" Nerede kaldı bunlar ? " Ata'nın isyanı ile Çınar gözlerini devirmişti. " Sakinleş. Gelirler şimdi. " Çınar'ın söylenmesi ile bu sefer gözlerini deviren Ata olmuştu. " Her defasında beni sakinleştirmeye çalışman can sıkıcı olmaya başladı Çınar. "
" Birinin sana sahip çıkması gerek Ata." Çınar ve Ata'nın yine kavgaya başlaması ile Tim gülmüştü. Tim, Hannah'ın doğum günü için cafeye gelmişti. Nil ve Bartın da burdaydı. Ama Boris ve Hannah henüz gelmemişti. Çınar ve Ata'nın bazı huyları benzerken bazıları da tamamen farklıydı. Ata her zaman sinirli olan taraftaydı. Onun sakinliği sadece görev esnasında çıkardı. Her daim gergin gezerken, görev esnasında olmadığı kadar sakin, soğukkanlı oluyordu. Çınar ise tam aksine her daim sakin gezerken, kızgınlığı görev esnasında ortaya çıkardı. Normal hayatında her zaman sakin ve soğukkanlı davranırdı. Fakat görev esnasında veya sevdiklerinin tehlike de olduğunu hissettiği anda gergin olurdu. " Çınar haklı. Hannah doğum günü kızı. Hazırlanması uzun sürmüştür. Boris de Hannah olmadan gelmeyeceği için onu bekliyordur. Gelirler birazdan. Sakinleş." Ahu da Çınar gibi Ata'yı sakinleştirmeye çalışmıştı. " Sevgilisinin kızı. Ne olacak ? Siz iki saatliğine ayrılsanıza. Sinirlerimi geriyorsunuz. " Çınar ve Ahu sonunda sevgili olmuştu. Çınar hala Ahu'yu sevgilisi yapmama konusunda kararlıydı fakat dün gece Murat'ın söyledikleri ile kafasına bazı şeyler dank etmişti. ' Sen vuruldun. O kurşun biraz daha yukarı gelseydi şehittin. Yoktun. ' demişti Murat. ' Peki ya vurulan sen değilde o olsaydı? Tüm gece hastanede kapısının önünde bekleyen o değil de sen olsaydın ? Ne hissederdin? ' diye devam etmişti. Çınar'ın bunları düşündükçe gözlerine korku oluşmuştu. ' Bundan bahsediyorum. Öyle bir ihtimal olabilir ilerde. Peki sen pişman olmayacak mısın o zaman ? Keşke duygularımı açsaydım da öyle gitseydi demeyecek misin ? Değer mi oğlum ? ' demişti tekrardan. Çınar ise ' Yapamam Komutanım. Sizde söylediniz şimdi. Öyle bir ihtimal binde bir olur ama benimle olursa o ihtimal yüze çıkar. ' demişti. Murat ise ' Kız tehlikeli bir iş yapıyor. Sende biliyorsun. Bu şerefsizlerin sevmediği mesleklerden biri de öğretmenlik. Sen olsan da olmasan da bu ihtimal her zaman orda olacak. Sen yanında olursan, onu korursun. Ama sen olmazsan kız tek başına savaşmak zorunda kalır. ' demişti. Çınar ise ' Ben yanında olursam, ve başına bir şey gelirse keşke tanışmasaydım der. ' diye cevap vermişti. Murat ise yine karşılık olarak, ' Sen yanında olmazsan, hiç aşık olmamış olarak ölecek. ' demişti. Çınar ve Murat konuşurken odaya bir asker gelmiş, ve Ahu'nun geldiğini haber vermişti. Çınar askeri onayladıktan sonra pencereye doğru gitmişti. Aşağıdaydı. Üzerinde boğazlı olan ama ince sayılan beyaz badi, altında bej rengi kumaş pantolon ve yeşil trençkotu vardı. Elinde ise bir kap taşıyordu. Çınar, arkasında Murat'ı bırakarak odadan çıkacağı zaman, Murat'ın ' Yanında olmayarak, onu koruyabileceğine inanan erkeklerden olma. Kız seni her şeye rağmen seviyor. Görebiliyorum.' diyerek seslenmesi ile ona dönmüştü. Onaylayarak odadan çıkmıştı. Aşağı geldiğinde kabın içinde ki şeyi daha iyi görmüştü. Bir portakallı kek vardı. Ahu, Çınar hastanede yiyemediğini görünce tekrardan yapıp götürmüştü Askeriye'ye. Çınar ise kek kalıbını kenara koyarak banka oturmuştu. " Kek mi yaptın? " diye sormuştu. Ahu da başını sallayarak onaylamıştı onu. " Kek bozulmuştu. Zaten hastanede de yiyememiştin. Bende yine yaptım." demişti. Çınar gülümseyerek teşekkür etmişti. Banka oturduğunda, Ahu'yu da yanına çağırmış, Ahu da hemen yanına oturmuştu. " Her an ölecek birini sever misin ? Veya onun yüzünden hayatının sonuna kadar o ölecek mi ya da benim başıma bir şey gelecek mi korkusu ile yaşar mıydın ? " Çınar'ın sorduğu soru Ahu'yu bozguna uğratmıştı. Ahu hiçbir zaman aptal bir kadın olmamıştı. Evet duygusaldı. Evet narin ve sakindi ama aptal değildi. Aileden gelen özellikti bu. Ablası da aptal biri değildi. Bazıları hem kötü hem iyi olurdu. Ya beyaz olurdu ya da siyah olurdu. Fakat bu durum Ahu'da geçerli değildi. O gri taraftaydı. Mecbur kaldığında kendini korurdu. Sinirli değildi ama sinirlenip küfür ettiği zamanlar olmuştu. Fiziksel kavgaya girmek istemezdi. Sevmezdi ama mecbur kaldığında kendini fiziksel olarak korurdu. " Benim ablam Avukat. Annem de Avukattı. Babam ise savcıydı. Ben bu yerde öğretmenlik yapıyorum. Benim hayatım her daim öyle geçti. Ama buna rağmen sevmeyi bırakmadım. Hiçbir zaman ablama ya da anneme Avukat'lığı bırak demedim. Aksine böyle biri, bu kadar güçlü biri oldukları için mutlu oldum. Babam'a hiçbir zaman kızmadım. Onun hapishaneye attıkları kişiler ablam ile beni buldu. İkimize de öfke püskürttüler. Hiçbir zaman ne ablam ne de ben babama ' Senin yüzünden.' diyerek suçlama yapmadık. Aksine tüm bunları bu dünyadan temizlemeye uğraşttığı için gurur duyduk. Yani evet sevebilirim. " dediğinde Çınar ona bakmıştı. Çınar, " Beni de sever misin ? " dediğinde Ahu başta utanmıştı. Fakat daha sonra cesaret gösterip, Çınar'ın elini tutmuştu. " Severim." dediğinde Çınar gülümsemiş, Ahu'yu da ayağa kaldırırken sarılmıştı. İlk defa bu kadar yakından kokusunu duyuyordu. Kiraz... Ahu'nun kokusu buydu. Kiraz gibi kokuyordu. Yarım saat bahçe de konuştuktan sonra Çınar elinde ki kek kalıbı ile içeri girmişti. Ahu da evine geçmişti. Ertesi gün doğum günü için Ahu'yu alacak kişi Çınar'dı. Ertesi gün Çınar ve diğerleri hazırlanıp, Ahu'nun evinin önüne gelmişti. Ahu arabaya bindiğinde Çınar şoför koltuğundan inmiş, ve yerini Cem'e vermişti. Ahu'nun evinin önüne gelene kadar arabayı Çınar kullanmıştı.
....
" Sonunda geldiler. " Hannah ve Boris içeri girmişti. İkisi de alışverişte aldığı şeyleri girmişti. Hannah'ın saçları her zaman ki gibi açık ve düzdü. Boris'in saçları da her zaman ki gibi dağınıktı. " Nerede kaldınız ? Ağaç olduk." Ata'nın sorusu ile Hannah'ın kaşları çatılmıştı. " Ben doğum günü kızıyım. Bugün benim istediklerim olacak Ata bey. O yüzden söylenmeyi bırakıp, beni teselli eder misiniz ? 25 yaşıma giriyorum. Yaşlanmaya az kaldı." dediğinde Ata sinirleri bozulmuş gibi gülmüştü. " Evet iyice yaşlandın. Nene oldun. Buruşacaksın. Sopayla gezeceksin. Artık işe de gidemezsin. Yaşlı nine." dediğinde Hannah burnundan soluyordu. " Sağ ol ya ne güzel moral veriyor." diyerek söylenmesi ile Ahu ve Çınar gülüyordu. Ahu, " Sakinleş. Dalga geçiyor. Asla yaşlı değilsin. Sen çok güzelsin. Doğum günün kutlu olsun." diyerek sarılmıştı. Hannah teşekkür ederek Ahu'dan ayrılmıştı. Bu sefer sarılan kişi Ceren olmuştu. " Evet haklı. Sen bakma bu aptala. Çok güzel olmuşsun." demişti. Nil de sarılıp, doğum gününü kutlamıştı. Diğerleri de sarıldığında Bartın ve Boris içeri girmişti. 2 dakika sonra Pasta ile geri gelmişlerdi. Pastayı tutan kişi Boris'ti. Bartın ise telefonunu çıkarıp, Hannah'ı çekiyordu. Bartın dilek dile dediğinde Nil ona dönmüştü. Dilek meselesini öğrenmişti artık. Bartın da hissetmiş gibi Nil'e bakmıştı. Bartın Nil'e baktığında Nil bugüne kadar yapmadığı şeyi yapıp, Bartın'a gülümsemişti. Karşılık olarak Bartın da kocaman gülümsemişti. " Ne dilemeliyim acaba?" Hannah'ın sorusu ile Çınar gülümsemişti. Çınar, " Sevgilim ile beni dile. Ayrılmayalım diye." demişti. Hannah ve Boris o tarafa baktığında Çınar'ın elinin içinde Ahu'nun elini görmüşlerdi. Hannah şok içinde Ahu ve Çınar'a bakıyordu. Pastayı unutmuştu. "Bir dakika ne ? Benim doğum günümden daha bomba bir olay var burda şuan. Siz ele ele mi tutuşuyorsunuz ? " diye sorduğunda Ahu başını sallayarak onaylamıştı onu. " Biz dün sevgili olduk." dediğinde Hannah yerinde zıplamıştı sevinçle. " Kendi çocuğumun bir şeyini görmüş gibi mutlu oldum." Cem kaşlarını çatmıştı. " Bir şeyi ne demek kızım ?" Hannah omuzlarını silkerek Cem'e dönmüştü. " O dediğiniz kelime aklıma gelmedi. Boris neydi o kelime ? " diye sormuştu. Boris ise ' Mürvet ' diye cevap vermişti. Hannah onaylayarak başını sallamış, ve Çınar ile Ahu'ya dönmüştü. " Kendi çocuğumun mürvetini gördüm gibi mutlu oldum." dediğinde Cem gülmüştü. " Sana Türkçe dersi vereceğim." dediğinde Hannah yine sinirlenmişti. Ceren ise kol dirseği ile Cem'e vurmuştu. Nil hava almak için dışarı çıkmıştı. Dışarı da bir tuhaflık ile karşı karşıya gelmişti. Bir araba vardı tam çaprazında. Siyah mat ve camları film kaplı. Bu yüzden içeriyi görmemişti ama bu durumu da tuhaf karşılamıştı. Bu arabayı daha önce görmüştü. Hatırlıyordu. Ama arabanın kime ait olduğunu hatırlamıyordu. Ayrıca araba fazlasıyla lükstü. Arabanın sahibi her kimse zengindi. Böyle bir arabanın burda ne işi olduğunu sorguluyordu. Geldikleri cafe kötü değildi. Güzel, temiz yol üstünde işlek bir cafeydi. Fakat lüks değildi. Normal bir cafeydi. Dolaşırken bir cafe içmek için uğranılan cinstendi. Böyle bir arabaya sahip birinin buraya gelmesi anlamsızdı. Ayrıca araba sanki özellikle gizlenmiş gibiydi. Her yeri koyuydu. Camları hem siyahtı hemde yetmemiş gibi film kaplıydı. İçinde olan birinin kendisi olmasını bırak, gölgesi bile görülmezdi. Nil hafızasını sorguluyordu. Bu tarz bir arabayı görmüştü daha önce. Ama kime ait olduğunu ya da ne zaman gördüğünü bir türlü hatırlamıyordu. Nil'in gözleri plakaya gitti. 35... İzmir.... 35 plaka kodu İzmir'e aitti. Araba İzmir'e aitti. Fazla düşünmeden ve aklından arabayı atıp, etrafı seyrediyordu. Fakat aklının bir ucunda hala araba vardı. Arada gözleri arabaya kayıyor, birisi inecek mi diye bekliyordu. Kimse inmemişti şu ana kadar. " Ne yapıyorsun burda ? " Kafası o kadar meşguldü ki Boris'i farketmemişti Nil. " Beni korkuttun. " Boris kaşlarını çatmıştı. " Korkuttum ? Korkutmak için özellikle ses çıkardım. Duymadın. Ayrıca çoğu şeyden korkmuyorsun diye biliyorum. Her zaman tedbirli ve detaycı olduğunu duymuştum. Geldiğimi adım seslerinden farketmen lazımdı. " dediğinde Nil kafasını sallamıştı onaylayarak. Nil, " Öyleyim. Sadece bir an boşluğa düştüm. " dediğinde Boris daha fazla yaklaşmıştı Nil'e. " Aklın dolu. Ne var aklında senin ? " Nil başta arabayı söylemek iste de vazgeçmişti. Çünkü Boris yabancı olsa da yine de bir İstihbarat ajanıydı. İçine bir kere şüphe düşerse asla peşini bırakmazdı. Eğer araba da sıradan, şehir dışından gelen öylesine birine ait ise başı belaya girerdi. Bu yüzden vazgeçmişti araba olayından. Onun yerine mezarı söylemişti. " Mezarlığa gittim bugün."
" Hayır. Bartın ile. Buraya gelmeden önce gittik. O babamın cenazesinde vardı. Mezarının yerini biliyordur diye onunla gittim."
" Hiçbir şey. Söyleyemediklerimin hepsini söyledim. Annemin şehit olduğunu söyledim. Benim asker olduğumu söyledim. Bartın ile birbirimizi bulduğumuzu anlattım. İyi olduğumu söyledim. Ve bir sürü şey. "
" Bartın ile konuştun mu ? Babanla nasıl tanışmışlar ? "
" Sordum. Bartın'ın annesi... Yani anneniz. Annenizin eski eşi alkolik piçin tekiymiş. Bartın'ı uyandırmış bir gün annen. Kaçmasını istemiş. Para, yiyecek ve biraz kıyafet koymuş çantaya. Bartın'ı evden çıkarmış. Bartın'ın doğum günü 2 gün sonraymış. 2 gün gelmiş, Bartın doğum günü için kek almış bakkaldan. Üflemeye kalkınca babam dikilmiş karşısında. Kekin değil mumun üflenmesi gerektiğini anlatıp, pastaneye gitmiş. Küçük pasta ve 9 yazılı mum ile dönmüş. Mum yanınca Bartın üflemiş. Babam ile o eve gitmişler. Gittiklerinde ne babası varmış orta da. Ne de anneniz. İkisi de yok olmuş. İki gün sonra haber gelmiş. Yine alkollü şekilde gece vakti saldırdığı bir kız kendini korumak isterken yanlışlıkla öldürmüş onu. Babam önce annenizi bulmaya çalışmış ama bulamamış. Bartın ' O zamanlar bana söylemedi ama annemin öldüğünü düşünüyordu. ' dedi. Kimse bulamamış annenizi. Babası da ölünce benim babam sahip çıkmış. Yanına almış onu. O şehit olunca da işte İstihbarat sahip çıkmış. "
" Ölmemişti. Kaçmıştı. Annem anlattı bana . 2 hafta hastane de yatmış. O piç komalık etmiş annemizi. Çıktıktan hemen sonra annem Bartın'ı bulmaya çalışmış. Ama bulamamış. Daha sonra o şerefsizin erkek kardeşi peşine düşmüş annemin. Annem bunu duyunca çareyi Amerika'ya kaçmakla bulmuş.Orda babamla tanışmış."
" Bulamazdı. Ben o sırada Kenan'ın himayesi altındaydım. Kayıtlarda oğlu olarak geçmiştim. Yerimi ondan başka kimse bilmiyordu. " Bartın'ın sesi ile Boris ve Nil oraya dönmüştü. " Sonra ne oldu ? Ne anlattı annemiz ? " Bartın'ın sorusu ile Boris sanki hiç gelmemiş gibi devam etmişti. " Sonra ben doğduktan yıllar sonra Türkiye'ye tatile gelmiştik. Annem o zaman karşılaşmış seninle. Önce yanına gelmeyi düşünmüş ama yapamamış. "
" Mutluymuşsun. Annem ' Yapmak istedim. Karşısına çıkmak istedim ama bir şey farkettim. O mutluydu. İçlerinin güldüğü gözleri ile arkadaşları ile konuşuyordu. Kahve içiyordu. Beni affetmez diye korktum. O gözlerine perde indiririm diye korktum. ' dedi. "
" Affederdim. " demişti Bartın. " Gelseydi affederdim. " diyerek devam etmişti. Boris anlatmaya devam etmişti. " Annemiz senin Polis olduğunu düşünüyordu. Arkadaşların ile o cafedeyken belinde silah görmüş. Önce çok korkmuş. Baban gibi kötü biri oldun diye korkmuş. Fakat o cafe de bir olay olmuş, galiba hırsızlık. Sen silahını çekip, adamın peşinden koşunca polis sanmış. Bana anlattı. ' Polis olmuş galiba. Belinde sizin gibi silah taşıyordu. ' dedi. Bende genel araştırma yaptım. Ne kadar silahlı meslek varsa araştırdım. En sonunda Türk İstihbarat'ında karşıma çıktın. " dediğinde başını sallayarak onaylamıştı Bartın. Nil, " İçeri geçelim. Hannah yanlız kaldı. " dediğinde Boris gülmüştü. Boris, " Hannah şuan delirmek üzeredir." diyerek cevap vermiş ve önde giden o olmuştu. Hemen arkasından Nil ve Bartın girmişti. Tahmin edildiği gibi Cem, Hannah'ı delirtiyordu. " Kızım düzgün Türkçe. Türkiye'desin. İnsanlar dalga mı geçsin seninle ? Ben yardım için dedim. " Manzara şuydu Tim gülmekten yıkılıyordu. Ata bile kahkaha atıyordu. Cem aşağı da koltukta, Hannah ise onun hemen üstünde saçını çekiyordu. " Sen dil şeyi misin ? " Boris'in gülüşünü duyunca Hannah oraya dönmüştü. " Boris neydi o dil ile ilgili kurum ? " Bartın ve Nil de gülmeye başlamıştı. Boris " Türk Dil Kurumu " diyerek cevap verdiğinde Hannah, Cem'e dönmüştü. " Sen Türk Dil Kurumu musun ? Ne düzeltiyorsun beni ? Ben senin her yerini morartmaz mıyım? "
" Sakın çıplak elle vurma. Bak iziniz çıkıyor sonra. Tırnaklarını da geçirme. İnsanlar başka bir şey anlıyor. " Hannah durup, Cem'in yüzüne bakmıştı. Ahu, başta ne olduğunu anlamamış, ve " Ne anlıyorlar ki ? " diye sormuştu. Kızlar küfür ederken, erkekler gülümsemişti. Ahu da sonradan ne olduğunu anlamış ve o da küfür etmişti. Yarbay Alp, " Saat geç olmuş. Yarın sabah operasyon var. Dağılsak çocuklar. " dediğinde tim onaylamıştı. Pastayı üflerken hediyeleri verdikleri için, yapacak bir şey kalmamıştı. Hannah'ın doğum gününün bitmesine de 3 saat kalmıştı. Geri kalanını otelde Boris ile yanlız geçirmek istiyordu. Ahu'yu yine tim bıracaktı. Herkes arabaya binerken, Nil binmeden son kez köşe de ki arabaya bakmıştı. Daha sonra binmişti arabaya. Baktığı araç ise, Tim'in bindiği araç hareket ettikten 2 dakika sonra hareket etmişti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |