" BÖLÜM ŞARKIMIZ ÜST TARAFTADIR. GÖREMEYEN, VEYA BAĞLANTIYA GİREMEYENLER İÇİNDE BU BÖLÜMDE GEÇEN ŞARKIMIZIN ADI ( Toygar Işıklı - Ben Ölürsem ) BU ŞARKI BİR DİZİDE DE GEÇİYOR. DUYGUSAL HİÇBİR ŞARKIYI VEYA İÇİNDE DUYGUSALLIK GEÇEN HİÇBİR ŞEYİ SEVEN BİRİ DEĞİLİM. AMA NADİR GÜZEL TÜRKÇE ŞARKILARDAN BİRİDİR. ŞARKIYI HATIRLAYANLAR İÇİNDE ; MERHABA YARGI İZLEYİCİLERİ ... SİZİN OLDUKÇA GÜZEL BİR DİZİ ZEVKİNİZ VAR. : ) "
Cenazeler kötüydü. Kaybetmenin her türlüsü kötüydü. Birinin şehit konumunda olması, veya eceli ile ölmesi ya da ölmemesi ama bir daha onu göremeyecek olmak.... Bunların her türlüsü kaybetmekti. Ve hepsi kötüydü. Sevilen ve iyi olduğunu düşündüğün bir oyunda bile kaybetmek moral bozardı bazıları için. Cenazeye gelmişti herkes. Tabut vardı. Üzerinde bir mezar taşı. Meryem Durak Honest yazıyordu. Ölüm tarihî ve doğum tarihî arasında 47 yıl... Ne kolaydı. Dile kolaydı 47 yıl. Kim 47 yaşında ölürdü bu dünyada ? Ama ölenler tabi ki olurdu. Meryem'de onlardan biriydi. Meryem Durak Honest, Bartın ve Boris'in annesiydi. Üzerine toprak atan 3 kişi vardı. Birisi Bartın'dı. Birisi Boris'ti. Diğer kişi ise kocasıydı. Boris'in babası. Boris ve Hannah hastaneden ayrıldıktan sonra havaalanına gitmişlerdi. Adrien Honest. 50 yaşında. Kim derdi ki bu adam Türkiye'ye bu sefer karısını gömmeye gelecek ? En son ki anlarını düşününce... Ne zaman gelmişlerdi sahi ? Kaç yıl olmuştu ? Karısı kanser olmadan önceydi. Kanser teşhisi konmadan önceydi. Tatil yapmışlardı.Muğla'nın gözde otellerinden birindeydi o zamanlar. Hannah yoktu. Çünkü henüz gelmemişti. Boris'in ilk gerçekten ajan olduğu zamandalardı. Kutlamaya gitmişlerdi. Farkında olmadan son tatillerini yapmışlardı. 1 ay sonra kanser olmuştu Meryem hanım. Şimdi ise topraktaydı. Onu buraya gömüp gideceklerdi. Boris kabul etmemişti başta. Onun ailesi oydu. Ama annesinin vasiyeti buydu işte. Saygı duymak zorunda kalmıştı. Annesi bu isteğini söylerken de zorla da olsa gülmüştü. Hastanedelerdi o zamanlar. " Daha çok gelirsin Türkiye'ye. Hem Hannah'ta merak ediyor Türkiye'yi " demişti. Boris zorda olsa kafasını sallamıştı. Meryem hanım Hannah'a döndüğü sırada pişman olmuştu. Çünkü Hannah ilk defa kendine nefretle bakıyordu. Öfkelendiği kendisi değildi. Böyle Türkiye'ye gidecek olmasıydı. " Sen gittikten sonra Türkiye denen ülkeyi sevececeğimi sanıyorsan, çok yanılıyorsun ! " demişti. " Hayatta gelmem. Ben hep birlikte sağlıklı bir şekilde gitmek istiyorum o ülkeye. Eksik şekilde değil. " diye de eklemişti. Farkında olmadan şimdi herkes kendini yakın hissettiğinin yanında duruyordu. Boris toprağı atarken, Hannah hemen arkasındaydı. Örtünmüştü. Siyah bir baş örtüsü vardı kafasında. Bunu ona veren kişi Zeynep hanımtı. Zeynep hanım da cenazedeydi. Kızlara örtüleri veren kendisiydi. Hannah başta şaşırsa da sonradan cenaze için olduğunu anlamış ve almıştı. Zeynep hanım anlatmıştı ona. " Sadece siyah giyinmekle olmaz. Burdaki cenazelerde kadınlar olarak ayrı da başımızı örteriz." demişti. Hannah kafasını sallayıp almıştı. Ama nasıl yapılacağını bilmediği için kızlardan kopya çekmişti. Ahu, Ceren, ve Nil nasıl başını örttüyse o da aynısını tekrar etmişti. Bartın diğer toprağı atarken, arkasında Nil vardı. Adrien Honest başka toprağı atarken, arkasında duran kişi Yarbay'dı. Şuan ikisi de diğerlerinden daha üstün ve baba konumdaydı. Çınar hareket edip, toprağı atmak istemişti. Onu durduran kişi Ahu olmuştu. Normalde olsa engel olmazdı ama yaralıydı. Kendisini zorlar diye korkmuştu. Tekrardan yelteneceği sırada Murat Erdoğan ona engel olmuştu. Evet Çınar ve Ahu da burdaydı. Çınar o yaralı halini umursamamıştı ve gelmişti. Ama bir yandan da söz vermişti herkese. Cenaze bitiminde hastaneye dönecekti. 1 gece daha dinlenecekti. Çınar'a destek veren kişi ise Ahu ve Ata'ydı. Cem ve Ceren birbirine destek oluyordu. Hepsinin arasında ise Murat Erdoğan vardı. Ortada durmasının sebebi ise kontroldü. Sol tarafında Ata, Çınar ve Ahu vardı. Onları kontrol edebilirdi. Sağ tarafında Cem ve Ceren vardı. Onları da kontrol edebilirdi. Hemen önünde Nil, Hannah, Boris ve Bartın vardı. Herkes suskundu.Toprak atma işlemi bittiğinde ise İmam dua için çağrıyı yapmıştı. Dua okuma da bittikten sonra tören için geriye kalan bir şey kalmamıştı.
" Hannah'a baş örtüyü nasıl buldunuz? " Cem'in sessizce sorduğu soru ile, Murat Üsteğmen ona dönmüştü. " Ablamdan. Ablam bizimkilere örtüyü verirken, Hannah'a da vermiş. Durumu da anlatmış. Burda ki cenazelerin nasıl olduğunu. Hannah'ta kabul etmiş. " Cem hala Hannah'ı izliyordu. " Peki Adrien bey ? O nerden biliyor adetlerimizi ? " Bu sefer ki soru Ceren'den gelmişti. " Emin değilim. Ama Boris'in dediğine göre, Meryem hanım anlatmış. " Cem ve Ceren gözlerini Murat Üsteğmen'den çekip, mezara dönmüştü. " Sizce ölmeseydi veya Bartın Bey'i mecburen de olsa bırakmış olmasaydı... Farklı olurlar mıydı ? " Soru Ahu'dan gelmişti. Bir yandan Çınar'a destek olurken diğer yandan da kardeş olan, ama yabancı gibi yan yana duran Bartın ve Boris'i izliyordu. " Olurlardı. " dedi Murat Üsteğmen. " Sanmıyorum. Yine de olmazlardı. " dedi bu sefer Ahu. Çınar doğrudan Ahu'ya bakmıştı. Sadece Çınar değil, Ata, Murat, Cem ve Ceren'de bakmıştı Ahu'ya. Hali tuhaf görünüyordu. " Neden öyle dedin ? " diye sormuştu Çınar. Ahu ise " Hiç..." diyerek geçiştirmişti. " Tören bitti. Ayakta duracak halin yok. Hadi gel gidelim artık. " dedi Ahu. Çınar itiraz etmek istese de Ahu'yu daha fazla üzmemek için kafasını sallamıştı. Ahu ve Çınar baş sağlığı diledikten sonra çıkmıştı. Murat Üsteğmen, Ata'ya işaret verdiğinde Ata da peşlerinden koşmuştu. " Komutanım biz ne yapalım ? Kalalım mı gidelim mi ? " diye sormuştu Cem. Murat Üsteğmen ise Yarbay'a bakmıştı. Yarbay işaret verdikten sonra Murat Üsteğmen, onlara dönmüştü. " Biz Yarbay ile Askeriye'ye geçeriz. Siz isterseniz, hastane de kalın. Birilerinin o ikisine sahip çıkması gerek. " dediğinde Cem, komutanının ne demek istediğini başta anlamamıştı. Fakat daha sonra, Ceren onu dürtüp ilerde hemen hemen tartışma içinde olan Çınar ve Ata'yı gösterince anlamıştı. Bunların kavgası bitmeyecekti. Ata ve Çınar tartışacak gibi dururken zavallı Ahu arada kalmıştı. Gözlerini direk Murat Üsteğmen'e çevirmişti yardım dilenir gibi. Murat Üsteğmen, Cem ve Ceren'e işaret verdiğinde ikisi de gülerek Ata, Çınar, ve Ahu'nun yanına koşmuştu. Böyle bir günde gülmeleri ayıptı. Ama Ata ve Çınar'ın kavgaları da gülünmeyecek gibi değildi. İkisi de dışarıdan oldukça ciddi ve korkulacak kişi gibi duruyordu. Ama bir araya geldiklerinde 5 yaşında ki çocuktan farkları yoktu. Bu Çınar'ın, Ata'yı boğmak istemesinden de belliydi. Ahu ve Ata'nın telefon olayından sonra Çınar tüm gün onu kovalamış, en sonunda bir odada sıkıştırmıştı. Hangi askerin olduğu bilinmeyen bir yastıkla Ata'yı boğarken bulmuşlardı. " Boğacağım lan seni ! Kesin boğacağım bu sefer. " diyerek yastığı, Ata'nın kafasına bastırmıştı. Ama 2 dakika sonra durmuştu. Çünkü Ata hareket etmeyi bırakmıştı. Herkes korktuğunda Çınar da endişe etmiş, ve gerçekten öldürdüğünü düşünmüş ve yastığı kafasından çekerek, Ata'yı uyandırmaya çalışmıştı. Ata ise en sonunda gülerek kendini Çınar'dan kurtarmış ve " Bok boğarsın ! " diyerek tekrardan kaçmıştı. Cem, Ceren, Ata, Çınar ve Ahu tekrardan hastaneye giderken, geriye kalanlar Bartın, Boris, Hannah, Alp Yarbay, Murat Üsteğmen, Nil, ve Adrien'dı. Nil geriye aımları ile dönüp Murat Üsteğmen'in yanına geçmişti. " Ne yapacağız Komutanım ? Var mı emriniz ? " dediğinde Murat Üsteğmen, Nil'e bakmıştı. Ama Nil, Üsteğmen yerine hala yabancı gibi duran ama yanyana oturan Boris ve Bartın'ı izliyordu. " Ben Komutanımla Askeriye'ye geçerim. " dediğinde Nil ona dönmüştü. " Biz ? Biz ne yapalım ? " dediğinde Murat Üsteğmen omuzlarını kaldırıp indirmişti. " Bilmiyorum. Görev varsa çıkarız. Yoksa herhalde rahat konumunda olursunuz. " dediğinde Yarbay yanlarına gelmişti. Nil bu sefer ona dönmüştü. " Komutanım ne yapalım biz ? Yani ben. Bartın'ın şuan bir şey yapacak hali yok gibi. Boris ve Hannah deseniz onlar bu ülkenin ajanı değiller. Görev yetkileri yok. Cem, Ceren, ve Ata da hastaneye gitti. Ben ne yapacağım ? Sizinle mi geleyim ? " diye sorduğunda Yarbay gözlerini hala mezarın başında duranlara ve çevirmişti. " Şimdilik görev yok. Rüzgar denen heriften iz yok. Bize ondan başka gelen başka yakalamamızı istenen bir önemli kişi de yok. Serbestsin. " dediğinde Nil kafasını sallamıştı. Murat Üsteğmen ve Alp Yarbay giderken, Yarbay Alp tekrardan dönüp Nil'e bakmıştı. " Görevin var Nil. " dediğinde Nil kafasını ' nedir ' der gibi sallamıştı. Yarbay Alp mezardakileri göstermişti. Nil de o tarafa dönmüştü. " Onları yalnız bırakma. Sadece sen değil. Hannah'ta. Evet görev yetkisi yok. Benim de ona görev verme yetkim yok. Ama yine de ben askerim. Hannah ve sana bu görev emridir. " dediğinde kafasını sallamıştı Nil. Birinin " İlk ve son görev almış olacağım galiba sizden Yarbay'ım. Siz merak etmeyin ! Onları ölsem bırakmam. " seslenmesi ile herkes oraya dönmüştü. Hannah'ın ne zaman yanlarına geldiğini anlamamışlardı. Yarbay kafasını sallayıp, Murat ile birlikte ayrılmıştı cenaze yerinden. Hannah ve Nil birbirine bakmış sonra önlerinde duran 3 adama bakmıştı. Adrien Honest karısının mezarı başından ayrılıp, Bartın'ın karşısına geçmişti. " Haberim yoktu. Bilmiyordum ki. Bilsem kimse bulamasa bile ben seni bulurdum bir şekilde. " dedi. Bartın kaşlarını çatmıştı. Babalık bu muydu ? Hayatında sadece bir kişi de tatmıştı bu duyguyu. Kenan Kalaycı'dan. Şimdi ise annesinin 2. eşi karşında durup, bırakmayacağını söylüyordu. Bartın ağır ağır kafasını sallamıştı. " Benim bir oğlum vardı. " dedi Adrien Honest. Boris'e baktı. " Sonra oğlumun yakın arkadaşı oldu. Bir kızım oldu. " Hannah'a baktı. " Sonra seni öğrendik. Tanımasam bile Meryem'imin kanından biriydi. Seni de oğlum kabul ettim. 2 oğlum bir kızım oldu. " Bartın'a baktı. Gülümsedi. " Sonra Boris bir şeyler söyledi. ' Bir kız kardeş meselesi daha var. İsmi Nil.' dedi. Onu da kabul ettim." Nil'e baktı... " Aynı ülkede doğmadık. Ama bugün hiç tanımadıklarım bu yabancı ülkede yanımdaydı. O yaralı mavi gözlü çocuk bile. " Çınar'dan bahsediyordu. " Ben gideceğim. Ülkeye döneceğim mutlaka. Boris ve Hannah benimle gelir mi bilmem. Gelirse de ne zaman gelirler bilmem. Ama sağolun hepiniz. Ve burda da bir sıkıntı olursa bana ulaşmanızı isterim. " demişti Adrien Honest. Daha sonra da gitmek için hareketlenmişti. Boris ' baba ' diye seslenmişti. Fakat Adrien Honest yanlız kalmak istediğini söylemiş ve Boris'i durdurmuştu. Daha sonra da gözden kaybolmuştu. " Ee biz ne yapacağız ? Kaldık böyle. " Hannah'ın sorusu ile Nil hastaneye gitmek istediğini söylemişti. Hannah ise çekinerek Boris ve Bartın'a bakmıştı. Boris ve Bartın da kabul etmişti. Hastanede Çınar'ın yanında durmak kafalarını dağıtmalarına yardımcı olacaktı. Hiçbiri olmasa bile Cem ve Ceren ordaydı. Yarım saat sonra geldiklerinde odadan sesler geliyordu. " Lan siktir git şurdan. Pardon güzelim. " Çınar'ın sesi gelmişti. " Sorun yok. Güzelim mi ? " Ahu'nun sesi vardı. Birisi gülüyordu. " Daha yeni kendine geliyorsun. İnsan rahat durur. Fırsatçı köpek. Kızın ilgilendiğini gördün. Direk öptün değil mi ? " Ata'nın sesiydi bu. Hannah ve Nil birbirine bakıyordu. Boris ve Bartın'ın ise kaşları çatıktı. " Lan defol. Yanlışlıkla oldu diyoruz. " Çınar'ın sesi kızgındı. " Ay pişman mısın yoksa?" Ceren'in sesi alaylıydı. " Kesin pişmandır. Film sahnesinden fırlama insanlar gibi, sarhoştum hatırlamıyorum da diyecek misin ? Püh senin kalıbına. Boyun posun devrilsin. " Cem'in de Ceren'den aşağı kalır yanı yoktu. " Sen galiba yarın tüm gün nöbet tutmak istiyorsun ha koçum ? Ben yarın seni bir antrenmana sokayım. Paslanmışsındır sen. İster misin ? Ayrıca pişman değilim. " Çınar'ın ilk sesi kızgındı. Sonrası ise şaşkınlıkla söylenmiş sözlerdi. Sonrası ise küfürdü. Son cümleyi dışardan söylediği için, kendi kendine küfür etmişti. " Değil misin ? " bu ses Ahu'ya aitti. Sesinde kısıklık vardı. Çekinerek sormuş gibiydi. Hannah daha fazla dayanamayıp, içeri dalmıştı. " Kim öptü kimi ? " Herkes kaşlarını çatıp, Hannah'a dönmüştü. Nasıl cümleydi o ? " Senin hatlarda karışıklık oldu galiba yine. Nasıl cümle kızım o ? " diye sormuştu Cem. Nil doğrudan Çınar ve Ahu'ya bakıyordu. Çınar'ın hali hal değildi. O kardeşlerini iyi tanırdı. Murat'tan sonra timi en iyi tanıyan kişi Nil'di. " Burda ne oldu ? " Gözlerini Çınar'dan çekip, Ahu'ya bakmıştı. Ahu'nun yanakları kırmızıydı. Nil'in farkettiği bir şey daha bu kızın teninin çabuk kızardığı olmuştu. " O tartışma neydi ? Ne oldu burda ? " Nil'in sorusu ile Ahu bir kez daha utanarak Çınar'ın yanından uzaklaşmıştı. Çınar ise Ahu'nun onun yanından uzaklaşmasına üzülmüş gibiydi. " Hiç. Hiç olmadı. Neyse ben keke bakayım." diyip odadan çıktığında Nil hayalet görmüş gibi, Ahu'nun arkasından bakıyordu. Kek mi demişti o ? Hastane de yemek yapacak bir mutfak, kek yapacak bir fırın bulmuş olamazdı değil mi ? " Kek mi ? " Hannah gülümseyerek, Nil'e dönmüştü. " Aklınca kaçmaya çalışıyor. Ama oldukça kötüydü. Artık her ne olduysa.... " Son kısmı Çınar'a bakarak söylemişti. " Ne bok yedin lan sen ? " Soruyu soran kişi Bartın'dı. Çınar ise " Hiç..." diyerek geçiştirmeye çalışmıştı. " Ahu ve Çınar Komutanım öpüştü. " Bombayı patlatan Ceren'di. Boris ve Nil önce birbirine sonra Çınar'a bakmıştı. Hannah gülerken, Bartın da sonunda der gibi Çınar'ı izliyordu. " Kızım ne karıştırdın ortalığı. Yanlışlıkla oldu. Yanlışlıkla. Gerçi keşke daha önce olsaymış ama konumuz şuan bu değil. " dediğinde Hannah hala gülümsüyor, Bartın ve Nil de şok içinde Çınar'ı izliyordu. Boris sabır dilenir gibi derin bir nefes vermişti. " Yanlışlıkla insan mı öpülür ? Ne diyorsun oğlum ? Şunu doğru düzgün anlat. Nasıl oldu bu ? " soru Boris'ten gelmişti. " Ya ben rahat edemeyince, Ahu yatağımı indirmek istedi. Ama kolu indiremedi bir türlü. Sonra nasıl olduysa, kola fazla yüklendi galiba. Ahu'nun hem eli hemde ayağı kaydı o kol yüzünden. Benim yatak yere inerken, Ahu da dengesini kaybettiği için üstüme düştü yanlışlıkla. Üstüme düştüğü içinde dudaklarımız yakın olacak kadar birbirine değince öpüştük işte. " Bartın ve Hannah olayın saçmalığına gülerken, Nil ve Boris ' biz nereye düştük ' der gibi etrafındakileri izliyordu. " Ay ondan utandı o. Ay kız ölmedi öyle. Keşke C4 patlatsaydık. " Hannah'ın şakası ile Ahu odaya geri dönmüştü. " Ne oldu kaç dakikası varmış kekin ? " Boris'in sorduğu soru ile Ahu gözlerini ona çevirmişti. " 10 dakika. " demişti safca daha sonra Boris'in sorduğu sorunun alaylı olduğunu anlayıp, elini alnına vurmuştu. Ahu önce her zaman ki sakin tavrı ile hepsine bakıp, " Tamam dalga geçmeyin. Dengem bozuldu." demişti. Daha sonra ise " Hem sizene ! Sizene bizim öpüşmemizden ! Kamera mısınız? Dedikoducu teyze misiniz siz ? Mahallede ki teyzelere mı özendiniz ? Gidin ! Çınar'ın dinlemesi gerek. " diye carladığında Boris ve Hannah şok içinde kıza bakıyordu. Diğerleri de şaşırmıştı. Gerçekten sakin denilen kızın içinden bir çirkef kız çıkmıştı. Diğerleri ilk defa görmüştü Ahu'nun bu halini. Ama sevmişlerdi. " Niye tekrar mı yanlışlıkla öpüşeceksiniz ? " Cem'in sorduğu sorudan sonra Çınar ona öldürecekmiş gibi bakmıştı. Ahu da sinirlenmiş, ve ne zaman uzattığını bilmediği yastığı Hannah'ın elinden almış ve Cem'e fırlatmıştı. " Bir kere daha dalga geçen olursa, o portakallı kek yerine sizi koyarım fırına. Ve portakalı da nereye koyacağımı tahmin edersiniz. Ben söylemek istemiyorum. " dediğinde Cem ağzına fermuar çekmiş gibi davranmıştı. Ahu bu sefer Ata'ya döndüğünde Ata da Cem'i taklit etmişti. 1 saat Ahu ve Çınar'ın haline gülüp 1 saat sonra tekrardan duygusallaşmışlardı. Bunun sebebi ise Boris'in telefonunda şuan izledikleri videoda olan kadındı. Bartın onu yıllardır görmemişti. Bu yüzden Boris, annesinin kanser olmadan önce ki videolarından birini izlemişti Bartın'a. Telefonunda bir kaç video vardı annesine ait. Başta sadece Bartın izleyecek olsa Boris, videoyu herkese açmıştı. Cenazesine geldikleri kadını tanımak onların da hakkıydı. Boris böyle düşünmüştü. Şuan telefonda bir video oynuyordu. Boris videoyu açarken herkesin görebileceği bir yere koymuştu telefonu. Videoya bir kadın girmişti. Uzun düz kahverengi saçları vardı. Bartın nefesini tutmuştu. " Uzamış saçları." dedi. Boris, " Onun saçları hep uzundu. Kestirmez. Yani kestirmezdi. Kanser olmadan önce." demişti. Bartın ise " Benim babamla ve onunla yaşadığım zamanlarda, saçları hep kısaydı. Canı acımasın diye hep kısa tutardı." demişti. Boris'in canı acımıştı. Söylediklerine pişman olmuştu. Kardeşinin baba hikayesini detaylı bilmiyordu. Ama onun babası olan, ve annesinin eski eşi olan adamın kötü biri olduğunu tahmin ediyordu. Hannah kolunu Bartın'ın omzuna koymuştu. " Keşke." demişti. " Keşke senin de bu anılar gibi yanından ayırmayacağın anılar olsaydı. " demişti. " Anılara gerek yok ki. Bir şey gördüğünde, annesini hatırlatacak bir şey olsa yeter. " demişti Ahu. Bartın ona dönmüştü. " Nasıl şeyler ? Onu bana hatırlatan tüm eşyalar kayboldu. Ben onunla yaşadığım o en son eve gittim yıllar önce. Biri taşınmış. Eşyaları da çöptür diye atmışlar çoktan. " demişti. Hannah ve Boris birbirine bakıyordu. Meryem'in Amerika'da evinde çok eşya vardı. Ama gelirken,onlardan birini yanında getirmeyi akıl edememişlerdi. Kafaları o zamanlar çok doluydu. Boris içinden ' keşke bir kazağı da olsa getirseydim buraya.' diyerek geçirmişti. " Eşya olmak zorunda değil ki . Bir şarkı mesela. O bile yeter. Annenizin en sevdiği şarkı ne ? " diye sormuştu Ahu. Boris ona bakmıştı. " Neden ? " diye sormuştu. " Şey... Benim sesim güzeldir. Yani öyle derler. Annemden gelen bir şey. Ablamın da sesi güzeldi. Gerçi kendisi söylemekten ziyade dinlemeyi tercih ediyor Avukat olduğu için. Ama ben söylerim. Severim yani şarkı söylemeyi. " demişti Ahu. Bartın sessizdi. Annesini tanıdığını düşünüyordu. Ama yıllar sonra kopmuşlardı. Bazı huyları değişmişti. Saçı bile değişmişken, sevdiği şarkının değişmesi anormal olmazdı. Aklına gelen şarkının değişmiş olabileceği kesindi. Bu yüzden susuyordu. Çünkü aklında ki şarkıyı söylese, Boris ' Hayır onu sevmiyor. ' diye itiraz edebilirdi. Boris, Ahu'ya bakıp gülümsemişti. " En sevdiği şarkının şu duruma uyması aşırı ironi. " dediğinde Hannah'ta gülmüştü. Ahu kaşlarını çatmıştı. " Neden ? Ne ki sevdiği şarkı." Hannah başını eğerken, Boris " Ben ölürsem." demişti. " Toygar Işıklı-Ben Ölürsem. Onu seviyordu." diye devam etmişti. Boris'in konuşması ile Bartın direk ona bakmıştı. O şarkıyı biliyordu. Farkında değildi ama gözlerinde umut vardı. Şarkıyı biliyordu. Aklına gelen şarkıydı o. Anlaşılan bazı şeyleri değişse bile, bazı şeyleri de değişmemişti. Bu şarkı da onlardan biriydi. Kendisi ile yaşadığı zamanlarda da en sevdiği şarkı buydu. " Hala mı? Hala onu mu sevip, dinliyor ? " diye sormuştu umutla. Boris, Bartın'a bakmıştı. " Hala onu seviyor. " dediğinde Bartın yutkunmuştu. " Benimle olduğu zamanlarda da o şarkıyı dinlerdi. Severdi. " demişti. Hannah bir eli, Bartın'ın omzundayken, diğer elini de Boris'in omzuna koymuş, ve ikisinin arasına girerek sarılmıştı. Video bitmesine yakın bir ses gelmişti. Birisi çığlık atmıştı. Bartın ve diğerleri ne olduğunu anlamayıp videoya bakmıştı. Tek bakmayan Hannah ve Boris'ti çünkü çığlığın sebebini biliyorlardı. Video da Meryem hanım Boris ve Hannah'a kızıyordu. Çünkü avizeyi kırmışlardı. " Avizeyi kırmayı nasıl becerdiniz ? " Soru Ata'dan gelmişti. " Boris yüzünden. Voleybol oynamak istemiştim. Boris istemedi. Ama girdiğimiz bir iddiayı kaybettiği için oynamak zorunda kaldı. Evde oynuyorduk. Topu bana atacağım diye avizeye fırlattı. " Boris, Hannah'ın konuşmasından sonra kaşlarını çatmıştı. " Senin suçun. Ben dedim sana anlamam diye. Smaç bas dedin biraz fazla bastım galiba. Ayrıca o zaten kırılacaktı. Dengesizdi. En ufak şeyde, küçük bir üfleme ile bile sallanıyordu. " Hannah kollarını birleştirmiş, ' öyle mi ' der gibi bakıyordu. " Olsun. Sen söyle yine de. " Çınar dakikalar sonra ilk defa konuşmuştu. Ahu önce Boris'e bakmıştı. Boris onaylamıştı. Daha sonra Bartın'a dönmüştü. Bartın zorla da olsa onaylamıştı. Bu şarkıyı yıllardır dinlememişti. Hatta kaçıyordu o şarkıdan. Ama şimdi dinlemek istiyordu. Bartın ve Boris'ten sonra Ahu diğerlerine bakmıştı. Onlar da onayladığında, Biraz önce, su içmesi için Çınar'a verdiği su bardağını masaya koymuştu.
' Ben Ölürsem... Göz yaşımı bulutlara saklayın. Tadım,tuzum toprağıma karışsın. Bahar gelir, çiçek olur açarım. Ben Ölürsem... Ben Ölürsem... Bir çınar olsun bedenim saçılsın. Tüm aşkların isimleri kazınsın. Benim için tek kelime yazılsın. Ben Ölürsem... '
Ahu'nun duraklamasına sebep olan, kapının hemen yanında duran Adrien Honest'ti. Ne zaman geldiğini anlamamışlardı. Adrien içeri gireceği zaman, Ahu'nun, Meryem'in en sevdiği şarkıyı söylediğini duymuş ve durmuştu. Ahu sustuğunda herkes gelen kişiye bakmıştı. " Ben üzgünüm. Galiba Meryem Hanım'ın en sevdiği şarkıymış. Onu hatırlamak amacı ile söylemek istemiştim. Ama galiba sizi üzdüm. " Ahu çekinerek konuşup, oturduğu sandalyeden kalkacağı sırada Adrien durdurmuştu onu. " Devam et kızım. Sen devam et. Bende dinlerim." dediğinde Ahu geri yerine oturmuştu. Adrien ise, Nil'in yanında bulunan tekli koltuğa geçmişti.
' Ben Ölürsem... En sevdiğim şarkı çalınsın. Bir şişe de benim için açılsın. Anneme bir omuz bulun. Ağlasın. Ben Ölürsem... '
Şarkı bittiğinde herkes susmuştu. Adrien ayağa kalkmıştı. " Benim gitmem lazım çocuklar. Amerika'da işlerim var. " Boris ve Hannah, Adrien'ı izliyordu. " Nereye ? Bizde geri döneriz belki. Bizimle dön. Kal bir iki gün daha." Öneri Boris'ten gelmişti. " İşler sadece burda da bitmiyor oğlum. Biliyorsun. Anneniz hem Türkiye hem Amerika vatandaşı. Eyaletin henüz haberi yok Meryem'in ölümünden. Ordakilere de haber verip, ayrı şekilde orda da tören olması gerek. Onları ayarlamam lazım. " dediğinde haklı olduğunu düşündüğü için herkes susmuştu. Tören Türkiye de olmuştu evet. Türkiye de doğmuştu Meryem. Ona da evetti. Ama kocası Amerika'da doğmuştu. Ve yıllardır Meryem orda oturuyor ve çalışıyordu. Doğal olarakta her iki ülkenin de vatandaşı durumundaydı. Her Ülkenin cenaze töreni farklıydı tabi ki. Türkiye de gömülü olduğu için, temsilen Amerika'da ki cenaze törenine boş tabut, ve temsilen başka bir küller olacaktı. Orda bulunan külleri Meryem'i temsilen denize dökecekler, Meryem'i temsilen orda duran boş tabuta, Meryem'e demek istediklerini söyleyeceklerdi. Meryem'in çoğu yılı orda geçtiği için, doğal olarak orda arkadaşı daha çoktu. Onların da veda etmeye hakkı vardı. Türkiye de bulunan tek arkadaşı konumunda duran kişi Bartın'dı. Meryem'in Türkiye de kaldığı zamanlarda arkadaşı olmazdı. Çünkü kocası hakkında sorular sorarlar diye korkardı. Amerika'da ise öyle değildi. Çünkü Amerika'da evlendiği eşi Adrien, ilk kocası gibi kötü kalpli değildi. Adrien, Meryem'in önce ki kocası gibi saçlarını çekmek yerine saçlarını tarayan adamlardandı. Adrien gittiğinde Boris, Hannah, Nil, ve Bartın'da çıkmıştı. Adrien'ın toplanmasına yardım edecek ve havaalanından uçağa bindireceklerdi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |