15. Bölüm

A-15

Ayşenur İlke Sandıklı
ailkesandikli

🌟Yıldızları verelim ve okumaya geçelim. 2

Genç kız elindeki bezi tezgaha bırakırken mahcup bakışlarını yanına gelen patronuna çevirmişti. Bugün ikinci sakarlığıydı az evvelki. Ahmet Bey son derece sakin çıkan sesiyle konuştuğunda genç kız yalnızca yutkundu.

" Ecem uykunu mu alamadın? "

Genç kız başını belli belirsiz salladı.

" Çok üzgünüm. "

" Tamam sen eve dön dinlen biraz. Yarın da uykunu almış şekilde gel. Zaten kafe kalabalık değil bugün. "

Ecem sesli bir iç çekerek etrafında gezdirdi kahvelerini. Hemen sonra onaylayarak başını sallamıştı. Ahmet Bey ona anlayışla tebessüm edip arkasını döndüğünde ise sıkılgan tavırlarla önlüğünü çıkartıp arka tarafa ilerledi. Birkaç dakika sonra eşyalarını alarak kafeden ayrılmıştı. Durağa doğru ilerlerken örgüsünü çözüp saçlarını havalandırdı ve lastik tokasını bileğine geçirdi. Dünden beri kafasını toparlayamıyordu. Ev meselesi onu fazlasıyla üzmüş, devasa bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Teyzesi olacak kadından bir şey beklemeyi uzun zaman önce bıraktığını düşünüyordu fakat yıllar sonra kuzeni olduğunu iddia eden genç çocuğu bahçesinde bulduğunda yanıldığını anlamıştı. Hala onlar tarafından kabul görülmek istediğinin farkında bile değildi. Tabi Deniz'in, beklentilerinin aksine ondan sahip olduğu tek şeyi, anılarıyla tıka basa dolu olan bu eski evi de almak istediklerini söylediğini işittiğinde tüm umutları da başına yıkılmıştı. Üstelik o kadar çaresizdi ki... Bir de tabi Serhan meselesi vardı. Bunca derdin içinde gerçekten onun kendisini kullanmasına müsaade edecek değildi. Duygularıyla oynamasına, kendisini umutlandırıp yarı yolda bırakmasına dayanamazdı yüreği. Zaten her kelimesinde göğüs kafesinin altında acı içinde çırpınıyordu. İç çekerken otobüsün kapısından geçti ve öğrenci akbilini çıkartıp okuttu. Ahmet Bey eve gidip dinlen demişti fakat bugün Matematik dersi vardı. Eve git gel yaparsa derse yetişemeyebilirdi. Bu nedenle en iyisi okula gidip kütüphanede biraz kestirmekti. Fakat öyle olmadı. Kafasındaki düşünceler uyumasına izin vermedi.

Başını çaresizce kollarından kaldırdığında derse kırk dakika vardı. Madem uyuyamamıştı hiç değilse kantine gidip kahve içse iyi olurdu. Yoksa halihazırda gram anlamadığı derste uyuklaması içten bile değildi. Çantasını koluna taktı ve sessiz fakat uzun adımlarla kütüphaneden çıktı. Merdivenlerden aşağıya inerken bir yandan da telefonuna gelen mesajlara bakıyordu. Mert'in iki dakika önce okula geldiğini haber veren mesajını gördüğünde biraz olsun rahatladı. Hemen ona kantine gideceğini yazdı. Çok geçmeden de baş parmak emojisi ile onaylandı. Dakikalar sonra Ecem elinde iki karton bardak filtre kahve ile boş masalardan birine oturmuştu. Mert de kantine girmesiyle birkaç kişiyle selamlaşmış ve çok bekletmeden arkadaşının yanına varmıştı.

" Selam, nab... " diyemeden kaşları çatıldı.

Kızın karşısındaki sandalyeyi çekti ve oturduktan sonra uzanıp masadaki sahipsiz bardağı eline aldı.

" Ne yaptın tüm gece ders mi çalıştın? "

Ecem herkesten sakladığı şeyi ondan saklamayacaktı. İki avucu arasında tuttuğu bardağın ısısı ona biraz olsun iyi gelirken omuzlarını silkti.

" Teyzem evi satmak istiyor. "

Mert hiç beklemediği yerden gelen problemle şaşırmadan edememişti.

" Ney? " dedi biraz yüksek tondan.

Ecem kendilerine dönen meraklı bakışlara kaçamak bakışlarıyla karşılık verirken iç çekti.

" Paraya ihtiyaçları varmış. Oğluna klinik açacakmışlar. "

Mert'in kaşları daha derinden çatılırken Ecem kahvesinden bir yudum alıp boğazını ıslattı.

" Ne yapacağım ben Mert? " diye sordu sonra çaresizliğini gizleyemeyerek.

Genç çocuk sol eliyle düzensiz ve seyrek çıkan sakallarını kaşırken gerçekten ne diyeceğini bilememişti.

" Ecem, keşke elimden bir şey gelse. Bizimkilere söylerim yine ama... "

Ecem birden uzanıp bardağı tutan elini kavradı çocuğun.

" Mert hayır. Benim için yeterince iyilik yaptın. Zaten Ahmet Bey'e de mahcubum iki bardak kırdım bugün. " derken gözlerini kaçırmış ve elini de geriye çekmişti.

" Bırak şimdi bardağı. Ciddiyim babama bir sorarım ama pek sanmıyorum kabul edeceğini. "

Genç kız başını iki yana salladı.

" Sorma kimseye bir şey. Bunu kabul edemem zaten. "

Bir süre ikisi de sessiz kaldı. Sonra Mert konuştu yeniden.

" Cidden sattırmamanın bir yolu yok mu? "

Ecem omuz silkti belli belirsiz.

" Bilmiyorum ki. "

" Sana iyi bir avukat bulmak lazım. "

" Avukata verecek param yok. Of ben hangi biriyle uğraşayım bunların? Sabah da... " deyip sustuğunda genç çocuk tek kaşını kaldırmıştı.

" Ee, sabah da? "

Ecem dillendirip dillendirmemek konusunda kararsız kaldı önce. Çünkü bir şeyi ne kadar çok konuşursa içinde de o kadar büyüttüğünü hissediyordu. Fakat ağzından çıkmıştı bir kere. Üstelik birinin aklına da ihtiyaç duyuyordu.

" Serhan Abi ile konuştuk... " diye devam etti kararsız sesiyle.

Fakat Mert'in önceki konuşmalarından da haberi olmadığını hatırladı sonra ve kısaca anlatıverdi en başından olan biten her şeyi. Nihayet bu sabahki itirafını da aktardığında Mert ela gözlerini büyütmüş şaşkın şaşkın bakıyordu yüzüne.

" Oha hiç beklemiyordum bunu. " diye itiraf etti önce.

Fakat sonra kaşlarının arasında oluşan minik çukurla devam etti konuşmaya.

" Gerçi yalan yok. Kafeye geldiği gün bayağı garip bulmuştum akşama kadar seni beklemesini."

Ecem kahvesinden bir yudum daha alırken omuzlarını silkti.

" İnan ne hissedeceğimi bile bilmiyorum. Bence duygusal boşlukta. Annesi vefat edeli altı ay bile olmadı, tüm düzenini bozdu mahalleye geri döndü. Bu arada nişan da atmış. Hem kim üç hafta bile olmadan birinden hoşlanır? "

Mert baştan sona hak vererek dinlediği arkadaşının son cümlesiyle kaşlarını çattı.

" Herkes. Üç hafta az bir süre mi? Adam evlilik teklifi etmemiş ya hoşlandım senden demiş. "

Genç kız bakışlarını şüpheyle arkadaşınınkilere kaldırdı.

" Ne bileyim Mert. Onun gibi biri benim neyimden hoşlansın? "

" Gençsin, güzelsin, akıllısın. Biraz safsın ama onu daha anlamamıştır. " dedi gülerek.

Ecem de gülerken gözlerini devirdi. Kendini çok güzel bulmuyordu. Normal bir kızdı ona göre. Dikkat çeken bir kadın asla değildi. Gerçi bunda kılık kıyafetinin ve hemen hemen hiç makyaj yapmıyor oluşunun etkisi çok büyüktü. Çünkü geçen sene Dila'nın kınasında Gülfem Hanım onu hazırladığında herkes şoka girmişti. Kendi bile çok şaşırmıştı gördüğü görüntüye. Neredeyse çok güzel genç bir kadın gibi görünüyordu. Kahvesinden bir yudum daha alırken telefonundan saate baktı ve göz bebekleri anında büyüdü. Ders başlamak üzereydi. Laflarken vaktin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Oturduğu sandalyeden kalktı ve telefonunu masadan alırken konuştu.

" Ay ders başlayacak. "

Mert de ona ayak uydurduğunda ikili hızlı adımlarla kantinden çıktı. Mert Matematiği verdiği için derse girmeyecekti fakat kıza amfiye kadar eşlik etti.

Ders blok halinde üç saat işlenmişti ve paydos dendiğinde arka sıralardan bir alkış sesi yükseldi.

" Hocam nihayet! Ruhumu teslim ettim burada... "

Asistan genç bir adamdı ve genelde öğrencilerinin dilinden de anlardı. Bu nedenle masadaki eşyalarını toplarken çarpık bir gülüş dışında tepki vermedi. Bundan güç alan bir diğer öğrenci ise yine yüksek sesle konuştu.

" Hocam el insaf ya sigarasızlıktan ellerim titriyor, son grafikleri ayağımla çizmişim gibi görünüyor. "

Sınıftan küçük bir kahkaha yükseldiğinde asistan hocaları da çantasını kolunun altına almış ve doğrulmuştu.

" Blok derse katlandığınız için teşekkür ederim arkadaşlar. Haftaya görüşmek üzere. " dedikten hemen sonra gözlerini kısıp amfide dolaştırmış ve yerinden yeni kalkan Ecem'i bulmuştu.

" Ecem Arslan. Yanıma uğrayabilir misin? "

Ecem şaşkın bakışlarıyla adama bakarken kısa bir an tepki veremese de hemen sonra toparlanıp hızlıca başını sallamış ve koşar adımlarla basamakları inmişti. Hocasının yanına vardığında ellerini önünde birleştirerek sordu.

" Buyurun hocam? "

" Ecem, dönemin uzamış. "

Genç kız üzgün bir şekilde başını salladı. Ulaş hoca kızın tek akrabası olan dedesinin vefatı sonrası toparlayamadığını öğrenmişti diğer hocalardan.

" Matematik'i de alttan alıyorsun vize notun öncekilere göre yüksek olsa da geçmek için riskli. Eğer kalırsan okulun tek bir ders için bir dönem daha uzayacak. " diye tespitte bulundu ılımlı çıkan sesiyle.

Ecem bu defa iç çekmişti.

" İnanın çok çalışıyorum. " derken buldu kendini, isyan eder gibi.

Ulaş Hoca başını yavaşça salladı.

" Gördüm, çalıştığını fark ettim sınav kağıdından. Fakat temelin çok zayıf. "

Genç kız mahcubiyetle bakışlarını ellerine indirdi.

" Bursun da Matematik yüzünden kesilmiş. "

Ecem sertçe yutkundu. Kimsesiz olduğu için kendisine eğitim bursu bağlanmıştı fakat bursun devam edebilmesi için tek bir koşul vardı. Alttan ders bırakmamak. Ecem ikinci sınıfta dedesini kaybedince bursu da kaybetmişti. Ulaş Hoca belli ki genç kız ile ilgili bir şeyler dinlemişti birilerinden.

" Ne yapıyorsun peki şimdi? Çalışıyor musun? "

Genç kız normalde olsa bu sorulardan rahatsızlık duyardı fakat soran kişi hocasıydı ve niyetinin iyi olduğunu da, ilgisinin samimi olduğunu da görebiliyordu. Kahvelerini adamın mavilerine kaldırırken başını salladı usulca. Ulaş Hoca bir süre düşündü sonra Ecem'in çok şaşıracağı bir teklifle geldi.

" Ecem, biliyorsun notuna müdahale edemiyorum. "

Ecem başını salladı yeniden. Hocanın sadece asistan olduğunu ve geçip geçmemesinin asıl hocaları olan İshak Hoca'nın elinde olduğunu biliyordu.

" İstersen eğer sana ek ders veririm. Fakat bu aramızda kalacak. "

Genç kızın gözleri hayretle büyürken ne diyeceğini bilememişti.

" Ek ders vermemiz yasak. Hoş ben ücretli vermeyeceğim zaten ama yine de aramızda kalması benim için daha iyi olur. "

Ecem'in şaşkınlıkla aralanan dudakları kapanırken genç kız olduğu yerde kımıldandı.

" Hocam çok teşekkür ederim ama... "

" Ama falan deme. Bu dersi geçmenden çok, Matematik'i kavramanı istiyorum. Bir Matematikçi olarak bunu ideallerimden biri olarak görebilirsin. Hiçbir öğrencimin Matematik'i anlamadığını duymak istemem. "

Genç kız alt dudağını ıslatırken bakışlarını arkasından geçen sınıf arkadaşlarında dolaştırdı.

" Hocam ben çalıştığım için... pek vaktim olmuyor. "

Ulaş Hoca başını anlayışla sallarken sordu.

" Farkındayım, kaçta çıkıyorsun işten? "

Ecem derin bir iç çekti önce sonra düzgünce izah etti programını.

" Haftada üç gün sabahtan gidiyorum öğleden sonra derslerim var. Bunlardan ikisinde 4'te, birinde 5'te çıkıyorum. İki gün de öğleden sonra kafeye gidiyorum ve 7'de çıkıyorum. "

Ulaş Hoca çantasından ajandasını çıkarttı ve kendi takvimine baktı. Birkaç dakika içinde boşalan koca amfide yalnızca ikisi kalmıştı. Nihayet kafa kafaya vererek ortak bir program çıkartmayı başardıklarında Ecem minnetle kocaman gülümsedi.

" Çok çok teşekkür ederim. Bunun benim için önemini bilemezsiniz. "

Ulaş Hoca da ona gülümsedi.

" Sen dersine özen göster benim için kafi. "

" Göstereceğim. Merak etmeyin. "

" Dur, gitmeden şunu sana getirdim. Bu kitap en temelden ve oldukça anlaşılır şekilde anlatıyor. İçindeki soruların tamamının çözümü de var. Senden ricam yarınki derse gelmeden önce ilk konuya bakmış olman. "

Ecem kendisine uzatılan kitabı iki eliyle kavrarken başını salladı.

" Tamam hocam. "

" Anlaştık. Bu arada aramızda kalacak, unutma. "

Ecem bir kez daha başını salladı.

" Unutmam. "

" Tamam o halde. Yarın görüşürüz."

Ecem hocasıyla vedalaşıp amfiden çıktığında derin bir nefes aldı. Haftada 4 gün okuldan uzakta bir kafede ders çalışacaklardı. Genç kız adamın niyetinin kötü olmadığına emin olduğundan içi oldukça rahattı. O iyi bir adamdı. Zaten kötü niyetli olsa sınıfta bir sürü güzel kız vardı. Üstelik o kızların da kendisiyle ilgileneceğine neredeyse emindi çünkü gerçekten hoş bir adamdı. Fakat Ecem kendisine karşı yalnızca saygı ve minnet hissediyordu. Onun da şefkat dışında bir şey hissetmediğine emindi. Kitabı kolunun altına sıkıştırıp koridora çıktığında Mert'le karşılaşmış ve duraksamıştı. Hemen arkasından çıkan hocaya başlarıyla selam verdiler ve Mert ilgiyle sordu.

" Neden en son çıktın? Sorun mu var? "

Ecem kolunun altındaki kalın kitabı işaret etti.

" Yok ya, Ulaş hoca çalışmam için temel seviye kitap verdi. Vizem kötüydü ya. "

Mert başını salladı. Cevap yeterli gelmiş olmalı ki ellerini ceplerine sokarken ilerlemeye başladı.

" Eve mi ? "

" Evet. Sen? "

" Şey... " derken mahcup bir tavırla sol elini cebinden çıkartıp başını kaşımıştı.

Ecem kaşlarını kaldırarak baktı çocuğun yüzüne. Ne geliyordu acaba?

" Ben birkaç gündür bir kızla konuşuyorum. " demesiyle ise sesli bir iç çekti.

" Demek öyle. " dedi sahte bir triple.

" Ya işte emin olmadan söylemeyeyim dedim. " diye devam etti çocuk.

Ecem onu daha fazla kıvrandırmamak için tribi bir kenara bıraktı.

" Ee kim peki? "

" Mühendislik fakültesinden. İsmi Ada. Görsen çok tatlı bir kız. Onunla buluşacağız. "

Ecem, arkadaşının sesindeki neşeyi işittiğinde kocaman gülümsedi.

" Son günlerde aldığım tek iyi haber bu. " derken koluna girdi Mert'in ve kızla ilgili daha fazla soru sormaya başladı.

Birlikte durağa doğru yürürken Mert kızın fotoğraflarını göstermiş, kısaca karakterinden bahsetmişti. Sonra yolları ayrıldı ve konuşmanın devamını kızla buluşmalarından sonraya ertelediler. Ecem otobüste kendine oturacak bir yer bulduğu için sevinçle ilerlerken Mert'e el salladı. Mert de ona. Ve sonra upuzun sürecek olan o yolculuk başladı. Başını cama yasladı ve yine enkazı andıran iç dünyasına dönüverdi. Ev meselesini Tülay Hanım'lara açsa iyi olacaktı. Onlar ne yapılacağını bilirdi belki. Yol bitip üçüncü aktarması olan dolmuştan da indiğinde derin bir nefesi ciğerlerine çekti ve artık bunalmış bir vaziyette aceleci adımlarını sokağa yöneltti. Okulunun karşı yakada olması gerçekten tüm zamanını yiyordu. Bir an evvel bitseydi keşke. Düşünceli bir şekilde evin önüne geldiğinde durdu ve gözleri yan bahçeye kaydı. Masa boştu. Serhan ortalıklarda görünmüyordu. Sesli bir iç çekip bahçe kapısını açtı ve içeriye girdi. Tam kapatmak üzere geri dönecekken arkasından gelen sesle olduğu yerde sıçradı.

" Beni mi arıyorsun? "

Genç kız elini yüreğine bastırırken kaşlarını çatarak adama döndü.

" Seni neden arayayım? " diye sordu huysuzca.

Serhan güzel bir gülümseme sundu karşılığında.

" Keşke arasaydın. " derken bal rengi irisleri kızın üstünde dolaşmış ve kolunun altındaki kitabı bulmuştu.

Kaşlarıyla kitabı işaret ederken peş peşe sordu.

" Çalışmaya devam edecek miyiz? Vizen ne oldu? "

Ecem bakışlarını kaçırıp kolunun altındaki kitabı eline almıştı.

" Vizem idare eder. " dedi yalnızca.

Serhan kaşlarını kaldırdı bu yanıtla.

" Teşekkürü hak ettim yani? " diye sordu hevesle.

Ecem yeniden ona kaldırdı kahvelerini.

" O kadar da iyi değil. " diye tersledi sonra gayriihtiyari.

Hemen sonra bundan pişmanlık duymuş ve dudağını ısırarak gözlerini kaçırmıştı.

" Şey... teşekkür ederim... "diye mırıldandı sonra mahcubiyetle.

Sanki sınavının kötü gelme nedeni Serhan'mış gibi...

Serhan onun bu gergin tavrına karşılık iç çekmişti. Kızın üstüne gitmemek daha iyi gibiydi şu an. Yine de oldukça ılımlı bir üslupla sorusunu yineledi.

" Devam edelim mi? "

Ecem başını iki yana sallarken ona samimi bir cevap borçlu olduğunu hissetmişti.

" Gerek kalmadı. Hocam bedavaya ek ders verecek. "

Serhan'ın kaşları aldığı yanıtla havalanmıştı.

" Hocan... sağ olsun. " dedi minik bir duraksamanın ardından.

Ecem sessiz kaldığında ise sordu. Yüzündeki şaşkınlığın yerini şüphe almıştı ve bu sesine de yansımıştı.

" Erkek miydi bu hocan? "

Ecem'in kaşları çatıldığında gözleri yeniden buluştu.

" Ne alaka şimdi? " diye soludu sinirle.

Ne ima ediyordu?

" Yani, gerçekten iyiliksever mi yoksa yavşak mı diye merak ettim. Kaç yaşında demiştin? "2

Ecem'in siniri daha da artarken kaşlarının arasındaki çizgi derinleşti.

" Bana yardım etmek istemesi için illa yavşak mı olması gerekiyor? "

Serhan da en az onun kadar sinirliyken başını salladı.

" Adı üstünde. Hocan. Ders verdiği bir kurum zaten varken bedavaya öğrencisine özel ders vermek istemesi bana pek masum görünmedi."

" Niye sen yavşak mısın da bana ders verdin? " diye çıkıştı birden Ecem.2

İkisi de böyle bir çıkışı beklemediğinden şaşırıp kalmıştı. Genç kız irileşen gözleriyle birden elini ağzına kapatırken Serhan'ın tüm öfkesi uçup gitmişti sanki. Ecem özür dilemeye benzer şeyler geveleyerek arkasını döneceği esnada Serhan uzanıp tuttu kızı kolundan.

" Kaçma gel buraya. " derken sesinde muzip notalar vardı.

" Ne dedin sen bana az önce? " diye sordu yalancı bir tehditvarilikle.

" Şey... ben bir anda... sinirlenince... " diye gevelerken genç kız adeta çırpınıyordu.

" Anlaşıldı. " dedi Serhan başını aşağı yukarı sallayarak.

" Seni sinirlendirmeyeceğiz. Dilinin kemiği yok. "

Ecem tüm yüzünün kızardığını hissederken dudağını dişledi.

" Özür dilerim." diye fısıldadı.

Tüm bunlar olurken asla adamın yüzüne bakmıyordu. Serhan kızın kolundaki elini çekmezken birkaç saniye sessizlik içerisinde geçti ve sonra adamın fısıltısı önce yüzüne ardından kulaklarına çarptı kızın.

" Şu an seni öpsem yine sinirlendiririm değil mi? "

Merhaba bölüm nasıldı? 3

Beni buradan ve Instagram’dan takip edin:@ ailkesandikli

Bölüm : 19.12.2024 13:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...