
Etrafımı saran fırtına içimdeki yangını bastıramamıştı. Egenin yanımdaki kokusunu almaya çalıştım. Egenin tarçınının üzerimdeki büyüsü bozulmuş gibiydi, kalbimin git gide artan ritmini hissedebiliyordum. Siyah araba önümüzde durduğunda istemsizce Egeye sokuldum. O da gerginliğimi daha da hissetmiş olacak ki bir koluyla belimi sarmıştı.
Siyah arabanın kalın kapısı yavaşça açılırken nefesimi tuttuğumu fark ettim. Kadife gibi bir ses kulağıma sakin ol diye fısıldasa da sakinlik benim için şu anda oldukça uzak bir duyguydu. Bilinmezliğin verdiği endişeyle aklımdan bin bir tane farklı senaryo geçti. Belki de gelen kişi babamın notuyla alakalıydı ya da Deryanın ailesi belki. Her kim ise benim için geldiği oldukça açıktı.
Arabadan ilk önce takım elbiseli oldukça iri bir adam indi. Davranışlarından ve hareketlerinden bir koruma olduğunu anlamak çok da zor değildi. Sert ama kendinden emin adımlarla arabanın arka tarafına doğru ilerledi. Kapıyı açmadan önce siyah büyük bir şemsiyeyi açtı. İçerideki her kim ise onun için önemli olmalıydı. Büyük ihtimalle patronuydu. Arabadan inen adamı görmemle yaşadığım endişe bir anda kendini büyük bir sinire bıraktı. Yiğit Ateş tam karşımdaydı.
“Senin ne işin var burada be !?”
Yaşadığım ani sinirle Egenin yanından ayrılmış bir adım öne atmıştım. Benim dakikalardır aklımdan neler geçiyordu, haberi var mıydı ? Kendime engel olamayarak bağırmaya devam ettim.
“Evimi nereden buldun ? Niye böyle alacaklı gibi geliyorsun ? Aklımdan neler geçti haberin var mı ?”
Ben kendisine ağzıma gelen her cümleyi söylerken ifadesiz bir yüzle beni izlemeye devam etti. Sözlerimi bitirip ateş saçan gözlerle ona baktım fakat mavilerinde yine ve yine bir duygu kırıntısı yoktu. Sıkılmış bir ifade ile bana bakmaya devam etti.
“ Sana da merhaba Deniz. Bir kez daha görüyorum ki kibarlıktan nasibini almamışsın.”
Sinirle ona bir adım daha attım. Aramızda yaklaşık bir karışlık mesafe kalmıştı. Bugün bir kere daha Yiğit Ateşi çekecek durumda değildim. Dişlerimi sıkarak konuşmaya devam ettim.
“Ne.işin.var.burada ?”
Yüzüme ifadesiz bir şekilde birkaç saniye daha baktı. Aksini bilmesem yüzümü incelediğini düşünürdüm fakat bugün kısa bir süreliğine de olsa bu adamı tanıma fırsatı bulmuştum. Bakışlarını yüzümden çekip ellerine döndürdüğünde tuttuğu şeye baktım. Kırmızı bir atkı. Hayır diye düzeltti beynim, senin kırmızı atkın.
Bakışlarımı tekrar gözlerine çevirdiğimde konuşmasını bekliyordum. Anlık boğazını temizledi ve devam etti.
“ Atkını bizim restoranda unutmuşsun. Benden insanlık yapıp sana getirdim. Bu kadar bağırmana gerek yoktu.”
Anlık refleksle elim boynuma gitti. Kahretsin diye düşündüm, gerçekten de atkımı onun o salak restoranında unutmuştum. Hala sıkı sıkı tuttuğu atkıyı aynı sinirle elinden çekip Egeye doğru yürümeye devam ettim. Tamam atkımı verdi, artık gidebilirdi.
“Rica ederim.” Dedi aynı sıkıcı ses tonuyla.
“Ha ?”
“Ha değil Deniz hanım öncelikle biz Efendim deriz.”
Dönüp ona baktığımda düzgün yüzünde alaycı bir gülümseme oluşmuştu. Cevap vermemi beklemeden devam etti.
“Ayrıca, biri size bir iyilik yaptığında teşekkür ederiz. Ona istinaden rica ederim dedim fakat sen görüyorum ki her konuda olduğu gibi bu konuda da insanlıktan nasibini almamışsın.” Bir kahkaha atıp sözlerine devam etti.
“Söylesene küçük hanım, annenle baban sana hiç kibarlık öğretmedi mi ?”
Şimdiye kadar söylediği hiçbir söz kalbimi kırmazken en derin yarama tuz basmıştı. Bir cümle insanı ne kadar derinden etkileyebilirdi değil mi ? Ama etkilerdi. Hem de öyle bir etkilerdi ki sizi göklerden en derin kuyulara iterdi. Gözyaşlarımı gözlerimi yakmaya başladığında yutkunmaya çalıştım. Hayır Deniz, bu gevşek adam karşısında ağlamayacağız.
“Eğer beni büyütecek kadar yaşasalardı öğretirlerdi belki.” Dedim titreyen bir sesle.
“Ben..” diyerek söze başladı fakat gerisini getiremedi. Mavi-yeşil gözlerinde anlık bir duygu kırıntısı yakalamıştım fakat ne olduğunu anlamlandıramıyordum. Acımadır belki dedi beynim. Belki senin adına üzülmüştür diye ekledi kalbim.
Yiğit’in sözlerine devam etmesini beklerken belimde Egenin güçlü kolunu hissettim. Saniyesinde yanıma gelmişti, bana güç vermek istercesine bir koluyla bana sarılmıştı. Tek bir söz söylemeden bana yine bir çok şey anlatıyordu. Sakin ol Deniz, ben senin yanındayım. Varlığı içimdeki yangını anlık söndürürken gücümü toparlamaya başladım. Daha dik durarak Yiğit’e beklentiyle bakmaya devam ettim.
Yiğit her ne söyleyecekse Egeyi gördüğü an vazgeçmiş gibiydi. Bir anda gözleri Egeye takıldı, daha doğrusu Egenin belimdeki koluna. Yüzüne tekrardan alaycı bir ifade yerleştirdi.
“Ne o, erkek arkadaşın mı ?”
Keşke diye atladı kalbim. Kız sen de bir dur zaten ortalık karışık.
“Hayır”
“Evet”
NE? Ne?
Beynim ve kalbim ufak bir dansa başlamışken bakışlarım Egeye döndü. Sorgulan gözlerle ben ona bakarken o ise çatık kaşlarla Yiğite bakıyordu sanki her hareketini inceliyordu. Avına odaklanan bir avcı gibi.
Yiğit alaycı gülümsemesini bozmadan bir adım öne çıktı, elini Ege’ye uzattı.
“Ben Yiğit Ateş” dedi tok bir sesle.
Ege ise belimdeki tutuşunu bozmadan kafasını sallamakla yetindi.
“Ege Kayalı”
Yiğit havada kalan eline baktı ve kendi kendine güldü. Psikopat olduğuna yemin edebilirdim.
“Görüyorum ki çift olarak adabı muaşeret kurallarını bilmiyorsunuz, her neyse, tanıştığımıza memnun oldum Ege Kayalı.”
Mavi gözleri tekrar bana döndüğünde eski ifadesine geri bürünmüştü.
“Tekrar görüşmemek üzere Deniz Kaya.”
Cevap beklemeden aynı sert adımlarla arabasına döndü. Siyah araba evden uzaklaşırken yağmur dinmeye başlamıştı.
*****************************************
Kaynayan çayın fokurdaması sıcak mutfağı doldururken son bir saattir Egeye Deryanın evinde olanları anlatıyordum. Sözlerimi bitirdiğimde önümdeki çaydan bir yudum daha aldım. Ege kaşlarını çatmış beni dinliyordu. Kafasında söylediklerimi bir mantığa oturtmaya çalışan bir hali vardı. Sanki yapboz un bazı parçaları onun için birleşmemişti.
“Anlamıyorum Deniz.” Dedi naif bir sesle, “Bu anlattıklarında kafama oturmayan yerler var.”
“Her şey çok açık değil mi Ege ? Babam hakkında bildikleri bir şey var ve bu her ne ise onları endişeye sürüklüyor. Notu duyduklarındaki tepkilerini sana anlattım. Kesin bildikleri bir şey var.”
Benim umut dolu sözlerim karşısında Egenin şüpheci tavrı değişmemişti.
“Bilmiyorum Deniz. Haluk Hünkaroğlu oldukça güçlü bir iş adamıdır. Böyle bir işe bulaşıp da adını kirletmek isteyeceğini zannetmiyorum.”
Omuzlarımın çöktüğünü hissettim. Kendi içimde büyüttüğüm küçük umut balonu Egenin bu sözleriyle patlamıştı sanki.
“Ama” diye başladığım cümleme kendimden beklenmeyecek bir şekilde küçük bir sesle devam ettim. “Ama… benim bazı şüphelerim var.”
Göz yaşlarım yine serbest kalmaya hazırlanmıştı. Sahi ben hangi ara bu kadar sulu göz olmuştum ?
Ege ruh halimi hissetmiş olacak ki uzanıp masanın üzerindeki elimi tuttu. Yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirmişti. Bana cesaret vermeye çalışıyordu.
“Söyle fıstığım, şüphelerin neler ?”
İçimdeki küçük Denizi dünyanın en mutlu insanı yapacak en derin şüphelerime büyük umut tohumları eken o fikrimi ilk defa söyleme fırsatı buldum.
“Bence babam yaşıyor Ege.”
“Deniz…” diyerek söze başlamıştı ki devam ettim.
“Bak, bugün nottan bahsettiğimdeki tavırlarını ben gördüm. Artık eminim ki onlar bu işin içinde ve babam büyük ihtimalle yaşıyor.”
Tek nefeste söylediğim bu sözler içimdeki duygu çağının başlangıcı olmuştu. Bir insan aynı anda kaç duyguyu hissedebilirdi? Kaç defa yaralandığı yerden iyileşebilir sonrasında da yeniden yaralanabilirdi? Ben yaralanmıştım hem de her gün milyonlarca kez. Defalarca yaralarım kabuk tutmuş sonrasında ise defalarca yeniden kanamıştı. Artık daha fazla iyileşmeyecektim. Gerekirse binlerce kez kanayacak fakat bu işi çözecektim.
Yaşadığım şeylerin etkisiyle gözümden bir yaş aktığını hissettim. Egenin sıcak eli saniyesinde yüzümü bulmuştu. Gözyaşım daha gözümden akamadan nazik bir şekilde sildi.
“Ağlama.” Dedi sıcak bir sesle. “Lütfen Deniz sen ağlama, sen ağladıkça benim dünyaları yakasım geliyor, yapma bana bunu.”
Duygu dolu gözlerle kirpiklerimin altından ona bakmaya devam ettim . Evet gerçeğe giden bu yolda belki bin defa kanayacaktım ama en azından benim Egem vardı.
Sesli bir şekilde iç çektiğimde onun da bir nefes aldığını duydum. Gözlerine baktığımda elalarındaki duygu karmaşasını görebiliyordum. Bir tarafı, en azından mantıklı bir tarafı düşüncelerimdeki saçmalığı görebiliyor olsa da büyük bir tarafı bana kıyamıyordu. Bir kereliğine de olsa güçsüz olamaya ve ona yaslanmaya karar verdim. Başımı yüzündeki eline yasladığımda gözlerini kapatıp derin bir iç çekti.
“Tamam” dedi sessiz bir şekilde. “Tamam, şüphelerin her ne kadar imkansız olsa da yanındayım. Senin için bu konuyu araştıracağım.”
Kalbim yeniden ısınmaya başlamıştı. Yeniden gülümsediğimde onun da güldüğünü gördüm.
“Teşekkür ederim.”
Sesim bir fısıltıdan farksızdı belki ama en büyük çığlıkları anımsatacak bir etkisi vardı. Sandalyeme geri yaslandığımda çayının bittiğini gördüm. Bardağına uzandığımda gülümseyen bir ifadeyle beni izliyordu. Aklına bir şey gelmiş olacak ki gülümsemesi bir anda dondu.
“Sen Yiğit Ateş’i nereden tanıyorsun ?”
“Ha ?”
“Yiğit Ateşi dedim nereden tanıyorsun ?”
İfadesi ciddileşmişti, omuzları gergin bir şekilde duruyordu. Bu adam hakkında her ne biliyorsa bu bilgi onu sinirlendirmeye yetmişti. Normalde başka biri sorsa sana ne der geçiştirdim fakat söz konusu Ege olduğunda maalesef bunu yapamıyordum. Kısa bir açıklamada bulunma gereği duydum.
“Derya’nın erkek arkadaşının abisi. Bugün onu görmeye gittiğimde restoranda tanıştık. Yani pek de tanıdığım söylenemez. Hepsi bu.”
Açıklamam ona yeterli gelmemişti anlaşılan sorgulamasını devam ettirdi.
“ Atkını getirdi ama, bu herif senin yaşadığın yeri nereden biliyor ?”
Sinirlenmiş ifadesine gülesim geldi. Belki bizi kıskanmıştır dedi kalbim, keşke kıskanmış olsa.
“Dediğim gibi ilk defa gördüğüm adam, insanlık edip atkımı getirmiş. Evimi de Deryadan öğrenmiştir. Sonuçta dediğim gibi Hakan’ın abisi.” Kendime engel olamayarak devam ettim. “Ne o ? Kıskandın mı ?”
Son sorum karşısında bocalamış ifadesi bende kahkaha atma isteği uyandırdı. Söyleyeceği şeyleri kafasında toparlamaya çalışıyor gibiydi. Bu ona ekstra bir şirinlik katmıştı.
“Yoo ne kıskanması. Sadece merak ettim.”
Asla inandırıcı değildi. En azından beni inandıramamıştı. Egeyle uğraşmak keyfimi bir tık yerine getirmiş olacak ki devam ettim.
“Sevgili olduğumuzu söyledin. Emin misin ?”
Her ne kadar işi şakaya vursam da Yiğit’in sorusuna neden evet dediğini deli gibi merak ediyordum. Çünkü seni kıskandı dedi beynim. Kalbim ise çoktan aşk şarkıları söylemeye başlamıştı bile.
“Eminim.” Dedi kendinden pek de emin olmayan bir sesle devam etti. “ Sana yiyecek gibi bakıyordu. Arkadaşımı korumak istedim sadece.”
Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda karşımda kıpkırmızı olmuş bir Ege görmeyi beklemiyordum. O da senden hoşlanıyor dedi kalbim neşeli bir çocuk gibi. Egeyi daha da zor durumda bırakmamak adına konuyu değiştirmeye karar verdim.
“Asıl sen nerden tanıyorsun Yiğit Ateşi ?”
Sorum onu eski haline döndürmüştü. Adamın isminin geçmesi Egenin sinir kat sayısını arttırıyordu.
“Halk tarafından her ne kadar bilinen ünlü bir iş adamı olsa da bizim camiada ünü bir tık daha farklı. İsmi devamlı kirli işlerle anılıyor fakat her nasılsa bu adam her defasında kendini aklamayı başarıyor.”
Bak işte bu ilgimi çekmişti. Evet, pek tekin bir insan olduğu söylenemezdi. Başka kim etrafında onlarca korumayla gezerdi ? Yiğit’i daha fazla tanımak adına soru sormak istedim fakat Egenin çalan telefonu beni böldü. Dikkatlice hattın diğer ucundaki kişiyi dinliyordu. Duyduğu her ne ise ela gözlerini kaldırıp bana baktı. Telefonu kapattığında tek bir cümlesi dünyamı değiştirmeye yetmişti.
“Notu bırakan kişinin yerini tespit etmişler.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |