Asansörden çıkan çocuk ile olduğum yerde kalmıştım.
Alper burada olduğumu biliyor muydu?
Peki neden 1 ayın sonunda az da olsa kendi hakkında bilgi vermişti ki?
Asansörü meşgul ettiğimi fark ederek geri 7. Kata bastım. Kapanan kapı ile gözlerimi de kapatmıştım.
Tekrardan gözlerimi araladığımda daha 3. Katta olduğumu görmüştüm. Asansörün tuşlarını defalarca sayarak zaman öldürmeye başladım.
En son 7. Kata geldiğimde hızla çıkarak evin kapısına gelip anahtarı kapı deliğine sokup çevirerek açtım.
Kendimi içeri atarak kapıyı ardımdan kapatarak balkona doğru adımlamaya başladım.
Soğuk hava yüzüme vururken derin nefes aldım.
Beni unutur sanmıştım. Gider sanmıştım.
Ona dediğim gibiydi her şey kalbim ne onu affetmişti ne de unutmuştu.
Balkonda oturarak temiz havayı içime çektim.
Temiz hava genzimden geçerken bıraktığı acı ile yüzümü buruşturdum.
Yarım saate yakın balkonda durup aşağıyı izlerken siyah bir minübüs apartmanın önünde durunca dikkatimi çekmişti.
Aşağı inen 2 kişi arabadan inerek apartmana girince tekrar derin bir nefesi içime çekerek balkondan oturma odasına geçerek, televizyonun karışısındaki koltuğa yayılarak boş gözlerle televizyonun kapalı ekranına bakmaya başladım.
Neden 1 ay sonra karşıma çıkarak aklımı allak bullak ediyordu ki.
Ne kadar süre o boş ekrana baktım bilmiyorum. Kendime tekrar gelmeme sebep olan ise çalan kapı ziliydi.
Çatmış olduğum kaşlar ile ayaklanıp kapıya yöneldim. Kapı deliğinden bakınca kımseyi görmediğimde bu sefer kendi kendime bozduğum psikoljim için kaşları mı çattım. Kapıya
arkamı dönerek bu sefer odama doğru yol aldım.
Kapıdan birkaç adımlığına uzaklaşmıştım ki tekrar çalan kapı ile olduğum yerde durdum.
Oflayarak geri arkamı dönerek kapıyı kendimden emin olarak açtım.
Kimse yoktu zaten. Aptal beynimin sadece emin olması gerekiyordu. O kadar.
Boş gözlerle açtığım kapının ardından alperi görmeyi ise asla beklemiyordum.1
Karşımda ki adam eskiye oranla daha iyi duruyordu. Sadece fiziksel olarak. Ruhsal boyutu kimse bilemezdi. insanlar bile ruhlarını anlamadıkları için yardım alırken dışardan bir göz olarak asla tahmin edilemezdi.
"Ne-neden buradasın?" Derince yutkunmam ile neyseki konuşmayı becermiştim.
"Beni içeri almayacak mısın?" Diyen alpere boş bakışlar ile bakıyordum.
Alper iki dudağını birbirine bastırıp bir süre bekledi. Dudaklarını en son aralayarak konuşmaya başladı.
" Neyse seni rahatsız etmek için gelmedim. Ben, sana verdiğim sözü tuttuğu mu göstermeye geldim. Ve-" dedikten sonra cümlesini yarıda kesip konuşmadı.
"Ve?" Diyerek ona bakıp devam etmesi için gözlerine baktım.
Sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırarak kalbimin üzerine dokundurdu.
"Ve buranın beni unutmaması için" dedikten sonra gitti. Arkasına bile bakmadan hızla merdivenlerden inerek gitti. Ardından birkaç saniye boyunca öyle ortada kaldıktan sonra, kapıyı kapatarak sırtımı kapıya yasladım.
Neden? Dedi içimden bir ses. Neden kalbim seni unutmaz demedin. Neden unutan senin kalbin olur demedin gölge.
Bu 1 ayda anladığım bir diğer konu buydu. Onu asla unutamıyordum. Bir türlü bu lanet olası aklımdan ve kalbimden çekip atamıyordum.
Bu 5 ay benden çok şey götürmüştü ama çok şeyde vermişti.
Ankaraya dönmüştüm 1 ay önce, alper her ayın 8'inde bana görünüp bir sonraki ayın 8'ine kadar görünmezdi.
Onu affettiğim söylenemezdi. Ben bile artık kalbimin onu affedeceğine karşı umudumu kesmiştim.
Tamam diyordum onu affettim ve unutmadım hayat bize 3. Şansı verdi diyorum sonra alper karşıma çıktığında öyle olmadığını tekrar anlıyordum.
Üniversitenin kapısına geldiğim de bizim tayfayı beklemeye başlamıştım.
Tayfa dediğime bakmayın lise arkadaşlarımdan bahsediyorum.
Levent, begüm, gizem ve sude bizler ayrılmamıştık. Liseden beri hepimiz ankara üniversitesinde okumak istiyorduk.
Aslında hala leventin başardığına inanamıyordum.
Son 3 ay çalışmaya başlamıştı ama iyi bir hafızaya sahipti ve derslerini dinleyip üzerinden geçmesi ona artı olarak gelmişti. Hafızasının iyi olmasıda mesleğini seçmesine etki etmişti.
Levent hukuk kazanmıştı. Begüm tıp. Gizem moda ve tasarım sude ise mimarlığı bende son bir ay kala karar verdiğim psikoloji bölümünü kazanmıştım.
Nadir zamanlardan birindeydik hepimizin dersleri öğleden sonra aynı saatlerde kesişmişti.
Üniversitenin girişinde durmuş son kez eksik eşyalarım var mı diye her şeyi kontrol etmeye başladım.
Her şey tamamdı dersin başlamasına ise 3dk vardı.
Ben bunları bekleyen beynimi sikeyim.
Bugün psikolojik bozuklukların tedavisi dersi vardı.
Önemli bir dersti ve her şeyi eksiksiz öğrenip gelecekte insanlara yol göstermekte yardım etmeliydim.
Onları beklemeyi bırakarak üniversiteden içeri koşarak girip kampüse doğru hızımı kesmeden gitmeye başladım.
Dersin hocası dakik biriydi ve o derse girdikten sonra gelenleri derse almazdı.
O kadar hızlı koşuyordum ki az bir şey kalmıştı bir kıza çarpmama. Psikoloji bölümü 3 dersliği görünce koşmayı bırakmamıştım çünkü hocada dersliğe doğru yürüyordu.
Bu kadar da dakik olma be adam! Sanki dünyanın sonu gelir böyle olmasa.
Hoca ile aynı anda dersliğin kapısına ulaştığımızda bana tebessüm ederek içeri girdi.
Adama bak aq 1 sn geçiksem ağzıma sıçardı.
sınıfa girip herhangi bir yere oturdum. Hoca derse başlamak için materyalleri çıkarırken bende telefonu sessize almak için elime almıştım.
Telefonu sessize alırken bir şey fark etmiştim o da ayın 8'i olmasıydı.
Acaba bu sefer karşıma nasıl çıkacaktı.
"Evet gençler" diyen hocaya odağı mı vermeye başlamıştım.
"Bugün bir misafirimiz var. Psikoljik tedavi alan bir hastam ve bugün ki işleyeceğimiz konumuzda tedavi sürecini anlatacak ve ben de sizden bir teori üretmenizi istiyorum" diyerek bize baktı ve konuşmaya başladı.3
"Halk arasında saplantılı aşk olan Erotomani bugün ki dersimiz bunun üzerine"
"Erotomani: De Clérambault sendromu olarak da bilinen erotomani, yüksek sosyal statüye sahip kişiye hiçbir karşılığı olmamasına rağmen derinden aşık olduğuna dair sanrısal inanca sahip olduğu psikiyatrik bir hastalıktır."
"Bu durumu yaşayan bir hastamız yani erotomani hastası olan bir misafirimiz var. Ve psikolojik destekler ile bundan kurtulmaya başlamakta"
"Neyse misafirimiz burada olacaktır birazdan. Sizden ricam karşınızda ki kişinin kim olduğunu unutmamak ve ona göre davranmak. Her insanın kırmızı çizgisi vardır."
Ardından kapı çalındı ve açıldı.
Halüsinasyon görüyorum ben kesin alperin burada olmasının başka açıklaması olamaz.
"Evet misafirimiz de geldiğine göre başlayabiliriz"
"Hadi lan oradan" bütün gözlerin bana dönmesi ile bunu sesli söylediğimi anlamıştım.
"Bu ne hadsizlik" profesör'ün bana bakarak konuşması ile yutkundum.
Daha ilk senemde de dersten atılmam demem.
"Şimdi şöyle hocam-" profesör cümlemi keserek konuşmaya başladı.
"Konuşmam bitti mi de konuşuyorsun?"
"Hocam, insanlar şaşırdıklarında istem dışı cümleler kurar ve bu onların bilinçi dışında gerçekleşir. Kelimeler dudaklarından döküldüğü zaman farkına varırlar ve bu onları suçlu yapmaz. Şimdi hocam istem dışı kurduğum bir cümle için beni yargılayamazsınız ve dersten atamazsınız. Eğer ki yaptınız diyelim bize öğrettikleriniz ile çelişkiye girmez misiniz?" Profesör siyah takım elbisesine uyumlu olan siyah kravatını genişleterek konuşmaya başladı.
(Dipnot: açıklama doğru olmaya bilir bunu bilerek devam ederseniz sevinirim)
"Psikoloji öğrencisi olduğuna emin miyiz peki?"
"Peki derse devam edelim otur sende" profesör'ün cümlesi ile geri yerime oturdum.
Elimde kalan telefonu da geri masanın üzerine bırakacak iken ekranda 'pustamqadam' yazısını gördüğümde açıp açmamak arasında kararsız kalmıştım. Abim hiç ders saatlerim arasında aramazdı.
Profesör ile daha yeni münakaşaya girmişken bir de telefonu açarsam kesin dersten atılırdım.
Ama en arkalarda oturduğum için mesaj atıp durum kontrolü yapabilirdim.
Hoca konuyu anlatırken ben gizlice telefon ekranına şifreyi girip açtım.
Siz: Bir sorun yok değil mi abi?
Pustamqadam: gölge... Annemiz.
İçime korku tomurcukları akın etmişti. Neden teker teker yazar ki insan.
Siz: Abi ne demek istiyorsun ya korkuyorum
Pustamqadam: Eve geldiğimde annemizi merdivenlerin orada baygın bir halde buldum. Hastanedeyiz. Gölge gelsene.
Siz: Hemen geliyorum abicim annemiz iyi değil mi?
Sol gözümden düşen damlayı elimin tersi ile silerek ayağa kalkıp çantamı elime aldım.
Ayağa kalmam ile bana yakın olan kişiler ile alperin bakışları bendeydi.
Alperin gözlerinin içine bakıp arkamı döndüm ve kapıya doğru hızlı adımlar ile ilerlediğim esnada profesör'ün bana seslenmesi ile olduğum yerde kaldım.
"Bu sefer ki amacınız ne küçük hanım?"
"Karşımda devlet başkanı bile dursa yine karşı gelirim"
"Bende hayır dedim" dişlerimin arasında konuşmuştum.
"Bu kapıdan çıkarsan bu dersten geçmeyi unut"
"Kusura bakın ama bazı şeyler derslerden bile önemlidir"
Arkamı dönerek kapının kolunu tuttuğum sırada onun sesini duydum.
"Sorun ne?" Yutkunarak ona doğru döndüm.
"Annem..." Neden bu lanet gözlerim doluyordu.
"Boşver hadi gidelim güzelim" son kelimesi ile gözlerim daha çok dolmuştu.
Ona minnettar bir şekilde tebessüm ettim ve arkamı dönerek kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Hızlı adımlar ile üniversitenin çıkışına ulaşmayı çalışıyordum.
En son ulaştığımda bu sefer taksi arayışındaydım.
Karşımda siyah bir araba durup bulunduğum tarafın kapısı açıldığında Alper olduğunu fark ettim.
"Hadi atla" başımı sallayıp hızla arabaya bindim.
Arabayı çalıştırdıktan sonra Alper bana baktı.
"Hangi hastane" dediğinde bunu abime sormadığı mı fark etmiştim.
Hızla telefonu açarak mesaj kısmına girdiğimde abimden bir mesaj daha geldiğini görmüştüm.
Pustamqadam: beyin kanaması dediler. Her şeye hazırlıklı olun dedi doktor ya.
Gördüğüm mesaj ile telefon ellerimin arasında kayıp gitmişti.
Hayır hayır hayır bir kere daha olmaz bir kere daha sevdiklerimi kaybedemem.
Alper düşen telefonu gözlerini yoldan ayırmadan aldığında bana baktı.
Geri telefona bakıp mesajı okudu. Çatılan kaşları ile elleri telefonun dokunmatiğin de dolaştı.
Birkaç saniye sonra telefona mesaj geldiğinde Alper telefonu arka koltuğa atıp arabayı gazladı.
.
.
.
"Abi" hastanenin koridorunda sırtını duvara yaslamış bir şekilde bekleyen abim ona seslenmem ile kan çanağına dönmüş gözleri bana döndü.
"Gölge" adım dudakları arasında fısıltı bir şekilde döküldü.
Koşarak boynuna sarılmam ile uzun zamandır tuttuğu göz yaşlarını akıttı.
Abim hep böyleydi. Hiçbir zaman ağlamazdı. Kollarımın arasında olmadığı sürece.
Burnumu çekerek konuşmaya başladım.
"3 saat" abimin boynuna doladığım kollarımı çekerek ona baktım.
"3 saat ve benim bundan neden çok geç haberim oluyor abi"
"İlk başta normal bir baygınlık olduğunu düşündüm sonra doktorlar beyin kanaması olduğunu söyleyince dondum kaldım. Sonra sana yazabildim."
Daha fazla üzerine gitmemek için susup onu kendime çektim. Bulunduğumuz kat ameliyat olunan yerdi. Abimin aldığı derin nefesler ile kendini toplamaya çalıştığını anlamıştım.
"Doktor geliyor" Sude'nin konuşması ile onunda burada olduğunu daha yeni farketmiştim.
Hızla abimle birbirimizden ayrılıp doktora döndük.
"Hasta yakınları sizler misiniz?" Abimle aynı anda kafamızı sallamıştık.
"Hastanın durumu şuan kontrol altında ama Hayati tehlikesi devam ediyor ve" diyerek sustuğunda abim sert sesle
"Ve?" Diyerek devam etmesini sağladı.
"Ve si şu ki hasta komaya girdi. Ne zaman uyanacağı belli değil. Eğer kısa süre içinde uyanmazsa hazin sonda gerçekleşecektir."
Yer ayaklarımın altında kaymıştı. Beni tutan kollar ile ayaktaydım.
Hayır ya hayır hayır yine olmaz yine olmaz.
Babamı da komada uyanmadı diye kaybetmiş iken annemi de bu yüzden kaybedemem.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |