11. Bölüm

10

Ally Ally
allyy05

Hayal kurmak insan ruhunu besleyen en önemli gıdadır derler. Benim hayallerim küçükken dalgalarla batmıştı. O günden beri sırf gerçeklikle yaşıyordum. Çünkü gerçekliğimin acı dikenleri hayallerimin yumuşak konforuna göre daha rahattı benim için. Çok uzun zamandan sonra, hayatımda ilk defa, tekrar hayal kurmaya cüret edebilmiştim. Ama bu çok daha uzun sürmemiş ve yine ve yeniden tüm acı gerçekliğimle baş başa kalmıştım.

Ege ile tekrardan evin küçük ama sıcak mutfağında oturuyorduk. Aslında bu durumumuz hem bir önceki gün kadar aynıydı hem de bir o kadar farklı. Ne o bir şey demeye cesaret edebildi ne de ben tek kelime edecek gücü kendimde bulabildim.

Zulüm gibi gelen bir nevi ölüm sessizliği olan bu boşluğu en sonunda yine ben bozdum.

“Anlat.”

Bu iki hece içinde birçok soru bulunduruyordu aslında. Sesimi her ne kadar düz tutmaya çalışsam da beni bu denli iyi tanıyan biri için arkasında yatan duygu kaosunu görmek çok da zor olmamalıydı.

Egeye baktım. Hayatımda ilk defa onu tüm duygularımdan arınarak incelemeye çalıştım. Ses tonumda her ne duyduysa bu onu bir tık bocalatmıştı. Yüz ifadesini saniyesinde toparladı ve hafifçe boğazını temizleyim devam etti.

“Ne anlatmamı istiyorsun ?”

Sesi benimkiyle yarışacak düzeydeydi. Sanki tüm duygularımızı geriye bırakmış yeniden iki yabancı olmuştuk. İçimde oluşan öfke topunu geri yuttum. Tüm hayal kırıklıklarımı yüzüne haykırmak istedim fakat bunu yapamadım. Onun yerine aynı monotonlukla devam ettim.

“Her şeyi. Orada ne olduğunu, neler yaşandığını anlatmanı istiyorum.” Cümlelerim basitti aslında. Bir yabancı için pek bir anlam taşımazken karşımdaki adam bu cümlenin altında yatanı en kolay şekilde anlayabilmeliydi. Babamı bulmak için en önemli ipucunu nasıl kaçırdın onu anlat.

Bu soruyu bekliyordu, farkındayım. Çünkü sözlerime pek de büyük bir tepki vermemişti. Yine de konuşmaya başlamadan önce huzursuzca yerinde kıpırdandı.

“Anlatacak bir şey yok, Deniz. Adamın yerini tespit ettik, gittiğimizde çoktan ölmüştü. Şimdi kimin öldürdüğünü bulmak için çalışıyoruz ama –“

Bu sefer ani öfke patlamamı durduramadım.

“SÖZ VERMİŞTİN BANA. O ADAMI BULACAĞINA, BABAMI BULACAĞINA SÖZ VERMİŞTİN. KAHRAMANIM DEDİM BEN SANA. BENİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTIN !”

Tüm hayal kırıklıklarım, öfkem ve birbirine girmiş duygularım aniden gün yüzüne çıkmıştı. Ağladığımın farkındaydım fakat kendimi durduramadım. Kırmızı görmeye başlamıştım. Elime gelen her şeyi fırlatmaya başladım. Duvara çarpıp kırılan bardağın sesi odada yankılandı ama durmadım, duramadım.

Tüm öfkemi çıkarmaya kararlıydım ki bir elin beni tutmasıyla planlarım yarım kaldı. Kafamı kaldırmamla Egenin çoktan yanıma geldiğini gördüm. Elimi tutmuş beni durdurmaya çalıyordu. Etrafa zarar vermem pek umurunda değil gibiydi, daha çok kendime zarar vermemden korkuyordu.

“Sakin ol.” Dedi kadife gibi sesle.

Elinden kurtulmaya çalıştım fakat ben her çırpındığımda tutuşunu sıkılaştırdı.

“Sen beni hayal kırıklığına uğrattın.” Dedim kesik kesik. Sesim ağlamaktan boğuk bir şekilde çıkıyordu. Yüzüme baktığında artık onun yüzündeki hüznünü de görebiliyordum. Mutsuzluğum bulaşıcıydı. Elimi bıraktı ve bana sıkıca sarıldı.

“Biliyorum.” diye fısıldadı saçıma küçük bir öpücük kondururken.

Bu sefer direnmedim, elinden kurtulmak için çabalamadım. Egeden gelen yoğun tarçın kokusunun beni sarmalamasına izin verdim. Tarçın beni sakinleştirdikçe başımı karşımdaki adamın göğsüne daha çok gömdüm.

“Beni hayal kırıklığına uğrattın” diye fısıldadım tekrardan. Sesim bu sefer daha boğuk çıkmıştı.

“Biliyorum. Özür dilerim.” Bu birkaç saatliğine bana söylediği son sözlerdi aslında. Ben kollarında ağlamaya devam ederken, bir şey demedi. Sadece saçlarımı okşamaya devam etti.

**********************************

Aradan ne kadar süre geçmişti bilmiyorum. Bu süre sonunda biraz daha sakinleşmiştim. Ege sadece yanımda olmuş yorum yapmamıştı.

Şimdi mutfakta oturmuş derin bir sessizlikte çayımızı yudumluyorduk. Yerde hala kırık bardak ve tabak parçaları vardı fakat bunu kimse umursamadı.

Büyük bir fırtınadan sağ çıkmayı başarmıştık farkındayım. İkimizde yaralıydık bunu da biliyorum. Söylediğim sözlerin onda ne gibi derin yaralar açtığının ise farkında değildim. Bu sözler ileride bize başka bir fırtına gibi bela olacaktı sadece bundan emindim.

Aramızdaki sessizliği ikinci defa ben bozdum.

“Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?”

Beynin içinde dönen tilkileri görebiliyorum, tüm duyguları gözlerine yansıyordu. Koyu elalarında şimşekler çakıyordu. Bakışlarını önündeki bardaktan ayırıp bana baktı.

“Bir planım var.” Sesi düşündüğümden daha güçlü çıkmıştı. Yeniden ona güvenebilmeyi çok istedim. ‘Güvenebiliriz aslında’ dedi kalbim fakat onu umursamamayı tercih ettim. Şimdi sırası değildi.

Egeye cevap vermedim. Devam etmesi için sadece yüzüne baktım.

“Bir planım var.” Diye tekrarladı kendini. “O adamı her kim öldürdüyse, bir şeyler saklıyor. Eskiden bazı şüphelerim vardı ama artık kesinlikle eminim. Baban yaşıyor ve birileri bu gerçeği senden saklamaya çalışıyor.”

Derin bir nefes verdim. İçimde tuttuğum balon patlamış gibiydi. Omzumdan büyük bir yük kalktı adeta. Sonunda birileri artık bana inanıyordu. Bu benim için şu anda tüm evrenin bana verebileceği en güzel hediyeydi. Yavaşça Ege gülümsedim. Bu yarım bir gülümsemeydi fakat bütün olanlardan sonra onun kışına baharı getirebilecek seviyedeydi fakat bunu bilemedim.

“ Adamı kimin öldürdüğünü bulmaya çalışıyoruz. Tüm deliller dikkatlice inceleniyor. Ve bir konuda daha haklısın galiba” anlık duraksadı “Sanırım Haluk beyin de bu işle ilgisi var.”

Deryanın üvey ailesine asla güvenmemiştim ve hala güvenmiyordum. Onlara bana gelen kâğıdı anlattığım andan itibaren bu şüphe tohumları çoktan benim içime ekilmişti. Ege cevap vermemi beklemeden devam etti.

“Elimde kesin bir kanıt yok evet, ama sen onlarla konuştuktan sonra kâğıdı getiren adamın ölmesi kesinlikle tesadüf olamaz. Bence Haluk Altıncıoğlunun bu işle bir ilgisi var.”

Gülümsedim. Belki de, sadece belki de, sonunda üzerimdeki kara bulutlar dağılabilirdi. Bu umuda çok da bağlanmamaya çalışsam da umut içime pembe zehrini aşılamıştı bir kere.

Ege tam devam edecekti ki telefonu çaldı. Gelen aramaya baktığında ise her kim arıyorsa kaşları çatılmıştı. Aramayı yanıtlamak yerine meşgule attı ve telefonunu cebine koydu. Ondan bir açıklama beklemiyordum. Zaten buna hakkımda yoktu. Yakın arkadaşlar birbirlerine gelen telefonlar konusunda hesap sormazdı. Peki ya birbirine ilk andan beri aşık olanlar ? Onların buna hakkı var mıydı ?

“Gitmem lazım.” Dedi sakince. Gitmek istemediği her halinden belliydi.

“Seni kapıya kadar geçireyim o zaman.”

Kapıya kadar önden yürümüş ve Egeye ceketini uzatmıştım. Bir şey demedi sadece yüzüme baktı ve sessizce bahçeye doğru yürümeye başladı.

Aslında ona bir şey söylemek planımda yoktu. Kapıyı kapatıp mutfakta yarattığım dağınıklığı temizleyecektim. Fakat kendime engel olamadım.

“Ege” diye seslendim yüzüme en içten gülümsememi takınarak. “Teşekkür ederim.”

Benden bunu beklemiyordu kesinlikle emindim. Fakat olduğu yerde durdu ve geri dönüp bana baktı. Bakışlarındaki duyguyu anlamak zordu, zaten bunun için çabalamayacaktım. Yüzüne benimkiyle yarışan, bir gün kalbimi durduracak bir gülümseme takındı.

“Senin için her zaman fıstığım.” Cevabımı beklemeden bahçe kapısından geçip arabasına yöneldi.

Ona tüm kırgınlığıma rağmen sözleri karşısında kalbim yeniden hızlandı. Fıstığım demişti yine ve yeniden. Yüzümde oluşan salak gülümsemeye engel olamadım. Bak yeniden fıstık olduk dedi kalbim sessizce. İçerde küçük bir çocuk gibi zıplayarak dans ediyordu. Ve o anda düşüncelerime engel olamadım. Acaba o da beni bir arkadaştan öte görüyor muydu?

Bu düşüncelerle vakit kaybedemezdim, sadece kafamı salladım. Aptal aşık gülümsememle mutfağa yöneldim. Dilek teyze gelmeden buraları toparlamalıydım.

**************************************

Yaklaşık iki saat süren bir temizliğin ardından tüm kırdığım parçaları toparlamış, mutfağı bal dök yala yapmıştım. Asla hamarat bir insan değildim kabul ediyorum ama istediğimde bu işleri yapabilmek rahatlatıcı bir duyguydu.

Saatlerdir telefonuma bakmamıştım. Önce dilek teyzeden gelen mesajı okudum. Hala Sakarya’da olduğunu ve bu akşam gelmeyeceklerini yazmıştı. Ortadan kaybolduğumdan haberi yoktu ve bu benim için en iyisiydi. Zavallı kadını daha fazla üzmek istemiyordum.

Sonrasında Deryadan gelen mesajı gördüm. Tek cümleydi fakat birçok anlam taşıyordu. Sana geliyorum.

Telefonumu masaya bıraktığımda evin önündeki yola park eden arabanın sesini duydum. Derya olmalıydı. Kapıyı açtığımda ise haklı olduğumu gördüm. Canımın içi arabasında fırlamış bana doğru hızlıca yürüyordu. Kahverengi uzun saçlarını başının üstünde dağınık bir şekilde toplamıştı. Siyah güneş gözlükleri pahalı duruyor ona farklı bir hava katıyordu. Kahve rengi bir tayt ve uzun kollu krem rengi hafif bol bir sweatshirt giymişti. Üstündekinin ona ait olup olmadığından emin olamadım ama fazla sorgulamamaya karar verdim.

Küçük bahçeyi hızlı adımlarla geçip bana sıkı sıkı sarıldı. “Ablam” dedi içli içli. Onu bu kadar endişelendirmeye hakkım var mıydı bilmiyorum fakat sarılışı bana iyi gelmişti.

“Canımın içi” dedim sessizce ona sarılmaya devam ederken.

Gözlüklerini çıkarttığında ela gözleri yorgun görünüyordu. Hiç uyumamış gibiydi. Çünkü saatlerdir seni arıyor dedi beynim net bir şekilde. Onu içeriye davet ettiğimde direk mutfağa yöneldi. Mutfak saatler önce bir fırtına atlatmamışçasına oldukça düzenliydi. Güzel temizlemiş ve geriye hiçbir delil bırakmamıştım. Beni beklemeden tahta sandalyelerden birine kuruldu. Karşısına oturduğumda bana meraklı gözlerle bakıyordu.

“Anlat.” Dedi sadece masanın üzerinden elimi tutarak. Bu kardeşimden beklenmedik bir olgunluktu. Büyüyordur belki de diye düşündüm sadece.

Bir yanım ona her şeyi anlatmak, yükümü birisiyle paylaşmak istiyordu fakat onu korumak isteyen diğer yanım ondan her şeyi saklamamı söylüyordu. Zihnimin içinde Yiğit’in sesi yankılandı. O artık küçük bir çocuk değil ayrıca onun da babası. Bilmesi lazım. Yiğit’e içimden sessiz ama etkili bir küfür savurdum. Adam yokluğunda bile varlığını belli ediyordu. Deryaya baktığımda bana beklentiyle bakıyordu. Gerçekliği biraz filtreleyerek ona anlatmaya karar verdim. Haluk bey hakkındaki düşüncelerimizi bilmesine gerek yoktu. Şimdilik.

Sözlerime başlamadan önce derin bir nefes aldım.

“Babamız ile ilgili notu getiren adamın kim olduğunu bulduk. Daha doğrusu Ege abinler buldu.” Şaşırmıştı, bunu her halinden anlayabiliyordum. Bir şey söylemedi, devam ettim. “Fakat adamı bulduklarında adam çoktan ölmüştü.”

“Ah…” dedi sadece gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum. Açıkçası bu beni şaşırtmıştı çünkü Deryanın bu konu hakkında düşüncelerini biliyordum. En azından bildiğimi sandım.

“Peki…” dedi sessizce. Sorusunu kafasında toparlamaya çalıştı önce sonrasında devam etti. “Başka ipucumuz kaldı mı elimizde? Onunla ilgili yani? Babamla?”

Son kısmı fısıltıyla söylemiş olsa da sesindeki acıyı hissettim. Kafasında kurduğu gerçeklik değişiyordu ve bu içten içe ona zarar veriyordu. Kendime onun yanında daha fazla olamadığım için lanet ettim.

Kafamı olumsuz anlamda salladım. “Ege abin kimin yaptığını araştırıyor.” Diyebildim sadece.

Tereddütte kalsa da sorularına daha fazla engel olamadı.

“O yüzden mi kaçtın abla? Bana niye gelmedin? Seni çok merak ettim.”

Haklı bir isyandı kabul ediyorum. Ne diyebilirdim ki seni korumak için gelmedim mi diyeyim ya da adamı üvey babanın öldürttüğünden şüpheleniyorum mu diyeyim?

“Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.” dedim sakince. Yalan da sayılmazdı aslında kabul ediyorum.

“Yine de bana gelmeliydin.” Sesi sitem doluydu. Haklıydı.

“Özür dilerim ponçiğim bir dahakine sana geleceğim. Söz.”

Gülümseyen gözlerle bana baksa da gözlerinde başka bir duygu saklıydı. Hayal kırıklığı çok açık ve netti.

“Sana gelmediğim için mi hayal kırıklığına uğradın?” Benim için haklı bir soruydu. Kardeşimin aklından geçenleri çözmeye çalışıyordum.

Düzgün biçimli kaşı havaya kalktı, şaşırmış gibiydi.

“Hayır, yani evet. Hayal kırıklığına uğradım ama bana gelmediğin için değil abla, elimizdeki tek şansımızı da kaybettiğimiz için.”

Şaşırma sırası bu sefer bendeydi. Deryayı kafamda öyle bir kalıba oturtmuştum ki evime bırakılan bu notun onun için anlamını fark edemedim.

“Her şey daha bitmedi ponçiğim.” dedim. Fakat sanki onu değil de kendimi ikna etmeye çalışıyordum. “Önümüze bu engeli kim çıkardıysa bulacağız yani en azından Ege abin bulacak.” Sonrasında devam ettim.

“Bu kadar üzüleceğini tahmin etmemiştim.” İtirafım ağzımdan istemsizce çıkmışken sözlerim onu daha çok şaşırttı.

“Neden üzülmeyeyim abla, ben de babamı bulmak istiyorum.” Daha sessiz bir şekilde devam etti. “Aslında kim olduğumu öğrenmeye ihtiyacım var.”

Eski Deniz olsa bu sözler sonrasında Derya ile kavgaya başlayabilirdi fakat bunu yapmadım. Onun yerine kardeşime sıkı sıkı sarıldım.

Mis kokusunu içime çekerken konuşmaya ihtiyacım yoktu, onun da anlatmaya. Kız kardeşler bazen sözsüz de anlaşabilirdi. Onun tüm acılarını almak istercesine ona sıkı sıkı sarıldım. Aklıma Yiğitin teklifi geldi. Bu sefer işimi şansa bırakmayacaktım. Araştırmayı tüm kollardan yapacaktım. Derya için ve belki de benim için. Yiğit Ateş’in teklifini kabul etmeye karar verdim.

*********************************

Güneş bugünlük dünyaya vedasını ederken biz hala mutfakta sohbet ediyorduk. Kaynayan çayın sıcaklığı mutfaktaki sıcak ortamı daha da ısıtıyordu. Çok uzun zamandır kardeşimle karşılıklı oturup sohbet etmemiştik. Okulda yaşadığı bir olayı anlatırken kahkahası bütün mutfakla yankılandı.

“Öyle işte.” Dedi göz yaşlarını silerken bir eliyle de gülmekten ağrıyan karnını tutuyordu.

Kardeşimi mutlu görmek beni de mutlu ediyordu. Derya’nın mutluluğu benim mutsuzluğum gibi bulaşıcıydı. O dünyadaki tüm renkleri canlı hale getirirken ben soldururdum. O gündüzdü ben ise gece.

“Hakanla nasıl gidiyor?” Sorum daha da gülümsemesine yol açmıştı. Yanakları kızarmıştı. Derya bu çocuğa kesinlikle aşıktı.

“Mükemmel, bir hayal dünyasında yaşıyor gibiyim.” Dedi sesi büyülü bir şekilde.

“Sevindim.”

“Ege abiyle nasıl gidiyor?” duraksadım. Refleks olarak herkese söylediğim şeyi söyledim. “O benim sadece arkadaşım.” Cevap vermedi fakat bana inanmadığı her halinden belliydi.

“Madem Ege abiyle arkadaşsın…” duraksadı “Yiğit abi için ne düşünüyorsun.”

Duraksama sırası bendeydi. Sahi Yiğit Ateş için ne düşünüyordum? Egenin adı geçince içimde oluşan sıcaklık Yiğit için oluşmamıştı. Ama büyük bir merak kök saldı. Ben bu adamın kim olduğunu deli gibi merak ediyordum. Merak da bir duygudur dedi zihnim. Onu düşünüyorsun ki merak ediyorsun. Derin bir nefes aldım.

“O arkadaşım bile değil Derya. Birkaç gün önce tanıştığım biri.”

“Deme öyle, senin kayıp olduğunu söylediğimde delirmiş gibiydi. Seni bulmak için tüm gücünü kullandı. Sadece tanıdık olan insanlar birbirleri için böyle şeyler yapmazlar abla.”

Onu onaylamadığımı belirten bir mırıltı çıkartırken o bana bıyık altından güldü. Çayından bir yudum daha aldı ve sözlerine devam etti.

“Madem Ege abiyle sadece arkadaşsın, Yiğit abiyi de düşün derim ben. Bak hem zengin hem yakışıklı hem de seni önemsiyor.”

Tövbe haşa ama bu kız Yiğitle benim aramı yapmaya çalışıyor olabilir miydi? Sadece soruyorum.

“Tövbe de bücür.” Dedim koluna hafifçe vururken. “Sen bacak kadar boyunla ablana öküz herifin birini mi ayarlamaya çalışıyorsun?”

“Yalnız ben senden uzunum abla.” Dedi kahkaha atarken. Cevap vermek yerine ona dil çıkartmakla yetindim. Bir anda aklıma Yiğit’in teklifini kabul ettiğim ama telefon numarasını bile bilmediğim geldi.

“Bana Yiğit Ateşin numarası lazım.”

Derya sözlerimle ağzındaki çayı püskürtürken ben beklentiyle ona bakmaya devam ettim.

“Kararlılık seviyen beni etkiliyor ablacım. Az önce adama öküz diyordun ne değişti de bir andan telefon numarasını istemeye karar verdin ?”

Ah Deryam, ah benim saf yavrum. O amaçla mı istedim ben o numarayı senden?

“Hayır Deryacım, kararımı değiştirmedim. Sadece beni bulduğu için teşekkür edeceğim.”

“Öyle diyorsan kesin öyledir.” Dedi Derya gözlerini devirerek. Telefonuna uzanıp bana numarayı gönderdiğinde telefonuma bildirim sesi geldi. Teşekkür etmek amacıyla kafamı salladım sadece.

“Ben artık gideyim.” Dedi çantasını alırken.

“Tamam.” Dedim sadece. Onun gitmesini hiç istemiyordum. Özellikle Haluk hakkındaki şüphelerimden sonra o insanlarla aynı evde olmasını bile istemiyorum fakat ses etmedim.

Kapıdan çıkarken yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. “Seni seviyorum ablacım, bir gelişme olursa beni ara.”

“Ararım ponçiğim merak etme.”

Deryanın arabası gözden kaybolurken telefonumu elime aldım. Önce Yiğit Ateşin numarasını kaydettim. Mesaj kısmından adının üstüne tıkladım. Derya için diye düşündüm. Derya için artık işimi şansa bırakmayacağım. Ve Yiğit’e ileride tüm hayatımı değiştirecek o mesajı gönderdim.

Teklifini kabul ediyorum.

Bölüm : 23.02.2025 20:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ally Ally / Deniz / 10
Ally Ally
Deniz

123 Okunma

52 Oy

0 Takip
11
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...