37. Bölüm

🌸34.Bölüm🌸

Eda Nur Bulut
alfaedam

🌸

Çevrene gerçek anlamda güzel baktığında her şeyi güzel görürdün.

Hatta küçücük bir şey sana kocaman bir şey gibi görünürdü.

Ben güzel bakmayı yeni öğrenmiştim. Ve güzel bakınca çok önemli bir şeyin varlığını fark etmiştim sonunda. Güzel bakmayı öğrenince, bütün güzellikler seni buluyordu.

Ayça’dayken etrafa güzel bakmayı bilmiyordum. Karanlığın ve öfkenin beni yönetmesine izin verdiğim için aslında kendimi o binanın tepesinde bulmuştum. Belki de hayatta görmem ve öğrenmem gereken çok şey vardı. Belki de bu yüzden birçok şeyi kaybetmiştim.

Hayata tekrar gülümsemeliydim, değil mi?

Gülümsemek için her şeyi yapmalıydım. Yapacaktım da… Hayalim olmasa bile mutlu olana kadar hayalimi arayacaktım…

“Bence itfaiyeci olabilirsin, onların çok iyi maaş aldığını duydum…” diye sol tarafımda Soo-oh’un sesini duyunca düşüncelerimden arınarak ona baktım. Dersten sonra tüm olayımız bu olmuştu. Herkes canla başla bana yeni meslekler arıyordu ve ben çoğunu şimdiden reddetmiştim.

“İtfaiyeci olmak zor.” dedi Donghyun. Başımı bu sefer onun olduğu tarafa çevirdim.

“Neden? Ben kafama koyarsam her şeyi yaparım.”

Kaşlarım çatılmıştı. Düşüncelerimin arasında itfaiyeci olursam nasıl biri olurum diye düşündüm? Ben insanların evlerinin, canlarının ya da yaşamlarının yok olduğunu görmeye dayanamazdım. Zaten hayatım karmakarışıktı. İtfaiyeci gibi zor bir meslek beni aşırı yorardı.

“Ama doğru söylüyorsun.” Başımı eğdim. “Benden itfaiyeci olmaz.”

“O zaman başka bir şey düşünelim.” dedi Jae-Seon. Başımı olumsuz bir şekilde salladım. Bu hayalleri benim bulmam gerekiyordu. Onların değil… Onların hayatı zaten çok zordu. Bir de benle uğraşmalarını istemiyordum.

“Sorun değil çocuklar. Bu benim sorunum ve bunu ben bulmalıyım.”

Bu doğruydu. Zaten hayalleri ebeveynlerin yüzünden yok olmuştu, birde kendi hayallerimi konuşarak onlara işkence edemezdim. Bu benim meselemdi ve bunu kendim halletmeliydim. O yüzden odaklarını başka yöne çekmek için hızla birkaç adım atarak onların önüne geçtim ve kollarımı açarak yolun ortasında durdurdum.

“Şimdi bunu düşünmeyelim.” dedim kollarımı kocaman açarken. “Sizi bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum. Zaten Donghyun tanıştı ama sizin de tanışmanızı istiyorum, ne dersiniz?” Yüzüme kocaman da bir gülümseme ekledim ki hemen ikna olsunlar diye. Çevremdeki herkes ama herkes Tofu’yla tanışmalıydı. Çünkü o dünyanın en tatlı ve sevimli hayvanıydı.

Hepsi birbirlerine baktılar ve anlamsız bir şekilde gülümsediler. Bu gülümseme beklediğim bir şey değildi. Çünkü merakla kim olduğunu ve ne olduğunu sormaları gerekiyordu ama onlarda sadece gülümseme ve gözlerinde de ışıltı oluşmuştu. Bu beliren ışığı görünce istemsizce de olsa kaşlarım çatılmıştı. Yine de bozuntuya vermek istemedim. Benden bir şey saklıyorlardı. Buna çok emindim.

“Hadi arkadaşını görmeye gidelim.” dedi Shin-joo sırıtarak.

Aynı şekilde Soo-oh’da ona katıldı. “Çok merak ettim, kimmiş bu arkadaş…?” diye aynı şekilde gülümsedi. Bakışlarım dörtlünün üzerinde gezerken onlarda bir tuhaflık olduğunu düşünmeden edemiyordum. Çünkü hepsinin yüzünde şaşılası bir sırıtma ifadesi vardı ve bu beni aşırı şüphelendirmişti.

“O zaman benimle gelin…” dedim aklımdaki şüpheleri bir kenara bırakarak.

Hiç diretmeden hepsi beni takip etti. Hem sohbet edip hem de gülüşerek Tofu’nun oraya doğru ilerledik. Ağaçları geçtikten sonra onun uyuduğu köşenin görüş alanımıza girmesine birkaç adım kala parmağımı o tarafa çevirdim.

“Orada yaşıyor, kendisi çok akıllı ve sevimli biri. Onu görünce çok seveceksiniz.”

Heyecanlı bir şekilde o son adımları attım ve gördüğüm şeyle olduğum yerde kalakaldım. Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Bu gerçek olabilir miydi? Yoksa gördüklerim sahte miydi?

Gözlerimi hızlıca kırptım ve sonra avuçlarımla pınarlarımı temizledim. Bu gerçekti. Evet, bu gerçekti!

“Bu nasıl mümkün olabilir?”

Adımlarım hızlandı ve Tofu’ya doğru koştum. Sonra da yavaşladım.

Daha önce burada birkaç tane karton vardı ve Tofu her zaman o kartonların üzerinde uyurdu. Ama şimdi o kartonların yerine kocaman bir köpek kulübesi koyulmuştu ve önünde bir sürü de mama kabı vardı. Şaşkınlıkla ilerledim ve yere eğilerek ayağımın dibinde sevinçle zıplayan Tofu’yu kucağıma aldım.

“Tofu bu senin yeni evin mi?” Başımı onlardan tarafa çevirdim. “Bunu kim yapmış ki?”

Hepsinin yüzündeki gülümseme sırıtmadan çok mutlu bir gülümsemeye dönüşmüştü. O anda bunu kimin yaptığını anlamıştım. Bunu onlar yapmıştı. Onlar Tofu için muhteşem bir kulübe yapmışlardı. Bu gerçekti. Yani onlar cidden bunu yapmışlardı. Ne diyeceğimi bilemeden Tofu’yu yere bıraktım ve ayağa kalkarak onlara doğru yürümeye başladım.

Sözcükleri dolduracak hiçbir şey bulamıyordum. “Yoksa siz…” diyebildim sadece. Hemen ardından Donghyun kelimelerimin devamına gerek duymadan başını salladı.

“Tofu senin için çok önemliydi. Onu senin evinin yanına koyacaktık ama hiçbir şekilde buradan ayrılmadı. Bizde evini buraya yaptık. Umarım sevinmişsindir.”

“Şaka yapıyorsun!” dedim tüm ciddiyetimle.

“Sence şaka yapar gibi bir halim mi var…?” Ağzım kocaman açıldı. Sonra da kulübeye tekrar baktım.

“Sizce ben bunu sevmez miyim?” Olduğum yerde sıçradım. Hatta sıçramak ne kelime resmen kuş olup uçtum.

“Bu hayatımda gördüğüm en güzel şey!”

Sevinç çığlığım etrafta dalga dalga yankılandı. Biri görse deli olduğumu sanırdı. Tabi bu benim umurumda olur muydu? Hayır! Çünkü bu yapılan en güzel hediyeydi ve bu sebeple sevinmek benim en doğal hakkımdı.

Hemen arkama döndüm ve dördüne doğru koşarak onlara kocaman sarıldım. Bu gerçekten hayatta sahip olduğum en güzel şeydi. Gözlerim dolmadan önce de hepsine sıkı sıkı sarıldım. İlk defa hayatımda beni böylesine düşünen arkadaşlarım vardı. Bu belki diğer insanlar için sıradan olabilirdi ama benim için kocaman bir şeydi. İşte gerçek mutluluk buydu. Gerçekten de mutlu olmak böyle bir şeydi. Ve ben bunu iliklerime kadar hissediyordum.

Demek ki arkadaşının olması böyle bir histi. Daha önce bunu hiç tatmamıştım.

Kalbime mutluluk tohumları ekilirken gözyaşlarıma engel olamadım. Ama yine de gülümsemeyi ihmal etmedim. Bu yaptıkları şey için çok şey demem gerekiyordu ama ben onlara sadece teşekkür edebilmiştim.

“Teşekkür ederim!” dedim sevinçle. İstemsizce akan göz yaşımdan sonra Donghyun’a baktım. “Çok teşekkür ederim.”

Hayatın insanın karşısına nasıl sürprizler getireceğini bilemezdin. Bazen bu basit kulübe bile seni inanılmaz mutlu edebilirdi. Buradaki mesele de zaten kulübe de değildi. Buradaki mesele onların bunu düşünmüş olmasıydı. Bu benim için yeterdi.

Hem Minji için hem de Ayça için iki yalnız ruhu mutlu etmeye yeterdi.

Arkamı dönerek Tofu’ya koştum ve bir süre oyun oynadık. Sonra da onun kaplarına köpek maması doldurmaya başladım. Tepede parlayan sonbahar güneşi yüzüme vuruyordu ve ben kendimi çok mutlu hissediyordum.

Her şeyi çok güzel görüyordum… Güzel görmek muhteşemmiş…

Ben Tofu’yu severken diğerleri de katıldılar bana. Nasıl bir çabayla yaptıklarını, kulübeyi tek tek nasıl yerleştirdiklerini ve şoförün bir anda nasıl onları karmaşadan kurtardıklarını anlattılar. Ben kahkaha atarak onları dinlerken beni uzaktan izleyen bir çift gözün varlığını en derinden hissediyordum.

Donghyun, daha önce görmediğim anlamlı gözlerle bana bakıyordu. Bu planın en baştan beri onun başının altından çıktığını hemen anlamıştım. Çünkü Tofu’yu benden başka sadece o tanıyordu. Bunun için ona minnettardım.

O, gıcık olsa da iyi bir arkadaştı. O benim ilk arkadaşımdı.

**

Mutlu bir yüz ifadesiyle günlüğümün yapraklarını hızlı bir şekilde doldururken, yaşadığım en güzel günün bugün olduğunu defalarca yazıp duruyordum. İnsan bazen neyin nereden geleceğini bilmiyordu. Gerçekten bugün beni hiç ummadığım bir yerden vurmuştu.

İşte tam kalbimden…

Tofu, beyaz tüyleri olan bir Terrier’di. Masumluğu tüm yüzüne vurmuş, kendi halinde yaşamaya çalışan bir köpekti. Ama tek bir kusuru vardı, o da bulunduğu yeri asla terk etmiyordu. Mahalle halkından duyduğum kadarıyla sahibi orada ölmüştü. Onsuz olmak istemediği için asla oradan ayrılmıyordu. Mahalle halkı da onu benimseyerek öyle beslemeye devam etmişti. Zavallı hayvan, birçok acıya katlanmıştı ve şimdi ise benim gibi biriyle arkadaş olmuştu. Birbirimizi bulduğumuz için çok şanslıydık. İkimiz de bir şeye tutunmak için bir amaç bulmuştuk kendimize. Donghyun ve diğerleri de bu çabamızı desteklemişti.

Şu anda o rahat yuvasında uyuyordu, ben de içim rahat bir şekilde günlüğümün sayfasına çizdiğim Tofu’nun sevimli resmine bakıyordum. Onu çizmenin bu kadar zevkli olacağını hiç düşünmemiştim.

Geriye yaslanıp kocaman bir şekilde gerinirken bir anda gözüme hayallerimi yazacağım o boş kâğıt ilişti. Hala daha beni tanımlayan ve “işte bu!” diyeceğim bir meslek bulamamıştım kendime. Belki kendimi bir hayal bulmak için fazla zorluyorumdur. Belki de akışa bırakmalıydım. Annemin salondan gelen sesi odamda yankılanırken de hala daha boş kâğıda bakıyordum.

Cidden soruyordum kendime; ben ne olmak istiyorum?

“Bence doktor olmalısın…” diye bir öneride bulundu babam çorbadan kocaman bir yudum alırken. Annem desteklercesine başını salladı.

“Hem doktorun seni kurtardığı gibi sen de başkalarını kurtarabilirsin.”

Başımı olumsuz bir şekilde salladım.

“Ben insan dikemem ki. Hem doktorluk zor bir meslek, ya benim hatam yüzünden biri ölürse.” Buna kesinlikle dayanamazdım. “Yok yok! Kalsın…”

“O zaman idol ol.” dedi babam beni aniden şaşırtarak. Parmağımı hızlı bir şekilde kendi üzerimde gezdirdim.

“Bu tiple mi?”

“Ne varmış kızımın tipinde!” Babamın sert sesine bir de annemin sesi eklendi.

“Evet ne varmış! Benim kızım dünyanın en güzel kızı.” Annem yanaklarımı sıktı. O anda kalbimde kelebekler uçuştu. Ama şöyle bir gerçek de vardı, bende hiçbir şekilde şarkı söyleyecek bir ses yoktu. Yetenek desen sıfır ve güzellik standartları desen… Başımı hızlı bir şekilde salladım. Bana bu tiple âşık olacak birini bulmak bile bir şans sayılır.

“Evet, estetikle gerçekten dünyanın en güzel kızı olabilirim ama bir idol olmak mı? Baba ben şarkı bile söyleyemiyorum.” Elimdeki çubukları babama doğrulttum.

“Geçen ‘Spring Day’ söylüyordum. Biri mi boğazlanıyor, diye içeriye daldın. Sence ben o kadar kalabalığın önünde şarkı söylesem, ne olur? On ölü yüz yaralı?”

Babam yüzünü ekşitirken annem kahkaha atıyordu. Bu doğruydu ve şu anda babam fazlasıyla kaşınmıştı. O gün odama girip korkuyla etrafa bakınırken o kadar utanmıştım ki kendimi bir süre dolabıma kilitlemiştim. Neyse ki babam beni yakalayarak gönlümü almıştı. Yoksa hala daha o dolabın içinde utançtan yanaklarım kızarıyor olurdu.

“Peki ya ressam olsan?” dedi annem ortamın havasını bir anda değiştirerek. “Defterinde birçok güzel çizim gördüm. Daha önce senin böyle güzel çizim yaptığını bilmiyordum.”

Evet, annemin dediği doğruydu. Çünkü Minji çizimde iyi değildi. Ama ben çizimde mükemmeldim. Kendimi geliştirmemiş ya da özel bir ders almamıştım. Sadece acılarımı hafifletmek için kalemi elime alıp bir şeyler karalamıştım. Çizim yapmak zor günlerimi karalamak gibi bir şeydi. Ölen annemi unutmamak için sürekli portreler çizmiş ve zihnimde onu yaşatmaya çalışmıştım. Ama olmamıştı…

Onun gülen yüzü sonunda soğuk bir duvara dönüşmüştü. Elimde de sadece boş bir karartı kalmıştı. O günler geride kalsa da zihnimin bir köşesinde her daim yaşıyorlardı.

Denilen gibi; Tarihçi tarihi bilmek için araştırır, matematikçi problemi bulmak için çözer, ressam ise sadece kendi hayatını çizer, diye…

Belki de ben bu sayede gelişmiştim. Ama hiçbir zaman amacım bu olmamıştım. Çizmek bana göre değildi. Ben ressam olamazdım.

“Hayır, çizmek bana sadece acı zamanlarımı hatırlatıyor. Artık acı çekmek istemiyorum.” dedim durgun bir şekilde. Sonra da masadan kalkarken, “Benim ders çalışmam gerekiyor.” diyerek odama geçtim. Belki ailem ne demek istediğimi anladı, belki de anlamadılar. Ama ne olursa olsun ben artık acı çekmek istemiyordum. Benim hayatımın bundan ibaret olmasını istemiyordum.

Ben artık mutlu olmak istiyordum…

Hayalimi yaşarken de…

🌸

@zehramng sesini duydum ve iki ay sonra yeni bölüm atmaya karar verdim. Çok özür dilerim, kimse devamını beklemiyor sandım ben de öylece bırakıp kendi hayatıma odaklandım. Bundan sonra yazmaya devam edeceğim.

Bu bir geçiş bölümüydü. Bundan sonra heyecan başlıyor. Hazır mısınız?

İyi okumalar dilerim. Yeni bölümlerde görüşmek üzere...

Bölüm : 22.03.2025 22:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş