Uykunun karanlığına tekrar battım.
Ama bu kez,
o karanlığın içinde yalnız olmadığımı hissettim.
Bittii kısa bir bölümdü artık kısa kısa sık sık atmayı düşünüyorum çünkü baktığımda herkes çok kısa yazıyor gibi geldi siz ne dersiniz kısa mı uzun mu yazmalıyım?
Kurgu hakkında ne düşündüğünüzü yaın lütfn yorum sınırı da koymayı düşünüyorum herkese iyi akşamlar bir sonraki bölümde görüşürüzzzz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |