70. Bölüm

Bölüm 69: “Yılbaşı”

Aleyna Ay 🌙
aleynay0

Yeni bir yıl

Yeni bir gün ve en önemlisi bu günü önemli kılan sevdiklerimiz.

 

Bu yıl bizim için nasıl geçecekti peki?

 

“Hadi kalk artık!” Barın’ı uyandırmaya çalışırken “sevgilim kalkar mısın acaba?” Demiştim.

 

“Noluyor sabah sabah bebeğim ya!” Yataktan doğrulduğunda “bugün yılbaşı!” Demiştim büyük bir mutluluk ile.

 

“Evet hayatım, farkındayım.” Tekrardan kafası yastığa düşerken “hazırlık yapmamız gerekiyor!” Demiştim ve kolundan tutarak çekiştirmeye çalışmıştım.

 

“Bebeğim, yılbaşını akşam kutlayacağız değil mi? Sabahın köründe…” sağa ve sola bakarak masanın üstünde bulunan saate gözlerini iliştirdiğinde “sabahın köründe bebeğim ya sabahın dokuzunda beni neden ayağa dikiyorsun?”

 

“Çünkü, kahvaltı yapacağız. Daha sonra ise alışverişe gidip, akşam için mutfak alışverişi yapacağız ve en ama en önemlisi ise kıyafet alacağız. Sonra ise evi süsleyeceğiz.”

 

“Desene çok yoğunuz bugün.”

 

“Aynen öyle! Hadi şimdi kalk bakalım.”

 

“Peki, peki…” ayağa kalkıp banyoya ilerlediğinde kısa süre sonra çıkmıştı ve bana yaklaşarak alnıma öpücük kondurmuştu.

 

“Görüyorum ki çok heyecanlısın.”

 

“Evet, heyecanlıyım Barın Bey. Çünkü, 2025 ve 2026’yı kızım ile sensiz geçirdik. Bu yüzden ise sevdiğim adamla ve kızımla yeni yıla tıpkı senin gibi beraber girmek istiyorum ve bunun mükemmel olmasını istiyorum. Yani, eksiksiz. Anlıyor musun beni?” Nefes nefese kalırken Barın iki elini yüzüme yerleştirmişti ve “sakin olur musun bebeğim?” Demişti. “Bu yılı beraber geçireceğiz. Hatta sadece bu yılı da değil diğer yılları da tamam mı?”

 

Kafamı sallarken “heyecanlıyım” demiştim.

 

Barın kahkaha attığında “farketmemek mümkün değil.” Demişti ve beni kendine çekerek sıkıca sarılmıştı.

 

“Kızımızın yanına gidelim mi? Bakalım uyanmış mı?” Barın elimi tutarken “hadi gidelim” demişti ve benimle birlikte odadan çıkarak Berfu’nun odasına doğru beni yönlendirmişti.

 

Kapıyı yavaşça açıp, yatağında uyuyan Berfu’ya baktığımızda “uyuyor…” demişim.

 

“Görüyorum sevgilim.”

 

“Hadi çıkalım.”

 

“Çıkalım sevgilim.”

 

Önüme dönüp, tam ilerlerken Barın “yakaladım!” Demişti ve beni arkadan birden tutmuştu. Olduğum yerde zıplarken “Barın ya!” Demiştim ve ona dönmüştüm.

 

Barın kısık sesle gülerken “komik miydi yani?” Demiştim.

 

“Evet, komikti.”

 

“Öyle mi?”

 

“Öyle.”

 

Üstüne yavaşça yürümeye başladığımda Barın “hayır…” demişti. “Almila, biliyorsun ki oradan tikim var benim!”

 

“Biliyorum sevgilim! O yüzden zaten üstüne üstüne geliyorum ya!” Elimi bel kısmına getirip “yakaladım!” Dediğimde Barın zıplamıştı ve “gözünde tüm karizmam yerle bir oldu!” Demişti.

 

Güldüğümde “sen benim gözümde hep karizmasın!” Demiştim ve tekrardan beline parmaklarımı getirip Barın’la oynamıştım.

 

“Ama sen çok oldun!” Ne yapacağını anlayıp mutfağa doğru koşmaya başladığımda Ayfer Teyze’yi görmem ile “Ayfer Teyze yarım et bana!” Demiştim ve kahvaltı masasını hazırlarken arkasına geçmiştim.

 

“Çocuklar ne yapıyorsunuz siz böyle?”

 

“Ayfer Teyze lütfen kenara çekilir misiniz?” Barın’ın cümlesi ile bir milim yana çekildiğinde bende onunla birlikte çekilmiştim ve “ne yapıyorsun kızım sen böyle?” Diyen Ayfer Teyze’ye “yakalayacak beni!” Demiştim.

 

“Allah Allah!” Cümlesini kurarken bir milim daha yana çekilmişti ve Barın’a fırsat vermişti.

 

Barın ters hamle yapıp kolumdan birden tuttuğunda “ya Ayfer Teyze neden tutmadın beni ya!” Demiştim.

 

Barın “yakaladım” dediğinde kulağıma eğilmişti ve “dua et Ayfer Teyze buradaydı. Yoksa, sana yapacağım şeylerde aklın yerinden oynardı.” Ayfer Teyze’ye doğru dönüp, bakmadığından emin olduğunda boynuma öpücük kondurmuştu ve geri çekilmişti.

 

Masayı hazırlayan Ayfer Teyze’ye teşekkür ettiğimde Barın ile birlikte oturmuştuk ve yemeye başlamıştık.

 

“Al bakalım…” elimde duran çikolatalı ekmeği Barın’a uzattığımda “ben yemem” demişti.

 

“Pardon o nedenmiş?” dediğimde “formumu koruyorum ben” demişti.

 

“Formunu koruyorsun öyle mi?”

 

“Evet.”

 

“Tam olarak hangi formu?”

 

Gülerek ayağa kalktığında tişörtünü kaldırmıştı ve “tam olarak bu formu…” demişti. Karın kaslarına bakarken “kapatsana aşkım şunu ya!” Demiştim.

 

“Neden?” Dediğinde ona doğru uzanmıştım ve tişörtü aşağıya çekerek “kapat işte” demiştim.

 

“Hoşuna mı gitti yoksa?”

 

“Yo ne münasebet.”

 

“Pardon?”

 

“Sana pardon asıl ya.” Ayağa kalktığımda “hadi ayakta yürüyen kas kütlesi daha bir dünya işimiz var yürü bakalım.”

 

Berfu’nun odasına ilerleyip içeri girdiğimde “Berfu hazır mı Ayfer Teyze?” Demiştim. Ayfer Teyze Berfu’nun saçının diğer tarafını da yaptığında “hazır annesi” demişti.

 

İki kulak yapılmış saçlarına bakarken “anne…” demişti ve koşarak yanıma gelmişti. “Annem hazır mısın dışarı çıkmaya?” Dediğimde “hajırım” demişti. Berfu’nun elinden tutarken “görüşürüz Ayfer Teyze” demiştim ve dışarı çıkmıştım.

 

Barın arabanın önünde bizi beklerken elinde duran telefonu kapatmıştı ve “ay benim prensesim ne güzel olmuş böyle!” Diyerek Berfu’nun ona gelmesini beklemişti.

 

Berfu, Barın’ın kucağına gittiğinde “baba seni güvenli bir şekilde arka koltuğa yerleştirsin bakalım” demişti ve arka kapıyı açarak Berfu’yu oturtturup, güzelce çocuk koltuğuna yerleştirmişti.

 

Bende ön taraftaki yerimi alırken Barın’da arabaya binmişti ve “ilk nereye?” Demişti.

 

“Kıyafet alışverişine.”

 

“O zaman sıkı tutunun bakalım.”

 

Arabayı çalıştırıp, şarkı açtığında hem söylemiştik hemde alışveriş merkezine doğru ilerlemiştik.

 

Sonunda gelip, arabayı park ettiğimizde arabadan inmiştik ve alışveriş merkezine girerek alışveriş yapmaya başlamıştık.

 

“Sence bu nasıl?” Elimde duran elbiseyi Barın’a gösterdiğimde “çok güzel sevgilim” demişti. “Sana zaten her şey yakışıyor biliyorsun ki.”

 

“Barın’cım gösterdiğim her şeye sana yakışıyor veya çok güzel demeyi bırakır mısın lütfen? Çünkü, kararsız kalıyorum.”

 

“Hiçbir şeyi beğenmeyede bilirdim değil mi?”

 

“Ah, keşke sevgilim. Keşke beğenmesen!”

 

Barın güldüğünde “ben sende gecelik görmeyi tercih ederdim ama işte…”

 

“Ama işte sevgilim. Maalesef ki onu göremezsin bende bugün.”

 

“Öyle mi?”

 

“Öyle.”

 

“O zaman hazır ol Almila Soylu. Ben bugün istediğim geceliği üstünde göreceğim.”

 

“O nasıl olacakmış?”

 

“Görürsün.”

 

Güldüğümde “neyse seç bakalım” demiştim elimde duran iki seçeneği göstererek. “Bordo olan bu elbise mi yoksa siyah olan bu elbise mi?”

 

“Bordo. Çünkü, sana çok yakışıyor.”

 

“Barın Soylu iltifat etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.”

 

“Ömrümün sonuna kadar bu fırsatı hiçbir zaman kaçırmayacağımdan emin olabilirsin Almila Soylu.”

 

Beni kendine çekip saçıma bir öpücük kondurduğunda “o zaman bu bordo olanı alıyorum…” demiştim.

 

Elbiseyi tutması için Barın’a verip ona uygun topuklu ayakkabı bulduğumda kasaya gitmiştik ve ödeme yaparak Barın için alışveriş yapmaya başlamıştık.

 

“Sence…” Barın karşımda siyah bir takım ile durduğunda “oha” demiştim. “Aşkım çok yakışıklı oldun ama sen!”

 

“Senin yanına uygun olmaya çalışıyorum diyelim biz ona.”

 

Bakışlarım yan tarafta gülüşerek konuşan kızlara birden iliştiğinde onlara baktığımı anlamışlardı ve konuşmayı bitirmişlerdi.

 

Elimde duran yüzük ile oynamaya başladığımda kızlar elime bakmıştı ve oldukları yerden uzaklaşmışlardı.

 

Barın bana yaklaşıp “sakin ol…” dediğinde “sakın kavga çıkarma” demişti ve gülmüştü.

 

“Çıkarmam” dediğimde Barın elimin üstünü öpmüştü ve bana bakmıştı.

 

“Sen nereden anladın?” Dediğimde “baktın mı yoksa?” Diyerek kaşımı kaldırmıştım.

 

“Bakmadım.”

 

“Nereden bildin o zaman?”

 

“Bakışlarından.”

 

“Nasıl?”

 

“Ben senin bakışlarından, sesinden… kısacası her şeyinden ne olduğunu anlarım. Bu bakışın mesela kıskançlık bakışıydı.”

 

“Kıskanmadım.”

 

“Kıskandın sevgilim.”

 

“Kıskanmadım Barın ya!” Barın güldüğünde “tamam tamam sinirlenme sen!” Demişti. “Her neyse nasıl olmuşum bak bakalım kocana.” Demişti tekrardan.

 

Elini tuttuğum Berfu’ya eğilip “baba nasıl olmuş bebeğim?” Dediğimde “yakışikli” demişti.

 

Barın’la birlikte güldüğümüzde “kızım onaylasıysa demek ki bu takımı alıyorum.”

 

“Kesinlikle” dediğimde kravat bölümüne ilerlemiştim ve Barın’a uygun kravat seçerek ona ilerlemiştim.

 

“Kravatın.”

 

“Teşekkür ederim bebeğim.”

 

Kasaya geçip ödemeyi yaptığımızda son olarak ayakkabı işini de hakketmiştik ve Berfu için çocuk bölümüne ilerlemiştik.

 

“Evet…” Berfu’nun elini bıraktığımda “git bakalım annecim kendine kıyafet seç” demiştim.

 

Berfu koşarak elbiselere yöneldiğinde “annesinin kızı ne olacak!” Demişti.

 

“Pardon?” Dediğimde “beğenemedin mi beyefendi?” Demiştim.

 

“Olur mu öyle şey güzelim? Ben beğenmezsem Allah beni taşa çevirir valla.” Güldüğümde elinde pembe prenses elbisesi bulunan Berfu’ya bakmıştım.

 

“Kızımız sanırım kendine en uygun olan elbiseyi seçmiş.”

 

Berfu’ya ilerleyip, elbiseyi elime aldığımda ayakkabı bölümüne ilerletmiştim ve “seç bakalım” demiştim. Beyaz bir ayakkabı eline alırken “kombin yaptı resmen ya!” Demişti Barın ve eğilerek Berfu’yu öpmüştü.

 

“Ay ne kadar tatlı!” Bir kadın yanımıza gelirken “sevebilir miyim izniniz olursa?” Demişti ve bize bakmıştı.

 

“Tabii ki” diyerek onay verdiğimde Berfu’ya eğilmişti ve “sen çok tatlısın ama” demişti. “Gözlere bak yeşiş yeşil. Maşallah Allah bağışlasın.”

 

“Çok teşekkür ederiz.”

 

Kadın yanımızdan ayrılırken “ödemeyi yapıp gidelim mi?” Diyen Barın’a kafamı sallayıp onay vermiştim ve alışverişi tamamlayarak market için yola koyulmuştuk.

 

“Açlık durumunuz ne? Yemek yiyelim mi marketten önce.”

 

“Ay, aslında çok iyi olur sevgilim.”

 

Barın direk arabanın yönünü değiştirdiğinde “ne yiyelim?” Demişti.

 

“Hamburger.”

 

“Of, uzun zamandır yemiyordum. Çok iyi gider.”

 

“Yemek yiyeceğimiz yere gelip, arabayı park ettiğinde içeri geçip yemek siparişi vermiştik ve beklemiştik.

 

Hamburger sonunda gelirken “çok güzel görünüyor!” Demiştim çedar peynirli hamburgere ve patatese bakarken.

 

“Ağzını sil ağzını!” Dediğinde “aşkım dünyadaki en güzel şey ne biliyor musun?” Demiştim. “Patates kızartması.”

 

“Senin patates sevdan Mert’in sarma sevdası ile yarışır sanırım.”

 

Güldüğümde “kapışırız!” Demiştim ve yemeye başlamıştım.

 

Her patates yememde Barın bana şaşkınlıkla baktığında “ne ya?” Demiştim. “Neden öyle bakıyorsun?”

 

“O kadar iştahlı yiyorsun ki sevgilim tok olan biri bile acıkır yanında.”

 

“E yesene o zaman.”

 

Barın hamburgerinden bir parça alırken Berfu’ya dönmüştüm ve patates vererek “al annecim” demiştim.

 

Berfu elimde duran patatesi alıp yemeye başladığında Barın’a dönmüştüm ve dönmem ile ağzıma sıkıştırılan patatese bakmıştım.

 

Patatesi iştahla yerken “çok güzel!” Demiştim ve bana gülümseyerek bakan Barın’a bakıp “noldu?” Demiştim.

 

“Hiç. Sadece uzun zaman üstüne seni bu kadar mutlu gördüm. Bu yüzden ise yüzüne bakıp, gülüşünü ezberlemek istiyorum.”

 

Sözlerine kalbim hızlanırken “seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?” Demiştim.

 

“Ben daha çok…” derken elimi tutmuştu ve üstüne sıcak dudaklarını bastırmıştı.

 

Hem sohbet edip hemde yemek yemeye devam ettiğimizde market alışverişi için yola çıkmıştık.

 

Markete gelip, arabadan indiğimizde Berfu’yu kucağıma almıştım ve market arabasının ön kısmına yerleştirerek alışverişi yapmaya başlamıştık.

 

Alışveriş arabasını doldurduğumuzda “aşkım kerevizi de al” demiştim tam karşısında duran kerevizi göstererek. Barın kerevizi arabaya koyarken “başka bir şey kaldı mı?” Demişti.

 

Elimde duran alışveriş listesine son kez baktığımda “yok…” demiştim. “Her şeyi aldık. Zaten en önemlisini geldiğim gibi almıştım.”

 

“En önemlisi mi?”

 

Kafamı sallarken “yaprak sarma yapacağım. Bu yüzden ise üzüm yaprağı aldım.” Barın gülümserken “Mert’i en hassas noktasından vuracaksın yani?” Demişti.

 

“Sadece herkesin sevdiği bir şeyi yapmak istiyorum o kadar.”

 

“Mesela Beril cevizli kereviz mezesini çok sever. Mert zaten sarmacı. E ben patatesci… tabii bu sefer beşamel soslu bir patates yapmayı düşünüyorum.” Barın güldüğünde “peki ben?” Demişti. “Benim içinde bir şey düşündün mü?”

 

“Sen yemekten ziyade tatlı seviyorsun bu yüzden ise sana Kozalak tatlısı yapacağım.”

 

“Vay! Yılbaşı temasından eksik kalmıyoruz bakıyorum.”

 

“Asla.” Barın güldüğünde “menü olarak güzel seçimler yapmışsın sevgilim. Ayrıca tatlı için sabırsızlanıyorum.”

 

“Daha Ece, Erhan ve Ferda Annenin sevdikleri var.”

 

Barın beni kendine çektiğinde “senin gibi birini bulduğum için çok şanslıyım sevgilim” demişti ve sıkıca sarılarak yüzümü göğsüne gömmüştü.

 

Barın’dan ayrılıp burnuna işaret parmağımı vurduğumda “o konuda sen mi daha şanslı ben mi acaba?” Demiştim ve önüme dönerek “gidelim” demiştim. “Daha bir dünya işimiz var.”

 

Barın arabayı sürmeye başladığında “prensesim” demişti. “İstediğin bir şey var mı babacığım?”

 

Berfu reyonlara kafasını çevirdiğinde işaret parmağını kaldırarak “çikolata” demişti.

 

Gülümserken “normalde sağlıksız Berfu Hanım!” Demiştim saçlarını düzenleyerek “ama bugüne özel alalım.” Çikolata reyonuna ilerleyip Berfu için yiyebileceği bir çikolatayı seçtiğimde eline vermiştim ve “al bakalım annecim” demiştim.

 

Berfu büyük bir mutluluk ile çikolatayı aldığında kasaya doğru ilerlemiştik ve sonunda ev için yola çıkmıştık.

 

Eve gelip üstümü değiştirdiğimizde Barın ile kahvelerimizi içmiştik ve Berfu’yu yıkayarak yatırmıştık.

 

Barın, Berfu’nun saçlarına öpücük kondururken “mis kokulum…” demişti ve geri çekilerek “iyi uykular babacım” demişti.

 

“Çok yoruldu.”

 

“Ama çokta eğlendi. Hatta eğlendik.”

 

Barın’a baktığımda “artık yavaş yavaş geçsek mi mutfağa Barın Bey?” Demiştim.

 

Barın beni döndürüp sırtımı göğsüne bastırdığında sarılmıştı ve yürütmeye başlayarak Berfu’nun odasından çıkarmıştı.

 

“Barın düşeceğiz!” Diyerek güldüğümde Barın omzuma öpücük kondurmuştu ve “izin vermem merak etme!” Demişti.

 

Beraber mutfağa geldiğimizde poşetteki malzemeleri tezgaha yerleştirmeye başlamıştık.

 

Barın mutfakta olan televizyondan kısık seste bir şarkı açarken yanıma gelmişti ve “ilk ne yapıyoruz?” Demişti.

 

“Sarma.”

 

“Umarım ben sarmayacağım.”

 

“Yok sen yanımda dursan yeter. Hem sen zaten beceremezsin.”

 

“Ben mi?” Kafamı sallarken “denerim.” Demişti. “Hem neden yapamayacağım ki?”

 

“Yok artık sevgilim.”

 

“Ne var? Denesem nolur ki?”

 

“Elini boşuna bulaştırma diye söyledim.”

 

“Sen cidden yapamayacağımı düşünüyorsun sanırım?”

 

“Düşünmüyorum Barın, biliyorum. Tamam erkekler yemek yapar ama sarma değil ve bu özellikle üzüm yaprağı ile yapılansa.”

 

“Şu an resmen açık açık yapamazsın diyorsun bana ve ben bunun altında kalmam küçük hanım!”

 

“Peki, ben o zaman iç harcını hazırladığımda sar bakalım. Dediğin gibi marifetli misin görelim.”

 

“Bekliyorum.”

 

Tezgaha ilerlediğimde gerekli olan malzemeleri açığa çıkarmıştım ve iç harcını yapmaya başlamıştım.

 

Soğanları doğrayıp ocağa aldığımda sırasıyla kuş üzümünü, fıstığı da alıp kavurmuştum ve diğer gerekli olan malzemeleri ilave ederek su eklemiştim ve kapağını kapatarak yapacağım diğer yemekler için hazırlık yapmaya başlamıştım.

 

Barın televizyonda başlayan şarkının sesini biraz açıp yanıma ilerlediğinde arkama geçmişti ve şarkıyı mırıldanmaya başlamıştı.

 

Kimseyi görmedim ben

Senden daha güzel

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha özel

 

Gülerek Barın’a hafif döndüğümde “Barın…” demiştim ve utanarak önüme dönmüştüm.

 

Arkadan bana tamamen sarılıp, dudaklarını kulağıma değdirdiğinde tekrardan şarkıyı söylemeye devam etmişti.

 

Kimselere de bakmadım

Aklımdan geçen

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha güzel

 

Parmakları belimi kavrarken çok kısa bir süre şarkıyı söylememişti ve yan tarafıma geçerek tezgaha yaslanmıştı ve bana bakmıştı.

 

Sana nerden rastladım?

Oldum derbeder

Kendimi sana sakladım

Senden daha güzel

 

Parmakları bu sefer kolumda gezindiğinde artık tamamen ona bakmıştım ve diğer kısmını da onunla birlikte söylemiştim.

 

Kimseleri de takmadım

Ölsem değişmem

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha güzel (oh)

 

Senden daha güzel (oh)

Senden daha güzel (oh)

Senden daha güzel

 

Barın’a yaklaşıp dudaklarına öpücük kondurduğumda “neden bu kadar romantiksin acaba?” Demiştim.

 

Barın tekrardan parmaklarını belime doladığında beni yavaş yavaş adımlar ile sırtım tezgaha gelecek şekilde döndürmüştü.

 

“Bilmem ki. Bunu aslında bende kendime çok soruyorum biliyor musun? Çünkü, ben böyle değildim. Sen beni çok değiştirdin Almila Akay.”

 

“Almila Soylu.” Dudaklarına fısıldadığımda “ben Almila Soylu’yum.” Demiştim.

 

Barın derin bir gülümseme ile bana baktığında gamzelerine bakmıştım ve tam o kısma bir öpücük kondurmuştum.

 

Hafif ön tarafa eğilip arkadan bir şey aldığında ona bakmıştım ve sonra ise yüzümün hizasına getirdiği kırmızı güle.

 

Kimseyi görmedim ben

Senden daha güzel

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha özel

 

Gülerek çiçeği elinden aldığımda “teşekkür ederim…” demiştim. “Ama suyun içinden aldığın bu çiçeği yerine geri koyalım olur mu? Solmasın.”

 

Barın benden uzaklaşıp yerine yerleştirmem için işaret verdiğinde önüme dönmüştüm ve çiçeklerin arasına geri koymuştum.

 

Ona dönerek “evet!” Dediğimde “gel bakalım…” demiştim ve masayı göstermiştim. “Görelim marifetlerini.”

 

Barın kendinden emin bir şekilde masaya oturduğunda bende oturmuştum ve “hadi sar…” demiştim.

 

Üzüm yaprağını önüme alıp sarmaya başladığımda Barın’a kaçamak bakışlar atmıştım ve sarmaya devam etmiştim.

 

Ben on tane sardığımdan Barın’a bakmıştım ve “aşkım ne yaptın sen?” Demiştim.

 

Üzüm yapraklarını yan yana koyup kocaman bir sarma sardığında “tek bir tane yiyip doymayı düşünüyorsun herhalde?” Demiştim.

 

Barın sarmaya ve daha sonra ise bana baktığında “Mert’in ağzına anca girer bu!” Demişti. “Ona özel sardım yani. Yoksa incecik sarardım…” sardığım sarmalara baktığında “senin gibi.” Demişti.

 

Güldüğümde “aşkım sen bırak olur mu?” Demiştim. “Hatta sen ne yap biliyor musun Berfu’yu kontrol et.”

 

Barın göz devirerek masadan kalktığında “al senin olsun!” Demişti. “İstemiyorum sarmak.”

 

Gülmemek için kendimi tuttuğumda Barın gitmişti ve bende sarmaya devam etmiştim.

 

Bir süre sonra sarma işim bittiğinde pişmesi için ocağa yerleştirmiştim ve uzun zamandır gelmeyen Barın’a bakmak için mutfaktan çıkmıştım.

 

Oturma odasında olmadığı gördüğümde yatak odasına gitmiştim ve içeri girmiştim. Yatağın boş olduğunu gördüğümde “Allah Allah nerede bu ya?” Demiştim ve bu sefer Berfu’nun odasına yönelmiştim.

 

İçeri girip şok olduğum manzara ile Barın ve Berfu’ya baktığımda yavaşça içeri girip kapıyı kapatmıştım.

 

Barın, Berfu’nun yanına kıvrılmıştı ve uyumuştu. Berfu ise babasının baş parmağını tutmuştu ve uykusuna devam etmişti.

 

Manzara gülümsememe sebep olurken ikisini izlemiştim.

 

Barın, Berfu için ayarlanabilir yatak yaptırmıştı ve bu sayede istediğimiz şekilde ayarlayabiliyorduk.

 

“Belli oldu ayarlanabilir yatağı neden yaptırdığı.” Telefonumu çıkarıp ikisinin fotoğrafını çektiğimde yavaşça odadan çıkmıştım ve mutfağa geri dönerek akşam için hazırlık yapmaya devam etmiştim.

 

“Bitti…” kereviz mezesinin üstüne son cevizi yerleştirdiğimde “bitti ama bende bittim!” Demiştim ve mutfaktan çıkarak masayı kurmuştum. Son dokunuş ile mumları yerleştirdiğimde “burası da bitti” demiştim ve odaya geçmiştim.

 

Üstümü çıkartıp banyoya girip üstüme sinen kokuyu giderdiğimde hazırlanmıştım ve makyaj yapmak için masaya oturmuştum.

 

Kapı açılıp Barın içeri girdiğinde “aşkım uyumuşum ya!” Demişti ve yanıma gelerek saçıma öpücük kondurmuştu. “Bitti mi her şey.”

 

“Bitti sevgilim. Şimdi ise hazırlanıyorum.”

 

“Özür dilerim. Yardım edemedim.”

 

“Önemli değil sevgilim. Hem gördüğüm manzara bana yardım etmenden çok daha değerli. Berfu ile o kadar güzel uyuyordunuz ki. Fotoğrafınızı bile çektim.”

 

“Kızımın güzel kokusu beni resmen uyutmuş!” Güldüğünde “çok güzel görünüyorsun” demişti.

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Bende o zaman hazırlanmaya gidiyorum.”

 

“Tamam sevgilim. Sen hazırlan sonra ise Berfu’yu giydiririz.”

 

Barın kıyafet odasına gidip üstünü değiştiğinde yanıma gelmişti ve “ben hazırım” demişti.

 

“Ah siz erkekler. Ne güzel hemen hazırlanıyorsunuz.”

 

“Bebeğim sende sadece üstünü giyseydin. Hazırlanmana gerek var mı sence? Sen makyajsız bile çok güzelsin.”

 

“Sen yılın son günü beni utandırmak için yemin ettin sanırım.”

 

“Öyle mi yapıyorum?”

 

“Ne yapıyorsun?”

 

“Ne demek ne yapıyorum. Utandırıyorum!”

 

“İşte bende onu diyorum ya sevgilim! Utandırıyorsun.”

 

“Ben mi?”

 

Beynim yanarken “dur bir dakika ne diyoruz biz böyle?”

 

Barın güldüğünde “seni utandırmak hoşuma gidiyor.” Demişti ve dudağıma öpücük kondurarak geri çekilmişti.

 

“Rujumu süreceğim. Beni daha öpmezsen çok sevinirim.”

 

“Öpeceğim.”

 

“Rujumu sürdükten sonra öpemezsin!”

 

“Öperim.”

 

“Öpemezsin.”

 

“Öperim ve o ruju bozarım.”

 

“Bozamazsın!”

 

“Görürsün!”

 

Güldüğümde ağlama sesi gelmesi ile “Berfu…” demiştim. Barın odadan çıkıp Berfu’nun yanına gittiğinde aynada kendime son kez bakmıştım ve “hazırım!” Demiştim.

 

Beril’i arayıp, her şeyin hazır olduğunu söylediğimde gelmek için yola çıktıklarını söylemişti.

 

Telefonu kapatıp bu sefer Erhan’ı aradığımda “efendim yenge?” Demesi üzerine “umarım yola çıkmışsınızdır?” Demiştim soru sorarcasına.

 

“Yenge ben evdeyim; ama annem çıktı.”

 

“Sen neden evdesin Erhan? Bugün hep birlikte olacaktık!”

 

“Yenge Mert ile bir araya gelmemek hepimiz için daha iyi olur bence. Hem Ece…” durup güçlü bir nefes verdiğinde “Mert, ben oradayken Ece’ye rahat vermez yenge. Bu yüzden ise ben gelmeyeyim. Yılınız güzel geçsin.”

 

“O kadar hazırlık yaptım Erhan.” Sesimde bariz bir hayal kırıklığı oluşurken “hem herkesin sevdiği yemeklerden yapmıştım ben” demiştim.

 

“Yenge…”

 

“Erhan, lütfen. Lütfen gel. Sensiz yarım kalır ailemiz. Yengen için gelemez misin? Hem bak söz veriyorum hiçbir sorun çıkmayacak. Çok iyi biliyorsun ki bu aralar bizimde Mert ile aramız iyi değil; ama bak buna rağmen geliyor.”

 

Kısa bir sessizlik olurken “peki…” demişti.

 

“Erhan, sen dünyanın en iyi kayınbiraderisin!”

 

“Ay! Yenge ya deme öyle!”

 

“Tamam tamam demeyeceğim merak etme.” Güldüğümde “hadi çabuk gel!” Demiştim.

 

“Tamam hazırlanıp geliyorum.”

 

Telefonu kapattığımda odadan çıkmıştım ve oturma bölümüne giderek prenses elbisesi ile oynayan Berfu’yu görmüştüm.”

 

“Annecim…” Berfu “anne!” Diyerek bana doğru koştuğunda “prensesim!” Demiştim ve kucağıma alarak öpmüştüm.

 

Yanağı ruj olurken gülmüştüm ve silerek çalan kapıyı açmak için ilerlemiştim.

 

Kapıyı açtığımda Beril ve Mert’i gördüğümde “hoşgeldiniz…” demiştim.

 

“Hoşbulduk.” Beril bana sarılırken “Ece nerede?” Demiştim.

 

“O gelmek istemedi.” Mert bana bakarken “nasıl ya!” Demiştim üzülerek. “Ne demek gelmedi.”

 

“Israr ettik kuzum; ama gelmek istemedi. Bizde bu yüzden üstelemedik.”

 

Üzüldüğümü belli ederken “Erhan ve Ferda Hanım geldi mi?” Demişti Mert.

 

“Şey…” Mert’e baktığımda “yoldalar!” Demiştim birden. “Bir aksilik oldu. Yani…” ne diyeceğimi bilemezken “arabanın lastiği patlamış. Bu yüzden ise biraz geç gelecekler.”

 

“Anladım.” Mert içeri geçerken telefonu elime almıştım ve Ferda Hanım’ı aramıştım.

 

“Ne oluyor kuzum?”

 

Sessiz olması için işaret verirken “Alo?” Sesini duymam ile “Ferda Anne!” Demiştim sessizce. “Senden küçük bir ricada bulunabilir miyim?”

 

“Tabii kızım.”

 

“Bize biraz geç gelebilir misin? Hatta bir saat kadar.”

 

“Neden ki?”

 

Planımı anlattığımda “seve seve!” Demişti Ferda Anne gülerek. Beril bana bakıp sırıttığında “kusura bakma lütfen” demiştim.

 

“Bunun kusuru olmaz kızım. Hem bende yılbaşı hediyesi almak istiyordum herkese ama günüm çok yoğun olduğunu için fırsat bulamamıştım. Benim içinde bu fırsat çok iyi olur.”

 

“Çok iyi o zaman. Ben şimdi kapatıp hemen Erhan’ı arıyorum.”

 

“Tamam kızım görüşürüz.”

 

“Görüşürüz Ferda Anne.”

 

Beril bana bakıp “çok fenasın!” Dediğinde omuz silkmiştim ve “sevenleri kavuşturmak sevaptır derler!” Diyerek Erhan’ı aramıştım ve sonra ise Beril’in koluna girerek içeri geçmiştik.

 

Erhan’dan;

 

Arabaya binip istemeyerek de olsa abimlerin evi için yola çıktığımda bir yanım da Ece’yi göreceğim için heyecanlıydı.

 

Çok özlemiştim.

Hatta içim içimi kemirecek kadar.

 

Yolda ilerlerken telefonumun çalması ile arayan kişiye bakmıştım ve yengemin adını görmem ile aramayı cevaplandırmıştım.

 

“Efendim.”

 

“Mert’lerin evine doğru güzergahını değiştir bakalım.”

 

“Yılbaşı felaket ile sonuçlansın diye sanırım.”

 

“Hayır Erhan’cım. Mert ve Beril geldi ama Ece gelmedi. Daha doğrusu gelmek istememiş. Bu yüzden ise evde şu an. Mert’ler geldiğinde sizin nerede olduğunuzu sordu ve bende arabanın lastiğinin patladığını bu yüzden ise ikinizin birazcık gecikeceğini söyledim.”

 

“Ama annem çoktan size yaklaşmıştır. Hatta gelmiştir bile.”

 

“Hayır Erhan’cım ben o işi hallettim! Ferda Annem birazcık geç gelecek. Artık siz onu ayarlarsınız bir şekilde. Sen şimdi Ece’nin yanına gidiyorsun ve bir saat bile olsa beraber vakit geçiriyorsunuz.”

 

“Yenge sen çok iyisin biliyorsun değil mi?”

 

“Biliyorum.”

 

“Seni sevdiğimi de biliyorsundur o zaman.”

 

“Biliyorum.”

 

“Canım yengem!”

 

“Ay, lütfen sus artık! Bir saniye bile önemli senin… pardon sizin için. Hadi görüşürüz.”

 

“Görüşürüz.”

 

Telefonu kapatıp Ece’ye doğru yola çıktığımda sabırsızlıktan içim içimi yiyordu.

 

Evin önüne gelip arabayı park ettiğimde evin kapısına koşarak gitmiştim ve zile basmıştım.

 

Birkaç çalışta kapı açılırken Ece beni görmüştü ve “Erhan?” Demişti.

 

“Ece…”

 

Ona doğru ilerleyip sıkıca sarıldığımda “sevgilim…” demiştim.

 

“Erhan…” küçük bedeni ile beni sarmaladığında “çok özledim seni!” Demişti.

 

“Bende sevgilim, bende.”

 

“Sen buraya nasıl geldin?”

 

Olan biteni anlattığımda “Almila Abla…” demişti gülümseyerek. “Nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.”

 

“E beni içeri almaya başlayarak ona teşekkür etmiş olursun bence!”

 

Güldüğünde “gel…” demişti ve elimden tutarak beni çekiştirmişti.

 

Özleminden yanıp tutuştuğum için Ece’yi kendime doğru çekip dudaklarını dudaklarım ile birleştirdiğimde Ece parmaklarını enseme kenetlemişti.

 

Parmaklarım belini kavrarken dudaklarım boynunu hedef almıştı ve “seni çok özledim…” demişti.

 

Ece bana sarılırken “bende seni özledim…” diyerek kendine bana iyice kenetlemişti.

 

Ece’den ayrılıp koltuğa doğru ilerlettiğimde “iyi misin?” Demiştim.

 

“İyiyim. Şu an çok iyiyim.”

 

Gülümsediğimde “mutlu yıllar sevgilim…” demiştim.

 

“Mutlu yıllar sevgilim.”

 

Parmaklarımızı birbirine kenetlediğinde “abim öğrenirse bizi öldürür!” Demişti gülerek.

 

“Seni gördükten sonraki ölüm benim için şereftir güzelim.”

 

Parmakları dudaklarımı bulurken “sakın bir daha böyle bir şey söyleme!” Demişti. Gözleri dolarken ona yaklaşmıştım ve “ağlama!” Demiştim. “Neden ağlıyorsun ki şimdi?”

 

“Erhan ben sensiz bir gün bile geçirmek istemiyorum! Seni çok seviyorum ve ömrümün diğer günleri seninle olsun istiyorum! Abim… abim ne kadar daha buna devam edecek hiç bilmiyorum.”

 

Ece’yi sıkıca sarmalarken “her şey düzelecek” demiştim. “Hemde her şey.”

 

“Düzelmeyecek.Abim çok inatçı!”

 

“Gel…” diyerek ona kucağıma oturttuğumda “ben seni çok seviyorum tamam mı?” Demiştim. “Sende beni seviyorsun. Eğer iki insan birlikte olmak istiyorsa buna kimse engel olamaz. Hemde hiçkimse. Bak Barın ve Almila’ya aralarında koca bir ihanet vardı; ama buna rağmen mutlular ve çocukları var. Yani aşka hiçbir şey engel değil güzelim.”

 

Ece birden ellerini yanaklarıma sabitlerken dudaklarıma uzanmıştı ve beni sertçe öpmüştü.

 

Parmaklarım bedenini işgal ederken “bence durmalıyız…” demiştim dudaklarına fısıldayarak.

 

“Durmak istemiyorum ki.”

 

Son cümlesi tüm engelleri aramızdan kaldırırken bedenlerimiz yanmıştı ve bir bütün olmuştuk.

 

Seni seviyorum Ece.

Seni her şeyden çok seviyorum sevgilim.

 

Almila'dan;

 

Gülerek sohbet muhabbet etmeye devam ettiğimizde ayağa kalkmıştım ve “ben su içip geliyorum.” Demiştim ve mutfağa giderek su içmiştim.

 

İçtiğim bardağı makineye koyarken telefonumun çalması ile arayan gizli numaraya bakmıştım ve açarak “kimsiniz?” Demiştim.

 

“Bunun bedelini ödeyeceksin Almila Soylu!”

 

“Kimsin?”

 

“Babam senin yüzünden hastanelik oldu! Bu da yetmezmiş gibi o Berna denilen kadın babamı polise şikayette bulunmuş. Şu an tedavisinin bitmesini bekliyorlar. Sonra ise mahkemeye çıkacak!”

 

“Peki, bu durumda ben sana nasıl yardımcı olabilirim?” Düşünür gibi bir ses çıkardığımda “ha anladım şimdi!” Demiştim gülerek. “Rica ederim ne demek! Bu tarz insanları hapise sokmak için bundan sonra elimden gelen her şeyi yaparım. Hatta daha iyisini yaparım. Lafı bile olmaz gerçekten. Umarım ömür boyu hapiste çürür.”

 

“Bedelini elbet ödeyeceksin. Dua et babam sana bir şey yapmamamız için yemin ettirdi; ama sana sözüm olsun ileride beni hatırlayacaksın.”

 

Sırıtarak kafamı iki yana salladığımda “size de mutlu yıllar!” Demiştim dalga geçercesine.

 

Telefonu yüzüne kapatıp derin bir nefes alıp verdiğimde içeri giren Mert’e bakmıştım.

 

Yanından tam geçecekken “Almila…” dedi bana seslenerek. Bakışlarım ona değmezken “bugün yılbaşı Mert…” demiştim sakin bir ses tonuyla. “Bugün seninle tartışmaya girmek istemiyorum. Lütfen, sonraya bırak azarlama işini.”

 

Tam adım atacakken tekrardan bana seslenmesi ile ona dönmüştüm ve tam karşısında durmuştum.

 

“Oturalım mı biraz?” Masayı işaret ederken Mert önden ilerlemişti ve sandalyeye oturarak “otur lütfen” demişti.

 

Tam karşısındaki yerini alırken “bana bakmayacak mısın?” Diyerek gözlerime baktığında ona bakmıştım ve “efendim?” Demiştim.

 

“Bugün yılbaşı Almila ve ben bu yılbaşında seninle konuşmak istedim. Çünkü, yeni yıla girerken söyleyeceklerim içimde kalmasın istedim.”

 

Sandalyeye yaslandığımda ona bakmıştım ve “haklısın Mert!” Demiştim. “Bu konuda hata yaptım.”

 

“Yapmadın.”

 

“Anlamadım?” Şaşırarak ona baktığımda anlamadığımı düşünerek yüzünü incelemiştim.

 

“Yapmadın Almila.”

 

“Sen ciddi misin?”

 

“Almila bak biliyorum seni üzdüm; ama üzmemin amacı tamamen sana kırgınlığımdandı. Çünkü, ben seni yengeden ziyada bir kardeş gibi görüyordum ve sen sevdiğim kızı başka birine ayarlamaya çalışınca kırıldım, üzüldüm. Çünkü, ben Beril için senin yerini Barın’a bile söylemedim! Sevdiğim kız için kardeşimin gözlerimin önünde erimesini seyrettim! Bu yüzden ise bana bunu yapmana kendime yediremedim.” Kafasını iki yana salladığında “Ben bunca zaman beni yanlış tanıdığını düşündüm. Beni farklı biri olarak gördüğünü düşündüm; ama…” bu sefer de güçlü bir nefes verdiğinde “ama sende haklıydın Almila. Biz sana yalan söyledik. Hemde çok büyük ve affedilmesi çok zor olan bir yalan söyledik ve biz bu hayatı yaparken ben gerçekleri biliyordum ve seni kardeşim olarak görmeme rağmen bunu senden sakladım!” Gözünden yanağına bir damla yaş düşerken “ama bu süre zarfında sana yalan söylediğim her an kendimi suçladım ben! Mert, sen bunu kardeşin gibi gördüğün birine nasıl yaparsın dedim! Hem Barın’ı hem kendimi deli gibi suçladım.” Gözündeki yaşı silerken “Barın benim her şeyim Almila. Canımdan bir parça! Ona da bunu yapamazdım. Ona… ona ihanet edemezdim ki. Etseydim kendimi bu sefer bu yüzden suçlardım! Kendimden delicesine nefret ederdim! Arada kaldım! İkiniz arasında kaldım ve sana büyük bir hata yaptım.”

 

“Mert…”

 

“Lütfen, lütfen beni susturma Almila. Çünkü, ben bir salağım! Seni anlamamak için çok çabalayan, sana yaşattığımız büyük ihanetten sonra bile sende suç bulmak için çabalayan bencil biriyim!”

 

“Böyle söyleme.”

 

“Sana yaşattıklarımızdan sonra benimde Barın gibi ihanet için Beril’le sevgili olduğumu düşünmen gayet doğaldı! Belki… ilk zamanlar amacımız böyleydi ama ikimizde daha ilk başından bu ihanet fikrini aklımızdan atmıştık. Aşklarımıza sahip çıkıp, size odaklanmıştık; ama sen bunu bilemezdin Almila. Bu yüzden ise onun iyiliğini düşünmen doğaldı! Bunca olaydan sonra Beril mutlu olsun demen doğaldı; ama ben bunu anlamak istemedim. Seni suçlamak bana daha kolay geldi çünkü! Kendimden nefret ediyorum! Sana bunu düşündürecek bir hata yaptığım için kendimden nefret ediyorum ben!”

 

“Mert…” olduğum yerden kalkıp Mert’in yanına gittiğimde yanında duran sandalyeye oturmuştum ve ona dönerek elinden tutmuştum.

 

“Lütfen kendini suçlama Mert! Bunu yapma.”

 

“Biz, Beril ile ilişkimizi sürdürdüğümüzü senden sakladık! Bu da yetmezmiş gibi senden gizli evlenip, karşına çıktık! Oysaki o an orada olmak en çok senin hakkındı. Ben bu konuda bile kendimi affedemiyorum.”

 

“Bende hatalıyım Mert! Ne olursa olsun Beril kendi kararlarını kendi verecek yaşta. Benim onun hayatına kim olursam olayım karışma hakkım yoktu! Senden ayırmaya zorladım onu ben. Bunu yaptım ve buna hakkım yoktu! Cüneyt ile…” kendimden bir kere daha nefret ederken “ben Beril’i o şerefsize yapmaya çalıştım Mert! Buna hakkım yoktu! Beril istemediğini söylediği halde onu zorladım ben. Benim buna hakkım yoktu, yoktu, yoktu! Oysaki sen Beril için benim yerimi bile söylememiştin! Bende seni böyle biri olarak düşündüğüm için hatalıyım. Senin yerine Cüneyt’i iyi biri zannettiğim için hatalıyım

 

Ağlamaya başladığımda “bilemezdin!” Demişti. “O adamın şerefsiz biri olduğunu bilemezdin Almila! Derin ile işbirliği içerisinde olduğunu bilemezdin! O… o şerefsiz yardıma en ihtiyaç duyduğun bir anda geldi ve sana destek oldu. Yaralarını sarmaya çalıştı ve sardı da. Sen onun iyi biri olduğunu sandın ve Beril için en iyisini olduğunu düşündün. Arkadaşının iyiliğini düşündün.” Kafasını iki yana salladığında “bunu bilemezdin!” Demişti tekrardan.

 

Kalbim sızlarken “ bana bak…” demişti. Ona bakmezken beni kendine çevirmişti ve “en büyük suç bizim! Duydun mu beni?” Demişti. “Bu olan olayların hepsi bizim suçumuz!” Yanağımda olan yaşları silerken “sen benim hem kardeşim hem yengemsin!” Demişti. “Ve ben yengemi çok özledim! Ben kardeşimi çok özledim!”

 

Mert’e doğru atılıp sıkıca sarıldığımda “özür dilerim…” demişti. “Her şey için özür dilerim Almila! Barın ile sana yaşattıklarımız için özür dilerim!”

 

“Bende özür dilerim Mert. Beril ile seni ayırmaya çalıştığım için özür dilerim! Beril’e seçenek sunduğum için özür dilerim!”

 

Benden ayrılıp güldüğünde bende gülmüştüm ve “eskisi gibi miyiz?” Demiştim.

 

“Eskisinden çok daha iyiyiz.”

 

Yanağımdaki yaşı silerken gözlerim kapıya ilişmişti.

 

Barın ve Beril bize bakıyordu ve her ikisinin de gözleri kıpkırmızıydı.

 

“Buraya gelin çabuk!” Cümlem ile ikisi de bize ilerlediğinde arkamıza geçmişlerdi ve bize sarılmışlardı.

 

Dördümüz birbirimize sarılırken “yılbaşı kutlama zamanı gelmedi mi artık?” Demişti Barın.

 

Mert bizden ayrılırken “Erhan ve Ferda Hanım hâlâ gelmedi.” Demişti.

 

“Şey…” Mert bana göz kırparken Beril’e bakmıştı ve “benden ne saklıyorsunuz?” Demişti.

 

“Mert…”

 

“Lütfen düşündüğüm şey olmasın!” Birden ayağa kalktığında “düşündüğüm şey mi?” Demişti.

 

“Mert…” arkasını döndüğünde “lütfen, beni bir dinle!” Demiştim.

 

“Almila, bak lütfen susun!”

 

“Ama neden?”

 

“Ne demek neden?” Sinirden güldüğünde “ne demek neden ya?” Demişti. “Erhan bu! Arkadaşlar…” hepimizin yüzüne baktığında “bildiğimiz Erhan!” Demişti.

 

“Affetmiştik ama…” Beril sessizce cümlesini kurarken “bebeğim!” Demişti Beril’e dönerek. “Affetmiş olmamız ona kardeşimi emanet edeceğim anlamına gelmez değil mi? Benden bunu yapmamı istemeyin! Ece’yi Erhan’a emanet edemem. Üzer! Ece’yi üzer.”

 

“Erhan’sız Ece daha çok üzülüyor Mert. Farkında değil misin?” Barın cümlesini kurarken devamını ben getirmiştim.

 

“Ece’ye baksana! Mutsuz. Buraya gelmek bile istemedi. Erhan’dan sonraki Ece’ye, Erhan’la olan Ece’ye ve Erhan’sız olan Ece’ye dikkat ettin mi hiç?” Kafamı sallarken “Erhan’la gözlerinin içi gülüyor Mert! Erhansız ise yaşama hevesi elinden alınmış bir çocuk gibi.”

 

“Üzer.”

 

“Her ilişkinin inişli çıkışlı zamanları vardır. Kimse dört dörtlük ilişki yaşayamaz! Bunu bizden iyi kimse bilemez! Bırak akışına. Üzülür ama sevinirde. Hayatı yaşaya yaşaya öğrenir!”

 

“O benim her şeyim Almila. Ece üzülürse kahrolurum.”

 

“Şu an üzgün zaten Mert! Hemde çok üzgün. Sen böyle yapmaya devam edersen Ece’yi kendinden uzaklaştırırsın! Sonra ileride keşkeler ile yaşarsın! Kardeşinin gözlerinde sana karşı olan kırgınlığı her geçen gün hissedersin. Bırak… bırak hayatı yaşasın! Öğrensin. Hem ben Erhan’ın Ece’yi üzeceğini düşünmüyorum. Görmüyor musun ne kadar değişti!”

 

“Değişti cidden.” Beril beni onaylarken “Üzerse bile senden önce kulağını ben çekerim.” Demiştim. “Merak etme sen.”

 

“Bende çekerim.” Beril güldüğünde “Ben döverim.” Demişti Barın direk Mert’e bakarak. “Senden önce ben döverim!” Demişti.

 

“Benden zaman kalırsa eğer döversiniz!” Mert gülerken gözlerim dolmuştu ve “ne demek oluyor bu?” Demiştim. “Yani…”

 

“Kabul ediyorum yengecim.”

 

“Ciddi misin?”

 

“Evet; ama şimdiden uyarıyorum. Eğer kardeşimi üzerse olacaklardan ben sorumlu olmam! Ayrıca kabul etmem ikisini tamamen onaylayacağım anlamına gelmez! Sadece görüşebilirler o kadar. O da sırf Ece, Erhan’ın gerçek yüzünü elbet bir gün görür diye! Bundan eminim Ece, ileride haklı olduğumu görecek.”

 

“Emin olabilirsin ki hiçbir sorun olmayacak.”

 

“Aldım sözünü.”

 

“Al sözümü.”

 

Güldüğümde Mert’e ilerlemiştim ve sıkıca sarılarak “teşekkür ederim…” demiştim. Cümlemle eş zamanlı olarak kapı çalarken “ben bakarım!” Demiştim ve kapıyı açmıştım.

 

Ferda Hanım’a bakışlarım değerken “Erhan gelmemi istedi.” Demişti.

 

“Erhan nerede ki?”

 

“Birazdan gelecekmiş.”

 

“Gel Ferda Anne” dediğimde kenara çekilmiştim ve yer açmıştım. Elinde duran poşetleri kenara koyarken “hoşgeldin” diyerek gülümsemiştim.

 

“Hoşbuldum kızım.”

 

Ferda Anne içeri geçtiğinde tam kapıyı kapatacakken kapının biraz ileri doğru açılması ile gelen kişilere bakmıştım.

 

Erhan ve Ece’ydi.

 

Bakışlarım Erhan’ın kucağında olan Ece’ye değerken ne diyeceğimi bilememiştim.

 

Erhan bana bakıp içeri geçtiğinde kucağında olan Ece’yi indirme girişiminde bile bulunmamıştı.

 

Kapıyı kapatıp peşlerinden içeri koştuğumda bakışlarım ikisine bakan Mert’e dönmüştü.

 

“Kardeşimi kucağından indir Erhan.”

 

Erhan iyice diklenirken Erhan ileri doğru atılmıştı ve Ece’yi koltuğa yerleştirerek “ayağın çok acıyor mu?” Demişti.

 

“Ne oldu ayağına?” Mert endişeli bir ses tonuyla Ece’nin yanına ilerlediğinde “buraya gelirken ayağını burktu küçük hanım!” Demişti Erhan.

 

“Ya ne sinirleniyorsun Erhan bana! Keyfe mi burktum sanki! Abimin yanına yetişmek için burktum!”

 

“İyi de güzelim ben sana bağırmıyorum ki! Ayrıca abinin yanına zaten benimle gelecektin değil mi? Sen neden koşarak arabaya gitmeye çalışıyorsun ki? Baksana ayağını burktun! Sanki abin kaçıyordu!”

 

Ece burun kıvırırken “yük olacağımı tahmin edemedim beyefendi kusura bakma!” Demişti çemkirerek. “Ayrıca abim kaçmıyor tabii ki de; ama bizim konumuzun bir saniyesi bile önemli tamam mı? Ha, senin için öyle değilse bilemem tabii!”

 

Gülmemek için kendimi zor tutarken ikisini garip bir halde izleyen Mert’e bakmıştım ve iyice gülmemek için kendimi zorlamıştım.

 

“Sakın bir daha bunu söyleme küçük hanım! Sen bana yük değilsin. Ben seni ömür boyu sırtımda taşırım! Sen en ufak bir durumda bana böyle mi diyeceksin? Ayrıca senin kadar bende bu konuya önem veriyorum! Şüphen mi var?”

 

“Ne diyormuşum ben? Ayrıca şüphem yok!”

 

İkisi de farklı konuları tartışıyorlarmış gibi iki konuyu peş peşe sıralarken olayları anlamaya çalışan Mert’e bakmıştım.

 

“Bana yük olduğunu tabii ki! Ayrıca teşekkür ederim. Çok makbule geçti şüphenin olmaması!”

 

“Değil miyim?” Ece durduğunda “konudan konuya atlama lütfen!” Demişti. “İlk birini halledelim sonra diğerine geçeriz.”

 

“Değilsin! Sen bana nasıl yük olabilirsin ki güzelim? Bu mantıklı bir cümle mi sence? Ayrıca tamam öyle yaparız.”

 

“Durun!” Ferda Anne araya girerken “aklım karıştı. Bir konuda ilerleyin sadece!” Demişti.

 

Ece “tamam Ferda Teyzecim!” Derken “Ha ben mantıksız mıyım?” Demişti Erhan’a bakıp şaşırarak.

 

“Değil misin?”

 

“Değilim tabii!”

 

“Belli!”

 

“Yürü git şurdan Erhan!”

 

“Nereye gideyim güzelim? Karşı koltuğa mı?”

 

Beril güldüğünde Mert, Erhan ve Ece Beril’e bakmıştı ve yaşadıkları andan çıkarak “ay, pardon!” Demişti Ece.

 

Erhan ciddileşirken Mert ikisine bakmıştı ve “siz manyak mısınız be?” Demişti. “Ne kavga ediyorsunuz benim yanımda?”

 

“Ben kavga etmiyorum abi! O ediyor.”

 

“Ne, ne? Ben mi ediyorum?”

 

“Evet!”

 

“Yalan.”

 

“Ne yani Erhan ben yalancı mıyım?”

 

“Öyle demedim.”

 

“İma ettin ama!”

 

Mert bana gördün mü dercesine baktığında “susar mısınız?” Demiştim ikisine bakarak.

 

Ece bana sonra ise abisine baktığında “sustum” demişti.

 

Mert, Erhan’a dönerken “siz neden buraya gelmek için acele ettiniz?” Demişti.

 

“Seninle konuşmamız gereken bir konu var çünkü.”

 

“Öyle mi?” Erhan’a dikkatlice baktığında “dökül bakalım” demişti Mert.

 

Bakışlarım Barın’a dönerken Berfu ile ilgilenip bizi takmadığını görmüştüm. Ferda Teyze oğlunun arkasında durarak dikkatlice dinlerken Beril ve Ece olacakları bekliyor gibiydi.

 

Ayfer Teyze ise olayları çözmeye çalışırken ben ise kötü bir şey olmaması için dua ediyordum.

 

“Bak Mert. Tamam, sen Ece’nin abisinin. Onu korumak istiyorsun. Bunu anlıyorum ve sana hak veriyorum. Bende olsam olanlardan sonra benim gibi bir insana kardeşimi emanet etmezdim; ama sen ne dersen de bana ne yaparsan yap şunu bilmeni istiyorum ki ben Ece’ye aşığım! Onu çok seviyorum ve hayatımı onunla birleştirmek istiyorum. Bunu gözlerinin içine bakarak söylüyorum. Çünkü, korkum yok. Ben sevdiğim kadına sahip çıkamayacaksam ne anlamı kalır ki? Karşına geçip, ben kardeşini seviyorum diyemeyeceksem aşkımın ne anlamı kalır ki? Söyle bana ne anlamı kalır?” Ece’ye baktığında “o benim her şeyim…” demişti. “Kalbim, benliğim, kişiliğim, tüm hücrem. O benim yaşama sebebim. Beni bu dünyaya bağlayan kadın. Benim hayatımda sevdiğim kadın olarak annem vardı. Şimdi ise Ece’de var. Ben senin kardeşine aşığım Mert! Bana ne yapacağını önemsemiyorum bile ve bunu gözlerine bakarak söylüyorum. Kardeşini seviyorum.” Erhan derin bir nefes verirken “oh be!” Demişti. “Söyledim işte!” Mert’e tekrardan bakarken “istediğin kadar beni döv! Sesimi çıkartıp, karşılık bile vermeyeceğim.”

 

Bakışlarım Mert’e değerken ne söyleyeceğini merak etmiştim.

 

Mert, Ece’ye bakarken ona ilerlemişti ve dizlerinin üzerine çökerek Ece’nin elini tutmuştu.

 

Ece, Mert’e bakarken “özür dilerim…” demişti. “Sana karşı çıktım ve evden çıkarak buraya geldim. Hemde Erhan ile. Seni hayal kırıklığına uğrattım.”

 

“Evet, öyle yaptın.”

 

Şaşkınlıkla Mert’e bakarken hepimiz ona dönmüştük.

 

Barın bile Mert’in yanına gelirken Mert gülmüştü ve “evden çıkarak hayal kırıklığına uğrattın beni Ece; ama sevgine sahip çıkarak, karşıma çıkma cesaretinde bulunduğun içinde senle gurur duydum.”

 

Ece gülümseyerek Erhan’a ve sonra ise abisine baktığında Mert elini öpmüştü ve “sen benim küçük kardeşimsin…” demişti. “Canımsın, ailemsin, sırdaşımsın, arkadaşımsın.Ben seni bunlara rağmen hep küçük bir çocuk olarak gördüm. Ailemizden sonra benim sorumluluğumda olan küçük bir çocuk ve sen kaç yaşına gelirsen gel hep benim küçük kardeşim olarak kalacaksın. Hani… anne babanın gözünde hiçbir çocuk büyümez ya? Sende benim için öylesin ve hep öyle kalacaksın; ama…” yanağından akan yaşı sildiğinde “ama hayatında birinin olacağını düşünmek istemedim. Çünkü, ben hep kanatlarımın altında olacağını düşündüm.

Buna inandırdım kendimi! Oysaki bir gün büyüyeceğini kendime hatırlatmam gerekiyordu.Bunu yapmam gerekiyordu!”

 

“Abi…”

 

“Sen büyüdün güzelim kardeşim. Büyüdün ve aşık oldun. Bu en doğal hakkın. Aşık olman, sevmen, sevilmen senin bu dünyadaki en büyük hakkın.”

 

Ayağa kalktığında Ece’nin elinden tutmuştu ve onu dikkatlice kaldırarak Erhan’a dönmüştü.

 

Erhan tam karşısına geçerken Mert, Erhan’a uzanmıştı ve elinden tutarak kardeşinin elinin üstüne koymuştu.

 

Yanağımdan akan yaşa engel olamazken “kardeşim benim her şeyim…” demişti. “O bana ailemden emanet. Ailem Ece’yi önce Allah’a sonra ise bana emanet etti Erhan. Şimdi ise ben Ece’yi önce Allah’a sonra ise sana emanet ediyorum. Kardeşimi üzme ve onu çok sev. Hatta benden çok daha fazla sev. Ece benim için hâla bahçede koşan o minik kız çocuğu; ama buna rağmen ne olursa olsun büyüdüğünü ve sevdiğini, sevildiğini de aklımdan çıkarmamam gerekiyor.”

 

Erhan , Ece’nin elini sıkıca tutarken “kardeşini çok seveceğim Mert. Onu üzmeyeceğim ve her anını mutlu geçirmesi için çabalayacağım. Sana söz veriyorum gözünden tek bir yaş bile akmayacak.”

 

“Abi…” Ece, Mert’e dönerek sıkıca sarıldığında “seni çok seviyorum…” demişti ağlayarak.

 

“Bende güzel kardeşim, bende.”

 

“Of yeter bu kadar duygusallık gerçekten! Ben çok acıktım ve şu an şu sofrada olan her şeyden doyasıya yemek istiyorum!” Beril mızmızlanırken “haklı benim yengem!” Demişti Barın onaylayarak. “Bende acıktım ve karımın yaptığı mükemmel yemeklerden yemek istiyorum.”

 

“Ben özellikle yaprak sarma yemek istiyorum.” Ferda Anne sofraya bakarken “ne yaprak sarma mı?” Demişti Mert gözlerini fal taşı gibi açarak. “Yenge sarma mı yaptın bana?” Kafamı sallarken “evet” demiştim. “Yaptım.”

 

Mert olduğu yerde aşağıya eğilirken “Allah’ım sarma var!” Demişti.

 

Barın, Mert’i ensesinden tutarak ayağa kaldırdığında “kalk be şurdan!” Demişti. “Şu an dramayı hiç çekemem! Zaten acım. Bir saniyeye bile tahammülüm kalmadı!”

 

Mert yakasını Barın’dan kurtarırken “tamam be!” Demişti. “Bende sarma yemeden duramam zaten bu saaten sonra.” Koşarak masaya ilerlediğinde oturmuştu ve “sofraya bak…” demişti. “Yengem döktürmüş.”

 

Sarmalara bakıp dudaklarını yaladığında “bu ne?” Demişti tabağın kenarında duran sarmayı gösterip. “Yanlışlıkla sardın herhalde yenge bunu.

 

“Yengen değil lan yengen değil ben sardım! Nasıl güzel olmuş mu?” Kendinden gurur duyarcasına tabaktaki sarmaya baktığında “ne desem bilemedim ki şimdi” demişti Mert düşünür gibi yaparak. “Ne olursa olsun önümdeki nimet. Bir şey de diyemiyorum o yüzden; ama artık sandım. Orası kesin. Yanlışlıkla falan koydu diye düşündüm hatta.”

 

Ece gülerken Barın sarmaya bakmıştı ve “sana özeldi” demişti. Mert sarmayı çatala batırıp havada tuttuğunda “şüpheli” demişti ve tabağa yerleştirmişti.

 

Beril gülmeye başladığında “aşkım tek atımlık yapmış işte! Daha ne istiyorsun?” Demişti. “Tadını ala ala yersin işte mis gibi.”

 

Mert tabağındaki sarmaya kaçamak bakışlar atarken “Erhan yer misin?” Demişti. Erhan tabağım yarısını kaplayan sarmaya baktığında “ben almayayım” demişti. “Küçük küçük yemeyi tercih ederim. Mideden önce olan göz doymasını her zaman tercih etmişimdir.”

 

“Ne yani bana mı kaldı cidden bu?”

 

“Üzüyorsun beni kardeşim. Ben sana özel sarma sarıyorum sen ise yememek için direniyorsun.”

 

“Asıl yemeye çalışırken direnecekmişim gibi duruyor! Hayır, yılbaşı gecesi yutamamaktan dolayı hastanelik olursam diye korkuyorum. Eğer öyle bir şey olursa yılım hep hastanede geçer sonra.”

 

Erhan dayanamayarak kahkaha attığında hepimiz gülmeye başlamıştık ve tabakta duran sarmaya bakmıştık.

 

“Abi cidden bunu nasıl becerip sardın sen?” Erhan kahkaha atmaya devam ederken “oğlum bir ara gelde sana sarma sarmayı öğreteyim!” Diyen Ferda Anne’ye Barın dudak bükerek baktığında “yemeyin!” Demişti. “Size bundan sonra hiçbir şey sarmam.”

 

“En hayırlı olanı.” Barın’a göz kırparken Barın sen de mi dercesine bakmıştı ve sonra kafasını iki yana sallayarak gülmüştü ve yemeye başlamıştı.

 

“En sevdiğim yemek!” Ece Alman Çöreğini tabağına koyarken “afiyet olsun ablacım” demiştim ve bende yemeye başlamıştım.

 

Hem gülerek hemde yemek yiyerek güzel bir vakit geçirdiğimizde masayı kaldırmıştık ve oturma odasına geçerek sohbet etmeye devam etmiştik.

 

“Kaç saat kaldı.”

 

“Bir.” Barın kolundaki saate bakarken “yeni yıl hepimize mutluluk getirsin!” Demiştim gülümseyerek.

 

“Hepimize sağlık getirsin.” Beril elindeki içeceği havaya kaldırırken “sevgi getirsin!” Diyen Erhan’a bakmıştım.

 

Derin bir nefes verirken ayağa kalkmıştım ve yatak odasına giderek çekmeceyi açıp içinde duran zarfı elime almıştım. Odadan çıkıp, Barın’a baktığımda “Barın biraz hava alalım mı?” Demiştim. Barın olduğu yerden kalkarken herkes çift halinde oturup sohbet etmeye devam etmişti.

 

Bahçeye çıktığımızda havuzun kenarına gelmiştim ve ayakkabılarımı çıkartarak ayaklarımı suya sokmuştum.

 

Barın’da aynısını yaparken üstünde duran ceketi çıkarmıştı ve omzularıma yerleştirerek “iyi misin?” Demişti.

 

Kafamı belli belirsiz sallarken “seninle konuşmak istedim sadece” demiştim. Uçuşan saçlarımı geriye atarken havuzun sesini ve dışarıdan gelen kuş seslerini dinlemiştim ve Barın’a bakmıştım.

 

Beni izliyordu.

 

“Beni izliyorsun.”

 

“Manzaramı izliyorum Almila.”

 

Utanarak güldüğümde kenara koyduğum zarfı elime almıştım ve sıkıca tutmuştum.

 

“Bu ne?”

 

“Bu… Ceyda’nın bana iki sene önce verdiği babamın mektubu.” Bahçeye bakarken “bu bahçede vermişti.” Barın dikkatlice beni dinlerken “ben bu mektubu hiç okumadım Barın” demiştim. Yanağıma akan sıcak göz yaşı içimi yakarken “okuyamadım…” demiştim. “Gücüm yetmedi.” Yanağımdaki yaşı silerken “bir de…”

 

“Bir de..?”

 

“Bilmiyorum. Çok denedim okumayı; ama yapamadım. Yanımda güç bulacağım biri olsun istedim. Sığınacağım biri… seni Barın. Seni istedim. Bu yüzden ise okumadım.”

 

Barın yanağından akan yaşı silerken “babanın ölümünden sorumlu olan bir adamın oğlu ile babanın mektubunu mu okumak istedin gerçekten?”

 

“Sevdiğim adamla okumak istedim Barın.” Elinde tutarken “benimle mektubu okur musun?” Demişti. “Benim gücüm olur musun?”

 

“Olurum sevgilim. Senin gücünde olurum, tüm hücrende.” Bana yaklaşıp beni kendine çektiğinde sıkıca sarılmıştı.

 

Benden ayrılırken elimde duran mektubu ellerim titrerken açmıştım ve kâğıt parçasını elime sabitlemiştim.

 

“Biliyor musun annemin gerçek yüzünü öğrendikten hemen sonra babamla bu mektup meselesini konuşmuştuk.Daha doğrusu ben söylemiştim. Mektup bende demiştim.” Buruk bir ifadeyle gülümsediğimde “mektubun sende olduğunu bilseydim kanıt aramaya bile gerek kalmazdı demişti. Nedenini sorduğumda ise asıl katilin bizzat orada yazılı olduğunu söylemişti bana. Hatta önceden öğrenmem gereken birçok şeyin… Mektubu bulamadığımı düşünmüş. Annemin bulup yaktığını, hiç vardığından bile haberdar olmadığımı…”Yanağımdaki yaşı silerken “Sonra ise gözlerime baktı biliyor musun? Okuyalım dedi; ama ben istemedim. Çünkü, bu gücü babamdan bile bulamazdım. Çünkü, biliyordum ki bu mektupta okuması ağır olan cümleler vardı. Benliğimi sarsacak cümleler…” Barın elimi sıkıca tutarken “hayatımda olmasan bile bunu seninle okumak istedim ben! Çünkü, sussan bile vardığın bana güç veriyor. Sen bana güç veriyorsun Barın Soylu.”

 

“Her daim senin gücün olacağım Almila Soylu.” Alnımı öperken “okuyalım mı artık?” Demişti.

 

Titreyen ellerimi umursamazken mektubu açmıştım ve okumaya başlamıştım.

 

Sevgili Kızım;

 

Burnun sızlamaya başlarken derin bit nefes alıp vermiştim.

 

Bu dünyadan giderken sana bu mektubu yazmak istedim. Kısıtlı olan bu zamanımda bu mektuba hangi cümleleri yazarsam yazayım biliyorum ki acını dindirmeyecek; ama ilk başta şunu bilmeni istiyorum ki baban seni çok seviyor güzel kızım.

 

Gerçek miydi?

Düşündüm…

Derin’i ve ona inandığı anları düşündüm.

Gerçekten beni seviyor musun baba?

 

Bu mektup eline ulaşır mı bilmiyorum. Bu yüzden ise sana söyleyeceğim çok kısıtlı doğrular olacak.

 

Yaşamak gibi baba.

Ölmemek gibi.

 

Ben gidiyorum kızım. Senden gidiyorum, bu evden gidiyorum, hayatından gidiyorum. Çünkü, artık dayanamıyorum. Üstüme atılan bu suç çok büyük ve ben bunu kaldıramıyorum güzel kızım. Annenin suçu olan bir ölümün benim üstüme kalmasını kaldıramıyorum.

 

Ağlamaya başlarken Barın titreyen elimi sıkıca tutmuştu.

 

“Özür dilerim…” demiştim. “Özür dilerim Barın. Yaranı deştiğim için özür dilerim.”

 

Beni kendine çekerken “sorun değil güzelim…” demişti sessizce. “Hiçbir sorun yok tamam mı? Hadi, devam et.”

 

Kafamı sallarken devam etmiştim.

 

Biliyorum. Gerçekleri öğrenmek sana çok ağır gelecek. Büyük bir yalanla yaşamak, annenin gerçek yüzünü görmek seni yıkacak; ama benim hakkımda kötü düşünmene dayanamam kızım.Babanı katil olarak bilmene dayanamam.Annen beni aldattı kızım. Can dostum dediğim, güvendiğim adamla aldattı beni. Aldattı ve aldatmanın bedelini ben ödedim.Sende ödeme kızım. Annenin suçunu sende benim gibi ödeme prensesim.Kendi benliğini bulduğun zaman onu kaybetmeden kurtar kendini. O hasta kadının yanından uzaklaş. Uzaklaş ki huzurlu olayım.

 

Yanağımdaki yaşı Barın sıcak parmakları ile silerken “iyi misin?” Demişti. Kafamı sallarken onaylamıştım ve son satırları okumaya devam etmiştim.

 

İleride beni seni bıraktığım için affeder misin bilmiyorum güzel kızım. Çünkü, affedilmesi imkansız olan bir suç işledim ben. Seni terkettim. O hasta kadınla bıraktım; ama seni de yanımda götüremezdim değil mi? Bunu yapamazdım prensesim. Bu dünya çok kötü. Kötülerin kazandığı ve iyilerin kaybettiği bir dünya. Sen her zaman iyi ol kızım. Güzel yüzün ve gözlerin gibi iyi ol.

 

Bu mektubu bitirmeden önce sana son bir şey söylemek istiyorum. Senin bir kardeşin daha var. Söylerken zorlanıyorum. Bu satırları yazarken mahvolacağını biliyorum ve kahroluyorum. Belki de bunun için benden nefret bile edebilirsin kızım; ama bunu bilmeye hakkın var. İleride kardeşini bulursan her şey çözülecek çünkü. Hayatın düzene girecek.

 

Mutlu olacaksın kızım.

Mutlu olacağız.

 

“Burada aslında gerçeği söylemiş. Ölmediğini ve Derin’in yanında olduğunu.”

 

“Ama bir konuda yalan söylemiş Barın. Mutlu olacağımızı.” Burukça gülerken devam etmiştim.

 

Bu mektupta sana ayrıntıları anlatamam güzel kızım; ama eğer bu mektup eline geçerse annenin karşısına çık prensesim. Çık ve hesap sor. Babanın hesabını sor, kardeşinin gerçeğini öğren ve onu bul.

 

Her şeyi öğrenince üzüleceksin kızım ama sonra mutlu olacaksın.

 

İleride olacak olan her şey için şimdiden senden özür dilerim kızım. Seni yalnız bıraktığım için senden özür diliyorum.

 

Beni affet kızım. Babanı affet. Affet ki acı çekmeyeyim.

Seni seviyorum prensesim.

Seni her daim seven bir baban olduğunu unutma olur mu?

Sevgili baban Mirza Soylu.

 

“Affettim seni baba. Her şey için affettim.”

 

Yanağımdaki yaşı silerken elimi kalbime yerleştirmiştim ve derin bir nefes alıp vermiştim.

 

“İyi misin güzelim?”

 

Kafamı sallarken “çok iyiyim…” demiştim. “Bu mektup iki yıldır sırtımda bir yük gibiydi ve şu an yeni yıla girerken bu yük kalktı.”

 

Mektubu elimde buruştururken “anlamadığım bir şey var?” Demişti Barın bana bakarak.

 

Ona bakarken “ne o?” Demiştim.

 

“Ceyda bu mektubu sana verirken her şeyin burada yazılı olduğunu söylemişti. Yani, bu mektubu okudu.”

 

“Ve annemi mektup üzerinden bana söylemekle tehdit edip evde kalmıştı.”

 

“Peki, sana neden Derin’i söylemedi anlamıyorum.”

 

“Bilmiyorum. Belki söyleme gereği duymamıştır.”

 

“Bir ihtimal olabilir.”

 

“Gerçekten artık ihtimalleri düşünmek istemiyorum Barın. O kadar bıktım ki her şeyden!” Barın ayağa kalktığında elini uzatmıştı ve “haklısın…” demişti. “Daha fazla düşünmeyelim bunları. Hadi içeri geçelim de üşüme.”

 

Kafamı sallarken içeri geçmiştik ve oturarak “ne kadar kaldı?” Demiştik.

 

“Yarım saat.”

 

Hepimiz oturup geri sayım için beklerken “son bir dakika!” Demişti Ece.

 

“O zaman hazırlanalım.” Beril’e bakarken “hadi yanımıza gelin!” Demiştim. Hepimiz bir araya gelirken “son on beş!” Demişti Erhan.

 

“O zaman başlayalım geri sayıma.” Mert bize bakarken hepimiz geri sayım yapmaya başlamıştık.

 

“On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir!” Hepimiz aynı anda bağırırken “mutlu yıllar!” Demiştik ve birbirimize sarılmıştık.

 

Barın’a dönerek sıkıca sarıldığımda “mutlu yıllar Barın Soylu!” Demiştim fısıldayarak.” Yeni yılın ve bundan sonraki yılların hep benimle geçsin. Seni seviyorum sevgilim.”

 

“Mutlu yıllar Almila Soylu. Hayatın için adadığım tüm yıllarım seninle olsun. Seni seviyorum.”

 

Dudaklarımız buluşurken Barın beni öpmüştü ve geri çekilmişti.

 

Hep birlikte biraz daha sohbet muhabbet ederek vakit geçirdiğimizde “kalkalım artık” demişti Mert. “Çok geç oldu ve uykum geldi.”

 

Beril ve Ece ayağa kalkarken Erhan ve Ferda Anne de ayağa kalkmıştı.

 

“Bizde gidelim kızım.”

 

Kafamı sallarken “bugün buraya geldiğiniz için çok teşekkür ederim” demiştim.

 

“Asıl biz teşekkür ederiz Almila Abla. Her şey çok güzeldi. Hepimizi düşünerek en sevdiğimiz yemekleri ve tatlıları yapmışsın.”

 

“Sevdiklerim için her zaman yaparım güzellik.”

 

Herkesi uğurlayıp içeri geçtiğimizde Ayfer Teyze’ye bakmıştım ve “Berfu uyudu mu?” Demiştim.

 

“Uyudu kızım.”

 

“Teşekkür ederim Ayfer Teyze.”

 

“Rica ederim kızım. Ben yatmaya gidiyorum. İstediğiniz bir şey var mı benden?”

 

“Hayır, yok. Teşekkür ederiz. İyi geceler.”

 

“İyi geceler kızım.” Barın’a bakarken “iyi geceler Barın oğlum” demişti ve odasına doğru gitmek için üst kata doğru ilerlemişti.

 

“İyi geceler Ayfer Teyze.”

 

Barın bana dönerken “yoruldunuz mu hanımefendi?” Demişti.

 

Kafamı sallarken “hemde çok!” Demiştim. Ayağa kalkıp Barın’a baktığımda “üstümü değişip hemen geliyorum” demiştim ve yanından ayrılarak odaya girmiştim.

 

Dolabı açıp içinde olmayan evet evet olmayan kıyafetlerime baktığımda “nerede bunlar?” Demiştim.

 

Bakışlarım kenarda duran saten kırmızı geceliğe değerken “Barın!” Demiştim ve odadan çıkmıştım.

 

Koltukta oturan Barın’ın yanına ilerlediğimde “kıyafetlerim nerede Barın Soylu?” Demiştim.

 

“Bana neden soruyorsun ki? Ben nereden bileceğim?”

 

“Barın?”

 

Barın şeytanca gülmeye başladığında “sakladım!” Demişti.

 

“Neden ya?”

 

“Ben sana ne dedim küçük hanım?” Ayağa kalkıp yanıma geldiğinde belime sarılmıştı ve beni kendine çekerek “bu gece istediğim geceliği üstünde göreceğim dedim değil mi?”

 

Güldüğümde “gerçekten sırf bu yüzden tüm kıyafetlerimi sakladın mı?”

 

“Evet.”

 

“Üşenmedin de farkında mısın?”

 

“Evet, farkındayım ve böyle bir şey için asla üşenmem.”

 

Kahkaha attığımda “inanmıyorum sana!” Demiştim.

 

“E şimdi ne yapmayı düşünüyorsun? Giyecek misin?”

 

Düşünür gibi yaparken “hayır” demiştim.

 

“Ama neden?”

 

“Canım istedi.”

 

“Kıracak mısın beni?”

 

“Evet.”

 

“Küserim.”

 

Gülerken “Çok kötüsün!” Demiştim.

 

“Sen çok daha kötü. Ne olur yani giysen?”

 

“Tamam tamam bu kadar istiyorsan giyerim. Kocamı kıracak değilim değil mi?”

 

“Beni kırmayacağını biliyordum.”

 

Gülerken elinden tutmuştum ve “gel bakalım…” demiştim. Önde ilerlerken kapının önüne gelişmiştim ve Barın’ı durdurarak “sen bekle…” demiştim.

 

İçeri girip satan geceliği alıp üstüme geçirdiğimde “gelebilirsin” demiştim ve Barın’ın içeri girmesini beklemiştim.

 

Kısa olan elbise tüm hatlarımı ortaya sererken Barın içeri girmişti ve bana bakmıştı.

 

“Çok güzel olmuşsun sevgilim.”

 

Beni kendine çekerken kollarımı boynunda sabitlemiştim ve “e mutlu musun şimdi?” Demiştim.

 

“Mutluyum.” Güldüğünde “ama son bir şey kaldı” demişti.

 

“Ne kaldı?”

 

“Üstünde gecelik görmek istiyordum gördüm.” Kafamı sallarken “rujunu da bozmak istemiştim hatırlıyor musun?” Dudaklarıma baktığında “bozarım dedim, bozamazsın dedin.” Demişti fısıldayarak.

 

Güldüğümde “bunun için direnmeyeceğim merak etme” demiştim ve kendimi ona teslim etmiştim.

 

Barın dudaklarıma sertçe kapanırken yatağa oturmuştu ve beni de kucağına yerleştirmişti.

 

Dudakları boynuma ve sonra ise tekrardan dudaklarımla buluştuğunda derin bir nefes almak için durmuştu ve bana bakmıştı.

 

“Bozuldu.”

 

Güldüğümde kırmızı olan yüzüne bakmıştım.

 

“Bugün sanırım yanlış ruj seçimi yapmışım. Bulaştı hep yüzüne.”

 

Barın saçlarımı geriye atarken “önemli değil” demişti ve beni yatağa yatırarak öpmeye devam etmişti.

 

Barın’la bir bütün olduğumuzda beni kendine çekmişti ve omzuma öpücük kondurarak “seni seviyorum” demişti.

 

“Bende seni seviyorum sevgilim.”

 

✨✨✨

 

Gözlerimi açtığımda yataktan kalkmıştım ve hâla nemli olan saçlarımı geriye atarak üstümü giyinip odadan çıkmıştım.

 

Mutfaktan sesler gelirken oraya gitmiştim ve yemek yapan Barın’a sonra ise babasının etrafında oynayan Berfu’ya bakmıştım.

 

Berfu çekmeceleri açmaya çalışırken Barın bir yandan engelliyordu bir yandan ise peyniri dilimlemeye çalışıyordu.

 

“Prensesim durur musun?” Berfu’yu kenara alırken Berfu “ya!” Demişti ve bu sefer de sandalyeye çıkmaya çalışmıştı.

 

Barın elindeki peyniri bırakırken “ah kadınların işi çok zor!” Demişti. “Hem yemek yapıp, hem ev ile ilgilenip, hemde nasıl çocuk ile uğraşıyorlar anlamıyorum! Cidden helal olsun!”

 

“Bunu dile getirmen çok hoş sevgilim!”

 

“Uyandın mı? Günaydın sevgilim! Sen uyanmadan önce kahvaltı hazırlayayım dedim ama Berfu hanım sağ olsun asla izin vermedi!”

 

“Yaramazlığın mı tuttu annecim?” Berfu’yu öperken “babayı yorma kızım” demiştim ve Barın’ın yanına ilerleyerek yardım etmeye başlamıştım.

 

“Cidden çok yaramaz oldu.”

 

“Yaramazlık yaşı babası.”

 

Barın gülümserken “ben onun yaramazlıklarını da kabul ederim” demişti.

 

Son düzenlemeleri yapıp masayı tamamladığımızda kapının çalması ile Berfu koşmaya başlamıştı.

 

“Annecim dur!” Bende peşinden koşarken “geldim!” Demiştim ve kapıya ilerleyerek “kızım durur musun?” Demiştim.

 

Kapıyı açıp karşımda duran iki kişiye baktığımda olduğum yerde sendelemiştim.

 

Arkamdaki Barın’ın olduğunu anladığım sıcak eller beni yakalarken yanağımdan bir damla yaş akmıştı.

 

Tam karşımdaydılar.

 

Emir ve Ceyda.

 

Bakışlarım karnı büyümüş olan Ceyda’ya değerken Emir bana bakmıştı ve “merhaba Almila” demişti heyecanlı bir ses tonuyla. “Merhaba dostum.”

 

Karşımda duran Emir ve Ceyda’ya gerçekler mi diye dikkatlice bakarken bunun nedense bir rüya olmamasını istemiştim.

 

Gerçek olmalarını istemiştim.

 

Bölüm sonu…

 

Okuduğunuz için teşekkür ederiz. 🫶🏻

 

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

 

Eğer beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Sizin yorumlarınız benim için kıymetli ve önemli… 🫶🏻

 

Final bölümü ile görüşmek üzere.

Kendinize çok iyi bakın 🫶🏻

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 01.02.2025 15:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aleyna Ay 🌙 / ❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️ / Bölüm 69: “Yılbaşı”
Aleyna Ay 🌙
❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️

71.93k Okunma

3.02k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
Bölüm 1: “İlk Karşılaşma”Bölüm 2: “Korku”Bölüm 3: “Kaçırılma”Bölüm 4: “Yeşil Gözlü Adam”Bölüm 5: “Cevabı Olmayan Sorular”Bölüm 6: “Plan”Bölüm 7: “Acı”Bölüm 8:”Korku”Bölüm 9: ”Sığınak”Bölüm 10: “Öpücük”Bölüm 11: “Saldırı”Bölüm 12: “Yardım”Bölüm 13: “Hüzün”Bölüm 14: “Ayrılık”Bölüm 15: “Hesaplaşma”Bölüm 16: “Hayal”Bölüm 17: “Nefret”Bölüm 18: “Barın”Bölüm 19: “Kabus”Bölüm 20: “Şapkalı Adam”Bölüm 21: “Kıskançlık”Bölüm 22: “Yakınlaşma”Bölüm 23: “Hisler”Bölüm 24: “Acı”Bölüm 25: “Gerçekler”Bölüm 26: “Mektup”Bölüm 27: “Şüphe”Bölüm 28: “Vicdan Azabı”Bölüm 29: “Vuslat”Bölüm 30: “Yıkım”Bölüm 31: “Kırgınlık”Bölüm 32: “Yalnız”Bölüm 33: “Hasta”Bölüm 34: “Öfke”Bölüm 35: “Hastahane”Bölüm 36: “Kötü”Bölüm 37: “Silah”Bölüm 38: “Tercih”Bölüm 39: “Kurtuluş”Bölüm 40: “Yakarış”Bölüm 41: “Mecburiyet”Bölüm 42: “Özür”Bölüm 43: “Yemek”Bölüm 44: “Ortaklık”Bölüm 45: “Dosya”Bölüm 46: “Doğum Günü”Bölüm 47: “Yeni Başlangıçlar”Bölüm 48: “Yıllar”Bölüm 49: “Tepe”Bölüm 50: “Geçmişten Kalan”Bölüm 51: “Eski Arkadaşlıklar”Bölüm 52: “Varlığını Hissetmek”Bölün 53: “Tekrar Karşılaşmak”Bölüm 54: “Eski Aşklar”Özel Bölüm: “Geçmiş”Bölüm 55: “Baba ve Kızı”Bölüm 56: “Bağ”Bölüm 57: “Kavuşma”Bölüm 58: “Eğlenmek”Bölüm 59: “Kardeş”Bölüm 60: “Kimsesizlik Hissi”Bölüm 61: “Derin Duygular”Bölüm 62: “Oyun”Bölüm 63: “Kaybetmek”Bölüm 64: “Geçmeyen Acı”Bölüm 65: “Kar Tanesi”Bölüm 66: “Tesadüf”Bölüm 67: “Affedememek”Bölüm 68: “Kalp Kırıklığı”Bölüm 69: “Yılbaşı”Bölüm 70: “Final”
Hikayeyi Paylaş
Loading...