2. Bölüm

2. Bölüm: Maske

almorass
almorass


İnsan ne için yaşardı? Ailesi için mi? Ben 10 yıl önce onlar için yaşıyordum ama şuan, sadece intikam için. Karşıma çıkan herkes beni küçümsedi ama ben, beni küçümseyen beyinlerin alamayacağı kadar güçlü biriydim. Ayrıca yeri geldiğinde aptal rolünü çok iyi oynayabiliyordum.
Yatağımın ucundan gelen sesle düşüncelerim bölündü. Saat sekizi gösteriyordu. Bugün cumartesi olmasına rağmen erken kalmıştım çünkü spora gidecektim. Geceliğimi üstüme geçirip banyoya doğru yürüdüm. Aynanın önüne geçerek kendime baktım. Sarıya kaçan kumral saçlarım dağınıktı. Gözlerim ise kırmızı. Hayır ağlamaktan değildi. Normal insanlar intikam duygusuyla yanıp tutuşurken gözleri kararırdı fakat benim gözlerim kırmızı olurdu. Ben her şeyde olduğu gibi ağlamayı 10 yıl önce terk etmiştim.
Mutfağa doğru yürüdüm. Kendime buz dolabından süt çıkardım. Dolaptan da yulaf çıkardım. Kasenin içine yulaf döküp üstünü de sütle doldurdum. Yulafın pek tadı olmasa da seviyordum. Yemeğimi masaya yerleştirdikten sonra telefonumdan video kaydırmaya başladım. Bir yandan yemeğimi yiyor, diğer yandan da video izliyordum. Kafamda o kadar düşünce vardı ki ne yaptığımın farkında bile değildim. Saat 9 olmuştu!
Giyinme odama girip taytımla sporcu sütyenimi çıkardım. Saniyesinde üzerime geçirdim. Bu saatlerde hava hafif soğuk olurdu. Çok kalın olmayan bir hırkayı da yanıma aldım. Saçlarımı sıkıca at kuyruğu yaptım. Gözlerimin de daha belirgin olması için kalem sürdüm. Telefonumu ve motorumun anahtarını aldıktan sonra dışarı koştum.
Motorum. Harika bir canavardı. Nazikçe üzerine binip kaskımı taktım. Anahtarı takıp çevirdim. Hızlanarak evimin bahçesinden çıktım. Genellikle arabaların olmadığı yolları tercih ederdim çünkü hız yapmayı çok severdim.
&
Spor salonunun önüne park ettim kaskımı çıkarıp motorumun arkasına koydum. Salondan içeri girdiğimde Merve ağzını kocaman açıp gülümsedi.
“Hoş geldiniz Yankı Hanım.” Neşeli sesi beni güldürmeye yetmişti. “Bana hanım demene gerek yok Merve.”
“Olsun Yankı Hanım.” Tamam dercesine spor alanına geçtim önce ısınma hareketleriyle başladım sonra da ağırlık kaldırmaya başladım. Beni gören şaşırıyordu çünkü bir erkeğin sahip olduğu kaslara bende sahiptim. Kaslar erkeklere özel değildi ya.
100. Şınavımı çekerken telefonum titredi. Nefes nefese yere oturdum. Ekranda Avcı yazıyordu. Bekletmeden açtım.
“Alo?”
“Yankı bugün hastaneye gelsene şu staj işlerini hallederiz.” Oflayarak hayır demek istesem de belki de bu benim sahip olduğum en güzel şanstı. Hayır şans diye Avcıya demedim! Stajdan bahsediyordum.
“Yeşil gözlü kadın orda mısın?”
“Bana yeşil gözlü kadın deyip durma!”
“Tamam Yankı hanım. Gelecek misiniz?”
“Evet!” Bağırıp yüzüne kapattım. Sinir bozucuydu.
Spor salonunun duş kısmına gidip kısa bir duş aldım. Yanıma ayrıca kıyafet almadığım için spor kıyafetlerimi giymek zorunda kaldım. Saçlarımı hemen kurutup çıktım.
“Yankı hanım bugün az spor yaptınız.” Diyerek beni durdurdu Merve. Az dediği iki buçuk saatti. Aslında haklıydı çünkü normalde 4 saat bile kaldığım oluyordu.
“Bir işim çıktı yoksa daha dururdum.” Göz kırpıp motoruma doğru ilerledim.
Kaskımı takıp navigasyonu açtım. Harez hastanesi nerde bilmiyordum. Bugün yollar diğer günlere göre boştu. Bunu fırsat bilip gazı kökledim. Kendimi motoruma gömüp sürtünmeyi azalttım. Kendimi rüzgara bıraktığımda her şey daha güzel hissettiriyordu. Motorumun üstündeysen tüm her şeyi unuturdum. Motorum benim her şeyimdi.
&
Motoruma yaslanmış hastaneyi izliyordum. Cidden kocaman bir hastaneydi. Motorumdan ayrılıp hastaneye doğru yürüdüm. İçeri girip danışmaya doğru gittim.
“Pardon, Avcı Harez’in odası ne tarafta acaba?” Danışmadaki kadın gülümseyerek cevap verdi. “En üst katta koridorun sonunda efendim.”
Teşekkür ederek ordan ayrıldım. Asansörün tuşuna bastığımda kapı açıldı. Bu hastane 10 katlıydı! 10. Kata basıp beklemeye koyuldum. Asansörün kapısı açılınca adımımı dışarı attım. Bu koridor özenle dekore edilmiş gibiydi.
Koridorun sonuna kadar yürüyüp Avcının odasını buldum. Kapıyı tıklattım. Ama seslenen biri olmadı bende umursamayarak içeri girdim. İçeride kimse yoktu. Ve bu oda kocamandı. Odanın büyük bir bölümü boydan camla kaplıydı. Sol tarafımda kocaman bir kitaplık vardı. Sağ tarafımda da yeşil ağırlıklı oturma köşesi vardı. Umarım bunu özellikle yaptırmamıştır!
Sol tarafımda kalan kitaplığa yöneldim. Avcı gelene kadar kitaplara bakabilirdim. Kitapların adları çok ilginçti. Genelde Yunan mitolojisiyle ilgiliydi. Tanrılar falan yani. Rastgele bir kitap alıp incelemeye koyuldum. Adı Evrenin Hükümdarı’ydı. Sayfayı çevirdiğimde bir resim karşıladı beni. Bir dakika, bu resimdeki kadın aynı bendi! Hayır cidden ben. Her şeyi aynı gözleri bile.
Solumda kalan kapı gürültüyle açıldı. Avcı gelmişti.
“Ooo küçük hanım kitaplığımı da karıştırmaya başlamış” sinirle göz devirdim karıştırdığım falan yoktu sadece bakıyordum.
“Karıştırmadım sadece bakıyordum.” Diyerek savunmamı yaptım.
“Tabi tabi, ikisi de farklı şeyler zaten. Neyse hadi geç otur.” Daha fazla bir şey demedim çünkü ne dersem diyeyim anlamayacaktı.
Gösterdiği koltuklardan birine oturup yüzümü Avcıya doğru çevirdim.
“Evet, niye çağırdın beni ne diyeceksin?”
“İçecek bir şey ister misin?” Hayır dercesine kafamı salladım hemen gitmek istiyordum burdan.
“Biliyorsun pazartesi burada staj yapmaya başlayacaksın” kafamı sallayıp onayladım “saat 9 da burada olmanı istiyorum. 5’de de gidersin. Sana özel olarak oda ayıracağım istediğin zaman orda dinlenebilir not tutabilirsin.” Hem 8 saat çalışacaktım hemde dinlenmek için bir odam mı olacaktı? Bu daha çok tatil gibiydi.
“Sana şu gün şurada çalış demeyeceğim istediğin bölümde çalışabilirsin. Önemli olan her şeyi görebilmek ve öğrenebilmek. Sonuçta burada sadece 2 hafta kalacaksın.”
“Her şey için teşekkür ederim şimdi gidebilir miyim?” Çok aceleci olduğumun farkındayım ama bu adamın yanında durdukça sanki bir şeyler olabilecek gibi hissediyordum.
“Gidebilirsin ama ben bırakacağım.”
“Benim motorum var gerek yok.” Sanki ona ihtiyacım vardı.
“Motorunu bizimkilerden birine bıraktırırım. Sakın itiraz etme yoksa stajın iptal olur.” Ağzım açık kalmış Avcıya bakıyordum. Onunla gelmezsem stajımı iptal mi edecekti yani.
“Tamam geliyorum. Ama tek bir şartım var. Canavarıma zarar gelmeyecek.” Anlamayan gözlerle bana baktı.
“Canavar derken?”
“Motorumdan bahsediyorum.” Gülerek şartımı kabul etti.
Galiba arabası garajdaydı çünkü -2. Kata inmiştik. Avcı cebinden anahtarını çıkarıp düğmesine bastı. Merakla hangi arabanın onun olduğunu çözmeye çalışıyordum ki, canavarım kadar parlak siyah olmasa da en az onun kadar koyu ve parlak siyah bir araba bana göz kırptı. Son model bir spor arabasıydı!
“Ben süreceğim.” Anahtarı vermesi için elimi açtım. Anahtarı vermek yerine elimi tutup dudaklarına götürdü ve öptü. Anlamaz gözlerle ona baktım fakat elimi de çekmedim.
“Al bakalım kraliçem.” Uzattığı anahtarı kapıp şoför koltuğuna yerleştim.
Avcıda yanıma oturduğunda arabayı çalıştırdım. Sesinden tatmin olmuşcasına kafamı geriye attım. Avcı bana bakıyordu ve tebessüm ediyordu. Altımda bu araba olduğu sürece onu takamazdım.
Direksiyonu sertçe tutup hızlı bir başlangıç yaptım garajdan çıkıp yola girdiğimde yolun boş olması mutlu olmam için gayet yeterli bir sebepti. Ayağımla tüm gücümü uygulayarak gaza bastım Avcıya baktığımda koltuğa yapışmıştı ve deli misin der gibi bana bakıyordu.
“Altında böyle bir araba varsa kullanmasını da bileceksin yiğidim.”
Ağzı daha da açıldı ama ben önüme dönerek yola odaklanmaya devam ettim.
&
Kısa bir sürede evime ulaşmıştık. Yol boyunca konuşmamıştık çünkü ben kendimi fazla kaptırmıştım. Anahtarı Avcıya uzattım.
“Teşekkür ederim.”
“Ne demek, her zaman.”
El sallayıp evime doğru yürüdüm. Anahtarı çevirip içeri girdim. Üstümü değiştirmek için giyinme odama doğru yürüdüm. Elim kapıya ulaşmıştı ki telefonum çaldı. Kerem arıyordu.
“Alo? İyi ki aramak aklına geldi ya.”
“İşimiz gücümüz var canım napalım. Hadi bizim grupla poligona gidiyoruz sende gel iki el ateş edelim.” Grup dediği 2 kız 3 erkekten oluşan bir gruptu. Ailemin öldüğü -öldürüldüğü- gün tanışmıştık. O günden beri en yakınlarım olmuşlardı.
“Tamam geliyorum. Her zamanki yer mi?”
“Evet hadi gel.” Telefonu kapatıp giyinmeye koyuldum.
Altıma klasik siyah eşofmanımı üstüme de vücuduma tam oturan kırmızımsı body giydim. Umarım Avcı hızlı davranmıştır da motorumu getirttirmiştir.
Hazırlandıktan sonra yanıma çantamı da alıp çıktım. Tam karşımda motorum duruyordu. Avcı iyi iş çıkarmıştı. Motoruma atlayıp yola koyuldum.
Yirmi dakika sonra buluşma yerine varmıştım. Ormana yani. Biz hiçbir zaman poligona gitmezdik. Düzeneği kendimiz kurardık. İlerleyerek bizimkileri bulmaya çalıştım. Helen, Işıl, Kerem, Alaz ve Ulaç. Hepsi buradaydı. Tabii ki en son gelen yine ben olmuştum.
“Selam millet! Beklettiysem kusura bakmayın.”
“Yok bizde yeni geldik sayılır.” Diyerek bana sarıldı Işıl.
Silahları masaya dizmişlerdi. Kendi silahımı göremeyince kaşlarım çatıldı. Kimsenin kendine özel silahı yoktu ama benim vardı. Eşyalara bağlanmayı fazla severdim. Ulaç, belinden bir silah çıkardı. Evet benim silahımdı!
“Daha fazla bizi öldürecekmiş gibi bakma. Al bebek gibi baktığın silahın.” Silahı bana uzatınca hemen aldım.
“Ne zaman başlıyoruz?”
Her atışımda önümde duran şişeleri vurmayı başarmıştım. Çok iyi kullanırdım silahları.
“Ne zaman bize de böyle iyi vurmayı öğreteceksin Yankı?” Helen en az benim kadar iyi nişan alabilen biriydi ama beni övmeyi de çok severdi.
“İyi vursam neye yarar bu işin içinde olmadıkça.”
“Biz mi sana gel bizimle ol demiyoruz Yankı. Sen bir nimetsin. O elinde tuttuğun silahı kimse senin kadar iyi kullanamaz. Kimse senin kadar iyi dövüşemez. Kimse senin kadar zeki olamaz.” Alaz haklıydı. Kimse benim kadar iyi olamazdı. Bir konuda daha haklıydı. Onlarla olmak istemeyen kişi bendim. Çünkü daha zamanı gelmemişti.
“Her şeyin bir zamanı var. Yeri gelince birlikte iyi işler de çıkaracağız merak etmeyin.”
“Bizi korkutuyorsun.” Diyerek cevap verdi Helen.
“Her zaman canım, her zaman.”
&
Son atışımı da yapıp yere oturdum. Herkes atışını bitirmiş yerde oturuyordu.
“Eee, şimdi napıyoruz.” Diyerek konuşmaya başladım. “Hadi kalkın” diyerek hepimizi kaldırdı Kerem “bara gitmeye ne dersiniz?”
“Bence gitmeyelim.” Diyerek araya girdim. Işıl yanıma gelerek beni sarstı. “Hadi Yankı, lütfeen.” Kafa sallayarak yine reddettim. “Benim eve gelin film izleyelim.”
“Onu da yapalım ama bara da gidelim anlatacak çok şeyin var gibi.” Dedi Ulaç. Haklıydı anlatmam gereken çok şey vardı.
“İyi tamam gidelim bari.” Işıl bana sarılıp zıplamaya başladı. Aynı yaşta olmamıza rağmen grubun en çocuğuydu.
Işıl, Kerem’e dönüp “Ben Yankı’nın motorunda gideceğim.” Dedi. Kerem ve Işıl hep beraber gelirlerdi. Kerem tamam dercesinde kafasını salladı. Kolumu Işılın omzuna atıp kendime çektim.
“Hadi biz gidiyoruz. Barda buluşuruz.” El sallayıp vedalaştım. Işılla beraber motoruma doğru yürüdük. Motorumun arkasından 2. Kaskımı çıkardım. Kaskı Işıla uzattım.
“Bunu tak ve bana çok sıkı sarıl tamam mı?” Hevesle başını salladı. İkimiz de bindiğimizde motoru çalıştırdım. Gaza basıp orman yolundan çıktım. Normalde bu hızda gitmezdim ama arkamda Işıl vardı. Onun için yavaş gidiyordum. Işıl yüzünü sırtıma yaslamış ellerini de göbeğimde birleştirmişti. Belki aynı yaştaydık ama ben onu kızım olarak görüyordum.
“Eğleniyor musun?” Diyerek Işıla soru sordum. “Çok, keşke hep seninle motora binsem.” Gülerek cevap verdim. “Sen iste her zaman motorla seni gezdiririm.”
Bara ulaştığımızda, diğerleri de gelmişti. Arabaları buradaydı. Motordan inip Işılı da indirdim. Kaskını kafasından çıkarıp motorun arkasına bıraktım. Işıl çok güzel kızdı. Saçları benim saçlarıma göre daha sarı, gözleri de maviydi. Çok tatlı görünüyordu. Kolumu yine omzuna atıp barın içine girdik. Bizimkileri bulup yanlarına oturduk.
“Evet ne içiyoruz.” Diyerek sordu Alaz. “Ben viski alayım.” Bugün sarhoş olmamam lazımdı. Ve onların da olmaması lazımdı.
İçeceklerimiz geldiğinde onlara Avcı hakkında olanları anlattım. Olan her şeyi tıpa tıp aynı olacak şekilde söyledim. Dikkatlice dinledikleri için gülesim geliyordu.
“Bu adam sana takık galiba. Çekip vursak mı?” Helenin dedikleriyle güldüm. “Sapığımı ellemeyin lütfen.” Dediğimde gülmeye başladılar.
“Ondan hoşlanıyor musun yoksa?” Dedi Ulaç. “Hayır tabii ki de. Bu güne kadar kimden hoşlandığımı gördünüz?”
“Doğru söylüyor. Bugüne kadar hoşlandığı kişiyi göremedik çünkü o bir deli! Hoşlanabileceği herkesi dövüyor.” Gülerek Kereme tekme attım.
Işıl beni dürtüp “Avcının fotoğrafı var mı?” Dedi. Telefonumu cebimden çıkarıp instagramı açtım. Takip etmiyordum ama hesabı herkese açık olduğu için görebiliyordum. Telefonumu Işıla verdim.
“Oha! Yankı bu adam gerçek mi?” Kerem merakla telefonu Işılın elinden aldı. “Yankı bu adam taş gibi.” Dedi Kerem. Gülme krizine girmiştim çünkü Helen, Alaz ve Ulaçta aynı tepkiyi vermişti.
“İstiyorsanız size ayarlayayım.” Dedim hâlâ gülmem durmamışken.
“Yok o sana aşık.” Dedi Alaz. Önümde duran viskiyi de kafama dikip gülmeye devam ettim. İyiki bugün sarhoş olmayacaktım.
Sıra hesap ödemeye gelince herkes birbirine baktı. Aklıma gelen fikirle gülümsedim.
“Hadi herkes kartını çıkarsın. Kartları karıştıralım barmen seçsin.” Herkesin aklına yatmış gibiydi ki kartlarını çıkardılar. Bende kartımı çıkarıp masaya koydum. Ulaç kartları toplayıp barmene doğru gitti. Tabii ki bizde peşinden gittik.
“Pardon barmen bey” Ulaç kartları göstererek “bunlardan birini seçebilir misiniz?” Dedi. Barmen benim kartımı seçince yüzümü buruşturdum. Fakir kaldım galiba!
Işıl bana sarılarak “Üzülme yankı ben paranın yarısını veririm.” Dedi. “Yok Işılcım ben öderim.” Dedim sinirle. Hem fikir benden çıkmıştı hemde parayı ben ödemiştim haksızlıktı bu!
&
Hesabı ödedikten sonra dışarı çıkmıştık. Bizimkilere doğru dönüp onları durdurdum.
“Hadi bana gidelim film gecesi yapalım.” Tüm grup sanki bunu dememi bekliyormuş gibi hevesle kabul etti. Işılı yine arkama alıp motora bindik. Işıl arkamda, bağıra bağıra şarkı söylüyordu. Yalan olmasın kafam şişmişti.
Bar evime yakın olduğu için kısa sürede varmıştık. Diğerleri de gelmişti. Herkes araçlarından indiğinde çantamdaki anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. İçeri girmeleri için yana doğru çekildim. Herkes girince kapıyı kapattım.
“Siz içeri geçin bende cips falan koyayım.” Mutfağa doğru ilerleyip cipsleri tabağa koydum. Salona geçip cipsleri masaya koydum. Ulaçın aynına oturup ağzıma bir tane cips attım.
“Filme başlamadan önce şu planı halledelim.” Dedi Kerem. Barda Avcıyla ilgili bir plan yapmıştık. Herkes dikkatini bu plana vermiş, ciddice benim konuşmamı bekliyorlardı. Gruptakilerin bağlantıları çok güçlüydü. Avcının ilk günden iyi biri olmadığını biliyordum fakat gruptakilere göre o fazla kötü biriydi.
“Tamam halledelim şu işi." Diyerek planın üstünden geçmemiz gerektiğini ima ettim.
“Yarın onun ofisine git. Bir şekilde bilgisayarının içindeki bilgileri bize getir. Eğer gerçekten düşündüğümüz gibiyse küçük bir insan kaçırma olayına gireceğiz.” Dedi Işıl. Ne kadar narin olsa da bu konularda en mantıklı düşünen oydu.
Helen belinden silah çıkarıp bana uzattı. “Çok dikkatli ol ona güvenmiyorum. Zor durumda kalırsan kullan” susturucuyu da uzattı “eğer plan dışı bir şey olursa hemen ara.” Kafamı sallayarak onayladım. Alaz Ulaç ve Keremde planla ilgili birkaç şey söyleyince konuyu kapattık. Plan basitti, Avcı zaten bana güveniyordu. Onu odadan çıkarmam zor olmazdı. Hemen flasha bilgisayardaki bilgileri aktarırdım sonra da hiçbir şey olmamış gibi eve dönerdim.
“Yine korku mu izliyoruz?” Bildiğim soruyu sormuştum. Çünkü biz her zaman korku izlerdik!
“Yine testere açalım mı?” Diye sordu Alaz. “Bence olur.” Diyerek fikrimi belirttim. Diğerleri de olur deyince testere’yi açtım.
Ters ayı kapanı sahnesi gelince Işıl yine bağırarak Kereme sarıldı. Açıkçası bu ikiliye bayılıyordum.
Film bittiğinde herkes uyuklar pozisyondaydı. Bugün burada kalsalar iyi olurdu çünkü saat 12’ye gelmişti. Hemde arabayı kullanmaları tehlikeliydi çünkü sarhoş sayılırlardı. Ayağı kalkıp her birini dürtmeye başladım. Evim geniş olduğu için yatacakları yeri ayarlamam zor olmazdı.
“Hadi kalkın, bugün burda kalıyorsunuz.” Dediğimde Ulaç sarhoş sarhoş yanıma gelip bana sarıldı.
“Ohımm, baş komutanım saolun. Ben o kızı şok seğvmişğtim.” Yine saçmalamaya ve konuşamamaya başlamıştı. O son kadehi içmeyecektik! Benim bünyem onlarınkinden daha sağlam olduğu için çoğu şey beni etkilemezdi.
“Işıl benimle yatabilir, Helen misafir odasındaki yatakta yatar siz erkekler de koltuklarda uyursunuz. Zaten yatak haline gelebiliyorlar.” Konuşamayacak kadar uykulu oldukları için çokta takmadılar söylediklerimi.
Salonda yatacaklar için çarşaf yastık falan getirip yataklarını yapmıştım. Işılı da alıp yatak odama gitmiştim. Onu yatağa yatırıp banyoya geçtim. Yüzümü yıkayıp nemlendiricimi sürdüm. Üstüme pijamamı da giyip yatağa girdim.
Umarım yarın herkes ayık olurdu çünkü çok heyecanlı geçecekti.
&
Alarmın sesi kulaklarımı acıtmaya başlayınca kapatmak için komidine uzanıp saatin üstüne bastım. Yan tarafıma bakınca Işılın hâlâ uyuduğunu fark ettim. Saat 9’a gelmişti. Sessizce kalkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Misafir odasına doğru yürüyüp kapıyı açtım. Helen de uyuyordu.
“Hey, hey, hey, kalk hadi bugün heyecanlı gün.” Sesimi yükseltince Helen yerinden sıçrayıp uyandı.
“Yankı sen iyi misin, Bu enerji ne?” Gülerek yanına gidip kolunu çekiştirdim. ”Avcının yanına gideceğim unuttun mu?” Oflayarak yerinden kalktı. “Unutmadım! Diğerlerini kaldır ben geliyorum.”
Onu rahat bırakıp odadan çıktım. Salona bağırarak girdiğim için herkes yerinden sıçradı.
“Bu ses ne ya bomba mı patlıyor?” Dedi Kerem uykulu sesiyle. “Yok kardeşim bu Yankının bomba etkisi yaratan bağrışı.” Diyerek sohbete katıldı Ulaç. Bence abartıyordu. Alaz da hemen konuşmaya başladı. “Katılıyorumbu kesin Yankı.”
“Of, ne boş yaptınız hadi kahvaltı mı hazırlıyorsunuz napıyorsanız yapın ben hazırlanıp Avcının yanına gideceğim.” Bu sözlerimden sonra ortam ciddileşti.
“Hemen mi gideceksin?” Dedi arkamdan gelen Işılın sesi. “Hemen halledeyim uzamasın.” Herkes mecburen kabul etti çünkü ben yapacağım dediysem yapardım.
Giyinme odama gitmiş kıyafet seçmeye çalışıyordum. Altıma bol vişne çürüğü eşofman giymeye karar verdim. Üstüme de beyaz uzun kollu dar bir body giyecektim. Önü fermuarlıydı. Belime Helenin verdiği silahı taktım üstünü tişörtümle kapattım. Makyaj masama doğru yürüyüp dudağıma koyu kırmızı bir ruj sürdüm. Bugüne en çok yakışacak renkti.
Hazır olduğumda salona doğru yürüdüm. Ulaç ıslık çalarak beni alkışladı. ”Bu güzellik ne kızım. Podyuma mı çıkıyorsun?”
“Çok saol canım her zaman ki halim.” Masadan elma alıp ısırdım. Kendimi koltuğa bıraktım. Odayı bir ses doldurdu. Telefonum çalıyordu ve arayan Avcıydı. Bekletmeden açtım.
“Alo?”
“Yankı ofise gelsene seninle bir şey konuşmam gerekiyor.” Bu iyi olmuştu.
“Tamam gelirim.” Deyip telefonu kapattım. Evdekilere dönüp,
“Evet hanımlar beyler güzellik tanrıçanız mevzuya gidiyor.” Helen yanıma gelip sarıldı. “Dikkat et güzelim.”
Herkesle vedalaştıktan sonra evden çıktım. Motoruma binip kaskımı taktım. Ara gaz verip gaza yüklendim. Bugün rüzgarı daha iyi hissetmeliydim.
Yola girdiğimde bir kaç araba vardı ama sorun değildi. Hepsini makas atarak arkamda bırakmıştım rüzgar bile hızıma yetişemezken, kimse yetişemezdi. Soğuğu iliklerime kadar hissetmek beni iyice canlandırmıştı. Bizi bekleyedur Avcı.
Hastaneye ulaştığımda motorumu otoparka çektim. Silahımın hâlâ yerinde olup olmadığını kontrol ettim. Yerindeydi. Dönen kapıdan içeri girince direkt asansöre yöneldim. Şansıma asansör 0’daydı. 10’a bastım ve 2 saniyede kapı açıldı. Avcının ofisine doğru ilerlemeye başladım. Kapıya ulaşmıştım. Derin bir nefes aldım. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. Burdaydı.
“Hoşgeldin yeşil gözlüm.” Yanındaki koltuğa oturup yüzümü ona döndüm.
“Hoşbuldum gözlerime takık adam.” Gülerek yüzümü daha da incelemeye başladı.
“Kırmızı yakışmış.” Gülümsedim. “Teşekkür ederim.”
Hafifçe öksürerek konuya girmeye çalıştım. ”Ee, beni niye çağırdın?”
“Önce içecek bir şeyler getireyim. Ne istersin?” Odadan çıkarsa fırsatım olabilirdi. “Soğuk su alabilirim.” Ayaklanarak kapıya doğru gitti. “Tamam ben hemen getirip geliyorum sen otur.”
Kapıdan çıktığında bilgisayarın yanına gittim. Cebimden flashı çıkarıp bilgisayara taktım. Şifresi vardı ama Işıl flasha şifre çözücü bir virüs koymuştu. O yüzden taktığım gibi bilgisayar açıldı. Gerekli olan dosyaları seçip flasha aktarmasını sağladım. Umarım uzun sürmezdi.
En fazla yarım saniye geçmişti ki kapı açıldı. Ama benim sırtım kapıya dönüktü.
“Yankı.” Yutkunamamıştım. Avcıydı.
1 saniye bile sürmeden belimdeki silahı çıkarıp önüme döndüm ve namluyu Avcıya doğrulttum. Onun doğrulttuğu silahın namlusu da benim üzerimdeydi.
“Beni bu kadar mal sanman beni kırdı Yankı. Her şeyi biliyordum. Buraya gelip bunları yapacağını. Biliyor musun, zavallının tekisin.” Kahkaha atasım geldi ama kendimi durdurdum.
Cebimden Avcının evime yerleştirdiği dinleme cihazını çıkardım.
“Avcı, her şeyi bu küçük aletten mi öğrendin” dudaklarımı büzüp üzgünmüşüm gibi yaptım “Şimdi söyle Avcı zavallının teki olan kim? Beni o kadar küçümsedin ki asıl küçük olanın kim olduğunu görmedin. Beni küçümsemeyecektin Avcı. Çünkü senin her zaman 10 adım önündeyim.”
İlk günden biliyordum. Avcının bir şeyler için benim yakınımda durmaya çalıştığını. Aptal rolünü çok iyi oynarım demiştim ya. Kendime bile aptal rolü oynadım. O gün, Avcının beni eve bıraktığı gün, bilerek onu evime kadar getirdim. Ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyordum ve artık biliyordum. O hiçbir şeyden haberimin olmadığını düşünürken ondan daha fazla şeyden haberim vardı. Ses dinleme cihazının yanında bilerek planımızı anlatmıştım. Yoksa böyle şeylerle işim olmazdı. Beni küçümsemişti. Bunun bedelini çok ağır ödeyecekti. Kimse benim kadar zeki olamazdı. Düşmanım beni tartarken asla zekamın ne kadar ağır basacağını düşünmezdi. Bence düşünmesi gerekiyordu. Kendimi yenilmez görüyordum çünkü öyleydim.
O silahını indirmişti ama ben indirmemiştim.
“Masken düştü Avcı.”

 

Bölüm : 22.08.2025 00:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
almorass / Güneşim Sensin / 2. Bölüm: Maske
almorass
Güneşim Sensin

6 Okunma

1 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...