
| ZİNCİRE BAĞLİ HAYATLAR |

4. KOPARILAN PAPATYA
"İlk nefesini, papatyanın yaprakları dökülmesin diye sıkıca tutacaksın.Son nefesini, ölüm kafana silah gibi dayanırken merminin sana gelmesi için vericeksin."
Her kelebeğin ömrü aynı mıdır?
Bizler bir kelebek değiliz. Belki kanatlarımız olur da rüzgarların arasında ölümü tadarız. Maalesef ihtimaller arasında doğmadık. Hayatımız, neler yaşayacağımız, ölüm günümüz, nasıl öleceğimiz... Her şey kesindi. Ayaz vakti gelen eceli arkada bırakıp koşmak mantıklı değil. Seni mutlaka bulur. Hayallerin düşüncelerinde nefesin ise kursağında kalır.
Yaşamak istersin ama kurşun kalbine saplanır. Kim silah tutuyor diye etrafına bakarsın, arkanı yaslarsın birine ve yaranın ordan geldiğini fark etmezsin.
Gerçek ismini bile bilmediğim adamın kollarına sığındım. Sırtımı okşadığı parmakları, belki de silahı çoktan tutmuş tetiğe basacağı zamanı bekliyor. Göz yaşlarım gömleğine aktı. İnsan hep ağlar mı? Bir günde mutlu olmaz mı? Kader ağlarını sarmak isterken zincirle boğdu. Yutkunarak kafamı daha fazla eğdim. Güçlü bir kadın olmak istedim. Beni öyle görmeni...
"Gitmedin." Diye mırıldandım.
"Gidemedim. Seni o halde bırakmakta hata yaptım." Kısık tonda çıkan sesiyle gözlerimi yumdum. Kulağıma ulaşan ses tıpkı küçükken dinlediğim melodiye benziyordu. Tanımını koyamadığım hisler kalbimi ele geçirdi. Kollarının arasına sığınmaktan kendimi alı koyamadım.
"Gerçekleri öğrenmek için kaç sene uğraştım biliyor musun?" Sorum havada asılı kaldı. Saçıma dokunan parmaklarıyla göğsüne iyice sokuldum.
Bedenine değen ıslaklıkla kendini geri çekti. Bileğimden tutup avcumun içinden akan kanları görünce şaşkınlıka dudakları aralandı. "Ne sakarım ama?" Diye mırıldandım. Gülümseyerek elimi sıktım. Kanlar daha hızlı yol alarak elbisemin eteklerine düştü. Bembeyaz elbisemin kumaşı kan lekeleri ile doldu.
Soğuktan buz kesilmiş parmakları kana bulandı. Kafamı kaldırdım. Dudakları aralı hâlde tepki vermiyordu.
"Özür dilerim." Diyerek eline bulaşan kanı kast ettim.
Düşler aleminden çıkar gibi kendine gelerek hızlıca yerinden kalktı. "Saçmalama!" Sinirli çıkan sesiyle yerimde sıçradım. Odanın içinde bulunan lavaboya girdi. Kısa bir süre sonra elinde sargı beziyle geldi. Gözlerimi devirdim. Buna mı telaş yaptın? Küçük bir yara işte. Ömünde diz çökerek ellerimi tuttu.
Cebinden çıkardığı peçeteyle kanı temizleyerek yaranın üstüne üfledi. Dikkatli bir şekilde küçük bezi elime sardı.
"Her yaramda pansuman mı yapacaksın?" Dedim. Asıl demek istediğim farklıydı. Canım her yandığında yanımda olacak mısın? Bu cümleyi kullanmak zordu. "Yaranı görmezden gelemem." Dedi. Bundan ne anlam çıkarmalıyım. Ortamda sessizlik oluştu. İkimizde tek kelime etmiyorduk. Anlına dökülen siyah saç tutamlarını elimle geriye itekledim. Bakışlarını elimden ayırmadan derin bir nefes aldı.
"Ona ne oldu?" Dedim. Anlamayarak gözlerini kıstı.
"Kim?"
"Sarı saçları olan güzel kızdan bahsediyorum." Sesim istemeden kinayali çıktı.
"O mu? Eve gitmesi için güvenlikten yardım istedim." Güzel diyince nasıl da anladı! Yalan yok, benden katbekat güzeldi. "Nasıl geldiyse öyle gidebilirdi." Dedim. Gözlerim şaşkınlıka açıldı. Dişlerimi alt dudağıma geçirdim. Gülümseyerek bana baktı. Yarama pansuman yapması bitince yanıma oturdu. Gözlerim dakikalar önce kırdığım ayna da gezindi. Tıpki benim gibi parçalara ayrılmış öylece duruyordu.
İçimde tutmak istemiyorum. Yaşadıklarımı bilsin. Geçmişin ızdırabını altında sadece ben eziliyorum.
"Geçmişin peşine takılırken bana acı vereceğini tahmin edemedim. Sürekli geri gidiyorum. Dünde kollarında ağladım." Dedim.
"Yarında kollarıma sığınacaksın. Çünkü burası senin yerin. Kollarım... Üzüleceksin ve kafanı göğsüme yaslayıp düşünceleri susturmaya çalışacaksın." Dedi.
Son durağım senin kollarına sığınmaksa eğer koşmaya hazırım. Kalbin bir insan için atması bu olsa gerek. Derin nefesler eşliğinde kokusunu içime çektim. Burnumdan akan sümükleri gömleğine sildim. Üzgünüm ama nefes alamıyorum. Hiç bir tepki vermeyip saçlarımı okşamaya devam etti.
Yaptığım hareketten iğrenmedi. Babam bile bana bakarken tiksiniyor. Sen farklısın. Parmakların üşenmeden göz yaşlarımı siliyor. İleride terk edeceksen lütfen şimdi yakınımdan uzaklaş.Her bakımdan güçsüzüm. Özellikle de duygular konusunda...
"Peki yarında yanımda olacak mısın?"
"Geleceğinde daima varım." Küçükken dediği sözün hâlâ arkasındaydı. Gözlerim uykuya yenik düşüp kendini teslim etti.
Kaç dakika öyle durduk bilmiyorum ama başımı göğsüne yasladığım adamın hareket etmesiyle yerimde kıpırdandım. Belimden tutulmamla sırtım yumuşak zemine temas etti. Göz kapaklarımı zorlukla araladım. Myron'un yatakta oturup başını ovaladığını gördüm. Hasta mı oldu? Oysa kadınla konuşurken iyiydi.
Dudaklarımı araldım. "Senin yanında kendimi evimdeymiş gibi hissediyorum."
Arkasını dönerek gözlerime baktı. Yüzünde beliren küçük tebessümle yatağın üzerinde duran battaniyeyi üstüme örttü. "Demek yanlız olmadığının farkında vardın." Sesi uykumu getirse de gözlerimi kapatmamak için direndim.
"Neden yüzün asık? Yanında birisinin olması iyi değil mi?" Üstündeki gömleğin iki düğmesini açtı. Rahatsız olduğunu belirten yüz ifadesiyle ceketini çıkarmaktan geri kalmadı.
"Sorun şu ki.." Kaşlarını çatıp cümlemin devamını getirmemi bekledi.
Boğazımı temizledim. "Benim evim hiç olmadı. Gibi kelimesini kullanırken onun daha ne anlama geldiğini bile bilmiyorum." Gözlerim kapandı. Sözlerini duymaktan korktum. Sorgusuz sualsiz kendimi ona anlatıyorum. Yatağın kenarına bıraktığı ceketine kısa bir bakış atarak üzerime eğildi. Fazla da yakınıma girmeden aramızdaki mesafeyi gösterdi.
"Evindeymiş gibi değil." Dedi. Sesi otoriter çıkıyordu. Duymam için kelimelerin üzerine basarak söyledi. "Gibisi zaten yok. Evindesin." Kalbim tekledi. Karnımın üzerinde duran ellerimi havaya kaldırıp beline sardım. Kulağıma yaklaşarak fısıldadı. "Uyuman lazım." Biliyorum dercesine kafamı salladım.
Üzerimden kalkıp gömleğinin yakasını düzeltti. Ceketini yatağın üzerinden alarak omzuna attı. Arkasına bakmadan odanın kapısına doğru ilerledi. Gidişini izledim.
"İyi geceler." Dedim.
Sırtı gerildi. Parmakları ışığın düğmesine gitti. "Gecelerin iyi geçsin. Benimkinin çokta önemi yok." Sözleri kalbimi yaraladı. Neden kendini düşünmüyorsun. Geceler herkesin üzerini örter. Boğulmaktan mı korkuyorsun? Korkma. Karanlığa alışınca gözlerin iyi görüyor. Işığı kapattı.
Dışarıdan yansıyan sokak lambası içeriyi aydınlattı ve ardından süileti kayboldu. Üstümdeki battaniyeye sarıldım. Omzumu sağ tarafıma vererek uzandım. Yatağın içinde cenin pozisyonu aldım.
Bir varmış bir yokmuş, küçük kız rüyasında yeşil gözlere sahip oğlanı görmek için her gece dua edermiş. Yine aynı gecelerden biri ama tek fark bu sefer oğlanın bir adım ötesinde durmasıydı. Adımlarını ilerletse soluğunu hissedecek kadar yakınında olacak.
🎭🥂
Çığlık sesleri.
Bağrışmalar eşliğinde burnuma tüten dumanlar...
Üzerine yattığım kolumun uyuşmasıyla diğer tarafa döndüm. Esneyerek elimi ağzıma yasladım. Bir yer mi yanıyordu? "Myron!" Tekrar duyduğum kadın çığlık sesiyle gözlerimi araladım. Yatakta doğrulup etrafıma baktım. Odanın içini yanık kokusu sardı. Duman yüzünden öksürerek kapının yanına ilerledim.
"Sen nasıl beni aldatırsın? Allah belanı versin!" Kadının sesi evde yankılandı. Bu kim? Kapının aniden açılmasıyla adımlarım durdu.
"Ne oldu?" Dememle üzerime yürüdü. Üstünde dünkü kıyafetleri vardı. Hiç uyumadı mı? Ne yapıcağını bilemez davranışı gözümden kaçmadı. "Dışarıda bağıran kadın kim?" Dedim. Beni dinlemeyerek kalçamdan tutarak bedenimi omzuna attı. Bakış açım tersine döndü ve artık sırtını görüyorum. Uyurken karışan saçlarım aşağıya doğru sarktı. Görüş açımı kısıtlanırken elimle beline vurdum.
"Ne yapıyorsun? Bir yer yanıyor. Beni nereye götürüyorsun?" Sorularımı art arda sıralarken bacağımın sıkılmasıyla gözlerim büyüdü.
"Gidiyoruz."
Kısa ve net bir şekilde cevapladı. Gerçekten mi? Elbisemin kısalmasıyla rahatsız oldum. Durumu anlayarak dolaptan rastgele aldığı hırkayı bacaklarıma sardı. Öksürdüm. Duman gittikçe büyüyordu. "Kendim gidebilirim." İnkar ettim. Beni dinlemeden merdivenlere yöneldi. Hızlıca inmesiyle kadının çığlık sesleri arttı.
"İnanamıyorum." Kafamı kaldırıp bağıran kadına baktım. Rosalie. Gözleri kıpkırmızı olmuş, elinde tuttuğu çakmakla buraya bakıyordu. Görüş açım ne kadar kısıtlı olsa da şaşkın yüzünü görmek keyif verdi.
Myron'un sırtında dünden razı ve rahatça sorun yokmuş gibi durdum. Şuan yüzüne karşı gülmemi tutamıyordum. Galiba kıskandı. Evi yakacak kadar... Ellerini beline sardığım adamın yerinde sabit durmasıyla daha fazla bu durumda kalkmak istemedim. Baş aşağı durmaktan beynim patlayacaktı. Kafamı kaldırıp üzerimize yürüyen kadına baktım.
"Sen." Ağladığı için cümle kurmakta zorlandı. "Bu kadına mı aşıksın? Peki ben ne olacağım?" Kadının sözleri içimi yaraladı. Bilmediğim bir konu var. Bu kadın Myron'un neyi oluyor? Rosalie'nin aşık olduğunu bakışlarını onu ilk gördüğümde anladım. Aralarında nasıl bir ilişki var?
"Biz. Nişanlıyız." Dedi.
Nişanlı? Kadının gözleri üzerimde gezinse de aklı adamda kaldı. Kalbimin sıkıştı. Adını aşk diye isimlendirmeden başka birisi benden önce davrandı. Nişanladı. Başından beri nişanlıydı. Parmağında yüzük yoktu. Sen zaten başka bir kadının evi olmuşsun.
Neden yalan söyledin? Myron konuşmadan arkasını dönerek dış kapıya ilerledi. Sırtında öylece yere baktım.
Evden çıkan yangın büyüdü. Rosalie'nin baygın bedeni güvenlik tarafından hastaneye götürüldü. Tek bildiklerim bunlardı.
İlk evden çıktığımızda direkt arabaya bindik. Neyse ki yangın çıkarken dumana fazla maruz kalmadık. Kadın evi yakmakta haklıydı. Bizi öyle görmesi ve benim hiçbir şeyden haberim olmadan ona gülümsemem... Nereden bilebilirdimki kollarına sığındığım adamın nişanlı olduğunu? Bakışlarım yanımızdan geçen araçlar da gezindi. Elimin tutulmasıyla Gaye'nin omzuna kafamı yasladım.
"İyi misin?" Dedi.
Kısık sesi ortamda dolaşsa da dikiz aynasından Myron'un gözlerine denk geldim.
İyi değilim. Belki de ona aşıktım. Kalbimde gezinen duygunun yasaklı olduğunun farkına vardım. Kuralları koyan bir yüzüktü ama parmakarında yer edinmedi.
"İyi." Dedim.
Uzun sürenin ardından araç otelin önünde durdu. Eskiden zenginlerin kalacağı türden otelin yanından geçerken bu sefer orada kalma fırsatım olacaktı. Arabadan indim. Gaye üstümdeki hırkamın fermuarını çekti. Gülümsedi. Tek arkadaşım sensin. Umarım yalan değildir.
Otele giriş yapacakken Myron'un arabaya yaslı duran bedeni dikkatimi çekti. Elindeki sigarayı dudaklarının arasına koyarak derin bir dumanı ciğerlerine hapsetti. Siyah gömleğinin kolarını dirseğine kadar kıvırılı, bir eli cebinde sigara içiyordu. Yüzündeki benler dumanın etkisiyle karalanmıştı.
Her aldığı duman onu ölüme bir adıma yaklaştırdı.
Yeşil gözlerine istesemde Gaye'nin kolunu tutarak otele girdik. Herkes kendine yer ayırtırken çantamın evde kaldığı aklıma düştü. O sırada Rory cebinden benim kimliğimi çıkardı. Göz kırptı. "Kahraman olmak çok da kolay değil." Dedi. Üzerindeki gömleğin yanık kısmını işaret etti. Elim istemsizce koluna uzandı. "Özür dilerim. Aklımdan tamamen çıktı. Canın acıyor mu?" Dedim.
Kafasını iki yana sallayarak elimi tuttu. "Sorun yok. Sen iyi misin?" Dudaklarımı büzdüm. Bu konudan konuşmak ve yalan söylemek istemiyorum. Elimin üzerinde duran Rory'nin parmakları sertçe tutularak itildi. Myron'un yaptığı hareketle sinirlerime hakim olamadım.
"Mantıklı davranarak kimlik kartımı aldı. En azından beni bir çuval gibi sırtına atmadı." Kolumdan tuttu. Peşinde götürerek asansöre girmemi sağladı.
Sırtımı aynaya yasladı. Elini uzatıp asansörün düğmesine bastı. Üzerime eğilerek sinirli bakışlarını göndermeyi es geçmedi. "Seni korudum." Dedi. Kolarımı göğsümün altında birleştirdim.
"Beni mahvettin." Sesimi çıkarmakta zorladım.
Yıktın. Evimmiş gibi davrandın. Yalan söyledin. İnandım. Yine ben oldum. Aşık olmak değil. İnanmak günahtı.
Bakışları değişti. Gözlerine sinen hüzün dalgasını biliyordum. Çünkü bende öyle bakıyorum. Gözlerim doldu. "Hani evimdin?" Dudaklarım titredi. Günler geçmeden kalbim sadece kısa bir zamanda attı. Dün söylediğin kelimeler sayesinde umutlandım. Yalanı neden bu kadar uzun sürmedi diye ağlıyordum. Keşke uzun olsaydı da inanmaya devam etseydim.
Baş parmağını gözümden akan yaşarı silmek için kalksa da geri çekildim.
"Evindesin dedin. Başkasına ev oldun ama ben sana sığındım. Yalan söyledin. Seneler önceki Myron, yalan söylemezdi. Çocuklar yalan söylemezdi." Dedim. Tekrar yapmaktan üşenmedi ve parmağı göz yaşımı sildi. Burnumu çektim. Ağlamaktan nefret ediyorum. Senin gözlerine bakmaktan nefret ediyorum. Yüzümü elleri arasına aldı.
"Çocuklar hâlâ yalan söyleyemez. Sadece büyüdük. Yetişkin olmaya mahkumuz. Yetişkinler yalan söyler ama yemin ederimki her kurduğum cümle gerçekti. Onlardan olmadım." Dedi.
Bedenini geri ittim. "Babam gibisin. Kalbimi yaralamakta beceriklisiniz." Bu sefer kandırılan ben olamayacağım. İkinci kuralı unutmak yok. Seni kendime aşık edeceğim. Nişanlı olman umurumda değil. İçimdeki aşkı intikama çevireceğim. Çaresizce karşımda duruşu yutkunmama sebep oldu.
"Değişmedim. Evimsin derken son derece ciddiydim. O kadın-" Demesine kalmadan yakasından tutup dudaklarımı kulağına yasladım. "Yalnış biliyorsun." Dedim.
"Bugün senin kollarında ağlamayacağım." Elini düğmeye uzatıp asansörü çalıştırdım. Ondan uzaklaşarak yedinci kata gelmemiz için bekledim. Göz teması kurmaktan kaçındım. Asansörün durmasıyla çıkıcaktımki benden önce davranıp kolumdan tutarak odaya yönlendirdi.
Köle gibi ordan oraya savruluyordum. Odanın kartını okutarak kapıyı açtı. "Sakin olmalıyım." Sessiz mırıldanışıyla gözlerim kızarmış yüzünde gezindi. Kapıyı sertçe kapatıp sırtını yasladı.
"Sana iyi davranıyorken sabrımı zorlama!" Yüzüme karşı bağırdı. Gözlerimi kapattım. Almira, sevgisi kadar seni kırıyor. Sözlerine devam etti. "Pislik Dünya da senin için onca şeye katlandım. Gördüğüm muameleye bak!" Hırkama burnumu sildim. İtmeye çalışsamda geri adım atmadı.
"Ne bekliyorsun? Tanımadığım adama aşık mı olsaydım?" Dedim. Kaşlarını çattı.
"Öyle mi?"
Kafamı salladım. Gözlerine nasıl bir ifâde ile baktım, bilmiyorum ama bakışlarından acıma duygusunu yakaladım. "Orospu değilim." Ellerim sinirden titredi. Omzunu yumrukladım. "Duydun mu? Ben sürtük falan değilim. İlk gördüğüm anda aşık olamam!" Hıçkırarak ağlamaya başladım.
Ne yapacağını bilemez hâlde olduğu yerde kaldı. Dizlerimin üzerine düştüm. Elimle kulaklarımı kapatıp seslerin gelmesini engelledim.
"Değilim." Kafamı sayısız kere iki yana salladım.
Bir sene önce... (01.03.2023)
Karşımdaki adamın yüzüme tokat atmasıyla başım sağa döndü. "Orospu!" Bedenim sert zeminin üzerine yığıldı. Karnıma tekme attı. "Küçük orospu! Ne zannediyordun? Patronu ayartıp gizli yeri öğrenecektin değil mi? Senin gibilerini iyi tanırım. Melek yüzlü şeytansın." Dedi.
Ağzımdan akan kanları yere tükürdüm. Kollarımla yüzümü siper ettim. "Hayır. Sadece onunla görüşmek istedim." Adamın önünde eğildim. Başımı yere yasladım.
"Yeminle..." Ayağıyla omzumdan itikledi.
"Fahişe!" Değilim. Patron diye bahsettiği adamı görmek için bara girmek istedim. Yaşım küçük olunca çalışanlardan biri saçımdan tutarak ara sokağa sürükledi.
Kendini ne kadar açıklasamda anlamıyordu. İlk defa hayatımda şiddet görüyordum. Kaşım patmış, yüzüm neredeyse yarısı morarmıştı. Çok canım acıyordu.
"İşler halloldu. Dosya en kısa zamanda teslim edilecektir." Bu ses... Oydu. Siyah takım elbisesi ve ona uyum gösteren güzellikte bir kadınla bara doğru yürüdüler. Fotoğraflardan daha yakışıklı yüzünü ilk gördüğüm an tanıdım. Seneler sonra yanında ki kadının belinde olan elini, gülümseyen bakışlarıyla ona bakmasını gördüm. Eğilip kadının saçından öptü.
Karnıma tekrardan tekme atılmasıyla inledim. Yüzümü kapatan saçlarım onu görmemi engelledi. Kısa bir an duyduğu sesle bakışları bana döndü. Umutla beni tanımasını bekledim. Dudakları tiksinti ile buluştu. Yerde dövülen bir kadın görse de sesini çıkarmadı. Yanındaki kadının beni görmesiyle şaşırarak Myron'un kolunu tuttu.
"Yardım edelim. Baksana yüzüne mosmor olmuş!" Dedi.
Kadın adımlarını bana yöneltti. Myron'un yüzü öyle bir hâl aldı ki dayak yesem bile utanarak başımı eğdim. Göz yaşlarım görüşümü engelledi. "Her zamanki mekanın sürtüğü işte kızım. Asıl konuya gelelim. Bugün neler yaptın?" Dedi. İkisi de birbirine gülerek bara girdiler.
Tanımadı.
Oğlan yerde yatan kızın yüzünü morluklardan dolayı tanımadı. Keşke kızda öyle düşünseydi. Aklından adamın sevgilisine bakan gözleri gitmiyordu. Peşinden koştu. Yıllarca oğlanın izini aradı. İlk gördüğü anda ise sözlerin tutulmadığı gerçeğine vardı.
Günümüz.
"Sadece seni görmek istedim. Öyle biri değilim." Yere eğilerek yüzümü elleri arasına aldı. "Özür dilerim. Sen tanıdığım en masum insansın. Melek gibisin. Gibisi az kalır." Dedi. Başımı göğsüne yasladı. Dünki sözleri aklıma geldi.
"Yarında kollarıma sığınacaksın. Çünkü burası senin yerin. Kollarım... Üzüleceksin ve kafanı göğsüme yaslayıp düşünceleri susturmaya çalışacaksın."
Keşke yalan söyleseydi. Bana acıyan bakışlarını unatamıyorum. "Nefes al! Sorun yok." Sırtımdan gezinen parmakları yaşadığım döngüyü hatırlattı. Her gün yanımda olacaksan sonsuza kadar ağlarım. Kolları arasında nefes aldım. Sigara kokusu burnuma değince miğdem kasıldı.
"Neden söz verdinki? Beni kendine zincirle bağladın." Dedim. Kaşları havalandı.
"Neden bahsediyorsun?" Dedi.
Parmaklarım yüzündeki benleri okşadı. "Seni sevmek bana yük..." Yeşil gözlerine kapıldım. "Senden uzak duramıyorum. Sana olan sevgim yüreğime fazla geliyor." Lafımı tamamlamadan dudaklarımı öptü. Öyle kısa bir andı ki farkına varamadım. Şaşıklıkla ona baktım.
"Sevgini benimle paylaş, belki o zaman yük olmaz."
Yapamam.
"Görev bitince öldürecekler." Dedim. Endişeli yüz ifadesiyle baktı. Dalgalı saçları anlına düşmüş, gözlerinden yaş akıyordu. Benim için ağlama, değmez. "Babamın son kez beni sevmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım."
Ölümün ne zaman geleceği bilinmez. Belki hiç şefkat göstermeyecek babamın yine de beni iyi bir evlat olarak görmesini isterim. Soğuktan buz tutmuş ellerim ısınsın diye sıcacık boynuna yasladı.
"Ölmek mi? Kılına bile zarar verirse babanı öldürürüm. Sana yaptığı onca acımasızlıktan sonra kafasına silah dayamak zevk verecek." Dedi. İntikam duygusu kanına karıştı.
"Çocuklar katil olamaz. Sen dedin. Yaşımızın ne önemi var? Ruhumuzda küçük bir çocuk yatıyor. Sadece uyanmayı bekliyor. Görev bittiği öldüğümde ağlama-" Cümlemi kesen dudaklarıyla ensesinde ki saçları okşadım. "Yasaklandı." Dedi. Kendini geri çekerek gözlerine baktım.
"Sana ölüm kelimesi yasak. Dudakların sadece gülmek için aralanacak. Bir de beni öpmek-" Dedi. Parmağımla yanağını kıstırdım. Karşımdaki koskoca adama neler yapıyordum? Boynuna kadar uzanan dönmesiyle tehlikeli duruyordu. Ben ise hâlâ ona çocuksun diyordum. Kafamı sağıma doğru eğdim.
"Bizim aşıkımızda yasaklı. Nişanlısın." Dedim. Acı çekerek çıkan sesim ile parmaklarımın ucundaki boynu gerildi.
"Anlaşmalı nişanlandık. Nedeni sendin. Babam her yer de seni arıyordu. Seni ilk gördüğü anda öldüreceğini söyledi." Dedi.
Gözlerim şaşkınlıktan büyüdü. Neler diyorsun? Evde yaşanan katliama şahit olduğum için peşimde olduğunu biliyordum. "Asla izin vermedim. Babama karşı geldiğimde beni seninle tehtid etti. Bu ölmekten daha beterdi. Eğer Rosalie ile evlenirsem senden uzak duracağını söyledi. Aptal gibi ona inandım."
Gözlerimden yaşlar aktı. Benim için neden bunlara katlandın? "Ağlama papatyam." Saçlarımı okşadı. Artık çiçek değilim. "
"Papatyanın yapraklarını kopardılar." Diyerek fısıldadım.
Haklıydı. Bugünde göğsünde ağlayacağım. "O kadını tanımıyorum bile, kalbim senin için atıyor. Çaresiz bir adamım ben Almira... Sen olmasaydın bu hayatı yaşamanın anlamı kalmazdı. Tek çare seni kaçırmaktı." Dedi.
Onu yalnış anlarım diye çok endişeleniyor. Myron'un duygularından habersiz sırf babası yüzünden ondan intikam almayı planlıyordum. Bana olan bakışlarını fark edemedim.
Dudaklarıma yaklaştı. "Yıllardır seni öpmeyi hayal ediyorum. Sence de çok uzun bir süre değil mi?"
Gülümsedim. "Bilemiyorum." Dedim. Dudaklarımı büzerek gözlerinin oraya kaymasını sağladım. "Yani şimdi düşününce-" Konuşmamı engelleyen dudaklarıyla parmaklarım boynunu okşadı. İlk öpücüğümü alan adamın yakasına yapıştım. Bundan sonra kovalamaca olmayacak.
Kapının aniden açılmasıyla Myron'u üstümden hızlıca ittim. Arthur olduğu yer de hareketsiz kalırken ellerini gözlerine kapattı. "Hay zamanıma tüküreyim. Pardon abi, Cenk şerefsizinin babası dışarı da seni bekliyor. Haber vermek için geldim." Dedi.
Arkasına dönerek kapıyı kapattı.
Myron'a baktım. Kaşları çatılı kapıya bakıyordu. "O adam nasıl biri?" Dedim. Korkuyorum. Cenk'in babasını merek ediyorum. Babamın arkadaşının iyi bir insan çıkmasını beklemiyorum.
Parmakları boynuma dolaşan saçları geriye attı. "Seni olaylardan uzak tutmaya çalışıyorum. Bilmesen iyi olur." Ayağa kalktım. Fazla oturmaktan uyuşan bacaklarımı hareket ettirdim. "Konu zaten benimle ilgili..." Yerden destek alarak kalktı. Cebinden telefon çıkardı. "Al."
"Bununla ne yapayım?" Dedim.
İyi misin dercesine baktı. Elime telefonu tutuşturdu. "Ben gelene kadar oyalan. Şifresi 031007." Dedi. Kendi telefonunu neden bana veriyordu? Geri çevirmedim. Telefonunu karıştırmak istiyorum. Fazla merak aşık usandırır. Hiçte öyle olmuyordu. Aksine insanı uyanık tutuyordu. Gözlerim telefonun üzerinde gezindi. Myron hadi git artık.
Yanağımdan öperek kokumu içine çekti. İstemsizce alışık olmadığımdan kendimi geri çektim. Bir şey demeden odadan çıktı. Telefonun tuşuna basarak açtım. Şifre? Parmaklarım ekranda kalakaldı. Dakikalarca düşünsemde şifreyi unutmuştum. Yatağa sıkıntıyla oflayarak oturdum.
İlk iki hanesi sıfır ve üç... Sadece o kadarını hatırlıyorum.
Üstümdeki elbiseyi değiştirmek zorundayım. Berbat görünüyorum. Odanın kapısına vurulmasıyla aniden aya kalktım. Masanın üzerindeki vazoyu elime alarak kapıya yaklaştım.
"Benim Gaye..." Sesini duydum. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Elimdeki vazoyu görmesi için havaya kaldırdım. Gülerek odanın içine girdi. Bakışlarını odanın her yerinde gezdirdi. "Myron nerede?" Diyerek kaşlarını çattı.
"Cenk'in babası geldi. Onunla konuşmak için aşağıya gitti." Dedim. Bedenim gerilmişti. Gaye'nin tuhaf bakışları altında kalçamı masaya yasladım. Yatağın kenarına oturdu. "Siz. Yani Myron'la beraber misin?" Dedi.
Neden bir anda bunu sordu anlamadım. Kafamı aşağı yukarı salladım. Gözleri dolmaya başladı. Kafasını yana doğru eğdi, göz yaşlarını göstermemek için saçıyla yüzünü kapattı.
"Myron tehlikeli bir adam, sandığın gibi değil. Sana iyi davranıyor ve gerçek yüzünü göstermekten kaçınıyor. Bir gün acımasızlığına şahit olacaksın." Kazağının boyun kısmını çekip derisinde ki yanık izini gösterdi.
"Bunu o yaptı."
İnanmakta güçlük çektim. Myron öyle biri değil demek istedim. Onu ne kadar tanıyorum? İki gün önce onu kendime aşık etmek için çabaladım. Duygularımı hesaba katmadım. Kuralımı yıkan ilk kişi bendim.
"Hayır." Dedim.
Myron değişmedi.
Gözlerimin içine bakarak üzerime yürüdü. "Sevdiğin adam başkasıyla nişanlı ve benim canımı o kadar caktı ki tahmin edemezsin." Dediği her bir sözün üstümdeki etkisi fazlaydı. Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "Saçmalama. Sevdiğim adamı kötülemek için geldiğin o kadar bariz ki... İnanmıyorum." Dedim.
Myron eskisi gibi gözlerime bakıyor. Şefkatle ruhumu okşayan bu adamın bir kadına el kaldırmasını düşünemiyorum.
"O katil. Gerçek ismini hiç kimse bilmiyor. Babasının ona kullandığı takma ad ile kendini gizledi. Myron, aileni öldüren William'ın kuklası, ona itaat ediyor." Dedi.
Gaye'nin üstüne yürüdüm. Babasını sevmez, nefret kusar. Dediklerine asla kanmayacağım. "Hayır o yap-" Lafımı sertçe kesti. "Nasıl biliyorsun?" Dedi. Sustum. Cevabını bilmiyorum.
"Myron, seni neden kaçırdı zannediyorsun? Sırf dosyadaki ihaleyi bulmak istediğinden sana katlanıyor. Babasının görevlerini yerine getirdi. Seni kaçırdı. Aşık bir adam rolünü üstleniyor. O seni sevemez." Gözlerimden yaşlar aktı.
"Para uğruna satılan bir kadınsın." Dedi.
Artık omzumu dik durmasında zorlamadım. Sinirle yüzüne tokat attım. "Asıl onlar piyon, ben değilim. Hiçbir şeyden haberin yok. Yakında hepiniz göreceksiniz." Dedim. Ezilen kişi hep susması gerekendi. Başımı eğip köle gibi davransamda hiç kimse içimdeki intikam duygusunu bilmiyor.
Üçüncü kural, intikamın kazanmasını susarak şahlandır.
***
Genç adam arabının kapısını yavaşça açtı. Koltuğa oturarak cebinden sigara paketini çıkardı. Çakmağın ucunu sigaraya yaklaştırdı. Alevin görüntüsü gözlerine yansıdı. Ağzına çektiği sigara dumanını karşısında ki yaşlı adamın yüzüne üfledi. Durumdan rahatsız olarak camın düğmesine bastı.
Myron gamzesi görünecek şekilde gülümsedi. "Beni çağırmışsın?" Dedi. Parmakları diz kapağında sessiz bir ritim oluşturdu. Yaşlı adam bedenini geriye yaslayarak omzunu gerdi. "Tabloyu getirdim." Diyerek tombul elleri tablonun kenarında gezindi. Zeliha Brown'ın resmini gören Myron kaşlarını çattı.
Yüz hatlarını en ince ayrıntısıyla aklına kazıdı. Annesinin yüzünü unutmak üzereydi. Beş yarındayken küçük evlerinde yangın çıkmıştı. Yanık fotoğraflardan geriye kalan sadece kül olmuştu. Yaşlı adamdan istediğini almıştı, fakat annesinin yüzünde benler yoktu.
Hatırladığı tek şey annesinin yüzünde saymaktan bıkmayacağı benler sırasıyla diziliydi.
Johnson'un annesini bu kadar yakından görmesi canını yaktı. O adam aşkı için herkese ihanet etmişti. Kurulan düzeni yıkmıştı. Myron tabloyu eline alarak göğsüne yasladı. "Sağ ol." Kendisine yapılan iyiliği görmezden gelmedi. Yaşlı adam boğazını temizleyerek genç adamın duraksamasını sağladı. "İlerleme de gelişme var mı?" Diyerek sordu.
Myron kalbinin acısını yok saydı. "Plan gayet iyi ilerliyor. Yakında kulübede gösteri düzenlenecek." Dedi. Sesini dizginlemeye çalışsa da göğsündeki ağrı şiddetini arttırdı.
Üstündeki gömlekte Almira'nın göz yaşlarının ıslaklığı hâlâ duruyordu. Parmak boğumları elini sıkmaktan kızardı. Kafasını eğerek arabadan indi. Yaşlı adam bastonunu yere vurdu.
"Kızım sana emanet." Dedi.
BÖLÜM SONU.
Kitap hakkındaki düşünceleriniz neler?
Karakterlerin duygularını iyi yansıtabiliyor muyum?
Yazım yanlışı ve noktalama işaretinde hata varsa kusura bakmayın.
Sizce ilerleyen bölümler de ne olacak?
Yaşlı adamın kızım diye bahsettiği kişi kim olabilir?
Kendinize iyi bakın. Görüşmek üzere..
🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |