34. Bölüm

🌸31.Bölüm🌸

Eda Nur Bulut
alfaedam

🌸

İnsan, kendini bildiği anda her şeyi yapabilecek güce gelir.

Bazen televizyondaki gündüz kuşağı programlarında karşıma çıkan zengin ve güçlü kadınları görürdüm. Bazıları neden bu hayatı yaşadığını anlamazken, bazıları da hayatı o kadar iyi anlamıştır ki onları konuşurken gördüğümde bir şeyleri başarabildiklerini anlardım.

Hep onlardan biri olmak istemiştim. Ünlü bir iş adamının gölgesinde değil de kendi ayaklarımın üzerinde durmayı istemiştim. Ama hiçbir zaman kendimde o cesareti bulamamıştım.

Şimdiki yaşadığım hayatta da çok param yoktu. Ünlü olabilecek kadar bir güzelliğe de sahip değildim. Sadece kendime sahiptim, ünlü ve paralı olan halimden çok daha güçlü hissediyordum.

Elimdeki telefona bakarken insan bazen çevresinde gerçekleşen olayları görmezden gelebiliyordu. Bende bana bakan gıcık ve sinir bozucu insanların bakışlarını görmezden gelirken, diğer insanların sosyal medya hesaplarında geziyordum.

Türkiye’de yaşayan insanların hep bir gösterişe ihtiyaçları vardı. Ama nerede en vasıfsız ve absürt bir içerik varsa herkes oraya koşuyordu. Gerçekten bu ünü ve asıl başarıyı yakalayan çok az insan vardı ve gösteriş için ellerinde çok az imkân vardı.

Ama Kore’de işler farklıydı. Sosyal medyadaki insanların çoğu gerçekten gösterişliydi. Küçücük bir videoda bile bin bir çeşit özen vardı. Ve bu videoları izledikçe kendimi gittikçe daha da yetersiz görmeye başlıyordum.

O yüzden bende kendime ait bir sosyal medya hesabı açtım.

İsmimi özenle girerken nedense içimde tatlı bir heyecan oluşmuştu. Çünkü Ayça’da yapmak istediklerimi şimdi burada, Minji’nin hayatının içinde rahatlıkla yapabiliyordum.

Profilimi hemen oluşturdum, ancak sıra profil fotoğrafını koymaya geldiğinde orada bir durakladım. Galerimdeki fotoğraflar o kadar da iyi değildi. O yüzden hızla kameramı açarak hemen farklı efektlerle üç tane fotoğraf çektim, ancak hangisini koymam gerektiğini bir türlü bulamamıştım. Çünkü gözlerim ve yüzüm çok sevimli çıkıyordu. Sanki kendimi gördükçe yanaklarımı sıkasım geliyordu.

Hızla arkama dönerek Donghyun’a baktım.

“Baksana, bunlardan hangisi güzel?”

Telefondaki fotoğrafları tek tek ona gösterdim. Aslında Soo-oh ve Shin-joo bu işlerde daha iyiydi ama o ikisi ve Jae-seon dışarıya top oynamaya çıkmışlardı. Donghyun sınıfta kalmayı tercih etmişti.

İlk fotoğrafta kedi kulakları ve kedi bıyığı vardı. İkinci fotoğrafta kırmızı ruj ve eyeliner, son fotoğrafta da başımda kalpler ve kırmızı yanaklar vardı. Parmaklarımı da V yapmıştım.

“Bu güzel.” dedi dip sesiyle. Kırmızı yanaklı olanı seçmişti.

“Bence de!” dedim, sonra gözlerimi ona doğru kaldırdım.

“Hey, dün sağ salim eve gittin mi?”

Başını ağır ağır salladı. Ondan bana laf sokmasını falan beklemiştim. Ama yapmadı, çünkü hala bugün de dünkü gibi sessizdi.

“Bu fotoğrafı ne yapacaksın?” diye sorarak konuyu değiştirmeye çalıştığını anladım. Bende çok ısrar etmek istemiyordum artık. Çünkü fazla ısrar, insanı usandırırdı.

“Sosyal medya profili yapacağım.”

“Sosyal medya mı? Benim bile yok, sen niye açtın ki?”

Resmi profile yerleştirirken yan gözle ona bakıp gülümsedim.

“Popüler olmak için. Okulda çok popüler kız var. Bende onlardan biri olmak istiyorum.”

Yüzüne bakmasam da gözlerini devirdiğini fak etti. Biliyorum, kulağa saçma geliyordu ama hep istediğim şeylerden biriydi bu. Hem ünlü hem de güçlü olmak…

“İki haftaya kalmaz sıkılırsın.”

Gözlerimi kaldırıp bakışlarımla bıçaklarımı yüzüne doğru fırlattım.

“Sıkılmam.”

“Bal gibi de sıkılırsın. Hem neden popüler olmaya çalışıyorsun ki? Şunun gibi mi olacaksın yoksa?”

İşaret ettiği tarafı görünce tuhaf hareketler yaparak fotoğraf çeken Ma-ri’yi gördüm. İşte o anda hevesim kursağımda kaldı.

“Bir şeyi de bozmasan olmaz değil mi?”

Evet, gerçek Donghyun geri dönmüş... Saltanatım bu kadarmış.

Omuzlarını silkip geriye doğru yaslanırken o kendine ait olan sinsi gülümseyişini görünce içten içe o kadar mutlu oldum ki, bu his anlatılamazdı. Çünkü onun bu depresif hali gerçekten beni bile hayattan soğutmuştu. Bu iyi oldu! Geri dönmesi güzel…

Tam onun ağzını aralayıp ukala bir şekilde bir şey diyeceğini gördüğüm anda Shin-Joo’nun sesini duymam bir oldu. Kapıya doğru döndüğümde terden sırılsıklam olduğunu gördüm. Demek ki oynadıkları top burada oturmaktan daha heyecanlıydı.

“Donghyun! Bir kişi eksik! Sensiz olmuyor…” Dudaklarımı büzdüm.

“Hadi koş, takımın sensiz duramıyor…”

Donghyun, kısık gözlerle bana baktı, sonra bu söz ona cazip gelmiş olacak ki, “Tamam, geliyorum.” diyerek Shin-Joo’nun yanına koştu. Bende onları oyunlarıyla baş başa bırakarak telefonla ilgilenmeye devam ettim.

Ne kadar süredir telefonlaydım bilmiyordum ama masama birinin oturmasıyla bu rahat ve sakin geçen birkaç saatim sonunda sona ermişti. Kimin masama oturduğunu burada anlatmama gerek yoktu. Çünkü o haddinden fazla olan kısa eteği nerede olsa tanırdım.

“Yine ne istiyorsun Yi Ma-ri?” Derin nefes alarak bayat gözlerle ona baktım. “Çok mu canın sıkıldı? Sana yaptıklarım yetmedi galiba.”

Abartılı bir şekilde kahkaha attı.

“Senin gibi ezik biri sosyal medyada mı takılıyor?”

Benim bir profile sahip olduğumu hemen nasıl gördü acaba?

“Bu arada, neden sürekli Donghyun’un çevresindesin Minji? Artık ondan uzak dursan iyi edersin.” Gözlerimi kıstım.

“Sana ne! Kalk masamdan!” Gerçekten de kalktı. “Hem sen neden benimle uğraşıyorsun? Koşup gitsene onun peşinden. Top oynayacak, terli terli izle işte!”

Onu en iyi böyle uzaklaştırabilirdim çünkü.

Yi Ma-ri, bana tiksinç bakışlarından birini attıktan sonra arkasına dönüp sınıftan çıktı gitti. Bir gün elimde öyle bir kalacaktı ki, onu baba parası bile kurtaramayacaktı. Öyle içten bir şekilde dövmek istiyorum yani bu şımarığı!

Neyse ki gitti de kurtuldum. Yoksa gerçekten onun bu salak tavırlarına dayanamayacaktım. Hem ona ne ben profil oluşturduysam? Takip etmemekte özgür. Sonuçta ben onun bu haline karışıyor muyum?

Ne kadar ona katılmak istemesem de Donghyun haklı olabilirdi. Bu sosyal medya macerası pek uzun gözükmüyordu. Yine de sonuna kadar tadını çıkarmak istiyordum.

Bir müddet daha sıramda telefonla ilgilendikten sonra sıkılmaya başladım ve ayağa kalkarak lavaboya doğru ilerledim. Okul sessiz sakindi bugün. Bu sakinliğe uzun süre alışabilirdim. Sorun yok, problem yok, sessiz sakin derken, bir anda bağırma sesi duymamla birlikte o şom ağzımı açtığım için kendimden nefret ettim.

Neden böyle düşünüyorsun ki Ayça? Sen neredeysen sorun her zaman orada olmuştur zaten.

Önümden geçen iki kız öğrenciyi gördüğümde şaşkınlıkla onlara bakakaldım. Bir şeyden kaçtıkları çok belliydi. Geldikleri tarafa doğru yürüyerek neler olduğunu anlamaya çalıştım. O anda bir şeylerin ters olduğunu anlamam kısa sürmedi. Çünkü orada Pak Sun-ie duruyordu, tam karşısında da Shin Haru vardı. İkisi birbirlerine bakıyorlardı. Evet, herkes onların birbirlerine tutkuyla âşık olduklarını bilirdi. Hatta okulun popüler çiftlerinden birilerdi ama şimdi tutkuyla birbirlerine baktıkları söylenemezdi.

Alışveriş merkezinde onları gördüğüm gibiydiler. Birbirlerine öfkeli ve kavga ediyorlardı. Normalde böyle şeyleri umursam ama ilk kez içimdeki Minji’ye inanıp durmak istedim orada. Biliyordum ki bir sonraki atışmaları büyük olacaktı.

“Sen bana bunu nasıl yaparsın!?” dedi kükreyen sesiyle Haru. “Ben sana demedim mi oraya katılma diye! Beni küçük duruma mı düşüreceksin?”

Sun-ie öfkeyle başını salladı. Uzun saçları iki yana sallarınken gözlerinden yaşlar akıyordu.

“Bunu sana söyledim. Bu benim hayalim, yıllarca bunun için çalıştım. Neden anlamak istemiyorsun Haru! Beni sevmiyor musun?”

“Böyle yaparsan nasıl sevebilirim?” dedi ve öfkeyle Suni-e’nin üzerine yürüdü. O yürüyüş beni bile korkutmuştu.

“Beni anlamıyor musun sen? Nasıl idol seçmelerine girersin. Bir de kazandım diye yüzüme karşı gülüyorsun, benimle dalga mı geçiyorsun?”

Sunie’nin bileklerini tuttu ve ileri geri savurmaya başladı. Suni-e kurtulmaya çalışsa da başarılı olamıyordu.

“Bırak Haru! Acıyorr!”

Artık dayanamıyordum, biri yardım etmeyecekse ben ederdim!

“Bana cevap ver!” dedi sonra bileklerini bıraktı. Ama Sunie geride durmadı. Ben de durmadım.

“Sen ne dersen de Ha-ru! Ben oraya gideceğim! İstersen ayrıl! Umurumda değil!”

O anda Haru’nun eli havaya kalktı. Tam sertçe Suni-e’nin yüzüne ineceği zaman iki elimle birlikte bileğini tuttum. Neden yaptığımı bilmiyorum ama iri yarı bir çocuğun bileğini iki elimle birlikte tutarak durdurmuştum. Evet, bu başarmıştım ancak gözlerimin içine şaşkınca bakarken kalbim korkudan küt küt atıyordu.

O anda bir şey fark etmiştim. Çok uzakta, sislerin arasında…

Sonra da anılarımda ondan korktuğumu gördüm. Yüzüne dahil bakamayacak kadar büyük bir korku…

“Ne yaptığını sanıyorsun?” dedim irileşmiş gözlerle bana bakan Haru’ya karşı. İçimdeki korkuyu kenara bir çöp gibi fırlattım.

“Burası okul ve üstelik karşındaki de bir kız!” dedim ve onu ittirdim.

Gözlerinde ona karşı gelen ilk insan izlenimim olduğunu işte o an fark ettim. Çünkü gerçekten de bu okulda ona karşı gelen tek insan şu anlık bendim.

Gözlerindeki kısa süreli şaşkınlığın yerine öfke yerleşince arkamdaki Sunie yan gözle bakmayı da ihmal etmedim. O da şu an benim yaptığım şey karşısında şaşkındı.

“Sen kimsin?” dedi tehditkâr bir bakışla. “Sen kimsin de karışıyorsun?”

Üzerime gelmeye başladığında onu durdurdum.

“Asıl sen kimsin? Hangi hakla ona el kaldırabiliyorsun! Annesi misin? Babası ya da abisi misin? Kore ceza kanununa göre birine el kaldırmak suç değil mi?”

O an ne dediğimin ben bile farkında değildim. Aslında buradaki üçüncü kişi bendim ama yine de tavır koymadan edemedim. Ne kadar Yi Ma-ri’nin yakın arkadaşı olan Pak Suni-e’yi savunmam Minji’ye hakaret olsa da öyle sessiz sakin duramazdım. Onlar bana yapmış olabilirdi ama ben onlara yapamazdım.

“Senin gerçekten aklın yerinde değil!”

Yüzünde alayla karışık öfkeli bir gülümseme belirdi. Gözlerindeki deli ve öfkeli bakışları alev alevdi. Bu aynı Ayça’daki babamın bakışları gibiydi. Yani beni ölüme gönderen adamınki gibi…

Ama o zamana kadar fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Artık ben o gözlerden korkmuyordum. Her gece odama gelip belinden çıkardığı kemerle küçük Ayça’ya nefretle bakan o adamın gözleri artık beni korkutmuyordu. Şimdi karşımda aynı o öfkeyle bakan çocuk da beni korkutmuyordu. Yi Ma-ri’nin tehditleri beni korkutmuyordu. Çünkü ben artık tüm kiraz çiçeklerimi dökmüştüm. Ona karşı… Onun gibilere karşı tüm korkumu tüketmiştim.

“Asıl senin değil!” diyerek çıkıştım.

Neyime güveniyordum bilmiyorum, hatta şu an Haru’nun ters tarafına dokunmuş olabilirdim. Şu an her şey herhangi bir şey olabilirdi. Belki de şu an onun yerine o tokadı ben yiyebilirdim. Olan hiçbir şeye şaşırmam artık!

Korkunun ecele bir faydası yoktu artık. Buradan geri dönemezdim.

“Ayağını denk al Shin Haru! Yoksa o kaldırdığın el Pak Suni-e’nin yüzüne değil senin yüzüne iner!” dedim parmağımı ona doğru savurarak. Neden bir anda olduğundan fazla yükseldim bilmiyordum ama bu toksit insandan -ne kadar sevmesem de- bu kızı korumalıydım.

Karşımdaki Haru tepkime karşı öfkeyle üzerime saldıracağını düşünürken bir anda duraksadı, arkamda bir şey görmüş olacaktı ki tepkisi değişti. Diliyle alt dudağını şişirerek bir adım attı, sonra da aniden göğsümdeki yaka kartına baktı. Gözlerini kısınca ismimi okuduğunu o anda anladım. Hemen arkamı dönerek Suni-e’nin elini tuttum.

“Yürü Sunie, buradan gidiyoruz.” diyerek onu peşimden lavaboya sürükledim.

Haru’yu arkamda bıraktığımı biliyordum. Belki onu kendimden uzaklaştırırım sandım ama başıma yeni bir bela alacağımı hiç düşünmemiştim.

“Kim Minjiii!!!” diye arkamdan bağırdı. İsmimi duyar duymaz olduğum yerde durdum. Benimle birlikte Sunie’de durdu.

İsmimi duymamla birlikte kulaklarımda hafif bir uğultu oluştu. Kalbimin de bir anda hızlı attığını hissettim. Neden bilmiyorum ama içimdeki endişenin daha çok arttığını hissediyordum. Bir şey artık durmamı söylüyordu. Ben korkmasam da o korkuyordu.

“Bundan sonra benden kork!” dedi.

Onu duymazdan gelmeye çalışarak yürümeye devam ettim. Bence korkması gereken ben değildim. Oydu…

Ama benimde şunu bilmem gerekiyordu, karşımdaki baba parasıyla insanları ezen Yi Mari değildi. Karşımdaki okulun serserisiydi ve o sıradan bir serseri değildi. En belasıydı. Yani artık işler ciddiye biniyordu.

🌸

Uzun zaman sonra yeni bölüm geldi. Artık kitaplarımla daha çok vakit geçirmeyi planlıyorum. Okunma ve görüm gelmeyince hiç hevesim kalmıyor. Lütfen desteklerini eksik etmeyin ve mümkün olduğunca önerin. Sizi seviyorum 🥰 iyi okumalar dilerim...

Bölüm : 20.12.2024 18:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...