🌟Size upuzuuun bir bölümle geldim. Yıldızları bıraktıysak başlayalım okumaya!
Ecem işittiği soru ile olduğu yere adeta çakıldığında bedeninden boylu boyunca bir ürperti geçmiş ve kolunu refleksle geriye çekmişti. Serhan ise alev alev bakan gözlerin karşısında direnç göstermeyerek kızın kolunu kavrayan parmaklarını çözmüştü. İkisi de aynı anda yutkunduğunda Ecem kaşlarını çatarak bakışlarını kaçırdı. Boğazının kuruduğunu hissediyordu. Ne demişti o öyle? Yanaklarının çoktan ısındığını ve suratının domates kadar kırmızı halde geldiğini bilmek utancını iyice körüklerken eve doğru hamle yaptı.
" Saçmalıyorsun. " diye soludu sinirle.
Serhan ise çoktan pişman olmuştu söylediği söze. Dili birden bire çözülüvermiş aklına düşeni söylemişti. Hiç hoş değildi yaptığı, farkındaydı. Kızın hızlı adımlarla evin kapısına ilerlediğini fark ettiğinde panikle takıldı peşine.
Fakat genç kız dinlemedi. Daha fazla dinlemeyecekti onu. Her geçen gün daha anlamsız şeylerle çıkıyordu karşısına. Hakan bile bu kadar saçmalamıyordu. Cebinden çıkarttığı anahtarı yuvasına sokmaya çalışırken omzuna dokunan elle durdu ve öfkeyle tısladı.
Serhan onun bu denli sinirlenmesini beklemiyordu. Tamam densizlik etmişti belki ama nefretinin hedefi olmayı da hak etmiş miydi ki? Genç kız öfkeli bakışlarını, bir kez daha arkasındaki adamın üzgün bakışlarına çevirdiğinde yeniden konuştu. Sesi tahammülsüzdü artık.
" Bırak artık. Gelme, konuşma, soru sorma. Rahat bırak beni. "
Serhan'ın yüzü, işittiği her bir kelimede daha da asılırken kıza göre cüretkar ve fazla dobra olan dili ise susmadı.
" Neyin cezası bu? On sene öncesinin intikamını mı alıyorsun benden? "
Ecem, on sene önceyi hatırlatması karşısında yeni bir utanç dalgasıyla ürperdi ve gözlerini kaçırdı. Fakat bu kısa sürmüş genç kız yeniden öfkeyle konuşmuştu.
" Ne intikamından söz ediyorsun sen? Çocuk çocuk işlerle uğraşacak halim mi var benim? Bak bir bana. " derken tüm bedenini adamdan tarafa çevirmiş ve kollarını iki yana açmıştı.
" Bak bak iyi bak. Bu koca eski evde tek başıma yaşıyorum yıllardır. Okulumu bitirmeye çalışıyorum. Masraflarımı karşılamaya çalışıyorum. Sence benim intikamla mintikamla uğraşacak halim mi var Serhan? "
Serhan'ın kaşları, kızın kendisine abi dememesi karşısında büyük bir şaşkınlıkla havalandığında Ecem ne dediğinin farkında dahi değildi. Yalnızca çok sıkılmıştı herkesten. Fakat asıl mesele bu da değildi. Korkuyordu. Belki de hiç korkmadığı kadar çok. Serhan'a inanırsa ve kendini ona bırakırsa mahvolacağına emindi. Bu hatayı asla yapamazdı. Şu dünyada kendisi için en zararlı insan karşısındaki adamdı. Böyle bir güçsüzlük gösterecek lüksü yoktu.
" On yıl öncesiymiş. " diye devam etti huysuzca.
" Çocuktum. Sen de öyle. Saçmasapan şeyler. Gelmişsin yok sevemez misin? Yok bilmem ne. Rahat bırak beni. Git başkasıyla uğraş. " dedi ve hırsla önüne dönüp bu defa anahtarı yuvasına sokmayı başardı.
Ancak Serhan'ın kızı yalnız bırakmaya niyeti yok gibiydi.
" Ecem. Bir dakika durup beni ciddiye alacak mısın artık? Kaç yaşındayım ben ya? Ne uğraşı Allah aşkına? "
Genç kız adamın isyanını kulakardı ederek içeriye girdi ve kapıyı da suratına çarptı. Serhan bir süre olduğu yerde öylece durmuş kız belki kapıyı açar diye beklemişti fakat nafile. Ecem her zaman yaptığı gibi yine kaçmayı seçmişti. Bilmek istemiyordu. Kendisini de, ona olan hislerini de dinlemek, öğrenmek, duymak istemiyordu. Dakikalar sonra pes ederek omuzlarını önüne düşürdü ve arkasını dönüp bahçeden çıktı.
Genç kız ise deli gibi çarpan kalbiyle adamın kapısından uzaklaşmasını beklemiş ve onun gittiğini gördükten sonra kendisini banyoya atmıştı. İstemiyordu onunla konuşmak. Her defasında allak bullak ediyordu kendisini. Aklı, duyguları her şeyi karmançorman hale geliyordu. Keşke hiç dönmeseydi Amerika'dan. Ne güzel sıradan heyecansız bir hayatı vardı öncesinde. Şimdi ise adam karşısına dikiliyor ve öylesine söylenmiş tek bir cümlesiyle dağıtıyordu kendisini. Musluğu açtı ve ellerini soğuk suyun altına sokup avuçlarına su doldurdu. Birkaç kez yüzüne çarptığı suyla sakinlemeye çalıştı fakat nabzı düşmek bilmedi.
Bir saat kadar sonra nihayet Serhan'ın etkisi altından çıkmayı başardığında üstünü başını değiştirip evden çıkmış ve karşı eve yönelmişti. Ev meselesini Tülay Hanımlara açıp onlardan akıl istemekti niyeti. Zile basıp beklerken karanlık sokakta gezdirdi bakışlarını. Kahveleri boş sokaktan çapraz eve uğradığında Serhan'ın laptopuyla bahçeye çıktığını görüp hızla önüne döndü ve yeniden zile uzandığında kapı açıldı. Melih, karşısında Ecem'i gördüğünde direkt olarak geriye çekilmiş ve geçmesi için yol vermişti.
" Hoş geldin. " dedi yarım ağız.
Ecem'den gerçekten hiç hoşlanmıyordu. Ecem de bunu bal gibi biliyordu ve alınmıyordu artık. Onun da kendisini sevdiği söylenemezdi. Başıyla selamını aldı ve terliklerini çıkartıp içeriye girdi.
Tülay Hanım ellerinde bulaşık eldivenleriyle mutfaktan çıktığında tek kaşı kalkıktı. Dün akşamki yemek yüzünden kızgındı hala anlaşılan. Ecem yine de tebessüm etti.
Kadın iyi der gibi başını salladı fazla da yüz vermemek isteyerek. Kızın madem bir sevgilisi vardı, neden söylememişti bunca zaman? Kırılmıştı doğrusu. Çiçek, arkadaşının sesini işitmesiyle oturduğu koltuktan kalkıp koşarak hole çıktı ve kıza sıkıca sarıldı.
" Ya Ecem! Dünden beri sana yazıyorum neden dönmüyorsun? "
Ecem arkadaşının sitemle sorduğu soruya ona sarılırken yanıt verdi.
" Onu anlatmak için geldim zaten. "
Genç kız geri çekilip arkadaşına merakla baktı.
Ecem keyifsiz bir biçimde başını salladı.
" Tülay Teyze sen de gelir misin? "
Orta yaşlı kadın üfleye püfleye eldivenlerini çıkarttı ve kızların peşinden oturma odasına doğru yöneldi. Ecem açık olan televizyonun karşısındaki kanepeye otururken Çiçek de yanına oturmuştu. Tülay Hanım da karşılarına oturdu ve bakışlarını kızlara dikti. Ecem hiç uzatmadan girdi lafa. Zira o saniyelerde Tülay Hanımın kafasında bir dünya gerçekdışı şeyin turladığını görebiliyordu.
" Sevgilim yok. Çiçek beni kurtarmak için uydurdu bunu. "
Çiçek mahcubiyetle başını öne eğerken annesi ona kızgın bir bakış atmıştı.
" Kız o nasıl yalan öyle? Çocuğun kalbine indirdiniz. "
" Tülay Teyze mesele de o ya zaten. Of neyse... " iç çektiğinde kadın bir kez daha kendisine bakmıştı.
" Benim derdim başka. Dün bahçede sarışın bir çocuk vardı. "
" Hakan sevgilin sandı onu triplerde dünden beri. "
Ecem bunu umursamamaya çalışarak devam etti.
Bu defa lafa giren kişi, şaşkınlığı nidasına yansıyan Tülay Hanımdı.
Genç kızın kaşları havalandı birden.
" Sen tanıyor musun oğullarını? "
Kadının kaşları çatıldı bu kez.
" Oğulları mı? Ben bir tanesini biliyorum Barış mıydı ne. Bir tane daha mı oğlu olmuş? "
" İki kardeşlermiş. Neyse işte... beni görmeye daha doğrusu evi satacaklarını haber vermeye gelmiş. "
Kadının şaşkınlığına bu kez dehşet notaları serpişiverdi.
" Ney? Ne diyorsun kızım sen? Ne evi ne satması? "
Genç kız başını salladı üzüntüyle.
" Dedemin evini satacaklarmış. Mirasta payları varmış. Paraya ihtiyaçları varmış o Barış mı ne zıkkımsa, ona klinik açacaklarmış. "
Kadın birden tülbentini çekiştirdi ve dizlerini dövmeye başladı.
" Püü! Yazıklar olsun ona! Boyu posu devrilsin! Bir hayrını göremedik yıllardır bir de zararı dokunacak Allah'ın cezası!"
Ecem, Tülay Hanımın çığırışları karşısında oturduğu kanepeye iyice sinerken çaresizliği ve hüznü katlanarak artıyordu sanki.
" Ah! Ahh! Hep iyi kalplilerin başına gelir ne gelirse. Kardelen'im nasıl güzel kalpliydi. Hiç çekemedi ablasını. Şuncacık bebeydin de dönüp yüzüne bakmadı. Aramadı sormadı. Kaç kez haber saldık dedenle. Dönmedi vicdanı kurumuş onun. Ama insanoğlu değil mi işte? Çiğ süt emmiş! "
Ecem annesinin ismini işittiğinde gözlerinin yaşarmasına mani olamadı. Çiçek ise olan biteni dehşet içerisinde dinlerken uzanıp arkadaşına sarılmıştı. Annesi bugüne kadar Nermin denen kadından hiç bahsetmemişti fakat belli ki ona da tak etmişti artık.
" Neden sevmezdi annemi? " diye sordu genç kız yıllardır içini kavuran merakına yenik düşerek.
Kadın nefes nefese döndü yeniden kzıcağıza.
" Dedenle anneannen, Kardelen'in düğününde üç beş bilezik takmıştı ellerinden ne geldiyse. Sonra anneannen hastalanınca varları yokları onun tedavisine bakımına gitti. E Nermin'e bir şey kalmadı tabi. Yazık anneannen vefat etti Nermin evlenmeden. Deden de kızına borç harç bir iki bileziği ancak yettirebildi. Nermin de çocuk kayırıyorsun sen dedi dedene. Zaten hep Kardelen'i daha çok sevdiniz diye ortalığı inletişi hala kulağımda. "
Ecem söylenenleri hayretle dinlerken kalbinin ağrıdığını hissetmiş ve ellerini göğsüne bastırmıştı. Nasıl yani? Bunca yıllık kimsesizliğinin sebebi üç bilezik miydi? Gözyaşları gözlerinden süzülürken dişlerini sıkıca kenetledi. Fakat hıçkırmasına engel olamadı. Ellerini ağzına kapatırken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Tülay Hanım onun bu haline dayanamamış ve oturduğu yerden kalkıp yanıbaşına çökmüştü.
" Ah benim güzel kızım. Kıyamam sana. Dur ağlama. Buluruz çaresini. Ben konuşurum teyzen olacak o kalpsizle. En olmadı bizde kalırsın yavrum. Dert ettiğin şeye bak! Açıkta mı bırakacağız seni? "
Ecem başını kadının göğsüne yaslamış ağlarken kadın söylenmeye devam etti.
" Hoş... o eve gelecek kişiye de huzur verir miyim bu saatten sonra ben? "
Dakikalarca Tülay Hanım söylendi Ecem ağladı. Sonrasında genç kız biraz dinlenmek istediğini söyleyerek tüm ısrarlara rağmen evine döndü. Ağlamaktan şişen gözleri yan bahçesinde oturan adamı dahi görmemişti. Işıkları yakıp boş eve şöyle bir baktığında iç çekti derince. Her şey buraya kadar mıydı yani? Ömrünün geçtiği bu evde şimdi başkaları mı oturacaktı? Anne babası ile yaşadığı evi bile hatırlamıyordu ki. Bildiği tek yuva burasıydı. Başka bir evden nasıl yuva olurdu, hiçbir fikri yoktu. Dedesinden kalma İran halısının üstünden geçerken bakışları eski püskü eşyalarda dolandı. Bu evdeki en değerli eşya şüphesiz ki ayaklarının altındaki bu halıydı. Ne çok severdi dedesi onu. Ayda bir dizlerinin üstüne çöker bahçede fırçalardı nazikçe. O gittiğinden beri hiç yapmamıştı bunu. O an pişmanlık hissetti. Dedesi duysa çok üzülürdü buna. Yarın sabah erkenden kalkıp halıyı temizleyeceğine dair karar aldı. Adımları kendi odasına yönlendiğinde gözleri yıllardır kapalı olan kapıya değdi. Dedesinin odasına. O vefat ettikten sonra hiç girmemişti oraya. İlk aylarda temizlemek için gelen komşu teyzeler girerdi bir tek. Onlara da kapıyı kapalı tutmalarını söylerdi. Dedesi hala oradaymış gibi hissedebilmek için. Sanki o odanın boş olduğunu görmek tüm yalnızlığını tepesine çökertecek gibi hissederdi. İçi titredi birden ve bakışlarını önüne dikip odasına girdi. Işığını açtı ve artık eskiyen yatağına baktı. Şu eski püskü evi bile çok görmüşlerdi ona. En çok bu ağrına gitti.
O orada dikilip acısını deşmeye devam ederdi etmesine de kapının çalınmasıyla düşüncelerinden sıyrılmak zorunda kaldı ve silkelenip kendine geldi. Gelenin Serhan olmamasını umarak ilerledi kapıya. Gözlerini merceğe dayadığında gördüğü görüntü ile sıkkın bir nefes verdi. Serhan olsa daha iyiydi belki. Şimdi bir dünya sorguya çekilecekti. Yine de uzanıp kapıyı açtı. Hakan çatık kaşları ve dalgın bakışlarıyla karşısındaydı.
Adam kırgın olduğunu bağıran suratıyla içeriye girmek istediğinde genç kız engellemedi. Fakat kapı eşiğinden öteye de geçirtmedi. Kapıyı kapatıp kollarını göğsünde kavuşturduğunda konuştu Hakan.
" Madem sevgilin vardı, neden bana söylemedin Ecem? " diyen adamın sesi de tavrı da açıkça suçlayıcıydı.
" Ne diye peşinde kuyruk olmama müsaade ettin? "
Genç kız bu cümleyle kaşlarının havalanmasına engel olamamış ve öfkeyle karşılık vermişti.
" Düzgün konuş! Nasıl söz o ya? "
Hakan kızın kendisine çıkışmasıyla duraksadı.
" Kızım benim erkeklik gururum yok mu sanıyorsun sen? " diye sordu küskün bir tavırla.
" Sevgilim falan yok Hakan. He ama bu peşimde dolanmana müsaaden var anlamına da gelmiyor bilesin. " derken kollarını çözüp işaret parmağını sallamıştı genç kız.
Adam işittikleri karşısında ne diyeceğini bilemedi. Ecem adama dürüst olmuştu çünkü kendini böyle çirkin bir yakıştırmaya maruz bırakmak istememişti. Üstelik doğruyu Melih'ten er ya da geç öğrenirdi ne de olsa.
Genç kız sesli bir soluk verdi yeniden.
" Of başlayacağım dünkü çocuğa da ha! "
Hakan gözlerini kırpıştırarak bakarken kız kapıyı açmıştı.
Adam kısa bir afallamadan sonra başını salladı ve dışarıya yöneldi.
" Özür dilerim. " diye de mırıldandı.
" Hakan artık umut veriyormuşum gibi davranma lütfen. Seninle denedik olmadı. Olamazdı da. "
Genç adam iki yanında sarkıttığı yumruklarını sıkarken burnundan sert bir soluk çekmişti.
" Tamam Ecem. Daha fazla konuşup da deşme beni. "
Genç kız sessiz kaldı bunun üzerine ve adamın gidişini izledi. Bazı zamanlar gerçekten kendisini sevdiğine inanacak gibi oluyordu ve bu da o anlardan biriydi. Fakat birliktelikleri boyunca tek bir sevgi ya da hoşlantı belirtisi görmediği adamın, ayrıldıktan sonra peşinde dolanıp durmasını da sevgi ya da aşkla bağdaştıramıyordu. Tamamen incinen egosunun tamiri için uğraşıyordu adam ona göre. Kıymete binişinin sebebi gitmesiydi fakat dönse yine kıymetsizleşeceği muhakkaktı. Kapıyı iç çekerek kapattı ve odasına döndü. Yarın erkenden okula gidecek sonra kafeye uğrayacak ve ardından Ulaş Hocasından ilk dersini alacaktı. Oldukça yoğun bir gün bekliyordu ve dinlenmek istiyordu.
***
Ecem en sevdiği dersten mutlulukla çıkmış ve soluğu kafede almıştı. Mert ise Ada ile bulaşacağını söyleyerek yanından ayrılmıştı. Arkadaşı adına seviniyordu çünkü Mert gerçekten iyi bir çocuktu. Sevdiklerine de değer verdiğini çok güzel gösteriyordu. Eğer Ada kıymet bilen biriyse mutlu olacaklarından şüphesi yoktu.
Arka tarafa geçip eşyalarını bıraktı ve önlüğünü takıp çalışmaya başladı. Dünkü sakarlıklarını ve yokluğunu telafi etmek amacıyla bugün ekstra hızlı çalışmış ve Ahmet Bey'in takdirini almayı da başarmıştı. Elbette bunun sonucunda fazlasıyla da yoruldu. Fakat gün bittiğinde rahatlamış hissediyordu. Herhangi bir aksilik çıkmadığı için... Ceketini üstüne geçirip herkesle vedalaştı ve Ulaş Bey ile anlaştıkları kafeye doğru yürümeye başladı. Ulaş Bey hem onun zaman kaybetmemesi hem de okuldan uzak olması sebebi ile Beşiktaş'ta bir kafe önerisinde bulunmuş; Ecem de seve seve kabul etmişti. Kafeyi bulup içeriye girdiğinde arka köşede oturan hocasını görüp adımlarını hızlandırdı. Adam da kendisine doğru ilerleyen kızı görmesiyle oturduğu yerden kalkmış ve gülümsemişti. Ecem adamın önünde durduğunda elini uzattı. Hocasıyla el sıkıştılar ve karşılıklı oturdular.
" Hoş geldin. " dedi adam kibar bir tavırla.
Ecem de aynı nezaketle karşılık verdi.
" Hoş buldum hocam tekrar teşekkür ederim. Çok bekletmedim inşallah? "
Ulaş Bey başını iki yana sallarken garsona işaret verdi.
" Ben de yeni geldim. Ne içersin? "
Genç kız yorgunluğunu atmasını umarak Americano sipariş ettiğinde adam da Espresso istemişti ve çok geçmeden de sohbeti sonlandırıp derse başladılar. Ecem adamı dinlerken gerçekten bir hocadan ders almanın ne kadar farklı olduğunu fark etmişti. Derslerde böyle değildi çünkü sınıftaki kimse kendisi gibi temelden zayıf değildi. Dersler de onların seviyesine göre anlatılıyordu. Fakat şimdi Ulaş Bey kendisine sıfırdan Matematik öğretirken her şey çok daha anlaşılır ve kolaydı. Serhan da elinden geleni yapmıştı elbette, ona minettardı fakat dersi hocasından dinlemek bambaşkaydı. Nihayet ilk dersleri bittiğinde Ecem belki de ilk kez Matematik'i geçeceğine dair umutla kalktı masadan. Elbette ilk konular en kolay olanlardı fakat hocası öyle sabırla öyle kendisini anlayarak anlatıyordu ki... Fazlasıyla güven veriyordu. Kocaman gülümserken baktı adama.
Ecem başını salladı hevesle kitabını çantasına atarken. Sonra hocası hesabı ödedi ve kız bir kez daha mahcup oldu. Ardından peş peşe çıktılar kafeden.
" Nerede oturuyordun? " diyen adama dönüp baktı genç kız çantasını sırtına geçirirken.
Ulaş Bey başını salladı hafifçe.
" E iyi ben de karşıya gidiyorum. Bırakayım seni. Geç oldu zaten sen de yorulmuşsundur."
Ecem birden kaşlarını kaldırdı.
" Yok hocam lütfen. Ben giderim. Hem o kadar geç olmadı. "
Ulaş Bey üstelemek istemedi. Belki rahatsız olur diye düşündü ve teklifini değiştirdi.
" Pekala o zaman müsaade edersen yolunu kolaylaştırayım? Neyle gidiyorsun karşıya? Seni metrobüse bırakayım mı? "
Ecem'in gözleri parıldadı bu teklifle. Çok iyi olurdu. Çünkü şimdi bu saatte otobüse binse trafikte kalırdı. Başını salladı hafifçe.
" Çok sevinirim. Teşekkür ederim. "
" Ne demek. Hadi gel bakalım arabayı şu tarafa park etmiştim."
İkisi yan yana Akaretler'e doğru ilerlerken yüzeysel bir sohbete başlamıştı. Çok sürmeden arabaya bindiler ve görece sessiz geçen yoldan sonra Ecem bir milyonuncu teşekkürünü edip arabadan indi. Metrobüse bindiğinde feci yorgun hissediyordu. Yolu neredeyse uyuklayarak geçirmiş ve durağını kaçırmaktan da kılpayı kurtulmuştu. İtiş kakış arasında insanlarla birlikte kendi durağında indiğinde adımları otomatik olarak dolmuş duraklarına yöneldi. Yarım saatlik son yolculuğunu da yaptıktan sonra nihayet mahalleye varmıştı. Ayaklarını sürüye sürüye evine ilerlerken tamirhaneyi kapatan Melih'e selam verdi. Melih gerçekten de son günlerde epey gergindi. Bir ara Çiçek'e nedenini öğrenip öğrenmediğini sormayı aklına not etti. O an aklına dün kendine verdiği halı temizleme sözü geldi ve dudağını dişledi. Onu çoktan unutmuştu. Ama bunca yoğunlukta zaten nasıl yetiştirsindi ki? İç çekerken evinin bahçesine girmişti. Gözleri kısa bir an yan bahçedeki adama uğrasa da hiçbir şey demeden hızla anahtarını çıkarttı ve kapıyı açtı. Tam içeriye girecekken işittiği adım seslerine bir de adamın tok sesi eklendi.
Ecem duraksadı ve derin bir nefes aldı. Duymazdan gelip içeriye girse çok büyük ayıp etmiş olurdu değil mi? Ama bu önemli miydi ki? Yutkunurken başını çevirip kendisine bakan adama baktı. Sonra başını salladı hafifçe. Serhan bileğindeki saate bakıp iç çekti.
" Her gün mü olacak bu ders işi? "
Ecem ona, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri sormayı bırakmasını söylemek istediğinde adam bunun geleceğini bilir gibi konuştu.
" Gitme ben anlatıyorum işte. Ne gerek var? "
Genç kız elini kapıdan çekerken tüm bedenini adama döndürmüştü.
" Sen anlattığında gördük. Kırk aldım. " dedi acımasızca.
Elinde değildi, onu terslemek istiyordu sürekli. Çünkü iyi davranırsa yüz bulacağından ve kendisini umutlandıracağından korkuyordu.
" Ya Ecem 4 gün ya çalıştık ya çalışmadık. Demek ki 10 gün çalışsak 100 alacaksın. " dedi o da gülerek.
Ecem onun bu cümlesi karşısında istemeden gülmüştü. Sonra başını iki yana salladı ve yeniden kapıya döndü.
" İyi geceler. " dedi adam da.
Bundan sonraki iki hafta da bu şekilde geçmişti. Ecem neredeyse her gün geç gelmiş, tüm günlerini okul, iş ve ek ders ile geçirmişti. Halıyı da hala temizleyememişti. Çiçekle ise en son beş gün önce oturup konuşacak kadar kısa bir süre bulabilmişti. Bu esnada teyzesine ulaşmaya çalışan Tülay Hanım ise sonuç alamamıştı ve kıza avukat bakmaya başlamışlardı. Tabi bunun için de sağlam bir bütçe gerekliydi ve Tülay Hanım birkaç komşusundan daha yardım istemek zorunda kalmıştı. Tüm bunlardan Ecem'e bahsetmediler yoksa kızın kabul etmeyeceğini herkes adı gibi biliyordu. Ecem artık maddi yardım istemiyordu. İkinci haftanın sonunda yine yorgun argın ek dersten çıktığında Ecem biraz halsizdi. Bir ısınıp bir soğuyan dengesiz hava ve günlerdir içinde bulunduğu tempo direncini düşürmüş hafiften soğuk algınlığı baş göstermişti. Zaten o dersten de pek verim alamamıştı. Algıları yeterince açık değildi. Bunun farkında olan Ulaş Bey bir kez daha kızı eve bırakmayı teklif ettiğinde Ecem reddedemedi. Gerçekten de o an için en çok istediği şey sıcacık yatağında uyumaktı. Yol boyu başı cama yaslı ve gözleri kapalı şekilde gitmiş ve köprüdeyken uyuyakalmıştı. Ulaş Bey mahalleye vardıklarında kızı seslenerek uyandırdı. Ecem şaşkın bir biçimde etrafına bakarken utanmıştı. Hemen koltukta oturuşunu düzeltti.
" Hocam affedersiniz. Ben uyuyakalmışım. "
" Ne affı? Hastasın zaten iyi yaptın. Eve gidince de bir güzel dinlen. "
" Sağ olun hocam şu ilerideki ev. "
Adam kızın işaret ettiği evin önünde durdu ve gülümseyerek kıza baktı.
" İyi geceler hocam. Çok teşekkürler. "
Arabadan inmesiyle yüzüne vuran rüzgar içini titretmiş ve uzun adımlarla bahçeye girmişti. O esnada Ulaş Bey de gaza basarak uzaklaşmaya başlamıştı bile. Genç kız hızlı adımlarla kapıya vardı ve anahtarını çıkartıp kapıyı açtı fakat içeriye giremeden, arkasında hissettiği hareketlilikle durup arkasına döndü. Serhan son derece uykulu ve bir o kadar da bezgin bir suratla karşısında dikiliyordu.
" Sürekli böyle geç mi geleceksin? " diye sordu doğrudan.
Genç kız üstündeki cekete iyice sarılırken omuz silkti.
" Dersler bitene kadar mecburen..." diye yanıtladı onu çatlayan sesiyle.
" Seni görememek bana hiç iyi gelmiyor Ecem. "
Ecem şaşkınlıkla bakakaldı adamın suratına. Hiç beklemiyordu böyle bir şeyi. Adam aynı huysuzlukla devam etti konuşmasına.
" Ya bırak gitme şu derslere. Ya da izin ver ben de geleyim. "
Genç kızın kaşları çatılırken adam sessizce bekledi.
" Okulum uzayacak diyorum. Derse gitmemek gibi bir lüksüm mü var benim? Hem senin ne işin var benim dersimde? "
" Bilmiyorum Ecem. Sadece seni görememek canımı sıkıyor. "
" Sanki normalde her gün çay saati yapıyoruz. "
" Niye yapmıyoruz gerçekten? "
Ecem bu defa gerçekten sinirlendiğini hissederek döndü önüne. Adam resmen alay ediyordu kendisiyle.
" Çok yorgunum. Bu saçmalıklara da takatim yok. "
" Saçmalık öyle mi? Asıl saçmalık ne söyleyeyim ben sana. Benim seni her gün sadece bir dakikalığına şu bahçeden geçerken görebilmem. Asıl saçmalık bu. "
Ecem sinirle solurken omzunun üstünden sert bir bakış attı adama.
" Hayır efendim. Asıl saçmalık senin beni yok sayıp tüm bu zırvalıkları söylemeye devam etmen."
Bu cümleyle Serhan da sinirlenmişti.
Genç kız onu umursamadan içeriye girdiğinde adamın da destursuz bir şekilde peşinden girişine şaşkınlıkla bakakaldı. Serhan ise hiç oralı değildi. İçeriye girdi ve kapıyı da artlarından kapattı. Kaşları çatıktı onun da. Kızın kendisini hiç iplemiyor oluşu sinirlerini bozmaya başlamıştı. Sevmiyorsa sevmiyorum desindi, kabulüydü. Fakat böyle kendi hislerine dil uzattıkça tepesini attırıyordu.
" Hoşlanıyorum senden. Duydun mu beni? Çok hoşlanıyorum. Şu siktiğimin marketinde karşıma çıktığından beri çıkmıyorsun aklımdan. Şu öfkeli yüzün bile kalp ritmimi arttırıyor. Bakıyorsun ya bana. Çatık kaşlarla baksan da olur diyorum içimden. " diye sıraladı hiç çekinmeden.
Ecem işittiklerine nasıl bir tepki vereceğini bilemezken Serhan kızı fazla zorladığının farkındaydı. Bu yüzden bir cevap da beklemiyordu. Sadece kendi içini döküyordu.
" Tamam sen beni sevme. Sev diye zorlayacak halim yok. Sadece köpek de çekme bana. Zoruma gidiyor. Ne yaptım ben sana bu kadar? Yüzüme bile bakmaz oldun günlerdir. " derken sesi gittikçe düşmüş sitemini ortaya koyar gibi de yoğunlaşmıştı.
Ecem yavaşça yutkunurken bakışlarını kaçırmış ve yere indirmişti. Adamın bu kadar kırıldığının farkında dahi değildi. Sözlerinin ya da tavırlarının onda böyle bir tesiri olabileceğine ihtimal verememişti genç kız. Yalnızca kendi hislerini ve korkularını düşünmüş bencillik etmişti belli ki.
" Ama bil Ecem. Bir anda öylesine karşına çıkıp da demedim bunca şeyi ben. Düşündüm. Çok düşündüm tarttım biçtim. Sandığın gibi düşüncesizlik falan etmedim yani. Toy değilim, çocuk hiç değilim. Bilmeyecek miyim ben ne istediğimi? Tamam başta kafam karıştı anlam veremedim. Ama sonra... Ecem ben nişanlımı bile bir kez olsun kıskanmadım ya. Bir kez bak. Ki o senden çok daha sosyal biriydi. Ama sen... " durdu ve derin bir iç çekti.
Şu an bu kadar şeyi itiraf etmesi ne kadar doğruydu o da bilmiyordu fakat ok yaydan çıkmıştı bir kere.
" Ya sen... Ecem gelmiş ek ders diyorsun. Kim bu herif ya? " derken eliyle kapının ardını işaret etti.
Genç kız işittiği soruyla gözlerini kocaman açmış ve yeniden adama bakmıştı. Adamın kulakları kızarmıştı, huzursuz bir ifade tüm suratını kaplamış boynundaki damar bas bas bağırmak istediğini fakat kendisini tuttuğunu ele veriyordu sanki. Onu daha önce hiç böyle görmemişti.
" Niyetin benim canımı yakmaksa başarıyorsun. Hakan kapına her gelişinde yanıyor zaten. Sen ona bu kapıyı her açısında yanıyor. "
" Deme! Deme ulan deme! Abin değilim ben senin! " diye kükrediğinde kızı da susturmuştu.
Sonra aniden pişman oldu ve susup elini saçlarının arasına daldırdı. Burnundan sert bir soluk çekerken kendini toparlamaya çalıştı. Kız ise sessiz ve şaşkın bir şekilde onu seyrediyordu.
" Ecem. " dedi bu defa daha ılımlı bir sesle.
" Hiçbir hakkım yok farkındayım. Ne hesap sormaya, ne karışmaya... istemem de zaten. Karışmak, seni kısıtlamak asla istemem. Öyle bir adam mıyım ben? Ama... ayarlarımla öyle bir oynadın ki. Karışmak istiyorum. Ya sen Hakan'ı koşulsuz şartsız bu eve alırken ben neden giremiyorum buraya? Onlayken laf söz olmuyor da bir benle mi oluyor anasını satayım? "
Adamın sonlara doğru yükselen ses tonu kızın iyice sessizleşmesine ve kabuğuna çekilmesine neden olurken Serhan sesli bir iç daha çekti.
Ecem bu soruya da cevap vermediğinde Serhan dakikalardır içinde tuttuğu şeyi söküp atıverdi dudaklarından.
" Ya o herif seni evine niye bırakıyor Ecem? Genç bir de! Genç ya adam! Ne işin var her gün onunla baş başa senin! Aklımı oynatacağım artık ben! "
Genç kız adamın öfkesini nasıl karşılayacağını bilemezken Serhan bağırmaya devam ediyordu fakat bağırdığı kişi Ecem değildi. Yalnızca içindeki devasa kıskançlıkla ne yapacağını bilemiyordu.
" Senden hoşlanıyor bu adam! Yoksa neden bu kadar ilgilensin? Haftalardır yüzüme bakmıyorsun. Başkası bakıyor yüzüne. Delireceğim. " ellerini saçlarından geçirdi hırsla.
Göğüs kafesi şiddetle yükselip inerken konudan konuya atladığının dahi farkında değildi.
" Ya ben kafeyi açacaktım bu hafta. Ama kafam o kadar sende ki... Yetiştiremedim. Ben ben Serhan Köksalan. İlk defa programımı aksattım. Veremiyorum aklımı hiçbir şeye. Nerdesin ne yapıyorsun diye düşünmekten veremiyorum anasını satayım! "
Durup soluklandı güç bela. Ecem ise dehşete kapılmış gibiydi. Çok fazlaydı tüm bunlar ve kalbi duracaktı sanki. Serhan bakışlarını kıza çevirdi yeniden ve bu kez daha alçak sesle konuştu.
" Ecem ben dayanamıyorum ya. Ne olur gitme şu adama. "
Genç kız afalladı birden ve ne yapacağını da ne diyeceğini de bilemedi. Serhan ise tüm bedenini ona döndürmüştü şimdi. Omuzları önüne düşmüş vaziyette yaklaştı genç kıza.
" Aklım çıkıyor etkileneceksin ondan diye. İçim içimi yiyor her gün. "
Kısa bir an için sustu ve sonra;
" Takip ettim sizi. Ama dayanamadım izlemeye döndüm hemen. " diye itiraf etti suçlulukla bakışlarını yere indirirken.
Ecem artık hangi birine şaşıracağını bilemezken elini ağzına götürmüştü.
" Ne yaptım dedin? " diye sordu inanamaz gibi.
" Sen aklını mı kaçırdın takip etmek ne? "
Genç kızın sert çıkışı adamın bakışlarının bir kez daha onunkilere kalkmasına sebep olmuştu.
" Kaçırdım yemin ederim aklımı kaçırdım ben. Asla yapmam dediğim şeyler yapar oldum. Ne olur daha fazla sensiz bırakma beni Ecem. Ben seni göremedikçe kafayı yiyorum daha da saçma şeyler yapıyorum panikten. "
Ecem daha fazla şey duymaya takati yokmuş gibi ellerini havaya kaldırırken arkasını dönmüştü.
" Serhan git. " dedi yalnızca.
Serhan ise sessizce durmaya devam etti kapının önünde. İstemiyordu gitmek. Bir cevap almadan gitmek istemiyordu.
" Git. " diye tekrarladığında ise acıyla soludu.
" Hiç mi şansım yok ya? Hakan kadar bile mi? "
" Hakan Hakan deyip durmandan çok sıkıldım! " diye bağırarak döndü önüne.
" Hakan'ı sevmediğimi söyledim sana. Neyini sorguluyorsun hala? Hiç mi itimadın yok sözlerime? "
Serhan ne dese kızı kızdıracağını fark ederek dudaklarını aralamış fakat yalnızca hava bırakmıştı dışarı. Sonra ağırca yutkundu ve itiraf etti dürüstçe.
" Kıskanıyorum. Senin yanında kimi görsem kıskanıyorum. Benim yanında yerim bile yok. Baksana tahammül edemiyorsun bile sesimi duymaya. Dinlediğin herkesi kıskanıyorum işte. Gözün görmüyor ya beni. Gördüğün herkesi kıskanıyorum Ecem. Ben kalbimin yerini bile bilmezdim. Şimdi öyle bir ağrıyor ki, biliyorum. "
Okur Yorumları | Yorum Ekle |